34. Bölüm

34. Bölüm

Yazar kamer
yazrkamer

selamlar arkadaşlarrrrr, yeni bölümle geldimmmm

nasılsınız, nasıl geçiyor ramazan? yorumlarınız bekliyorummmmm

 

34. bölüm

Ruha şifaydı sevmek ve sevilmek. Şu son bir aydır yaşadığım huzur ve mutluluk çok başkaydı, çocukluk gibiydi tarifi olmayan kocaman pamuktan oluşan beyaz bir bulut gibiydi. Bende çimlerin üstüne yatan, bulutun neye benzediğini çözmeye çalışan minik Umay. uzun zamandır eksik olan neşemi tekrar bulmuştum galiba, onunla olmak yeni bir şeyleri değil de eskide kalan şeyleri anımsatıyordu bana. Garipti belki, en başında ondan kaçmamın sebebi onun bana çocukluğumu, abimi anımsatmasıydı. Şimdiyse öyle sıkı sıkı tutunmuştum ki ona, tekrar çocukluğum ellerimdeymiş gibi.

Günlerdir onun sesiyle uyup unun sesiyle uyanıyordum, kurulmuş saat gibi tam zamanında arıyordum. Babamların burada olmasından dolayı rahat rahat gelemediği için üç gündür telefona yapışık yaşıyorduk resmen. Aslında aramızdaki ilişkiyi saklamak gibi bir niyetim yoktu ama her şey daha çok yeniydi. Sabah saatlerinde uyandığımda beni aramadığını fark ederek anında telefonumu elime aldım, her zaman o arıyordu bu sefer ben aramalıydım. Telefon çaldı çal çaldı. Açan olmadı. Kaşlarımı çatarak yataktan kalktım ve onun odasını gören camımı açarak odasına bakma başladım. Keşke bakmasıydım resmen sınanıyordum şuan. Odasında belinde havlu, üstünde akan suları umursamadan saçlarını havluyla kurutmaya çalışan Fırat’ı gördüm. Derince yutkundum, susadım mı ben? Bir kuruluk oldu sanki. Ulan aralık ayında bu sıcak ne, hayır bu kadar sıcak olmasa ben niye susuz kalmış bedevi gibi olayım şuan.

Ben kendi kendime konuşurken, elimde duran telefon çalmaya başladı, araya karşımda yarı çıplak duran yakışıklı su aygırıydı. Telefonu kulama götürüp yutkunarak konuşmaya çalıştım, “e… efendim.”

“güzelim aramışsın, duştaydım.” Konuşurken sırtı bana dönük bir şekilde hala saçlarını karıştırıyordu havluyla. “fark ettim.” Dememle arkasını döndü, beni gördüğü an gülerek elindeki havluyu omzuna attı. Ulan havlu olasım gelmişti resmen. “güzelim, sen beni mi dikizliyorsun.” Dedi, duyduklarıma ufak bir panik yaparak, “Ne! Ne alakası var ya, ben açmayınca uyuyordun sandım ondan baktım.” Çarpık gülümsemesi yüzüne yayarak daha da gülümsedi. “öyle olsun bakalım. Bu gün ne yapalım. Ne istersin?” öyle güzel görünüyordu ki şuan pencerenden atlayıp yanına gidesim geldi. “bugün Elif’e sözüm var, babasının ofisine gideceğiz, işlerini toplaması lazımmış yardım istedi.” Camın önüne kurularak sırtını duvara yasladı ve beni dinlerken tek kaşı havaya kalktı. Bu hareketlerinin benim içinde yarattığı hislerden habersiz gözlerini bana çevirdi ve konuşmaya başladı. “anladım güzelim, ofis nerde ki?” “uzak değil ya sahilin orada.” Ben onu cevaplarken kapımın önünde bana seslenen annemle kapıya odaklandım. “kızım kalk hadi, babanın bir arkadaşı aradı buya gelecekler.” Duyduklarımla kaşlarımı çatarak kapıya doğru yürüdüm, telefon hala kulamdayken Fırat sessizce beni dinliyordu. Kapıyı açtığımda erken uyanmama şaşıran annem, “aaa uyanmışsın sen çoktan, niye inmedin aşağıya?” dedi. Ama ben gelecekler dediği yerde kalmıştım. “kim gelecek ki anne, babamın burada arkadaşı olduğunu bilmiyordum.” Yüzümü tarayan gözleri hala kulağımda olan telefona takıldı önce sonra boş vererek konuşmaya devam etti. “eski timinden bir arkadaş, oğlu burada doktormuş bir görüşelim dedik ailecek.” Dedi tepkimi ölçmek için. Bana garip gelen şek sanki her zaman yaptığımız bir aktiveymiş gibi anlatan anneme, “benim işlerim var bugün Elif’e söz verdim annem siz takılın ev sizin zaten.” Dememle gözleri kocaman olmuş bir şekilde, “olmaz!” diye kesti beni. “anne ne çeviriyorsun sen Allah aşkı için?” hiç ona sormamışım gibi gözlerini kaçırarak kollarını birbirine bağladı. Aha kesin bir işler dönüyordu, ne zaman benim kızacağım bir şey olunca böyle gözlerini kaçırırdı. “aaaa ne iş çevireceğim be.” evet milli inkar sözlerinizde savurduğunda kulağımda olan elimi belime atarak ona baktım. “ Handan hanım sen mi dökülürsün ben babama mı gidiyim?” dememle kollarını bıkın bir şekilde çözdü ve beni odanın içine iteleyerek kapıyı kapattı. ”aman hemen anla her şeyi.” Hareketlerinden anladığım kadarıyla kesinlikle kızacağım bir şeyler dönüyordu, hadi kızım Umay öğreneceksin biraz daha sıkıştır ananı. “söyle artık anne.” “hemen celallenmeyeceksin ama tamam mı benim güzel kızım?” evet anlıyoruz ki kesinlikle kızacağım bir şey geliyordu hazır mıyız? Kafamla onaylayarak dinlemeye başladım. “şimdi babanın facebook’u var ya.” He birde o vardı dimi. Bütün gün orda takılıp abim ve benim her yaştan resimlerimizi paylaşıyordu, emeklilik bu adama yaramamıştı. Devam etmesi için kafamı salladım. “heh işte bu arkadaşıyla oradan konuşuyorlardı sürekli.” Bıkkınca göz devirerek, “eee anne benimle alakası tam olarak ne oraya gel.” Kolumu tutarak beni yatağı oturttu ve konuşmaya devam etti. “baban senin resimlerini paylaşıyor ya, işte gecen şarkı söylediğin videoyu paylaşmış, doktor oğlu görmüş çok beğenmiş seni, bir görüşün tanışın.” Ben şok içinde annemi dinlerken elimde unuttuğum telefondan bir kükreme sesi yükseldi, aha ben adamı telefonda unutmuştum ya. Ben daha ona cevap veremeden camıma çarpan şeyin sesiyle ikimize sıçradık, annem elini kalbine götürerek, “ne oluyor ayol.” Dedi. Ne olmuyor ki anne. Yaktın beni. Şimdi bu dağ ayısına gel de anlat. Annem cama ilerlerken kendimi camın önüne attım. Kadın Fırat’ı çıplak ve kırmızı görmüş boğa gibi görürse gerçekten kalbine inebilirdi. “kuş! Kuş çarpmıştır anne!” panikle saçmalarken camdan gelen bir sesle bu safer kaşlarını çatıp beni kenara çekmeye çalıştı. “kızım senin odan göç yolu üzerinde mi, sürü mü çarpıyor çekil şuradan.” Panikle ne yapacağımı şaşırmış bir şekilde bir sağ bir sola sallanıp görüş açısını kapatmaya çalıştım. Ve azımdan bir anda benden bağımsız bir şekilde kelimeler çıktı. “tamam anne gelsinler!” dememle anında hareketsiz kalarak bana baktı, aynı anda telefondan gelen bir ses daha… Bunu beklemediğini belirten bir şekilde gözlerini ve ağzını kocaman açtı. “nasıl itiraz etmeyecek misin?” battı balık yan gider Umay devam et kızım kurtul sonrasını sonra düşünürsün. “aaaa, biricik annem benden bir şey istemiş hiç kırar mıyım onu ben. Hadi sen in hazırlık yap.” O tepkilerime şaşırırken ben onu çoktan kapıya kadar çekiştirmiş dışarıya çıkarmıştım. “eminsin dimi bak sonra rezil etme bizi.” Kafamı arabalarda olan oyuncak köpekler gibi hızlı hızlı sallayarak, “hadi in sen ben duşa gireyim hadi.” Diyerek kapıyı yüzüne kapattım. Kapıya yaslanarak derince nefes alırken cama çarpan bir silgi ve beraberinde telefondan gelen “UMAY!” sesiyle nefesim resmen başka bir yerime kaçmıştı. Telefonu kulağıma götürüp camın önüne geçerek sinirden kıpkırmızı olmuş, boynundan damarlar çıkan Fırat’a baktım, “efendim boz ayı efendim.”

“ne demek seni beğenmiş doktor, seni görmeye gelecek!” gözlerimi devirdim. Birde gel buna dert anlat, karşımda boğa gibi sinirle süsecek yer arıyordu resmen. “abartma Fırat.” Dememle anında kükreyerek, “NE DEMEK ABARTMA UMAY, ELİN HERİFİ SENİ GELİP GÖRECEK DİYORLAR SENDE KABUL EDİYORSUN!”

Baya baya kükremişti boz ayı, hayır bu gün ne çok hayvan saydırmıştı bu adam ya. “ne deseydim, olmaz benim bir boz ayım var anne bak karşı camda mı deseydim?” anında, “deseydin!” tekrar göz devirip oduna laf anlatmaya devam ettim. “ya deseydim de karşı camda yarı çıplak ayıyı görünce kalpten gitseydi kadın. Ayrıca böğürüp camımı şeytan taşlar gibi taşlamasaydın yok diyecektim zaten.” Ne ara giydiğini anlamadığım pantolonu ile karşımda dururken odanın içine bir o yana bir bu yana yürüyordu. “yok olmaz, in aşa benim sevgilim var de, Fırat benim sevgilim de hatta dur ben geleyim beraber söyleyelim.” Aha asıl o zaman sıçarız, babam beni valla keserdi. Ben adama hiç sevgilim var dememiştim ki hatta imasını bile yapmamıştım dire önüne çıkıp nasıl diyecektim bu boz ayı benim sevgilim. Panik bir şekilde, “Fırat! Saçmala babam bizi öldürür.”

“saçmala Umay, koskoca emekli Tuğgeneral adam baban anlar halimizi.” Allah’ım iyi niyete, akıl yürütmeye bak. “oğlum seni nasıl aldılar özel kuvvetlere, ben babama nasıl diyeyim lönk diye bu boz ayı senin damadın diye.” Çocuk gibi omuzlarını kaldırıp indirdi, “bana ne kızım nasıl söyleyeceksen söyle, yoksa ben akşam eve operasyon düzenleyerek o adamı alırım.” Yok artık abart, bayıl istersen birde Feriha. Adamın içinden resmen küçük bir Feriha çıkmıştı. “Fırat, saçmalama gelip gidecekler, hem benim gözüm senden başkasını görür mü?” azcık gazını almak lazımdı boz aynın, ben ona kirpiklerimi kırpıştırarak bakarken o anında sırtını dönerek konuştu, “hiç şirinlik yapma Umay şuan aşırı sinirliyim.”

“sen beni kıskandın mı?” aptal bir gülümsemeyle ona bakarken bana döndü anında, “ne alakası var canım.” Diyerek reddetmeye çalıştı söylediklerimi. “öyle mi, iyi sorun yok o zaman, ben gidip yardım edeyim anneme pasta börek yapmak lazım şimdi.” Tam adım atacağım zaman camdan odama atlayacak gibi kendini öne atarak konuştu, “Umay! kıskandım işte daha ne zorluyorsun beni!” kıskanınca o kadar tatlı görünmüştü ki gözüme istemeden gülmeye başladım. “hoşuma gidiyor.” “öyle mi hanımefendi, akşam o dalamanın azını burnunu kırarken de hoşuna gider umarım.” Adam aynı noktada takılıp kalmıştı resmen. “Fırat uzatma işte hadi işim var Elif bekliyor, görüşürüz.” Deyip kapattım yoksa asla kapatmaz beni bütün gün orda tutarak adamların gelip gitmesini beklerdi. Telefonu indirdiğimde karşı camdan sinirle bana bakan boz ayıma öpücük atarak camın önünden ayrıldım.

“Elifffffffffffff, çok sıkıldımmmm.” Ofise geleli dört saat olmuştu, ve biz bütün dosyaları tek tek bilgisayara geçiriyorduk. Aslında sadece Elif yapıyordu çünkü ben bir saat önce pes etmiş kendimi dönen sandalyeye atmıştım. Etrafımda dönerken bir yandan da mızmızlanarak Elif’inde bırakması için uğraşıyordum. “herkesin işi senin ki kadar eğlenceli olmuyor Umay az kaldı sabret.” Diyerek tekrar dosyalarının içine gömüldü. Ben tekrar dönmeye başlamış tavanı izlerken çantamdan telefonumun sesi yükseldi. Hızlıca yerimden kalktım bir iki saniye başım dönünce gözlerimi kapatarak bekledim, bu kadar dönersen olacağı buydu. Elime aldığım telefona bakınca salak salak gülümseyip hemen açtım. “Fırat.”

“güzelim neredesin?

“ofisteyiz hala.”

“bitmedi mi işleriniz?” gözlerimi dosyalar içine gömülen Elife çevirerek bıkkın bir nefes verdim.

“yok, bitecek gibi de değil zaten.”

“ben Sancar’la sahildeyim, konum at gelelim yiyecek bir şeyler getiriyim.”

Gözlerim anında ışıldayarak konuştum, “kahve ve ekler al olur mu?”

“olur güzelim, bekliyorum.”

Telefonu kapatıp hızlıca konumu gönderdim. Can sıkıntısından çatlayacaktım en azından boz ayımla uğraşırdım da sıkıntım giderdi. Kafamı telefondan kaldırdığımda Elif hala dosyalarla boğuşuyordu. “Fırat’la Sancar geliyor.” Dediğim an kafasını dosya yığının arasından çıkarıp bana baktı, “Ne! Şimdi mi?” paniklemesine biraz şaşırarak ona yöneldim “niye panikledin sen?”

“yoo neden panik olayım canım sana öyle gelmiştir.” İtirazına inanmamıştım tabi ki, ben onun kaşının gözünün hareketinden anlardım bir şeyler döndüğünü. “inanmadım Elf, anlat çabuk.” Ben onun üzerine giderken kapı çalınca içeriye sekreter kız girdi, kafası hala arkaya dönük odanın içinde duruyordu. “Eda iyi misin?” seslenmemle burada olduğumuzu yeni fark ediyormuş gibi konuştu. “haa, şey Umay hanım iki beyefendi geldi de sizi soruyorlar.” Ne kadar hızlı gelmişlerdi, aradıklarında kapıda olsalar anca bu kadar hızlı gelebilirlerdi. “evet, haberimiz var gelsinler.” Kafasını hızlıca sallayıp odadan çıktı ve arkasından Fırat ve Sancar girdi. E kız haklı tabi tiplere bak iki tane izbandut gibi herif kaşlarını çatmış her an bir yere kafa atacak gibi etrafı inceliyorlardı. “hoş geldiniz.” Hemen Fırat’ı es geçerek Sancar’a elimi uzattım, yüz mimiklerinde hiçbir oynama olmadan elimi sıktı, “hoş bulduk Umay hanım.” Bu adam hep sesiz ve sakindi. İkisi koltuklara geçtiklerinde çaktırmadan Elif’in kolunu cimcikledim. “ahh!” diyerek kolunu tutunca hafifçe gülerek sanki ben yapmamış gibi konuştum. “bir şey mi oldu canım?” ona bakarken gözlerimle Fırat’ı ve Sancar’ı işaret ettim ama o öyle alık alık suratıma baktı. Sonradan anladı ve ayağa kalkarak ikisine de hoş geldin dedikten sonra yerine oturdu. Bu kızın ruhsuzluğu beni öldürecekti bir gün. Fırat’ın önünde duran kahvelerden ikisini alarak önümüze koydum. “ne kadar hızlı geldiniz konumu atalı ne kadar oldu ki?” yönelttiğim soruyu es geçerek Fırat sandalyemi kendine doğru çekti, ulan insan içinde yapılacak hareket mi bu. “öyle dolanıyorduk seni göreyim dedim.” Ben sandalyemin çekildiği yerde kalmıştım hala, yani bende de bir kekoluk vardı insan bundan etkilenir mi? Valla etkileniliyordu. Ben kirpiklerimi kırpıştırarak ona bakarken o hala sabahta takılı kaldığını belirtecek şekilde konuştu. “akşam eve gitmiyorsun dimi?” yooo çokta gidecektim yani, niye gitmeyecekmişim ev benim dimi. “sokakta mı kalayım yani Fırat?” sinirini belli eden damar boynunda çoktan belirmişti, oy boz ayı gerçekten ya. Ellerini kumsal olan saçlarından geçirerek alt dudağını dişleriyle çekiştirdi. Eziyeti görselde dudaklarına yapıyor gibi duruyordu ama resmen ben eziyet çekiyordum burada. İkimizi bölen Sancar oldu, “şey ben bir lavaboya gitsem, nerede acaba?” Elif kafasını tekrar dosyalardan kaldırdı ve ona baktı. Ama garip olan anında gözlerini çekerek yere bakarak konuşması olmuştu. “koridorun sonunda.” Bu cevabı bekliyormuş gibi ayağa fırlayan Sancar odadan çıktı. Dosyalarla uğraşmayı bitiren Elif kahveyi alarak sandalyesine yaslandı, “of valla öldüm, babam yok bu aralar bütün dosya işleri bana kaldı.” “nerde ki baban.” Soruyu soran Fırat’tı. “amcam yurt dışında onun burada ki işlerini halletmekle uğraşıyor.” Elif’in cevaplarıyla tek kaşını kaldırarak ön tarafa doğru eğilip dirseklerini koluna dayadı. “Fatih’in babası mı?”

“yok bu büyük amcam Üvey aynı anneden, kimse pek görüşmez onla babam da arada işte.” İkisi konuşurken masanın üstünde duran telefon titredi, açıp bakıp anında cebine attı ve soru sormayı kesti. Biz beş dakika daha sohbet ederken içeriye Sancar girdi hiç oturmadan ayakta, “benim gitmem lazım gençler sonra görüşürüz.” Dedi.

“aaa nereye yeni geldin.”

“karargahtan aradılar Umay Hanım, gene geliriz bir araya.” Fırat’a döndüm anında acil bir şekilde arandığına göre oda gidecekti. “sende mi gidiyorsun?” gözleri bir Sancar’a bir bana kaydı oflayarak ayağa kalkıp saçlarımı öptü. “bir iki saatlik işim var sakın eve gitme ben gelip seni alırım.” Dedi ve kapıdan çıktı.

Bölüm : 01.03.2025 21:06 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...