8. Bölüm

8. OKYANUS'A ADIM

Yeşim Işıldak
yesimisildak

"Ne yapman gerekiyor?" Kabullenmiş sesim güçsüz çıkmıştı.

 

Hayatta bazı tercihlerimiz bizi yaşamın farklı noktalarına çekerdi ve ben kıyısında durduğum okyanusa ilk adımımı atacak kararı vermiştim. Bir okyanusun derinliklerine ne kadar indiğin önemliydi, temkinli adımlarla da olsa derine indikçe batman kaçınılmazdı çünkü temkinli adımlar bile zamanla düzensizleşir ve seni çıkmaz bir paniğe sürüklerdi. O panik ise senin en büyük düşmanın olur, bileklerinden kavrar ve seni o okyanusun dibine; boğulacağın o uğursuz noktaya çekerdi. Ben bu okyanusun içine çoktan adım attığımın farkına şu an varıyordum, onlara pisliğinize daha fazla batmak istemiyorum demiştim ancak şimdi ayağımın dibindeki kumların varlığını hissetmeye başlamıştım bile. Geri dönüp çıkma şansım vardı ancak ben ayaklarımın ucunda özgür düşünmemi engelleyen prangaların varlığını da hissediyordum.

 

"Yapman gereken şey basit." Sesi düşüncelerimden uzaklaşmama neden olacak kadar netti, kafamı kaldırdığımda göz göze gelmiştik. "Motorsikletin arkasında duracaksın ve doğru zamanda senden almanı istediğimiz çantayı alacaksın." Kaşlarım çatıldı, yutkundum.

"Bu basit gibi durmuyor." Sesim sıkıntılı çıkmıştı, yirmi dört yıllık hayatımda tek bindiğim motorsiklet Efser'in motorsikletiydi öncesinde herhangi bir tecrübem de yoktu. En azından hatırladığım bir tecrübem yoktu.

 

"Yapamayacağını bilsem bunu sana teklif bile etmezdim Serin."

 

Ülkü ve Ekin'in bakışları ikimiz arasında sırayla geziniyor, araya girmeye cesaret edemeyen bir tavırla sessizce izlemeye devam ediyorlardı.

 

"Emin değilim Efser, ya işleri batırırsam?" Amaçları o uyuşturucunun satımını önlemekse yapabileceğimin en iyisini yapmaya çalışırdım ancak kendime güvenim motosiklet konusunda azıcık bile yoktu.

 

Efser'in bakışları yüzümün her karesinde dolaştı ve kafasını yavaşça sola yatırdı. "Yarın sabah çalışacağız, eğer başarılı olamazsan bunu o zaman düşünelim Serin."

 

Ertesi sabah kendimi Efser'le birlikte evin arka bahçesinde bulmuştum. Tam olarak uyanamamıştım bile, gözümün tekini sertçe avuşturdum. Arka bahçenin görünüşü kaşlarımın havaya kalkmasına neden oldu, sersem gözlerle etrafı inceledim. Evin ön bahçesinin aksine arka bahçe tamamen betonla kaplıydı. Birkaç tane depo olduğunu tahmin ettiğim yerler, atış poligonu ve uzunca bir yol vardı. Oldukça da büyük bir araziydi, etrafta biraz daha bakındım gördüğüm en büyük arazilerden birisiydi.

 

Efser bu depolardan birine doğru bana bir şey söylemeden ilerlemeye başladı, bakışlarım onun üstündeydi. Sadece birkaç dakika sonra elinde koruyucu ekipmanlarla geri çıkmıştı. Yanıma rahat adımlarla gelmişti, göğüs koruyucusunu ve diz ile dirsek pedlerini bana doğru uzattı.

 

"Bunları giyebilir misin?"

 

Onu kafamla onayladım. Uzanıp Efser'in elindeki giysileri aldım, küçük bir uğraş ile koruyucu kıyafetleri giyebilmiştim.

 

Efser bu sırada tekrar depoya yönelmişti, bense eğilmiş dizliklerimi giyerken depodan gelen motor sesiyle bakışlarımı o yöne çevirmiştim. Efser hep kullandığı siyah motoruyla yanıma gelmişti, motorun arkasından her seferinde bana verdiği aynı kaskı uzattı. Hiçbir şey söylemeden kaskı aldım ve kafama takmaya çalıştım. Efser ise göğüs koruyucumu kontrol ediyordu, eli önce sırtıma ordan da belime değdiğinde huylanmıştım. Koruyucuyu birkaç sert hamle ile kendisine doğru çekti ancak sert hareketleriyle dengemi kaybettim ve bedenim onun üstüne doğru çekildi ancak o düşüşümü sırtımdan ileriye doğru baskı uygulayarak engelledi. Şaşkın bakışlarımı ona çevirdim, ellerini havaya doğru kaldırdı. "Pardon, orantısız bir güç uyguladım." O da benim kadar şaşkın duruyordu, kafamı hafifçe sorun yok dercesine iki yana salladım. Kalbimin hızı normal düzeylere inmesi için biraz zaman tanıdım, gücü karşısında yaşadığım ufak çaplı şoktan çıkmaya çalıştım.

 

"Düşer miyim acaba?" Sesim zayıftı ve size sabah sabah hâlâ ayılamadığımı önceden söylemiştim değil mi? Şu anda hâlâ ayılamamış ve sersemlik hissiyle rahat bir tavırla konuşuyordum. Şu anki duruma göre gereksiz bir rahatlıktı.

 

"Bir ihtimal." Efser'in sesi umursamızdı ancak bakışları yumuşaktı. Bu tavrına karşılık kaşlarım çatıldı, itiraz eden bir ses tonuyla konuştum.

 

"Düşmem ama değil mi Efser?" İsmini sertçe vurguladım, bakışları yüzümde dolaştı, dudağının ucu hafifçe yukarı kıvrılmıştı bu hali bozguna uğramış bir şekilde onu izlememe neden oldu.

 

"Gençler!"

 

Ekin'in sesiyle irkildim, gözlerimi Efser'in üstünden hızlıca çektim. Resmen yüzüne dalmıştım, kafamı hafifçe iki yana salladım. Bakışlarımı arka tarafımızdan bize seslenen Ekin'e çevirdim, elinde büyük bir varille yanımıza doğru yürüyordu.Varil büyük ihtimalle boştu ancak taşımaktan yorulmuş gibi onu sertçe yere bıraktı, sert bir tekme atıp yere devrilmesine neden olmuştu. Çıkan ses yüzümü buruşturmama neden oldu, sert bir tekme daha attı ve varil dönerek yanımıza doğru geldi. "Niye bu kadar ağır bu lanet şey?" Sesi bıkkınlık doluydu, onun arkasından gelen Ülkü gözlerini devirdi. "Abartma Ekin."

Ekin ona ters bir bakış attı ancak kabullenmiş bir ses tonuyla konuştuğunda hafifçe gülümsedim.

 

"Ee, bunu nereye koyayım?"

 

Efser yolumuzun üstünde bir yer gösterdi, Ekin ise varili tekmeleye tekmeleye gösterdiği yöne götürdü, çıkan ses fazla gürültülü; rahatsız ediciydi. Ülkü ise Ekin'in peşinden gitti ve elinde tuttuğu siyah çantayı, Ekin'in konumlandırdığı varilin üstüne yerleştirdi. İkisi de gergin görünüyorlardı ancak bu konuda bir şey demediler, onların gerginliğinin bana yansıdığını hissettim. Az önceki rahatlığımın yerini ufak stres kırıntıları almaya başladı.

 

"Her şey hazır." Ülkü'nün sesi düzdü, bakışları ise etraftaydı.

 

"Sen hazır mısın Serin?" Bakışlarımı soruyu sorana Efser'e çevirdim, sıkıntılı bir nefes aldım. "Hazırım galiba." Ellerim son kez kafamdaki kaskı kontrol etme ihtiyacı ile kaska gitti, birkaç çekişten sonra sağlam olduğunu düşünerek kaskı bıraktım ancak benden hemen sonra kaskımı kontrol etmek için tutan Efser afallamama neden oldu. Bu sefer orantısız bir güç uygulamadı, hafifçe sağlamlığını test etti ve ellerini kaskımdan çekti. Bu tarz hareketleri daha önce tanışmadığım duygular ile tanışmama neden oluyordu ancak şu an önceliğim duygularım değildi, bu yüzden zihnime ufak bir komut vererek bunları da sonraya ertelemesi gerektiğini ilettim.

 

Efser de kendi kaskını taktı ve çevik bir hareketle motorsikletine bindi. Onu bekletmek istemeyerek bende çabuk adımlarla yanına ilerledim ve arkasına bindim. Efser motoru çalıştırdı ancak hareket ettirmedi. Her şey fazla hızlı gerçekleşiyor diye düşündüm ve ben çaresiz bir şekilde tüm bunlara ayak uydurmaya çalışıyordum.

 

Parkurumuz bahsettikleri depoya uygun bir şekildeydi, ticaretin yapılacağı depo düz ve uzun bir depoydu. Yani yapmamız gereken arka kapıdan hızlıca girip, adamların elindeki çantayı alıp kaçmaktı. Tamam, belki bu kadar basit değildi ama en azından benim yapmam gereken bu kadar basitti. Al ve kaç. İçime çektiğim nefesi sertçe bıraktım, kendime azıcık bile güvenmiyordum sadece zihnimi yapacağım şeyin basit olduğunu söyleyerek kandırmaya çalışıyordum.

 

"Sıkı tutun."

 

Efser'in bakışları ile düşüncelerimden sıyrıldım ve ellerimi sıkıca omzuna yerleştirdim. Aramıza mesafe koyup onunla fazla temas etmemeye özen göstermiştim.

 

Efser, ona tutunduktan hemen sonra motoru hızlandırmış ve belirlediğimiz parkurun başına gelmişti. Kafamı kaldırıp parkura baktım, bu mesafeden varil küçücük gözüküyordu. Ellerim gerginlikten titremeye başladığında onları umursamamaya çalıştım.

 

"Serin, sen sadece varilin üstündeki çantayı almaya odaklan. Motorsikleti o yöne doğru eğeceğim o sırada korkmamaya çalış." Sesi bana güven vermek istiyor gibiydi. Kafamı varilin olduğu kısımdan kaldırıp Efser'e baktığım da yeşile yakın gözleriyle bakışlarım kesişti. Benim aksine çok rahattı, ona cevap vermedim; hayır gerginlikten ağzımı açıp konuşamadım demeliydim. O ise hereket etmeden önce son kez konuşarak cümlesini tamamladı. "Bir sorun olursa seni koruyacağım."

Onu kafamla onayladım, ben nasıl koruyacağı kısmını düşünürken Efser gaza yüklendi sert bir egzoz sesi havada yankılandı. Düşüncelerimden ayrılarak yola odaklandım. Hızımız giderek artıyordu, onun karnına hafifçe tutunan ellerimin titremesi artmıştı. Karnım ise adrenalin hissi ile kasılıyordu, kendimi kontrol etmeye çalıştım ancak zihnim susmuyor; devamlı aynı soruyu kendisine soruyordu. Ne halt yiyorsun Serin?

 

Çantaya yaklaştığımızda derin bir nefes alarak kendimi ve düşüncelerimi dizginledim. Efser beklemediğim bir an motoru sağ yana doğru eğdi ve aynı anda "Şimdi." diye seslendi.

 

Onun komutuyla birlikte çantaya doğru eğildim ancak çanta parmaklarımın ucundan kayıp geçti ve olduğu noktada kaldı. Eğilmem yeterli gelememiş, çantayı kavrayamamıştım. Sıkıntılı bir nefes aldım ve elimi tekrar yerine koydum. Efser kısa bir sürede hızımızı kesti ve sola doğru manevra yaparak durdu.

 

Kaskının camını üste itti ve bana döndü. Bakışları ellerimim üzerinde dolandı sonrasında ise göz göze geldik.

"Tekrar deneyelim, bu sefer daha yakın geçeceğim." Birkaç saniye duraksadı ve konuşmaya devam etti. "Sakin olmaya çalış." Ellerimin titrediğini büyük ihtimalle fark etmişti, kötü bir huydu bu ancak elimde de değildi. Sözlerini kafamı sallayarak onaylamıştım, kendimi sakinleştirmeye çalıştım ve az öncekine oranla daha başarılı oldum.

 

Tekrar parkurun başına geçmiştik, Efser bana kısa bir bakış atmıştı bunun hızlanacağım demek olduğunu anlamıştım. Ellerimi tekrar karnında birleştirdim, Efser ise gaza basmıştı. Hızını arttırırkem rüzgar vücudumu yalayıp geçiyordu, Efser'in parfüm kokusu da ciğerlerime dolmuştu, istemsizce içime çektim. Güzel kokuyordu ancak kafamı iki yana sallayarak kendime kızdım. Odaklanma lazımdı ve Efser'e değil, parkura.

 

Çantaya yaklaştığımızı fark ettim ve bedenimi eğilmek için hazırladım, Efser tekrar motoru eğdi ancak bu sefer komut vermedi büyük ihtimalle kendimi hazır hissettiğimde yapmamı istemişti. Doğru zaman olduğunu düşündüğüm bir zamanda eğilerek çantayı tuttum ancak büyük bir aptallıkla eğildiğim yerden tekrar hızlıca doğrulamadım. Bu hem benim hem de Efser'in dengesini sarsttı, sol elim çaresizce belinden tutunmaya çalıştı ancak bunda da başarılı olamadım. Yere düşeceğimi anladım, bu korku dolu bir çığlık atmama neden oldu. Efser frene basıp yavaşlamaya çalışsada yana doğru kaymıştım bile, bu motorun ağırlık merkezini de bozdu ve Efser motorsiklete daha fazla hakim olamadı. Motorsiklet avuçlarından kaydı ve devrildi.

 

İkimizde yerde sürüklenirken bir çift kolunun bana sarıldığını hissettim, kafamı kollarının arasına aldığında hiçbir acı hissetmetmedim ve yerde kısa bir mesafe sürüklendik. Sonunda durabildiğimizde sırtım Efser'in göğsüne yaslıydı, sıkıca kapattığım gözlerimi bir süre açamadım. Adrenalin pompalayan kalbim yerinden çıkacakmış gibi hissediyordu.

 

"Hey siz iyi misiniz?" Başından beri bizi izleyen Ekin ve Ülkü'nün yaklaşan koşma seslerini duydum ancak kafamı uzandığım yerden kaldıramadım ve öylece uzanmaya devam ettim. Hemen yanımda duran Efser ise hafifçe belini doğrultup hızlı bir şekilde bana baktı. Kafamı sağa çevirip Efser'e bakmaya çalıştığımda kasklarımız birbirine çarpttı, kafamı tekrar uzandığım yere bıraktım. Bu esnada uzandığım yerin Efser'in kolu olduğunu yeni idrak edebilmiştim ancak kalkmak için acele etmedim, bir süre böyle kalmak istiyordum.

 

"İyi misin?" Telaşlı sesi kulaklarıma doldu, bakışları tüm vücudumda dolaşıyordu.

 

Açıkçası, iyi hissediyordum. Adrenalinden dolayı da olabilirdi ancak herhangi bir acı hissetmiyordum. Yerde sürünürken koruyucu ekipmanlar ve Efser'in kolları bana gelen zararı en aza indirmişlerdi ayrıca düşmeden önce Efser hızını azaltmış bu sayede de sert bir düşüş yaşamamıştık. Aniden kaşlarım çatıldı ben onun sayesinden iyiydim, bakışlarımı zorda olsa ona çevirdim.

 

"Ben teşekkür ederim." Sesim beklediğimden daha titrek çıkmıştı. Anın verdiği heyecan ve korku bir şekilde kendini belli ediyordu işte.

 

Efser kolunu çekmeden üstüme doğru eğildiğinde kasklarımız tekrar birbirine değdi. Ona iyi olup olmadığını sormak istiyordum ancak benden önce konuşan yine o olmuştu.

 

"Neden omzumdan tutunmadın ki Serin?"

 

Hâlâ uzandığım yerden kalkmıyordum, kolu iyidir umarım diye düşündüm.

 

"Tutunmaya çalıştım ama yetişemedim."

 

Sözlerime karşılık Efser sert bakışlarını bana yöneltti. "En başından belimden hafifçe tutunmak yerine sıkıca omzumdan tutunmalıydın."

 

Kızgın sesiyle kaşlarımı çattım, hâlâ tepemde dikiliyordu. Umursamaz bir tavırla konuştum, kendi umursamazlığıma kendim de şaşırmadan edemiyordum. "Temas sevmiyorsun."

 

Sözüme karşılık gözleri şaşkınlıkla açıldı.

"Şaka gibisin."

 

"Asıl sen şaka gibisin, cidden. Her gün motor üstünde hareket etmiyorum." Kızgın sesime karşılık Efser gözlerindeki şaşkınlıkla bana baktı ancak cevap vermedi.

 

Uzandığım yerden dikleşmek için yeltendim, yanımıza az önce varmış olan Ülkü elini bana doğru uzattı, ona tutunup yavaş hareketlerle kalktım. Bu sırada Ekin de Efser'in kalkmasına yardımcı oluyordu. Benim aksime Efser'in aldığı hasarın daha fazla olduğunu fark ettiğimde az önceki sinirli sesim içine kaçtı ve endişeli bir sesle konuştum.

 

"Asıl sen iyi misin?" Bakışlarımı kısa bir süre vücudunda gezdirdim, onunda ekipmanları vardı ancak ellerinin üstünün çizildiğini görebiliyordum ayrıca ayağa ilk kalktığında hafifçe topallamıştı, bu yüzden gözlerim bacaklarına odaklandı. Ancak tüm vücudu kıyafetlerle kaplıydı ve varsa bile o yaraları görmemi engelliyordu.

 

"İyiyim." Kendisini tutan Ekin'den bir adım uzaklaştı. Kafamı kaldırıp ona baktım, gözleri bendeyken konuşmaya devam etti.

 

"Ellerinin acısını hissetmiyorsun dimi?" Sorusuyla birlikte bakışlarım otomatik olarak ellerime indi, yer yer soyulmuş ve çizilmişlerdi. Hafifçe yüzümü buluşturdum ancak acı katlanamayacak kadar fazla değildi.

 

"Evet, az önce hissetmiyordum." Adrenalin vücudumu yavaşça terk ediyor, yerini ufak tefek sızılara bırakıyordu.

 

"Tekrar denemeyin isterseniz, ikinizde dinlenseniz iyi olur." Ekin'in sesi gergin çıkmıştı, endişeli gözleri Efser'in ve benim üstümde dolaşıyordu.

 

"Aynen." Diye onayladı onu Ülkü. "Zor olsa bile başka birilerini ayarlamaya çalışırız artık."

 

Efser'in bakışları üstümde kitlendi, kararı bana bıraktığını anlamıştım. Bakışlarım sırasıyla hepsinin üstünde en sonda kendimde oyalandı. İyi hissediyordum, gerçek anlamda dert edinceğim kadar büyük bir ağrım yoktu.

"Bence devam edelim." Ekin ve Ülkü birbiri ile bakıştılar, Efser'in ise çatık kaşlarının altındaki bakışları üstümdeydi.

 

"Emin misin?" Onu kafamla onayladım.

"Sen de iyiysen tekrar deneyebiliriz, söz veriyorum bu sefer daha dikkatli olacağım." Ses tonum ona güvence vermiş olacak ki, derin bir nefes alarak beni onayladı.

 

"Peki."

 

Ülkü ve Ekin birkaç kez daha emin olup olmadığımızı sormuşlardı ancak kararımızı vermiştik bile. Efser yavaş adımlarla sürüklenen motorunun yanına gitmişti, bakışlarım arada bir aksayan bacağının üstündeydi. Canının benden daha çok yandığını biliyordum ve bu canımı sıkıyordu. Efser motorunu yerden kaldırdı ve hasar var mı diye hızlıca kontrol etti ancak birkaç çizik haricinde motor sağlam duruyordu. Bakışlarını motordan çekti ve bana kısa bir bakış attı, yanına çağırdığını anlayarak ona doğru adımladım.

 

"Dikkat edin." Ülkü'nün sesiyle kafamı aşağı yukarı salladım, ben Efser'e doğru yürürken onlarda az önce bulundukları noktalara geri yürümeye başlamışlardı.

 

Efser motorsiklete binmişti, ben de arkasına binmek için hareket ettiğimde ağrıyan baldırım yüzümü buruşturmama neden oldu. Ancak ifademi Efser görmeden düzelttim, sorun çıksın istemiyordum. Efser motoru hareket ettirdi ve kısa sürede tekrardan parkurun başına geldik.

 

"Varilin olabildiğince yakından geçeceğim Serin." Arkasına dönmüş, göz kontağı kurmamızı sağlamıştı. "Sen de bu sefer omzumdan tutun ve tutunabileceğin kadar sıkı tutun. Sonra vücudunu eğ ama eğerken bile benden destek almayı bırakma ve eğer düzgün tutunamadığını düşünürsen sakın eğilme, tekrar düşmeyelim." Son cümlesini sertçe vurgulamıştı. Derin bir nefes aldı. "Bu sefer halledelim."

Onu sıklıkla yaptığım gibi sadece kafamla onayladım, onayı aldığında önüne döndü ve gaza bastı.

 

Bu sefer sert omuzlarına sıkıca tutunmuştum, avuçlarım altındaki beden kasılmıştı ancak umursamadım. Süratle ilerlerken çantaya kısa sürede yaklaşmıştık, derin bir nefes aldım ve kendimi bu sefer hafifçe yukarı kaldırdım ve sağ tarafımda kalan varile doğru eğildim. Sol elim sıkıca omzundan destek almaya devam ederken, sağ elimin altına gelen çantayı tuttuğum gibi tekrardan oturur pozisyona geçtim. Çantayı hızla kucağıma koydum ve hemen ardından Efser'in beline sıkıca sarıldım, tuttuğum nefesimi geri verdim ve nefes alışverişimi düzene sokmaya çalıştım. Efser motoru sola kırıp sertçe fren yaptı, durduğumuz an kaskını hızlıca çıkardı ve rahatlamış gözlerle bana baktı.

 

"Harikasın." Heyecanlı görünüyordu. Sözüyle birlikte yüzümde gerçek bir gülümse oluştu. Heyecanlı ifadesi kalbimi hızlandırmış, tüm vücuduma tatlı bir sıcaklık yaymıştı. Bu sıcaklık en sonunda yanaklarımda birikti ve bunu hissettiğim an bakışlarımı ondan hızlıca çektim. Saçmalıyordum ancak "Sen de." diye mırıldanabilmiştim.

 

Ekin ve Ülkü tekrar yanımıza gelmişlerdi, koşmuş gibi nefes nefeselerdi ama onlarında yüzlerinde rahatlamış ifade vardı. "Bu sefer çok iyiydiniz." Ülkü'nün sözü biter bitmez Ekin'de konuştu.

 

"Akşam da bu şekilde olursanız mis gibi olur ve sorunsuzca çıkarız o depodan."

 

Efser onların sözlerini kafasıyla onayladı. "Birkaç tekrar daha yapalım bu şekilde, Serin de alışmış olur."

 

Efser'i hemen onaylamıştım, haklıydı. Birkaç pratik ile yaptığımız şeyi garantiye alabilirdik. Ve öyle de yapmıştık, birkaç saat boyunca sayısız tekrar yapmış ve her tekrar sorunsuz bir şekilde bitince biz de tekrarları bitirmiştik.

 

Saatler geçmiş, akşam olmuştu. O çalışmadan sonra duş almış, yaralarımla ilgilenmiştim. Kollarımda sadece ufak tefek çizikler vardı ancak sağ baldığımda kocaman bir morluk vardı onunla ilgilenme işini sonraya erteledim. Vücudum da beklediğimden daha yorgundu, kendimi yatağa atıp uyumak istiyordum aslında ancak bahsettikleri işi halletmek için giyinmemiz ve sonrasında ise evden çıkmamız gerekiyordu.

 

Aynanın karşısına geçtiğimde koyu renk saçlarımın birbirine girdiği görmek kaşlarımın çatılmasına neden oldu. Umursamaz bir tavırla üstten sertçe topladım, at kuyruğu haline getirdim. Elim Ela'nın getirdiği kıyafetlere gitti, siyah alt-üst bir takımdı. Motorsiklette hareket etmemi zorlaştırmayacak kıyafetlerdi, bu rahatlamama neden oldu çünkü motosikletin üstünde hareket etmek yeterince zordu bir de kıyafetlerim sorun teşkil etsin istemiyordum. Kıyafetin üstüne koruyucu ekipmanlarımı geçirmiş, odadan çıkmadan önce kedime küçük bir öpücük vermiştim. Onu bu aralar sık sık yalnız bırakmanın verdiği vicdan azabını çekiyordum. Mamasının ve suyunun yeterli olduğuna kanâat getirdiğimde odadan çıktım.

 

Alt kata hızlı adımlarla inerken bakışlarım hepsinin üstünde gezindi; herkes hazırdı. Ülkü ve Efser benimle tamamen aynı giyinmişti, Ekin ise takım elbise giymiş sinirli bir ifade ile kravatıyla uğraşıyordu. Efser onun bu uğraşından sıkıldığını belli eden bir edayla Ekin'in yanında gitti kravatını bağlamasına yardımcı oldu, sonrasında kafasına hafifçe vurmuştu. Ekin sessizce homurdandı ben ise bu hallerine tebessüm etmekle yetindim.

 

Bakışlarım Efser'in geniş omzularına kaydı, üstündeki kıyafet bedenini tamamen sarmıştı. Uzun boyu, orantılı fiziği ve dağılmış saçları ile fazlasıyla iyi duruyordu. Derin bir nefes alarak bakışlarımı ondan çektim, onun ise bakışlarının bana döndüğünü hissetmiştim. Ancak tekrar ona bakmaya cesaret edemedim.

 

Ülkü, Ekin'e insan yüzüne benzeyen bir maske uzattığında kaşlarım çatıldı. Maskeyi kısa bir çabayla yüzüne yerleştirdiklerinde şaşkın bakışlarla onları izlemeye devam ettim. Koyu kahverengi gözlerine mavi cansız bir lens, yine gözleriyle aynı renk olan saçlarına ise koyu sarı, omuzlarında biten bir uzunlukta peruk takmışlardı. Tüm bunlardan sonra Ekin artık kendisi gibi değildi.

 

Ekin peruğunu eliyle hafifçe düzelttikten sonra konuştu.

 

"Başka renk tercih edemez miydin Ülkü ya." Onun bu tavrına da kendi kendime güldüm.

 

"Ekin lütfen artık kabullen ve bir daha peruğun hakkında konuşma. Sadece birkaç saat böyle kalacaksın, tek sorun saçlarınmış gibi konuşma" Ülkü onu sakince azarladığında Ekin cevap olarak sadece omuz silkti.

 

"Neyse, hadi şu işi halledelim." Ekin ellerini birbirine vurduğunda heyecanlı duruyordu, yüzünde muzip bir gülümse vardı. Bu tarz şeylerin hoşuna gittiğini hissettim.

 

"Gidelim mi?" Efser'in sesiyle bakışlarım ona döndü, kafamla onu onayladıktan kısa bir süre sonra evden çıkmıştık.

 

Efser motorsiklete önce binmiş hemen ardından ben de arkasına binmiştim. Ela ise tek başına kendi motorsikletindeydi. Hepimiz kasklarımızı ve koruyucu ekipmanlarımızı giymiştik, Ekin hariç. Çünkü o önümüzde siyah bir arabayla gidiyordu, tek elini dışarı çıkardığında kafasını eğip bize baktı. Kafa selamı verdiğinde Efser de aynı şekilde cevap verdi. Ekin önüne dönerken yüzünde ki eğlenen ifade hâlâ canlıydı, bu halleri midenin gerginlik ile kasılmasına neden oluyordu.

 

Yolculuk beklediğimden uzun sürmüştü, Ekin plakasız arabasıyla en önde ilerliyor hemen arkasından ise biz takip ediyorduk.

Şehrin hiç bilmediğim caddelerinden, yalnızlaşan sokaklarından hız kesmeden ilerlemeye devam ediyorduk. Başım ağırlaşmaya başlamıştı, ellerim Efser'in omuzumdaydı pozisyonlarını değiştirdim ve sıkıca beline sarıldım. Kaskımı onu rahatsız etmeyecek bir şekilde sırtına yasladım ve hızla kayıp giden caddeleri bu şekilde izlemeye başladım.

 

Yarım saat sonra gideceğimiz yere yaklaşmıştık, yolunu ilk ayıran Ekin olmuştu. Üstünde bir dinleme cihazı vardı, Efser ve Ülkü onu rahatlıkla duyabiliyorlardı.

 

Kısa bir süre sonra depo olarak tahmin ettiğim bir yerin dış kısmında, karanlıkta fark edilmenin mümkün olmadığı bir noktada durmuştuk. Çevreme bakındım, boş bir arazideydik. Uzaklardan gelen hayvan sesleri, yankılı bir şekilde kulaklarımıza doluyordu. Motorsikletlerin ışığı ise etrafı aydınlatmada yetersiz kalmış, yeni gölgeler yaratmıştı. Hava ise sonbaharın serinliğini üstünde taşıyordu ancak üşümüyordum hem anın verdiği heyecandan hem de ekipmanlardan dolayıydı bu.

 

Yüzümdeki maske rahatsız hissettirdiğinde hafifçe çekiştirdim, Efser ne yaptığımı anlamak için kısa bir bakış attı ancak bir şey söylemeden önüne döndü. Elimi maskenin üstünden huzursuzca çektim.

 

Hepimizin yüzünde maske vardı, tanınmamalıyız demişti Efser. Hatta Ekin bile yanına maske almıştı ama bizim siyah motorcu maskelerimizin aksine onun maskesi beyaz hasta maskesiydi. Yüzünde yapay bir maske olmasına rağlen o maskeyi bile gizlemek istiyorlardı. Çünkü söylediklerine göre maskeleri başka birisi tasarlıyormui ancak şu an o olmadığından ötürü bu iş Ülkü'ye kalmıştı ancak o da çok başarılı değildi bu işte.

 

Sessizce ofladım, içimde nedenini bilmediğim bir sıkıntı vardı. Aslında korkuyordum, belki de bu sıkıntının tek kaynağı buydu. Rüzgar sertçe estiğinde, soğuk hava yüzümü yaladı. Hafifçe burnumu çektim ve kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım. Şehir ışıklarından bir hayli uzak olan bu yer, aynı zamanda yıldızların rahatlıkla süzüldüğü bir alanda olmuştu. Sessizce onları izledim bir süre, sonrasında ise kafamı tekrar yere indirdim neyi beklediğimiz bile tam olarak bilmiyordum ve sıkılmıştım.

 

"İçerisi çok kalabalık değildir dimi?" Sesim tedirgindi, açık konuşmam gerekirse Ekin için fazlasıyla endişeliydim çünkü şu an en büyük tehlikede olan oydu.

 

Efser kafasını bana doğru döndürdü. "Bu küçük bir ticaret. Adamlar en fazla 5 kişi geleceklerdir çünkü onlara göre bu çok sessiz sedasız küçük bir işti." Sözleriyle derin bir nefes aldım, sakin olmalıydım. Bakışlarım Ülkü'ye kaydı, benim aksime o da fazla rahat duruyordu. Alışkın olduklarını anlıyordum ama onların aksine bu benim ilk işimdi.

 

Ekin'le anlaşma şeklimiz şöyle belirlenmişti. Bir kere öksürür ise sorulara 'evet' yanıtını vermiş olacaktı, eğer üç kere art arda öksürür ise 'şimdi' demek olacaktı. Ekin'den emir geldiğinde önce Efser'le ben depoya hızlıca girecektik arkamızdan ise Ela gelecekti. Bir anlığına kaşlarım çatıldı neden 'hayır' için bir kod belirlememiştik ki, bakışlarım diğerlerinin üzerinde oyalandı ciddi ortamdan dolayı bunu sormaya cesaret edemedim. Sırtımı deponun duvarına yasladım ve o şekilde sessizce ama heyecanla beklemeye başladım.

 

"İçerde misin?" Efser'in sorusuyla Ekin kısa bir süre sonra bir kere öksürdü. Hemen yanımda duvara yaslanmış olan Efser sayesinde ben de konuşmaları duyabiliyordum. Aradan çok geçmeden Efser yeni bir soru yöneltti.

 

"Beş kişiler mi?"

 

Bakışlarım Ela'ya kaydı, bizim bir dikkatle dinliyordu o da . Ekin bir kere daha öksürdü, aynı anda rahatlamış bir nefes verdik. Efser kendi kendine mırıldandı. "Tamamdır." Plan kurucu genellikle oydu, şu anda olduğu gibi o yüzden ne düşündüğünü anlamakta zorluk çekiyordum.

 

"Silahları var dimi?"

 

Efser büyük ihtimalle silahlı olacaklarını söylemişti. Ekin tekrar öksürdü, hasta taklidini de pekiştirmiş oluyordu. Ancak bu öksürük beni tedirgin etti zaten silah kelimesini bile duymak tedirgin olmama yetiyordu. Efser ise bunun üstüne elini beline atmış, sakin bir şekilde belinden silahını çıkarmıştı. Yutkundum ve içerisinde korku barındıran gözlerimi ona çevirdim, bakışlarımı anında fark etmişti.

 

"Planda vardı." Kısa açıklaması içimi rahatlamadı ancak onu kafamla onayladım, plan da tam olarak bu kısım vardı ama benim sevgili zihnim bu kısmı tamamen silmişti.

 

Silahın emniyet mandalını açıp tekrar beline yerleştirmişti, aynı zamanda Ela da indiği motora tekrar biniyordu. Ceketinin altında parlayan metalle onunda silahlı olduğunu fark etmem uzun sürmedi. Efser motorsiklete binmişti, bende tekrar arkasına bindim ve Ekin'den gelecek olan komutu beklemeye başladık. Ancak bu bekleyiş heyecanımı artmasına neden oluyordu, mideme kramplar giriyordu. 'Sakin ol.' dedim kendi kendime, en küçük hatam bile içimizden birisinin zarar görmesiyle sonuçlanabilirdi ve bu düşünce biraz da olsa sakinliğimi korumamı sağladı. Derin bir nefes aldım, tek yapmam gereken o çantaya ulaşmaktı; bunu zihnime kazıyarak kodladım.

 

Kısa bir süre geçtikten sonra Ekin üç kez öksürdü. Efser bu anı bekliyormuş gibi anında gaza bastı, egzozun sert ve yüksek sesi boş arazide yankılandı. Ellerim sıkıca omuzlarına tutundu, ellerimin altındaki beden sertti. Hemen ardımızdan Ülkü de gaza yüklenmiş, boş arazide tekrar bir ses yankılanmıştı. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyordu, Efser'in omzunun üstünden yola baktım. Topraklı yolun sonunda, tam da tasvirlere uyan uzun bir depo bulunuyordu. O depoya ulaşmamız sadece birkaç dakikamızı aldı ancak bu birkaç dakikalık zaman dilimi benim için asırlar sürmüştü.

 

"Dikkatli ol!" Efser'in uyarı dolu sesi kulağıma doldu ve oturduğum yerde dikleştim. Deponun içine sert bir giriş yaptığımızda bakışlarım loş sarı ışık altındaki bedenlerde hızlıca gezindi.

 

Hiç zaman kaybetmeden Ekin'e doğru ilerledik, adamlara tepki verecekleri zaman bile bırakmamıştık. Adamlar kendi aralarında yüksek sesle bağrışmaya başlamışlardı, bu içimdeki huzursuz hissi arttırdı.

 

Bakışlarım tekrar deponun içinde oyalandı ve elinde kahverengi bir çanta tutan adamı gördüğümde bir avcının avına dikkat kesilmesi gibi, adamın elindeki çantaya dikkat kesildim. Efser'de avımızı fark etmiş olacak ki yönünü hafifçe değiştirerek adamın üstünde sürmeye başladı. Adama birkaç metreden az kala, Efser'in omuzlarından sertçe destek aldım ve hafifçe yerimden kalktım, Efser sağa doğru aniden kırdığında eğildim, büyük bir kuvvet ile çantayı çektiğimde şaşkınlığa uğrayan adamın elinden onu almayı başarmıştım. Ne olduğunu anlamayan adamın ağzından küfür döküldü ya da belki ne olduğunu anladığı için dökülmüştü bilmiyorum.

 

"Siktir, ne bok dönüyor burada?"

 

Efser planladığımız aksine depodan çıkmayarak motosikletin yönünü tekrar adamlara doğru çevirdi, bu korkmama neden oldu. Ani bir fren ile durduğunda bakışlarım Ülkü'yü aradı, ortalığı karıştıran oydu. Adamların etrafında motosikletini hız kesmeden birkaç tur atmış, kafalarının karışmasına neden olmuştu. Cesareti ona tekrardan hayranlık duymama neden oldu.

 

Hemen sonra ise Ekin'i görme isteği ile gözlerim tekrar depoyu aradı. Ekin bir arabanın arkasına doğru eğilmişti, elinde tuttuğu silah kaşlarımın çatılmasına neden oldu. Planın dışına çıkmıştık, vücudum ani bir gerginlik ile katkatı kesildi. Gözlerimi bir süre Ekin'den ayıramadım, onu oradan nasıl alacaktık? Ellerimin altındaki beden kasıldı, Efser'in ne düşündüğünü az çok anlıyordum. Şu an kendisinden çok Ekin'i düşündüğü biliyordum, Elimin altındaki bedeni hafifçe uyarmak amaçlı sıktım, uyarımı almış gibi bedeni gevşedi. Sağlıklı düşünmeliydi, ne plan kurarsa kursun hepimiz o plana itiraz etmeden uyacaktık, buna emindim. Bu yüzden düşünmeli ve bize ne yapacağımızı söylemeliydi.

 

Ülkü, motorsikleti ile bizim hemen arkamızdaki yerini aldı, sanki morotan koşmuş gibi nefes nefese kalmıştı. Amcam onun orada olduğunu, hemen arkamızda olduğunu bilmek içimdeki gerginliği bir nebze azalttı.

 

Tüm bunlar sadece saniyelik zaman diliminde olmuştu ve ne yaptık bilmiyorum ama Ekin'e istediği zamanı yarattığımızı hissettim. Çünkü hareketliliği artmış, kontrolü eline almıştı. İlk silahını ateşleyende Ekin oldu ve sanki herkes bu ani bekliyormuş gibi geri tepki de bulundu. Artık bu küçük depoda sadece silahın uğursuz patlama sesleri duyuluyordu. Kulağımı ellerimle kapatma isteğimi bastırmaya çalıştım.

 

"Geliyoruz." Efser'in kendinden emin sesi, Ekin'e yönelikti. Üstüme düşen görev neydi onu da bilmiyordum ancak heyecanımı ve gerginliğimi geri plana attım. Şu an odaklandığım tek şey kısa süredir tanıdığım bu insanlara zarar gelmeme düşüncesiydi, içimde onlara karşı yeni bir his oluşmuştı bile. Koruma hissi. Bu hissi yıllar sonra farklı insanlara karşı hissetmiş olmak içimde unutulmaya yüz tutmuş bazı duyguların uyanmasına da vesile oldu.

 

Efser, tekrar motorsikletin gazına yüklendi acı bir ses deponun içinde yankılandı. Birkaç göz üstümüze dönmüştü, motosiklet öncekine nazaran daha hızlı bir şekilde adamların üstüne doğru yol almaya başladı.

 

"Dikkatli ol."

 

Efser'in talimatı sıkı tutunmamla ilgiliydi bu isteğine sessizce uydum. Çantayı kucağıma koydum ve iki elimlede sırtından daha sıkı destek alarak tutunmaya devam ettim. Efser ise belindeki silahı çıkarmıştı. Bakışlarım silahın üstünde duygusuzca oyalandı, ağrıyan başımdan dolayı gözümlerimi birkaç saniye birbirine bastırdım. Herhangi birisinin daha ölümüne şahit olmak istemiyordum ancak şu an bir robottan farkım kalmamıştı. Sanki şu an bu zaman içerisinde değildim, sadece geçmişi izleyen bir izleyici konumundaydım. Bu esnada kulağımın hemen yanından geçen mermi gerçekliğe dönmeme neden oldu. Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atmaya başladı, almaya çalıştığım derin nefesler kesik kesikti. Kafamı kaldırıp savaş alanına dönmüş etrafa baktım, Ekin yer değiştirmiş varlığını daha yeni fark ettiğim bir kamyonun arkasına geçmişti. Yüzündeki maske kaşına kadar soyulmuştu ve maskenin gizleyemediği tek yer olan gözleri hedefe kilitlenmiş gibi dümdüz bir kısma bakıyordu. Baktığı yere bakmaya çalıştığımda Ekin'e sağ taraftan ateş etmeye hazırlanan birisini görmek çığlık atmak için ağzımın açılmasına neden oldu ancak Efser'in tepkisi benden daha hızlıydı. Sol elini kaldırmış ve bir saniye bile tereddüt etmeden silahı ateşlemişti. Hemen yakınımdan çıkan keskin ses irkilmeme ve olayların ciddiyetini kavramama neden oldu.

 

Efser'e tutunan ellerim sıkılaştı ve oturuşumu düzelttim.Kolundan vurulan adam acı bir ses çıkararak yere düşmüş, depoya yeni bir kargaşa daha hakim olmuştu gözlerimi birkaç saniye sıkıca kapattım, alışık değildim ve alışmak zordu. İçimdeki diğer bir ses ise Efser'in motorun üstündeyken bunu nasıl yapabildiğini düşünüyordu, gizli bir hayranlık duydum. Bu hayranlığın korkunç bir şey olduğunu düşüncek zamanım olmadı.

 

Adamlara olan mesafemiz artık yok denecek kadar azdı. Hemen arkamızdan gelen Ülkü'nün de silahını çıkararak birini bacağından vurduğunu, çıkan sesle birlikte ancak anlamıştım. Ve bu esnada yeni bir daha fark ettiğim. Efserler özellikle adamlara en az zarar verecek bölgelerine ateş etmeye özen gösteriyorlardı. Öldürmek istemiyorlardı, hatta hareketlerinden ve çabalarından anladığım kadarıyla bunun için oldukça çaba sarf ediyorlardı. Ama bunu yaparken ruhsuz duruyorlardı ki, bu insanlar nasıl bir ortamın içinde büyümüşlerdi? Zihnim bu soruyu kısacık zamanda onlarca kez sormuştu ve şimdi de bu soruyu yenilemekten kaçınmadı.

 

Bakışlarım tekrar Ekin'e kaydı, bir adamla yakın mesafe dövüşüyorlardı. Adam yerdeki silaha ulaşmaya çalıştığında Ekin adamı yakalarından tuttu ve korkunç bir sertlikle kamyonun kasasına birkaç defa çarpttı. Ancak beni dehşete düşüren görüntü bunlardan değildi. Ekin'in maskesinin altından bile bu durumdan zevk aldığını gösteren ifadeydi, dudaklarında küçük bir tebessüm vardı. Bakışlarım hemen önümdeki Efser'e kaydı, tıpkı Efser gibiydi. Onun da dudaklarında bu adını koyamadığım gülümsemeyi defalarca görmüştüm.

 

"Hepinizi tek tek ...." Yüksek ve heyecanlı çıkan sesi boş depoda yankılandı ve kulaklarıma doldu. Cümlesinin devamını, hemen önüne sıkılan kurşundaç ötürü getirememişti.

 

Fazla adrenalinden dolayı mı bilmiyorum ama onun tavrını garipseyecek kadar düşünemedim bile, sadece küçük bir ürperti sırtımdan tüm bedenime yayıldı.

 

Diğer tarafta hissettiğim hareketlilik ile rabottan farkı kalmayan bedenimi o yöne çevirdim. Başka bir adam da elinde tuttuğu sopayla Ekin'in üstüne doğru koşarak gidiyordu ancak Ekin şu an başka bir adamla ilgileniyordu. Elimle Efser'in omzunu uyarırcasına sıktım ancak onun bakışları sağ taraftaki adamdaydı; uyarımı algılayamadı. Derin bir nefes alarak motorun üstünden hafifçe dikildim, derin bir nefes alırken bile vücudum titriyordu ancak aldırmadım.

 

Önümdeki adamın sopasını Efser'e doğru salladığını gördüğümde onun hamle yapmasına izin vermeden elimdeki çantayı kafasına geçirdim, motorsikletin de hızıyla birlikte çanta sert bir şekilde adamın suratına yapışmıştı. Adam önce sendeledi ve hemen birkaç saniye sonrasında yere sırt üstü düştü, elini burnuna götürdü ve acı bir şekilde inledi. Bakışlarım acımasızca üstünde oyalandı ama yine de bunu yapabildiğim için kendime şaşırdım. Bakışlarımı kısa bir süre ellerime çevirdim, az önce titreyen eller bir anda nasıl bu kadar güçlü olabilmişlerdi ki? Ya da konu Efser olunca mı... Kendi düşüncelerimi anında frenledim. Ve bir daha düşünmemeye umarak geldiği kuytu köşeye geri yolladım.

 

Efser ise yaptığım hareketi yeni fark etmiş olacak ki kafasını bana doğru çevirmiş, kaşları şaşkınlıkla yukarı doğru kaldırmıştı. Bakışmamız kısa sürdü çünkü ikimizinde bakışları hızl etrafı inceleme işine geri dönmüştü. Görebildiğim kadarıyla tüm adamlar yerde yatıyordu, bu durum bana rahat bir nefes aldırdı. Bu depodan sağ salim bir şekilde bir an önce çıkalım istiyordum.

 

Gözlerim tekrar Ekin'i buldu, Ülkü motoru ile yanına yanaşmıştı. Ekin onu bekletmeden anında motora bindi ve Efser bunumbekliyormuş gibi anında, onlara bağırarak talimat verdi.

 

"Direkt çıkışa sür Ülkü!"

 

Ülkü Efser'in komutuyla birlikte gazı kökledi egzoz sesi boş deponun duvarlarına çarpıp yankılandı. Efser Ülkü önümüze geçene kadar bekledi ve istediği olduktan hemen sonra o da hızını arttırdı. Kafamı adamları görme ihtiyacıyla son kez arkaya çevirdim, bir adam yerden destek alıp tökezleyerek kalkmıştı. Kaşlarım çatıldı, adam hemen yanında duran silahı eline alıp bize doğrulttu. Ateşleyeceğini anlamıştım ancak yaşadığım şoktan ötürü mü bilmiyorum ama sesim bile çıkmadı sadece Efser'e sığınırcasına sıkı sıkı sarıldım. Ellerim tekrar titrerken, altımdaki sert bedenin kasıldığını hissettim. Her seferinde lanet ettiğim o kurşun sesini duymağı beklemek azap gibiydi.

 

Motorsikletin aynasında Efser'le göz göze geldik, bakışları birkaç saniye yüzümde oyalandı sonrasında arka kısma baktı. Adamı fark etmişti, siyah maskenin gizlediği yüzü ne hissettiğini anlamı engelledi.

 

Efser'in motosikleti tutan parmakları sertleşti ve ani hareketler ile sağa ve sola doğru manevralar yaptı. Aynı anda birkaç el silah sesi arkamızdan yankılandı. Efser'in belindeki ellerimden birisini çektim, kucağımda ki çantayı sıkı bir şekilde tuttum ani hareketler sonucu düşmesini istemiyordum. Ancak bu sefer de kendi dengem sarsıldı. Efser'in belindeki elimi başka bir el örttü, şaşkın bakışlarım o ele çevrildi. Efser elini dengemi korumam için bir güvence olarak elimin üstüne örtmüş gibiydi, kalbimden karnıma doğru tatlı bir his hareket etti. Sol elim karıncalandı ancak ona hissettirmemek için elimi hiç kımıldatmamaya özen gösterdim. Efser ani hareketlerine son vermiş ve elini yavaşça elimden çekmişti.

 

Motor hızla çıkıştan çıktığı an derin bir nefes aldım, yüzümüze vuran sert rüzgar Efser'in kokusunu burnuma doldurdu.Kalbim yerinden çıkacakmış gibi atıyor, ellerim ve bacaklarım titriyordu. Tüm bu olayların içinde olduğumu, birincil elden bir kaynak olduğum gerçeğini zihnim kabul etmiyordu, kendimi ne tür belaların içine soktuğumu hâlâ daha tam olarak kavrayamamıştım.

 

Motorsikletle hız kesmeden ilerlemeye devam ederken herkes sessizdi. Kafamı arkaya çevirdim, adamlar gri bir arabayla peşimizden geliyorlardı ancak peşimize sonradan takılmışlardı ve motosikletlerin bu hızına ulaşmaları imkansız gibiydi, en azından zihnim şu anda bu şekilde düşünüp kendisini rahatlatmak istiyordu.

 

Kısa bir takip süresi sonucunda tahmin ettiğim gibi adamlar çok gerimizde kalmış, kısa bir süre sonrada tamamen gözden kaybolmuşlardı. Efser de benim gibi düşünüyor olacak ki hızını bir hayli azaltmıştı. O kimsesiz görünen boş sokakları ve caddeleri arkamızda bırakmış, şehrin içine girmiştik bile. Ülkü ve Ekin ise hemen yanımızda bizimle aynı hızda kalmaya dikkat ederek ilerliyordı.

 

Ülkü'nün motoru tehlike oluşturacak kadar bize yaklaştı, kendi çizgisinden çıkmıştı. Şaşkın bakışlarımı yoldan çekip sağa döndüm. Ekin kaskının camını kaldırmış, muzip bakışlarını Efser'in üstüne dikmişti sadece gözlerini görsem de eğlenen bir ifadesi olduğunu anlıyordum.

 

"Harikaydık." Sesi zevk alırcasına çıkmıştı. Bu haline bu sefer şaşırmadım ve bir süredir koymak istediğim teşhisi koydum. O gerçekten adrenalin bağımlısı filandı. Yüzündeki maskeyi ve saçlarındaki peruğu çıkarmıştı, şimdi onda fazlalık gibi duran tek şey olarak lensleri kalmıştı.

 

Bakışlarımı onun üstünden çektim, onları daha fazla izlemek istiyordum ancak ağrıyan başım buna izin vermiyordu. Başımı sık sık yaptığım gibi tekrar Efser'in sırtına yasladım. Şu an kafamı dik tutmak bile çok zor geliyordu, bu yüzden yükümü Efser'le paylaşmaktan çekinmedim. O da sessizce bu yükü paylaştı.

 

"Kes sesini Ekin." Bunu söylerken sesi kızgın bile değildi ancak eklediği son cümle sesinin sertleşmesine neden oldu. "Ölüyordun oğlum az kalsın."

 

Efser'in bakışları kısa bir süre Ekin'e dönmüş sonra tekrar yola odaklanmıştı. Kafamı Efser'in sırtından ayırmadan sağa yatırdım ne yaptıklarını görmek istiyordum, Ekin Efser'in cümlesine karşılık omuz silkmişti.

 

"Ama ölmedik." Sesi hâlâ rahattı.

 

Efser cevap vermedi. Canının sıkkın olduğunu hissedebiliyordum, bakışlarımı onun üstünden çekip yola odakladım. Tehlikede olan kendisi olduğunda Efser de inanılmaz derecede rahat alıyordu ancak değer verdiği birisi tehlike de olduğunda canının ne denli sıkıldığını anlayabiliyordum.

 

Efser hızını tekrar arttırdı, ellerimi birbirine kenetlemek istesem de bedeni kucaklayamayacağım kadar büyüktü. Bu çabadan vazgeçtim ve hızla akıp giden yolu izlemeye devam ettim. Kısa bir süre sonra göz kapaklarım yorgun düştü ve karanlığa teslim oldular, yol boyunca öylece kaldılar.

 

 

Bölüm : 13.12.2024 23:54 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...