
uzun bir aradan sonra yeni bölüm geldi iyi okumalar arkadaşlar umarım beğenir ve yorum yaparsınız.
31. bölüm
Arkasından ne kadar baktığımı hatırlamıyorum, uzunca bir süre öylece kalmış ne olduğunu idrak etmeye çalışmıştım yaptığından rahatsız olmamıştım aksine etkimenmiş bile olabilirdim ama son sözleri beni düşündürmüştü. Üzerimi değiştirdiğimde sadece tayt ve kazak giymiş montumu da üstüme geçirmiştim, makyajımı sert sildiğim için gözlerim bariz bir şekilde kızarmıştı. Arabaya yaslanmış sigara içiyordu, hızlıca yanına gittiğimde beni fark eder etmez sigarayı atarak arabaya geçti.
“ben seni takip edeyim.”
“gel arabanı Elif getirir.”
Kafamı sallayarak yan koltuğa oturdum, sessiz geçen yarım saatin ardından araba boğazı gören bir tepede durdu. Ne onun konuşmaya niyeti vardı nede benim, arabanın içinde sadece soluk seslerimiz varken kendimi konuşmam için ikna etmeye çalışıyordum. Belli ki bana alınmıştı, yaptıklarımda ya da davranışlarımda alınması gereken hiçbir şey yokken gene de bunu düşünmüştüm.
“Fırat, sorun ne? Bir elbise için mi bu tavrın?”
Benim olduğum tarafa dönerek sadece baktı, bakışları her yanımda gezerken gözlerinde kırgınlık vardı.
“sorun elbise değil, sorun kıskançlık değil.”
“peki ne?”
“Umay, bana karşı olan duvarlarını bir türlü indirmedin, hala çok mesafelisin.”
“yanlış düşünüyorsun.”
“öyle mi, peki neden hala uzaksın bana?”
“Fırat, ben böyle durumlara alışkın değilim. Hiç sevgilim olmadı, olmasına gerek yoktu çünkü ben hayatımda tek başıma iyiydim mutluydum.”
“bende hovarda değildim Umay, ama ben sana ne kadar adım atarsam sen o kadar uzaklaşıyorsun gibi geliyor”
Ellerimi yanaklarına koyarak kendime doğru çektim ve konuşmaya devam ettim.
“aksine ben bugün bütün duvarlarımı indirdim sana karşı. Senden kaçmak isteseydim bu yola hiç girmezdim.”
Ellerini belime atarak kolaylıkla beni kaldırıp kucağına oturttu ve konuşmaya devam etti.
“korkuyorum Umay, ilk defa korkuyorum. Benden gitmenden, seni kaybetmekten korkuyorum.”
“sana boş sözler veremem Fırat, zaman ne gösterir bilmiyorum ama senin kadar benimde korkularım var.”
Kafamı boynuna görerek uzunca soluklandım, ikimizin korkuları aynı kelimeyle anlatılıyordu fakat farklı anlamlara geliyordu. Korku insanın kendini yönetmesi ve hakim olmasını sağlayan bir duyguydu, insanı insan yapan korkuları değil miydi zaten?
Uzun bir süre sonra sarılmamıza son vererek kafamı kaldırdım, koltuğun başına yasladığı kafasını kaldırarak benimle göz güze geldi ve elini saçlarımın uçlarında gezindirdi, derin bir soluk çektikten sonra yüzüme yaklaşarak,
“seni seviyorum önemli olan bu, ilerisi için endişelenerek şimdiki zamanımızı mahvetmeyelim ne dersin?”
“bende seni seviyorum.”
İlk defa dillendirdiğim sözlerle hiç görmediğim bir gülüşle gülümseyerek dudaklarıma yöneldi. İki dudağının arasında kaybolan alt dudağımı uzun uzun emerek üst dudağıma geçti, onun hızlı ve derin olan öpüşlerine yetişmeye çalışırken soluk soluğa kalınca geri çekilerek gülümsedi.
“hadi eve gidelim güzelim.”
“olur.”
Yan koltuğa beni tekrar oturtup kemerimi de takınca arabayı çalıştırmıştı. O arabayı sürerken ben onu uzun uzun incelemeye koyuldum. Hafif uzayan kahve saçlarının uçlarında hafif sarılıklar vardı, keskin yüz kemiklerine çok yakışan burnu, gör mavisi gözlerini gölgelendiren kirpikleri beni daha da kendisine çekerken birden bana döndü.
“bir şey mi oldu güzelim?”
“yoo.”
“dakikalardır kıpırdamadan beni izliyorsun da.”
“ne alakası var öyle dalmışım.”
“dal güzelim yeter ki sen sadece bana dal öyle.”
Evin olduğu sokağa girdiğimizde aklıma gelen soruyu sorup sormamam gerektiğini hesaplıyordum. Yani sonuçta benim sevgilimdi artık sorabilirdim. Arabanın durmasıyla onun evinin önünde olduğumuzu yeni fark etmiştim.
“Fırat, bir şey sorayım mı?”
“sor, çilli ne çocuk gibi pıstın yerine?”
“şey, göreve ne zaman gideceksin? Gitmezsin uzun bir süre yaralısın ya?”
Yavru köpek gibi bakmış olmalıyım ki hafif gülerek elini yanağıma sürttü ve cevap verdi,
“gideceğim güzelim, şimdilik neresi bilmiyorum ama yaram ciddi değil merak etme sen.”
Duyduklarımla huzursuz olurken tekrar soruma devam ettim.
“ne zaman peki?”
“yarın belli olur, sana veda etmeden gitmem.”
“buna alışmam gerekiyor.”
“evet ama ben hep sana döneceğim, yollarım hep sana çıkacak.”
“şey, bu hafta annemle babam gelecek uzun süre benimle kalırlar, görüşmemiz biraz sınırlı olabilir.”
Kaşları çatılan Fırat vücudunu tamamen bana döndürerek, “nedenmiş o?”
“e babamlarla ilgilenirim, benimi görmeye geliyor ya.”
“onu anladım güzelim ilgilen tabi de biz neden görüşemiyoruz ben onu anlamadım?”
“onlar varken çıkmam ki evden.”
“çıkma ben gelir seni görürüm.”
Şaşırma sırası bendeydi bu sefer, Fırat durumumuzu çoktan benimsemiş yıllardır hayatındaymışım gibi davranıyordu. Onunla bu anları yaşamak içimi ısıtıyordu, durduk yere gülesim geliyor, içim kıpır kıpır oluyordu. İnsanlarla temas etmekten pek hoşlanmazdım, bana dokunulması beni rahatsız ederken onun dokunuşları resmen uyuşturuyordu beni, bana dokunuşlarına bağımlı etmişti resmen.
“geç oldu ben eve girsem iyi olur görüşürüz.”
“görüşürüz güzelim iyi uykular.”
Ben arabadan inerken o benden daha hızlı bir şekilde inerek arabanın ön tarafına geldi ve karşımda durdu kısa bir sarılmanın ardından içimden gelen bir cesaretle parmak uçlarımda yükselerek dudağına kısa bir öpücük bıraktım. Bunu beklemediği o kadar beliydi ki bir müddet tepkisiz kaldı.
“iyi geceler sevgilim.”
Onu arkamda bırakarak kendi evime doğru yürüdüm, kapının önüne geldiğimde çantamda olan anahtarı çıkartırken yan tarafıma baktım, Fırat duvara omzunu dayamış yarım bir gülüşle beni izliyordu işimi hızlandırıp kapıyı açarak eve girdim.
Sabah erken saatlerde çalan kapı ile gözlerimi açtım, zar zor bulduğum telefonumdan gördüğüm kadarıyla saat daha yerdi buçuktu kendimi yataktan atarak koşarak merdivenlerden inerken benim gibi tek gözü kapalı olan Elif odasının kapısından yeni çıkıyordu.
“ne oluyor yine ya, bu evin kapısı niye hep Viyana kapısı gibi zorlanıyor niye?”
Elif isyan ederken ben kapıya açmak için anahtarları çeviriyordum, kapı açıldığında karşımda dikilen Soner’le iyice sinirlenerek, “ya oğlum bu saatte bu kapıyı böyle çalacak ne yaşadın sen, ne var içerde ne alacan da dayandın kapımıza?”
Tek gözüm kapalı onunla kavga ederken arkadan gelen kıkırtılarla kapalı olan gözümü açtım ve o tarafa baktım, babam ve annem arabanın önünde bavullarıyla bizi izleyerek gülüyorlardı.
Soner: “alacaklı değilim, emanetlerini getirdim.”
Onu geçerek hızla babamın boynuna atlayarak sarıldım, kısa bir sarılma sonra anneme dönerek sarıldığım, “neden haber vermediniz ben sizi alırdım havalimanından.”
“biz arabayla geldik kızım Soner’in de burada işi varmış o getirdi sağolsun.” Annem yumuşak sesiyle konuşurken arkadan gelen ayak sesleriyle o tarafa döndük hepimiz. Kaşları her zaman ki gibi çatılmış bir şekilde bize doğru gelen Fırat annem ve babamın yanına gelerek hafif bir tebessümle iksine de selam verdi. “günaydın, hoş geldiniz.”
Annem: “hoş bulduk oğlum, nasılsın?”
“iyiyim sağ olun, işe gidiyordum bende sizi görünce selam vermeden gitmek istemedim.”
Babam: “iyi yapmışsın, İstanbul’da mı görev yerin?”
“şimdilik evet, malum bizim meslekte ne olacağı, nereye gideceğimiz belli olmuyor.”
Annem: “öyle yavrum öyle.” Ayak üstü sohbet ederken bundan rahatsız olduğu belli olan Soner yerinde duramayıp yanıma geldi ve kolunu omzuma atarak, “eee, bizi eve almayacak mısın çilli?”
Kolunu sıkıştırarak beni iyice kendine yaklaştırmasıyla yan taraftan gelen soluk sesiyle kafamı Fırat’a çevirdim, gözlerini boynumda olan kola dikmiş saldıracak kartal gibi bakıyordu sanki.
“olur mu ben şaşırdım bir an ondan, hadi girelim içeri.”
Annemler önden girerken Soner valizlerini almış onları takip ediyordu bende arkalarından gireceğim zaman kolumu tutan Fırat’la ona doğru dönmek zorundan kaldım.
“bu cibilliyetsiz neden hep etrafından kim bu?”
“Fırat, Soner o benim çocukluk arkadaşım.”
“çok fazla yakın davranmıyor mu?”
“e olabilir, biz onunla ikiz gibi büyüdük.”
“ben rahatsız oluyorum bu adamdan, bu da mı burada kalacak?”
“kalmak isterse kalır.”
“ne demek kalmak isterse kalır, senin evinde her kalmak isteyen kalabilir öyle mi?”
“öyle Fırat, hadi sen işe geç kalmıyor musun?”
“sen beni postalamaya mı çalışıyorsun?”
Biz ikimiz kapıda fısır fısır konuşurken kapıda beliren Soner, “Lavinia ben senin odanın yanında ki odaya geçiyorum babanlar aşağıyı istedi.”
“tamam, sen geç geliyorum şimdi.” Onun tekrar gitmesiyle Fırat iyice sinirlenerek, “ne demek tamam, olmaz bu adamla aynı evde kalacaksın bir de yan yana odalarda, ben bu herifin cibilliyetini sikerim!”
“şiii Fırat ayıp, arkadaşım o benim.”
“sana Lavinia diyor, çilli diyor benim sevgi sözcüklerimi kullanıyor ama.”
“onları abim derdi, ondan dolayı söylüyor, hadi gitsen bak ayıp oluyor annemlere.”
“bu burada bitmedi haberin olsun kızıl.” Arkasını dönerek hızlıca arabasına binip gitti.
Akşama kadar evin içinde annemle bir o yana bir buyana temizlik yapıp evin bütün şeklini değiştirmiştik, Elif en son İsyan ederek kendini odasına kilitlemişti ve beni annemin insafına terk etmişti resmen. En sonunda babamın zoruyla yatmışlardı da rahat bir nefes almıştım, beni tek rahatsız eden şey sabah olan konuşmanın ardından Fırat’tan hiç ses çıkmamıştı, annem sayesinde bende telefonu elime alıp bir türlü arayamamıştım. Odama çıktığımda kıs bir duş almış şort, sutyen giymiş ıslak saçlarımı havluya sararak yatağımı olduğu kısma geçerek yatağın üstünde duran telefonu elime aldım, beş cevapsız çağrı vardı ve hepsi de Fırat’tandı. Tam tekrar arayacakken çıplak ensemde hissettiğim sıcak nefesle hızla arkamı dönerken çığlık atmak için açılan dudaklarımın üstüne kapanan parmaklarla aynı anında onun sesini işittim. “Sesiz ol benim güzelim.”
Dudaklarımdan çektiği parmaklarının etkisi ile zor nefes aldığım için derin bir nefes alarak fısıldamaya başladım, “Fırat, ne yapıyorsun burada? Nasıl girdin içeri.”
“seni görmem gerekiyordu, aradım açmadın bende merak ettim.”
“git çabuk, ya biri gördüyse.”
“unuttun galiba benim işim gizli hareket etmek ya güzelim, hem seni o damla aynı çatı altında tek uyutamam.”
“saçmalama Fırat.”
Elimden tutarak yatağa doğru yürüttü beni ilk kendisi yatağın ortasına oturarak beni de kendine çekerek önüne oturtup saçlarımı saran havluyu çekerek saçlarımı serbest bıraktı. Havlunun arasına aldığı saçlarımın ıslaklığını kurutmaya çalışırken ben çoktan mayışmış uyumak üzereydim, işi bittiğinde ensemi öperek beni kendine çevirdi, “uykun mu geldi güzelim?”
Sadece mırıltılar çıkararak onu onaylayabilmiştim, beni kaldırarak yatağın içine oturttu ve kendi de oturduktan sonra üstümü incelerken gözleri göğüslerimde uzunca bir takıldıktan sonra yutkunarak, “böyle mi uyuyacaksın sen?”
“evet, ev çok sıcak oda da tekim ya normalde bakıp durma ya.”
“ama sen böyle durursan ben duramam sevgilim.”
Duyduklarımla gelen uykum anında arkasına bile bakmadan kaçarken içimde oluşan istekle yavaşça dudaklarına yaklaşarak dudaklarımı sürterek, “durma sevgilim.” Dememle kısa bir an şaşırarak gözlerini dudaklarıma dikti ve, “tekrar söyle.”
Verdiği komuta uyarak, “durma sevgilim.” Diyerek kendimi tekrarladım ve ondan bir hamle beklemedim. Elini enseme koyarak beni kendine çekerek dudaklarımı öpmeye başladı, alt dudağımı emerken bende anında karşılık vererek içimdeki arzunun verdiği güçle ellerimi ensesine tarak üst dudağını dudaklarımın içine alarak emmeye başladım. Üstüme doğru eğilmesiyle soğuk yatakla buluşan sırtım ürpererek ona daha da tutunmama sebep oldu, dudaklarımı bırakarak gözlerimin üstüme bakarak göğsümün açıkta kalan üst kısmını kısa bir süre emerken içimde oluşan ateşten bihaber şekilde geri çekildi, gözlerimde gördüğünden emin olduğum ateşin etkisi ile ikimizde zor nefes alıp veriyorduk resmen. Yanıma uzanarak sırtımı göğsüne dayayarak saçlarıma küçük bir öpücük bırakarak konuşmaya başladı, “bu günlük bu kadar yeter sevgilim uyuyalım yoksa kendimi durduramam.” Ses çıkarmadan kollarının arasında hiçbir yerde bulamadığım huzur ve sıcaklıkla uykuya daldım.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 50.33k Okunma |
4.08k Oy |
0 Takip |
50 Bölümlü Kitap |