2. Bölüm

2. Bölüm

Yeşil Köy
yesilkoy

Ya Kazanacağız Ya Kaybedeceğiz

 

"Bazen sevmek, karşılık beklemeksizin var olmaktır sadece. Tek taraflı Bir deniz gibi; sonsuz ve hiç doymayan."

CEMAL SÜREYYA

***

Hayatın adil davranmadığını bağrını yakan kor ateş düştüğünde anlamıştı. Bugün hayat insanlara daha kötü seçenekler sunuyordu. Bugün herkes daha kötüydü. Bugün Mizgin herkesten daha çaresiz ve kırgındı!

İstenmiyor olmak kadının ruhunu incitirdi. Hele bir kadın âşıksa! Hele bu kadın yıllardan beri bu yakıcı aşkı kalbinde taşıyan Mizgin ise! Ruhunu büsbütün Rezan Şahmaran'ın aşkına kurban vermişti. Âşık olduğu adam onu istemiyordu. Ne yapacaktı? Ne edecekti? Nerelere gidecekti? Kaçsa çözüm üretir miydi? Hayır, zaten kaçanlar yüzünden böyle olmuyor muydu? "Kendine gel, Mizgin!"

İdraki ağır olan genç kız gayriihtiyarî bağırmıştı: "Beni istemeyen bir adama vereceksiniz!"

Zerya avuç içiyle kız kardeşinin ağzını kapadı. Gözlerini dehşet içinde kapıya çevirmişti. Kimsenin duymaması gerekti. Bu konuşma yapıldığında Mizgin'in vereceği tepkiyi herkes beklemişti. Metanetini korumalıydı.

"Aşık olduğum adam beni istemiyor," diyebilirdi acıyla. Ablasını bu elim aşktan haberdar edebilirdi. Sakladı yüreğine, kimse bilmese de olurdu. Mizgin âşık olduğu adam tarafından istenmiyordu!

"Keçe hiş (sus) be biri duyarsa rezil olacağız."

"Babam biliyor mu?" derken bakışları acı doluydu. Hayal kırıklığının içinde debeleniyordu.

Zerya manidar bir bakış attı. "Biliyor, kabul etmedi. Arma aşiret büyükleri kan dökülmesin diye ikinci evliliği öne attılar."

"Evimizi silahla başarı adama mı vereceksiniz beni?" Küçümseyerek baktı ablasına. İncinen gururu yaş olup gözünden akmak istedi. Ama değmez, dedi. Seni istemeyen adam için değmez!

 

***

 

Ablası ile konuşması öfkeyi genç kızın kalbine düşürmüş, bulduğu bahanesiyle dostunu aldığı gibi çiftliğin yolunu tutmuştu. Çiftlikte bütün öfkesini kusabilirdi. Bir el ateş daha etti. Bir ateşi de yüreğinden koyuverdi. Lakin yetmedi kıza, yetmiyordu.

 

"Ah! Delirmek üzereyim, Dila!"

 

Görüş alanında on adet hayali Rezan kafası vardı. Her birini vurmak, Rezan Şahmaran'ı yok etmek istiyordu. "O Rezan olacak kendini beğenmiş mahluk beni istemiyor!" derken bağrından bir ateş kopuyordu. Namlu hedefine kestirdiği şişeleri vurmuyor, yüreğini ateşe veriyordu. Şişeleri değil de kendini vuruyordu sanki.

 

"Haklı, Mizgin. Adamın kız kardeşini ağabeyin kaçırdı. Bir kızın namusu söz konusu. Seni koynuna mutlulukla alacak, keyifle kabul edecek değil ya! Rezan'dan bahsediyoruz, herkes onun kime gönül verdiği ve yarın kimle evleneceğinin merakına düşerken!"

 

Mizgin gez göz arpacık tekniğini çürüten bir öfkeyle bir şişeyi daha patlatmıştı. "Beni, Dila," diyerek elindeki silahın namlusunu göğsüne dayadı. Kadının büyüyen gözlerine aldırış etmeden kendini işaret etmeye devam etti. "Beni, Mizgin Zuxari'yi istemiyor. Ona yıllardır aşık olan kadını, karısı olarak istemiyor."

Gözünü silahtan almadan yarım yamalak cevap verdi Dila. "Eve..evet.. istemiyor..."

"Onun olacağım, Dila. O adamın karısı olacağım. Gerekirse zorla o eve girerim."

Küçüklük arkadaşı, sırdaşı, kız kardeşi, dostu olan Dila bugün ilk defa diyecek bir şey bulamıyor, teselli edemiyordu. Daha on beş yaşındayken kendinden büyük olan Şahmaran Aşiretinin en büyük ağasına âşık olmuştu. O günden beri aklını Rezan'dan alamıyordu Mizgin. Her yıl beklemişti. Sırf ona varmak için okulunu bile bırakmıştı. Fakat Rezan Ağa gelmemişti.

Lakin Mizgin umudunu kesmemiş, 'Bir gün o adamın olacağım,' demişti. Nihayetinde oluyordu. Ne var ki hayalindeki gibi değil! Nefret ederek o adamın oluyordu. Nefret edilen taraf oluyordu, istenmiyordu. Belki de bir ömür istenmeyecekti.

"Olacaksın zaten. Ama kurbanın olayım önce şu silahı indir. Bak baban görürse kızabilir."

"Görsün, Dila, görsün..." Boş vermişlik ve bıkkınlığın seyrinde geziyordu Mizgin. Kim görür kim ne düşünürse düşünsün, sevdiği adama berdel ile kavuşma haberini kaldıramazken istemediğini ilan eden Rezan Şahmaran vicdansızlığıyla da karşı karşıya kalmıştı.

"Mizgin kendine gel lütfen. Adama hak ver, kız kardeşi kaçtı. Sen kaçsaydın, Cengiz ağabey de bunu..."

"Sus, lütfen sus!" Elindeki silahı emniyet kilidini kapattıktan sonra rastgele yere atarken, yüzünü güneşten korumak için taktığı puşiyi de beraberinde ayı hınçla attı. Süratli adımları eve doğru rotasını çizdi. Dila'nın peşinden geldiğini fark etmeyecek kadar öfkesine teslim olmuştu. Sözde buraya çobanlara bakmak için gelmişti.

Yalandı; yüreğindeki ateşi yakmak için havaya iki el ateş etmeye gelmişti. Tek dileği kimsenin görmemesiydi. Yoksa babası nedenini araştırmaya başlardı. Ailesine tek kelime etmemişti evlilik hakkında. Zaten sonunun Rezan'a varmak olduğunu bildiği için boşuna kendini yormak istememişti. Ne derse desin en sonunda kendini Rezan Şahmaran'ın koynunda bulacaktı. Sevilmediği halde! Büyükler emir koymuştu bir kere. Evin içine girmişti girmesine ama sığamıyordu. Koca ev üstüne yığılıyordu.

"Ne yap ne et; bir an önce bu evliliğin olmasını sağla. Yoksa Rezan Ağa onları bulur, öldürür ve berdel kalkar."

"Kaçmadan önce düşüneceklerdi." Mizgin acımasız olmak istedi. Onu istemeyen adam gibi acımasızca davranmak umarsızca üşenmek istedi. Ancak olması imkânsızdı. Rezan'da o vicdan yoktu, o adam kırardı.

"Mizgin!"

"Ne yapabilirim, Dila, adam beni istemiyor." Çaresizce gerçeği dile döküverdi. Kırılıyordu istenmediği için. Apaçık zoruna gitmişti.

"Az önce onun olacağım diyen sen elbet bir şey yapar. Annene söyle, kabul ettim de."

"Annem Rezan Ağaya âşık olduğumu bilmediği için kabul etmeyeceğimi düşündü. Onun için ablamı gönderdiler."

"Zerya abla..." Umutla baktı Dila. "Onunla konuş."

"Dila, kimseyle konuşamam. Hangi kadın, kendini zorla bir erkeğe kabul ettirmiştir Allah'ın aşkına?"

"Az önce bu yapacak olan sendin."

"Sinirle ağzından çıkan saçma sapan laflardı."

"Sevdiğin adam başkasıyla evlenirse ne olacak?" Odasına girecekken duyduklarıyla yerinde kalan Mizgin ne diyeceğini bilemedi. Bir ömür eve kendini tutsak edecekti belki de. Lakin sevmediği ona düşman gözüyle bakan bir adamın da karısı olamazdı. Yarın ona neler yapacağını bilmiyordu Mizgin. Belki üzerine kuma getirirdi. Yahut sevdiği bir kadın vardı. Bunları bilmeden, öğrenmeden o eve gidemezdi.

"Mizgin yapma, ağabeyin ölecek. Rezan bu yapar."

"O benim ağabeyimi öldüremez. Yaparsa onun canını ben alacağım."

"Mizgin bunu yapamayacağını ikimiz de biliyoruz."

Dayanamayınca bir hışımla dostuna döndü. Sevdiği adamı mı öldürmeyecekti? Yoksa sevdiği adamın ağabeyini öldürmesine izin mi verecekti? Cevap neydi? Aslında bir cevap yoktu. Hiç kimseye hiçbir şey olmasın diye hiç düşünmeden kendi kafasına sıkar giderdi. Fakat kan durmazdı. Bu sefer kendi ağabeyleri rahat durmazdı.

"Ne istiyorsun, Dila?"

"Evlenmeni, kaçanları kurtarmanı istiyorum." İçinde biriken acıya daha fazla dayanamadı. Ne yapmış olursa olsun, saçının teline başka bir kadın yüzünden zarar gelsin istemiyordu.

Peki, Dila nasıl bu kadar güçlü durabiliyordu? "Berdan'ı sevdiğin halde o sevdiğini kaçırdı. Şimdi ağabeyimi kurtarman için evlenmemi istiyorsun. Bu acıya katlanır mısın, Dila? Her gün gözünün önünde Rojin ve Berdan olacak, bu acıya katlanabilir misin?" diye bağırdı.

Gözünün feri gitti. Yüreğinden kelebeklerini uçurmuştu. Berdan sevdiği kıza gönül verdiğinde kelebeğinin sırtına o aşkı yüklemiş ve uçurmuştu Dila. Daha gidemeden ölmüştü. Kelebeği yüreğinde ölmüştü. Mizgin nasıl ki Rezan'a vurgundu, Dila da öyle Berdan'a yanıktı. Ama onun şansı kalmamıştı. Yaşamasından başka...

"Yeter ki yaşasın o, her acıya katlanırım ben, Mizgin!"

Akşam olmadan arabayla çiftlikten aldırılmış, eve dönmüşlerdi. İki kızın da yüzünden düşen bin parçaydı. Ne konuşuyor ne de gülüyorlardı. Suratları aşık bir şekilde konağa gelmişlerdi. Bahçede oturan misafirlere görünmeden direkt mutfağa girmişlerdi. Kapının eşiğinde onları karşılayan Zerya'ya kaçamak bakışlarıyla selam vermişlerdi.

Bir an önce konuşmalı, bu işe bir çare bulmalılardı. Rezan Şahmaran kan dökmeden çare bulunmalıydı!

"Hayırdır inşallah," diyen ablasının telaşını görünce ileriye atılarak sordu Mizgin: "Abla bu telaşın ne?" Hali pek iç açıcı değildi.

"Birazdan aşiret büyükleri gelecek." Telaştan ziyade endişeliydi.

Mizgin korkuyla dudaklarını ısırırken bakışlarını Dila'ya çevirmişti. Bu demek oluyordu ki evlilik kesinleşecekti. Peki ya Rezan Ağa, o kabul etmiş miydi? "Hepsi mi?" derken kahverengi gözleri büyümüş, gelecek cevabı korkarak beklemişti.

Zerya korkusunu görüyordu. Küçük kardeşi Rezan Ağanın kurbanı olacaktı. "Rezan Ağa da gelebilir. Sen ortalıklarda görünme, Mizgin. Babam baya sinirli."

Komutu almış robot gibi kafasını salladı. Dila'nın kolundan tutarak -aslında tutunarakmutfaktan dönüp çıkmış, merdivenlere koşar adım varmıştı. Kimse gelmeden ve onu görmeden odasına kaçmalıydı. Basamakları bitirdiğinde Dila ile nefes nefese odasına yürüdü.

"Mizgin daha kimse gelmedi be, kızım, bir nefes aldır..." diyerek isyan bayrağını çekti Dila.

Kapıyı açıp Dila'yı içeri doğru iterken sahte bir tebessümle, "Ölüm fermanın yazılmış zaten. Ben nefes alsam ne olur," diye cevapladı arkadaşını. Eşikte bekleyen Mizgin içeri adımını atamadan bir komutla daha yerinde kaldı. Üstelik bu komut; kaba, sert, tekinsiz ve tehlikeliydi.

"Çalışma odasına, Mizgin. Hemen şimdi!"

Dila kapıya tutunurken, Mizgin ağabeyini tekrarlattırmadan dönüp çalışına odasına yürüdü. Sırtını gördüğü adamın içeride onunla ne konuşacağını bilmiyordu. Bugün yaptıklarını öğrenmiş miydi? Silahı patlattı diye kızacak mıydı? Arkasından odanın içine girip kapıyı kapattı.

"Cengiz bıremin (erkek kardeş)..."

Yüzünü kardeşine dönmeden, konuşmasına izin vermeden, söze direkt girdi Cengiz. Duygusal bir anı kimse kaldıracak durumda değildi. "Önümüzde iki seçenek var, Mizgin; Rezan şerefsizi onları bulup öldürecek. Ardından ben de kan davası devam edecek diye Aslan'ı ya da Revenk'i öldüreceğim..."

Ağzından şaşkınlık dolu bir inilti koptu kızın. Büyüyen gözlerini mi kapatsın, şaşkınlıktan aşağıya sarkan ağzını mı toplasın bilemedi. Aslan Şahmaran'ı; bu davanın en iyi şekilde, düşman kazanmadan ve kan dökülmeden bitmesi için uğraşan adamı öldürecekti.

Bu davanın çaresi ölüm mü olacaktı? Toprağa kan dökülsün, canlar alınsın, analar ağlasın ve bu savaş daha nesilleri boyunca sürsün mü isteniyordu? "İlla ölüm mü olacak? İlla anaları mı ağlatacaksınız? Dayêmin (annem) ağlıyor, ağabey. Karşı taraf dağılmış." Bu yüzden kimse ölüm istemiyor, bunun için uğraşıyordu. Fakat durmayan taraf Rezan Şahmaran idi. "Biz de ölüm olmasın diye direniyoruz, Mizgin'im!"

"Ne olacak peki, ne yapacaksınız? Çaresi nedir?" Mizgin ağabeyinin karşısında güçlü durmak istemiş ancak duydukları canını çoktan yakmıştı. Sesi ağlamaklı, gözleri keder doluydu... "Tek çözüm berdeldir. Zaten onu da sana sor..."

"Ben hayır dersem beni dinleyecekler mi?" Mizgin dolan gözyaşlarına engel olamamıştı. Bunu hayal etmemişti. Sevdiği adama böyle gitmeyi hayal etmemişti. Keşke onu sevmeseydi. Ondan nefret eden bir adama gitmek yerine keşke ölseydi.

Yüzüne bakmaya cesaret edemediği kardeşinin sorusuyla anında sırtını dönüp yanına vardı. Yüzünü avuç içlerine alarak alnına sıcacık bir öpücük kondurdu. "Elimden geleni yapmaya çalışacağım. Bu olayların sana dokunmaması için gerekirse kendi canımı ortaya koyarım."

Kollarını ağabeyinin beline dolayarak sımsıkı sarıldı Mizgin. "Berdan'ı kaybetmenin eşiğindeyken seni de kaybedemem, biremin. O zaman ölürüm."

"Hiş"... megri" delala min (sus ağlama güzelim)"

"Her şey üst üste geliyor. Rezan Ağa onları öldürmeye..." Hızla açılan kapıyla sözleri yarım kaldı. Cengiz gelenin kim olduğunu öğrenmek için kapıya dönünce, Mizgin ağabeyinden usulca uzaklaştı.

Kapıda çatık kaşlarıyla bekleyen küçük ağabeyi Çiya'yı görünce derin bir soluk aldı. Ya birileri gelmişti ya da yine bir şey olmuştu. "Cengiz ağabey, Rezan Ağa geldi."

Görünmez bir mızrak gelip Mizgin'in sırtına saplanarak kızı iki parçaya böldü. Rezan Ağa gelmişti. Berdelin olup olmayacağı az sonra kesinleşecekti.

Odadan çıkmak için kapıya doğru ilerleyen Cengiz, kardeşine emri verip kapıyı arkasından sertçe kapamıştı. "Sakın odadan çıkma, Mizgin. Pencereye bile!"

Yüzüne çarpan kapının sesiyle kendini koltuğa olduğu gibi bırakıp hüngür hüngür ağladı. Eli kolu bağlı bir şekilde duruyordu. Onlar bu kadar çok acı çekerken Berdan ile Rojin'in nasıl olduklarını merak etti. Ne durumda olduklarını gerçekten merak ediyordu. Olanları düşünmüşlerdi. En önemlisi kan dökülecek diye üzülmüşler miydi? Aslında şimdi gerçekleri kavrayınca onlara kızmaya başlamıştı. Bir yıl daha bekleyebilirlerdi.

Bekleyip mutlu mesut yaşayabilirlerdi. Fakat aptalca bir hıza kanarak kavuşup kaçmışlardı. Bu kaçış beraberinde nice acıyı getirirken, ölümü de getirecekti. Ya onlar ölecekti ya bu evlilik olacaktı. Mizgin her anlamda ölecekti. Ağabeyi ölürse ölecek, nefret edildiği adamın karısı olursa da ölecekti.

Kan davası olursa evde erkek kalmayacaktı. Cengiz, Berdan'ı kaybederse gözünü kırpmadan Aslan'ı öldürürdü. Revenk durmazdı, biliyordu. Kimse durmazdı. Herkesin isteği kan dökülmemesiydi.

Rezan Ağa hariç!

Toplanan ağaların üstünde tek tek gözlerini gezdirdi adam. Keskin kara gözlerine öyle bir hışım inmişti ki. Öfke adamı yakardı ya, bu öfke de Rezan Şahmaran'ı yakıyordu.

"Ben düşman bellediğim evin kızını istemiyorum!" Konağı inleten gür sesi ağırlığını koyarcasına duyulmuştu. "Senin kız kardeşinle evlenmeyeceğim, Cengiz." Konağın ortasından Urfa'nın surlarına taşacak bir garaz vardı suretinde. Çatamayacağı, durdurulamayacağı öfke kelimesinin iyimser kalacağı deli bir halde bağırıyordu.

Cengiz karşısında günlerdir yatışmak bilmeyen adamı baştan aşağı süzdü. "Biz de kız vermek için ayağına kapanmadık, Rezan. Kendini kılıflara sokma!"

Rezan'ın kara gözleri alay dolu bir sinirle parladı. "O zaman sen de hayır dersin buna. Berdel olmayacak, düşmanımın kızını evime almayacağım! Bu böyle biline!"

Bu kesin konuşma aşiret büyüklerini kızdırdı. Hükümleriyle yerlerinde oturan adamlardan ikaz sertçe yükseldi: "Rezan Ağa, kendine gel!"

Karşı karşıya kalmış iki adamın öfkesi dinmiyordu. Rezan Ağa bu çıkışları kabul etmedi. Onun dışında kimse kendinde değildi. Kimse bu berdelin olmaması gerektiğini görmüyordu.

Cengiz Zuxari şimşekleri çakacak gerçeği karşısında bu şimşeklerin çakışmasını sabırsızlıkla bekleyen adama indirdi. "Sen bizden kız almıyorsun ama biz senden kızı aldık!"

Düşmanlık safhası belirleniyor, çizgiler çiziliyor ve sınırlar geçiliyordu. Cengiz Ağa kadar Rezan Ağa da sının geçti. Böylece saflar birbirine girmişti.

"Cenazesine de gelirsiniz o zaman!"

Ayaklanan aşiret büyüklerini görmezden geldi Rezan. Son sözünü söylemişti. Düşman evinde daha nefes almak istemiyordu. Evin penceresine gözleri takıldı. İkinci katın açıklığındaki pencerede berdel olacağı küçük kız duruyordu.

Rezan Şahmaran ölüme adım attıracak o gazap dolu bakışlarım kıza gönderdi. Hışımla döndürdü bedenini. Evin bahçesinden hızla çıktı. İki evden cenaze çıkacaktı. Çünkü Rezan Şahmaran berdel olmadan kaçanları bulup öldürecekti. Onları bulmadan nefes almak haramdı.

Arabasına atladı. Her hareketinde kontrolsüz bir öfke vardı. Son sözler aklından çıkmıyor, kulağında nabız gibi atıyordu. Resmen küçümsenmişti Rezan Şahmaran. Onu yıkacak darbeyi o adam vurmuştu.

Peşi sıra adamları sürdü arabaları. Kardeşlerini yanında getirmemişti. Onları bulaştırmadan bu işi bitirecekti. Urfa sokaklarını arşınlayarak kendi evine vardı. Arabayı konağın önüne park etti. Bu öfke duvara vurup parçalamasına bile götürürdü adamı.

Ne Rojin'i kaçıran Berdan'ı yaşatacaktı ne buna izin veren kız kardeşini. O kız da bu eve gelin gelmeyecekti. Bahçenin koca kapısı açıldı. Rezan içeri girdi. Kara gözlerine silüetler tek tek ilişti. Ama onun muhatabı bir suretti. Muhatabı olan Yadê (anne) Piroz yine avlunun tırabzanları önünde duruyordu. Наberleri bekliyor olmalıydı.

Bastonuyla ayakta duran kadının hükmünü ezen bir ifade takındı. "Hazırlan, Piroz. O cesetleri senin önüne getireceğim. Senin önüne atacağım, sonra da ibreti âlem yapacağım. Kaçmak ve kaçırılmak neymiş görecekler!" Herkes görecekti. Herkes ve en çok da Cengiz görecekti. O cümlelerin bedelini ağır ödeyecekti. Sözünü söyler söylemez geldiği gibi de geri çıkmıştı.

Gidişine Yadê Piroz kafa sallayarak kardeşlerine döndü. Aslan ve Revenk ayaklanmıştı. Ağabeylerinden daha sakin olmasalar da onlar kendini zapt etmeyi öğrenmişti. Rezan Ağa bir türlü öğrenemiyordu.

"Ağabeyinizin peşinden gidin, bir delilik yapmasın!"

Gidecek iki adamı Rezan Ağanın sağ kolu Aslan durdurmuştu. "Kimsenin gelmesine izin vermiyor!" Öyle ki kendisi bile gidememişti.

Rezan Ağanın yapacakları herkesi korkutuyordu. Ölüm gelirse Zuxari Aşireti durmazdı. Onlar da getirirdi. Düşmanlığın galibiyetine dur diyeceklerdi. Ne olursa olsun!

 

***

 

Rezan Şahmaran'ın eve gelmeyişi üç günü bulmuştu. Didik didik taramıştı. Memleketten memlekete adamlarını salmış, gidebilecekleri her yeri kontrol ettirmişti. Bulamıyordu, yarılmış yerin dibine girmiş iki böcek gibilerdi. Bulduklarında ezecekti. Kaçışlarına ölüm gelecekti, berdel getirdikleri için ölüm gelecekti.

Revenk, ağabeyine baktı. Ardından Aslan'a döndü. "Bulursa onları öldürecek. Gözü körelmiş, biz engel olsak bizi bile silecek!"

Aslan ortamın uygun olmamasına inat güldü. "Öleceksek ağabeyimizin elinde ölelim."

Üç kardeşin birbirlerine bağlılıkları imrenilecek kadar güzeldi. Rojin onların göz bebekleriydi. Babalarının ölümü ardından kız kardeşleri ve annesini korumaya ant içmişlerdi. Ablaları Mihrivan ve Berivan evli olmalarına evliydi ama onları da koruma altına almışlardı.

Ne var ki kız kardeşleri onları sırtlarından vurmuştu. Aşk uğruna!

Amcaları başlarında durmasına, aynı evde yaşamalarına rağmen ailenin sözü Dayê Piroz'a düşüyordu. Ailenin eski büyüğü varken kimseye laf söz düşmezdi.

"Amcam ne yapıyor?"

Aslan sıkıntılıydı. "Biz ne yapıyorsak o da onu. Kan dökülmemesi için her şeyi. Rezan'ın sağlıklı düşünmediğini bu yüzden konuşamadığını söyledi."

"Biz dahi konuşamıyoruz. Cengiz ne söylediyse artık onun canımı yakacağını söylüyor."

Aslan'ın hazmedemediği de buydu ya. Cengiz'in söyledikleri yüzünden bir taraftan ağabeyini durdurmuyordu ya. Kız kaçıran onlardı ve bunu yüzsüzce yüzlerine vuruyorlardı. Korkuları ve kızgınlıklarını anlıyordu. Ancak daha ne kadar ileriye gideceklerdi?

"Cengiz sınırını aştı, bıremin. Cengiz çizgiyi fena aştı."

Revenk ağabeyinin gözlerindeki öfkeyi görünce kaşlarını çatmıştı. "Öyle üstü kapalı konuşacağına ne dediyse bana da söylesene!"

"Adama saldırma sonra,"

"Frenleriz kendimizi, yapmadığımız şey değil."

Aslan Şahmaran bezgince tebessüm etti. "Boş ver, bıremin."

Ağabeyini sıkıştırmadı Revenk. Duyardı nasılsa. Ne söylediyse öğrenirdi. Şimdilik gelecek haberi bekliyorlardı. Şimdilik Berdan ve Rojin idi uğraşları. Sonrasına Allah kerim. Ne varsa yaşayacaklardı; iyi yahut kötü!

Rezan Şahmaran katlanılamaz bir şabırsızlığa sahipti. Bahçenin ortasında sabırsızca volta atarken onu izleyen her gözü reddetti. Bir haber; alacağı bir haberle ayaklanacak ve tepelerine binecekti. Rezan'ın garazı tepelerine bindiğinde asıl görülürdü. Yadê Piroz ve gelini Dilber Xanim ön avlunun tırabzanlarına dayanmış gelecek haberi korku içinde bekliyorlardı.

Çardakta oturan Aslan kardeşlerinden ziyade ağabeyi Rezan'ı izliyordu. Bu öfke dinmiyordu. Bu öfke kız kardeşini bulduğunda körüklenecek, taş üstünde taş bırakmayacaktı.

Konağın büyük kapısı açıldı. Nihayetinde bulunmuştu kaçak kız kardeş. Ölünden beter eden, Şahmaran ailesini kaçınılmaz bir kaosa sürükleyen Rojin ve Berdan bulunmuştu.

Rezan'ın sağ kolu Aslan bahçeye ağır adımlarıyla yürüdü. Öğrendiklerinden kaçıyor ama emir kulu olduğundan anlatmak için sürükleniyordu adeta. Tarn ortasında herkesin kendisini göreceği şekilde durdu. Arkasını dönen ağası onu görünce çenesini sıkmıştı.

"Rezan Ağam..."

"Söyle, Aslan, söyle. Buldum o namussuzları de..."

Ellerini önünde birleştiren adam pek sağlıklı haberlerle bulmamıştı onları. "Bulduk, ağam..."

Aslan Şahmaran çardaktan fırlamış, ağabeyinin yanına varmıştı. Yadě Piroz kollarına astığı bastonunu alıp yeri inleten bir gürültüyle bıraktı. Dilber Xanim tırabzana tutundu.

"Yadê bir şey yap... Yadê bu oğlan benim kızımı öldürecek, bir şey yap..."

Rezan adamın susması yerine kuş gibi ötmesini istedi. "Devam et, Aslan!" diye bağırdı gür tınısıyla. Genzinden öyle bir haykırış kopmuştu ki.

Gözlerini sımsıkı kapayıp açtı Aslan. "Şırnak'ta bir aşirete sığınmışlar. Onlar tarafından saklanıyorlar."

Rezan sözlerinin devamını bekleyecek kadar sabırlı değildi. Yolda da anlatabilirdi. Ayaklarını kapıya çevirince kardeşi Aslan yine müdahale de bulundu.

"Sakin ol, bıremin!" Kızgınlığın yer ettiği gözleri biraz da sakinlik istiyordu. Öfkeyle kalkarsa sonucu zarar ve ziyan olacaktı.

"Düşünedur, öfkeyle kalkma!"

Ziyanı olacaksa bu saatten sonra olsun varsındı.

"Rezan Ağa!"

Gözlerini sımsıkı kapatan adam, ona engel olan en büyük çınarı nasıl devireceğini bilmiyordu. Yerinden sökse sökemiyordu. "Buyur!" dedi babaannesine. Yüzüne bakmadan konuşmasını istedi.

"Bana sırtını dönme, evlat. Bu öfkenle kimseye sırtını dönme. Vururlar seni!"

Rezan kendisi dışında herkesin bu kadar sakin kalmasını anlayamıyordu. Yahut kendisi öfke lafının bile iyimser kalacağı bir ruh halini yansıtıyordu. "Doğru! Senin torununa güvenip sırtımızı döndük, bizi herkesten önce o vurdu. Ben de onların kalbinden vuracağım, Piroz!"

Dilber Hanım acıyla inledi. Oğlu ant içmişti öldürmeye. Aslan bu ölümün bir faydası olmayacağını biliyordu. Ne var ki ağabeyi anlamak istemiyor, doğruları reddediyordu.

"Sen de namussuzluğu Mizgin Zuxari'yi bu eve gelin ederek temizleyeceksin."

Bir hışımla ön avluda duran yaşlı kadına döndü Rezan. Tüm gazabı üzerinde yüklü bir elektrik gibi döndü. "Ben o kızla evlenmem. Düşmanım bellediğim o evin kızını alman. Alırsan hayatı ona zindan ederim!" diye haykırdı.

Kimsenin bundan kuşkusu yoktu. Ondan dinmesi gerekiyordu ya öfkesi!

Huzursuzca, "Rezan Ağa," diye seslendi Aslan.

"Söyle, Aslan, söyle..."

Pek müjdeli haber değildi vereceği. "Evlenmişler, ağam. Hem imam nikâhıyla hem resmi nikâhla!"

Daye Piroz'a bakan gözleri yuvasından çıkacak kadar büyüdü. Büyüdü ve kıpkırmızı oldu. Bir de evlenmişlerdi. Tüm yolunu kapatmaya yeminli gibi aile rızası olmadan kaçtığı namussuzla evlenmişti.

Ölüm Mizgin Zuxari için kapıdaydı!

"Sen yaparsın öncelikle. Evine sığınan düşmanın dahi olsa kovmaz, canını yakacaklara izin vermezsin. Ben de bunu yapıyorum. Şimdi o silahı indir."

Rezan Ağa silahı indirmeyecekti. O can almaya gelmişti. Onu dillere düşürenlerin canını almaya gelmişti. Adamın arkasında Berdan'ı görüyordu. Öfkeli bakışları nefret içeriyordu. Berdan'ın arkasındaki kız kardeşine ise tiksinti duyuyordu. Onu sırtından vuran Rojin! Hayatlarını mahveden Rojin!

"Ver onları bana. Rojin beni çiğneyip kaçmış, utanmadan evlenmişse hakkı ölümdür! Elini tutan şerefsiz de yaşamayacaktır!" Merxas Ağa kafasını salladı. Sert çehresi bu delilikte kendini kaybetmiş adama gülüyordu. Öldürmek o kadar kolay mıydı? Kimse değil, kendi canını hem de.

"Öldürecek misin bacını? Canını alacak ve rahatlayacak mısın? Öldürünce namusun temizlenecek mi?"

"Evet!" Düşünmeden verilen acele bir cevaptı bu. Konuşan Rezan'ın kendisi değildi. Kendi özü bu kadar kindar ve kötü değildi. Öfkesi vardı ancak ölümü düşünmezdi. Kabullenemeyişi bir başkasının ruhuna asmıştı.

"Peki, oğul..." dedi Merxas Ağa anlayışla. "Rojin, kızın yanıma gel." Emri ağır aksanıyla verdi. Rojin gelecek ve Rezan Ağanın karşısına çıkarılacaktı. Kim canından kolayca vazgeçecekti?

Berdan homurdanarak karşı çıktı. "Benim karımı kimse öldürmeyecek!" Bu kaçışı kavuşmak için gerçekleştirmişlerdi. Ölmek için değil! Ailesi gözüne doldu. Babası, ağabeyleri ve Mizgin! Şahmaranların arasından sıyrılıp karşılarına durmuşlardı. Berdan kimseye fırsat tanımayacaktı.

Merxas Ağa diretti. "Berdan dur, oğlum. Rojin gel yanıma." Rojin babası gibi davranan adamın sözünü çiğneyemedi. Kocasına son bir bakış attı. Yüreğini yakacak son bir bakış. Ölecek ve kocasından kopacaktı. Yine de kalbi mesuttu. Berdan'ın karısı olarak ölecekti. Sevdiği adamın elini bir kere tutup dünyaya karşı gelmişti ya, onun aşkına sığınıp mutlu olmuştu ya.

Kocasının elini zor da olsa bıraktı. Sarılmak istediyse bile utandı. Hâlâ adetlerini bilen kızdı. Büyüklerin yanında kimse samimi olamazdı ki. Merxas Ağanın yanına geçti ve bekledi. Kafası önüne düşecekse de kaldırdı. Belki yanlış yapmıştı ama kafası eğik gitmeyecekti.

Ağabeyinin gözlerine baktı. O çok sevdiği kara gözler yabancı ve tiksintiyle bakıyordu. Üzerine titreyen ağabeyi bugün silahla yüreğini titretiyordu. "Özür dilerim, ağabey. Başını öne düşürmek istemedim. Ben pişman değilim, Berdan'a sevdalıyım. Sevdam için kaçtım ben."

 

Mizgin akan gözyaşlarını silemedi. Hıçkırıklarına engel olamadı. Rojin gözü önünde öldürülecekti. Mezopotamya'nın çiçeği soldurulacak, bir öfkeye kurban gidecekti!

Aslan, Cengiz, Revenk ve Mesut hedefini almış silahı nasıl durduracağını bilmiyordu. Kimse ne Rojin ne Berdan ölsün istiyordu.

"Bıremin yapma."

Kardeşi Aslan'ın ikazını dinlemedi Rezan. Sevdası içi kaçan ve bundan pişman olmayan, hâlâ gözünün içine bakabilen Rojin'i izledi. Ölüm ona hediyeydi. Ondan rızasız yapılan düğün hediyesi olurdu!

Tam kalbinden vuracaktı kız kardeşini. Titremeden, yüreği sızlamadan, sevdasından vuracaktı. Rojin'in kahverengi gözleri korkuyla titriyor, yine bakmaktan yılmıyordu.

Yılacaktı Rezan Ağa. Ölümüne üzerine titrediği kız kardeşini öldürmeden yığılacaktı. Canına kıyamayacak, kalbinden vuramayacaktı. Günlerdir öldürmek için aradığı Rojin'i bir türlü vuramıyordu.

Berdan gözlerini sımsıkı kapattı. Onu öldürmeyeceğini biliyordu. Rojin'e kıymayacağını biliyordu. Kimse onun masumluğuna kıyamazdı. O saf sevdasına kanıp da almamış mıydı? Kaçırdığı gelini ağabeyinin kurşunuyla ölmeyecekti.

Vicdanı kaldıramayacak, Rojin'i öldürme fikrini bile aklı kabullenemeyecekti. Öldürürse yaşayamazdı Rezan. Babasından emanet yegâne kardeşini öldüremezdi ve hedefi gökyüzü oldu. Göğe kurşunlarını bağıra çağıra sıktı. İçindeki öfke kırılıp toz yığını haline gelene kadar. Üfleyip silene kadar sıktı.

Silah havada patlarken Berdan ve Aslan koşarak Rojin'in üstüne kapaklanmış, genç kızı korumuşlardı. Cengiz kız kardeşini koruması altına almıştı. Yere düşen küçük kızları evin erkekleri korumuştu. Üzerlerine bir kez daha titremişlerdi.

Şarjördeki son kurşuna kadar sıktı. Merxas Ağanın testi gerçekleşmişti. Kimse tetiğe gözü kara basamazdı. Hele canının kıyısında duran canına, Merxas Ağa yaşam zaferini düğün zaferiyle kutladı. Ağır aksanıyla adama haberi verdi.

"Berdel kabul edilmiştir!"

Rezan Ağa bir ölümü daha ayaklarına getirmesine inanamadı. Ayaklanmış herkesin üzerinde tek tek gözlerini gezdirdi. Mademki berdel uygun görülmüştü, o zaman hedefi değişecekti.

Berdan Zuxari görüş alanına girdi. "Sevdiğini kurtarayım derken, kız kardeşini yaktın. Onu benim elime verdin." Niyetini açıkça belli etmişti. Bundan sonra vermezlerse asıl savaş çıkacaktı. Tüm bunların acısını o kadından çıkaracaktı.

Yanında duran saçı başı dağılımış kız kardeşine baktı. "Sen de bizi öldürdün. Bundan sonra benim evimde, benim nüfusumda senin yerin yok." Gazap dolu sesi, küçümseyici bakışları yüreğinden silemediği kız kardeşineydi. Bundan sonra Şahmaran kızı değildi.

Arkasına döndü Rezan Şahmaran. Hemen yanında duran Mizgin'e kara gözlerini çevirdi. Her haltta olacağı müstakbel karısı. "Senin canına okuyacağım. Hazır et kendini!"

 

Bu sözler tam kalbinden vurmuştu. Ölümü hiç bu kadar yakın hissetmemişti Mizgin Zuxari.

____________________________________

Uzun zaman oldu bölüm atmayalı. Maalesef Wattpad'le ilgili çok kötü şeyler var. Bazı kitapların kaldırılması gibi. Ne yapacağız hiç bilmiyorum. Umarım düzelir. O kadar uygulama içinden bunu seçmeleri çok anlamsızca.

Yeni bölümle karşınızdayım

Rezan hakkında ne düşünüyorsunuz?

Mizgin ve Rezan sizce mutlu ola bilecekler mi?

Mizginin Rezana göre okulunu bırakması hakkında ne düşünüyorsunuz?

Rojin ve Berdan?

Sizce haklı mı kaçmışlar?

Kendinize iyi bakın ❤️‍🔥🫶🏻

 

Bölüm : 15.03.2025 12:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Yeşil Köy / Berdel / 2. Bölüm
Yeşil Köy
Berdel

469 Okunma

23 Oy

0 Takip
2
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...