39. Bölüm

39. Bölüm

Yazar kamer
yazrkamer

selam Minik kurtlar uzun bir ara verdik dimi, özleştik baya. bugün minik bir bölümle geldim devamı gelecek arkadaşlar

39. bölüm

Mutluluk küçük bir çocuğun elinde sıkı sıkı tutuğu bir balon gibiydi, öyle dikkatli tutuyordu ki insan kaçıp gidecek korkusundan o mutluluğu doya doya yaşayamıyordu. Bir haftadır yanı başımda olan Fırat yine bir görev için gideceğini söyledi. Onunla hayat o kadar güzeldi ki son birkaç aydır kalbim yerine sığmıyordu sanki. Onunlayken yere değmeyen ayaklarım gideceğinin haberi ile yere daha sağlam basıyordu, eskisi gibi olamazdım arkasından ağlayıp hayıflanarak onu kötü etkilerdim çünkü. Giderken iyi olduğumu görürse içi daha rahat olurdu.

Sabah erkenden uyanmış şuan mutfakta poğaça yapmaya çalışıyordum. Evet çalışıyordum çünkü ilk denememdi ve başarılı olduğum söylenemezdi. Ellerimdeki hamur leğenin her yerine yağışmış bir türlü toplanmıyordu.

“un koy un çok cıvık oldu.” Dedi Elif halime acıyarak.

“e kulak memesi kıvamında dedin ya.”

“kızım bu kimin kulağının memesi, hayır söyle de yanlışlıkla kulağını filan çekmeyelim elimizde kalır yazık.” Diyerek kahkaha attı. Hain, biz kardeşimiz bacımız diyelim o halimize gülsün.

“ne biliyim ben, sürekli insanların kulaklarını mı elliyorum?”

“dur ben koyayım dur. Hem nerden çıktı bu poğaça işini, sen sevmezsin ki yemek yapmayı.”

“Fırat göreve gidecek onun için yapıyorum, hem kahvaltı yapmadan çıkar aç gitmesin.” Dedim ama elime dökülen un birden kesilince kafamı ona çevirdim kahve gözleri şokla açılmış bana bakıyordu.

“Ne? Niye öyle bakıyorsun?”

“Umay sen gerçekten aşık olmuşsun.” Sesi en şaşkın haliyle.

“nerden anladın kız akıllı bıdık.” Dedim gülerek.

“sen açken bile benim yemek yapmamı beklersin. Eğer ben yoksam açlıktan ölene kadar girmezsin mutfağa.” Dedi hala şaşkınlığının içinde. Evet mutfak hiç ilgimi çekmemişti bu yaşıma kadar, annemde mutfak dağılıyor diye sokmazdı.

“elimle bir şey yapmak istedim işte. Hadi konuşmayı bırak da koy şu unu.” Dedim leğenin içine sağlana elimi çekmek için çaba sarf ederek. Hemen yapıp pişirmem gerekiyordu. “koydum bu yeter, kenarlarından al içe doğru yoğur gelir kendine.” Verdiği talimatları dinleyerek hamuru toparlamayı sonunda başardım. Küçük parçalara ayırarak içlerine peynir koyup kapattım.

“aferin kız, şekilleri pek olmadı ama olsun.” Dedi gülerek. Elime aldığım yumurta fırçasını kafasına fırlattım. “şimdi senin şeklini bozcam ben getir şunu yıkayıp ver.” Dedim. Şurada elimden geleni yapmaya çalışıyordum zaten daha ne üstüme geliyordu. Minik adımlarla yanıma gelerek fırçayı bana uzattı ve işimi bitirmemi sesini çıkarmadan izledi.

Fırından çıkardığım poğaçaları içine peçete koyduğum kaba özenle yerleştirip üstünü kapattım. Saatte baktığımda çoktan sekiz olmuştu ve Fırat çıkmak üzereydi, üstüme başıma bakmadan koşarak kapıdan çıktım. Yan eve doğru yürüdüğüm anda açılan kapıdan Fırat çıktı, bu saatte beni görünce epey şaşırdı.

“güzelim, ne yapıyorsun bu saatte burada?”

En sevimli halimi bürünerek kucağımdaki kabı resmen gözüne sokacak şekilde kaldırdım. “sana poğaça yaptım, aç gitme diye.” Dedim ama Fırat dediklerime inanamamış gibi tek kaşını kaldırıp baktı. “güzelim sen suyunu bile almaya üşenirsin.”

Biraz bozularak kaşlarımı çattım, ben yaptım işte. Ulan niye herkes aynı tepkiyi veriyordu. “valla ya, ben yaptım diyorum sana yaptım.” Dedim.

Gülerek bana yaklaştı ve elindeki çantasını yere bırakarak elini belime koydu, diğer eliyle saçlarımı karıştırarak, “belli, her yerin un.”

Saçlarımdan çıkan beyaz unlar gözlerimin önüne düşünce şaşırdım, onların orda ne işi vardı ki.

“yoksa inanıyım diye saçına sen mi döktün Umay?” dedi gülümsemesi büyüyerek. İnanmamasına iyice sinirlenip kabı kendime doğru çektim, “yok sana poğaça filan, git askeriyede ye ne buluyorsan.” Dedim bozulduğumu beli ederek.

“şaka yaptım güzelim, eminim çok güzel olmuştur ama geç kalıyorum ben.” Gideceği gerçeğiyle tekrar yüzleşince bütün sinirim uçtu gitti sanki. “tamam, bana haber ver tamam mı habersiz bırakma. Dikkat et.” Dedim. Elimdeki kabı alıp arabanın üstüne koyum sıkı sıkı sarıldı bana, boyun girintime sokularak kokumu çekti derin derin. “bu kokun benim buraya geri dönme sebebim. Elimden geldiğince hızlı geri dönmeye çalışırım.”

Uzunca süren sarılmamızdan sonra gözlerime baktı, bana bakan mavilikler dalgalandı sanki, iç çeken nefesinin ardından dudaklarından kelimeler kalbime döküldü. “seni seviyorum bunu hiç unutma, kendine iyi bak ne olursa olsun gözlerin hiç dolmasın, hiç sulanmasın yeşilliklerin. Senin iyi olduğunu bilmek bana orda güç verecek tamam mı?”

Cevap vermek için kelimeler çıkmadı dudaklarımdan tek yapabildiğim ensesinden tutarak kendime çekmek oldu. Uzun uzun öptüm dudaklarından, kana kana içtim nefesini, uzun sürecek bu ayrılık günlerinin acısını önceden çıkartmak adına nefes bile almadan öptüm. Ayrıldığımızda anlını anlıma koydu ve yanaklarımı okşadı, “seni seviyorum.” Dedi tekrar ve beni göğsüne hapsetti,

“git artık.” Dedim kendimi daha fazla tutamayacaktım çünkü. Ayrıldık yerde olan çantasını ve yaptığım poğaçaları yan koltuğa koydu ve tekrar bana döndü. Bir şey demesine fırsat vermeden konuştum. “seni seviyorum… bana geri dön.” Dedim boğuk çıkan sesimle.

Buruk bir gülümsemeyle konuştu “döneceğim lavinia.”

 

 

Fırat ATEŞOĞLU

Bize ayrılan odaya girdiğimde Timin bütün üyelerinin oturmuş kahvaltı ettiklerini gördüm. Beni ilk fark eden Sancar ayağa kalkınca diğerleri de hemen yerlerinden fırladılar.

“rahat” diyerek oturmalarını söyledim.

Metehan, “buyurun komutanım valla kaynananız seviyormuş, tam kahvaltıya yeni oturmuştuk.” Dedi sırıtarak

“olur bende yememiştim zaten.” Yerime yerleştiğim an Alperen önüme çayını koydu. “yeni doldurdum komutanım temiz bardak.” Dedi hiç aynı kaptan yememek yememiş, aynı bardaktan içmemişiz gibi. “sağ ol koçum.” Diyerek elimdeki kabı ortaya koydum.

Metehan, “Allah komutanım bizi düşünmüş poğaça getirmiş!” diyerek kabı herkese uzatıp ikram etti. Ben daha dur demenden kendi de aldı içinden bir tane ağzına götürüp tam ısırdığında yüz şekli değişti.

Cihangir, “ne oldu la şeklin şemailin kaydı?” dedi. Metehan kıpkırmızı yüzle kafasını iki yana sallayıp poğaçayı ısırmak üzere olan Kubilay’a baktı.

“ne oldu lan ne kızardın bozardın.”

“komutanım siz bunları nerden aldınız? Asker olduğunuzu bilen biri olabilir mi suikast resmen bu.” Diyerek poğaçayı tabağına geri bıraktı.

Kubilay ısırdığı poğaçayla beraber. “abooo bu nedir dağda taş yerdik gerek yoktu komutanım.” Dedi.

İkisinin tepkisini gören diğerleri hiç eline bile almadılar poğaçaları, kutudan bir tane alıp ikiye bölmeye çalıştım. Bölünmedi resmen kırıldı. Belli ki Umay’ın ilk denemesi başarısız olmuştu. Poğaçayı iteleyen ikiliye kaşlarımı çatarak baktım, onlar benim sevgilim saatlerce uğraştığı poğaçaya burun kıvıramazlardı.

“ulan ben size yiyin dedim mi atlıyorsunuz hemen. Size ceza hepsini siz yiyeceksiz.” Dediklerimi duyan Metehan hemen ayağa fırladı.

“komutanım göreve götürecek adam kalmaz valla elinizde, hem biz mi sattık size bunları kim sattıysa ona yedirelim bence kalk Kubi.” Dedi.

Tek kaşımı kaldırıp ayağa kalktım benden biraz kısa olan Metehan’a bakarak tek tek konuştum.

“bunları Umay yaptı Metehan.” Dediğim an yerine oturup kutunun içinden aldığı poğaçayı Kubilay’ın ağzına soktu.

“ağzımın yayını sikim ben, ne geliyorsa başıma çenemden geliyor. Ye lan ye.” Diyerek kendi ağzına da bir tane soktu.

Ayça gülerek, “sonunda anladı çenesinin düşük olduğunu.” Dedi.

*****

Metehan ve Kubilay poğaçaları yedim ayağına ceplerine doldurarak tüyünce bende ses çıkarmadım, yazık dişleri düşecekti çocukların, evlenince aç kalacaktık o kesindi.

Görev yeri ve talimatların bildirilmesi için Tuğrul komutanı bekliyorduk. Kapıdan giren genç er selam vererek karşımda durdu.

“rahat!”

Rahat komutuyla, “komutanım Tuğrul komutanım toplantı odasında sizi bekliyor.” Dedi.

“anlaşıldı, çıkabilirsin.” Diyerek onu gönderdim. Odada duran tek kişi önündeki kitapla ilgilenen Ayça’ydı. “timi topla Ayça.” Dememle elindekini bırakarak ayaklandı. “emredersiniz komutanım.”

Tim tamamlandığında toplandı odasının kapısını açarak içeri girip topuk selamı verdik, “oturun.” Diyen Tuğrul komutanla herkes yerine geçti. Canı sıkkın gibi duran Tuğrul komutan arkasına yaslandı, gözleri her birimizin üzerinde uzun uzun gezdi. Aklındakiler belli ki onu rahatsız ediyordu.

“Baron’dan uzun zamandır ses çıkmıyor. Bu benim canımı sıkıyor, bir şeylerin peşinde olabilir.” Aklındakileri dile getirdiğinde benimde aynı fikirde olduğumu fark ettim. “kimliğini öğrendiğimizden beyli sakin.”

“kimliğinin açığa çıktığını anlamış olabilir mi?”

“sanmam, onun baron olduğuna dair somut bir delilimiz yok. Sadece izlerden anladığımızı nereden bilecek. Sadece benden şüphelenmiş olabilir Elif asker olduğumu söyledi.”

“belki de peşinde olduğunu düşünüp dikkatli davranıyor olabilir.” Dedi Tuğrul komutan. iki haftadır sesiz sedasız evinde oturuyordu adam, Elif gidip geliyordu yanına ama kimseyle görüşmek istemediğini sadece onu yanına aldığını söylüyordu.

Sançar, “elini kolunu bağladık, maraz elimizde Diyar’da öyle. Yeni birileriyle irtibatta olabilir.” Dedi ve söylediklerinde haklı olması muhtemeldi. “olabilir, tek adamı onlar değildir.”

Tuğrul komutan, “bugün buradasınız, yarın itibariyle araziye çıkıyorsunuz Marazdan sonra sağlanan sakinlik kısa sürdü, bir hareketlilik var gidip bir bakın neler oluyor. Kısa süreliğine karargah merkeziniz Şırnak’ta bende gelirim işlerimi tamamlayıp dikkatli olun.” Deyip ayağa kalktı, onunla beraber kalkıp hepimiz cevap verdik.

“emredersiniz komutanım!”

Bölüm : 03.06.2025 21:30 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...