
24.bölüm
Hayat insanı istemediği ya da tahmin edemediği aşamalara itiyordu, yılardır atamadığım cesaret bide edemediği bir adımı sonunda atmış tekrar Ankara da nefes almıştım. Kaçtığım, nefes almayı bıraktığım yerde tekrar nefes almaya başlamıştım. Bir hafta boyunca annemin dibinden ayrılmamış, ayrıldığım ansa babamın kollarında uyumuştum. Bu bir hafta beni ne kadar mutlu etiyse de geri dönmem gereken bir hayatım vardı ve ben şuan uçaktan inmiş taksi ile kendi evime dönüyordum. Elif ise bugün döneceğimi öğrendiği için milleti bize toplamış gecikmiş bir doğum günü partisi yapmak için hazırlıklar yapıyordu. Ben ne kadar istemediğimi söylesem de o artık eskisi gibi olmama izin vermeyeceğini söyleyip durmuş beni zorla ikna etmişti.
Evin kapısının önünde inmiş kapının açılmasını bekliyordum, tekrar zili çalmak için elimi kaldırdığımda kapı açıldı ve herkes yüksek bir sesle, “iyi ki doğdun Umay!” diye bağırmaya başladı. Elimdeki küçük valizi kenara koyarak içeri gidim boynuma atlayan Elif’le içerde kim var kim yok göremedim, ayrıldığımızda bana bakan Fırat ve timini görünce biraz şaşırdım. Dicle’nin bana sarılmasıyla gözlerimi Fırat’ın üstünden çekerek ona karşılık verdim.
Dicle: “iyi ki doğdun Umay kuşum.”
“teşekkür ederim canım.”
İçeri geçerek bana bakanların üstünde göz gezdirdim tam konuşacakken Ayça elinde bir paketle bana yaklaşarak, “iyi ki doğdun, bu bizim timin sana minik bir hediyesi. Onların tek tek hediye almasına izin vermedim gidip çorap bile alabilirlerdi.”
Gülerek ona da sarıldım, “düşünmeniz yeter gerçekten çok teşekkür ederim.”
Kutuyu açtığımda bir çift zarif küpe görünce tekrar hepsine sarılarak teşekkür ettim. Tam Metehan’la sarılcakken Fırat ensesinden tutarak, “o grip olmuş sana da bulaşmasın.”
Metehan: “yoo grip değilim ki ben.”
“gripsin grip.”
“benim niye haberim yok komutanım.”
“benim haberim var sana gerek yok Metehan.”
İkisin didişmesine göz devirdim, herkes yerinde otururken Elif kocaman bir pastayla gelmiş üzerindeki mumu üflememi istedi.
Alperen: “dilek tutun Umay Hanım.”
Kubilay: “yani sanki dileğiniz kabul olmuş gibi ama siz yine de tutun.”
Demesiyle hepimiz ona baktık ama Kubilay bize değil kaşını kaldırmış bana bakan Fırat’a bakıyordu. Bunu fark eden Fırat anında kaşlarını çatarak, “siz bu aralar iyi gevşediniz ben akşam gösteririm size!”
Cihangir: “olur mu komutanım siz keyfinize bakın biz iyiyiz böyle.”
Ayça Cihangirin kolunu omzundan iterek, “belli, o kadar rahatsınız ki iyice şaşırdınız ne yaptığınızı.”
Elime pastayı alıp ayaklandım, “ben pastayı kesiyim.”
Arkamı dönerek hızla mutfağa ilerledim, elime aldığım bıçak ile pastayı eşit parçalara bölmeye başladım. Arkamdan gelen ayak sesleriyle gelenin Elif olduğunu düşünerek, “çay mı koyalım yoksa soğuk bir şeyler mi?”
“çay olsun.” Gelen erkek sesiyle arkamı döndüğümde Fırat gözlerini üstüme dikmiş bana bakıyordu.
“Elif zannettim kusura bakma”
“önemli değil.” Elini ensesine atmış bana bakıyordu ama gözleri de etrafta geziniyordu. “bir şey mi istedin?”
“aslında sana bir şey verecektim.” Diyerek elindeki kutuyu bana uzattı, elime alarak kapağını açtığımda içinde bir saat vardı fakat saat tam 11 de durmuştu.
“teşekkür ederim, pil taktırıp kullanırım.” Diyerek gülümsedim.
“kullanamazsın çünkü bozuk.”
“bozuk mu? Neden?”
“Herkes seni sen zanneder.
Senin sen olmadığını bile bilmeden,
Sen bile..
Seni ben geçerken,
Derim ki,
Saati sorduklarında;
Onu ”O” geçiyordur.
Kimse anlam veremez.
Tamir ettirmedin gitti derler şu saati.
Ettirmek istiyor musun demezler.
Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur.
Zamanı durdururum yüreğimde,
Sensiz geçtiği için,
Akrep yelkovana küskündür.
Şu bozuk saat çalışsa benim için ölümdür.
Bil ki akrep yelkovanı geçerse,
Atan bu yüreğim durur.
Bırak bozuk kalsın, hiç değilse;
Bir bozuk saattir yüreğim, hep sende durur.”
Gözlerimin içine bakarak okuduğu bu şiiri biliyordum, Turgut Uyar’ın şiiriydi bu. Masmavi gözleri yeşil gözlerime öylece tutunuş bir tepki vermemi bekliyordu, bense nefesin kesilmiş, sözcüklerim kafamdan uçmuştu sanki.
Biz öylece durmuş birbirimize bakarken Elif bana seslenerek içeri girdi, “Umay…” şaşkın bir şekilde bize bakarken Fırat birden, “ben içeri gidiyim.” Diyerek kendini mutfaktan dışarı attı.
Kalbimin hızlandığını o an anladım, beni heyecanlandıran onun varlığı mıydı yoksa gözlerime bakarak okuduğu şiir mi? İnsan aşık olunca böyle mi hissediyordu, o bana aşık olduğunu ikinci defa söylemişti, peki bu duygularından nasıl bu kadar emin olabiliyordu.
İçer geçtiğimizde herkes ayağa kalkmış bizi bekliyorlardı, “neden ayaktasınız? Otursanıza.”
Fırat: “bizim gitmemiz gerekiyor, telefon geldi.”
“göreve mi gidiyorsunuz?”
“evet.” Hepsi tek tek bizi öpmüş dışarı çıkarken Sancar Metehan’ın koluna girmiş, Elif’le bana bakmadan dışarı çıkmıştı bile. Fırat Dicle ile vedalaşmış kapıdan çıkmak üzereydi ki seslendim, “dikkatli ol.” Gözlerime baktığında kendimi düzeltme gereğinde hissederek.
“dikkatli olun yani.”
Hafif bir tebessümle “oluruz.” Diyerek arabasına binmek için o tarafa yöneldi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 50.33k Okunma |
4.08k Oy |
0 Takip |
50 Bölümlü Kitap |