5. Bölüm

4.Alışmaya Alışmak

Yeliz Denetmiş
yelizden

''Hayat küçük ve önemsiz olanda gizlidir, yuvasını buralara yapar.''

Georgi Gospodinov- Hüznün Fiziği

4.Alışmaya Alışmak

Sabah erkenden kalktık. Kalktık dedimse Ecrin'in uyanması ile yataktan çıktım. Gece boyunca uyduğum söylenemezdi. Alışkın olmadığım için yerimi yadırgıyordum. Nereye gidersem. İlk iki ya da üç gün tam anlamı ile rahat edemez sık sık uyanırdım.

Her ne kadar Ecrin ile yıllardır tanışıyor olsak da bu eve bu şehre ait hissetmiyordum kendimi. Ev gibi hissettirmiyordu. Zaten burası benim değil Ecrini evi ve ailesiydi.

Onun böyle bir hayatı olmasını kıskanmıyordum. Ama onları görmek aile hayatına şahit olmak bana yarım kalmışlıklarımı hatırlatıyordu.

Ecrin bana göre hislerini dışarıda yaşayan bir kızdı.

Ben hislerimi içimde yaşamayı tercih ettiğim için bazı duygularımın altında eziliyor gibi hissediyordum.

Eğer bende Ecrin kadar kendimi dışarı aktarabilseydim eminim isyanım onunkinden çok daha ağır olurdu.

Ben derin düşünlerin içerisine daldığım zaman bu dünya da sadece okulu değil insanları, koca koca binaları, duyduğum bütün sesleri, çoğu zaman etrafımdaki kimseyi, yemek yemeyi, sürekli kafamın içindeki sesleri en çokta kendimi sevmiyordum.

Sevmemeyi de ileri boyuta taşıyabilecek kadar nefrete sahip olduğumu düşünüyordum bazen. Kendimden nefret ediyordum. Bu düşünceler ve hisler beni yoruyordu.

Düşünmek ve düşündükçe kendimi yetersiz görmek beni tüketiyordu.

Beraber hazırlanıp aşağı indik. Kahvaltımızı yapıp yola çıktık.

Dün ilk gün olduğu için bizi okula Engin abi bırakmıştı. Bugün kendimiz dolmuş ile gelmiştik.

Okul ve ev arası çok mesafe yoktu. Yürümek isterdim ama Ecrin yeni bir depresif konuşmasını sabah sabah çekmek istemiyordum.

Dolmuş tıklım tıklımdı. Sabahın köründe biri sarımsak yemiş olmalıydı. Bu kadar ağır ve ekşi koku başka türlü açıklanamazdı.

Dolmuştan indiğimiz gibi derin bir nefes aldık.

''Öf bu ne be! Sabah sabah okula gittiğimiz yetmiyor gibi birde bu eziyeti çekiyoruz.''

''Aynen.''

''Ceylan şu sırt çantamız da olmasa başımıza neler gelir var ya! Resmen arkamı kolluyor şu cansız nesne. Öğrencinin dolmuşta tek savunma hattı bu be.''

Katılıyordum.

Çoğu insandan daha çok kendine güvendiriyordu okul çantam.

Okulun ana kapısından geçip sınıfımıza yöneldik. Dünkü sıralarımıza oturduk. Hemen solumda olan sırada bir kız vardı. Tesettürlüydü. Bize döndü kalktı sırasından geldi. Ama ilk benim önümde durdu.

''Merhaba ben Feyza. Hoş geldiniz.''

''Hoş bulduk.''

''Dün başınız çok kalabalıktı. Tanışamadık.''

O bana bakıyordu ben ona. Ne var dercesine kafamı salladım.

''Hani karşılıklı tanışırken sende kendini tanıtırsın falan.''

''Ceylan.''

Dedim ve konuşmayı bitirip önüme döndüm. Gece yeterince uyuyamamıştım ve gözlerim acıyordu. Başım da ağrıyordu. Huysuzdum ve kimseyle konuşmak istemiyordum.

Hoca gelene kadar kafamı sıraya koydum.

''Feyza bende Ecrin. Memnun oldum.''

''Arkadaşın olmadı gibi.''

Bu ses tonunu iğnelemek için kullanmamıştı. Gerçekten de tavrım onu biraz kırmış gibi konuşuyordu.

''Öyledir o. Yani insanlarla iletişim kurmayı çok sevmez. Konuşmayı da sevmez. Gülmeyi de sevmez..''

''Anladım sevmez.''

''Sen seviyorsun galiba. Konuşmayı, gülmeyi...''

''Severim. Ama en çok neyi sevmem biliyor musun?''

''Neyi?''

''Okulu, sabah erkenden kalkmayı... Nefret ediyorum. Okul bence bu ülkedeki en büyük zaman kaybı. Hatta para kaybı. Ne diye var ki sanki?''

''Bende erken kalkıp okula gelmekte zorlanıyorum. Ama okulu severim. Yani okul benim için okumak, öğrenmek, yeni şeyler keşfetmek gibi.''

''Okulu sevenleri de sevmeyeceğim bu gidişle..''

Ecrin söylenirken birileri daha gelmişti. Seslerden ve gürültüden anlaşılıyordu.

''Ecrin'di değil mi?''

''Evet.''

''Bende Mehmet. Sana sınıfımız adına ve okulumuz adına hoş geldin diyorum güzellik.''

''Hoş buldum.''

''Bu arkadaşım Yunus ve bu da Vedat Ali.''

''Merhaba..''

Mırın kırın bir şeyler daha duydum ama çok fazla seçemedim.

Tam uyuyacak gibiydim yine o çocuğun sesini duydum.

Uykusuz ve mutsuzdum. Canım sıkılıyordu artık.

''Sana kendimden bahsedeyim. Zekiyim. Gülmeyi severim. Güzel şakalar yaparım.. Şimdilik bu kadar zamanla tanırsın beni. Sen neleri seversin?''

''Okulu sevmem. Sabah erken kalkmayı sevmem. Aniden hayatıma giren insanları hiç sevmem.''

''Anladım.''

''Sabahın nurunda bu kadar konuşmayı da sevmem.''

''Hım anladım.''

''Ne anladın acaba?''

''Sen sevdiklerin ile değil de sevmediklerin ile ilgileniyorsun. Ne seviyorsun desem cevabın olmaz gibi ama ne sevmiyorsun desem kitap yazacak gibisin.''

Birazı doğru.

''Hiç de bir kere benim yapmayı sevdiğim çok güzel şeylerde var.''

''Ne gibi?''

''Karşısındaki insanı kafasında bir kalıba sıkıştırıp daha sonra ön yargılı bir şekilde üstelik sabah sabah onu eleştirebileceğini zanneden ahmaklara haddini bildirmek gibi.''

''Ahmak mı? Kırıyorsun kalbimi Ecrin kız.''

Ecrin öfleyerek yerine oturdu.

Zil çaldı herkes yerine oturdu. Ders tarihti.

Sınıfa giren hocanın boyu hayli uzundu ve beyaz önlüğü vardı. Çoğu öğretmen önlük giymezdi. Ama burada o giyiyordu. Saçları sık ve hafif uzundu. Gözleri mavinin en açık tonu olabilirdi. Birine benziyordu. Eski Yeşilçam filmlerinde başrol olan Cüneyt Arkın'ı andırıyordu dış görünüşü. Değişik bir havası vardı. Saygın ve ciddi duruşu hissediliyordu.

Dersi anlattı. Bizde notlarımızı aldık. Hoca kalemi tahtaya bıraktı. Sonra bize döndü baktı ve konuştu.

''Kalemlerinizi bırakın ve arkanıza yaslanan çocuklar.''

Hocaya baktık ve dediğini yaptık.

''Son sınıf öğrencilerisiniz. Bu yüzden size bahsettiğim şeyleri anlayabilecek yaşta ve olgunlukta olduğunuzu düşünüyorum. Ders dışında olan konular hakkında da konuşalım istiyorum.''

Tahtada bir şeyler yaptı. Daha sonra bize bir slayt açtı.

Görüntüler çeşitli savaş resimleri ile tank ve silahlarla devam ediyordu.

''Belki duyanınız ya da göreniniz vardır. Birkaç gün önce haberlerde yine İsrail'in Filistin'e yaptığı zulümlerden bahsediyordu. İsrail yardım tırlarının boş bir okul binası girmesine ve insanların yardımları almasına izin verdi. Daha sonra da oraya gelen Filistin halkını toplu olarak bombaladı. İsrail çok fazla savaş suçu işledi ama hala devam ediyor ve devam edecek gibi duruyor.''

Hoca anlatımını yaptıktan sonra görseller açtı. Bu görseller daha önce televizyona da verilmiş İsrail ve Filistin ile ilgili haberlerde kullanılanlardandı.

''Tarihte buna benzer olaylar yakın bir zamanda yine yaşandı. 'İncir Kuşları' adında yazılmış bir kitap var. Daha önce okudunuz mu?''

Bosna Hersek, savaş, işkenceler, ölümler, tecavüzler ve bir daha bir anı bile eskiye andıramayacak kadar acı hatıralar..

Ben okumuştum ve Feyza ile Yunus'unda el kaldırdığını gördüm.

''Bu kitap bir roman ama döneminin yaşanmışlıklarının çok az bir kısmını okuyucuya aktarmak için örnek verebilirim sanırım. Araştırırsanız daha kapsamlı materyaller de bulabilirsiniz. Kitaplar, videolar ve bunlar üzerine çekilmiş filmler..''

''2.Dünya Savaşından sonra gerçekleştirilen en büyük soykırımdı Yugoslavya da olanlar. Tabi günümüzde Yugoslavya devletlere ayrılmış durumda. Soykırımdan önce Yugoslavya döneminin en başarılı 3.üncü dünya ülkelerindendi. Sanat, spor, ekonomide oldukça ileride olan bir ülkeydi.''

''Bu durum birilerinin işine gelmedi. Daha sonra halk arasında etnik ve dini ayrılıklar ön plana çıktı. Birileri bu ayrılıkların üzerinde tepindi. İnsanların hassasiyetlerine ile haysiyetlerine ile ve son olarak da hayatlarına ciddi zararlar verdiler. Çok çirkin şeyler yaşandı.''

Ekrandaki görüntüler 1945 ve ondan sonrası olduğu belli olan eski, soluk, savaş resimlerini olarak ilerledi.

''Bu bir soykırımdı ve en çok zulme uğrayan Bosnalılar oldu. Zor zamanlar geçiren Bosnalılar için güzel bir şey de oldu. Dönemin Bosnalı cumhurbaşkanı Türkiye'den yardım istedi. Türkiye kendini çeşitli görevlerde kanıtlamış bir Türk subayını görevlendirdi.''

''Görevde kullandığı adı Kahramanoğlu ama gerçek adı Kaşif Kozinoğlu, aynı zamanda MİT Dış Operasyonlar sorumlusuydu. Kozinoğlu, Türkiye'den Bosna'ya gitti ve orada Bosnalı köylüleri eğitti. Onun eğittiği Bosnalı köylüler onlara zarar veren Sırp Snipırları yani keskin nişancıları öldürdü.''

''Böyle biri gerçekten var mı hocam?'' dedi ön sıralardan bir çocuk.

''Kaşif Kozinoğlu bir masal kahramanı değil çocuklar. Ayrıca bu bilgiler Kozinoğlu tarafından verildi. Araştırın ve öğrenin çocuklar.''

''Nerede kalmıştık. Evet. Yıllar sonra Kozinoğlu'nun başka bir dava da adı geçti ve son günlerini hapishanede geçirdi. Ölmeden önce bir not bıraktığını biliyor musunuz?''

''Ne yazıyordu hocam notta?'' dedi aynı çocuk.

Hoca ekrandaki görüntüleri ilerletti ve el yazısı ile yazılmış bir not kağıdında durdu.

''İşte bunlar.''

28 Mayıs 2011. SİLİVRİ

''Bir Bosna Hikayesidir Bu.

Hayatın gerçeği şudur; güçlü olan zayıfı daima ezer. Adalet ise arada da olsa tecelli eder. Amcan K.K. Yaşanmış şeyler iyi anlatılır unutma!''

Elimi kaldırdım. Konuşmak istiyordum.

''Evet bir şey mi söyleyeceksin?''

''Evet hocam. Kozinoğlu el yazısı ile yazdığı notta bir sitemini dile getiriyor bence.''

''Nasıl yani?''

''Devletin çok iyi eğitim almış, başka ülkede ya da ülkelerde başarılara imza atmış bir subayın sonu suçlu gibi hapishane köşeleri olmamalıydı. Bence kendisi de buna içerliyor.''

''Bu çıkarımları buradan mı yaptın?''

Bu hayatta birçok insan çok fazla şey yaşıyordu. Dedem küçük bir çocuk olduğumu ve benim anlayamayacağımı düşündüğü şeyleri büyüdükçe daha acı bir şekilde anlıyordum.

''Birazını evet. Birazını tecrübe. Ama yazdığı not ya da kısa bir mektup adına ne deniyorsa bundan bahsetmiş. Yani elinde gücü olanın sözü geçerli sayılmış. Belki emir demiri keser gibi bir durum olmuş olabilir. Adalete olan inancını ise hayal kırıklığı gibi bahsetmiş.''

''Yani sence suçlu değil miydi?''

''Suçu neydi ya da hangi bahaneyle oradaydı tam olarak bilemeyeceğim ama ülkesine çeşitli hizmetlerde bulunmuş birinin olması gereken yerde orası değildi bence.''

''Hapishane varsa suç da vardır diyebilir miyiz?''

''Belki diyebilirdik. Ama gerçek anlamda suçun kendisi suçluyu işaret ediyorsa. Peki hocam suçun olduğu yerde suçluda mevcuttur diyoruz ya. O zaman siz cevap verin lütfen bunun suçlusu kimdir?''

Uzun denemeyecek kadar bir süre sessizlik oldu.

Herkes gibi bende hocanın cevap vermesini bekliyordum. Bir süre bakıştık.

''Tarih okunur ve öğrenilir. Ders almak gerekir. Ama bazen öğretmenlerde her şeyi bilemez Kınalı.''

Sınıfa döndü anlattı.

''Evet mamafih. Başa dönecek olursak savaşlar.. Geçmişte bunu başka bir millet yaşadı. Şuan belki Filistin yaşıyor. Hatta Ukrayna ve Rusya..''

Sınıftan biri el kaldırdı.

''Peki yarın bunu bizim yaşamayacağımızın garantisini kim, nasıl verebilir ki hocam?''

''Sanırım bunun cevabını ben veremem. Dünya ve milletleri, milletleri yöneten liderleri çok değişken yapılara sahiptir. Gelecek olan zaman ne getirir bilemeyiz.''

''Her neyse siz gençlere burada büyük görevler düşüyor. Kendinizi her anlamda en donanımlı şekilde yetiştirmeniz gerekiyor. Devletinize, milletinize ve en önemlisi de vatanınıza sıkı sıkıya sahip çıkmanız gerekiyor. Çünkü bizim bir tane vatanımız, ülkemiz var. Başka yok. Onlarca yıldır uğraşan dedelerimizin üstün uğraşlarını görmezden gelemeyiz. Bir şeyler yapmak zorundayız.''

''Bunun için de bir yerden başlamanız gerekiyor. Sizde derslerinize ve haftaya yapılacak olan sözlüye çalışarak başlayabilirsiniz.''

Sınıftan sesler yükselmeye başlamıştı bile.

''Öff..''

''Hayır ya!''

''Hocam okul yeni başladı sayılır acıyın bize lütfen.''

''Tarih acımasız kanıtlarla dolu çocuklar.''

Eşyalarını topladı son kez konuşup gitti.

''Sıkı çalışın. Yoksa geçen dönem gibi zayıf alırsanız tarih sizin içinde tekerrür etmiş olacak. Haftaya görüşürüz çocuklar.''

''Oo hocam.''

''Hoca vurdu valla oğlum.''

''Aynen kanka.''

''Adam son dakika lafını da çaktı gitti abi.''

Tarih hocasını sevmiştim. Sadece ders diye bize verilen kitaplardan değil de farklı bir şeyler anlatmıştı. Böyle insanlar hayatımızda olmalıydı..

 

Bölüm : 05.12.2024 22:14 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...