44. Bölüm

44. Bölüm

Yazar kamer
yazrkamer

Selam gençler. biraz geç kaldı yeni bölüm farkındayım kusura bakmayın.

iyi okumalar

 

 

 

44. bölüm

Saatler önce ölüp bittiğim odanın içindeydim. şimdiyse sakin ve sesiz bir şekilde Fırat’ın duştan çıkmasını bekliyordum. Bu korkuyu kaç kere daha yaşayacağımı bilmemek beni biraz zorluyor gibiydi.

Sesiz bekleyişimin ardından odanın kapısı açıldı ve içeriye yorgun olduğu her halinden belli olan Fırat girdi. Onu bu kadar bitkin görmek beni sarstı. Hemen yerimden kalkıp ona ilerledim. “Fırat, yemek yaptım bir şeyler ye sonra uyursun olur mu?” kısık çıkan sesimi zar zor duymuş olabilirdi çünkü ben omzundaki yarada takılı kalmıştım.

Ellerini kollarıma koydu ve yavaşça beni kendine çekip sarıldı. Günlerdir hasret kaldığım kokusu ve sıcaklığına sokuldum hemen. Kısa bir süre burada soluklanmak istedim, her şeyden uzakta sadece onunla yalnız kalıp soluklanmak. Başımın üstüne burnunu sürterek uzun uzun nefes aldı. “Umay, ben iyiyim sevgilim. Geldim bak korkma artık.” Dedi buğulu bir sesle. Bana zor gelen ona daha da ağır geliyor gibiydi. Ne düşündüğümü ne hissettiğimi biliyordu sanki.

“sen geldin ya, korkular uçtu gitti zaten. Hadi.” Dedim onu daha fazla yormamak adına yavaşça çekildim ve elini tutarak arkamdan gelmesini sağlayıp aşağıya kadar yürüdüm. Fırat mutfak masasına geçip yerleşirken ben ocağa doğru ilerledim. Yaptığım domates çorbasını bir kaseye koyarak önüne bıraktım. Yaptığım tavukla pilavı da yanına bırakıp karşısına oturdum. Gözleri tabaklarda gezerken ufak bir tebessüm oluştu dudaklarında. Merakla tek kaşım havalandı. Beğenmemiş miydi?

“ne oldu neden yemiyorsun?” merakıma yenik düşerek konuştum. O kadar kötü müydü ya, annem öğretmişti halbuki.

“bana yaptığın poğaçalar aklıma geldi.” Diyerek kaşığı çorbanın içine daldırıp dudaklarına götürdü.

“ çok mu beğendin?” dedim heyecanla. Beğenmesi benim için önemliydi tabi ki, sırf onun için ojelerimi bile silmiştim. Gülüşü büyüdü ben konuştukça.

“benden çok Metehan beğendi.” Neşeli sesi bende şüphe oluşturdu. Onu birazcık tanıdıysam asla poğaçaları kolay kolay vermezdi.

“e ben yaparım hastaneye götürürüz.” Dedim de gülüşü kahkahaya dönüştü.

“yap yap, çok sevinir.”

“ne gülüyorsun be deli gibi.” Karşımda sırıtmaya devam ederken yemeği yemeğe devam etti. “gülüşlerim bir sana be laviniam.”

Duyduklarımla oturduğumum sandalyede eridim resmen. O yemeğini bitirene kadar karşısında oturup izlemiştim. Özlemim yanımda olmasına rağmen dinmezken, gözlerimi bir an üstünden ayırmadım.

Yemeği bittiğinde yerinen kalkıp elini bana doğru uzattı. “hadi gel biraz uyuyalım.”

“sen git rahat rahat uyu. Bende buraları toplayayım.” Dedim ama o çoktan elimi tutmuş beni yukarıya götürüyordu.

“ben günlerdir senin kokunda uyumayı bekliyorum. Sen hala bulaşık diyorsun.” Odanın kapısını açıp beni önünden geçmem için belimden tutarak ilerletti. “hem biliyorum sene günlerdir uyumadın.” Dedi.

Doğruydu. Kısa süreliğine uykulara dalmıştım ama sürekli geri uyanmıştım. Ama bu ayrıntıyı nerden bildiğini anlayamamıştım. Yüzümü ona döndüğümde sorguladığımı fark etmiş olacak ki elleri göz altlarıma gitti. Hafif dokunuşlarıyla gözlerimi kapattığımda dudaklarını bastırdı gözlerimin üstüne. “benim için bu gözlerini yormuşsun. Yeşillerin dalgalanmış.”

Sözleri içimde bir yerlere dokunurken ona daha da sokulma ihtiyacı hissettim. “her gördüğümde nefes alığım maviliklerini bir daha göremeyeceğim diye uyku uyuyamadım.” Diye fısıldadım.

Kollarını bana sararak daha da kendine çekti, kulağıma gelen kalp çarpıntısı şu güne kadar duyduğum en güzel melodiydi. Bu ses hep kulaklarımın altına olsun diye bir kez daha dua ettim.

“hadi, biraz uyuyalım.” Dediğinde beni yatırdı ilk önce, ben yatağın ucuna yerleşirken hemen yanıma uzanıp beni kendine doğru çekip başını boynuma yerleştirdi. Yaralı olan kolunu bana iyice dolayıp bacaklarımı bacaklarının arasına hapsetti.

“Fırat, ben böyle nasıl uyuyayım Allah için.” Diyip yerimde kıpırdandığımda kalçama vurduğunda küçük çaplı bir şok geçirdim. Adam resmen popoma vurmuştu.

“ben günlerdir dağda yatıyorum hatun. Sende iki dakika duru ver böyle.”

İçimdeki ses yaaa Hatunun muyum gerçekten? Diye erirken ben nefes alabilmenin derdindeydim.

Fırat düzenli nefes almaya başladığında ne ara uykuya daldın be adam diye bir şok daha geçirdim. Boynuma vuran nefes beni mayıştırırken gözlerim kendiliğinden kapanıverdi.

*****

Bir kadının önünde beklediğinin kaçıncı saatiydi artık bilmiyordu Dicle. İçindeki korku onu burada tutuyordu. Ortada olup olmadığını sorguladı duygular bir anda gün yüzüne çıkmıştı. Metehan’ı çok iyi tanırdı, abisiyle küçük atışmaları olsa da onu sürekli tüm tim onlarda toplandıklarında oda gelirdi.

Başlarda sadece abisinin iş arkadaşı olan bu adam bir anda farklı biri olmaya başlamıştı. Güzel gülüşü, sürekli neşeli oluşu aklından silinmeyen birer detay olmuşlardı.

Karşısındaki kapı açıldığında dışarı çıkan hemşire gülerek karşısına dikildiğinde Dicle dayandığı duvardan ayrılarak hemşireye yöneldi. “bir şey mi oldu?” dedi sesindeki titremeye hakim olmaya çalışırken.

Karşısındaki hemşirenin gülümsemesi büyüdü ve konuşmaya başladı. “hastamız gözlerini açtı. “

Duyduklarıyla derin bir nefes çekti Dicle. Saatler önce sanki o sedyeyi gördüğü an bırakmıştı nefes almayı. Kollarını hemşireye sarıp sıkı sıkı sarıldı. “teşekkür ederim. Çok teşekkür ederim.” Dedi.

Yanına gelen Elif hemşireyi Dicle’nin kollarından kurtarıp heyecanla konuştu. “görebilir miyiz?”

Hemşire yaşadığı sarsıntıdan sonra kolunu Elif’in elinden kurtarıp konuştu. “sadece bir kişi girebilir şimdilik.”

Dicle direk kapıya yöneldiğinde Elif içindeki şüpheyle kaşının birini kaldırdı. Ama Dicle bunu göremeyecek kadar heyecanlıydı.

Kapıyı açtığında kafasını odanın içine ürkek bir şekilde uzattı. Karşı yatakta yatan Metehan’ın gözü mor ,kaşı ve dudağı patlamış bir şekilde yatıyordu. Gövdesinde sarılı olan bezlerin bazı yerlerinde kanlar kurumuştu. Ne yaşamıştı böyle. Ne kadar canını yakmışlardı?

Dicle tamamen içeri girip kapıyı kapattığında Metehan gelen sese gözlerini açtı.

Karşısında görmeyi beklediği kişilerin en sonuncusu bile olmayan Dicle vardı. Şaşkınlığının el verdiği kadar yerinde dikleşmek istedi ama Dicle hızlıca yanına gelip yastığını kaldırarak sırtına destek vererek yardımcı oldu.

“Metehan nasılsın?” titreyen sesini hissettirmemek için hemen uzaklaştı.

Yastığa yaslanan Metehan gözlerini Dicle’de gezdirdi uzun bir süre. Mavi gözleri kızarmış beyaz tenin yerine morlukları vardı göz altlarında.

“iyiyim Dicle.” “ama en son bizimkileri hatırlıyorum beni almak için gelmişlerdi.” Dedi ve birden içini bir panik kapladı. Onlardan kimse yoktu ve gelen Dicle’ydi. En son onu taşıyan Cihangir’i hatırladı. Ve mermilerinin bitmek üzere olduğunu konuştuklarını. “tim nerde? Bir şey mi oldu.!” Dedi korkuyla.

Dicle yanına ilerleyip kalkmasına engel olmak için omzuna dokundu. “iyiler korkma. Hepsi çok yorgundu. Doktor senin iyi olduğunu söyleyince eve gittiler bir iki saate gelirler.”

Metehan şüpheyle Dicle’nin gözlerinde bir şeyler aradı. “doğru söylüyorsun dimi?”

Kafasını sallayarak yanına oturdu usulca. Metehan rahatlayıp arkasına yaslandığında tekrara Dicle’nin varlığını sorguladı. Öyle çok konuşmazlardı. Yani aralarında bir samimiyet yoktu o kadar.

Mavi gözleri ve siyah saçlarıyla Fırat komutanını andırıyordu. Tek farkları Dicle’nin siması yuvarlak ve yumuşak olmasıydı. Aralarında gecen sesiz bakışma devam ederken Metehan daha fazla dayanamadı. “sen neden buradasın? Nenden gitmedin?” diye sordu

Dicle gözlerini kaçırarak bir şeyler uydurmanın yolunu ararken kapıyı açıp içeri giren doktor imdadına yetişti.

İçeriye giren doktor elindeki dosyadan kafasını kaldırıp Metehan’a gülümseyerek baktı. “Metehan bey, nasılsınız? Ağrınız var mı?”

“yok, sadece çok bitkinim.”

Doktor Metehan’ı kafası ile onayladı ve gözleri yanındaki kadına değdi. “normal çok kan kaybetmişsiniz. İyi bir bakıma ihtiyacınız var. Hanım efendi bunun için size yardımcı olacaktır.” Dedi gülerek.

Doktorun dedikleri Metehan’da itiraz etme isteği oluştururken, Dicle bir anda cevap verdi. “tabi, ne yapmam gerekiyorsa yaparım.” Dediğinde doktor bu sefer Metehan’a dönerek konuştu. “çok şanslısınız Metehan Bey, sevgiliniz çok düşünceli. Neyse ben tekrar uğrarım geçmiş olsun.” Deyip odadan çıktığında arkasında iki şaşkın surat bıraktığından haberi yoktu.

Doktordan gelen sözler Dicle’yi iyice panikletirken Metehan sadece afallamış öylece kapıya baka kalmıştı.

Durumu toparlamak isteyen Dicle gülerek konuşmaya çalıştı. “yanlış anladı.”

Kapıdan gözlerini yeni ayırabilen Metehan sadece içinden geçenleri söyleyebildi. “iyi ki Fırat komutanım yokken yanlış anladı.”

Dicle içinde açan çiçeklerin ezildiğini hissetti. Onun farkında bile olmadığı duygularının Metehan tarafından anlaşılmaması onu incitmişti.

Elleriyle oynarken gözlerini ona değdirmemek için çabaladı. “ben abimi arayım. Merak etmişlerdir.” Diyerek apar topar odadan çıktı.

Bir saatin ardından kapıdan gelen vurulma sesiyle yarı uykulu olan halinden sıyrıldı Metehan. Kapı açıldığında içeri giren Fırat’ın arkasından gelen tim tüm odanın içine yayıldı. Küçük odanın içine zar zor sığan alperen aradan sıvışarak Metehan’a sarıldı.

“Metehan komutanım, valla çok korktum şükür iyisin. Valla ölüp ölüp dirildim sanki.”

Metehan sesli bir şekilde inleyince Alperen’in ensesinden tutan Cihangir uzaklaştırmak için geriyor doğru çekti. “yavaş lan yavaş. Adamı sağ salim buraya getirdik sen öldürecen şimdi.” Dedi sinirle.

Sançar, “bu çocuk katıksız bir mal.” Dedi çarpık bir gülümsemeyle. Cihangir kedi gibi tutuğu alperen olduğu yere sinip gözlerini Metehan’a dikti. Gerçekten en çok korkan o olmuştu çünkü onun tek ailesi bu timdi.

Fırat sandalyeyi çekip oturdu. Elini Metehan’ın kafasına koyup babacan bir tavırla okşadı. “akıncı iyisin dimi kardeşim?”

İçindeki suçluluk duygusu sebebiyle gözlerini ona çevirmeden konuşmaya çalıştı Metehan. “iyiyim komutanım. Sağ olun.”

Suçluydu çünkü yakalanmıştı. Ona akıncı demelerinin sebebi giremediği yer olamamasından dolayıydı ama olanlar ortadaydı. Yakalanmıştı.

“oğlum kafanı kaldırsana. Ne diye gözlerini kaçırıyorsun.”

Boğazına dizilenlerle zar zor konuşmaya çalıştı Metehan. “hata yaptım komutanım.”

Fırat gülümseyerek kafasında olan elini ensesine indirip başını kaldırması için kendine çevirdi. “Akıncı hatalar yapılır, biz de insanız oğlum. Bak iyisin önemli olan tek şey bu.”

Gözlerini tüm timde gezdirdi tek tek Metehan, hepsi gülümseyerek bakıyordu ona. Kapının kenarında duran Sancar bir iki adım ilerleyip yatağın ucunda durdu. “Metehan. Kim ele verdi seni?”

“Rıza diye bir adam. Uyuşturucu sevkiyatını o dam gerçekleştiriyor. Telefonla konuşurken dinlediğimi anladı. Zaten ondan sonrası malum.” Dedi kendini göstererek.

“sevkiyat Baron’un mu?” dedi Kubilay.

“evet. Ama nerde öğrenemedim. Bu rıza aynı zamanda kafes dövüşleri yaptırıyor, oraya sızıp bulabilirsiniz.”

Ayça kendinden beklenmeyen bir şekilde Metehan’a şefkatle yaklaşıp omuzunu sıvazladı. “sen düşünme şimdi bunları. Hadi dinlen biraz.” Dediğinde tüm tim şaşırmış ona bakarken, ayça kafasını salladı ne var dercesine.

Alperen, “bunların gaddarlığı bir bana valla.” Dedi sitemle. Ayça gözlerini yine devirirken Cihangir yanında duran Alperen’in ensesine indirdi bir tane. “sus lan. Kıskanç kedi.”

“hadi çıkalım artık dinlensin.” Dedi Kubilay. Herkes ayaklandığında Fırat tekrar Metehan’a döndü. “biz göreve gidebiliriz. Ben gelmezsem Dicle ile Umay seni bizim eve götürmek için gelir.” Dedi.

Metehan hala içinde bulunduğu mahcuplukla itiraz etmek istedi, “gerek yok komutanım. Ben eve giderim.” Dediğinde Fırat yalan bir sinirle konuştu.

“ne zamandır beni sorguluyorsun lan sen! Sana soran mı oldu!” diyerek tüm itirazlarını kesmiş oldu.

 

 

*****

Arabanın içinde saatlerdir oturan tim sonunda sıkılmışlardı. Arka tarafta oturmuş elindeki jelibonları yiyen Alperen elinden alınan paketle neye uğradığını şaşırdı. Sinirle ona bakan Sancar ve Fırat’la yutkunmaya çalışırken boğuşacaktı.

Sançar, “lan ne gevşek gevşek çekiştirip duruyorsun şunları?” dedi sinirle.

Kubilay ise sürücü koltuğunda otururken aynadan gülerek olanları izliyordu.

“komutanım cebimde kalmış. Bende sıkıntıdan yemeğe sardım.” Dedi kısık sesle.

Sancar’ın sinirleri gözlerindeki damarlardan belli olurdu. “bok ye Alperen bok ye!” diyerek camdan dışarıya fırlattı.

İki saattir eski bir iş hanın önünde bekliyorlardı. İçeri ayrı ayrı gireceklerdi, cihangir dövüşçü gibi girecekti. Ayça ise iki saat önce içerde şov yapan manken kızların içine karışıp girmişti.

Sokağın karşısında terkedilmiş bir dükkândan çıkan Cihangir hızlıca arabaya doğru koştu. Açık camdan içeriye kafasına uzattı. “hallettim, ben giriyorum kim benimle geliyor?” sorduğu soruyla Sancar cevap vermeden arabadan indi.

İçeriye girdiklerinde ortada olan kafes ilk göze çarpan şeydi. Etrafını saran inanlar bağırıp demirlere vurarak tezahürat yapıyorlardı. Kafesinin dört tarafına ayrı ayrı dağılan timin gözleri Ayça’yı aradı.

Kafesin kapısına doğru yürüyen kadınlar dikkatlerini çektiğinde dört kadının önünde yürüyen ayça ile herkes şok geçirdi.

Kubilay’dan yükselen ses kulaklarında bulunan telsizde duyuldu. “ha siktir!”

Ayça tüm gözleri yok sayarak dik bir şekilde kafese doğru yürüdü. Onları şaşırtan şey varla yok arasında olan deri şortu ve göğüslerini zar zor kapatan bikini üstüydü. Saçları dalga dalga omuzlarına dökülürken kırmızı dudakları dikkatleri dağıtıyordu.

Fırat, “Sancar, yanındaki şu mala söyle sakın bir mallık yapmasın.”

Alperen girdiği şokla hala Ayça’ya bakarken, “adam ne yapsın be. Ayça komutanım beni bile şaşırttı.”

Herkes Ayçaya odaklanmışken Cihangir içinde biriken kıskançlığı nasıl yok edeceğini hesaplıyordu.

Kafesin içinde salınan kadınlar ellerindeki kartonları kaldırdılar. Her bir kadın bir boksörün yanına yürürken Ayça yavaşça arkasını dönüp onu izleyen cihangire doru yavaş ve ritmik adımlarla yürüdü.

Cihangirin göğsünü kaplayan kıskançlığın yanına bir de hayranlık yerleşti. Onu alıp saklamak istedi.

Arkadan gelen çan sesi artık kafese girmesi gerektiğini söylüyordu. Kafeste onun köşesinde bekleyen Ayça’ya doğru yürüyüp sandalye oturdu ve sinirle konuştu. “bu halin ne! Birde topuklu giymişsin!” tek sorun topuklu ayakkabılarıymış gibi konuşsa da konun çok başka olduğunun farkındaydı Ayça.

“işine bak Çiço!” dedi ve Cihangir’in bornozunun kuşağını yavaşça açtı. Tek amacı diğer kızları taklit etmekti ama her hareketi Cihangir’in ve timin yüreğini hoplatıyordu.

“görev güme gidecek gibi.” Dedi onaylamayan bir sesle Kubilay.

Alperen ise kala filim izler gibi ikisini izleyerek konuştu, “yandı buralar, valla tutuştu.”

Fırat etrafı izlerken Rıza denen adamı arıyordu. “şu ikisi ortalığı yakmadan adamı alalım.” Dedi.

Sançar ise Ayça’nın cihangirin bornozunu omuzlarından indirmesiyle konuştu. “artık çok geç kardeşim. Ayça yaptı yapacağını.”

Diğer kadın da boksöre ayını şeyi yapıyordu ama tek dikkat çeken Ayça ve Cihangir’di.

Kafesin içine elin mikrofonla giren adam tüm dikkatleri üstüne çekti. “hanımlar lütfen dışarıya alalım sizi.” Adamın sözleriyle Ayça ve Cihangir bulundukları garip andan çıktılar. Kafeste Cihangir ve rakibi kaldığına spiker gibi konuşan adam da dışarı çıktı ve kapıyı kilitledi.

“biri ölene kadar diğeri çıkamaz!” diyen adamla Ayça ve Sancar göz göze geldi. “ne demek ölene kadar?” dedi Ayça.

Sançar, “işte bunu da beklemiyordum.” Diye fısıldadı.

Kafesin içinde başlayan dövüş Ayça’yı panikletmişti. Cihangir’in dayanacağına emindi ama dışarı onun çıkma ihtimalini kestiremiyordu. Karşısındaki adam hemen hemen Cihangir’le aynı ölçülere sahipti ama sürekli kafes dövüşü yapan bir adamdı.

Fırat beklemeye zamanları olmadığına karar verip hareketlendi. “Sançar, ayçanın kulaklığını ver lazım olacak.” Ayça Sancar’ın verdiği kulaklığı takıp hemen Fırat’ı gözüyle takip etti. “tetik.” Dedi panik olduğunu beli etmemeye çalışarak.

Fırat, “ayça sen Cihangir’e göz kulak ol biz adamı bulunca çıkart onu oradan.”

Fırat kalabalığı aştığında arka tarafa yönelen yolu takip ederken tim ona çoktan yetişmişti.

Alperen, “hızlı olmamız lazım, adam en son Cihangir komutanımın bağışıklarını deşiyordu.” Dedi.

Sancar, “alperen bugün kulağıma çok batıyorsun aslanım uyandırayım.” Diye söylendi. Önlerindeki karanlık koridoru geçerken Alperen tekrar konuştu. “o göz değil miydi ya?” dedi meraklı bir sesle.

Fırat konuşmaları duymazlıktan gelirken, Kubilay alayla güldü, “sürekli konuyon ya da bireyler yiyon bugün ondan.” Dedi.

Koridorun sonunda yukarıya çıkan demir merdivenleri gördüklerinde nefes seslerini bile kestiler. Yavaşça ilerleyip merdivenleri çıktıktılar içerden gelen tek ses televizyondan gelen maç sesiydi. Sancar Fırat’ın baş hareketi ile omuzuyla kapıya vurup açtı. İçeriye silahlarını uzattıklarında masanın başında elinde lahmacun ağzı dolu göbekli bir adam duruyordu.

Adam gördüğü iri adamlarla elindeki lahmacunu bile bırakmadan ayağa kalktı, “valla be bir şey yapmadım.” Dedi titreyen sesiyle. Sançar, bu mu la?” dedi iğrenmiş bir sesle

Fırat gözlerini devirip konuştu, “zaten hiç biriniz bir şey yapmazsınız amına koyayım.” Diyerek kafasını salladı ve Sancar’ı da onayladı. Kubilay adama doğru yönelip ellerini kelepçelediği anda telsizden ayçanın sesi duyuldu. “tetik! Cihangir kötü durumda artık giriyorum.”

“Kubilay, Alperen, adamı çıkarın aracı hazırda bekletin.

“geliyorum Ayça.” Dedi koşarken.

Dövüşün olduğu yere girdiği anda Ayça’nın, biraz önce kapıyı kilitleyen adamın yüzüne topuklu ayakkabısıyla tekme attığını gördü. Arkasından gelen Sancar, “bu kız kendini aştı” dedi şaşırmış bir sesle. Ayça adamın elinden aldığı anahtarı hızlıca kafesi açmak için kullanırken Cihangir karşısındaki adamın sütüne oturmuş yumruklar atıyordu ki biraz önce adam onun üstündeydi. Ayça kafese girdiği gibi Cihangir’in adamın yüzüne inmek üzere olan elini yakaladı.

Cihangir kafasını kaldırdığında Ayça’yı görünce duraksadı fakat Ayça’nın sesiyle kendine geldi. “kalk!” elini tutup çekiştirerek kafesten çıkarken önlerini kesen adamları Sancar ve Fırat etkisiz hale getirdi.

Dördü zar zor çıkışa koşarken Ayça hala Cihangir’in elini tutuyordu.

Çıkışta kapısı açık bekleyen minibüsün içine atladıklarına, Kubilay anında hareket etti.

Herkes derin nefes alırken hala el ele oturan Ayça ve Cihangir’e döndü gözler. Ayça ise tutuğu eli anında bırakarak konuştu, “ne yapıştın be sülük gibi!”

Cihangir hiç eli yüzü dağılmamış gibi çapkın bir gülümsemeyle, “diyene bak, koşarken çekiştiren bendim sanki.” Dedi.

Tüm timin gülerek ona baktığını gören ayça bozuntuya vermek istemedi, “o senden dolayı değil, üstünde alınma. Topuklulardan öyle oldu.” Dedi.

Ama alperen gözlerinden fırlayan kalplerle ikisine bakarak konuştu, “ay resmen adamı almadan çıkmadınız komutanım. Cihangir komutanımın kahramanısınız.”

Bu söylediğine ikisi de bozulurken Alperen’in bacağına tekme attı ikisi de. “elimde kalacak lan bir gün!”

Aradan iki saniye geçmeden Cihangir araca önceden bıraktığı tişörtü alıp Ayça’ya doğru döndü. Anlamayan gözlerle bakan Ayça kafasından geçen tişörtle hemen itiraz etti. “ne yapıyorsun Cihangir! Çekil!” dedi sinirle.

Cihangir ise istifini hiç bozmadan işini yapmaya devam etti. “böyle mi gideceksin tüm yol?” diye konuştu.

Ayça ise gayet normal bir şeyden bahseder gibi, “evet.” Dedi.

Cihangir ise gülerek konuştu, “elin teröristin önünde bunu mu tartışalım Ayça?” dedi.

Sabahtan beyli sesi çıkmayan Rıza elleri kelepçeli arkada oturuyordu.

Ayça ise tartışmanın uzayacağı bildiği için, “çekil kendim giyerim diyerek tişörtü giymeyi kabul etti.

 

yeni aşklara merhaba diyelim gençler. en yüksek enerji hangi ciftin sizce?😂😂😂😂😂😂😍😍😍😍😍😍😍

Bölüm : 12.08.2025 02:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...