
Çok uğraşın sonunda onları beni deponun yerine götürmeye ikna etmiştim.
“Beni kırmadığınız için teşekkürler kuşbaylar.”
“Bizi tehdit ettin?” Şaşkın bir bakışla elimi ağzıma götürerek garip şaşkın bir sesle gözlerimi belerterek onlara bakıyordum. Katiyen yalan söylüyorlardı. “Ayrıca kuşbay deyip durma bize adımız var.” Bu fazla uzun yapılı ama iri olmayan çekik ve koyu kahve keskin gözlere sahip fazla gergindi neden bu kadar gergindi anlamadım gitti. Diğer kuşa döndüm Altay ile nerdeyse aynı boyda olan bu yeşil gözlü herif sevimli bir surata sahipti. Bu iki kuşun baya iyi eğitime sahip oldukları her hallerinden belli oluyordu. Normal bir insanı tek elleri ile halledebilecek bu iki kuş ile yol boyunca uğraşmak çok eğlenceli olacaktı.
“Sizi tehdit etmek mi çok ayıp. Altay bey bunu duymasın Kuşbay 1 hem adınızı söyleyin de bileyim.”
“Bak hala.” Kuşbay bir’in lafını sevimli suratın kahkahası bozdu. Arkadaşı da bende garip bir şekilde ona yan yan baktık. Sonra elini bana uzatarak kahkahasına ara verip konuştu.
“Yalaniçe Hanım öncelikle bizi tehdit etmediniz.” Kafamla memnuniyetle onayladım. Bir dakika yalaniçe derken bana da jetonlar geç düşüyor yahu. “Fakat bizim sizden haberimiz yok depoya gidecektik sizde bagaja binmişsiniz.” Bir an düşündüm neden bir an fikrimi benimsedi zaten erken de ötmüştü zaten bu anı bekliyor gibiydi.
“Yalaniçe ne ya?” Aferin Asil adam bir boklar karıştırsın sen başka şeylere takılıyormuş gibi yap gerçi evet ona takıldım. “Ben yalan söylemem.” Bir an araba bir şeyin üstünden geçerken sarsıldık.
“Al böyle çarpılırsın işte.” Kuşbay bir iyi bir dayak istiyordu.
“Ne alakası var be şoför yalancı işte.” Araba durmuştu. Sanırım bir terslik vardı. Yanımdaki kuşdaşlar aniden soğukkanlı bir hale bürünmüştü.
“Sanırım lastiklerden biri gitti Erdem Bey.” Şöfor yeşil gözlü kuşbay 2’ ye dönerek konuşmuştu. O çoktan etrafı incelerken etrafda ki karartılar tuzağa düştüğümüzü bas bas bağırıyordu. Bir ses sonra iki ses derken taranmaya başlamıştık. İlk ses de kafama gelen koca elle neye uğradığımı şaşırdıktan sonra Bülent’e döndüm. Benim kafamı eliyle siper edip korumuştu. Kendisi de siper almış bir vaziyette silahına sarılmıştı. Beni korurken çoktan hedeflerine sıkmaya başlamıştı.
“Kafanı kaldırma.” Diyerek elini kafamdan çekerek çatışmaya tutulmuştu.
“Ben de yardım edebilirim. “Bunu söylerken hafifçe kafamı kaldırmıştım ki yanımdan sıyıran kurşunla çığlığı basarken tekrar Bülent’in eli tekrar beni korumaya almıştı. Yüzümü ona çevirdiğimde sabır dilercesine sinirli bir şekilde bakmıştı. Kurşunlar yanıma kadar biterken rastgele onun bacağına kafamı koyup sarılmıştım. O çatışmada iken fark etmeden saçımı okşuyordu bir refleks gibiydi. Sanki o daha önce bunları yaşamış gibiydi. Bir çocuğun korunması gibi hissettiriyordu. Ben kafam da rastgele senaryolar çekerken sesler kesilmişti. Eli hala kafamdayken iki kuşbay kafaları ile birbirlerini onaylayarak temkinli bir şekilde arabadan indiler. Ses gelmiyordu.
“Asil Hanım arabadan inmeyin. Bülent burada kal.” Hızlı bir şekilde ortadan kaybolmuştu.
“İyi misin Kuşbay Bir?” Hala mı diyerek bana baktı. Sevimli bir şekilde kafamı salladım.
“İyiyim sen. “
“Beni koruduğun için teşekkür ederim.” Kafasını olumlu bir şekilde sallamıştı. Temkinliydi ve bunda elbette yarar vardı. Fakat aklıma bir soru takılmıştı. “Refleks olarak bir şey yaptın.” Anlamsızca bana baktı. Ben de şöfor’e baktım pür dikkat bize bakıyordu.
“Ne yaptım.” Elimi onun kafasına götürüp okşadım. Gözümle bunu yaptın manasında işaretlerde bulundum. Kilitlenmiş bir şekilde dona kalırken ileriden Erdem geliyordu. Elimi yavaşça indirirken arabaya doğru yine sinmiştim. Kapıyı kapatırken Erdem telefondan birini aramıştı. Bülent’in de Erdem’ e odaklanmasıyla araba çalışmaya başlayınca hepimiz şöfor’e döndük. Biz ne olduğunu anlayana kadar şoför harekete geçmişti. Onun harekete geçmesiyle etrafta çatışma sesleri duyulmuştu. Bu sebepten dolayı Erdem ve Bülent bana yetişemeden pusuya düşürülmüştü. Ben neden sürekli kaçırılmaya çalışılıyorum? O ikisi benim yüzümden buralara kadar gelmişti. Ölürlerse kendimi affetmezdim ve patronlarının da beni affedeceğini sanmıyordum. Son kere onlar için dua edip önüme dönmüştüm.
“Seni piç kurusu.” Saldırmaya başlamıştım. Her saldırımı durduran şoför aşırı yetenekliydi. Ani fren yapan şoför dengemi bozarak arkasını dönerek bana sağlam bir tokat geçirmişti. Tekrar dengem sarsılırken kendimi toparlamalıydım.
“Dua et diri halin lazım.” Diyerek saçımdan tutarak bir tokat daha geçirmişti. Saçımı daha sert kavrayıp beni bir hışımla çekerek gözüm vitese denk gelmişti. “Uslu dur yoksa birkaç yerin daha zarar görebilir. Nefes alıyor olman bize yeterli.”
“Siz kimsiniz?” Bu halimle bile sadece merak olmak benim sonumu getirebilirdi.
“Hala akıllanmadın mı?” Evet konuşmasıyla beraber bir tokat daha yemiştim. Kendime gelecek takatim resmen bu tokatla sömürülmüştü. Acıdan gözyaşlarım çoktan gözümü buğulandırmıştı. Belki onu biraz daha oyalarsam iki kuş gelir beni kurtarırdı. Kurtuldularsa gelirlerdi. Ben bunu düşünürken yarı baygın bir halde dudağımı bile kıpırdatmaya mecalim yoktu. Burnum’dan akan sıvının kan olduğundan emin gibiydim. Belki de değildi. Yavaşça elim ile silecekken hala saçlarında olan el beni arka koltuğa doğru bir çırpıda savurdu. Sanırım ilk defa bu kadar çok şiddet görüyordum. Burada pes etmemeliydim. Arabayı tekrar çalıştıracakken acı ile kahkaha atmaya başladım. Ölmeyi yeğlemeye ne zamandan beri başlamıştım? Üstüm de bu garip his nerden gelmişti. Sanki özgürlüğüm için öleceksem bile direnme duygusu ne zamandan beri bana aşılanmıştı. Çantamdaki parfüm şişesine yapışmıştım.
Bu şöfor bana bakarak neden güldüğümü anlamlandırmaya çalışıyordu.
“Sürtük dayak az geldi her halde.” Bana tekrar uzanırken hızlıca konuştum.
“Babam arkanda ve canına okumak için hazır bekliyor. İşin bitti. “Gözleri bir an gerilimi hissederek hızlıca arkasını dönerken var gücümle parfüm şişesini kafasında patlattım. Kapıdan tutunarak aşağı inmeye çalışıyordum. Koşacak halim yoktu.
“Seni yalancı. Biraz da dışarda dayak ye bakalım birkaç parmağın kırılsa da işimi görürsün.” Arabadan inmiş kaçmak için kuvveti kendimde ararken o da sakince ve uzun bir nefes vererek çıkmıştı. “Koş bakalım nereye kadar düşmeden kaçacaksın?” Birkaç hızlı adımdan sonra aldığım darbelerden dolayı başım dönerek yeri boyladım. Bilincimin kapanmasını ne kadar çok istiyordum. Arkama bakmadan sürünürken yaklaşan araba farı ile gözlerimi kısarak sol elimle de siper almıştım. Gelen araba hızlıca üstüme gelirken bu sefer öleceğime emindim. Araba hızlıca yanımdan geçip az önce zorla indiğim arabaya sert bir şekilde çarpmıştı. Arkama hızlıca baktım arabaların perti çıkarken şoför de çarpmanın etkisi ile yeri boylamıştı. Fırsat bu fırsat derken ayağa kalkma çalışıp yürümeye devam edecektim zorundaydım. Kendimi zorlamaya başlamışken araba açılma sesi ile acele ile sürünmeye başladım. Kimdi bilmiyordum.
Nafileydi hızlı adımlarla bana yetişmişti. Ağlıyordum. Ayaklar bana yetişmiş bana eğilen kişi ile daha çok ağlamaya başladım.
“Babaa” Babam buradaydı. Narin bir şekilde saçlarımı okşadı.
“Şşt geçti kızım.” Beni kucağına hiç zorlanmadan alırken tüm gardımı indirmiş güvenli kollara teslim oldum. Beni yavaşça götürürken arkasından gelen adamı ikimizde fark etmiştik. Elinden tekrar beni narince indiren babam arkadan gelen piç kurusu şöforun ensesine gelen darbesi ile sarsılmıştı. Elinden kaymamıştım. Beni asla düşürmezdi. Normalde o darbe ile normal bir insan direk bayılacağını biliyordum. Şu an o ağır darbeler yüzünden mahvolmuştum. Şoför şaşırmıştı. İkinci darbeyi indirecekken babam tek kolunu benden çekerek adama savurmuştu. Geri itilen adamın boşluğunu fırsat bilerek babam beni yere bırakıp gülümserken ayağa kalkınca sadece duygusuz bir varlıktı ve tek bir odağı vardı kızını bu hale getiren bir kum torbası.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 9.74k Okunma |
375 Oy |
0 Takip |
20 Bölümlü Kitap |