
47. bölüm
Fırat Ateşoğlu
Her insan hayatının çoğu zamanını ruh eşini aramakla geçirir. Bu uğurda binlerde kalp kırılır, binlerce can yakarlardı. Masallar, hikayeler, kitaplar. Hepsi ilk aşkı anlatır, içinde birbirinden renkli aşkları gösterirdi.
Peki bu kadar renkli, güzel olan bu aşk neden benim canımı bu kadar yakmıştı?
Benden kopuk giden ruh eşim değildi ki. Ruhumun ta kendisiydi.
Karşımda beni bir kalemle silip giden kadın yanımdan geçti. Zaman durdu. Nefesim ciğerlerime sıkıştı. Öylece yolun ortasında kalmıştım, o giderken dönüp arkasından gitmeyi bile düşünemedim. Vücuduma değen rüzgar tenimi yaktı.
Arkamdan gelen sesle hareket etmeyi akıl edebildim. Bağıran Umay’dı.
“ÇANTAMI BIRAK AYÇA!” kızıl saçları öfkesiyle birleşince ateşe dönüşmüştü sanki.
Ayça’nın elinde ki çantasını aldığı gibi hızla arabasına yöneldi. Kapıyı açtığında kırmızı ile karışan yeşillikleri beni buldu kısa bir süre. Bakışlarındaki tek şey hayal kırıklıydı. O bakışla aylardır onunla kurduğun dünyam başıma yıkıldı.
Arabasının arkasında ne kadar baktığımı bilmeden o kaldırımdan hareket edemedim. Omzuma dokunan el Cihangir’e aitti. Dirin bir nefes aldığımda kendimden beklemediğim sözcükler dudaklarımdan döküldü. “bu kadar kolay mıydı beni, bizi bitirmek?”
“şimdi sinirli. Dinleyince anlayacaktır.” Dedi cihangir kısık sesiyle.
Arkasından gitmem gerekiyordu ama o güç nedense bende yoktu. “dinler mi?” dedim içimde minicik kalan Umutla.
“dinler.” Dedi.
Saatler sonra evin olduğu sokağa yeni girebilmiştim. Isız sokakta yavaşça ilerlerken gözüm Umay’ın evindeydi. Ama evde ne bir ışık ne de bir kıpırtı vardı. Evin önünde durduğum da kapıda Umay’ın arabası yoktu.
Gelmemişti. İçimde büyüyen o umut tuzla buz oldu. Nereye gittiğinden en ufak bir fikrim dahi yoktu. Arayacak kimse de yoktu. Zaten Elif’in öfkeli sözleri durumu buraya getirmişti ya, şimdi arasam bile açmazdı. Yapacak bir şey yoktu, beklemek zorundaydım. Evin kapısının önünde olan üç merdivene oturup yola diktim gözlerimi.
*****
Umay
İçimde kopan fırtına öyle güçlü savurmuştu ki beni saatlerdi sürdüğüm arabanın beni nereye getirdiğinden bir haberdim. Gün ağarmak üzereyken indim arabadan. Saatlerdir sürdüğüm araba yüzünden ağrıyan ayaklarıma indirdim gözlerimi, hala o saça topuklu ayakkabılarının üzerindeydim. Hiç umursamadan çıkarıp arabanın lastiklerinin yanına fırlattım. Zaten acıyan canımı ayağıma batan şeyler daha fazla yakamazdı ya. Yürüdüm kısa bir süre, soğuk hava ine gibi bedenime batarken umursamadım. Sonunda varmak için geldiğim soğuk mermerin önüne dikildim.
Gözlerimi kaldırdığımda ağlamam şiddetlendi. İçimde zar zor bulduğum sesimle konuşmaya çalıştım. “Abi. Ben geldim… sana geldim.” Derken dudaklarımdan bir hıçkırık koptu. “ sen gittin diye küstüğüm bu şehre sığınmak için geri geldim.” Bunu isteyerek yapmamıştım. İçgüdüsel olarak gelmiştim, ruhumun bin parça ayrıldığı bu yere yine o ruhu parçaladıkları için kaçıp geldim. “abi…” mezarın yanına çöktüm, ellerimi soğuk toprakta gezdirdim onu hissetmek için.
“canım acıyor… neden yaptı bunu bana. Ben ona anlattım halbuki seni.” Hıçkırıklarım arttı, nefes almam zorlaştı ama ben konuşmaktan vazgeçmedim. Bir o anlardı beni.
“canımı yakmaması için yalvardım ben abi… ama o sırf Elif’e yaklaşmak için zaafımı kulandı.” Dediğimde daha fazla dayanmayarak yanına yattım. “keşke bana sarılıp ben yanımdayım diyebilsen. Sadece sarılsan yeterdi be Ali.”
Hıçkırıklarım artık iç çekmelere döndüğünde yattığım soğuk mermerden kalktım. Saatlerdir burada olmalıydım çünkü artık ortalık tamamen aydınlaşmıştı. Mezarın tam karşısında durdum son kez baktım buz gibi mermere. Kafamı kaldırdığımda gözlerime değen al bayrağa doğru yürüdüm. Rüzgardan dolayı direğe sarılmıştı, parmak uçlarında yükselip onu düzelttim.
İç çektikten sonra ucunu öptüm sadece. En saf ve temiz sevgiydi bayrak sevgisi. Mezarlığın çıkışına doğru yürüdüm ve kenarda duran arabama bindim.
Soğuktan vücudum buz kesmişti sanki. Her bir noktam ayrı acırken telefonumdan gelen bildirim sesiyle gözlerim ekrana kaydı.
Mesaj Elif’ten geliyordu; “Umay neredesin. Eve geldim Fırat kapıdan ayrılmıyor. Dön bana mutlaka.”
Mesajı okuduktan sonra gelen diğer bildirimlere baktığımda 18 cevapsız çağrının hepsinin Fırat’tandı. Telefonu diğer koltuğa fırlattım. Birde yüzsüz gibi aramıştı. Kapıdan ayrılmıyormuş, yıktığı evin kapısında otursa sabahlasa ne olacaktı sanki. Geri dönüşü mü vardı bunun.
Arabanın kontağını çevirip ezbere bildiğim sokakları geçtim tek tek. Gri Ankara bugün simsiyah bir görüntüye sahipti. İçim gibi.
En son onunla geldiğim evin önünde durdurdum arabamı. Elimden gelen bir dik duruşla indim arabadan. Minik adımlarla kapıya giderken ayakkabılarımın ayağımda olmadığını yeni fark etmiştim. Çıplak ayak araba bile kullanmıştım ama yalın ayak sokakta yürürken yeni fark ediyordum.
Evin zilini çaldım birkaç kez. Kapı açılmayınca daha fazla dik duramayacağımı anlayıp merdivenlere çöktüm. İçimden gelen ağlama hissini geri itmeye çalıştım. Dün gece son kez ağlamıştım. Bunu daha fazla kendime yapamazdım. Yan tarafımda olan hareketliliğin ne olduğuna bile dönüp bakmaya gücüm yoktu. Üstümde ki mini elbise artık beni çıplak gibi hissettirirken omzuma bir el dokundu.
“Umay?” aylardır duymadığım ses çocukluğuma aitti. Soner görüş açıma girmek için dizlerimin önüne çöktü. “ne işin var burada? Bu halin ne?” dedi gözlerinde gördüğüm telaşla. Sorularının cevaplarından kaçıp gelmiştim zaten nasıl dile dökecektim.
“Soner, annemler nerde?” dedim kısılmış sesimle.
Ellerini omuzlarıma sürttü, buz gibi tenime değen sıcak elleri içimdeki yıkılan evin kalıntılarını hatırlattı. Üşümemin sebebi hava değildi ki. Onsuzluktu.
“annem hastaneye gidecekti, oda onunla gitti. Babanı bilmiyorum. Anahtarın nerde?”
Ne anahtarı be ayağımda ayakkabı bile yoktu. Kaçıp gelmiştim işte ne anahtarı.
“yok anahtarım.” Diyerek kafamı öbür tarafa çevirdim.
“bekle bizde yedek anahtar vardı.” Diyerek koşarak evine yöneldi.
Sanki gidecek yerim kalmıştı da. Dedim içimden kendi kendime. Yedi köyden kovulmuş gibiydim.
Yanıma tekrar döndüğünde beni yavaşça yerden kaldırıp kendine yasladı. İçimdeki yüklerin bana verdiği dermansızlığı az da olsa hafifletmek istemişti. Kapıyı açtı yavaşça. Adımları benim odama yöneldiğinde itiraz ettim. “Ali’nin odasında uyuyacağım.” Dediğimde ikiletmeden o tarafa döndü. Kapıyı açtığımda ondan kalan minik odayı girdim.
En son ne zaman burada uyuduğunu bile kestiremez bir haldeydim. Soner yorganı kaldırıp ben oturttu. “bekle.” Deyip dolabı açtı. Ondan kalan birkaç parça eşyanın içinde kalın bir kazağı çıkarttı. Yanıma gelip başımdan geçirdi ve giymeme yardım etti.
“çok üşümüşsün bu seni ısıtır.” Yavaşça omuzlarımdan tutup beni yatağa yerleştirdi. Üstümü örttükten sonra hiçbir şey demeden, sormadan yanımdan ayrıldı. Zaten ne konuşmaya dermanım vardı, ne de sorularını duymaya.
İçime dolan odunsu koku beni sarsarken yorgana daha da sokuldum. Bu koku ikisine ait olan ikinci kokuydu. Zaten her şeyi başlatan ilk koku beni bu hale sokmuştu. Saatlerin verdiği yorgunlukla daha fazla dayanmayıp uykuya daldım.
*******
Ankara’ya gelişimin üçüncü günüydü bugün. Yaptığım tek şey yatmaktı. Bu üç gündür Soner her gün yanıma gelmiş benimle ilgilenmişti. Şimdiyse odanın kapısına dayanmış benim çıkmam için bekliyordu.
Sıkıntıyla olduğum yataktan çıktım, düzlerime gelen kazak üç gün önce Soner’in giydirdiği kazaktı. Kapıyı açtım ve karşı duvara dayanmış bekleyen Soner’e gözlerimi devirdim.
“Soner, gerçekten hiç halim yok.” Dediğimde kolumu tutup çekti. Beni önüne itip omuzlarımdan iterek ilerletti.
“üç gündür yataktan çıkmıyorsun. En azından bahçeye çıkalım bir hava al ya.” Sitemine ayak uydurdum ve dış kapıdan dışarıya çıktım. Zaten itiraz edecek halimde yoktu ya.
Kapının önündeki çardağa beni oturtup içeri girdi. Elinde iki kupayla çıkıp yanıma oturdu. Konuşmamı bekledi kısa bir süre en sonunda dayanamayıp kendi konuşmaya başladı.
“Umay. bu halin ne ya?”
“ne var halimde be. depresyona pullu payetli elbiseyle girilmiyor kusura bakma.” Deyince gözlerini devirdi ve iyice yaklaştı.
“seni bu kadar üzen bir adam için depresyona girecek bir kadın değilsin sen Umay. sen her zaman dik durur bir şey olmamış gibi umursamaz olursun.” Dedikleri her harfiyle doğruydu. Umursamazdım ben dünya yansa aman bana ne der diğer tarafa dönerdim. Ama bu sefer umursamaz Umay olamıyordum.
“olmuyor işte. Soner insan aşık olunca bambaşka biri oluyor.” Dedim gözlerimi kaçırarak. Ama onun gözleri yüzümde takılı kaldı uzun bir süre.
“geçekten aşık mı oldun o adama?”
Sorusuna iç çektim. Aşık olmak nasıl bir şeydi ki. Tek bildiğim onun adı geçtiğinde bile içimin titremesiydi.
“aşk olmasam nasıl bu kadar kör olurdum Soner. Beni kullandığını nasıl fark etmezdim ki?” dediğimde ellerini sıktı ve kafasını diğer tarafa çevirdi. Olanları tabi ki anlatmamıştım. Ona hiçbir şey anlatmasam da o benim yanımda oluyordu.
Elini omzuma koydu ve beni kendine çekti. Sarılması boğazımın düğümlenmesine sebep oldu ama karşılık vermek için kollarımı beline doladım.
Ne kadar öyle kaldık bilmiyorum ama arkamda hızla duran bir araba sesi geldiğinde sıçradım yerimde. Sarılmayı bırakmadım ama kafamı hafif kaldırdığımda saçlarım Soner’in sakallarına takıldı. Saçlarımı kurtarmak için kafamı daha geriye çekmeye çalışırken içimin yanmasına sebep olan sesi duydum.
“Umay!” gür çıkan sesiyle öylece kaldım. Ne ileri ne geri hareket edebildim öylece kaldım.
Ne işi vardı burada?
Soner ayağa kalkınca bende onunla beraber ayağa kalktım.
“ne işin var lan burada?” dedi Soner sinirle.
Elimde kalan son güçle arkamı döndüm. Gözleri. Her gördüğümde nefes aldığım gözleri kanlanmıştı. İçimde oluşan yutkunma hissine boyun eğdim. Kalbim hızlandığı için kaşlarımı çattım. Bana onca şey yaptığı halde ben yine onu görünce heyecanlanmıştım.
“sen karışma. Umay konuşmak için geldim.” Dedi. Sinirli olduğu sıktığı yumruklarından belliydi. Gözlerini gözlerimden çekip Soner’in belime koyduğu eline dikti.
İki üç adım ileri gidip karşısına dikildim. “konuşacak bir şey yok git buradan.” Dedim sakin bir sesle. Sesim sakindi ama içimdeki öfke gözlerimden okunur cinstendi.
“her şeyi yanlış anmadın. Açıklamam izin ver. Beni hiç mi tanımadın ben böyle bir şey yapar mıyım sana?” sesindeki isyan kalbimin ona inanmasına sebepken, ben içimdeki sese uydum.
“yaparmışsın öğrendik.”
“Umay bu kadar kolay mı yani. Bu mu bizim ilişkimiz en küçük şeyle yerle bir olacak kadar zayıf mı?” bana doğru iki adım attığında aynı hızla geriye adımladım. Kaçmamla bana doğru uzattığı eli düştü.
“biz diye bir şey olmamış ki Fırat. Sen oyununa bir piyon buldun ve kullandın bitti.”
Ağlama hissim gelip dayandığında burnumun sızı artık dayanamayacağım bir raddedeydi. Parmaklarım ona dokunmak için karıncalanırken kalbim onsuz üşüyordu.
“dinle diyorum sana dinle!” diye yükseldiğinde sinirime hâkim olamayıp dibine girdim.
“söyle! Dinliyorum söyle! Sırala yine yalanlarını!” dibine girdiğim için burnuma çarpana kokusuyla derince yutkundum. Yakından yüzünü inceledim elimde olmayarak. Sakalları uzamıştı, saçları birbirine girmiş her zaman ki nizamından çok uzaktaydı.
“ayrıntıları anlatamam biliyorsun. Ama ben sana yalan söylemedim. Gel gidelim evimize. Seni ne kadar çok sevdiğimi hep söyledim biliyorsun.” Dedi ve gözümün önüne düşen ufak saç tutamımı kulağımın arkasına yerleştirdiğinde nefesim dudaklarımdan firar etti. Kalbim tekrar kanatlandığında devam etti. “hissediyorsun.”
Dediğinde dudaklarımdan bir kıkırtı koptu elimde olmadan.
“çok başarılıydın doğru. Ama şimdi akıllandım inanmam, kanmam artık sana.”
Tekrar geri adım atacağım zaman belimden tutup kendine çekti.
“olmaz Umay. ben senden gidemem. Biz birbirimiz olmadan nefes bile alamayız Lavinia.” Diyerek fısıldadığında ellerimi omzuna yerleştirdim.
İçimdeki özlem beni kıvrandırırken onu kendimden ittim. “ben sensiz yaşamayı öğrenirim. Ve sen bunu kendi gözlerinle göreceksin.”
Arkamı dönüp eve giderken kenarda duran Soner’e yöneldim. Kafamı çevirdiğimde ne yapacağımı bekleyen Fırat’ın gözlerine bakarak Soner’in elini tutup evin merdivenlerini çıktım. Ve kapıyı açıp içeriye girdim, arkamdan Soner girerken Fırat’ın küfürler savurup arabasının tekerleğine tekmeler attığını gördüm.
Kalp kırıklıkları öyle hemen tamir olmaz be Fırat
yorumlarınız neler gençler. nasıl devam etmeli
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 50.33k Okunma |
4.08k Oy |
0 Takip |
50 Bölümlü Kitap |