46. Bölüm

46. Bölüm

Yazar kamer
yazrkamer

46. bölüm

Fırat Ateşoğlu

Her şey yavaş yavaş rayına otururken bu işinde sonuna geldiğimizi hissediyordum. Aylardı peşinde olduğum adamın bu kadar yakınımda olması sinir bozucuyken onu alamamak daha da delirtiyordu sanki beni.

Koridoru inleten ayak sesleri postallarımdan geliyordu. Sakin ama hızlı adımlarım beni toplantı odasına götürürken içimi kaplayan öfke sanki damarlarımda dolaşıyordu. İçeri girdiğim de tüm timin burada olduğunu ve beni beklediğini gördüm. Herkes tekrar yerine otururken boş olan tek sandalye Metehan’a aitti.

Karşımda oturan Sancar elindeki dosyayı önüme itti. Kurşun rengi gibi gri olan gözlerini bana diktiğinde aynı öfkenin onu da ele geçirdiğini hissettim.

“ Ne öğrendik?” dedim önümdeki dosyayı açarken.

“sevkiyat yerini.”

Elimdeki dosyayı incelerken Rıza denen itin adresi tüm ayrıntılarıyla öttüğünü gördüm. “öttü demek. Bu kadar hızlı dökülmesini beklemezdim.” Dedim dosyayı kapatıp ortaya iterken.

Sançar nadir gördüğüm yamuk gülümsemesiyle Ayça’yı gösterdi.

“Bambi’nin içinden panter çıktı.” Dedi

Ayça tepkisiz kalırken Alperen kafasını öne doğru uzatıp konuştu. “valla adam en son, beni bu kadının elinden alın. Her şeyi anlatacağım. Diye yalvarıyordu. Çok ürkütücüydü.” Diyerek sırtını sandalyesine yasladı.

Cihangir karşısındaki kadına baktı uzun bir süre. “Ayça komutanın can yakmayı iyi bilir Alperen. Ben hiç şaşırmadım. “ dediğinde Ayça sadece gözlerini ona dikmekle yetindi.

“ben zaten daha azını beklemezdim Ayça komutanımdan.” Kubilay takdir ettiğini belli ederek konuştu.

“neyse. Aferin Bambi. Sevkiyat olurken orda olmalıyız. Bu son adımı artık şu adamdan kurtulalım.” Deyip ayağa kalktığımda tim aynı şekilde beni takip ettiler. Toplantı odasından çıktığımızda arkamda duran time döndüm. “10 dakika içinde hazır olun.”

“emredersiniz komutanım!”

 

Güneşin kızıl ışıkları yer yüzünü yeni yeni terk ederken kurt timinin gözündeki karanlık daha da büyüdü. Hepimiz bu adamdan artık sıkılmıştık. İhanet ettiği vatanda elini kolunu sallayarak gezebilmesi kanımıza dokunuyordu. Bomboş olan limanda bize doru yaklaşan tek bir gemi vardı.

Limanın ucundaki kulübenin içinde en ufak hareket bekliyordum. Karşı tarafta eski, tamir için sahile çekilen teknenin içinde Cihangir ve Ayça’da benden komut bekliyorlardı.

“kurt timi. bu son. Birini konuşturmak zorundayız artık. O adamın ismini almak zorundayız.” Dedim dişlerimi sıkarak. Arkamda duran Sancar sinirle konuştu, “alalım artık şu iti sıkıldım.”

“az kaldı Dilsiz az kaldı.” Fısıldadım sinirime hakim olarak.

“tetik gelenler var.” Telsizden Ayça’nın sesi kulaklarına doldu.

Kulübenin küçük camının arkasından gelenleri görmeye çalıştım. Siyah takımlı, kısa bir adam önde ilerlerken arkasından beş kişi yürüyordu.

“öndekini sağ alıyoruz. Gerisini indirin.” Diyerek hareket etmeyi bekledim.

Limanda demirleyen gemiden bir adam indiğinde kısa boylu adamla el sıkıştılar. Arkasındaki adamlardan biri çantayı uzattı. Gemiden inen kargoyla hareket zamanı geldiğini emin oldum.

“Kurt! Çıkıyoruz.” Dediğim an kulübenin dışına çıktım. sessizce ilerlerken gemiden inen adamlardan biri bizi gördü. “asker geliyor!” diye bağırırken tam boğazından vurularak aşağıya düştü.

“kes sesini!” diyen kişi keskin nişancımız Ayça’ydı tabi ki.

“bambi’m be. helal.” Cihangir konuşurken bize doğrulan silahlarla hepimiz birer konteynırın kenarına saklandık. “kısa adamı alın!” dedim sinirle.

Önüme çıkan iki kişiye sıkarak ilerledim. Kısa adam kaçmaya çalışırken arkasındaki üç kişide onu korumaya çalışıyordu. Ben ilerlerken diğer üçü de vuruldu. Yan tarafımdan çıkan Sancar ve Cihangirle göz göze geldim. “Çiço gemi sizde. Diyerek kaçan adama yöneldim.

Arkamdan gelen Sancar artık sıkıldığından adamın ayağına doğru sıktı. Adam gelen hamleden korkarak sıçrayınca Sancar bağırdı. “bir sonrakini kafana sıkarım. Emin ol ıskalamam.” Dedi. Zaten diğerini de uyarı olarak sıkmıştı.

Adam ellerini yukarı kaldırıp bize doğru döndü. “teslim oluyorum tamam.” Dedi korkmuş sesiyle.

Adama ilerlediğimizde Sancar arkasına geçip plastik kelepçeyle adamın kollarını bağladı.

“teslim olmasan ne olacaktı lan. Sanki kaçabilecekmiş gibi konuşuyor.” Dedim sinirle. Yüzümdeki kar maskesinden sadece gözlerim görünürken karşımda duran Sancar’a baktığımda adamın dizlerinin arkasına vurarak diz çökmesini sağladı.

Arkamızdan gelen tim gemidekileri kelepçelemiş bize doğru yürüyorlardı. Tekrara adama yöneldim saçından tutup arkaya doğru çektim. Gözleri mavi gözlerimi gördüğünde korkuyla kapandı.

“aç lan gözünü. in miyim cin miyim sen gözünü kapatınca kaybolucum it?”

Tekrar gözlerini açtığında kaşlarımı çatarak daha da sert baktım.

“ben sana bir kere soracağım sende bana bir kere de cevap vereceksin lan anladın mı?”

Titreyerek sadece kafasını sallamaya çalıştı.

“sevkiyat kime. İsim ver.” Dediğimde sessizliği devam etti. Sinirlendiğimde Sancar’a döndüm gene. Ona bakmamla bıçağını çekip gırtlağına yerleştirdi.

“cevap vermezsen bir bakışım yeter. Canını şurada alır. Kimsende neden öldüğünü kimse sorgulamaz.” Dedim.

Adam korkuyla yutkunurken adem elması bucağa takıldı. Korkusu daha da büyürken gözleri kocaman açıldı. “tamam konuşacağım tamam.” Titreyen sesiyle.

“konuş lan o zaman. Sevkiyat kime. Kimin itisin lan!” diye bağırdığımda anında döküldü.

“Baron! Mallar Baron’un!” diye bağırdı acıyla. Sancar bıçağı fazla bastırmış olacak kı boğazından aşağıya kan akmaya başladı.

“isim ver lan isimi ne?” işin sonuna geldiğimiz için sabırsızlanmıştık artık.

“Nihat ÖZBEY!” dedi. Ve bize gereken son şeyi de söylemişti sonunda. Tatmin olduğum anda gözlerim Sancar’ı buldu. Adamı yere iterek uzaklaştı. Sıra Baron’daydı.

****

İnsan yıllarca tek yaşarken, etrafında kimseyi istemezken nasıl olurda biri tarafından tamamlandığını hissederdi?

Hiçbir zaman yarım olduğumu düşünmemiştim ama Fırat hayatıma girdiği günden itibaren sanki kalbimin onunla tamamlandığını hissediyordum. Onu gördüğüm anda içimde uçuşan kuşlar neşe içinde şakıyorlardı.

Gittiği an içimdeki kuşlar kovuğun içine çekilip kalbimi nadasa bırakıyordu sanki.

İki gün öncesinde onunla uykuya dalmak onunla uyanmak. Ömrümün kalanında yapmak istediğim tek şeydi.

Yüzümdeki gülümseme kulaklarıma taktığım pırlanta küplerden bile daha parlaktı sanki. Aynada görmeye alışık olmadığım kıza baktım uzun uzun. Sanki lisedeki o kız vardı karşımda. Ellerimi elbiseme sürttüm mavi elbisemi onun gözlerinden özenip de seçmiştim.

Elif’in ailesinin evinde büyük bir doğum günü organizasyonu vardı. Ve tabi ki doğum günü kızı Elif bütün organizasyonu kendi yapıyordu. Uzun zamandır kaçtığı bu organizasyon işleri artık onun için eğlenceli geliyordu. Zaten sırf bunlardan kaçmak için benimle çalışıyordu.

Arkamda makyaj masasında saçlarına şekil veren arkadaşıma döndüm. Hayatıma insan almaktan her zaman çekincelerim olmuştu. Ama bu kız hayatıma girmeye kendi karar vermiş ve tam ortasında kendine kocaman bir bahçe kurmuştu.

“kiraz çekirdeğim, hazırsan inelim mi?” dediğinde daldığım yerden gözlerimi çektim.

“inelim aşkım.”

Sandalyeden kalktı ve kapıya doğru hareketlendi.

“Dicle de gelseydi keşke.” Kafamla onu onayladım. Gelmesini çok istemiştik ama Metehan’ı tek bırakmak istememişti.

“Metehan tek kalır diye gelmedi.”

“e Fırat yok mu?” dedi merakla. Bende aynı merakın içindeydim çünkü telefonuna ulaşamamıştım.

“bilmiyorum. Telefonu kapalı. Neyse hadi inelim.”

 

Aşağıya inerken kolunu tutum. “dur kız, ben önden iniyim. Sürpriz gibi olsun.” Dedim gülerek.

En yakın arkadaşınız özel gününde onu mutlu etmek birinci vazifenizdir.

“saçmalama Umay.” o arkamdan gülerken ben hızlı hızlı merdivenlerden indim.

Zaten sade akrabaları ve yakın arkadaşları vardı. Hızlıca Fatih ve İpek’in yanına dikildim.

“geliyor.” Dediğimde Elif merdivenlerin başında göründü. Herkes onu alkışlarken utandığı her halinden belliydi. Ellerini kırmızı mini elbisesine sürttüğünden anlamıştım. Anam bacım nasıl güzel ya. Tü tü maşallah diye tükürmemek için kendimi zor tutuyordum adeta.

Etrafı saran müzik sesi kulağıma hoş gelirken koluma dokunan parmaklarla o tarafa döndüm.

Fatih, “Umay, Fırat nerede?” ulan adamı soran sorana ama ben adamdan bir haberdim. Ortaya çıktığında bu ayrıntıyı konuşacaktım.

“görevde galiba. Dicle’nin de haberi yok.” Dedim sesimi duyurmak için biraz bağırmışta olabilirim bilmiyorum.

Aklım Fırat’ta olsa da odağımı tekrar Elif’e çevirdim. Kuruntularım yüzünden onu burada yalnız bırakamazdım. Telefonuma da bakamıyordum çünkü içeriden görüntü sızmaması için tüm telefonlar toplanmıştı.

Saatler ilerlerken artık pasta kesme zamanı gelmişti ama bizim kız gene in ilgincini seçmişti. Pastanın sadece keki vardı üstüne kremasını döktükten sonra kendi seçtiği meyveleri tek tek üstüne serpiştirdi. Ve bütün bunları yaparken de dans ediyordu. Onun neşesi benim de mutlu olmama sebep oluyordu ki birden müzik sesi durdu.

Renkli ışıklar yerini sadece evin kendi ışıklarına bırakmıştı. İnsanlar ne olduğunu anlamaya çalışırken hızlı adımlarla Elif’in yanına ilerledim. Kapıdan giren polislerle içerde oluşan bütün uğultular sustu. Arkalarından giren üniformalar içindeki askerlerle kalakaldım.

Askerleri tanıyordum Kurt Timi.

İçlerinden iki adım önde olan adam ise kalbim dediğim adamdı. Fırat Ateşoğlu.

Gözleri hiç bana değmedi. Bir hedefe kitlenmiş bir şekilde bakıyordu. Adımları arkamdaki bir noktaya doğruydu. İlerledi, ilerledi ve artık gerimde kaldı. Artık gözlerim Ayça’daydı. Onun bakışları da Fırat gibi arkamdaydı.

“Nihat Özbey. Nasılsınız?” dedi hiç duymadığım bir ses tonuyla. Yabancı ve soğuk ses tonu ürperticiydi.

“hatırlayamadım. Ayrıca ne oluyor burada ne bu şimdi?” dedi Elif’in amcası. Hatır sormaya gelmemişti ya buraya kadar.

Polislerden iki tanesi de onlara doğru yürürken ceketlerinden terörle mücadele olduğunu fark ettim ama bu adamların burada işi neydi ki?

“ben size hatırlatırım büyük bir zevkle.” “Kıdemli Üsteğmen Fırat Ateşoğlu. Daha önce tanışmıştık.” Dedi ama bu konuşmanın amacı neydi diye öylece ona odaklandım.

“iple çektiğin gün geldi.” Diye fısıldadı. Ama o kadar korkunç bir sesle konuştu ki iki dakika önce yüzünü görmüş olmasaydım başkası konuşuyor sanırdım.

“ne saçmalıyorsun. Çekil şuradan sen benim kim olduğumu biliyor musun?” dedi adam kendinden emin bir sesle.

 

“tabi ki biliyorum, sen benim aylarıdır peşinde olduğum Baron denen adamsın.” Dediğinde adamın yüzünde renkler birbirine girdi. Elini kravatına atıp aşağıya çekiştirdi.

“ne Baronu ne saçmalıyorsun sen?” diyerek öbür tarafa yürümek istedi ama Fırat sadece kolunu kaldırdı adam olduğu yerde aldı.

“yolların sonu artık Baron. Sini terör örgütü üyeliği ve teröre yarımdan dolayı tutukluyorlar. Artık Türk adaletinin merhametli kollarındasın.” Dediğinde yanındaki adamlar Nihat beyin kollarına kelepçe takıyordu.

Elif ve Fatih öne çıkarak Fırat’ın karşısında durdular. Fatih ilk defa gördüğüm bir sinirle konuşuyordu. “ne saaçmalıyon la sen bu adam bizim amcamız ne terörü?”

“aynen öyle, elinde delil var mı? Hem hangi hakla evime böyle giriyorsun sen?” dedi elif sinirle.

Fırat dışarı çıkan polisleri gözleriyle takip etti, içerde kalan Kurt timi bize doğru yaklaştı.

“ellerimdeki delillere dayanarak buradayım zaten. Dedi.” İçerdeki misafirler bir anda evi boşaltırken Fatih’in ailesi ve Elif’in ailesi kalmıştı bir tek.

Fatih, “oğlum, bu adam kaç ayrı burada ne ara bu işleri yapacak?” dedi titreyen sesiyle.

“ayrıntı veremem Fatih. Ama ben aylardır bu adamın peşindeyim. Elif’le amcan olduğunuzu öğrendim. Tek bilmeniz gereken bu.” Dedi. Ve timine döndü. Gözleri asla bana dönmedi. Varlığımı yok saydı.

“tim. Toplan çıkıyoruz.” Dediğinde aklına yeni gelmiştim sanki. Buz gibi gözleri beni bulduğunda Elif’ten bir ses yükseldi. “bunun için mi içimize girdiniz?” dediğinde sanki etrafımı bir ateş sardı

Bütün gözler bizdeyken daha fazla burada kalmak istemediğim için koşar adım çıkışa yöneldim.

Ben beni gerçekten sevdi sanmıştım. Ama o sırf Elif’e yaklaşmak için beni seçmişti. Çünkü zayıf olan zaafı olan bendim.

Dışarda adımlarken arkamdan gelen Fırat’ın sesi kulaklarımı sızlattı. Oysa ben adımı ondan duydukça sevmiştim. Koluma dolanan parmakları ile kendine çevirmek istedi beni. Kolumu sert bir şekilde kendime çekerek kurtardım parmaklarından.

“dokunma!” dedim titreyen sesimle.

“Umay. sevgilim öyle değil bir dinle. Beni anlayacaksın. Elif sinirle öyle dedi.” Dedi ellerimi tutmak için adım atarken.

“yaklaşma!” dedim içimdeki ateşe hakim olmaya çalışırken. “bu adama nasıl yaklaştın? Baron olduğunu nasıl öğrendin?” net bir sesle konuştum. Sorularımın cevabını biliyordum ama ondan duyacağım şeyler beni inandırmak için yeterliydi.

“Umay bunları sana söyleyemem.” Dedi. Gözlerimi mavi gözlerinde gezdirdim bir süre. O gözleri ilk gördüğümde oluşan girdap içimde kasırgaya dönüştü. Yıktı tüm yeşerttiğim ağaçları çiçekleri.

“doğru dimi? Bunun için yaklaştın bana.” Fısıldadım ama sanki çığlıklar atıyordum boğazım o kadar acıyordu.

“Umay. senle alakası yok yemin ederim.”

“ben yapma dedim sana. Bir yıkım daha kaldıramam dedim. Sen ne yaptın?” karşımda sadece dikildi mavi gözlerine kırmızılar bulaştı.

“sen ne yaptın. İçime o tohumları ektin. Şimdi de hepsini ateşe verdin.”

“dinlemiyorsun ki! Seninle alakası yok.”

“anlat. Dinliyorum. Nasıl kandırdığını anlat. ANLATSANA! NASIL KENDİNE AŞIK ETTİĞİNİ ANLAT! NASIL ABİME OLAN ZAFIMA OYNADIĞINI ANLAT!” bağırdığımda ellerini yüzüme koydu. Parmaklarının üstüne ellerimi koyup çekmeye çalıştım ama karşımdaki adamın koku ile bana bakıp konuşuyordu.

“Umay. yemin ederim seni kendi canımdan çok seviyorum. Biliyorum şaşırdın onun için böyle konuşuyorsun. Gel evimize gidelim sakince konuşalım.” Dedi sanki evimi ateşe veren o değilmiş gibi.

Son bir güçle onu kendimden ittim. Titreyen ellerimle saçlarımı kulağımın arkasına ittim. Sinir ve hayal kırıklığının el verdiği hiddetle onu uzaklaştırabilmiştim ama içim üşümüştü birden.

“bundan sonra ne adımı an. Ne de gözüme gözük. Bittin benim için Fırat. Buraya kadar kendine başka bir paravan bul!” dediğimde karşımda dimdik durak adamın omuzları düştü. Elleri iki yanında sallanırken üstündeki Üniformaya baktım son defa. Yine o üniformaydı ve bu sefer bir sevda gömmüştüm onun için.

Buralar yangın yeri be gençler. bu gece de Fırat için üzülüyoruz.

oy ve yorum yapmayı unutmayınnnnn

Bölüm : 23.08.2025 02:28 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...