38. Bölüm

38. Bölüm

Yazar kamer
yazrkamer

Evet Minik Kurtlar, yeni bölümle geldim sonunda. bayramdı gündemdi derken anca gelebildim.

yeni bölümümüzde +18 bölüm var okumak istemeyenler için uyarı yaptım oradan sonrasını okumazsınız. 38 bölüm oldu yazık benim çocuklarıma dimi kavuşsunlar yani. 😂😂😂😂😂😂 hadi iyi okumalar.

 

 

 

38. bölüm

Saatlerdir saçma sapan bir partinin içine tıkılıp kalmıştım. Umay bir tanıdık gören Elif’in çekiştirmeleriyle salonda sürükleniyordu resmen. Yüzüne bakıldığında sıkıldığı bariz anlaşılıyordu ama Elif pek umursuyor gibi değildi. Amcası her masayı tek tek gezip herkesle el sıkışmış ve sohbet etmişti, insanı ürperten bir havası vardı. Tüm ailesini tanımama rağmen bu adam hepsinden çok farklıydı. İçimi rahatlatan tek şey bu adamla Fatih ve ailesinin pek ilişkisi yok gibiydi. Evet Fatih’in babasının yer altı bağlantıları olduğunu biliyordum ama odasından ayırmadığı Nutuk ve Türk bayrağı onun ne kadar milletine düşkün bir adam olduğunu hatırlatıyordu bana. Çocukken gizlice girdiğimiz odada masanın üstünde duran bozkurt ve at heykellerini incelerken yakalanırdık sürekli.

Adamın ismini yan masadaki kadını etkilemeye çalışırken öğrenmiştim. “Nihat ÖZBEY.” Erkek her zaman erkekti işte, kendinden yaşça küçük bir kadının dikkatini çekmek için kendini ele veriyordu. Adamın adını öğrendiğim için daha fazla burada kalamayacaktım, birbirinden sahte yüzler midemi bulandırmaya başlamıştı bile. Salonun diğer köşesinden bana doğru gülerek gelen Umay’ı fark ettim. Işık saçan saçları her dalgalandığında içimde ılık bir şeyler akıyordu resmen. Bardağımı hafif kaldırarak içiyormuş gibi yapıp fısıldadım.

“görev tamam çıkıyoruz.”

Bambi; “anlaşıldı.”

Yanıma gelen Umay oldukça neşeli bir sesle, “sevgilim sıkıldın dimi? Elif beni sürükledi resmen.” Dedi.

Konuşurken gülen gözlerine bakıp elimi beline yerleştirdim. “sevgilim ben seni hep beklerim, sen yeter ki en sonunda yine bana gel.”

Küçük bir kıkırtı kaçtı dudaklarından, “bugün Elif yok, benimle kalır mısın?” dedi elimin üstünde elini gezdirerek.

“soru mu bu? Gidelim hadi.” Diye yanıtladım sorusunu.

“bende yoruldum, gidelim.” Diyerek uzaktan Elif’e el salladı. Elimin içine aldığım minik elini sıkı sıkı tutarak çıkışa yönelirken, kapının kenarında bulunan masada dikilen Nihat denen adam gözlerini üzerimizden ayırmadan bize doğru hareketlendi.

“gidiyor musunuz? Erken değil mi Umay hanım.” Gözleri hala bendeyken Umay’la konuşması sinirimi bozsa da tepki vermeden aynı şekilde baktım. Soru Umay’a değildi banaydı. “daha uzun sohbet edeceğimiz günler gelir Nihat bey.” Dedim gözlerine bakarak. Beni hafife aldığını belirten yarım bir gülüşle gülümsüyordu. Ya beni sinir etmek için yapıyordu ya da gerçekten küçümsüyordu.

“iple çekiyorum Fırat bey.” Dedi bilmiş bilmiş.

İstediği kadar gülebilir ya da küçümseye bilirdi, benimde onunla oynayacağım günler yakındı.

*****

Umay

Merdivenlerden inerken minik adımlarla onu takip ediyordum. Yanımda devasa duran gövdesi vana güven verirken, bir yandan da etrafın dikkatini çekiyordu. Bütün gece Elif yüzünden bu muhteşem yaratığı aç kurtların içinde yalnız bırakmıştım. Hayır gözleri bir an benden ayrılmamıştı ama olsundu salondaki her kadının gözleri ondaydı. Üstündeki takım elbise vücudunu tam sarmış ve her bir kasını gözler önüne seriyordu. Hoş değil. Hayır daha ben canlı canlı görmedim hanımlar adamı gözünüzle soydunuz demek vardı ama neyse.

Arabaya kadar ikimizden de ses çıkmadan yürüdük, arabanın yanına vardığımızda kapımı açarak benim oturmamı bekledi. Oda arabaya yerleştiğinde konuşmaya başladım.

“seni ben davet ettim ama ilgilenemedim. Bir türkü bırakmadı beni, yok bu tanıdık yok bu babamın arkadaşı diye sürükledi. Özür dilerim.” Dedim.

O halinden pek şikâyetçi gibi değildi, birden benim söylediklerimle hiç alakası olmayan bir soru yöneltti. “Elif’le ne zamandır tanışıyorsunuz?” dedi.

Sorduğu soruyu garipsemiştim, şimdi ne alakaydı bu soru. “Üniversiteden işte birinci sınıfta tanıştık, sonra ev arkadaşı olduk.”

Söylediklerime kafasını sallayarak onayladı sadece. “neden sordun şimdi bunu?”

“hiç çok yakınsınız ondan dolayı sordum.” Dedi.

“öyle tabi o benim en yakının, biliyorsun zor zamanlarım oldu ama o öğrendikten sonra benime ağladı, benimle üzüldü.” Dedim.

Bana baktı bir süre, “onun yeri dolmaz mı sende?” bugün çok garip sorular soruyordu. “dolmaz tabi, sende Sancar’ın ya da diğerlerinin yeri dolar mı?” diye bir soru yönelttim.

Gözlerini benden kaçırıp yola dikti, “dolmaz tabi.” Dedi sadece.

Evimizin olduğu sokağa girdiğimizde arabayı kendi park yerine park etti. İkimizde inip benim evime doğru yöneldik, elini omzuma yerleştirerek beni kendine çekti, hava oldukça soğuktu ama bu dokunuşu ısınmama yetip artmıştı bile.

Kapının önünde minik çantamın içinde anahtar arıyordum ama bulamıyordum bir türlü, Fırat oflayıp duruyordu başımda. “ya el kadar çantanın içinde nasıl bulamıyorsun ver ben bakayım.” Dedi. Elimle durdurup, “bekle ya, ne sabırsızsın al tut şunu.” Diyerek parlatıcımı eline verdim, sonra rimelimi, ah likit allık asla unutmam, minik kapatıcım ve geçenlerde kaybettiğim küpelerim. “ay bunlar burada mıymış, her yerde aradım.” Diyerek ellerine bıraktım, sonunda anahtarı bulduğum da kafamı kaldırınca bir adet şok içinde Fırat’la göz göze geldim. “ne, ne oldu?” dedim omuzlarımı silkerek.

“bunlar ne Umay, teçhizat çantası gibi, ben bu kadar donanımla dağ çıkmıyorum.” Dedi elindekileri göstererek. Abartıyordu, bunlar olmadan dışarı çıkan kız mı vardı be. gözlerimi devirdim, “abartma Fırat, bunlar temel ihtiyaç.” Diyerek anahtarı kapının kilidine yerleştirip açtım. İçeri girdiğimde arkamdan gelen Fırat hala söyleniyordu, “temel ihtiyaç mı, temel ihtiyaç sudur hadi bilemedin ekmektir.” Dedi.

İkimizin temel ihtiyaçları belli ki çok başkaydı. Direk yukarı çıkarak odama girdim, etrafa yerleştirdiğim mumlar duruyordu, “arkamdan giren Fırat elindekileri makyaj masasının üstüne gelişi güzel bırakarak bana döndü, “niye bu kadar mum var?”

“hiç severim mum yakmayı hadi sen otur ben susadım su alıp geleyim.” Diyerek kapıya yöneldim tekrara arkamı dönerek seslendim, “yaksana mumları.” Diyerek çıktım. Ayakkabılarımı kapının yanına çıkartıp koşar adım aşağıya indim, sabah bin bir hevesle yaptığım pastayı dolaptan çıkarttım. Bugün 4 Marttı, Fırat’ın doğum günü. Dicle’de öğrendiğim bu bilgi sayesinde sabahtan hazırlıklar yapmıştım. Pastanın üstünde sadece iyi ki yazıyordu, tek mumu yerleştirip çakmağı da elime alıp yavaşça yukarıya çıktım, odamın önüne gelince yanda olan kapıyı açıp sabah gizli saklı soktuğum kalpli uçan balonları aldım. Pastanın üstündeki mumu yakıp tekrar balonları tutarak odamın kapısın açtım.

“iyi ki doğdun Fırat.” Diye bağırarak içeri girdim. Camın önünde ceketini çıkarmış, gömleğinin kollarını yukarıya kıvırmış olarak duran Fırat kısa bir şok geçirdi. Elimdeki balonları bırakarak tavana dağılmasına izin verdim. Odanın her yerini kaplayan balonları takip eden gözlerim tekrar onu buldu. O gözlerini kırpmadan sadece bana bakıyordu. Yanına yürüyüp elini tutarak yatağa doğru çekip oturttum.

“sen nerden biliyordun, ben bile unutmuşum.” dedi şaşkın şakın. Bu hali çok tatlıydı ve öpmemek için kendimi zor tutuyordum.

“ben bilirim hadi üfle.” Deyip pastayı ona doğru uzattım. Etrafta yanan mumlar, tavanda gezen balonlar ve altında biz, o kadar büyülü duruyordu ki şu an kımıldamak istemedim.

Tam mumu üfleyecekken pastayı kaçırdım, “hey hemen üfleme, dilek tut.” Dedi.

Gözlerime bakarak, “dileyecek tek bir dileğim vardı o da karşımda.” Dedi fısıldayarak. Eridim, bittim şuan.

“ya, başka bir şey dile o zaman.”

“gözlerine bakmaya doymadan ölmeyeyim.” Dedi. Kalbi acıtan bu dilekle gülümsedim, mumu üflediğinde masanın üstüne bırakıp kucağına yerleştim. “benim gözlerim hep seninle olacak.” Dedim.

+18 geçmek isteyenler için uyarı gençler.

Dudaklarımın üstüne bıraktığı kesik öpücükle geri çekildi, ama bu öpücük bana yetmemişti. Kendimden beklenmedik bir cesaretle alt dudağını dudaklarımın arasına alarak emdim. Bu hamlemle onun dudaklarından kaçan erkeksi inleme sesiyle kasıklarımda oluşan sızıyla kendimi kucağına bastırdım. Bu hareketlerime daha fazla dayanamamış olacak ki sırtımda olan eli kalçamı buldu ve dudaklarımı ele geçirdi. Uzun bir öpüşmenin arından ellerim gömleğinin düğmelerine giderek tek tek çözmeye başladı, dudaklarımdan ayrılarak gözlerime dikti maviliklerini, “Umay, emin devam edersek durduramam kendimi güzelim.” Dedi. Gözlerindeki ateş beni ele geçirirken ben çoktan tutuşmuştum. Gözlerinden bakışlarımı ayırmadan dudaklarına tekrar yöneldim, düğmelerini açtığım gömleğin için ellerimi sokarak omuzlarından düşmesini sağladım.

Bu hareketimle o da daha fazla dayanamayarak beni kucağına bastırdı, kasıklarımın altında beliren şişlik gözlerimin kaymasına sebep olurken elleri kalçamdaydı. Öpüşlerimiz daha da derinleşirken elleri elbisemin fermuarına gitti ve yavaşça açtı, dudaklarından koparak bakışlarını takip ettim, elbisemin omuzlarımda olan iplerini parmaklarına takarak yavaşça aşağıya indirdi. Gözlerimden ayırmadığı bakışları benden onay bekliyordu resmen, sadece közlerimi kapatıp açtım, sesim yoktu çünkü, benden kaçıp bambaşka dünyalardaydı. Onayımla gözleri göğüslerime kaydığında derince yutkundu. “artık dur desende duramam güzelim.” Dedi. Hiç duymadığım bir ses tonuyla.

Bir elini göğsümün üstünü kapattığında benden habersiz bir inleme kaçtı dudaklarımdan, en küçük hareketi bile beni daha beter bir hale sokarken o göğüslerimle ilgilenmeye devam etti. Bir eliyle yoğururken diğerini dudaklarının arasına alarak emmeye başladı. Anın verdiği hazla kafam geriye doğru düştü, ellerimi omuzlarına saha sıkı sardım beni düşürmeyeceğini biliyordum ama her an düşecek gibi hissediyordum.

Altımda oluşan sızı gittikçe büyürken tekrar kıvranmaya başladım, kendimden habersiz yaptığım bu hareket onu tahrik etmiş olacak ki gözlerime çıkardı bakışlarını belime doladığı kollarıyla beni kaldırdı ve yatağa yatırdı. Sırtıma değen soğuk çarşafla hafif titredim, vücudunun sıcaklığına alışmıştım bu soğuk dokunuş irkilmeme sebep olmuştu. Elbisem belimde dururken yavaşça iki tarafından tutarak bacaklarımdan çıkmasına sebep oldu. Altımda kalan incecik iç çamaşırım bir yanımı gizlemeyi bırak daha da gözler önüne seriyordu.

Yanıma uzanıp tekrar dudaklarımı emmeye başladığında ellerim anında boynunu buldu, yerleri sanki orasıymış gibi dolandı tüm ensesine. Tek eliyle çamaşırımın yan kısmını aşağıya çekti, bacaklarım tamamen kurtulduğunda gayri ihtiyari kapatma isteği doldu içime ve bacaklarımı birbirine bastırdım. Bu hareketime eliyle mani oldu ve dudaklarıma, “şii, utanma kısmını geçtik güzelim.” Diye fısıldadı.

Utandığımdan değildi, utanacak bir şey kalmış mıydı ki. Eli yavaşça bacak arama kayarken en hassas noktama dokundu parmakları. Dokunuşunun etkisiyle sırtım yay gibi gerildi, kafamda şimşekler çaktı sanki. “hazırsın güzelim.” Diyerek bacak arama yerleşti, üstünde kalan son kıyafeti de çıkardığında karşımda gördüğüm şeyle yutkundum. Vazgeçmeyecek kadar ilerlemiştik artık, tekrar üstüme eğildi, “canın acıyacak ama geçecek güzelim tamam mı?” diyerek onay istedi, sadece kafa sallayabiliyordum, bilincim pek yerinde gibi değildi bütün hislerim kasıklarımda oluşan sızıya odaklanmıştı. Üstüme uzandığında kadınlığımın girişine hissettim, bu dokunuş bile derin şekilde inlememe sebep oldu.

“Fırat.” Dedim inlercesine, gözleri kapandı kısa süre sonra açıp bana baktı benim gibi, “Umay.” dedi. Belli ki o da benden çok farklı değildi. Girişime sürtündü birkaç kez ardından hazır olduğumu düğünmüş olacak ki yavaşça içime girdi. Hissettiklerimle küçük bir çığlık koptu dudaklarımdan, acımıştı. Duraksadı dudaklarını şakağıma bastırdı “iyi misin güzelim?” diye sordu. Şuan durması bana daha da acı veriyordu sanki. “devam et.” Dedim nerden geldiğini bilmediğim bir cesaretle. İçimde gidiş gelişleri hızlandıkça acı ve zevk birbirine karıştı, ellerim sırtını sıkı sıkı tutarken inlemelerim daha da büyüdü, “Fırat.” Dedim tekrar. Ama beni duymuyordu sanki, kendi çok başka alemlerde gibiydi, boynumu göğsümü öpüp işine devam etti. Hareketleri hızlandıkça sona yaklaştığımı algıladım, gözlerim kayıyor, görüşüm bulanıklaşıyordu. Altımda oluşan sızı gitgide büyürken birden zevk bombası patladı kasıklarımda, bacaklarım titredi ve boğazımdan bir inleme koptu. Fırat bunu bekliyor gibi daha da hızlandı ve en son sert bir vuruş yaparak üstüme bıraktı kendini.

İlk defa yaşadığım bu şeyin zevkiyle kendime gelemedim birkaç dakika. “Umay, iyi misin?” dedi. Gözlerimi açtığımda beni inceliyordu belli ki tepkimi merak ediyordu.

“iyiyim sevgilim.” Dedim kısık bir sesle. Kolları beni kendine çekti, ne ara yere attığını bilmediğim yorganı alıp üstümüzü örttü,

“biraz dinlen.” Diyerek beni göğsüne yerleştirdi ve burnunu saçlarıma gömdü. Tatlı yorgunlukla uykuya dalarken duyduğum son şey, “sensiz nasıl yaşamışım bu zaman kadar.” Sözleri oldu.

 

Bölüm : 06.04.2025 15:44 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...