23. Bölüm

23. Bölüm

Yazar kamer
yazrkamer

Herkese iyi akşamlarrrrrr yeni bölüm geldiiii lütfen oy verip yorum yapın, biraz sohbet edelim düşüncelerinizi merak ediyorum

23.bölüm

Umay

Hayat insanın en koktuğu şeyleri karşısına çıkararak onu test ediyordu resmen, yıllardır kör olduğum gerçek bana bir mektupla gelmiş ve yaptığım hatayı anlamama sebep olmuştu. Haberi ilk aldığımızda dudaklardan dökülen tek şey “VATAN SAOLSUN!” Sözüydü. Vatan için öldüğünü ve bunun en büyük gurur olduğunu söylediler, ama kimse bize verdiği acıyı anlamadı. Şehidin helvası sizin evinizde kavrulmadıkça tatlı gelirdi zaten, annem babam bir evlat kaybetmiş bense hem abimi hem babamı kaybetmiştim. Babam dik durup cenazesinde üniformasıyla giderken ben en son giydiği ceketi giymiştim ama ayaklarım beni asla oraya götürmedi mezarlığın dışında kalarak kalabalığa uzunca baktım. Herkes üzgündü doğru ama bizim gibi yıkılan dört adet adam mezarın başında kıpkırmızı gözlerle elleri ceplerinde, kocaman omuzlarında dünyanın yükünü taşıyorlar gibi kambur duruyorlardı. O an fark etmiştim ben abimi kaybettiğimde onlar da can yoldaşlarını kaybetmişti.

Fırat beni arabaya yönlendirdiğinde mezarlıktan çıktığımızı yeni fark ediyordum, Ankara’nın ayazı bizi yeni yeni vururken ben onun hırkasıyla gayet iyi durumdaydım gözlerim onu bulduğunda o incecik tişört ile nasıl üşümediğini sorguladım. Arabanın içinde on dakikadır oturuyorduk, asla kımıldamaya niyeti olmadığını anlayınca kafamı ona çevirdim ama buz gibi donuk şekilde oturan Fırat’la karşılaşmayı asla beklemiyordum. Yerimde kıpırdanıp hafifçe öksürdüm, varlığımı yeni fark eder gibi bana döndü, mavilikleri adeta buz dağına dönmüştü, “nereye götüreyim seni, aileni görmek ister misin?”

Şuan gerçekten ne yapacağımı bilemiyordum, “bilmiyorum ki, çok yorgun ve bitkinim bide laf anlatacak durumda değilim.”

“anlatmak zorunda değilsin belki onları görmek iyi gelir.”

“ben beş yıl önce abimi buraya bırakıp bir daha gelmedim. Aileme açıklama yapmam gerekir.”

“Umay, onlarında sana ihtiyacı var. Onların elinde kalan tek sensin yıllardır onlara iki acı birden yaşatmışsın şimdi telafi etme zamanı.” Haklıydı annem her aradığında ağlayarak gel der, yanıma geldiğinde zorla beni eve götürmeye çalışırdı. “tamam.” Diyerek evin adresini verdikten sonra yıllardır hasret kaldığım sokaklarda göz gezdirdim. İçimde oluşan his ilk defa bu kadar ağır basıyordu özlem… Ben beş yıldır çocukluğuma bile küsmüştüm. Sokağa girdiğimizde tam karşımda duran iki katlı eve uzun uzun baktım araba durduğunda hareket edemediğimi anlayan Fırat elimi ellerinin arasına aldı, “ben yanındayım hadi inelim.” Kafamla onaylayarak aradan indim hemen arkamda duran Fırat belime koyduğu elle beni belli belirsiz öne itti, ayaklarım sanki bunu bekliyormuş gibi hareketlendi. Ellerimle bahçe kapısını açtığımda bahçenin her yerinde lavinia çiçekleri vardı, gözlerim onlara iliştiğinde köşede abimin elleriyle yonttuğu tahta arabalar, oyuncaklar duruyordu. Annem bahçeyi bizim çocukluğumuza çevirmişti sanki. Yan bahçeden gelen sesle kafamı oraya çevirdim, Soner’in annesi Müzeyyen teyze şok olmuş gözle bana bakıyordu, “Umay! geldin mi?”

Belli belirsiz gülümseyerek, “geldim, annem evde mi?”

“evde kızım evde.”

Derince bir nefes çekerek Müzeyyen teyzenin arkasında olan Soner’e baktım, afalladığı o kadar beliydi ki yıllarca uğraşmıştı beni getirmek için onun gözleri arkama odaklandığında ben de arkamı döndüm Fırat arkamda durmuş, etrafa hiç bakmadan bana kitlenmişti. Yıllarca uğraşan dostumun sözleriyle değil, birkaç aydır tanıdığım bu adamın tek sözüyle buradaydım.

Kapıya yönelerek yavaşça çaldım o an o kapı açılana kadar bir ömür geçti sanki, kapının açılmasıyla hiç hazır olmadığım kişinin kapıyı açtığını fark ettim kapıyı açan babamdı. Beni beklemediği o kadar beliydi ki tıpkı bizim gibi yeşil gözleri şokla açıldı, hep abim yaşlandığında nasıl olur diye düşünürdüm şuan anlamıştım ki abim aynı babamdı. “Umay! kızım!”

Sesimin titremesini aldırmadan cevap verdim, “geldim baba!” ellerim boynunu sardığında özleminden kavrulduğum bütün kokuları almıştım. Yıllarca abimin kokusunda babamı aramışken bu kez babamın kokusunca abimi bulmuştum. Uzun sarılışımız ardından beni içeriye çekmiş arkamda kalan Fırat’a kaşlarını çatmış bir şekilde bakıyordu, bunumu çekerek babamın koluna dokundum, “arkadaşım Fırat o getirdi beni buraya.”

Biz kapıda öyle dururken arkadan annemin sesi kulaklarımı doldurdu, “Umay! geldin mi yavrum sonunda!” diyerek gözlerinden akan yaşa aldırmadan sarıp sarmaladı beni. “geldim anne sakin ol.” Oda uzunca sarılıp öptükten sonra kapıda bizi izleyen ikiliye gözlerini dikti. “bu bey oğlumuz kim Akif?” babama yöneltilen soruya hemen atlayarak, “benim Arkadaşım anne onunla geldim.”

Ensesini kaşıyan Fırat babama baktığında başıyla selam verdi fakat verdiği selam öylece kalınca annem, “aaa öyle mi hoş geldin oğlum gel gir içeri gel.”

“ben rahatsızlık vermeyeyim Umay’ı bırakmak için geldim.”

Annem çatmış kaşlarıyla minicik boyuna rağmen Fırat’ın kolunu tutup, “olur mu öyle şey sen bana kızımı getirmişsin ben seni kapıdan gönderir miyim?”

Hepimiz içeriye geçmiş bir tarafımda annem diğer tarafımda Fırat tam karşımızda babam öylece oturuyorduk. Annem elimi tutmuş soran gözlerle bana bakıyordu, “kızım nasıl oldu da gelmeyi kabul ettin yıllardır yalvarıyoruz sana asla diyordun?”

Annemin sorusuyla sırtımı dikleştirdim anlatmam gerekiyordu, onlarında abimin son sözlerini bilmeleri gerekiyordu teklediğimi fark eden Fırat elini yavaşça sırtıma koydu bu hareketiyle tekrar yanımda olduğunu göstermek istiyordu onu anlamıştım. “bana gönderdiğin kolinin içinden bir mektup çıktı.”

Annem şaşırarak, “ne mektubu ben aceleyle topladım görmedim?”

“zaten en alttaydı, abim yıllar önce doğum günüm için yazıp bu yıl tarihli göndermiş.”

Annem gözleri dolmuş elleri titrer bir şekilde, “ne… Neden?”

“yazdığında 25 yaşındaymış ondan tam 25. Yaş günümde gelmesini istemiş.”

Hiç sesi çıkmayan babam derince nefes alıp, “ne yazmış?” diye zar zor sordu.

“gelmemi istemiş, o gün bile küseceğime eminmiş onun için yazmış.”

Uzun bir sessizlik olduğunda arkamda eli hala sırtımda olan adamı fark ederek hem konuyu da dağıtmak için, “arkadaşım Fırat’la tanışın yan komşumuz, beni o getirdi ben pekiyi değildim.”

Annem, “sağ ol oğlum, oradan buraya arabayla nasıl gelirdi o kafayla?”

“anne ben yıllardır araba kullanıyorum ya.”

“olsun sen serseri mayın gibi dolanıyorsun trafikte.”

Hiç sohbete katılmaya babamı göstererek Fırat’a döndüm, “babam emekli tuğgeneral Akif Akarsu.” Dememle ayağa fırlayan Fırat’la hepimiz şaşıp kalmıştık. Babam dayanamayarak, “ne yapıyor bu?”

Ben cevap vermeden Fırat elini uzatarak, “komutanım ben Kıdemli Üsteğmen Fırat Ateşoğlu.”

Babam hafif kaşını kaldırarak, “Umay’ın yanında bir asker görmeği hiç beklemiyordum.”

Belli ki babam beni oldukça kıskanmıştı hafif gülümseyerek annemi gösterdim, “annem emekli Tarih öğretmeni Handan Akarsu.”

Annem kocaman gülümseyerek, “otur evladım otur, sen Akif beye bakma o biraz sert görünmeyi sever.”

Fırat: “ben gitsem iyi olacak, İstanbul’da bulunmam gerekiyor malum kimseye haber vermeden geldik.”

Annem: “kızım sende mi gidiyorsun kalsaydın.”

Annemin gözleri anında dolunca dayanamayarak, “Fırat, Fatih’e söyler misin? Ben birkaç gün buradayım.”

Kafasını sağlayan Fırat tekrar babam ve annemle selamlaşarak kapıya yöneldi, arkasından onu uğurlamak için bende dışarı çıktım. Gözlerimin içine bakınca hafif bir tebessüm ederek, “teşekkür ederim Fırat, eğer sen olmasaydın buraya gelmeye güç bulamazdım Ankara tabelasını görür görmez dönerdim.”

Elini koluma koyarak parmaklarıyla sıvazladı, “sen benim tanıdığım en güçlü kadınsın Umay, asıl ben teşekkür ederim bana güvenip yanında olmama izin verdiğin için.”

“dikkatli git, bana yazarsan içim rahatlar o kadar yolu uyumadan, yemeden, içmeden geldin.”

Hafifçe gülerek, “yazarım.”

İkimiz vedalaşırken yan taraftan hissettiğim gözler kesinlikle Soner’e aitti, Fırat’ın arabaya binip sokaktan çıkmasını beklerken gözlerim ona hiç değmemişti. Ondan tara döndüğümde oldukça sinirli bir Soner’le karşılaştım bana yaklaşarak, “yıllarca sana gel diye yalvardım.”

“Soner zor oldu gelmem biliyorsun olanları.”

Tekrar aynı öfkeyle, “ben biliyordum ama sen hiçbir şey bilmeyen, seni bilmeyen bir adamla geldin.” Benim cevabımı beklemeden arkasını dönerek yerde duran saksıya tekme atıp hızlıca uzaklaştı, bu kadar sinirleneceği ne olmuştu onu anlamamıştım.

  

Bölüm : 03.01.2025 20:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...