1. Bölüm

1. Bölüm

Yeşill
yesilcum

 

 

 

 

 

Wattpad de olan hikayemi buraya taşıyorum.

 

 

 

 

Keyifli okumalar...

... 

 

Hatalar...

Bazen hatalar yaparız biz insanlar , istemeden de olsa ama hata yaptım .Benim mesleğim de, benim hayatımda da hata yok. Hata yaparsam ölürdüm. Her suçun bir cezası vardır. Benim hatamın cezası günledir, haftalardır, aylardır sırtı sırta çatışmalara girdiğim dostlarımdan, ailemden ve şehrimden ayrılmak. Ankara'dan ayrılmış Şırnak'a gitmekti.

Altı aylık görev yerim...

Altı ay sonra tekrardan Ankara'daki görev yerime geri döneceğim. Sayılı gün çabuk geçer. Şırnak'a yaklaşmıştım bile bir saate yakın yolum kalmıştı. Güneş, Gece'den ayrılmaya çalışıyor yavaş yavaş gün aymaya başlamıştı. Şafak vakti zamanıydı günün en güzel anı. Bakışlarımı doğmak üzere olan Güneşten alarak yan koltukta tüy yumağı gibi olmuş ve uyuyan Kışla' ya çarptı. Arka tarafta olması gerekirdi ama eşyalar vardı ve Kışla için yeri bırak bir iğnelik bile yer bile yoktu.

Arabamla gelmeyi tercih etmiştim. Hem arabamla birlikte keyifli bir yolculuk geçirecektim, hem de arabamı da yanına getirmiştim. Arabamın Ankara'dan getirme işiyle de uğraşmamış olmuştum, bir taş ile iki kuş, Yollar boştu kimse yoktu. Parmaklarımı direksiyona vurarak arabanın içini dolduran hafif sesli müzikle birlikte ritim tutuyordum. Nerdeyse Şırnak'a gelmiştim çok az bir süre sonra hazırda beni bekleyen lojmanda ki eve ulaşmış olacaktım.

Saatler uykusuzdum ne kadar uyumak istesem de bir türlü rahat uyuyamamıştım. Arka tarafta uyuyayım desem bile o kadar valiz ve ıvır zıvır eşya vardı ki ne kadar çokmuş bunlar ya, bendeki de akıl Kışla geçemezken ben orda uyumayı düşünüyordum.

Elimle yüzümü sıvazladım. Ön tarafta olan şişede ki sudan bir kaç yudum alıp tekrar eski yerine koydum. Elim yanına ki çileklere gitti bir tane alıp yemeğe başladım. Bakışlarım yoldayken arabanın içini telefon sesi bölümü. Biraz yavaşlayıp kulaklığımı kulağıma yerleştirip aramayı cevapladım. Rüzgar arıyordu.

"Efendim" dedim

"Nerdesin, geçtin mi lojmana?" dedi.

"Daha yeni girdim şehre yarım saate orda olurum."

" Dikkat et kendine"

"Ederim eder"

"Kıçın rahat dursun bulaşma belaya"

"Ben ne gibi görünüyorum. Belaya kucak açan biri gibi mi görünüyorum?"

"Bu ne agresiflik ikizim"

"Uykum var Rüzgar uykum, git kendine başka meşgale bul"

"Ha ondan sen böylesin tamam" kelimelerinin son harfini uzatarak söylemişti.

"Uykusuzluktan delireceğim az kaldı. Uyumam gerek benim uyumam"

"Araba da uyuma ha"

"Aynen ya bende diyodum ki söyle bir gözüm açık biri kapalı araba sürmek nasıl bir his denesem mi? "

"Sakin kız ne bu hiddet bu celal"

" Kapat Rüzgar, kırmızı tuş Rüzgar, ona bas Rüzgar"

"Dikkat et kendine"

"Ederim eder"

Arabanın içinde telefonun kapandığına dahil ses duyuldu. Kulağımdaki kulaklığımı ön tarafa fırlattım. Yolum az kalmıştı neredeyse gelmiştim, yirmi dakika sonra sonunda lojmanın önüne gelmiştim. Kışla'yı dürterek uyandırmış ve sonunda evimize girmiştik. Kapıyı kapatarak içeriye geçtim, odamın olduğunu düşündüğüm odaya ilerlemeye başladım. Yatağa kendimi pat diye bıraktım . Kışla'da hemen yanında yerini almıştı. Biraz dinlenmem gerekiyordu. Yarın çok fazla işim vardı : ev süpürülecek, silinecek ,alış-verişe gidilecek ,dolaplar toplanıp yerleştirilecek .Ne kadar çok işim var benim . Kim yapacaktı bu kadar işi ?

Gel geri dönelim Efil ,taşınmasak olmaz mı ?

Keşkeee

Bazı insanlar için gün yeni başlıyordu ama benim için daha yeni bitmişti. Uyku yavaşça bedenimi ele geçiriyordu. Gözlerimi zor açık tutuyordum. Artık direnmeyip gözlerimi kapattım.

                                

                                                                                            ...

 

Yüzümde tüyler geziniyordu. Çok yakınım da ise sıcak bir nefes vardı. Kışla uyandırmak için uğraşıyordu.

"Hala uyuyorum"

"Uyumaya devam etmek istiyorum"

Üstüme çıkıp belime yerleşti .Hedefini ellerime çevirerek yalamaya başladı. Her sabah yüzümü yalayarak uyandırdı. Bu şu an mümkün değildi çünkü yüzüstü yatıyordum. Uzun bir süre uyandırmak için çabaladı. Uyanmamak için ne kadar dirensem de artık uykum da kaçmıştım. Yatakta doğruldum ve bön bön yüzüne bakıp durdum. Sonunda yataktan kalkma zamanımın geldiğini anlayınca söylene söylene kalkarak odamda ki banyoya yöneldim elimi yüzümü yıkadım.

Salona doğru ilerledim, önce bir evi gözlerimle taradım. Her yerde koli vardı. Aşağıya inmeye karar verdim. Arabadan eşyalar tek tek taşımaya başladım. Valla ne kadar çok ıvır zıvırım var benim bunların içinde Kışla'yı zor bulurum ben ,karnım o kadar aç değildi ama benim oburun kesinlikle açtı bu bilgiden emindim. Yolda gelirken küçük bir poşete koyduğum mamasını alarak önüne koyduğum kaba döktüm. Kışla'yı tek başına bırakıp yola çıkıp en yakın markete gittim. Evin eşyalarını ve kişisel bir kaç eşyamı alarak eve geri döndüm. Eve bugün o kadar çok eşya taşıdım ki haftalık eğitimimi tamamladım. Ben eğitimde bu kadar yorulmadım.

Bileklerimi sıvayarak başladım. Aldığım eşyaların olması gereken yerlerine yerleştirdim. Odaları önce süpürdüm ve sildim. Ev mis gibi olmuştu temizlik kokuyordu. Evim üç artı birdi. Salonum genellikle gri ve beyaz tonlardı, çok küçükte değil o kadar fazla büyükte değildi. Mutfakta aynı şekilde ne büyük ne küçüktü, siyah bir tezgah beyaz bir yemek masası ve beyaz bir buzdolabı vardı. Küçük bir balkonu vardı. Havalar biraz daha ısındığı zaman oraya bir çiçek sürüsü ekecektim. Misafir odasında ise çift kişilik bir yatak, bir komindin ve küçük bir dolap vardı. Hemen çaprazında ise çalışma odam bulunuyordu. Bir masa önünde iki tane tek kişilik koltuk ve arka kenarda ise bir kitaplık vardı. Raflarda ise birbirinden iyi yazarların kitapları ile doluydu. Koridorun sonunda ise benim odam vardı. Çift kişilik bir yatak ve dev bir dolap vardı. Yatağın her iki tarafında ise birer komodinler, üstünde ise aile fotoğraflarımızı koymuştum. Yatağın karşısında ise makyaj masam vardı. Üst kısıma taçlarımı takmıştım ,taçları ve tokaları çok seviyorum, upuzun simsiyah dalgalı saçlarım var belime kadar uzanan, odanın bir yerinde ise Kışla için bir köpek yatağı vardı. Kışla'nın yatağı pembeydi çok sevmiştim. Evim bu kadardı tek kişiydim zaten fazlaydı bile koskocaman ev, ben ise tektim.

Akşam saat yedi olmuştu. Karnımda ki gurultu ile yerimde kalktım .Mutfağa doğru ilerledim kendimi doyurmak için kısır yapmaya başladım . İşimi bitirip salona geçtim. Televizyonu ses olması için açtım. Kışla'ya bakınca mamasına gömüldüğünü gördüm. Elime telefonumu alıp biraz baktım o sırada kısırım da bitmişti. Mutfağa götürüp bulaşık makinesine yerleştirdim. Çok yorgundum bir an önce uyumak için odama gittim. Üstüme daha rahat bir şeyler giyip yatağımın içine yerleştim. Kışla ise çoktan yerine yerleşmişti, yanımdaydı...

Bugün bu şehirde ilk günümdü. Yarın ise askeriye de ilk günümdü kısa sürede olsa yeni bir hayatım olacaktı. Yarın yeni yaşamımın ilk günüydü. Umarım güzel olurdu, bir şeyler iyiye giderdi.

 

Umarım Efil artık gerçekten gülersin...

 

                                                                                                   ...

 

Gecenin bir körü kabustan sıçrayarak uyanmıştım, ter içindeydim, anlımda ki teri avuç içimle sildim. Midemde ki bulantı ile banyoya koştum. Klozetin önüne çöküp midemde ne varsa hepsini çıkardım. Klozetin kapağını kapatıp üzerine oturdum. Kapı da Kışla beni bekliyordu.

"Gel yanıma"

Seslenme ile hareketlenip önümde durdu. Kafasını ellerimin içine alarak kafamı yasladım. Beni onaylayan mırıltılar çıkarıyordu, en sevdiği huylarından biri mırıldanması, kafalarımız ayırıp geri odaya döndük. Odaya dönmem ile komodinin üzerinde ki alarmın çalması bir oldu. Uzanıp alarmı kapattım. Dolabıma yönelip beyaz bir tişort ve açık mavi bir jean aldım. Kıyafetlerimi giydikten sonra bir de üstüme siyah bir hırka geçirdim .Saçlarımı at kuyruğu yaptım. Yatağımın başında ki komodinin ilk çekmecesinden silahımı alıp belime yerleştirdim. Üstünü hırkam ile kapattım ve gerekli bir kaç eşyayı arka cebime koyarak yatak odamdan çıktım.

Salona gelişim ile her zaman ki görüntüyü gördüm. Kışla her zaman ki gibi mama kabına gömülmüştü. Aynı deve kuşları kafalarını gömer ya onun gibiydi. Bir hayal ettim de deve kuşları bedenlerinde Kışla'nın yüzünü gerçekten komik olurdu. Dudağımın kenarının hafif kıvrıldı. Su kabını alıp mutfağa gittim ve temiz su ile doldurdum. Salona götürüp yerine bırakıp geri döndüm. Mutfakta buz dolabının alt kısmından bir kaç çilek aldım ve yıkadım. Karnını doyurmuş olan Kışla yanımda belirdi bu demek ki artık çıkabiliriz. Kışla'nın tasmasını taktım ama ağızlığını takamıyordum, kaçıyordu.

"Geç kalıcaz ama"

"Söz araba da çıkarıcaz"

"Ya gelsene buraya"

"Koşturma beni"

"Valla ağlarım"

"Kışla gel buraya"

On dakikalık koşu sonunda takmıştım. Ayakkabılarımı giyip kapıyı kapattım. Kapıyı kitledikten sonra aşağı indik. Arabaya geldiğinizde Kışla'nın ağızlığını çıkarıp arka kapıyı açtım binmesi için . Arabaya onu bindirdikten sonra sürücü koltuğuna yerleştim kemerimi taktıktan hemen sonra arabayı çalıştırdım. Ana yola çıktıktan sonra elim radyoya gitti ezberimde olan şarkılardan biri çalmaya başlamıştım.

 

Demet Akalın-Afedersin

 

Aramızda herşey bitti

Ayrılalım diyen sen değil miydin?ha

Arkanı dönüp giden sen değil miydin

 

Bir yandan şarkıya eşlik ediyordum . Diğer yandan ellerim ile direksiyona vurarak ritim tutuyordum. Bakışlarım dikiz aynasından arka koltukta olan Kışla'ya kaydı . Kışla kafasını patilerinin arasına almıştı. Şarkılarımdan pek hazzetmiyordu. Her halİnden bellİ ediyordu.

 

Hayırdır ne oldu pişman mısın?

Bir gece ansızın kapımdasın

Gerçekler acıdır anlaman lazım

Benim için artık sen bir yabancısın

 

Hayırdır ne oldu pişman mısın?

Bir gece ansızın kapımdasın

Gerçekler acıdır anlaman lazım

Benim için artık sen bir yabancısın

 

Yolculuğumun geri kalanını da böyle gidecekti. Sabah sabah dozumuza alalım ayol.

Aman Efil abartma aman.

Sus sen sus.

Senden dedikoducu teyze olur bu gidişle öyle vibe alıyorum senden.

Ben gayet elit bir insancığım.

Kesin, kesinlikle gözüm yaşardı elitliğinden peçete yok mu?

 

                                                                                                   ...

Kısa süren yolculuktan sonra askeriyeye geldik. Nöbetçi askere askeri kimliğimi gösterip içeriye geçtim . Cihan Albay'ın odasını öğrenerek oraya doğru ilerlemeye başladım . Kapının önü boştu kapıyı çaldım ve "Gel" sesi ile içeriye geçip esas duruşa geçtim.

"Kıdemli Üsteğmen Efil Giray Rize. Emret komutanım."

"Rahat"

Cihan Albay eğitim zamanlarında da beni eğiten askerlerden sadece biriydi.

"Gidip üniformanın giy ve gel yeni timin ile tanıştırayım seni."

İzin alarak odadan çıktım. Albay'ın postası bana odama kadar eşlik etti. Odama girdim ve üniformamın önüne geçtim. Bir süre onu böylece izledim. Elimi yıldızlarım üzerinde tek tek gezdirdim. Kısa süre ayrı kalmış olsam da özlemiştim. Üniformamı üzerime giyip eğildim ve postalarımı da giyip bağcıklarımı bağlayıp düzeldim.

Aynanın önünde kendime son kez bakıp beremi kafama takıp son kez üstümü düzelttim. Odadan çıkarak ilerlemeye başladım en son Cihan Albay'ın odasının önünde durdum. İçeriden sesler geliyordu .

"Komutanım başka time geçsin neden biz" dedi bir erkek sesi

Sana soracaktık zaten isten mi istemem mi diye

"Poyraz aşma haddini"

"Ama Komutanım"

"Yok ama, geç yerine"

Kapıyı tıklatıp "Gel" aşaması ile içten geçtim. Altı erkek müşteri dizilmiş rahatta bekliyorlardı. Bakışlarımı çekip Cihan Albay'a baktım. Çaprazlarına durup esas duruşa geçtim.

"Kıdemli Üsteğmen Efil Giray bir süreliğine sizinle birlikte operasyonlara çıkacak, anlaşıldı mı Pusula?"

"Anlaşıldı Komutanım." dediler her bir ağızdan çok yüksek çıktı sesleri

Kız Efil , Efil yüreğimi hoplattı bunlar ay ay ay.

"Güzel."

Hep birlikte odadan çıkmıştık. Aynı yöne gidiyorduk amacım bana verilen odaya gitmekti. Odamın oraya gelince kapıya yöneldim.

"Takip et bizi." dedi neydi bunun adı hah Poyraz

Peşlerine takılmış gidiyordum , bindik bir alamete gidiyoz kıyamete ,sonunda bir odanın önüne gelince odaya girdik. Odada iki tane üçlü koltuk, bir masa ve dolap vardı. Ortak alandı sanırım burası geçip koltuklardan birine oturdum.

İkisi esmer, üçü kumraldı içlerinden biride kızıldı.

Araya renk katmışlar söyle bir.

"Kağan ben" dedi içlerinden biri elini uzatmıştı. Sağ elimi uzatarak hafif sıktım.

"Keskin nişancıyım. Bin metre ötede ki iğneyi görürüm."

Atma ziya.

Kağan koyu kumraldı. Gözeri kehribar rengindeydi. Burnu biraz büyüktü ama çok sırıtmıyordu. Boyu sanırım 1.95 falan vardı.

"Bende Tolga. Tahrip uzmanıyım. Kafa zehir çözemediğim düzenek yoktur." kafa derken kafasına iki kere tıklatmıştı.

Tolga kızıldı. Gözleri ne yeşildi ne maviydi hatta ince çizgiler halinde kahverengilikler bile vardı. Ne diyorlardı bu göz rengine hah çakır diyorlardı sanırım, yüzünde az da olsa bile çil vardı. Onunda boyu 1.97 falandı sanırım.

Metre verelim aşko sana diz hepsini sıraya al boylarını ölçüsünü, metre miyiz biz? Ne diye boylarını tahmin ediyoruz.

"Valla komutanım bana Özgür derler, istihbaratçıyım bende."

Özgür'de kumraldı ama açık olan kumral olanlardandı. Gözleri açık kahverengiydi. İçlerinde bir tek Kağan'ın burnu biraz büyüktü ama diğerlerin ki düzdü. Onun boyu Tolga ile nerdeyse hemen hemen aynıydı.

"Gökhan bende. Karargâhla iletişimden sorumluyum."

Az ve öz konuşmuştu. Esmerdi , gözleri koyu kahverengiydi. Bakışları sertti. Boyu 1.98 olması gerekiyordu Tolga ve Özgür'den uzun duruyordu.

"Tuğrul bende. Sıhhiye uzmanıyım şu zamana kadar dikemediğim ne yara ne de sökülmüş kazak kalmıştır."

Koyu kumraldı Tuğrul bizden yaşça büyük belliydi ama çok değil, aramızda çok yaş farkı olduğunu sanmıyorum. Gözleri ise altın bir sarıydı. Onunda boyu Kağan'dan bir tık uzundu.

"Poyraz Ulaş Demir. Timin komutası bende."

Esmer bir adamdı. Gözleri açık kahverengiydi. burnu ise düzdü. Çenesinin sol tarafında ise bir iz vardı. Sanırım yıllardır öyleydi. Koyu kahve saçları vardı. Kirpikleri gür ve uzundu. Boyu burada ki herkesten uzundu iki metre ya da ondan bir kaç santim uzundu.

Biz kaldık soğan cücüğü gibi 1.90 adamların arasında 1.78 oldu mu bu?

Napıyım birileri kollarımdan birileri ayaklarımdan çeksinler de uzayayım mı ha?

Bak sevdim bu fikri çekin bizi iki santim daha uzasak yeter.

 

                                                                                        ...

 

Yirmi dakikalık sessizlik sonrası Poyraz dayanamamış olacak ki içtima alanına sürüklemişti bizi koşuyorduk.

"Koştur babam koştur." dedi Özgür

"Söylenme lan." dedi Tuğrul abi

Evet abi yaşça bizden büyüktü sonuçta.

"Dilo dilo dilo." dedi Tolga

"Sus ki valla tepiklerim seni." dedi Gökhan

"Serenat yapacaktım ama." dedi Tolga.

"Anana sövdürme Tolga. Ayaklarını kıçına vurdura vurdura koştururum seni bak."

"Konuşma Pusula az laf çok hız, hızlan biraz hızlan." diye bağırdı Poyraz

"Koşuyoruz zaten." diye ağzımın içinde söylendim. Hiç hazzetmemiştim kıçını Kışla ısırsın.

Kız tövbe de götüsü güzel.

"Bir şey mi dedin Üsteğmenim duyamadım?" diye bağırdı tekrar Poyraz

"Hayır Komutanım." diye bağırdım.

Bizden uzaktaydı. Banka oturmuş bizi izliyordu. Gözleri bir an için bile bizden ayırmıyordu.

"Bu hep sizle mi Komutanım." diye sordu Kağan

Bakışları Kışla'yı işaret ediyordu. Yanımdan ayrılmak istemiyordu. İlk defa gördüğü bu adamların etrafında olduğu için tedirgin oluyordu. Yanımdan ayrılmak istemiyordu. İçeriye bile girmek istemişti de zor dışarda beklemeye ikna ettim.

"Bir kaç güne alışınca bu kadar olmaz."

"Genellikle sizinle yani." dedi Kağan.

"Evet benimle."

"Evde de sizinle yani."

"Bu kadar niye sorguladın ki, hep benimledir."

"Bir an şaşırdım siz koşmaya başlayınca takıldı peşinize."

"Bırakmaz o beni."

Yanımda benimle beraber ilerleyen Kışla'ya indirdim bakışlarımı gerçekten de ilk gördüğü andan beridir yanımdaydı hiç ayrılmamıştı.

Üç saatlik bir eğitimde sonra salmıştı bizi Yüzbaşı üstümüzü değiştirmiş ve biraz ortak alanda oturup konuşmuştuk. Yeni görevden geldikleri için bir süre karargâhta olacağımızı öğrenmiştim ama her an görev gelebilirdi. Bir ara Kışla'nın burada ki diğer köpeklerin yanında ki kulübesine bakmaya gitmiştim. Ben yokken burada kalacaktı öyle ayarlanmıştı. Şimdi ise eve gidiyorduk. Yaklaşmıştım zaten birazdan orda olurduk.

"Gel bakalım, atla."

Sonunda gelmiş ve Kışla ile birlikte arabadan inmiş eve giriyorduk. Öğrendiğim üzere yan tarafımda Poyraz Yüzbaşı ve Gökhan kalıyordu. Bir üst katta ise Kağan, Tolga ve Özgür kalıyormuş. Tuğrul abi evli ve bir oğlum varmış, karısı tekrardan hamileymiş. Bugün konuşma arasında fotoğraflarını göstermişti. Tuğrul abi ile Defne birbirlerini tamamlıyorlardı, oğulları ise çok tatlıydı ısıra ısıra sevmelik.

Isırma insanları vahşi seni!

Eve girmiş. Kışla'nın tasmasını ve ağızlığını çıkarmış ve kenara koymuştum. Hemen yemeğe gömmüştü kafasını, göbüşü olacak yakında böyle kocamam.

Nolur nolur göbüşü olsun.

Odama geçerek üstümü değiştirerek geri salona döndüm. Oradan da rotamı mutfağa çevirdim. Bir ekmek arası yaptım ve ayran ile birlikte mideme yuvarladım, hiç bir zaman ikisini aynı anda bitiremiyorum ya!

Salona geçip telefonunla uğraşmaya başladım. Sosyal medyaya girip ne var ne yok diye baktım. Gelen bir kaç isteği onaylayıp priw hesabıma girdim. Ne yani siz priwlerinizi kapatıyor musunuz ? On beş yaşında açtım ve şuan yirmi yedi yaşındayım, duruyor. Valla orda saçma sapan şeyler paylaşmak hoşuma gidiyor. Hala kapatmayı düşünmüyorum belki ileride olabilir.

Biz hala geride kaldık. Büyütemedik biz hala seni.

Kışla'nın mama kabına kafasını gömdüğü halinin fotoğrafını çekip attım, "Bunu ben yılda bir besliyorum sanırım kafasıyla bir oluyor yemek kabı" diye kenarına yazıp hikayeme attım. Bir süre daha sosyal medya da gezmeye çalıştım ama olmuyordu boş bulunduğum her yerde veya ortamda uyuyakalıyordum. Gözlerim zor açık duruyordu. Kalkıp yatağıma gidecek halim bile yoktu. Orada uyumaya karar verdim..

 

                                                                                                       ...

 

"Lan noluyor lan bu ses ne?" diye çığırarak uyandım.

Senin duvarların kadar benim kanatlarım var.

Kanatlarını kırıcam senin orta da bir şey kalmayacak. Temiz iş.

Dik yokuşların kadar su kaydıraklarım var.

Dik yokuşta ki suda boğul hemii.

Çilek kokan hayallerim güneşli günlerim var.

Ayy çilek misss.

Bak göründüğü gibi vahim değil durumlar.

Çok vahim durum gazabıma uğratacağım seni.

Yattığım yerden kalkıp banyoya geçtim. Viledanın sapını çıkardım yeri silen yerden. Oklavam yok alacağım en yakın zaman da, en kalitelin olandan alacağım. Salona geçip koltuğa çıktım. Kışla yerde durmuş ne yaptığımı anlamlandırmaya çalışıyordu. Tavana vurmaya başladım ama o kadar çok sesi açmışlardı ki duymuyorlardı. Lan şarkı bile değiştiriyorlar.

"Ulan kırdım kafanızda bu sapı, yukumdan uyandırdınız beni yukumdan la yukum getti."

Kapıyı açıp tavşanlı pijamalarım, ayıcıklı panduflarım ve viledam ile yukarı kata çıktım. Kapıyı alacaklı gibi çaldım da çaldım. Evden çıkınca Kışla'da takılmıştı peşime yanımda duruyordu. Arkamdan teyzenin biri seslendi.

"Kızım napıyorsun sen?"

"Teyzem şunları bir sopalayıp çıkıcam. Sen git evine, dert etme bu iş bende."

"Benim yerime de yapıştırdır kaç defa dedim. Açmayın sesini diye takıyorlar mı beni."

"Sen iste teyzem yeter ki."

Kapı açılmıştı. İçeriden Serdar Ortaç -Poşet çalıyordu. Kapıyı Poyraz Yüzbaşı açmıştı.

"Kim açtı bu şarkıyı, hangisi?"

"Bu hal ne?"

"Aynaya bakmadın sanırım hiç, yataktan çıkıp gelmişsin." ded.

"Çünkü uyuyordum. İnsanlar bu saate napar tabiki uyur, çık çık şunları bir gösterim gününü."

"Geç buyur."

Kenarı'ya çekildi ve geçmem için eliyle içeriyi gösterdi. İçeriye girdiğimde ise gördüğüm manzara karşılıklı bağıra bağıra şarkı söyleyen Özgür ve Tolga oldu.

"Aşk gidene acımak mı?" dedi Tolga

"Bu yükü taşımak mı?" dedi Özgür

"Bu saat de bu ses ne kapatın şunu, hemen."

"Komutanım siz?" dedi Tolga

Kendilerini toplamaya çalışıyorlardı. Ben toplayıp açacağım onları söyle enine boyuna .

"Bu kadar ses ne kısık ses ile dinlenmiyor mu bu ?"

"Komutanım valla fark etmemişiz" dedi Özgür

"Susun susun viledayla açacağım valla sizi"

"Papatya çayı öneriyorum" dedi Gökhan

"Eğerkim sesi bırak çıt duyayım ses yaparım sizi." elimde ki viledayı onlara doğrultmuştum.

"Sakin Üsteğmenim bu ne sinir?" dedi Poyraz Yüzbaşı

"Tabi ki sinirlenirim, kırk yılın başı güzel güzel uyumuşum onda da uyandırılıyorum."

"Bir papatya çayı yapalım." dedi Gökhan

Susmadığı için ona doğru döndüm. Sonunda susmuştu. Elimde ki viledayı tekrar ikiliye doğrulttum.

"Sakın ses çıkarmayın rahat durun."

Viledam ile kapıya yöneldim. Biri kıkırdamıştı. Poyraz Yüzbaşının sesine benziyordu bu adam gülebiliyor muydu? Kapıdan geldiğimiz gibi Kışla ile eve geri döndük. Eve girip viledanın sapını kenara bıraktım. Odama doğru ilerlemeye başladım. Bölünen uykuma geri dönmek içi yatağa girdim .Bir süre sonra gözlerimi bile zor açık tutuyordum. Sonunda kendimi uykunu kollarına bıraktım.

 

                                                                                                   ...

 

Saat gecenin üç buçuğuydu Cihan Albay'dan aldığım bir telefon üzerine karargaha gidiyordum. Her an her şey olabiliyordu. Daha sabahleyin bir süre karargâhta duracağımız söyleniyordu. Diğerleri gitmişti sanırım arabaları görünürde yoktu. Kışla'yı arka koltuğa bindirip kapıyı kapattım. Sürücü koltuğuna geçerek arabayı çalıştırdım ve gaza bastım. Yollar da nerdeyse kimse yoktu. Arkada ki araba ve ben vardık.

Araba nereye gidiyorsa oradan geliyordu. Virajı dönüp, daha tenha bir yola girince arkada ki araba sayısı bir anda üçe çıktı. Ben hangi şeride geçiyorsam o şeride geçiyorlardı.

Sanırım takip ediliyordum...

Bela kıçımızdan tahmini ne zaman gider, daha bir hafta olmadı be.

Timde ki herkesi aradım ama telefonları kapalıydı. Sadece birini aramamıştım.

Poyraz...Poyraz Yüzbaşı

Telefonu alıp numarasını tıklayıp aradım. Çalmaya başladı üç kere çaldıktan sonra aramamı cevapladı.

"Efendim."

"Poyraz."

"Ne var?"

"Ben-"

Arkadan bir ses duyuldu. "Komutanım on dakika içinde helikopter sahasında olmamız gerek."

"Noluyor orada?" diye sordum.

"Bir şey olduğu yok, sen bizimle gelmiyorsun."

"Ne demek gelmiyorum."

"Bas bayağı gelmiyorsun."

"Sen mi karar veriyorsun?"

"Evet ben veriyorum."

"Ne hakla?"

"Ben çoluk çocukla uğraşamam."

"Ne çocuğu ne diyorsun sen?"

"Kapatmam lazım."

"Du-"

Arabanın içinde telefonun kapandığına dahil ses yayıldı.

Beni hiçe saymıştı.

Beni mesleğimden uzaklaştırmıştı...

Beklediğim ilk kurşun atılmıştı. Doğru tahmin etmiştim. Her arabada dört kişi var saysak,

İki araba benim arabam gibiydi. Diğer araba ise büyük bir minibüstü. Kaç kişi çıkacaklarını hesaplayamazdım.

Elim belimde ki silaha gitti. Bir şarjörde on iki mermi vardı. Hiç biri boşa gitmemeliydi. Yedek şarjörüm yoktu. Bazılarıyla yakın bir temasımız olacaktı. Telefonumdan amcamı ardım hemen açtı.

"Efilim, kızım."

"Amca çok önemli bir şey var."

" Ne oldu?" Silah seslerini duymuştu tek tük sıkıyorlardı. Kafamı hafif eğmiştim.

"Bir kaç oyun isteyen arkadaşlarla çatışma içindeyim."

"Ne çatışması Efil!"

"Amca hallederim sadece Cihan Albaya haber vermen gerek"

"Kızım."

"Amca lütfen."

"Dikkat et."

"Her zaman."

Telefonu kapattım. Kışla kafasını eğmişti. Arabayı ters çevirdim. Artık yüz yüze bakıyorduk. Diğer tarafa geçip hem Kışla'nın hem benim kapımı açtım ve çıktım. Kışla'ya arkaya işaret edince arka tarafa ilerledi. Orda ona bir şey olmazdı. Umarım olmazdı.

Silahımı hazır hale getirip ateşlemeye başladım. Her mermi bir adam. Yirmi kişilerdi mermim bitince sekiz kişi kalacaklardı.

Ve son mermim silahımda çıktı...

Uzun süre ses gelmedi ateşlemeyi kestiler. Bana yaklaşıyorlardı. Biri yanıma yakınıma gelince boynuna kolumu doladım. Belinde ki silahı aldım ve iki el ateş ettim. İki mermisi vardı.

"Lanet olsun"

Önümde olduğu için silahlarından çıkan her kurşun birini bulmuştu. Beş kişi kalmıştı. Arka tarafa geçtim. Mermi sesleri kesilmişti sanırım onlarında mermileri benim gibi bitmişti.

Artık yerimden çıktım. Tam karşımda belirmişti gavat. Sol eliyle bir yumruk atmaya hazırlanıyordu ki elini tutup arkaya büktüm. Sırtı görüş açımdaydı ,dizinin iç kısmına vurup çökmesini sağladım ve boynunu kırdım.

Arkadan biri boğazıma kolunu doladı. Boynumda demir bir şey hissettim. Bıçaktı ve şah damarımın üstündeydi.

"Buraya kadardı demek Kasırga."

"Kim söyledi?"

"Bilmem durumdan belli değil mi sence?" dudaklarından bir gülüş sesi geldi ve o ses anında acı içinde bir inlemeye dönüştü.

"Lanet olsun"

Kışla adamın bacağını ısırıyordu . Adamdan kendimi kurtarıp ona taraf dönüp zaman kaybetmeden adama tekme attım. Bir yumruk daha atınca bayılmıştı. Kışla arkama doğru dönmüş şiddetle havlıyordu.

Kafamı çevirince adamlardan birinin hala yaşıyor olduğunu gördüm, şu bayılan hariç, elinde silah vardı. Sanırım içinde hala kurşunu vardı.

"Kasırga, Kobra'nın sana çok selamı var. En yakın zamanda görüşmek istiyor ama sanırım bu mümkün değil."

Adamın son kelimeleriydi ve silahını ateşledi...

İki kurşun çıktı silahlardan ikisi de hedefini bulmuştu. Silah sesleri ve Kışla'nın havlamaları birbirine karıştı...

 

                                                                                   ...

 

 

 

 

 

Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayınız.

 

 

 

 

Paragraf aralarına yorum yapınız.

 

Bölüm : 14.09.2024 12:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Yeşill / NEFHA / 1. Bölüm
Yeşill
NEFHA

106 Okunma

27 Oy

0 Takip
2
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...