
7. bölüm
Saat gece dört, Bulgaristan sınırında kulakları sar eden bir sessizliğin içindeydik. Yoğun sis ve soğuk alana hakim olurken, biz bu hava durumunu kendi lehimize kullanacaktık ve bu bizim işimizi sanıldığının tam tersi daha da kolaylaştırıyor rahat hareket etmemizi sağlıyordu. Kurt Timi emredilen şekilde trenin geçeceği yolun etrafında mevzilenmiş ve benden komut bekliyorlardı. İlk işimiz sınır kapısının güvenliğini sağlamaktı ve bunu için gizlenmiş, en küçük hareketi bekliyorduk. Önemli olan şu anlık o silahların o trenden bizden başkası tarafından indirilmemesi ve kimseye fark ettirmeden halletmekti. Sınır kapısı oldukça yoğun işleyen bir yer olduğu için biz sınırın biraz ilerisinde bir hareketlik olup olmadığını takip ediyorduk. Ve beklediğimiz hareketliliği fark edince gözlerimi onlara dikerek neler olduğunu anlamaya çalıştım, “Bambi saat on iki yönü, görüşün nasıl.”
“tetik bir hareketlilik var kalabalık baya. Tiren görüş alanıma girdi” geride kalan yüksek bir kayanın üstünden gördüklerini anlatıyordu Ayça.
“tamam, Dilsiz tirene binmemiz için bekliyor, hareket dediğim anda bineceğiz anlaşıldı mı?”
“anlaşıldı komutanım!”
Tireni ele geçirmeye çalışanları sessizce takip eden Dilsiz aralarından birini etkisiz hale getirerek yerine geçmişti. Ve planımızın ilk aşamasını gerçekleştirmişti. İkincisi ise onlarla beraber tirene binecek ve hızlıca ön kısma ilerleyip tirenin hâkimiyetini ele alacaktı. Bu onun için kolay bir işti, esmer iri bir adamdı. Her yerden dikkat çeken kurşun girişi gözleri olan bu dev adam kendini istediği an saklar varlığını hissettirmezdi. Nefes kadar yakınına girerdi insanların ama hissetmezlerdi. Ona verilen görevleri yerine getirecek ve bana haber verecekti, tren sınır kapısına girmeden bizim binmemiz ve el koymamız gerekiyordu.
Dilsiz; “tetik, sıra sende.” Beklediğim işaret geldiği an bulunduğum yerden hafif çıkarak etrafta göz gezdirdim, etrafın güvenli olduğuna kanat getirdiğimde hızlıca olduğum yerden çıkarak time sadece elimi kaldırıp gelmelerini işaret ettim. Demir yolunun iki yanında toprak içine gizlenmiş tim hareket ederek ayaklandı ve yaklaşan tirene doğru koşmaya başladı. Birbirimizin arkasını da kontrol ederek devam ettik, en son kısmına koşan Çakmak ve Kubilay’ı gördüm ve Hareket eden tirenin demirine tutunarak atladığımda aynı anda karşımdan Çiço atlamış ve eli ile Bambi’yi yukarıya çekiyordu.
Çakmak; “bindik komutanım, dediğiniz gibi son vagondayız”
“tamam, silahların olduğu vagonunu bulacağız, öne doğru ilerleyin önünüze çıkanı imha edin.”
Önde ilerleyerek diğer vagona açılan kapıyı yavaşça açtım, etrafı kontrol ettikten sonra hızlıca o tarafa geçtim. Vagonda tam beş kişi vardı, hızlı bir şekilde etkisiz hale getirmek için silahımı doğrulttum iki kişiyi kafasından vurduğum anda bana doğrultan silahları Çiço ve Bambi çoktan halletmişlerdi.
Trenden çıkan yüksek ses silah seslerini bastıracak derecedeydi. Diğer vagonun kapısını açtığımda değer uçta duran üç kişi vardı bizi fark etmedikleri için hızlı ve sesiz bir şekilde arkalarına sokulup boyunlarını kırdık. diğer vagon kapısı açıldığında Alper ve Kubilay diğer uçta silahların içinde olduğunu düşündüğüm kasaların dibinde yedi adamla dövüştüklerini görünce “herkes bir tane alsın!” dememle Bambi çoktan adamın sırtına atlamış şah damarına sapladığı bıçağı çıkarıyordu.
Cihangir ise adamın göğsüne attığı tekme ile adamı devirmiş yerden kalkmamasına izin vermeden boynunu kırmıştı. Diğer adamın bana doğru koştuğunu fark edince adamı kolundan tutarak yere serdim ve kafasını iki bacağımın arasında boğarak etkisiz hale getirdiğimde diğer dördünü Kubilay ve Alperen çoktan halletmişlerdi, “arkası temiz mi?” diyerek ikisine baktım çarpık bir gülüşle bana bakarak cevap verdi kubi, “ayıpsınız komutanım.”
Alperen: “bizden kaçar mı komutanım.” Onlar konuşurken Cihangir yaptığım baş hareketi ile kasaların kapaklarını açtı, içinde silahlar ve çok sayıda el bombası bulunuyordu. Allah bilir nerde patlatıp hangi mazlumun canına kastedeceklerdi.
Gözlerimi onlara çevirdim. “aferin, siz ikiniz burada kalıyorsunuz biz Dilsizin yanındayız.”
“emredersiniz komutanım.” Hızlı bir şekilde geldiğimiz yönde hareket etmeye başladık, tirenin ön kısmına geldiğimizde Dilsiz, adamın kafasına silah dayamış bizi bekliyordu. Göz göze geldik iki saniyeliğine.
“teslimat yerine ne kadar kaldı Dilsiz.” Adamın kafasına bastırdığı silahla sorduğum soruya cevap vermesini istedi ve direk karşıda olan bakışlarını kıpırdatmadı. Adam ise korkuyla, “ilerde bekliyorlar, trenden inip araba ile yapılacaktı teslimatın devamı.”
Çiço: “şerefsiz birde ayağına teslimat mı yapacaktınız.” Deyip adamın kafasına vurdu. İleri geri gelen adam titreyerek Çico’ya baktı ama sesini çıkaramadan geri döndü önünü. Ayça ise adama sinirle bakarken gözlerini bana çevirdi “plan ne? Diye sordu. Aklıma gelenle Dilsize çevirdim bakışlarım, “götürelim o zaman bekliyormuş madem.” Dilsiz harici kimse beni anlamadığı için gözlerini açmış bana bakıyorlardı.
Tirenden inmiş iki araba önlü arkalı gidiyorduk şu anda, Kubilay önde olan eski kamyonette tek ve silahlarla gidiyorken biz hemen arkasındaydık. Isız bir alanda uzun süre gitmiştik etrafta hiçbir bina, ev ya da benzeri bir şey yoktu. Adresi ise arabanın üstünde bulunan bir navigasyon cihazına girilmiş bir şekilde bulmuştuk, demek ki her şeyi kendileri planlamış, son ana kadar adres ya da konum bilgisi vermemişlerdi trendeki adamlara. Bu bilgileri treni süren adamdan elde ettikten sonra polislere teslim etmiştik. Bulgaristan üzerinden gelen silahları bekleyen Maraz ve adamları ilerde bizi bekliyorlardı, uzun ısız, tek bir ağacın bile olmadığı alana geldiğimizde görüş alanıma girenlerle arabayı durdum ve Kubilay’ın ilerlemesini bekledim.
“kubi, arabayı durdur ve in hızlıca bize doğru gel.” Karşı taraftan cevap bekledim ama sivil bir şekilde giyinen Kubilay görüş açıma girmiş ve bana, “emredersiniz komutanım!” diyerek harekete geçmişti.
Karşı tarafta ne olduğunu anlamayan adamlar öylece olup biteni izliyorlardı. Kubilay’ın yanımıza gelmesiyle arabadan inerek tüm tim adamların görüş açısına geçerek bekledik, bizi gördüklerinde ilk önce tedirgin olup harekete geçmek istediler ve silahlı araca doğru hamle yaptıklarında küçük bir kumada bulunan elimi havaya kaldırdım. Anına gözlerimizin kesiştiği şerefsiz kesinlikle Marazdı. Adamlarını bağırarak durdurmuş benim hareketlerimi izliyordu. Elimdeki kumandayı tekrara salladım, sinirli olduğu anlaşılan yüzü daha da kasıldı, bense gayet mimiksiz olan suratımla gözüne daha da odaklanarak baktım ve Dilsizin yaptığı bombanın kumandasına basarak arabayı patlattım.
Şok içinde kalan teröristler hızlıca arabalarına binerken tek bir kişi bana odaklanmış bakıyordu, Maraz tek gözü ile sadece bana odaklanmış bir şekilde arabaya bindi, araba hareket edene kadar gözlerini gözlerimden ayırmadan inatla bakarak gitti.
Kubi; “neden almadık adamı alabilirdik.”
“sabret Kubi sabret, eğer adamı şimdi alsaydık eylemleri başkası yapardı. Biz önce eylemleri öğreneceğiz ve onu destekleyenleri bulacağız.” Yerimden hareket ederek karşılarına geçtim, şükür hiç birine bir şey olmamıştı, zaten her görev sonu yapardım bunu karşılarına geçer ve şükrederdim. Gözlerine tek tek bakarak konuştum.
“Kurt timi!”
“emredin komutanım!”
“en büyük adımı attık, ona Türkiye’nin ondan ilerde olduğunu, bu toprakların kolay alınmadığının gösterdik! Bizler Türk askeriyiz ve bunun ne demek olduğunu o da öğrenecek yeni başlıyoruz!”
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 50.33k Okunma |
4.08k Oy |
0 Takip |
50 Bölümlü Kitap |