35. Bölüm

35. Bölüm

Yazar kamer
yazrkamer

çok uzun bir ara oldu biliyorum arkadaşlar ama kitabı düzenlemeye girdim. ilk acemiliğim olan bu kitabı biraz daha iyi bir hale sokmak istedim. iyi okumalar herkeseeee

35. bölüm

Fırat’ın gitmesinin üstünden dört saat geçmişti. Biz işlerimizi bitirmiştik ama eve gitme diye tutturduğu için resmen ofiste kapalı kalmıştık. Beni kıskanması biraz komik ve çok çok tatlı olduğu için dediklerini yapmaya karar vermiştim. Küçük bir çocuk gibi oluyordu sanki kıskanınca. Tabi dışardan bakılınca bir boz ayıydı ama olsundu. Bana çocuk tatlılığı veriyordu.

Annem onuncu aramanın sonunda cırladığı için Fırat’a kısa bir mesaj atarak ofisten çıktık Elif’le. Biraz daha geç kalırsam annem misafir filan dinlemeden beni terlikle kovalayabilirdi. Tatlı kadındı ama siniri fenaydı. Hatta belaydı bir tık. Canım anam aynı ben. Arabada yükselen telefonla gözlerimi ekrana diktim. Fırat’tı arayan, telefon arabaya bağlı olduğu için biraz tedirgince açtım. Ve anında,

“BENİ BEKLE NE DEMEK UMAY? NİYE ÇIKTIN OFİSTEN HMEN GERİ DÖN.” Elif gülmemek için alt dudağını dişleyerek bana baktı. En yakın arkadaşına rezil olmazsın. O seni her halinle kabul etmek zorunda, rahatlıyla cevap verdim.

“e gelmedin Fırat ne yapabilirim? Annem on kere aradı, biraz daha gitmezsem gidecek bir evim kalmayacak.”

Karşıdan gelen bir oflama sesiyle gözlerim yanımda gülmemek için kasılan arkadaşıma kaydı. Fırat artık o gözündeki karizmatik adamdan çıkmış minik bir çocuğa dönüşmüş olabilirdi.

“Umay, gitme eve bak ben çıkamam şimdi. Gelemem.”

“abartma artık, ben kapatıyorum görüşürüz.” Dedim tam kapatacakken arkadan gelen bir ah sesi ve devam eden konuşmalarla iki saniye duraksadım.

“komutanım! Bana niye vuruyorsunuz Allah için ben mi gittim sanki Umay hanımı istemeye?” ses tanıdık birine aitti, bu Metehan’dı. Yazık bu çocuğa valla benim yüzümden ne çekti çocuk. Hakkını helal et be Mete.

“sus lan sus! Kimden çıkarıyım hıncımı?” dedi ve telefon kapandı.

Şoktan kısa bir sürede çıkarak gülmeye başladı Elif, “bacım Allah adı için söyle hangi büyü?”

Yüzümü ekşitip baktım, “ne diyon be ne büyüsü?”

“kızım başka bir açıklaması olamaz. Bu adam camdan üstüne atlamak için kükrüyordu birkaç ay önce şimdi süt dökmüş kedi olmuş.”

Çenemi dikleştirerek konuştum, “marifet büyüde değil, bende canım.” Dedim. Bok bendeydi. Adam resmen sek maçodan sulandırılmış aşığa dönüşmüştü. Ve bunun benimle alakası yoktu. Onunla alakalıydı. Seviyordu be adam illa dağa taşa mı yazsın?

“ya ya ne demezsin, kızım senin Mehmet Ali Erbil’in reklamını yaptığı Uğur derin dondurucudan farkın yok ki.”

Kınayan bakışlarla ona döndüm, “aaaa, ne alaka be ben sıcacık kızım.”

Gözlerini devirerek devam etti. “sen mi? Ulan sen bana sarılıp öpünce öleceğimi öğrendin bana ondan iyi davranıyorsun sanıyorum.” Dedikleriyle göz devirme sırası bendeydi. “abart.”

“Umay gözlerin yuvalarından düşecek yapma şunu.”

“sene yapıyorsun ama”

“sen yapınca gözlerin ters dönüyor resmen, bembeyaz oluyor.” Her göz devirdiğimde aklı çıkıyordu öyle kalacağım diye. Evin önüne geldiğimizde arabadan inip evin kapsını anahtarla açtım. Evde sade annem ve babam vardı. Mutfaktan çıkan anneme, “e hani misafir, beni koştura koştura getirdi.”

“sanki aramasam zamanında gelecektin de.” Dedi. Tabi kızını bilmekte güzel. Kadın resmen anlamıştı kaçacağımı. Böyle şeylerden hoşlanmazdım, hatta nefret ederdim ama ana işte. Ne demişler ana gibi yar olmaz diye. “hadi çıkın üstünüzü değiştirin hadi.” Diyerek ikimizin de poposuna vurarak yukarı gönderdi. Merdivenlerden çıkarken Elif bana dönerek, “bu yakın arkadaş olma işini biraz abarttık galiba.” Dedi. Kaşlarımı çatarak konuştuk, “ne demek şimdi o.”

“demin annen popoma vurarak beni merdivenlere yönlendirdi, hatırlarsan bir kerede ikizi saç baş yolmuştu. Beni kızından ayırmıyor sağ olsun ama ayırmama kısmını dayak için kullanıyor gibi.” Dediklerine kahkaha atarak cevap verdim.

“ya herro ya merro canım.” Dedim yüzünü ekşitti, “çıktı yine Ankaralı Umay.” diyerek hızlıca odasına girdi.

 

Bir saat olmuş biz ailecek koltuklarda oturuyorduk. Gelen giden yoktu hala işime gelirdi tabi. Soner oyuna gittiğimiz günden beyli ortalıklarda yoktu ve telefonlara da bakmıyordu inatla. Yakın arkadaşımdı ama bu aralar davranışlarına anlam veremiyordum artık. Tam oflayarak babamın yanına oturduğumda kapı çaldı. Annem hepimizden önce ayağa kalkarak heyecanla kapıya koştu. Bizi hala oturur vaziyette görünce sinirle kaşlarını çatarak ellerini beline koydu, “hadisenize be, ne içi geçmiş insanlarsınız.” Yerimizden kalkıp yanına ilerledik, babam sinirle, “asıl sen niye bu kadar heveslisin onu sorgulamak lazım.” Dedi. Aslan babam, verme beni babam. Kadına bak sanki evde kaldık da birine kakalayacaktı beni. Kapıyı açtığımda karşımda dikilen iki kadın iki adam vardı. Kısa boylu tombik, kıvırcık saçlı bir kadın, ona benzeyen ama yaşça genç bir kız vardı. Kafamı çevirdiğimde sarışın ela gözlü genç bir adam ellerinde çiçeklerle sırıtarak bana bakıyordu. Arkasında ona benzeyen ama kalıplı, babam yaşlarında adam öne çıkarak babama elini uzatıp konuştu. “oo Akif komutanım nasılsınız?” dedi. Kapı açılana kadar tatlış bir adam olan babam anında yüzünü en sert olacak şekle sokmuş öyle cevaplamıştı.

“iyiyim Mustafa sağ ol sen nasılsın?” dedi. Biz kapıda dikilirken arka tarafta her gördüğümde içimi ısıtan o mavi gözler bu sefer şok olmamı sağlayacak şekilde ortaya çıktı. Ne işi vardı şimdi burada. İnşallah bir olay çıkarmaz inşallah bir olay çıkarmaz nolur Allah’ım.

Fırat’a dönen gözlerle benim nefesim başka bir yerlerime kaçmıştı resmen. Annem şaşırarak konuştu, “Fırat, oğlum hayırdır bir şey mi oldu?”

Üstünde siyah bir kot ve aynı renk olan montu vardı. Ellerini cebinden çıkararak omuzlarını dikleştirdi, gözlerini benden ayırıp gelenlerde gezdirdikten sonra anneme baktı. “iyi akşamlar Handan Hanım, size doğru dürüst hoş geldin diyemedim onun için gelmiştim.” Dedi en sert sesiyle. Neyse ki dışardan sakin duruyordu, içindeki fırtınaları şu anlık düşünmesek olurdu.

Babamın sert yüz hatlarında hafif bir oynama oldu ama kimse fark etmeden toparladı, “gel evladım, buyurun sizde içeri kapıda kaldık.” Dedi. Onu demeseydin iyiydi be baba. İçeri canlı bomba sokulur mu? Resmen kendi ellerinle aldın içeri. Herkes kapıdan içeriye girdiğinde en sonda kalan Fırat kolumu tutarak kendine çevirdi. “hemen şimdi yukarı çıkıyorsun Umay.”

Gözlerimi devirdim. “saçmalama Fırat ayıp olur.”

“asıl ayıp bana oluyor, bu ne özel. Bana bu kadar özenmiyorsun. Çok güzel olmuşsun.” Ya şapşal şey böyle iltifat mı olur, benim boz ayının da anca bu kadar oluyordu ne yapalım. Çabalıyor ablası.

“teşekkür ederim sevgilim. Keşke daha tatlı bir şekilde söyleseydin ama neyse.” Diyerek yanağını öptüm. Anın verdiği rehavetle kolumdaki elden kurtularak salona geçenlerin arkasından koştum.

Herkes oturmuş tam karşımda sarışın adam ve annesi, onların çaprazında babam ve Fırat otururken tekli koltukta adının Mustafa olduğunu öğrendiğim adam vardı. Elif’le ikimizde sandalyede yan yana oturuyorduk ve herkes görüş açımdaydı. Ortam sadece Fırat için gergin gibiydi çünkü değerleri resmen pişmiş kelle gibi sırıtıyordu. Ailecek dişlerini sergiliyorlardı galiba, gülecek bir şey yoktu şuan. Birazdan benim selam okunabilirdi yani bence komik değildi.

Lafa yine Mustafa Bey girdi. “eeee nasılsınız görmeyeli?” valla çok iyiydik görmeyeli Mustafa bey amca. Böyle davam edelim bence.

Babam sakin ses tonuyla cevapladı. “iyiyiz çok şükür Mustafa, size sormalı?”

“iyiyiz bizde, bizim oğlanın tahini buraya çıktı onun yanına geldik bizde.”

“hayırlı olsun.” Bu hayırlı olsun biraz şeydi. Şey işte, iyi bok yemiş der gibiydi.

Tontik teyze girdi lafa, “bizim oğlan doktor da.” Dedi. Bu dip notu nerde kullanacağız tontik teyze.

Mustafa Bey amca tekrar girdi araya, “doktor değil hanım. Bizim oğlan cerrah.” Dedi. Ve hiç beklemediğim bir yerden ses yükseldi.

“sizin oğlanın bir ismi var mı? “ dedi. Evet, Fırat dedi. Adam afallayarak, “ne?” dedi.

“yani bir isim vermişsinizdir sizin oğlana.” Dedi. Sesi Volkan Konak’ın anlattığı adamdı resmen aksi ve lanet. Herkes suspus olurken sonunda varlığını ortaya koymak için konuştu adam. “İsmail adım.” Dedi. Bak bak havalara nasıl geriniyor, no no almayım tipim değilsin üstü kalsın İsmail. Ulan bu şarkı nerden aklıma geldi şimdi.

Gerilen Fırat yerinde dikleşerek konuştu. “valla helal olsun adını öğrenmiş sizin oğlan.” Dedi. Ortam bu kesti. Sırıtan keller artık sırıtmıyordu.

Annem ayağa fırlayıp, “çay!” diye ani bir çıkış yaptı. Bu ani çıkışını o da fark edince sesini alçaltarak devam etti. “çay getiriyim ben içeriz dimi sıcak sıcak.” Annecim şuan ki buzu çay ısıtır mı hiç bilmiyorum ama sen bilirsin tabi.

Ortam yumuşamış bir saattir babam ve Mustafa bey amcanın askerlik anılarını diniyorduk. Allah’ım ne günah işledim de beni üç askerin içine attın. Bunlardan iki tanesi emekli asker, diğeri hala görev yapan bir askerdi. Yani konular asla bitmiyordu.

Elif kulağıma eğilerek, “yeminle elime alacam kalaşnikofu dağa çıkacağım ha. Bu ne biçim sohbet, ne güzel heyecanlı gidiyordu ya.” Dedi. Gözlerimi devirdim. Köy yanarken benimki oje sürüyordu resmen.

“ben ne derdindeyim sen ne derdindesin be Elf.” Dedim ama o omuzlarını indirip kaldırdı, “arabada kükrüyordu seninki noldu, Akif amcayı görünce sus pus ohhh.” Bu sessizliği benimde dikkatimi çekmişti, sakin sakin babamın yanında oturuyordu ve sadece sorulara cevap verip arada beni takip ediyordu gözleriyle.

Birden Mustafa Bey amca beni konuya dahil etti. “maşallah hanım kızımızda çok güzel.” Dedi. Ve anında gözlerimin içine bakan Fırat’la ne yapacağımı şaşırarak gözlerimi kırpıştırdı. Bu gün ölmesem sorun yok değerlerinin altından kalkardım her türlü. Annem elimi tutup, “öyledir benim kızım.” Diyerek omuzlarını dikleştirdi. Ne şimdi güzel olmam yeterli bir kriter miydi? Belki ben cadaloz biriyim.

“zaten güzelliği bizim oğlanı etkiledi.” Aha o lafı etmeseydin iyiydi be Mustafa bey amca. İyi gidiyorduk sanki. Babam rahatsız olduğunu belirtecek şekilde öksürdü ve önünde duran çayı yudumladı. Fırat çoktan sinirden kıpkırmızı kesilmiş bize bakıyordu. Ben, sevgilim ve görücüye gelen İsmail kocaman bir aile olmak üzereydik. Ama İsmail bana kuma olacak gibi duruyordu şuan.

Ve İsmail geldiğinden beyli ettiği ikinci kelimeyi ortaya bomba gibi bıraktı. “videoda ki kırmızı elbise ile çok güzeldi çok beğendim.” Dedi ve sur üflendi, kıyamet kopmak üzereydi.

Bir anda ayağa kalkan Fırat resmen kükreyerek, “UMAY BENİM SEVGİLİM LAN! VE BEN O KIRMIZI ELBİSEYİ SANA GİYDİRİRİM BİRADER! Dedi ve İsmail’i yakasından tutuğu gibi havaya kaldırdı.

Bölüm : 14.03.2025 20:58 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...