30. Bölüm

30. Bölüm

Yazar kamer
yazrkamer

merhaba, biraz tıkandım bana fikirler verirseniz mutlu olurum

 

30. bölüm

Nefes almaya yeni başlayan bir canlı gibi ciğerlerim yanıyordu sanki dudaklarım kavruluyor, vücuduna dokunan her noktam sızlıyordu resmen. Hafızamda kalan kısık kısık görüntüler beni yatağın içinde kıvrandırırken kapımın açılmasıyla anca kendi kendime geliyordum. Kapıyı açtığı gibi koşarak üstüme atlayan Elif’le kafamı yorgandan çıkardım.

“ahhh, Elif yavaş!”

“ben geldim, kaç gündür yoktum özlemedin mi beni Kiraz çekirdeğim?”

“özledim tabi, ananı görünce beni unuttun.”

“yaa olur mu öyle şey, yurt dışında olan amcam var ya hatırlıyor musun?”

“evet, ne olmuş?”

“babamda olan bazı eşyalar varmış onları sekreterine verecektik ama ulaşamadık.”

“eee?”

“işte o eşyaları yurt dışına giden bir çalışanına vermem gerekti. O yüzden meşguldüm.”

“anladım.”

Benim verdiğim kısa cevaplardan şüphelenerek kaşlarını çatıp bana baktı, üstümde olan yorganımı çekerek, “bir şey mi oldu ben yokken?”

Sorusuyla yerimde dikleşip sırtımı yatak başlığına dayayarak gözlerimi cama diktim. Aynı anda Elif boynumda olan kolyeyi eline alarak yeni eklenen künyeyi incelerken okuduğu isimle birlikte, “Umay! Benden ne saklıyorsun çabuk dökül çabuk!”

“tamam, sakin ol anlatacağım.”

Karşıma geçip yatağa kurulmuş heyecanlı bir şekilde benim konuşmamı bekliyordu, en başından itibaren kendime bile itiraf etmediklerimi iki gün içinde ikinci dile getirişimdi. Kimine kolay gelen bu durum beni oldukça zorluyor ve kaçma isteği oluşturuyordu içimde, Fırat’ta duyduğum hislerin tam olarak ne olduğunu bende bilmiyordum ama canın acıma ihtimali bile beni delirtmişti. Elif istediği itirafı sonunda benden duyduğu için rahatlamış gülen gözlerle bana bakıyordu.

“peki, bu korkun ne Umay? aşık oldum diyordun ama hala korkuyorsun.”

“Elif, ben aşık nasıl olunur onu bile bilmiyorum. Kaybetme korkusu beni öyle bir ele geçiriyor ki ne yaşadığımın bile farkına varamıyorum.”

“seni anlıyorum hayatım ama hayat böyle geçmez, ölüm hepimiz için her an var. Yakaladığın bu güzel şeyi sonuna kadar yaşamalısın.”

Söyledikleri doğruydu, hangimiz bu hayata öleceği günü bilerek geldi ki. Ölüm herkeseydi, 20 yaşında hiçbir şeyi tatmadan ölende vardı, 75 yaşında doya doya yaşayıp ölende.

“haklısın.”

“hadi kalk pansuman yaparım demişsin, git de çocuk bir görsün seni.”

Elif’in odadan çıkmasıyla bende yerimden kalkıp banyoda işlerimi hallettim, tayt ve cropumun üstüne hırkamı giyerek yardım çantamı alarak çıktım. Kapının önüne geldiğimde yavaş yavaş yağan yağmur çoktan sırtımı ıslatmıştı, kapıyı açan Dicle yeni uyandığını belli eder şekilde gözlerini ovuşturuyordu.

“Umay?”

“uyandırdım mı Dicle? Kusura bakma ben Fırat’a pansuman yapmak için gelmiştim.”

“ne kusuru canım, ben bir proje üstünde çalışırken sabahladım ondan, geç hadi.”

“şey ben sonra gelirim ya.”

“ya geç hem annem de yok o abimi yaralı görmesin diye teyzeme yolladım, ben yatıyorum abim odasında.”

Kapıyı kapatıp odasına gitmiş beni merdivenlerin başında öylece bırakmıştı. Kendime gelerek koridorun sonunda Fırat’a ait olduğunu kendi evimin düzeninden tahmin ederek ilerledim. Kapıyı açtığımda hafif loş olan odanın perdeleri odanın aydınlanmasını zorlaştırıyordu, odanın içine girince tek kişilik yatakta yüz üstü tayan Fırat’ı gördüm. Üstü çıplak öylece yatan Fırat’ın yanına yavaşça ilerleyerek yatağın ucuna oturdum, sırtında olan bir iki yara izine yavaşça dokundum bu yaraların nasıl olduğu ya da ne kadar canını yaktığını aklıma getirmek istemesem de aklımda canlanan senaryolar gözlerimin dolamasına bile sebep olmuştu. Tam kürek keminin orda olan ize yavaşça kondurduğum öpücükle belime dolanan kol ile kendi mi Fırat’ın altında buldum.

“hihhh!”

“Umay?” şaşırmış bir sesle öylece bana bakarken ben hala altında olmamın şokundaydım.

“Fırat… Ben yarana bakmak için geldim.” Şaşkın gözleri yüzümde dolaşırken sözlerimle yeni yeni kendine gelir gibi konuşmaya başladı.

“ben unutmuşum onu.”

“uyandırdım özür dilerim.” Gözlerimde olan bakışları dudaklarımı bulunca,

“keşke her gün böyle uyansam.” Demesiyle resmen yerin dibine girmiştim, demin kendimi tutamayıp bıraktığım küçük öpücüğü hissetmişti.

“Fırat, bırak hadi beni,”

“niye, yerin rahat değil mi sevgilim?”

“sevgilim mi?” şaşırarak söylediklerime çapkın bir gülüş atarak,

“evet, sevgilim değil misin?”

“öyle miyim?”

“Umay çok soru soruyorsun.” Diyerek yavaşça üzerime eğildi, belimde olan eli beni daha da sıkı kavrarken alt dudağımı iki dudağının arasına hapsederek emmeye başladı, anın verdiği şoktan çıkarak içimdeki arzuya daha da hakim olamayarak bende aynı şekilde karşılık vermeye başladım. Belimde olan kolunu çekerek üstüme yerleşti ve yükünü koluna vererek ağırlığını az da olsa üstümden çekti. Çıplak tenini hissetmek beni daha da etkilerken güç bela dudaklarımızı ayırdı.

“seni öpmenin bu kadar iyi hissettireceğini düşünmemiştim.”

Gözlerimin içine bakarak söyledikleri kızarma sebep olmuş ve içimde kaçma isteği oluşturmuştu, yerimde kıpırdayarak kalkmaya çalıştığımda bana tekrar engel oldu.

“Fırat, bırak Dicle gelecek yakalanacağız.”

Boynumda duran saçlarımı biraz iterek kafasını oraya gömüp boğuk bir şekilde konuşmaya başladı.

“gelmez o uykuya çoktan dalmıştır.”

“olsun kalk hadi.”

“biraz daha kal kollarımda, saçların yastığıma dökülsün kokun bulaşsın, yatağıma geri dönmek için can atayım sırf kokunu almak için.”

Konuşurken her kelimede boynuma değen dudakları beni kendimden geçirirken aklımdan geçen tek şey benimde o anda kalmak ve hiç çıkmamaktı. Aylar önce bir kez aldığım koku ile kaçacak yer ararken şimdi o kokuyu doya doya çekmek istiyordum.

“Fırat.”

“efendim güzelim.”

“kokumu almak için yastığına gerek yok istediğin zaman gel al beni kollarına.”

Söylediklerimle kafasını gömdüğü boynumdan kaldırarak anında gözlerime baktı, ilk defa gördüğüm o bakışlarda şaşkınlık ve hiç bilmediğim bir anlam vardı, daha fazla beklemeden tekrar dudaklarıma yöneldi.

“her geldiğimde kabul edecek misin beni?”

“ederim yeter ki hep gel.”

Anın verdiği bir cesaretle dudaklarımın üstümde duran dudaklarına yapıştım, benden beklemediği bu hamle ile kısa bir an durakladı, çok uzun sürmeyen bu duraklamayı bana karşılık vererek bitirdi. Ben onun alt dudağını emerken çalan telefonla ayrılmak için kafamı geri çektim ama çalan telefon Fırat’ın hiç umurunda olmamıştı.

“telefon çalıyor.”

“susar şimdi.” Tekrar beni öpmek için yaptığı hamleden kaçarak yerimden kalktım, telefon hala çalmaya devam ederken sinirle eline aldı ve açtı.

“ne var Metehan.”

Karşı tarafı dinledikten sonra bana bakarak elimi tutup kucağına çekti, dizlerinin üzerine bacaklarımı ayırarak oturttuktan sonra konuşmasına devam etti.

“Metehan, Umarım önemli şeyler öğrenmişsindir yoksa senin canını yakarım.”

Diyerek telefonu kapattı ardından elini sırtıma koyarak beni göğsüne yasladı.

“güzelim benim gitmem gerekiyor.”

“göreve mi?”

“yok karargaha gideceğim şimdilik, orda belli olur.”

“anladım.”

Beni tekrar görüş açısına çekerek saçlarımı okşadı ve derince nefeslendi, “ilk defa gitme ihtimalim zor geliyor, buna alışmamız gerekiyor.”

“evet, daha birbirimize alışmadan buna alışmamız gerekiyor.”

“biliyorum güzelim senin için çok zor ama inan seni bırakmak benim içinde zor.”

Böyle yaparak zaten onun için zor olan bu görevi daha da zorlaştırıyordum, aklının burada kalması kendini göreve verememesine sebep olabilirdi. Sakince kollarımı boynuna dolayarak sarıldım.

“haklısın, hadi geç kalma.”

Kucağından kalkarak onunda kalkmasına izin verdim, “haber veririm sana tamam mı güzelim?”

“tamam, ben gidiyim rahat hazırlan sen.”

“sen ne yapacaksın bugün?”

“akşam sahnem var, bu gün farklı bir konsept yapacağız.”

“hım, merak ettim neymiş bu konsept?”

“danslı filan, hareketli bir gece olacak.”

Kalkan tek kaşıyla o kadar tatlı duruyordu ki dayanamayarak yanağına kocaman bir öpücük bıraktım. “Elif’e çektirir atarım sana video.”

“peki.”

“koluna bakmak için gelmiştim, kaldı.”

“Kubilay bakar merak etme.”

“tamam”

Evin kapısında benim eve girmemi beklemiş ardından içeri girmişti.

Akşam olduğunda telefonumda ne bir mesaj ne de bir arama vardı, göreve gidip gitmediğini bilmiyordum ve sahneye çıkmak için hazırlık yapıyordum. Üstüme giydiğim siyah dantelli transparan elbise özel bölgelerim dantel ile kapatıyordu. Dansçılar çıkınca arkalarından çıkararak müziğin girmesini bekledim. Ön tarafa doğru yürüdüğümde merdivenlerin başında beni izleyen Fırat’ı fark ettim şarkıya girdiğim anda arkamda dansçılar çoktan dans etmeye başlamışlardı.

Hüküm giymiş hayaller
Görünmez uzaklarla
Günah bunun neresinde
Sarıldık tuzaklarla

Yine de aşk boyun eğmez
Yine de aşk boyun eğmez
Yine de aşk boyun eğmez
Yasaklarla

A ciğerim söyle neyleyelim
Sevmeyelim de taşa mı dönelim?
Bu yüreği kimlere gösterelelim
Kim bilir kim bir aşk ile yanar

Sen arada sırada uğra bana
Hovardayım diye kıyma bana
Fikri firardayım uyma bana
Oyuna gelme aman, aman, aman

Ben her nakarat söyleyip dans ettikçe Fırat yavaş yavaş merdivenlerden indi tam karşımda durup şarkının bitmesiyle beni kafasıyla arka tarafa çağırdı. Bana ait olan odaya girdiğimde kapının kapanmasıyla yerimde sıçrayarak arkamı döndüm, boynunda damarları beli olan, gözleri kızarmış bir adet Fırat bana öylece bakıyordu.

“Fırat, ne oldu? Neden geleceğini söylemedin?”

Beni kapıyla arasına alarak yavaşça parmağını göğsümün alt kısmına sürttü, sadece dantel olan tenim anında titredi.

“neden yoksa bunu giymez miydin?”

“ne alakası var elbisemle gelip gelmemenin?”

“bilmem, bunun beni kızdıracağını düşünmedin mi?”

“nesi var ki?”

“ben de onu merak ediyorum güzelim, kumaşı var mı? Giymeyi unutmuşsun.”

“ben hep cesur giyinirim Fırat.”

Sözlerimle elini boynumdaki dantele takarak hafifçe yırttı, “biliyorum güzelim ama bu çok fazla buna benim yüreğim dayanmadı, içindekileri daha ben görmedim ama herkes bir fikir edindi içerde.”

“saçmalama Fırat.”

Yırttığı kısmı biraz daha genişleterek göğsümün üst kısmını tamamen açtı, hareketsiz onu izlerken gözlerime bakarak dudaklarını göğsümün üst kısmına bastırdı. Anında kafam geriye giderken derince nefes aldım, bacaklarımdan anında giden güçle omuzlarına tutundum.

“ben daha seni keşfetmeden başkalarının bakışlarıyla paylaşamam.”

O öpüşlerine devam ederken zar zor bulduğum sesimle konuşmaya çalıştım. “Fırat biri gelecek şimdi.”

“bana hep Fırat mı diyeceksin?”

Anında sorduğu soruyla afallayarak gözlerine baktım, “anlamadım?”

“anlamayacak bir şey yok bana sadece adımla mı sesleneceksin hep?”

Ellerini benden çekmek üzereyken belimde olan eline tutunarak, “daha ilk günümüz Fırat, her şeyin bir zamanı var.”

Uzunca gözlerime bakarak kendini geri çekti ve beni kapıdan çekerek, dışarda beliyorum, hazırlan gel.”

Bölüm : 30.01.2025 19:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...