
merhaba canlarım, bu sefer kısa bir bölümle geldim çünkü yeni bir kurgu yazıyorum çok farklı ve daha karanlık bir kurgu yakında sizlerle olması için çalışıyorum şimdilik kısa da olsa bölümle idare etmenizi rica ediyorummmm 😍😍😍😍😍😍😍😍😍😍😍😍
36.bölüm
Hepimiz ayaklanmıştık ben ne ara Fırat’ın yanına gelmiştim asla anlamamıştım. İki elimle kolunu tutup İsmail’i kurtarmaya çalıştım. Ama Fırat’ın kolundaki bütün damarlar ortaya çıkmış, bana bile meydan okuyordu. “Fırat bırak adamı.” Dedim ama anında gülerek cevap verdi. “bırakıyım tabi, nereye bırakıyım kardeşim Zincirlikuyu uygun mu?” ay adamı nikaha alamadan içeriye aldıracaktım ya.
Titreyen İsmail ellerini Fırat’ın koluna koymuş kurtulmak için çırpınırken, annesi ve kız kardeşi çığlık atıp elleriyle yüzlerini kapatıyorlardı. “bıraksana oğlum.” Dedi Mustafa bey amca, valla ben böyle olacağını asla tahmin etmemiştim ki.
Babam elini Fırat’ın omzuna koyarak konuştu, “Ateşoğlu bırak çocuğu.” Dedi. Ve Fırat ikiletmeden adamı indirdi. Ulan biz burada yırtınıyoruz ya iki saattir, babam deyince bırakmak nedir.
Derin derin nefes alan Fırat’a çevirdim bakışlarımı sinirden mavi gözlerinin etrafında kırmızı halkalar oluşmuştu artık. Babam tekrara söze girdi, “Mustafa kusura bakmayın ben sizin bu iş için geldiğinizi Umay’a bahsetmedim.” Dedi ve kafasını bana çevirdi. “oda böyle bir durum olduğunu bana bahsetmedi. Yani biz başka bir zaman ikimiz görüşelim kardeşim.” Dedi. İkimizi derken baya bastırarak söylemişti. O değil inşallah bu iş dönüp dolaşıp benim bir tarafımda patlamazdı.
İsmail dolan gözleriyle Fırat’a bakarak, “kaba adam.” Dedi ve kapıya yöneldi. Hepimizin yüzü buruştu. Ben bile daha ağır küfürler ediyordum be yazık İsmail seni üzerler canısı. Herkes kapıdan çıktığında Fırat ve ben yan yana kaldık. Babam ve annemse tam karşımızdaydı. Elif mi? O masada bacak bacak üstüne atmış, elinde çekirdek çitleyerek bizi izliyordu. Alacağın olsun kız senin de birde kardeş olacak şuna bak zevkten dört köşe oldu ya.
“bu durum ne zamandır var?” bana sorulan soruyla bakışlarımı babama çevirdim. Ne diyecektim şimdi ben. Hadi buyurun cenaze namazıma. “yani, çok olmadı.” Dedim mırıldanarak. Babam sakin ama sert bir tonda, “ne kadar dedim Umay.” dedi Fırat koluma kolunu sürttü kafamı ona çevirdiğimde gözlerini kapatıp açtı, yanındayım demek istiyordu. “iki ay filan.” Dedim
Babam kafasıyla onayladı uzun bir süre sesiz kaldı ama o uzun sürede ben kaç kere ölüp ölüp dirildim bilmiyordum. Sessizlik büyüdükçe büyüdü bütün evi sardı. Elif çekirdek çitlemeyi bıraktı, bense nefes almayı. Daha da konuşmazsa ben gidiciydim. Yüzünde tek bir mimik yoktu babamın. Hayır yani ne bu Nemrutlum bu askeriyede ilk bunu mu öğretiyorlar anlamıyorum ki. Sessizlik uzadıkça uzadı. En sonunda babam bana bakarak tek bir soru sordu.
“Emin misin?” kimsenin beklemediği bu soru herkesin şaşırmasına sebep olmuştu. Ama ben o sorunun altında yatanları anlamıştım. Fırat’ın da bir asker olduğunu ve aynı şeyleri tekrar yaşayabileceğimi ima ediyordu. Peki gerçekten emin miydim Fırat’tan. Denedim uzak durmayı, onu görmezden gelmeyi ama olmamıştı. Sadece bir ses götürmüştü beni ona. O an pişman oldum zaten. Zamanım varken ona sarılmadığım ona gitmediğim için pişman oldum. Onu kaybetme korkum ona gitmeme sebep olmuştu.
Gözlerimi ona çevirdim. Yanımda dimdik duruşuna baktım. Gözleri bana döndüğünde gözlerinin içindeki bana baktım. En çok onun gözlerinde sevdim kendimi, o mavilerin içine karışan turuncu saçlarımı.
Gülümseyerek cevap verdim babama “hiç olmadım kadar.”
Verdiğim cevap babamı tatmin etmiş olmalıydı ki kapıyı açtı, “hadi Ateşoğlu ben bu duruma alışana kadar gözüme gözükme.” Dedi. O sinir küpü adam gitmişti babamın bir sözüyle kocaman sırıtarak kafasını salladı. “siz nasıl diyorsanız Akif komutanım.” Dedi.
Yalancı bir sinirle babam kaşlarını çattı. “komutanım deyip durma lan. Git hadi.”
Tatlı tatlı sırıtan Fırat kapıdan çıktı ama eşikten ayrılmıyordu. Gülen yüzü babamın kapıyı yüzüne kapatmasıyla kayboldu.
“dikiliyor hala. Elinden gelse evde yatacak şerefsiz.” Diyen babamla gözlerim far tutulmuş tavşan gibi kocaman oldu. Ay adamanım içine doğdu resmen. Yok kesin gördü bana imada bulunuyordu. Kapının kapanmasıyla şaşırarak herkes ona dönünce omuzlarını kaldırıp indirdi.
“modern insanız da o kadar da değil.” Deyip odasına gitti. Ben kızmasını, hatta bağırmasını beklerken o gayet makul tepkilerde bulundu. Masada oturan Elif ellerini iki yana açarak konuştu, “ne bu şimdi, hani otoriter baba figürü, hani Ankaralıydı bu adam?”
Hayır ne bekliyordu acaba babamın beni eve kilitlemesini filan mı? “Elif! Neyin peşindesin bacım sen?” dedim sinirlenerek.
“istediğim reaksiyonu alamadım ama ben.” Dedi tiz bir sesle. Allah’ım ben can derdindeydim ama en yakın arkadaşım dedikodu derdinde.
İkimizin arasına giren annem sinirli olduğunu belli eden ses tonuyla konuştu. “kızım siz ikiniz salak mısınız he deyin bakiyim bana. Köy yanıyor benimkiler hala tarak derdinde.” Dedi. Kadın resmen küfür etmeden küfür etmişti bize valla helal olsun. İkimizde anında sustuk ve ona odaklandık. “baban kızmadı ama bu istediğin gibi davranacağın anlamına gelmiyor. Rezil olduk el âleme kızım niye demiyorsun sen bana böyle böyle diye?” ellerimi birleştirerek en sevimli halime büründüm. Ne kadar az hasar alırsak o kadar iyiydi. Gözlerimi sulandırarak baktığımda uzunca bir iç çekti. Bu işe yaradığının kanıtıydı.
“ben yatıyorum. Bu mesele burada bitmedi haberiniz olsun?” dedi ve babamın arkasından o da odaya gitti. Elif masadan kalkarak yanıma geldi, koluma girerek onunla birlikte yürümemi sağladı. “ yok annen bizi aynı kişi sanıyor. Sevgili yapan sensin ama hesabı ikimize soruyor.” Dediklerinde küçük bir kıkırtıyla cevap verdim.
******************
Haftalar gelip geçmiş ve biz tim olarak hala Baron denilen adamın izini bulmaya çalışıyorduk. Maraz ve Diyar’ı aldıktan sonra onu baya bir sıkıştırmıştık bu yüzdendir uzun zamandır sesi çıkmıyordu. İki hafta önce Umay’ın Elif’le birlikte Elif’in babasının şirketinde olduğunu duyunca Sancar’la beraber gitmiştik. Ben kızlarla konuşurken Sancar nerden bulduğunu bilmediğim bir şekilde şuana kadar yapılan işlerin kayıtlarını bulmuştu.
Bize ait dinlenme alanında otururken içeriye koşarak giren Metehan ve Cihangir’e çevirdim bakışlarımı. Ellerinde bir dosya bir o tarafa bir bu tarafa çekiştiriyordu.
Metehan; “versene oğlum dosyayı!”
Cihangir; “ne vereceğim lan, ben buldum ver işte.” İkisi dosyayı çekiştirirken arkalarından gelen Kubilay ve Alperen ikisine bıkkın bakışlar atarak içeri girdi.
Alperen: “komutanım yırtacaksınız.”
Kubilay: “sonra Fırat Komutanım ikinizi o dosya gibi iki yana çekiştirecek.” Dedi. Aralarına giren Ayça ikisinin de kasına vurdu ve soyayı tek hamlede ellerinden aldı. “siz adam olmazsınız yeminle!” çocuk gibi kafalarını ovuşturdular. Metehan alttan altan bakarak, “Ayça komutanım elinizin de maşallahı var, boş zamanlarda mermer mi tokatlıyorsunuz.” Herkes gülerken Cihangir sinirle Ayça’ya bakıyordu. Ayça da gözlerini ondan ayırmadan “yok Metehan arada Cihangir komutanınla alıştırmalar yapıyorum.” Dedi ve yanıma yerleşti. Herkesten şaşırma nidası çıkarken Metehan yine zevzeklik yaparak araya girdi. “Çiço gerçek mi la?” demesiyle bu sefer kafasına Cihangir vurdu, “salak salak konuşma.” Herkes koltuklara yerleşince deminden beyli makara yapan onlar değilmiş gibi bütün ciddiyetlerini topladılar.
Metehan önümdeki dosyayı gösterdi, “komutanım günlerdir aradığımızı bulduk galiba.” Dedi. Dosyayı açtığımda Elif’ in babasına ait şirketin iş yaptığı bir firma ismi vardı. Ben dosyayı incelerken Ayça konuşmaya başladı, “komutanım bu firma ile sürekli etkileşim halindeler. Fakat firma sahibi ile şirket sahibinin soy isimleri aynı.” Dedi.
“akraba filan mı?” dedim ama Fatih’in babasından başka kardeşi yok diye biliyordum Elif’in babasının. Yıllardır aynı mahallede oturduğum adamın terör örgütünü finanse etme düşüncesi sinirlerimin gerilmesine sebep oldu.
“komutanım Akraba değil. Kardeşlermiş.” Dedi Metehan. Korkularımın geçek çıkması beni gerçekten sarsmıştı. Ben o adamın elinden ekmek yemiştim nasıl olabilirdi. Sancar, “Fatih’in babası değil komutanım” dedi. İçimdeki dalgalanmayı fark etmiş olmalı ki beni aydınlatma gereğinde bulundu.
“kim o zaman başka kardeşleri mi varmış.”
Kubilay, “anneleri ayrı babaları bir komutanım. Adam yurt dışında yaşıyor kardeşleriyle de görüşmüyormuş sadece Elif’in babasıyla iş için iletişimdeymiş.” Dedi.
Cihangir, “işin garibi bu hafta sonu Türkiye’ye geliyor olması.” Dedi bana bakarak. “sürekli gelip gidiyor mu? İncelediniz mi?”
Metehan, “bir diğer gariplikte o adamın en son gidiş tarihi 25 yıl önce.” Yıllar önce terk ettiği ülkeye birden bire dönme isteği beni de şüphelendirmişti.
“gerçekten garip ama onu ilk şüpheli yapan şey bu mu?” diye sordum. Bu onu direk Baron olduğunu kanıtlamazdı.
Ayça, “Fatih’in mekanında yapılan organizasyon bu firma tarafından gerçekleştirilmiş.” Evet bu onu direk o yapardı. O gece açık arttırma yapılırken Diyar’ın gizli bir şifre aldığını çözmüştük.
Sancar, “ şirkettin bu hafta sonu yaptığı bir organizasyon var hoş geldin organizasyonu.” Dedi.
Aklıma gelen şeyle kafamı dosyadan kaldırarak Sancar’a baktım. Umay beni bu hafta bir partiye gitmek için ikna etmeye çalışmış ve ben bakarız demiştim. “içeri girerim ben. Ama siz hiçbir şekilde görünmeyin adam benim kimliğimi öğrenir büyük ihtimalle çünkü Elif’te biliyor. Sizin kimliğini öğrenmemeli ki yanına sızabilelim.”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 50.33k Okunma |
4.08k Oy |
0 Takip |
50 Bölümlü Kitap |