2. Bölüm

2. Bölüm

Yeşill
yesilcum

 

 

 

Sizi biraz beklettim ama kusura bakmayın olur mu ? Üniversite yeni şehir falan derken anca oldu.
Keyifli okumalar...

...

Kaybetmek..

Sevdiğimiz, değer verdiğimiz şeyleri asla kaybetmek istemeyiz. Çoçukken oynadığım bir oyuncak ya da uzun süre hayatımızda olan biri asla gitmesin isteriz.

Ben Kışla'nın gitmesini istemiyorum...

Daha ilk bulduğum günü hatırlıyorum. Çok küçüktü askeriye'nin çevresinde bulmuştum. Hava çok soğuktu. Titriyordu, ilk başta çevrede annesini aramış ama bulamamıştım. En sonunda eve götürme kararı almıştım. Eve ilk geldiğinde herkesten korkuyordu. Köşe bucak kaçıyordu kim olursa olsun. Bir benden korkmadı. Akşam eve geldiğim de kimseye görünmeden yanıma gelmeye çalışıyordu. Gelip ayaklarıma dolanıyordu. Kucağıma almam için aldığımda ise kulaklarıyla oynamam ile uyuyordu.

Kışla şuan uyuyordu ama belki bir daha uyanmayacaktı.

Adamın kurşunundan çıkan kurşun onu bulmuştu. Cihan Albay'da ateş etmişti ama adamı bulmamıştı. Beni sıyırmıştı belimin sağ tarafındaydı yaraya daha baktırmamıştım. Hissetmiyordum bile acısı, üstümde ki tişört hep kan olmuştu. Saatlerdir askeriye de bana verilen odada oturmuş. Bir haber bekliyordum. İyi olduğuna dahil ama gelmiyordu. Kıyafet dolabımın kulpuna astığım üniformamı izliyordum. Nefes alamayacağımı hissedince cama ilerleyip kafamı camdan çıkardım. Derin nefesler alıp veriyordum ama olmuyordu. Boğazıma oturan yumru nefes almamı engelliyordu. Kafamı sağ tarafa çevirince Pusula Timinin geldiğini gördüm. Odadan çıktım Kışla'nın tedavisinin yapıldığı odanın önünde durdum. İçerden sesler geliyordu. İki kişi birbiriyle konuşuyordu .Bir kadın ve erkek Kışla hakkındaydı bu konuşmalar, dinlemeye başladım.

"Kimin köpeğiymiş?" dedi erkek sesi

"Yeni gelen Üsteğmen'in sanırım." diye cevap verdi kadın

"Dayanacağını sanmıyorum, şu zamana kadar yaşaması bile mucize."

"Keşke daha fazla acı çektirmeyip, uyutsalar."

"Saçmalama kadının getirdiği zaman nasıl baktığını görmedin mi?"

"Ona bu kadar bağlı diye acı çekmesine izin mi vermeli, yarına kadar yaşayacağı bile belli değil."

Kışla yaşayamaz dediler.

Şu zaman kadar hayatta olması bile mucize dediler.

Uyutsunlar..

Daha fazla duymak istemediğim için koşar adımlarla merdivenleri inip bahçeye çıktım. Hala buradalardı yukarıya üstlerini değiştirmeye çıkmamışlardı. Gidip Poyraz'ın önünde durdum.

"Neden?" diye sordum

"Ne saçmalıyorsun, bu halin ne noldu sana ?" dedi.

"Beni neden uzaklaştırdın?"

"Kafan iyi mi senin?"

"Beni neden mesleğimden uzaklaştırdın?" diye sorumu tekrarladım.

"Sana hesap mı vericem?"

"Sen bana bunu yapamazsın eğer beni bu şekilde uzaklaştırıyorsan adam akıllı bir cevabın olmalı." diye bağırdım.

"Sana cevap vermek zorunda değilim."

"Zorundasın anladın mı beni bana bir cevap vermek zorundasın." çok yakınımdaydı. Ellerim ile göğsünden itekledim.

"Sen gerçekten iyi değilsin."

"Ölüyor, ölücek"

"Kim, ney? "

"Kışla ölücek." diye fısıldadım.

"Sakin ol biraz, iyi gözükmüyorsun."

"İyiyim ben" dedim. Elim boynuma gitti. Nefes alamadım.

"Sen iyi değilsin." Tekrardan bana yaklaştı.

"Yaklaşma bana uzak dur benden." tekrar göğsünden itekledim.

"Sakinleş artık." tekrar aynı şekilde dibime girdi. Aynı şekilde ittirdim bu sefer sol elim yumruk olup yüzünün sağ tarafına vurdum.

Arkadan biri kollarım ile birlikte sardı. Hareket alanım kısıtlanmıştı hareket edemiyordum.

"Sakin ol " diye kulağıma fısıldadı Özgür ya da bana öyle geldi.

Gözümün önü kararıyordu. Kapanmamasını istiyordum ama yapamıyordum. Vücudumun havalandığını hissettim. Gözlerim artık açık değildi. Sesler uğultu gibi geliyordu.

                                                                                                         ...

 

POYRAZ ULAŞ DEMİR

İçimde bir sıkıntı vardı. Gittiğimiz görev bir günlük bir görevdi. Şimdi ise askeriye' ye geri dönüyorduk. Helikopter birazdan iniş yapacaktı. Sonunda inmiş ve rütbe sırasına göre Cihan Albay'ın önünde esas duruşa geçmiştik. Cihan Albay'ın hemen yanında Ayşen Albay duruyordu. Derin bir nefes alıp bir adım öne çıktım.

"Pusula Timi; üç subay ve üç astsubay ile verilen göre zayiatsız bir şekilde yerine getirilmiştir. Arz ederim." dedim.

"Üç değil dört subay, Yüzbaşım" dedi Cihan albay

"Siz burasını ne sandınız, çoluk çocuk oyuncağımı burası." dedi Ayşen Albay

Sustum.

Cevap vericek bir kelimem yoktu. Görevime duygularımı karıştırmıştım. Bunu yapmamam gerekirdi.

"Bu durum ile ilgileneceğim en yakın zamanda, şimdi dağılın." dedi Cihan Albay

Cihan Albay ile Ayşen Albay ilerleyip içeriye girdiler.

"Valla bu sefer yarrağı yedik." dedi Gökhan

"Kimin kini?" dedi Tolga

"Tövbe tövbe az edepli konuşun lan." dedi Tuğrul abi ikisinin de enselerine yapıştırdı.

"Abi acıdı acıdı elinin ayarı bir yok." dedi Tolga

"Efil komutan geliyor." dedi Kağan

"Ona nolmuş öyle? " dedi Özgür

Kafamı hepsinin baktığı tarafa çevirdim. Efil'in giydiği beyaz t-şhirt bel ve boyun kısmı hep kandı. Açık mavi pantolonun belirli yerlerinde de ise kan vardı. Saçı başı dağılmıştı. Yüzünün sol elmacık kemiği mordu ve kaşı patlamıştı. Boynun da çizik vardı . Gözlerin de nefretin ateşleri vardı. O ateşte sanki her yeri yakıp kavurabilecekmiş gibi bakıyordu. Gelip tam önünde durdu.

"Neden?" diye sordu

"Ne saçmalıyorsun, bu halin ne noldu sana ?" dedim.

"Beni neden uzaklaştırdın?" şuan derdimiz bu muydu gerçekten ne halde olduğunun farkında değil miydi.

"Kafan iyi mi senin?"

"Beni neden mesleğimden uzaklaştırdın?" diye sorusunu düzelterek tekrarladı.

Demek ki tek derdi bu Poyraz senin ona böyle yapman...

"Sana hesap mı vericem?" dedim.

"Sen bana bunu yapamazsın eğer beni bu şekilde uzaklaştırıyorsan adam akıllı bir cevabın olmalı" diye bağırdı.

"Sana cevap vermek zorunda değilim." dedim

"Zorundasın anladın mı beni bana bir cevap vermek zorundasın." tekrardan bağırarak söyledi ve ellerini göğsüme koyarak beni geriye itekledi.

"Ölüyor, ölücek"

"Kim, ney? "

"Kışla ölücek." diye fısıldadı ama duymuştum.

"Sakin ol biraz, iyi gözükmüyorsun."

"İyiyim ben" dedim. Eli boynuna gitti. Nefes alamıyormuş gibi derin nefesler almaya başladı.

"Sen iyi değilsin." Tutmak için yakınlaştım. Çünkü her an düşüp bayılacakmış gibi duruyordu.

"Yaklaşma bana uzak dur benden" tekrar göğsümden itekledi.

"Sakinleş artık" tekrar aynı şekilde dibime girdim. Aynı şekilde ittirdi bu sefer sol eli yumruk olup yüzümün sağ tarafına vurdu. Bir adım geriye gittim.

Özgür arkadan kolları ile sardı onu kollarını da, hareket edemiyordu. Hareket alanı kısıtlanmıştı.

"Sakin ol " diye söyledi Özgür.

Gözlerini zor açık tutuyordu. Kapatmamak için direniyordu . En sonunda bu savaşı kaybetti. Özgür 'ün kolları arasına yığıldı. Çantamı çıkarıp silahım ile Tuğrul abiye uzattım. Onlara doğru ilerleyip . Efilin bacakları ve belinin altından kollarımı geçirip kucağıma aldım. Revire doğru yürümeye başladım. Diğerleri de peşimden geliyordu. Tolga benden önce davranıp kapıyı açtı ve revirden içeriye girdim. Masasında oturan Derya'yı gördüm. Bizi görünce ayaklandı.

"Abi noldu böyle?" dedi

"Bilmiyorum yaralı sanırım."

"Yatır söyle çabuk."

Efil'i boş olan sedyelerden birine yatırdım. Hemen tişörtünün kan olan tarafa geçip hafif sıyırdı. Yarası vardı ve kötü gözüküyordu. Bunca zaman fark etmemmiş miydi?

"Çıksanıza ne bekliyorsunuz altı adam dikildiniz yalı kazığı gibi."

"Çıkalım biz."

"Zahmet olmazsa."

Hep beraber odadan çıktık. Önce teçhizat odasına gidip çantalarımızı ve üstümüzde bulunan geri kalan eşyaları çıkardık. İşimiz bittikten sonra tekrardan revirin önüne geldik. Neredeyse bir saate yakın oluyordu. Durumu ne kadar kötü olabilirdi ki, niye bir şey demedi hala bu Derya. Ayağı kalkıp revirin içine girdim. Derya hala Efil'in başımdaydı. Serumu ile uğraşıyordu. Efilin anlında bir bez parçası vardı.

"Durumu ne ?"

"Hii abi öyle sessiz gelinir mi?" baş parmağını ağzına alıp damağını kaldırdı.

"Kötü mü durumu?"

"Yarası enfeksiyon kapmış. Güzelce diktim ve temizleyip sardım. Ateşi var biraz düşer bir kaç saate biraz uyusa kendine gelir."

"Hastaneye götürmemiz gerekmez mi?" yatağın yanında ki sandalyeyi çekip oturdum.

"Emin ol durumu abartılacak kadar kötü olsa ben söylerdim."

"Diğerlerine haber ver de eve gitsinler, kapının önündeler."

"Sen gitmeyecek misin ?"

"Nereye?"

"Pavyona abi, eve tabii ki nere olacak?"

"Nasıl konuşma o abiyle."

"Duyanda hiç konuşmuyorum sanacak"

"Biraz sessiz ol uyanacak."

"Ona öyle bir ağrı kesici verdim ki şurada sıra gecesi yapsak uyanmaz." dedi yatağın yanını gösterirken.

"Sen en son dışardakilere haber vermeye gidiyordun koş koş yakala onları."

"Abi köpek miyim ben?"

"Bazen ,evet" dilini damağına vura vura "Nıç" sesini yaparak kapının önüne kadar gitti.

"Pişt abi."

"Efendim Derya. "

"Öperek uyandırmaya kalkma, Pamuk prenses değil o". dedi

"Derya" diye bağırdım. O ise şuan kahkaha atmakla meşguldü sesi buraya kadar geliyordu.

Bakışlarımı kapıdan çekip yanımda uyuyan kadına çevirdim. Yüzünde ki boynunda olan yaralara da pansuman yapmıştı. Kaşlarını çatarak uyuyordu. Bir düzeliyor sonra tekrar eski haline geliyordu. Bir süre sonra kapı çaldı. İçeriye çok değerli son numara olan kardeşim girmişti. Elinde buz poşeti ile direk Efil'in yatağının yanına geldi ve ateşini ölçtü. Düşmüştü sonunda ateşi, ilerleyip serumunu kontrol etti. Bitmesine az kalmıştı.

"Efil için getirmiştim. Suyunu biraz daha soğutmak için ama gerek kalmadı. Sana çok lazım gibi." dedi kıkırdayarak.

"Neyime lazımmış?" gülerek elini sağ yanağıma koydu.

"Abicim öpmüş biri seni." dedi hala daha gülerken.

"Ne?" Telefonumun kamerasını açıp baktım. Gerçekten kızarmıştı.

"Bildiğin kıpkırmızı abi yüzünün sağ tarafı, benden demesi al koy bunu yüzüne valla morarır."

"Ağzını hayra aç ne morarması ya." elinde ki buzu alıp yüzüme koydum.

"Sana kırmızı çok yakışıyor."

"Ya senin işin falan yok mu?"

"Abi ben doktorum ya hani revirde, sende buradasın."

"Bu benimle uğraşma hakkını mı veriyor sana ?"

"Evet abi, hem canım sıkılıyordu."

"La havle uğraşmasana benle sen valla ısırırım."

"Hayır hayır ısırmak yok."

"Evet evet ısırma var."

"Ben bir kahve içmeye gidiyim söyle sende burada bekle."

"Nereye canım kardeşim, işinin başından ayrılmak olur mu?"

"Bal kaymak gibi olur. Bak gittim bile." odadan koşa koşa kaçmıştı. Deli hem de zır deli.

Saat üçe geliyordu. Bir ara uyumuştum. Derya'nın gelmesi ile uyanmıştım .Efil'i kontrol edip tekrardan ortadan kaybolmuştu. Saatler geçmişti ama hala uyanmamıştı. Elim anlına gitti. Ateşi nerdeyse yoktu.

Öperek kontrol edince daha iyi anlaşılıyormuş.

Siktir .

Çok ayıp çok, AYIP YATAKTA OLURRR.

Kapı tekrardan açıldı. Elinde karton bardak ile Derya girdi.

"Çay içen mi abi?" elinden bardağı aldım.

"Tuz yok demi içinde" dedim çaydan bir yudum alırken.

"Aaa abi nerde görülmüş böyle bir şey yaptığım, her zaman ki gibi çayın demli ve az şekerli."

"Uyanmadı hala."

"Uykuyu çok seviyor sanırım şimdiye uyanması lazımdı. Sabah ondan beridir uyuyor."

"Seviyor uykuyu."

"Sen nerden biliyorsun Sevgili Abicim?"

"Yüksek sesten dolayı uykusundan uyandırdık diye evi basmıştı."

"Kimle bastı seni?"

"On tane kadınla , tövbe estağfurullah."

"Tamam tamam uğraşmayacağım seninle söz."

"Pek umudum yok ama neyse."

"Gidip biraz dinlen görevden yeni döndün. Diğerleri bir yerlere dağılmış uyuyor.",

"Burada mısın sen?" çayımdan son yudumu aldım.

"Evet buradayım abiş git ve dinlen."

"Uyanınca ya da herhangi bir şey olunca hemen ara."

"Burası benden Komutanım."

Derya'nın yanına gidip bir öpücük kondurdum yanağına sulu sulu öptüm söyle bir, revirden çıktım ve odama gitmeye başladım. Gitmeden önce Kışla'nın tedavisin yapıldığı odanın önüne geldim. Kapıyı çaldım ve içeriye girdim. Oradaki kadından Kışla'nın durumu hakkında bilgi aldıktan sonra yerini göstermesini rica ettim. Karnın da bir sargı bezi vardı. Sol kolunda ise bir serum takılıydı. Önüne doğru gelip eğildim biraz hafif açık olan gözleri ile gözlerim kesişmişti. Derin derin nefesler alıp veriyordu. Bunlar öyle düz nefes değildi.

Acı çekiyordu nefes alırken..

Aldığı hiç bir nefes sanki ona yetmiyormuşçasına canının yandığını bile bile daha derin nefesler alıyordu.

Burnuna işaret parmağım ile dokundum. İşaret parmağım burnu ile anlı arasında süzüldü. Bunu bir kaç kez tekrarladım. En son elim anlında durdu ve kafasını hafif hafif okşamaya başlamıştım.

Bildiğim kadarıyla durumu ağırdı. Şu zaman kadar yaşaması bile mucizeydi. Uyutulmasını söylüyorlardı. Daha fazla acı çekmemesi için çünkü sonunun ölüm olacağını düşünüyorlardı.

Efil bu yüzden delirmişti. Kışla'ya çok değer veriyordu. Ne kadar süredir beraberler bilmiyorum. Bildiğim tek bir şey varsa oda Kışla'nın Efil ile tanıştıktan sonra bir an bile yanında ayrılmamış olmasıydı. İlk geldikleri gün koşarken yanındaydı, içeriye bile girmek istemiştim sanırım bir kaç asker dert yanıyordu bu konuda, evdeyken üst kata çıktığında bile yanındaydı. Tasması olmamasına rağmen peşinde bir dakika ayrılmıyordu.

Kışla Efili asla bırakmamıştı.

Ama.

Artık bırakma zaman gelmişe benziyordu.

"Bırakma onu tekrar yapış paçasına bir dakika bile ayrılma. Önce iyileşmen gerek ama daha seninle tanışmadık. Bir merhaba demeden mi gideceksin?"

"Efil seni çok seviyor. Bırakma onu olur mu?"

"Bir an önce iyileş olur mu Kış?"

Onunla biraz daha durup aynı kelimeleri tekrar tekrar söylemiştim ona, en sonunda kalkıp odaya gelmiş ve biraz uyumuştum. Saat beş olunca gitme zamanımız gelmişti. Revire indim. Onunda eve gitmesi lazımdı. Biraz dinlenmeliydi. Revire indiğimde yatakta cenin pozisyonu almış duvara bakıyordu.

 

...

 

EFİL GİRAY

Uyandığım da revirdeydim. Yanımda bir kadın vardı. Revirin hemşiresiydi sanırım gitmek istediğimde izin vermemişti. Biraz daha dinlenmemi söylemişti. Yaralarıma pansuman yapılmıştı. Biraz ağrım vardı. Bacaklarıma karnıma çekmiş ve cenin pozisyonunu almıştım. Duvarı izliyordum öylece, kaç saattir uyuyordum ben?

Kapının açılma sesini duydum. Önümde ise Poyraz belirmişti. Ona bakmak istemiyordum gözlerimi kapadım. Adama kendimi kaybettiğim sıra yumruk atmıştım. Neler söylemiştim o benim üstümdü.

Üstünde de durabilir!!!

Bu yaptıklarım suçtu. İstersem bir sivil oluyor olayım yine de bir askere vurmuştum.

"Gidiyorum ben." demişti Poyraz

"Tamam abi zaten Doruk gelecek beni almaya biraz daha işim var."

"Dikkat edin, eve giderken de belaya bulaşmadan gidin."

"Dert etme abicim kıyıdan kıyıdan gideceğiz."

"Aferin son numara."

Kardeşi miydi ?

"Biz gidelim o zaman." dedi Poyraz

"Gidin gidin."

Gelip omzuma dokunmuştu. Dokunur dokunmaz açmıştım gözümü.

"Gidiyoruz kalk hadi."

"Gelmek istemiyorum."

"Biraz dinlenmem gerekli. Çok kan kaybettin."

"Abim haklı dinlen biraz hatta hastaneye gidip kontrol ettirsen iyi olur." dedi Poyraz'ın kardeşi.

"Derya'ya katılıyorum kalk hadi gidelim."

"İstemiyorum, burada kalacağım."

"Kalk gidelim inat etme sabah tekrar geleceğiz zaten" benimle o kadar ılımlı konuşuyordu ki onu Poyraz olduğuna inanmıyordum, inanamıyordum.

İki günlük tanıdığım Poyraz bizi yerden yere vura vura kaldırırdı.

"Tamam" dedim

Düzelmeye çalıştım . Ne kadar zorlansam da sonunda yatakta dik konuma geldim. Ayakkabılarımı eğilip giymem lazımdı ama giyemiyordum. Belimin kenarında ki yara yüzünden eğilemiyordum.

Aha geldik zurnanın zort dediği yere.

"Getir" dedi Poyraz önüme eğilip ayakkabımı tekini eline alırken

WHAT!!!!

CAN'T BELIEVE!!!

THİS CAN'T BE REAL!!!!

Ayakkabımın birini ayağıma geçirip bağcıklarını bağladı. Diğer tekini giydirirken kafasını saniyelik kaldırdı ve gözlerimiz birbirine değdi.

Efil koy tepiği yuvarlanıp dursun.

Ben adama yumruk attım diye yüzüne bakamıyorken sen tepikle diyorsun , ŞAKA MISIN SEN ?

Yiiooo

Ayakkabılarımı tamamen giydirince ayağı kalktım. Kalkmam ile yatağa geri düşmem bir oldu. Refleks olarak ikisinin eli de koluma gitti.

"Yürüyebilecek misin?" dedi Poyraz

"Yürürüm." dedim

Tekrar düzelip yürümeye kalkınca başım dönmedi ama gözlerimin önü karardı. Düşmemek için Poyraz'ın koluna tutundum.

"Çok kan kaybetmişsin en yakın zaman da bir hastaneye git." dedi Derya

"Bu böyle olmaz" dedi Poyraz

Lafının bitmesi ile kucağına alması bir olmuştu. Başın döndüğü için gözlerimi kapattım. Hareket etmeye başladı. Arabaya gidiyorduk sanırım, onunla gitmek istemiyordum. Ben burada kalmak istiyordum ama bunu söyleyecek kadar halim bile yoktu. Bir yere bırakıldığımı hissettim. Sonra ise göğsümün üstünde geçen bir kumaş, arabadaydım.

"İyi mi?" de Tuğrul abi

"İyi gibi umarım daha iyi olur." diye yanıtladı onu Poyraz.

"Bagaja geçmem ben." diyen özgürün sesini duydum.

"Banane ya sıra sende." dedi Tolga.

"Geçen seferde sen mızıkçılık yapmıştım şimdi de sıra ende sen bineceksin." dedi Özgür

"Görende bagaja koyuyoruz sanar , saçma saçma konuşmayın. Geçin birinin Gökhan'ın arabasına." dedi Kağan

"Ben gidiyim bari." dedi Tolga

"Eee hadi binsenize artık." dedi Poyraz

Arabaların kapılarının kapanma sesi yayıldı etrafa ve ondan sonra üç arabanın motorlarını çalıştığına dahil ses.

"Görüşürüz abi" dedi Kağan

"Ben artık gidiyim karıcım ve bebeklerim bekler." dedi Tuğrul abi.

Hareket ettik artık, gözümü açamıyordum. Sanki gözümü açsam etraf tekrar dönecekmiş gibi hissediyordum. Bir saat olduğunu düşünüyordum yola çıkalı bir süre sonra durmuştuk. Gelmiştik sanırım .

"Hastane de niye durduk Poyraz?" dedi Özgür

"Revirde müdahale ettiler ama bir gitsin dediler."

"Çok mu kötü yarası?" diye sordu Kağan

"Sadece sıyırmış ama çok kan kaybetmiş." dedi biri indi arabadan arkasından hemen sonra tekrar birinin kucağındaydım.

Hastanede ki olduğumuz zamanda sürekli uyumuş ara sıra uyanmıştım. Yarama tekrar bakılmış ve kan takviyesi verilmişti. Ne kadar gerek yok demek için uyanmaya çalışsam bile gözümü açamamıştım. O serum denilen laneti takmışlardı. Şimdi ise tekrarda arabada gidiyorduk. Bu sefer emindin kesinlikle eve gidiyordum.

Sonunda araba durmuştu. Hala gözümü açmadığım ve yarı uyanık olduğum için biri beni gene kucağına aldı. Apartman kapısı açıldı ve içeriye girdik. Birisi anahtarları sallıyordu. O ses apartmanın içine yayılıyordu. Sonunda durduk.

"Kağan aç şu kapıyı." dedi Poyraz

"Bekle açıyorum." dedi Kağan

"Kağan bir kapı açacaksın be kardeşim." dedi Özgür

"Gel de aç o zaman Özgür." dedi Kağan

Kapının açıldığına dahil ses duyuldu.

"Siz gidin bende odasına bırakıp giderim." dedi Poyraz

"İyi geceler." dedi Kağan

"İyi geceler." dedi Özgür

İçeriye girdik. Sanırım ayağıyla dış kapıyı kapattı. İlerlemeye başladım ilk önce rastgele bir odaya girdi. Yanlış oda olduğunu fark edince diğer odaya doğru ilerledi. Kapıyı açıp odaya girdi. Sırttım yumuşak bir yere değdi. Odamdaydım sanırım, temiz nevresim kokusu geliyordu burnuma . Ayağımda ki ayakkabılar çıkarıldı bir yere fırlattı. Odanın içinde ayakkabıların yere düşerken çıkardığı ses yankılandı. Üstüme yorganım örtüldü belime kadar, yatağımın yattığım taraf çöktü. Kulağımın dibinde bir nefes sesi vardı. Yüzüme değen sıcak bir nefesti. Yanaklarımız birbirine değiyordu. En sonunda konuştu.

"Sana o şekilde davrandığım içi üzgünüm, zamanı geri alıp yaptıklarımı değiştiremem" dedi Poyraz

Biraz daha kulağıma yaklaştı. Nefesini artık kulağımın içine üflüyordu.

"Özür dilerim..." dedi sesi fısıltı denemeyecek kadar kısıktı...

 

...

 

 

 

 

Son sahneye kalbimi, dalağımı, böbreğimi her şeyimi bıraktım. Size normal gelmiş olabilir ama benim çok hoşuma gitti.

 

 

 

 

Eleştiriye ve yoruma açığım ama saygı çerçevesi dışında yapılan her yorum silinecek ve hesap engellenecektir.

 

 

 

 

Yorum yapmayı ve oylamayı unutmayınız.

 

 

 

 

Paragraf aralarına lütfen yorum yapınız.

Bölüm : 12.10.2024 23:22 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Yeşill / NEFHA / 2. Bölüm
Yeşill
NEFHA

124 Okunma

29 Oy

0 Takip
2
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...