
Sevgili Okurlar,
Mektubu kimin yazdığını tahmin edebilirsiniz diye düşünmüştüm ancak öyle olmadı. Bu beni 💃💃'tirir. Ahahah. Size tatlı okumalar. 💐
🖤🖤🖤
Her kavganın sonu Cennet Mahallesi evreninde olsaydık karakolda biterdi elbet. Fakat bizimkiler henüz çocuk olduğu ve okulda bulundukları için son durakları Müdür odası oldu. Saçları başları dağılmış, yaka paça saçılmış, çoğunlukla erkeklerin kaşı dudağı kanıyordu.
"Ama hocam..."
"Yeter! Ben sizi başka bir grupla birlikte daha önce uyardığımı hatırlıyorum. Herkesi geçtim İskender seni bu şekilde görmeyi beklemiyordum. Oğlum sana ne oldu? Şimdiye kadar tek bir sorun çıkarmadın. Son sınıfa geldin diye rahatlık mı çöktü?"
"Hocam..."
"Sen sus! Geleli ne kadar oldu okulu birbirine kattın! Bu mektup ne ha? Bu mektup ne! Okul burası oyun parkı değil!"
"Hocaaam, anlamadan dinlemeden bağırmayın."
"Neyini anlayacağım! Sen zaten miadını doldurdun Sinan! Başka bir sorunla karşıma gelme demiştim!"
Ofladı Sinan. Sonuç olarak Müdür Bey haklıydı. Sürekli bir kavgaya karışıyordu. Ancak babasının yine paçasını kurtaracağına inanıyordu.
"Hocam, bu kız bize saldırdı. Her şeyi o başlattı. Önce mektup yazıyor sonra da kavga çıkarıyor. Özgür'ün hâlâ canı yanıyor. Şu saçımın başımın hâline bakar mısınız?"
"Ya kızım anlamıyor musun? Ben yazmadım! Yazmadım diyorum!"
"Kes!" masanın üzerindeki buruşuk kâğıdı tekrar eline aldı. Sağını solunu inceleyip yine masanın üzerine bıraktı. "Defterini getir bakalım sen mi yazmışsın başkası mı?"
"Hocam, o yazı benim yazıma benziyor. Ama ben yazmadım. Gerçekten. Biri yazımı taklit etmiş olmalı. Ben yazmadım."
"Senin yazını neden birisi taklit etsin canım. Sen yazmışsın işte. Defterini bile veremiyorsun. Demek ki sen yazmışsın." dedi Bilge yolunan saçları yüzünden yüzü hâlâ ağlamaklıydı.
Müdür tek kaşını kaldırdı. "Haklı." diğerlerine başıyla işaret verdi. "Siz çıkın. Asya sen kalıyorsun babanı arayacağım. Buraya gelsin."
Asya'nın çatallanan sesi azdan aza duyuluyordu "Gelemez ki." başını eğişi ile iki kişi aynı anda yutkundu. Müdür'ün ikinci ikazıyla odadan çıktılar. Tekrar bir tartışma olmaması için İskender Sinan'ı hızla diğerlerinden uzaklaştırdı. Onları dışarıda bekleyen Badem ve Arda gittikleri tarafa yaklaştı.
"Ne oldu içeride? Çok kızdı mı Müdür?" diye endişeyle sordu Badem.
"Kızdı ama önemli değil. Asya'ya inanmıyor. Kim yazmışsa yazısını bile kopayalamış." nefes verdi sıkıntıyla. Dudaklarını birbirine bastırıp duvara yaslandı. Kim yapabilirdi böyle bir şeyi? Gözleri Sinan'a kaydı. O yapmış olabilir miydi? Eğer o yaptıysa şu an çok iyi rol yapıyor olmalıydı. Birdenbire Asya'ya karşı iyi olması tuhaftı, anlaşılmazdı. Fakat gerçekten üzgün görünüyordu. Bir de öfkeli... Kaşlarını çatmış olaya anlam veremiyordu sanki.
"Kim yazdı lan o mektubu? Yakalarsam geberteceğim." yumruklarını sıkışı, öfkesi çok gerçekti.
"Asya'nın yazmadığına emin misiniz? Yani belki böyle olacağını..."
"Saçmalama. Asya asla öyle bir mektup yazmaz. Yazsa bile o şekilde yazmaz. Onluk cümleler değil onlar. Ve Özgür'ü nereden tanıyacak da sevecek? Hem üst sınıf hem de onları bir kere bile yan yana görmedim. Öyle bir şey olsa anlardım. Asya doğru söylüyor. Yüzde yüz eminim. Bu işte başka bir iş var." kimin yazdığına emin olmasa da Asya'nın yazmadığına emindi.
" Bizim sınıftaki mallar yapmış olmasın? Kuzey veya İsmail falan." Arda'nın dediğiyle Sinan'ın dudakları aralandı.
" Lan. İlk defa mantıklı bir şey söyledin. Gidip hesabını soracağım bunun." daha bir adım atmadan İskender kolunu tuttu.
"Emin değiliz onların yaptığından."
"Sorunca emin olacağız işte."
Diğer kolunu da Badem yakaladı. "Düzgünce soracağını zannetmiyorum. Daha yeni çıktınız Müdür'ün odasından. Başına bela alma."
"Lan bırakın. Ağızlarını burunlarını kırsam da gerçeği öğrendiğimde ben haklı olacağım."
"Sinaaan. Dur olum. Düşünelim biraz."
"Neyini düşüneceğiz lan deli misin?"
"Ya Sinan. Ya onlar yapmamışsa? O zaman nasıl haklı olacaksın? Dur yerinde." Badem'in sözlerinden sonra bir çıkış yolu bulamayan Sinan sinirle dudaklarını birbirine bastırdı.
"Lann. Yapanı bulduğumda ağzını gözünü kıracağım!"
Sinan'ın kolunu bıraktı. Camın önüne gidip kollarını yaslayarak dışarıyı seyretmeye koyuldu Badem. Arda da onu yalnız bırakmak istemeyerek yanına gitti. Elini sırtına koyup onunla birlikte dışarıyı izlemeye başladı. Zil çaldığında mecburen sınıflarına çıktılar.
Yarım saat geçmeden Güven okula geldi. Doğrudan Kerem Bey'in odasına çıktı.
"İyi günler Kerem Bey"
"Size de Güven Bey, buyrun oturun." Müdür'ün el işaretiyle Güven masanın karşısındaki sandalyelerin birine oturdu. Asya o sırada dersteydi.
"Sorun nedir? Ne yaptı oğlum?"
"Daha çok kızınız efendim, kızınız. Geçen sefer hadi yeni geldi falan diye çok üstelemedim ancak bu durum kabul edilemez."
Kaşlarını çattı "Ne oldu?"
"Oğlanın birine aşk mektubu yazmış. Buraya okumaya mı geliyorlar yoksa... Neyse. Sonra da kantinde arkadaşlarıyla olay çıkarmış. Sinan, İskender ve o, Özgür ve arkadaşlarıyla kavgaya tutuşmuş."
"İskender daha önce böyle bir olaya karıştı mı? Hatırlamıyorum."
"Karışmamıştı evet. Onu bile yoldan çıkardılar."
"Yani haklı olabilirler."
"Haklı olabilirler mi? Şiddetin haklılığı olmaz."
"O konudan bahsetmiyorum. Kışkırtılmış olamazlar mı?"
"Bana Asya'nın olayı başlattığı söylendi. Asya da mektuptaki yazının kendisinin olduğunu fakat mektup yazmadığını söyledi."
"Hımm. Kızımı çağıracak mısınız?"
"Çağırayım." Asya'nın ismini hoparlörden duyurarak odasına çağırdı. Bütün okulun ismini duyması sinirlerine dokunan Asya bu sefer defteriyle davete icabet etti. Şimdi bir de Güven'e hesap verecekti.
"İyi misin kızım? Zarar görmedin değil mi kavgada?"
"İyiyim. O mektubu da ben yazmadım."
"Ben sana inanıyorum." dedi ve gülümsedi.
Asya samimi bulmuyordu ancak şu an birilerinin ona inanmasına ihtiyacı vardı.
"Mektuba bakabilir miyim?" ayağa kalkıp masaya yaklaştı Güven. Kerem mektubu ona uzattı. Mektubu alıp hızlıca göz gezdirdi. "Defterini verir misin kızım?"
"Benim yazımla aynı. Defteri boşu boşuna getirdim."
"Olsun sen ver."
Asya yaklaşıp defterini masaya koydu. Müdür'ün gözü üzerinde olduğu için biraz geriye çekildi. Güven defteri açıp yazıları karşılaştırdı. "Yazılar gerçekten aynı. Bu nasıl olur?"
"Konduramıyorsunuz anlıyorum. Fakat kızınız yapmış gibi görünüyor. Olay sadece mektup da değil üstelik."
Aklanacağına olan ümidi tükendi Asya'nın. Yine bir iftira daha. Kim yapabilirdi? Çok seçenek vardı aslında. Böyle çirkin iftiralar aklına sadece bir kişiyi getiriyordu.
" Kerem Bey... Kim taklit etmişse kızımın yazısını a harfini bazı kısımlarda farklı yazmış. Asya'nın defterinde hiç böyle yazılmış küçük a harfine rastlamadım. Bu küçük a klavye yazısı gibi ancak Asya el yazısındaki gibi küçük a yazıyormuş. Yani a harfini taklit ederken bazılarını taklit etmeyi atlamış. Buyrun siz kendiniz bakın."
Müdür kâğıdı ve defterdeki yazıyı karşılaştırıp Güven'e aynı yüz ifadesiyle baktı. "Bu bir şeyi değiştirmez. Öyle a yapamadığına emin olabilir misiniz? Zannetmiyorum."
"Bunun bir ipucu olduğunu düşünüyorum."
"Pekâla, şimdilik tutanak tutmuyorum ancak birkaç gün içinde bir şey değişmezse, biri gelip itirafta bulunmazsa üzgünüm yapabileceğim bir şey yok. Ya da kızınız suçunu kabullenir ve daha hafif bir ceza alır. Diyecek bir şeyin var mı Asya? Biraz düşün ve karar ver istersen."
"Ben yazmadım. Tek diyeceğim bu. Özgür ve arkadaşları beni aşağıladığı için onlara vurdum. Yine de ceza verecekseniz verin. Haksızlığa alışığım."
Kerem Bey sinirlendi ancak Güven'in yanında bunu belli etmedi. "Tamam. Çıkabilirsin. Defterle mektup kalsın."
"İyi günler." diyerek Güven de Asya ile birlikte odadan çıktı. "Umarım bunu da Sinan yapmamıştır yoksa elimden çekeceği var." mırıldandığı cümleler Asya'nın kulağına çalındı. Bu yüzden şüpheleri biraz daha büyüdü.
🖤
Sessizliği, öfkesi, bugünden beri gevşemeyen çatık kaşları ve asık suratıyla bile çok tatlı buluyordu onu. Üzerinde bağdaş kurduğu çimenleri yoluşu, parçalayışı da hoştu. Ne yapsa hoştu zaten İskender'e göre. Kıyamıyor, içi gidiyor öylece seyrediyordu sevdiğini.
Sadece o sessiz değildi. Arda da dahil olmak üzere kimse çıt çıkarmıyordu. Bu nadiren rastlanılacak bir durumdu. Okuldan sonra hava almak için birlikte parka gitmişlerdi.
Sessizliği bozmaya karar verdi İskender ve elini Asya'nın omzuna koydu. "İyi misin Asya?" Asya çimenleri yolmayı bıraktı.
"Öyle iyi ki sorma. Puhahah. Yüzünde güller açıyor." Sinan'ın alaycı tavrına karşılık Asya kaşlarını gevşetip bir daha çattı. Sert bakışlarını ona kaldırdı.
"Sen yaptın değil mi? Sen yaptın."
Sinan bu tepkiyi beklemiyordu. Dudakları aralandı şaşkınlıkla. Sonra hafif bir tebessüm etti. "Saçmalama."
"Saçmalamıyorum. Senden başka kim yapabilir bunu sence? Önceki yaptıklarını da düşünecek olursak kesinlikle bunu sen yaptın!"
"Salak mısın? Ben yapmadım."
"Salak değilim. O yüzden sana inanmıyorum. O yanımda olma numaraları, güya düşman olmadığımız yalanı, aynı gün beni yaramdan vurup ardından yanımda olman inandırıcı mı!" artan öfkesiyle ayağa kalktı.
Sinan'ın gözleri karardı yine. Yüz hatları sertleşti. Yumruğunu sıkıp Asya'nın karşısına dikildi. "Yapmadım kızım Allah Allah!"
"Yaa! Kesin yapmadın! Ne kadar da inandırıcı! Gelinliği de sen yırtmamıştın! Ne kadar da iyi savunuyordun kendini! Ben bile inanmıştım neredeyse yapmadığına! Bu sefer kandıramazsın beni!"
"Güvenmiyorsun bana..." içinde bir kırıklık hissetti.
"Güvenmiyorum! Ne istiyorsun benden ya! Ne istiyorsun! Yetmedi mi bunca yaptığın! Kırılacağımı bile bile gözümün içine baka baka ettiğin onca laf tatmin etmedi mi seni! Şimdi gururumu mu gözüne kestirdin!"
"Yapmadım Asya! Ben yapmadım diyorum! Niye inanmıyorsun!"
"Niye mi inanmıyorum! Niye acaba? Niye inanmıyorum!" Sinan'ın yakasını kavradı sıkıca "Olum sen yakın geçmişimizi ne çabuk unuttun!"
"Deli misin nesin! Yalan mı söyleyeceğim lan! Yapmadım! Yazmadım da o boktan mektubu! İşim gücüm yok seninle mi uğraşacağım! Belki de başka düşmanların vardır ne dersin?! Geçmişte yaptığım şeyler o mektubu benim yazdığımı göstermez!"
"Aynı cümleleri kuruyorsun farkında mısın! Tiyatro yapmayı bırak! Benden mi korkuyorsun yoksa!"
"Ne korkacağım lan senden! Gerizekalı! Sen de umrumda değilsin hayatın da! Gözümde bir hiçten farkın yok! Senin için vaktimi harcayıp tek kelime yazmam! Senden daha önemli işlerim var!"
Asya sinirle güldü "Haklıymışım. Gerçek yüzün ortaya çıktı işte! Asla düşmanlığı bitirmedin sen! Arkadan iş çevirmek sana göre bir olay ya rol kestin birkaç gün! Notlarımı da sen istedin zaten! Yazımı kopyalamışsın ama onu da tam becerememişsin! A harfleri ele verdi seni!"
Sinan daha fazla sabır gösteremeyerek Asya'nın yakasına yapıştı ve onu kendine doğru çekti. "Bennn yappmadımm! Gerizekalı kuş beyinli asalak! Kendin yazmışsın belki de! Tiyatroyu sen çeviriyorsun! Çok mu hoşuna gitti Özgür'ün gözleri! Aşkından deliye mi döndün yoksa! Yok öyle herkese mavi boncuk dağıtıp sonra da bana diklenmek! İskender, Yavuz, şimdi de Özgür mü? Sıradaki kim?!"
Yüzünü buruşturup Sinan'a tokat attı. İkisi de öfkenin zirfesine tırmanmıştı. Sinan'ın gözleri döndü. Avuçları arasıdaki kıyafet parçasını daha çok sıktı. Onu sarsarak "SEN KİMSİN DE BANA TOKAT ATIYORSUN LAĞĞN! GEBERTİRİM KIZIM SENİ! BOĞARIM SENİ! BOĞARIM!" diye kükredi.
Badem ve Arda üzgünce izliyorlardı. İskender ise ikiliye yaklaşıp Sinan'ı geri çekti. Sinan sinirle İskender'e döndü. "Ne karışıyorsun lan her boka! Bir şeye de atlama! Çekil aradan yoksa ona yapmaya niyetlendiklerimi sana yaparım!"
"Kendine gel! Ona zarar vermeyi bırak artık!"
"SANA NE LAN SANA NE! KÖR MÜSÜN AMK! KÖR MÜSÜN! BANA TOKAT ATMAYA NASIL CÜRET EDER!" öfkeden kimseyi görecek gözü yoktu. İskender'i ittirip tekrar Asya'ya yöneldi. Elleri Asya'nın boğazını bulduğunda gözlerini sıkıca yumup açtı ve onu bıraktı. Fakat o anda İskender Sinan'ı kendine çevirip yüzüne yumruğunu geçirdi. Sinan bu beklenmedik darbeyle küfredip İskender'e aynı şekilde karşılık verdi.
"BU KIZ SENİN NEYİN OLUYOR DA ONUN İÇİN DOSTUNU HARCIYORSUN! SENİ HAİN KÖPEK!"
Badem'in gözleri doldu, her şey gittikçe daha kötü oluyordu. Asya elini boğazına götürmüş olanların anlamını zihninde tartıyordu. Arda ise çaresizce kavgaya tutuşmuş dostlarını seyrediyordu.
" İNSAN OL LAN İNSAN OL! SADECE İNSAN OL!" İskender bir yumruk daha attı parçalanmakta olan dostluğa.
Sinan öfkeden zor nefes alıyordu. İçinde kırılanları kimse tahmin edemezdi. Kırdığı her şey ise kendi kırgınlığının yansımasıydı. Yumruklar ardı sıra vücutlara çarparken Badem dayanamayarak ağaya kalktı.
"Yeteeeer! Yeter artık! Ben yaptım! Ben yazdım o mektubu! Yeter!"
İskender ve Sinan'ın yumruğu havada kaldı. Bu yeni bilgi şok etkisi yaratmıştı. Yavaşça birbirlerinden ayrılıp Badem'e döndüler.
"Ne?" Asya elini boğazından ayırıp ona bir adım yaklaştı. Badem yutkunup bir adım geriledi.
"Neden? Neden yaptın?"
Cevap alamayınca sesini yükseltti "Neden diyorum! Neden yaptın?!"
"Kıskandım! Kıskandım işte!"
" Kıskandın... Neyimi kıskandın tam olarak! Kıskanacak neyim vardı! Neyim var benim kıskanacak!"
"Asya.. Özür dilerim... O an.. Yani.. Sevdiğim insanlarla çok yakın olduğun için... Özür dilerim."
"Baştan beri..! Baştan beri derdiniz bu değil miydi zaten! Hata ettim! Sizin aranıza girerek hata ettim! Ya ne istiyorsunuz benden ya! Kıskanacak neyim var benim! Ya benim babam bile yok! Sen olsan ne olmasan ne! Siz olsanız ne olmasanız ne! Dünya yansa ne yanmasa ne! " gözlerinin kırmızısı hüzünle karışık bir öfkeden kaynaklanıyordu. Eğer ateş çıkarabilseydi etrafındaki her şeyi yakabilirdi.
" Asya... " çok pişmandı sesi titredi. Artık çok geç olduğunun farkındaydı.
" Konuşturdun beni lanet olsun! Yeter artık!" ve zihnindeki kayış koptu "Kutla bunu! Sevin! Kına yakın ikiniz de! Bıktım her şeyden! Yoksunuz artık! Hiçsiniz artık!" yanağından düşen yaşı silmeye bile tenezzül etmeden hızlı adımlarla uzaklaştı.
İskender arkasından hüzünle bakıp kardeşine döndü. "Sana inanmıyorum. Sen ne zaman böyle bir insan oldun?"
"Abii.. Pişmanım, şimdi çok pişmanım." ağlamamak için zor duruyordu.
"Beni hayal kırıklığına uğrattın. Mümkünse bundan sonra ikiniz de karşıma çıkmayın." tiksinen bakışları Badem'den Sinan'a kaydı. "İkiniz de." dudağındaki kanı elinin tersiyle silip yanlarından ayrıldı.
Uzun süredir konuşmayan Arda ayağa kalktı. "Yazık. Yazık size. Çok yazık."
"Arda.. Sen gitme bari. Lütfen. Önceden yazmıştım o mektubu. O zaman..."
"Ne fark eder! Sizin gibi kalpsizlerle işim yok benim! Bana bu kadarı yetti. Ne haliniz varsa görün." Arda'nın gidişiyle Badem yere çöküp kollarını kendine sardı. Artık ağlamasına engel olamıyordu.
"Vay be. Beni bile şaşırttın. Bir Allah'ın kulu bile senden şüphelenmemişti. Ahahah. Tabi muhtemel şüpheli benim."
"Sinan ne diyorsun bi git ya."
"Nasıl yaparsın lan böyle bir şey?"
"Bana bunu soracak en son kişi sensin."
"Kızım bu kadarını ben bile yapmadım!"
Badem çöktüğü yerden doğruldu. "Ya biz seninle planlamadık mı her şeyi! Sen demedin mi ona yakın ol!"
"O dediğimin üstünden çok sular aktı! Ben sana böyle bir şey yap dedim mi! Kafana göre neden bir şey yapıyorsun!"
"Mektubu yeni yazmadım! Yeni bulmuş demek ki! Varlığını bile unutmuştum! Abim bile dinlemedi bu sefer! Pişmanım işte!" tekrar ağlamaya koyulduğunda Sinan yaklaşıp elini omzuna koydu.
"Tamam lan zırlama. Hallederiz. Pişmansın zaten."
"Sen demiyor muydun mektubu yazanı bulursam ağzını burnunu kıracağım, şimdi neden böyle davranıyorsun?" yanaklarında ıslanmayan yer kalmamıştı.
"Ne bileyim lan sen olduğunu! Gerizekalı! Sen benim kardeşimsin salak!"
"Ama benim yüzümden seni suçladılar."
"Harbi lan. Hadi Asya'nın suçlamasını anlarım da... İskender ve Arda niye beni savunmadı? Hain bunlar. Görmediler sanki ne kadar sinirlendiğimi."
"Daha önce yaptıkların yüzünden olmasın? Artık doğru söylesen de kimse inanmıyor. Yalancı çoban."
"Sen de gizli şeytan."
"Yaa deme şunu! Ağlayasım geliyor."
"Ağlıyorsun ya zaten salak."
"Ne yapıcam ben ya..."
"Önce Müdür'le konuşuruz. Sonra kendimizi affettiririz. Ağlama artık."
"Sen nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun? Yüzün de dağılmış zaten."
"Rahat mıyım?" histerik bir tebessüm yerleşti dudaklarına. "Öyleyim evet." önce kırılmış sonra da karşısındakini parçalara ayırmıştı. Asya'nın ona güvenmemesi çok doğaldı ancak onun için tam bir hayal kırıklığıydı. Yanında olması, onu koruması yalan değildi. Ona annesiyle ilgili ne yapacağını bile sormuştu. Güvendiği birinin ona güvenmemesi... Bunu kaldıramıyordu işte. Öfkeden yakmıştı yine önüne çıkan her şeyi. Böyle bir insan olduğu için acı çekiyordu.
"Hadi biz de gidelim. Ağlama artık." dedi duygularını bastırarak. Yalnız kalana kadar gardını düşürecek değildi. Kanayan dudaklarına alaycı bir tebessümle renk kattı.
🖤
Okuldan geldiğinden beri odasından çıkmayan, yemeğe bile inmeyen torununu uyumadan önce son bir kontrol etmek için odasına girdi. "Oyy kuzum üstün açık yatmışsın, pencere de açık. Hasta olacaksın bak. Yemek de yemedin yavrum ne oldu sana böyle?"
Ağladığı anlaşılmasın diye gözlerini yummuştu Asya. Uyuyor numarası ile kurtulabilirdi. Bu yüzden ses çıkarmadı.
Mehlika, önce pencereyi kapattı ardından Asya'nın yatağına yaklaştı. Üzerini örtüp saçlarını okşadı. "Yavrum benim. Zamanında öpüp koklayamadım seni şimdi de sen izin vermiyorsun. Gözümde minicik bir bebeksin. Annen bile öyle gerçi. Yavrumun yavrusu." Torunun başını öptü sevgiyle. Kapıya doğru birkaç adım ilerlemişti ki Asya doğruldu.
"Anneanne bu gece seninle uyuyabilir miyim?"
Mehlika sesi kırık çıkan torununa döndü hızla. "Ahh yavrum olur tabi. Gel hadi."
Küçük battaniyesini alıp anneannesiyle birlikte onun odasına gitti. Kedi yavrusu çoktan ordaki yatağa kıvrılmıştı. Asya ve anneannesi de yatağa girdiğinde kedi yavrusu ikisinin arasında kendine sıcak bir yer buldu. Daha sevgi dolu bir yer arasa bulamazdı.
"Anneanne.."
"Efendim kuzum."
"Yarın okula gitmesem olmaz mı?"
"Olur yavrum iyi hissetmiyorsan gitme."
"Sağ ol."
"Ne oldu kuzum sana?"
Dudaklarını aralasa da dile getiremedi. Gözleri doldu. İçine doğru bir yangın alevlendi. "Hiçç." Babası yoktu, annesi de öyle. Annesi ölenin babası da olmaz derlerdi ancak tersi de olabiliyordu. Kimsesizdi. Birileri olsa bile en sevdiğinin yokluğu kimsesiz hissetmeye yeterdi. Yetmişti.
🖤
Bugün sınıftaki o sıra boştu. Yüzü asık üçlünün bakışları ara sıra oraya kayıyor onun yokluğuyla kederleniyorlardı. En büyük azap Badem'in vicdanındaydı. Ne Arda ne de ağabeyi yüzüne bakmıyordu. Okula geldiği gibi ilk işi Müdür'e gerçekleri anlatmak olmuştu. Uyarı cezası almıştı fakat en büyük ceza kendi içindekiydi. Arda'nın küslüğü de canını çok yakıyordu. Ona olan aşkı yüzünden kıskanmıştı zaten. Bir hata her şeyi kaybettirmişti. Kendini nasıl affettirecekti? Önce Asya'dan af dilemeliydi. Ona kendini affettirmeden diğerleri yüzüne bakmayacaktı anlaşılan. Okuldan sonra yanına gidecekti. Gerçeği tüm çıplaklığıyla ifade etse, pişmanlığını dile getirebilse belki affedilirdi. Oflayarak başını sıraya gömdü.
Teneffüs zili çaldığında Arda diğerleriyle muhatap olmadan sınıftan çıktı. Sinan göz devirip Badem'e döndü. Masaya yayılan kıvırcık saçları tepeden toplamaya yeltendi. Badem baygın bakışlarla başını kaldırdı.
"İyi misin lan? Sen de ayılıp bayılmaya başladın."
"Sence?"
"Biraz topla kendini. Halledeceğiz. Bir anda affetmez kimse."
"Asya beni engelledi gruptan da çıktı. Bilmiyorsan söyleyim."
"Biliyorum beni de engelledi."
"Eee?"
"Eeesi konuşuruz affeder."
"O bizi affetmezse abimle Arda da affetmeyecek."
"Affederler. Mecburlar."
"Anlamıyorsun. Dün akşam babam saçımı okşadı diye bile vicdan azabı çektim. Asya'nın bakışları, sözleri aklımdan çıkmıyor hiç."
"Şöyle konuşma."
"Offff."
Dudaklarını birbirine bastırdı. "Tamam lan üzülme halledeceğiz işte."
"İnşallah. Dayanamıyorum."
🖤
Artık 0.0 bende her şey. Buraya geldiğim ilk gün gibiyim. Sıfırlandım. O düşüncedeyim. Yıkılmış ve saçma sapan ağlamış olabilirim. Fakat gücüme güç kattığımı söyleyebilirim.
Bu dünya acımasız, artık biz de onun dilinden konuşalım. Akreplik yapanları direkt ateşe verelim. İyi olmaya çalışmak bu saatten sonra gerizekalılık. Her şeyden önce bir insanım. İyiyle kötü arasında bir seçim yapmak gerektiğinde sonuç kötüye daha yakın olacak. Umarım bu seçimi yapmak zorunda bırakmazlar. Kendi yoluma bakacağım. Bana dokunmazlarsa varlıklarını bile unutabilirim. Zaten öncelikli olarak yapacağım şey onları yok saymak. Eğer ısrar ederlerse içimdeki vahşi hayvanı çıkarmaktan çekinmeyeceğim. Neyse şu gereksiz ayrıntılara daha fazla zaman harcamayalım.
Sabahhtan beri ananemle bahçedeki bitkilerle uğraşıyorduk. Biraz dinginlik, biraz da huzur için. Bana bitkilerle ilgili bir şeyler anlattı durdu. Kafam dağıldı en azından. Daha çok kopardığımız bitkiler hoşuma gitti. Her şey ölsün. Ahahahah. Delirmedim. Kabul etmiyorum. Bütün olumsuzlukları kendim için düşünürdüm önceden, şimdi bütün âlem için düşünüyorum. Ben batıyorsam hepiniz batın. Ben acıdan geberiyorsam size de geçmiş olsun dileklerimi sunarım. Benim acımı kimse çekmek zorunda değil evet. Herkes kendi acısında geberip gitsin.
Neyse neyse... Önemsiz dedim ya. İskender yanıldı. Kötülüğü iyilikle sonlandıramazsın. Şeytanı yenmek için şeytandan daha şeytan olmak gerekli.
Öğle yemeğini geç yedik sonra dinlenişe geçtik. Bana battaniye örmeyi öğretecek. Daha doğrusu örgü örmeyi. İnce işlerde iyi olduğumu düşünmüyorum. Çünkü sabırsız ve sinirli bir insanım. Yine de deneyeceğim. Maksat zaman geçsin. Eğer becerebilirsem kedime küçük bir battaniye öreceğim. O da seviyor yumuşak şeyleri. Bu sayede benimkileri rahat bırakır. Kedim de ayrı âlem. Onun için yanlış kişi miyim acaba? Neyse ananem doğru kişidir. Ananemle yaşar. Zaten daha çok onunla takılıyor. Ben dengesizim biraz, ananem hep sevgi dolu.
Ben öyle değilim.
Alakasız bir zaman diliminde yine zil çaldı. Aslında bütün zil çalmaları benim için alakasız zaman diliminde gerçekleşiyor. Gelmeyin! Bok mu var! Ninem mutfaktan bağırdı kapıyı açmam için. Dinlenerek turşu kuruyormuş. Onun dinlenmesi bile işli. Eh kalktım ben de. Açtım kapıyı. Kim geldi dersiniz?
"Asya..."
"Kimse. Kimse gelmemiş ananee!" kapıyı kapattım. Ahahahah. "Veledin biri basıp kaçmıştır."
Tekrar zil çalınca gözlerimi devirdim. İlla benden laf işitecekler. Ben olsam kendime bu kötülüğü yapmazdım. Kendinizi hiç mi sevmiyorsunuz? Yazıııık. Çalar çalar giderler felsefesi yine işe yaramayınca korkunç bakışlarımla kapıyı açtım.
" A aaaa yine kimse yok! Koca bir boşluk görüyorum."
"Asya lütfen. Konuşalım."
"Kızım sen ne gurursuzsun! Def ol git!"
"Asyaaaa. Dinle sadece."
"Ahahah. Ya sen kimsin! Defolun gidin! Kapıyı suratınıza kapattım algılayamadınız mı!"
"Asyaaaa! Hadi benden nefret ediyorsun Badem'i dinle bari."
Gülümsedim. Canım ya. Canım canım. "Sakın nefret ettiğimi düşünmee,
Bende böyle duygular barındıramaazsıın." nefesimi verdim "Güzel şarkı."
Alnını sıvazladı. "Kızım barışmazsan kolyeni geri vermem asla."
"Bin adım uzak dur benden. Sakın! Sakın bir daha bana yaklaşma." elimi boğazıma koydum. "Bitti. Düşmanlık bile bitti."
Sanki çok üzgünmüş gibi gözleri doldu Badem'in. Çok da umrumda. İki yüzlü timsah göz yaşlarını kendine saklasın. İçeriye girip kapıyı üstüne çarptım. Kilidini çevirdim. Def olup giderler umarım. Kolyeymiş ahahah. Küfür etmeyeceğim. Ama onlar kendilerine küfür edilmiş sayabilirler. Lanet olası insanlık! Onlar benden kurtulmak istemiyorlar mıydı?! Başardılar işte susup otursunlar! Herkese kendi parçalanmış hayatında mutluluklar dilerim! Mutsuz sahte yalancı mutluluklar! Alayına lanet!
Salın beni. Sadece amacım için yaşayacağım. Kimse umrumda değil. Alayı umrumda değil! Annem isterse bin çocuk yapsın. Diğerleri de ne halleri varsa görsünler. Tek başıma da yaşarım ben. Zamanımı doldurup gideceğim işte. Abartmaya gerek yok. Kimseyi anlayıp dinlemeye gerek yok. Kimsenin derdine üzülmeye de. Yalnızlık ilaçtır. Yalnızlık kelimesi bana sıcak hissettiriyor. Tanıdık biri gibi. Herkes gidince kalan o. Neyse ne!
🖤
Akşam yemeği dünkü gibi sessiz geçiyordu. Ev halkının yüzünün asık olduğunun farkında olan Yusuf Bey "Hayırdır bir derdiniz mi var? Yüzünüz asık. Bir şey mi oldu?" diye sordu.
Kimse cevap veremeyince gözlerini İskender'e sabitledi. "Oğlum?"
"Kızına sor. O cevap versin. Tabi verebilecekse."
"Bu ne demek? Badem?" sorgulayıcı bakışlarını kızına çevirdi.
"Ben... Baba.."
"Ne oldu söyle kızım."
Zümrüt her şeyi biliyordu, Badem'in söyleyemeyeceğini anlayınca Yusuf'a döndü. "Uyarı almış."
"Uyarı mı? Neden?" Kaşları çatıldı.
"Ben... Ben bir hata yaptım ama.. Ama çok pişmanım. Çok pişmanım."
"Ne yaptın?"
Başını eğdi "Ben.. Asya'nın adına birine aşk mektubu yazdım." gözleri doldu.
Yusuf'un şaşkınlıkla ağzı aralandı. "Senn.. Neden? Kızım siz daha çocuksunuz ne aşkı ne mektubu? Tövbe tövbeee"
"Ortada aşk yok Yusuf, olmayan aşkın mektubunu yazmış. Kıskanmış mı ne etmiş."
"O zaman daha kötü ya. İftira. Kızım bunu yaparken hiç mi düşünmedin?"
"Baba.." sesi ağlamakla ağlamamak arasında asılı kalmıştı "Özür dilerim çok pişmanım." kendini daha fazla tutamayacağını hissedince kalkıp hızla odasına gitti.
"Belli ki anlamış hatasını. Siz de varmayın üstüne."
"İlk hatası değil. Kızın yüzüne gülüp arkasından böyle bir hareket yapması da affedilir değil."
"Oğlum sakin ol. Baban haklı. İki gündür ağlayıp duruyor kardeşin. Yaptığı yanlış ama hatasının farkında."
Nefes verdi "Pişman olmak için çok geç."
"Oğlum o senin kardeşin. Hata yapmış tamam, yanlışı doğruyu biz öğreteceğiz ona."
"Benim artık bu tür şeylere sabrım kalmadı. Size afiyet olsun." bu sefer tabağını bile kaldırmadan mutfaktan çıktı.
"Bu çocukta da bir iş var. Bir tuhaf zaten uzun zamandır." dedi Yusuf hafif çatık kaşlarıyla arkasından bakarak.
"Ahh ahh. Sevdalı o boşver."
"Hadi canım? Niye ben en son öğreniyorum?"
"Bana da Gülru söyledi. O anlamış. Büyüdü oğlumuz." dudaklarında minik bir tebessüm oluştu.
"Kime sevdalanmış bizim oğlan?"
"Az önceki mevzunun öznesine."
"Asya mı?"
Gülümsedi, gözlerini yumup açtı onaylamak için.
"O zaman ağabeyini kıskanmıştır bizim kız."
"Belki de."
"Büyüyorlar. Peki duyguları karşılıklı mı oğlumuzun?"
"Kim bilir... "
"Demek dün okulda çıkan küçük mesele dedikleri de oydu. O yüzden kavga çıkmış."
"Evet. Sinan'la da vuruşmuşlar."
"Bak o hiç iyi olmadı. Kardeş onlar."
"Haklısın."
"Aralarında çözerler ben güveniyorum çocuklara."
"Hayırlısı" Zümrüt mevcut durumun kolay kolay aydınlığa ulaşacağını düşünmüyordu. Yine de temennisi o yöndeydi.
Dün yazdığı mesaja hâlâ cevap alamamıştı İskender. Görüldü bile olmayan mesajına hüzünle bakıp dudaklarını birbirine bastırdı. Telefonunu kapatıp yatağın üzerine attı. Canı yanıyordu fakat daha çok öfkeliydi. Birlikte büyüdüğü insanların kalbine bu kadar düşman olacağını nereden bilebilirdi? Kardeş diyesi gelmiyordu. İlk defa her şeye bu kadar öfkeliydi.
Asya'nın o halleri aklına geldikçe deli oluyordu. Zar zor yüzü gülen kızın yine canını yakmışlardı. Badem'in yaptığı ayrı, Sinan'ın hayvanlığı ayrı delirtiyordu. Sevdiğini kolları arasına alıp gelebilecek her türlü darbeden korumak istiyordu, onu da yapamıyordu. Nefes almaktan bile bunalmıştı. İçindeki acı savaş kalbini eziyordu. Sıkıntı gitmek bilmiyordu. Yatağın kenarına çöktü. Elleriyle yüzünü kapatıp sakinleşmek için bekledi. Değişen tek şey hüznün artması oldu.
Ağlaması durulan Badem Sinan'a yazmayı düşündü. Göz yaşlarıyla ıslanmış yastığının altından telefonunu çıkardı.
"Napıyorsun Sinan? Hiç iyi değilim. Abim hâlâ aynı davranıyor. Zaten Asya da kovdu bizi."
Hemen cevap geldi. "Hiç. Oturuyorum. Düşündüğümden daha zor olacak ama halledeceğiz. Üzülme."
"Elimde değil"
"Kızım getirtme beni oraya."
"Asya'nın bizi affedeceği yok. Bu sefer gerçekten sildi bizi galiba."
"Allah Allah öyle kolay silinebiliyormuş muyuz? Silemez."
"Sendeki rahatlıktan istiyorum."
"Ödevlerini yap kafan dağılır. Sürekli aynı şeyleri düşünme."
"Denerim."
Sinan mesajı beğenip telefonunun ekranını kapattı. Nefes verip oturduğu yatağa kendini bıraktı. Elindeki kolyeyi havaya kaldırıp gözlerinin hizasında sallandırdı. Tekrar nefes verip yan döndü. Kolunu indirip kolyenin zincirini avucuna hapsetti. Kalbin üzerindeki A harfinden baş parmağını kaydırdı.
"Ah be kızım. Niye deliriyorsun?" buruk bir tebessüm dudaklarında yarım kaldı. "Haklısın tamam. Ama sen de bana güvenmedin. Ben sana güvenmiştim."
Kalbin içini ilk açışıydı. İçindeki fotoğraf yutkunmasına sebep oldu. "Herkes annene benzetiyor ama bence sen babana benziyorsun. Bu derin bakışlar annende yok."
Kalbi kapatıp avucunun içine aldı ve yumruğunu sıktı. Gözlerini yumup hüzünlü bir melodinin zihnine akmasına izin verdi.
🖤🖤
Öhöm öhöm ne düşünüyorsunuz?
Badem yazmış mektubu ama pişmanlıktan ölüyor kızcağız.
Asya bu sefer...
Arda ve Badem
İskender
Sinan
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 761 Okunma |
112 Oy |
0 Takip |
34 Bölümlü Kitap |