
✨
Gerginim... Bir de korkak. İçim sıkılıyor. Fakat hissizmiş gibi oturuyorum. Böyle de zaman geçmiyor. Ağlayasım var ama ağlayamam. Zaman geçmedikçe saçlarımı yolasım geliyor.
Herkesin umutlu konuşmasına rağmen ben korkuyorum. Bir şey olmayacaksa bile korkuyorum.
Bir buçuk ay geçti. Annemin ameliyat günü bugün. Bekliyoruz işte. Kaşlarım çatık, üzgün olunca sinirli oluyorum. Daha fazla dayanamayınca kalktım. Yürüdüm sağa sola. Oturunca da olmuyor, yürüyünce de. Sinan ve Güven Bey'in gözleri üzerimde. Sadece üçümüz geldik annemle, diğerleri sonra gelecek.
Kolum iyileşti, ilk başlarda kullanmaya kıyamasam da şimdi alıştık iyi olmasına, kullanıyoruz.
Annem iyileşene kadar onunla kalacağım. Değer bilmek gerek. Belki onun da iyi olmasına alışır kaçar giderim yanından. Bilmiyorum.
Babam gittiğinde yaşamak için sebebim kalmadığını düşünüyordum. Anneme tutunmam gerekirdi, ona hep öfke duydum. Beni anlamadığı, dinlemediği için.
Bağırmak istiyorum, içimdeki duyguları kusarcasına. Bağıramıyorum. Sanki bütün dünya üstüme çökmüş gibi.
Madem bu kadar acıydı yaşamak... Niye var oldum? Ben bunları kaldıracak kadar güçlü değilim. Ben gerçekten... Devam etmekte zorlanıyorum. Yarama yara katma Allahım.
Gözlerim kararır gibi olduğunda durdum. Kulaklarım çınlamaya başladı, beynim cızırtılı bir yayın gibi. Elimi duvara yaslayıp destek aldım. Karanlıktayım ama bilincim yerinde. Görebilmek, ışığın geri gelmesi için kendimi zorladım. İçimden terler boşalıyor.
"Kızım." Güven Bey kolumdan tutup beni oturttu. Başımı geriye yasladım. Işık yavaş yavaş geliyor olsa da çınlama gitmedi. "İyi misin yavrum?"
"Asya.. Bir şey söyle." Sinan'ın sesi endişeli.
"İyiyim, gözlerim karardı sadece." ışık tamamen geldi. Çınlama azaldı fakat başım yanıyor.
"Kahvaltı etmedik, siz gidin bir şeyler yiyin çocuklar."
"Yok. Geçti zaten."
"Kızım sıkıntı edecek bir durum yok. Kendini hırpalama. Gidin yiyin. Hadi."
Bir şey söylemedim. Kimsenin olmadığı bir yere gidip duygularımı yaşasam daha iyi.
"Hadi Asya. Gel." Sinan kolunu belime sarıp beni kaldırdı. "Biraz yalnız kalırsın, hava alırsın." diye fısıldadı kulağıma.
"Tamam, sağ ol." birlikte asansöre doğru yürüdük. Bacaklarım biraz halsiz.
Hastanenin bahçesine çıkıp arka tarafına geçtik. Ağaçların arasındaki bankın birine oturduk. Hafiften rüzgâr esiyor, hava soğuk. Güneşin varlığı bu sefer pek etki etmiyor. Güverciler hastanenin çatısına konup konup gidiyorlar. Güvercinse tabi onlar. Belki de martı. Tanımıyorum. Martı olsa seslerinden tanırdım. Güvercin olmalılar.
Sinan, omzumu sıktı. "Ağlayacaksan ağla, görünmez olduğumu varsay. Gidemem çünkü bayılır düşersin falan."
"Korkuyorum, bana yardım et."
"Bir şey olmayacak salak. Korkma." Sinan olduğu için kızmıyorum şu an. Onun tarzı bu. "Ağla dedim ama rahatla diye. Üzülme lan. Kötü bir şey olmayacak."
"Ağlarsam tek bir şeye ağlamam ki."
"Biliyorum."
Ofladım. "Hem ağlarsam içimdeki sıkıntılar gitmeyecek. Sadece ağlamış olacağım. Gerçekten beni rahatlatmıyor. Rahatlayacağımı bilsem her gün ağlardım. Hem işe yaramıyor hem de güçsüz gösteriyor. Ama bazen kendi kendine oluyor, mecbur kalıyor insan, engel olamıyor."
"Haklısın." bana hak verdi sessizce. Sanki o da ağlamak istemiş ama kendini hep tutmuş gibi. Bazen de tutamamış... Öfkeyle yaşamış acılarını.
"Benzediğimiz o noktayı buldum sanırım."
"Neymiş?" ilgisini çekmiyormuş gibi kısa bir bakışla yüzümü süzüp önüne çevirdi gözlerini.
"Sen de üzülünce sinirleniyorsun ben de. Acı çekiş şeklimiz benziyor biraz. Ben de öfkeyle bir şeylere saldırsam rahatlarım. Bağırsam, çığlık atsam..."
"Ölü gibi yere yatıp ağlayan kimdi?"
"Bendim dimi."
"Neden o kadar üzüldüğünü hâlâ anlamıyorum."
"O sevgiyi hak etmediğimi düşünüyordum. Öyle bir sevgi karşısında odun olmak, karşılık veremeyecek olmak... İskender'e ve temiz aşkına üzülüyordum işte. Arda'ya kızarken kendime de kızıyordum. Bu hayatta beni hiçbir şey babamı kaybetmekten fazla üzemez. Sevdiklerimi kaybetsem tabi ki üzülürüm ama... Onun kadar olmaz. Delirmek istedim, deliremedim." ne anlattığımı ben de bilmiyorum şu an. Kattım karıştırdım. Gözümdeki ıslaklık yüzünden biraz sessiz kaldım. "Hüznü doruklarda yaşadığım için insanları üzmek istemiyorum. Empati mi dersin başka bir şey mi bilemem. Bazen dilimin ucuna gelen şeyleri söylemiyorum. Bazen de acımıyorum. Özellikle de anneme. Onu üzmek istedim hak ettiğini düşündüğüm için. Sevgisi varsa da hissedemiyorum." yine konuşasım gelmiş. "Hani insanlar acılarını birbirlerine tutunarak yaşarlar, daha sıkı bağlanırlar ya... Bu acı annemle beni uzaklaştırdı." boğazım düğümlenince tekrar sustum. Sanırım ağlayacağım devam etmesem iyi olur.
Bileğimi tuttu. "Bileklerin çok güçsüz görünüyor, nasıl asker olacaksın sen?"
İstemsizce gülüp yüzüne baktım. "Ben derdimi anlatıyorum o sırada kankam."
"Arda olsa acıktım derdi ben yine iyiyim lan."
"Ona kıyıp dert anlatılmaz. Bebek o."
"Bize kıyılır yani."
Güldüm. "Sen de hassassın. Bir o kadar da güçlü. Üzülsen de çaktırmazsın. Vicdan azabı çekmem. Rol yapıp işleri kolaylaştırıyorsun. Bir şey daha vardı... Neydi o? Unuttum."
"Hatırla lan çabuk."
"Gitti o, daha da aklıma gelmez."
"Başlicam senin aklına. Gerçi başlayamıyorum. Yok çünkü." çı çı çı
"Komik değil."
"Dalga geçmiyorum. Ciddiyim."
Gözlerimi devirdim. "Bileklerim şimdilik güçsüz. Yeniden spora başlayacağım. Olaylar yüzünden bu işe odaklanamadım, zaten kolum kırıktı. Bugünü de atlatırsak hayatım düzene girecek."
"İyi bari."
"Daha seni döveceğim." ahahahhahaha. "Ama zamanı var."
"Hayallerin çok tatlı. Hayal işte. İstediğin kadar kur." gıcığa bakın.
"Sadece hayal kurmam, gerçekleştiririm."
"He he. Sen beni döv soyadımı değişirim."
"O zaman yeni bir soyadı bulalım sana. Ahahahah."
"Tam tersi olursa sen de soyadını değiştirecek misin?"
"Asla. Ya da bilmiyorum. Babamın soyadını bırakmak istemem ama gıcık akrabalarım da aynı soyadı taşıyor. Kararsızım."
"Asla ile başlayıp kararsızımla bitirmen... Seni özetliyor." doğru diyor bu sefer. "Ne yaptı akrabaların sana?"
"Babamın cenazesinde ayar oldum hepsine. Amcam, babamın arabasını istedi. O arabayı alırken babama yardım etmişmiş. Aslında araba önemli değil de babamın hatırası... Annem vermeyince sıkıntı çıktı. Halam da ayıldı bayıldı. Yani kardeşi anlıyorum ama biz hiç acı çekmiyormuşuz gibi bizden hizmet beklemesi hoşuma gitmedi. İnsanlar gerçekten kötü. İnsanlardan nefret ettim o gün. Başka şeyler de oldu tabi ama saçma sapan şeyler anlatmaya lüzum yok. Odama kilitledim en son kendimi. Odamdaki insanları kovup tabi. Her yer işgal altındaydı. Kimse kimsenin acısını anlamıyor madem neden böyle herkes bir araya toplanıyor ki? Ölen ölüyor kalanlar yaşamaya devam ediyor diyorlar. Ya kalmak istemeyenler? Bana tavsiye veren teyzeler mesela... Belki beni düşünüyorlardı bilmiyorum. Düşünülmek istemedim. Beni rahat bıraksınlar istedim. Hiçbir şeye, hiç kimseye katlanamıyordum. O yüzden iyiyi de kötü algılamış olabilirim." Sinan'ı bayıltacağım en son dert anlatmaktan. Ahahahha. Duvar gibi geliyor dert anlatınca, böyle her şeyi söylersin de sana dümdüz bakar ya. Öyle işte. Rehin almışım sanki onu.
" Haklısın kızım. Öyle ortamlar zaten çekilmiyor. Tavsiye alacak durumda da olduğunu düşünmüyorum. Kim ne derse desin senin için yanıyorsa yanıyordur. Sönmez o. Yanlış zamanda doğru şeyler söylense bile etkili olmaz. Herkes her şeyi çok iyi bildiğini sanıyor. Özellikle de büyükler. O yüzden seni tebrik ediyorum, iyi dayandın."
Ağzım açık Sinan'a baktım. Gözlerimi sıkıca yumup açtım. Hâlâ Sinan. "Bu sen misin? Bu kadar anlayışlı mıydın sen?"
"İyi değilsin, bozmak istemedim."
"Anladım." zeki sonuçta, her şeyin farkında. Her zaman anlıyor demek ki. Sadece kafasına göre davranıyor.
Eli ensemi bulunca kaşlarımı çattım. Ne istiyor benim ensemden bu yağğğğ! Ben niye duruyorum ki? Ben de onun ensesini kavradım. Sonuçta artık iki elim var. "Rahat dur. Artık iki elim var. Eskisinden daha zararlıyım."
"Puahahahahahahah. Senin her yerin el olsa ne olur? Nihayetinde küçücük bir böcüksün. Ezmem zor olmaz."
Diğer elimle ağzına yapıştıracağım sırada kolunu araya sokup engelledi ve kolumu dirseğimin az yukarısından kavradı. "Sevgilini dinle ve rahat dur bence. Kaplumbağa hızınla beni yenemezsin. Senin kalıbın beni dövmeye yetmez." bir anlayışlı davranıyor, bir ezikliyor. Çözemedim ben bunu. Ama sinirlendim yani bu sefer.
Elimi enseninden çekip ensemdeki kolunun dirseğine kiremit kıran kareteciler gibi vurdum. Eli ensemden kayarken dirseğini tuttum. Başımı eğip alltan bir şeytanî bakışla gülümsedim. "Sen beni ne sandın bilmiyorum ama sandığın şey değilim belli ki."
Öldürücü bakışları gözlerimi buldu. Dudağı tek taraflı kıvrıldı. "Gerçek gücümle henüz karşılaşmadın ki." onu yenemesem de kaybetmeyi kabullenecek değilim. Hep aynı şey.
"Göster de görelim."
"Emin misin? Pişman olma sonra." pişman olacakmış gibiyim. Ama geri adım atamam.
"Senden korkan senin gibi olsun."
"Benim gibi olmak ayrıcalıklı bir durum."
"Hımm kesin."
"Peki. Sen kaşındın." dirseğini tutmama rağmen kolunu hareket ettirebildiğini gördüm önce. Sonra benim kolumu tutup çevirdi. Diğer kolum zaten onun eline hapsolmuştu. Bana doğru eğilip alnını alnıma dayadı. Hep bunu yapıyor. "Bu yeterli oldu bence."
"Kafa atarım lan. Kollarımı tuttun diye bitti mi?"
"Sakın o salaklığı bir daha yapma. Zaten aklın yok kırıntısı varsa o da gidecek." çıldırtacak en sonunda beni. Amacı o mu acaba?
"Yapabileceğim başka şeyler de var."
"Neden yapmıyorsun o halde?"
"Boş yere can yakmaya gerek yok."
Öyle bir kahkaha attı ki. Geri çekilip beni bıraktı. Bir şey yapabileceğime inanmıyor. Dalga geçtiği için moralim bozuldu. Isırıp canını yakabilirim yani bu bir gerçek. Ama o inanmıyor. Daha güçlü olabilir evet fakat ben de mücadele edebilirim. Küsüp gideceğim ahahahha. Gülme lan, sinirlerim bozuldu. Bugün değil ama birgün ona bu gülüşünü yutturacağım. Şimdilik sabret kızım. Kolaysa tabi. Nefes verdim Sinan'ın ağzının üstüne çakamadığım için. Hâlâ gülüyor. Onurum ayaklar altında resmen. "Kazanmak değil önemli olan savaşmak."
"Kaybedenlerin avuntusu. Kazanmak çok güzel. Ve de önemli. Puahahahha."
"Yeter lan!" ayağa kalktım. "Dövüşelim, doğru düzgün. Acımak yok, ölümüne! Kimse kendini tutmasın!"
"Salak mısın?"
"Korktun mu yoksa?"
Hemen ayağa kalkıp karşıma dikildi. "Ben seninle ölümüne dövüşmem. O kadar da değil. Güçsüz olduğunu kabullenmek bu kadar mı zor?"
"Kız değilmişim gibi düşün. Eskiden yaptığın gibi."
"Deli misin!"
"Onurumu kurtarmaya çalışıyorum!"
"Hay ben senin onuruna! Salağım diye bağırıyorsun!"
"Sen de dayağı hak ediyorsun!"
"Vur lan! Vur o zaman! Karşındayım!"
"Öyle vuramam, dövüşmen lazım."
"O zaman kes sesini!"
Kaşlarımı çattım. Gitmek geçti aklımdan. Arkamı dönerken kolumu tuttu. Beni kendine yaklaştırdı. "Keşke erkek olsaydın, ağzını burnunu kırsaydım." lafa bak.
"Keşke olmasaydım. Hiçbir şey olsaydım. Bir hiç."
"Kes şunu! Beni delirtme!"
"Sen beni delirtme lan! Dövüşecektik zaten neden şimdi olmasın?"
"Gerizekalı! Dövüşecektik de söylediğin gibi mi! Ne istiyorsun ben anlamıyorum ki!"
"Sen bana gerçekten saldırmadığında ben de sana gerçekten saldıramam!"
"Ben sana saldıramam! Çok şey değişti!"
"Düşman değiliz artık biliyorum ama..! Bu o şekilde dövüşemeyeceğimiz anlamına gelmez!"
Diğer kolumu da tutup beni sarstı. "Olmaz diyorum salak mısın!"
"Amma nazlandın sen de!"
"Kızım beni delirtme!"
"Her şeye delirme sen de!"
"Delirmemek elde mi lan! Çok manyak gördüm de senin gibi manyağını görmedim! Akıl hastası mısın kızım! İtiraf et! Psikopatım de! Hadi bekliyorum!"
"Tamam lan! Neyse ne! Bırak beni! Anladım aklım yok!"
"Doğru anlamışsın! Şaşırtıcı!"
"Tamam Sinan. Yeter. Dövüşmeyeceksen üstüme gelme."
"Dövüşeceğim! Ama bugün değil. Başka türlü akıllanmayacaksın."
"Tamam."
Beni biraz daha kendine yaklaştırıp sarıldı. "Özür dilerim. Sana bağırmak için yanlış bir gün seçtim." yine şaşırdım. Salak gibi kırıldığımı anladı mı yoksa? Salak gibi kırıldım. Salak mıyım gerçekten? Olabilir. Güçsüz olduğumu kabullenip pes etmem gerek belki de.
Sarılışına karşılık vermedim. O da ayrıldı, bu yüzden belki. Saçmalama Asya, ne kırılıyorsun? Her zamanki şeyler işte. Bu kırılma işi iyi olmadı. Tebessüm ettim kaçırdığım bakışlarıma rağmen. Bakışlarım öylesine gezinirken yumruk yaptığı ellerini fark ettim. Çok sinirlenmiş. "Hadi yukarı çıkalım. Yeter bu kadar hava almak." böyle bir günde dövüşmek istemem de ayrı bir saçmalık.
"Olmaz. Bir şeyler yiyip öyle gideceğiz. Az daha bayılıyordun."
"Yiyesim yok. Hem bayılmıyordum sadece gözlerim karardı. Şimdi iyiyim."
"Bana ne lan." Kolumu tutup ilerledi. "Ben ne dersem o."
"Allah Allah niyeymiş? Niye seni dinliyoruz?"
"Çünkü senin aklın yok. Benimkiyle idare et. Yürü." göz devire devire yürüdüm, beni çekiştirdiği için. Sinir ediyor beni. Anlarımız arasında uçurumlar var.
Kafeteryaya girdik, çok fazla insan yok. Özel hastane olduğu için mi yoksa saat erken olduğu için mi bilmiyorum. Oturdum ilk gördüğüm masaya. Televizyonda haber kanalı açık. O kadar dışarıda oturmamıza rağmen pek zaman geçmemiş.
Sinan bir şeyler alıyor, bu konuda da direnemem bugün. Dirensem de bir şey değişmeyecek. Küçük bir olay saçma yerlere gider. Dediği gibi onun aklıyla idare edelim.
Saçmaladım zaten. Kafam yerinde değil. Psikoloğa mı gitsem? Ya hızımı alamayıp deli hastanesine gidersem?
Salak gibi güldüğüm için birtakım insanlar bana baktı. Deli deli gülümseyip önüme çekildim. Alt dudağımı ısırdım. Deli değilim de deli sanılabilirim. Psikolağa gitmek o yüzden iyi bir fikir olmayabilir. Anlatamayabilirim de. Gerek yok. Her şeyin en iyisini ben biliyorum. Ahahahaha. Hiçbir halt bilmiyorum ama önemi yok. Yolumu buldum çoktan.
Tepsiyi masaya koyup karşıma oturdu Sinan. Tost, çay ve çikolata almış. "Her yerde belli etme."
"Ne?"
"Deli olduğunu." dediğine kahkaha attım, o da güldü.
"Valla tutamadım kendimi."
"Belli. Ye lan. Brownie de aldım, seviyorsun herhalde. Özür olarak kabul et."
"Teşekkür ederim." kırıldım ama hemen geçti. "Sen de brownie seviyorsun galiba, kendine de ondan almışsın."
"Severim. Güzel çikolata."
"Ben tuzlu insanıyım ama bazen canım çekiyor. Tabi sadece brownie."
"Senin gibi tuhaf canlılar var yine. Ben tatlı severim. Hatta bizim grup tamamen tatlıcı. Gerçi Arda her bulduğunu severek yiyor."
Arda'nın durumuna güldük birlikte. Çayımızı ve tostumuzu kendi önümüze aldık. Yemeye başladık.
"Salak olduğunu düşünmüyorum. Sadece sana salak demek sarıyor." demek öyle. Bu konuya taktı galiba.
"Tamam Sinan, iki kere özür diledin zaten."
"Sana ne lan. Yemeğini ye." ya sabırrrrr. Bir şey dedirtmiyor. Yemeğime odaklanacağım sırada yine konuştu. "Sen küçüksün ya kalbin de küçüktür, kolay kırılır. Sadece dinle o yüzden bir şey söyleme. Konuştuğunda sinirleniyorum." tuhaf bakışlar attım. Ne diyon lan sen minvalinde. Bana tuhaf diyen kişi benden daha tuhaf. Sustuğum için sırıttı. "Aferin lan. Delisin melisin ama çabuk öğreniyorsun." madem öyle hiç konuşmayım da sen delir. Kendi kendine konuşmak nasılmış gör. Gerçi o beni delirtir konuşmak zorunda kalırım. Dayanabildiğimiz yere kadar artık. Tostumu ısırdım.
"İlk defa itiraz etmeden yiyorsun. Şu an benim aklımı kullandığın için belki de. Puahahahah. Ödünç verdiğim akıl kırıntısının etkisi bile bu kadar büyükse tamamını düşünebiliyor musun?" eğleniyor kendi kendine. Birilerine takılmak hoşuna gidiyor. "Karşılık vermediğinde de bir süre sonra sıkıcı oluyor. Ara sıra bir şey söyle bari." ahahahahha söylemicem. Umursamayarak tostumu yemeye devam ettim.
"Lağğğn. Kızım konuşsana." yine bir şey söylemedim.
"Demek öyle. Şimdi de konuşmama inadındasın. Ama ben seni konuştururum." benene, konuşmicam. Biraz sağa sola bakındı sonra sırıttı. Bağırarak konuştu. "Demek bana hayransın he! Tatlım belki başka bir evrende olabiliriz! " lağğğn. Gözlerimi belerttiğimde daha çok sırıttı. "Ne? İnanamıyorum! Benim için ölür müsün! Hadi be! Çok yazık! Keşke bir kalbim daha olsa ve onu sana versem!" elimi yumruk yapıp havaya kaldırdım. Eliyle yumruğumu sarıp aşağıya indirdi.
Yenilmeyeceğim bana ne. "Çok karizmatiğim biliyorum. Dayanamıyorsun bana." ulan, öldün lan sen. Kim ne düşünürse düşünsün gerçek değil sonuçta. Bunları da bir daha görmeyeceğim. Tostu bırakıp çayımı yudumladım.
"İnadının da maşallahı var. Şu tipini çeker paylaşırım görürsün. Tipsiz." ne var lan yine tipimde! Rahat durmuyor arkadaş. Bak fotoğraf diyince aklıma ne geldi. Ben de onu bir deli edeyim de görsün. Nihahahahahahahha.
Parmağımı şıklata şıklata sırıttım. Anlam veremediği için kaşlarını çattı. Telefonumdan o şaheser tehdit unsuru olan fotoğrafı açtım. Ona gösterdim. Gözleri büyüdü. "Lağğğğğn! Hani silmiştin onu!" ah be konuşabilseydim onun lafını ona ederdim. 'her şeye inanma' ahahahaha.
Telefonuma uzandı, geri çektim. "Lağğn ver şunu!" o ayaklanırken ben de kalktım. Bana doğru geldiği için kaçtım. "Asyaaaaa! Delirtme beni!" delir lan. Beni delirtirken iyisin hoşsun.
Ben kaçtıkça o kovaladı. Masaların etrafında dolandık. Kendimi tutamıyorum gülecem gayrı. "Gel buraya! Bak ben yakalarsam fena olacak! Asya!" ulan bir hastanenin kafeteryasını birbirine katmadığımız kalmıştı. İnsanlar bizim sıkıntılı olduğumuzu kabullendi. Bir şey diyen yok. Kahkaha attım.
"Asyaağğ!!!" esselaaaaa.
Kadının biri kalkıp sandalyesini ittiğinde yolum kapandı. Gerçekten esselaaa. Kolumdan yakaladı. "Bittin kızım."
Telefona ulaşmak istediği için onu sağa sola kaçırdım. Yukarı kaldırmıyorum, hemen alır. Daha çok aşağı ve olmadığı yöne. "Asyaaa ver şunu!" hâlâ konuşmadım büyük başarı. Alamadığı için tuttuğu kolumu da kapsayarak belimi sardı. Hareketim kısıtlandı. Ölsem de vermem lan telefonumuğğğ.
O yüzden içime attım. "Lağğğğn! Çıldıracağım!" beni ne sandın koççumm. Ben de o telefonu sana verecek göz var mı? Bence de yok. O değil de hastaneden atılmasak iyi. Ahahahahahah.
"Onu almadan seni bırakacağımı sanmıyorsun herhalde. O kadar salak değilsindir." laaan. Alamazsın lan. İçimde o. O kadar da değil. Kendimi kurtarmam lazım. Mümkünse! Konuşamıyorum. Yenilemem. Çırpındım, boştaki elimle onu dövmeyi denedim. Denedim çünkü geri geri vurmak zor. "Ver de kurtul. Yapacaklarımdan tırsman gerek." kulağımın dibinde fısıldadı. Sinan bir şeytan iki.
Napabilir sanki? Korkmuyorum lan. Şimdiye kadar ne yaptı sanki? Ona tekme attığımda bile bir şey yapmadı. Benimle ölümüne dövüşemeyeceğini de söyledi. Zararsız, bir şey yapamaz. Omuz silktim.
" İyi lan. Sen istedin." istemedim lan. Hiçbir şey yapamaz zaten. Eheheheh.
Bacaklarımı kavradığı an sırıtışım silindi. Kendimi havada buldum. Şaşkınlığımı atlatınca boştaki elimle saçına yapıştım. "İndir lan beni."
Sırıttı. "Dilin geri geldi." keyif dolu nefes verişi ve bakışları beni iyice deli etti. "Kaybetmeye mahkumsun."
"Neyse ne indir lan beni. Rezillik."
"Telefonu ver öyleyse."
"Vermicem lan. Saçlarını koparırım bak. Dediğimi yap."
"Kopardığın her tel için ayrı intikam alırım. Dene istersen." yok artık.
"Ne intikamı lan!"
"Öğrenmek istiyorsan çek saçımı. Ya da sen bilirsin." ben ne yapabileceğini düşünmeye başlamışken o hareketlendi. Kafeteryanın çıkışına doğru gidiyordu ki aklım başıma geldi. Saçını çektim. Öyle böyle değil, koparırcasına. Bağırmadı, dişlerini sıktı. Bir şey değişmediği için saçını bıraktım.
Hastanenin arka bahçesine geldik yine. Beni indirdiğinde elimde dört tel saçı vardı. Öldürücü bakışları onlardan yüzüme kalktı. Ne yapmam gerek? Kaçamayacağıma göre... Savaşmak zorundayım. Evet evet savaşmak... Kızım güçlü ol. Kız gücünü hatırla. Telefonum içimde titreyince gıdıklandım.
Ellerimi yumruk yapıp bir adım geri gittim. Hadi kadının gücünü göster.
"Asyaaa." ne lan ne?
"Ha canım." tek kaşımı kaldırdım.
"Son kez uyarayım dedim. Ben uyardım ama kendisi kaşındı diyebilmek için." acaba buna tekme atarsam telefonum içimden düşer mi? Telefonum titredi tekrar, bu sefer uzun sürdü. Sanırım biri arıyor. Daha çok gıdıklandım. Yüzümde saçma bir ifade oluştu. Buradan canlı çıkarsam ısrarla arayan o kişiyi döveceğim.
Sinan'ın harekete geçmek üzere olduğunu fark edince arkamı dönüp koşmaya başladım. Kaçabiliyormuşum. Beni bırakmakla hata etti. Nihahahahhahaha. Hani dövüşecektin lan salak. Henüz o kadar çaresiz değilim sanırım. Hem koşmak güzel.
Peşimden gelmediğini anladığımda durdum. Beni rahat bırakmaya mı karar verdi? Ona döndüm.
Elini havaya kaldırıp 'gel gel' işareti yaptı. Başımı iki yana salladım. Aynı işareti tekrarladı. Bu sefer kaşlarımı kaldırıp indirdim.
"Lan gel!"
"Yok yaaağ!" bir de ayağına çağırıyor intikam almak için.
Güldü, ben de dişlerimi çaktım. Birden ciddileşip bana doğru koştu. Yazık bana arkadaşlar. Tepkilerimi geri kazandım ve kaçtım. Benim de dengem yok. Ehe.
Güzel güzel koşarken çözülmüş olan bağcığıma bastım. Çok yetenekliyim maşallah. Sinan kolumu tutmasaydı yere yapışacaktım. Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak gibi bir şey. Sonra doludan yağmur sayesinde kurtulmak ama yağmurdan kurtulamamak. Sinan; yağmurdan da, doludan da, düşmekten de daha tehlikeli. Düşsem kalkarım, ıslansam kururum, dolu kafamı yarsa iki güne iyileşirim. Ama Sinan...
Abartma Asya. Karnımın guruldayışı telefon titremesine karıştı. Sinan'a kafesteki sıçan gibi baktım. Yani muhtemelen öyledir. Sırıttı. Bittiğimizin resmidir. Yutkundum.
Ellerimi arkada birleştirip beni kelepçeledi bir nevi.
"Vermedin, ben kendim mi alayım?" gözlerimi kocaman açtım.
"Saçmalama. O kadar da değil."
"Sana değeceğimi mi sanıyorsun gerizekalı?"
"Değmesen iyi olur. Yoksa dayak yersin."
"Hep aynı şeyi söylüyorsun, hâlâ dayak yemedim. Yapabileceğin şeyler söyle. Veya kaçma böyle."
"İstediğimi yaparım sana ne."
"O zaman ben de istediğimi yaparım." ellerimi bıraktı. Kazağımı çekip pantolonumun içinden kurtardı. Telefonum yere düşecekken havada yakaladı. Yarım ağız sırıtıp telefonumu bana gösterdi. "Bu kadar basit."
Yumruklarımı sıkıp yüzümü buruşturdum. Yumruğum ağzının üstüne çok yakışabilir.
Modu kaçtı gibi, kaşlarını çattı. "Şifreyi söyle."
Keyiflendim, kahkahayı patlattım. "Yok yağğğğ."
"Asyaaaağ! Söyle şunu!"
"Hayır."
"Asyaaa! Çok fena olur bak!"
Omuz silkip sırıttım. "Demem."
"Öyle mi?"
"Öyle."
Elimi tutup, parmağımı gerekli yere bastırarak telefonu açtı. Sonra beni itti. Kollarımı kendime sardım. Kollarımı kendime sarabilmek güzel, uzun zaman boyunca yapamamıştım. Kaybetmek hiç hoş değil. Ama bunun intikamını alacağım. Eskisi gibi acımadan canını yakamıyorum. Sıkıntı büyük. Ah şu merhametin gözü kör olsun. "Hâlâ bitmedi mi? Ver lan telefonumu."
"Dur."
"Ver lan!"
"Dur kızım." başka bir şey mi yapıyor lan yoksa! Telefonu elinden çektim. O da benim elimden çekti.
"Lan napıyorsun!"
"Sana ne lan!" bana ne mi? Benim telefonum lan o.
Telefonu tekrar aldım. O alamasın diye arkamı dönüp, telefonu ondan korumaya çalışarak ne iş çevirdiğine baktım. Mesajlaşmayı okuyunca kaşlarımı çattım. "Bu ne lan!" Ona döndüm.
"Kötü bir şey mi var?" o kadar rahat konuştu ki cinlendim.
"Lan çocuğa küfür etmişsin."
Sırıttı. "Çok güzel oldu bence o. Bozma."
"Manyak mısın?"
"Yoo gayet zeki bir insanım. Zaten mesajı geri de alamazsın. Boşver. Çok kafa yorma bence. Yavuz zaten hak ediyor, ne yapışkan çıktı."
"Sadece annem için geçmiş olsun yazmış, kötü bir şey değil."
"Ben seni anlıyorum, merak etme annen iyi olacak. Hep yanındayım, geçmiş olsun. Sen çok güçlü bir kızsın... Gibi bir sürü tırı vırı boktan şeyler." mezeliyor bir de şuna bak.
"Yine de yazdığın gibi cevap verilmez. Yani ben öyle bir şey yazmam."
"Yazdığımda bir şey yok lan. Siktir git yazdım sadece." dalga geçen gülüşüyle gözlerimi devirdim. "Hem hâlâ bu salağı engellemedin mi? Yüzüne bakmıyordu hani."
"O zaman öyleydi ama şimdi böyle."
Yüzünü buruşturdu. "Beğenmedim."
"Ya sabıırrr."
"Sen ne cevap verecektin?"
"Sağ ol yazıp bırakırdım. Soğuk davrandığım için o da daha yazmazdı."
"Hee he. Böyle tipler anlamaz senin o dediğinden. Salmaz bu seni kolay kolay. İskender'e mi dövdürtsem ben mi dövsem? Ben döversem ölme ihtimali var."
"Dayak isterse ben döverim."
"Dayak istiyor zaten."
"Olum sadece annem için, üzülmeyeyim diye yazmış. Ne abartıyorsun?"
"Salaksın kızım. Senin durumunu kullanıyor işte. Yazmak için bahane bulmuş."
"O kadar kötü bir insan olamaz."
"Ben anladım onun ne mal olduğunu, bana inan lan."
"Onunla zaman geçiren bendim. Senin olayında da beni uyarmıştı, beni düşündüğü için."
"Düşünmesin lan seni. Kim lan o? Defolup gitsin. Yapışkan it. Engelle şunu. Sen bir şey yapmadıkça yüz buluyor. Salak olma bu kadar. Beni deli ediyorsun. Bu itin üzülüp üzülmemesini bu kadar takma. Sana ne lan ondan. Herkesi düşünme. Hani şu bize sinirlenip delirdiğin zaman var ya... Öyle davran herkese. Sana uymayanı söyle, haykır. Tutma kendini. Kimseyi düşünme. Dilinin ucuna gelenleri söyle. İstemiyorsan istemediğini haykır. Bırak insanlar üzülsün, bu kadar kendini bastırma. İnsanları kırıp onları kaybetmekten mi korkuyorsun? Saçmalık. Üzmesen de kaybedeceksin. Hem Yavuz kim lan. Öylesine bir insansa senin için üz onu. Hayat kısa, istemediğin şeyleri yaşama. Kötü bir insan olmak mı istemiyorsun? Senin için kötü bir insan olabilirim. Senin yerine olurum yani."
" Bana bunları söylüyorsun ama İskender'i üzmemem için... " lafımı böldü.
" İskender ayrı."
"Biliyorum. Yani söylediğini asla tam olarak yapamam."
Bir şey diyemedi. Mesajla Yavuz'a açıklama yaptım. Neden daha konuşmamamız gerektiğine dair. O da bir şey diyemedi doğru düzgün, kabullendi. Numarasını sildim. Daha yazacağını düşünmüyorum. O yüzden engellemeye gerek yok. Umarım öyledir.
Sinan haklı, kendimden çok ödün verdim. Kafam o kadar karışık ki, ne yapacağımı çoğunlukla bilemiyorum. Neyin doğru olduğunu kestiremiyorum. Telefonumu cebime attım. "Hadi gidelim. Her şey soğudu."
"Ne yaptın?"
"Seni dinledim. Haklısın patron."
"Patron mu? Bu sefer kafanı bir yere de çarpmadın, hayırdır?"
"Bakkalda birlikte çalışacaksak patronum oluyorsun gibi. Teklifini kabul ediyorum, hâlâ geçerliyse. Dövüş dersimi biri kabul edene kadar seninle çalışabilirim."
Kolunu omzuma attı. "Beni şaşırtıyorsun."
"Sen de beni şaşırtıyorsun. Ödeşmek gerek."
"Ödeşelim."
Kafeteryaya doğru yürüdük. "Ne kadar kazanacağım?"
"Performansına göre karar vereceğim."
"Umarım beni delirtmezsin. İstifa ederim."
"İstifa edemezsin, ben seni kovarım. Puahahahahha."
Yan bakışlarım onu delip geçemedi. Daha çok güldü. Rakibim güçlü. Hem ortağım hem rakibim. Bazen düşmanım, bazen dostum. İyiyiz böyle. Anlaşmadan anlaşıyoruz. Zıt mıyız çok mu benziyoruz kararsızım. Belki bir gün kararlı olurum. Nasip.
✨
Gelen gidenin çoğunu uğurladık. Sadece en yakın teyzeler kaldı, bir de ananem. Hastanede ilk gece ananemle ben kaldım, ikinci gece ise Güven bey. Sabah yine hastaneye gitmiştik, öğleden sonra hep birlikte döndük. Akşama kadar gelen giden bitmedi. Akşam da birileri vardı ancak gittiler.
Şimdi bizimkilerle mutfakta oturuyorum. Çay yapmaktan Badem'le canımız çıktı. Çay yap, servis et, bulaşık yıka... Sinan'la İskender de yardım etti ama çoğu işi biz yaptık. Arda sadece bu akşam geldi. Ameliyat yarasını düşününce bile bayılası geliyormuş. Anlayabiliyorum. Ben de annemin yarasını düşününce kötü oluyorum.
Gökçe de geldi sağ olsun. Çay kokusundan bıktığımız için kahve içiyoruz. Kahve de çişimi getiriyor. Ben soda insanıyım. Karne tatiline de az kaldı. Derslerim mal gibi. Ahahahah. İkinci dönem biraz özen göstereyim bari. Bu dönem kötü şeyler oldu hadi, hoşgörebiliriz ama ikinci dönem toparlanmam gerek. Matematiğin son sınavına iyi çalışmam lazım yoksa matematikten kalacağım. Bu aklıma geldiği için iyice dertlendim. Acı çektiğim için ağzım gözüm yamuldu. Yazık bana.
Herkes yoruldu herhalde, kimse konuşmuyor. Ben de konuşmaya üşeniyorum. Sıkıntıdan esnedim.
"Uykun mu geldi?" diye sordu İsko yumuşak bir sesle.
"Hayır, canım sıkıldı. Dün gece dana gibi uyudum." Badem kolumu cimcikledi. "Ahhh. Napıyon kızım?"
"Ne biçim konuşuyorsun. Senden daha az öküz olan erkekler gördüm." diğerleri gülerken ben yüzümü buruşturdum. Kötü bir şey mi dedim ben sanki.
"Asya cidden, sevgilinle konuşuyorsun biraz daha özenli olabilirsin." Gökçe de aynı fikirdeymiş.
"Karışmayın yavru yılana, nasıl biriyse öyle davranıyor. Dana gibi uyumuş işte. Bebek gibi uyuyacak hali yok. Dana sonuçta." Sinan zaten benimle dalga geçmeye yer arıyor.
"Olsun, ben onu böyle sevdim. Dümdüz." ah be İsko. Pişman olacaksın belki de. Ona gülümsedim. Anlayışlı en azından. Öküz veya odun olmama şu anlık laf etmiyor. Ama âşık olsam muhtemelen dana gibi uyudum diyemezdim. Bu kısmı üzücü olabilir.
"Yine kahve var mı? Benimki bitti de." ulan Arda... Ehehe bir fikrim var.
"Eğer dolaptan bana soda verirsen sana kahvemi veririm. İki yudum aldım sadece." işime gelir. Ben almaya üşeniyorum.
Neşeyle kalkıp dolaba yaklaştı. Bütün sodaları masaya getirdi. Can yiaaa. Kahvemi onun tarafına koydum. O değil de herkesin manitası var. Ahahha benim de var. Hâlâ tuhaf geliyor. O kadar zaman geçti bu duruma alışamadım.
Bir soda aldım, açacak masada olmadığı için ofladım. Dişimle mi açsam ben de. Masanın kenarına taksam masada iz olur. Öfffff. İlla kalkmam lazım. Başka seçeneğim olmadığı için kalktım. Açacağı buldum baygın bakışlarla. Kenarda duran cipsi de alıp masanın ortasına attım. Yerime oturdum ve sodamı açtım. Açacağı da ortaya koydum.
"Bir şey yapalım bari. Canım sıkılıyor. Ne yapabiliriz o da muamma." yapacak bir şey bulamıyorum.
"Oyun oynayalım." Darda'nın fikri güzel.
"Ne oynayacağız?" diye sordum hemen.
"Oyun ne lan çocuk muyuz biz? Yeter artık. Oturun insan gibi. Ah zor olacak tabi." Öyle üşeniyorum ki Sinan'a laf çevirecek enerjim yok.
"Bence de ya. Çok çocukça." Gökçe onayladı Sinan'ını
"Sohbet edebiliriz." İskender zaten en büyük, her seferinde sohbet edelim diyor.
Arda'yla üzgünce birbirimize baktık. Aramızda oturan Badem ikimizin de yanağını sıktı. "Yağğ ben kıyamam ama sizee. Oynayalım nolacak. Resmî olarak hâlâ çocuğuz."
"Yok lan. Artık yalvarsalar oynamayız. Demi Darda."
"Evet böceğim."
"Yalvarmayız lan zaten. Puahahhahahaha."
Soda şişesinin kapağını Sinan'a fırlattım. Yakalayıp bana geri fırlattı. Kafama çarptı.
"Pauahahhahaha. Salak."
"Iğğğğğğğh! Olum bulaşma lan bugün bana bak çok fena yaparım seni."
"Yav he he. Ne yapacan? En fazla biraz kovalar sonra da pes edersin."
"Git işine lan. Önüne bak. Biz üçümüz takılalım, siz üçünüz takılın. Değil mi Ardem?"
"Olur böceğim."
"Olmaz, hep birlikte takılalım." üçüncümüz kabul etmedi.
"İyi patlayalım sıkıntıdan. Sohbet etmek istiyorsanız konu bulun." kaşlarımı çattım, arkama yaslandım. Bir bacağımı sandalyeye çıkarıp katladım. Sandalyede oturmak da sıkıntı, yayılamıyor insan.
Gökçe'nin bana göz devirişi artık gözüme batıyor. Milisaniye önce yaptı mesela. Hareketlerim çok mu itici? Bana ne. Kendimi sınırlamayacağım. Yeterince sınırladım zaten. Kimse umrumda değil, gerçek güç benim içimde. Ahahaha. Kendi kendime gülmekten sıkıldım. Ben de bu yüzden göz devirdim. Sonra yine içimden güldüm.
"Tatilde bir planınız var mı?" Konuyu Gökçe hanım açtı. Ayar oldum ona bugün. O yüzden hıhh yani. Badem'in haklı olduğunu düşüneceğim artık. Saçmalama Asya.
"Yatacağım ehehe. Başka planım yok." dedi Arda sevimli sevimli. Benim planım da aynı ama söylemicem. Benene.
"Birlikte bir şeyler yaparız sarı şekerim." Ooo Bademcik, ne de tatlı ve âşık. Arda da sırıtarak cevap verdi ona.
"Öhhöm."uyarıcı bir gıcık temizleme hamlesinden sonra konuştu İsko "Okulun YKS kursu var, ona katılacağım. Hızlı konu tekrarı ve soru çözümü gibi. Sadece pazar günleri ve akşamları boş olacağım."
"Öyle mi? Hangi bölümü düşünüyorsun?" Gökçe çok ilgili bir tavırla sordu.
"Mühendislik düşünüyorum. İnşaat veya bilgisayar olabilir." hem sayısalcı hem de yazar.
"Ay ne güzel. Umarım hedefine ulaşırsın. Çalışıyorsun belli."
"Sağ ol Gökçe."
"Rica ederim. Ben de mühendis olmak istiyorum. Kimya mühendisi özellikle de." bu kız da sayısalcı olacak demek.
"Umarım sen de hedefine ulaşırsın." gülümseyip iyi dileklerde bulundu İsko.
"Teşekkür ederim. İsteyip de elde edemediğim bir şey olmadı. O işi olmuş bil." kendine güveniyor. Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı salladım. Vay be. Sinan'la tencere kapak. Kendi gibi birini sevmiş.
"Ben ne olceeem?" Araya giren Arda'ya çevirdik bakışlarımızı.
"Oyuncu ol dedim ya sana."
"Tamirci de olabilirim aslında. Ya da oyuncu olup tamirci rolünü oynayabilirim. Bak bu da olur."
"Biraz geç kalmışsın bence. Bir yerlere başvursaydın." Gökçe haklı mı acaba?
"Arda yetenekli bence, geç değil. Erken başlasa daha iyi olurdu belki dediğin gibi ama geç kaldığını düşünmüyorum." dedim.
Hemen cevapladı. "Senin düşündüğün kadar kolay değil o işler."
"Kolay olmayabilir, Arda'nın yeteneği var. Zor da olsa halleder."
"Yeteneği olduğunu sen söylüyorsun. Bu konuda bilirkişi olduğunu zannetmiyorum."
Nefes verdim. "Bizden farklı olduğunu fark edebilecek kadar aklım yerinde. Tanıdığım insanların hiçbirinde görmediğim şey onda var. İskender'in yazar olması gibi mesela. Badem'in resim yeteneği gibi de olabilir."
"Yetenek avcısı mısın sen?"
"Kör değilim. Bazı şeyleri geç de olsa görebiliyorum." senin tavrın gibi mesela. Belki de ben yanlış anlamaya müsaitim bugün. Sadece uyuşmuyor da olabiliriz. Önceden böyle değildik sanki.
"Yine de siz işinizi şansa bırakmayın. Yeteneklerinizi bir şekilde belli etmeye bakın. Bir yerlere başvurun, yarışmalara katılın. Asya gibi rahat olursanız işiniz zorlaşır. Notları gerçekten berbat." notlarım kötü evet ama böyle söylemesi değişik. Laf sokuyor sanki.
Gözlerimi kıstım. Şişemi sertçe masaya koydum. "Benimle bir sıkıntın mı var? Eğer varsa direkt söyle. Alttan alttan laf edilmesi kanıma dokunuyor."
Güldü alayla. "Seninle ne derdim olabilir? Gerçekleri söylüyorum. Kafanda ne kuruyorsun?" kafamda mı kuruyorum lan! Kurmuyorum. Hissediyorum. Lafın söyleniş şeklinden bile belli. Böyle davranmıyordu önceden, bir şeyler değişmiş. Diğerleri de anlam veremiyor gibi. Ama bana.
Ben de güldüm."O zaman sanat eserimden bahsederken berbat kelimesini kullanma. Ve velim de değilsin, notlarım seni ilgilendirmez." o notları almak sanat ister, yetenek ister.
"Sadece örnek verdim. Çok alıngansın." alınmadım sinirlendim. Notlarım düşük diye beni onlarla aşağılamaya hakkı yok.
"Hoşuma gitmedi uyardım işte. Melek gibiysen uyarıyı algılar bir daha aynısını yapmamaya çabalarsın."
Gözlerini devirdi. Ben de baygın bakışlarımı. İçeceğimden bir yudum aldım. İskender sırtımı sıvazladı. Bugün gıcık bir gün. Herkes gıcık, gıcık olan ben de olabilirim. Biraz sessiz kalıp gözlem yapayım en iyisi. Becerebilirsem. Öffff. Hırsımdan patlicam. Ahahahaha. Abartıyor muyum? Çıldıracam. Sakin ollll.
"Üzülme böceğim, bizim notlarımız da kötü. Hem senin kolun kırıktı, düzgün çalışamadın." dediğinin üzerine Arda'ya gülümsedim.
"Teşekkür ederim kelebik. Ama üzülmüyorum."
"Beraber çalışırız, belki öyle matematiği anlarız. Ahiretliğimi matematik gibi bir düşmanla yalnız bırakmam." Badem yine yanağımı sıktı. Ben bunları yerim.
"Olur." dişlerimi çaktım. Arkadaş dediğin böyle olur bence. Eksik yönlerinizde birbirinize destek olursunuz, eksiklerinizi yüzünüze vurmazsınız. Eğer gerçekten samimi bir tavsiye verecekseniz de bunu herkesin ortasında yapmazsınız. Aşağılar gibi örnek göstermezsiniz. Belki küçük bir şey ama büyük şeylere işaret. Neyse. Bundan sonra kime nasıl yaklaşacağımı biliyorum.
Gökçe, İskender'e okulun kursu ile ilgili bir şeyler sormaya başladı. Onlar sohbet ederken Bado'yla ben de Arda'nın iki gündür neler yaşadığını dinliyoruz.
"Annem yine bir sürü iş almış, aç susuz beni çalıştırdı. Genç yaşımda terzi olup çıkacağım."
Badem'le birbirimize bakıp güldük.
"Gülru teyzemin suçu yok. Bir işe yara." kaynanasını da savunurmuş.
"Ühüğğğğ." Arda yalandan ağlayıp sızlandı.
Sinan birden doğruldu. "Ben seni bırakayım Gökçe. Saat geç oldu."
"Oturuyorduk... Çok da geç değil." kız gitmek istemiyor.
"Biz erken uyuyoruz, bizim için geç." yalancı Sinan. Onunla baş başa kalmak için geç oldu ayakları yapıyor. Kesin öyle.
Gönülsüzce kalktı Gökçe. "İyi o zaman. İyi geceler size."
"İyi geceler." diye karşılık verdi benim dışımdaki herkes. Cipsi açtım sırıtarak. Birkaç tane ağzıma attım onlara bakarak. Hayat verdiklerini geri alır demiştim ya... Ben daha iyi geri alırım verdiklerimi. İlgimi, sevgimi, anlayışımı... Geri alacağım. Bir soda daha açtım kendime. Sinan, sevdiceğini alıp gitti.
Badem hemen beni dürttü. Yaklaşıp kulağıma fısıldadı. "Ben sana demiştim o kız sinsi diye."
Gülesim geldi. Badem'in kulağına yaklaşıp elimle ağzıma set çektim. "Artık mesafeli olurum ben de. Sinan için ortama gelse bile muhatap olmam."
"Ne fısıldaşıyorsunuz?" İskender'in sorusu bizi ayırdı.
"Hiiiiiiiiiiiiiiiiç. Kızsal bir mevzu." onu da soracak hali yok herhalde.
Başını salladı usulca. Özele saygısı var. Ahahah. Çoğu şeye saygısı var. Neyse sormadı sonuç olarak.
On dakika oldu olmadı Sinan geri geldi. Yerine oturdu.
"Ne çabuk geldin."dedi Badem. Arabayla bıraksa bile kızın evi o kadar yakın değil.
" Taksiyle gitmek istedi. Ben de taksi çağırdım, öyle gitti." Kendine bir soda alıp arkasına yaslandı. Çok rahat. Dişiyle kapağı açıp masanın üstüne uçurdu.
" Kız öyle dedi diye sen de taksiyle mi gönderdin? Asya mı daha öküz sen mi bilemedim. Gerçi iyi yapmışsın." benim öküzlüğüm ne alaka şimdi yani. Ulan Bado.
" Sus lan. Sen ne anlarsın bebe."
Sinan'ın lafına göz devirdi Badem. Kollarını kendine sardı. Arda sırıtıp Acıbadem'inin kıvırcıklarından biriyle oynamaya başladı. Bizimki hemen eriyip âşık âşık gülümsedi. Çok tatlılar. Yaylar gevşek. Ahahah.
"Sinan, Gökçe'ye daha dikkatli olmasını söyler misin? Asyama laf sokmaya çalışmasın. Senin söylemen daha doğru olur diye bir şey demedim. Uyar onu." dedi İskender son derece ciddi bir biçimde.
Sinan, başıyla onayladı. Emir alan bir kabadayı gibi.
"Hayır. Kimse kimseyi uyarmıyor. Sakın."
"Asya..."
"Hayır dedim. Kimse içinde bir şeyler saklamasın, saklı hisler daha sinir bozucu. Kim neyse o olsun. Yapmacık ilişkilere gelemem ben."
"Asya... Ben seni korumaya çalışıyorum, kırılmanı istemiyorum."
"Korumanı gerektirecek bir durum yok. Kızların arasındaki bir mevzu bu. Ben hallederim."
"Sorun çıksın istemiyorum. Uyarır Sinan, daha yapmaz Gökçe. Büyümesin. Sıkıntı çıkmasın."
"Sıkıntı çıksın. Dengemi bozanın dengesini bozarım. Sinan'ın uyarmasına gerek yok. Ben uyardım zaten."
"Asyaaa, beni dinle. Sinan'ın sevgilisi sonuçta, sürekli birbirimizin yüzüne bakacağız. Sinan uyarır olay kapanır."
Sinirle gözlerimi yumdum, kapalıyken bile onları devirebiliyorum. Nefes verip gözlerimi açtım. "Dinlemeyeceğim. Savaş isteyene savaş. Dişe diş kana kan."
"Abartma bence. Muhatap olma yeter."
"İskender sana şu an acayip ayar oluyorum. Sus bence. Sevgiliyiz tamam ama her şeye de karışamazsın. Sinan'ın sevgilisi diye yüzüne bakacak değilim. O yüzden savaşmakta bir sıkıntı yok. Sıkıntı varsa da olsun bana ne. Söylediği şeyler önemsiz olsa da ben tavrına ayar oldum. Abartmıyorum. Abartıyorsam da abartayım bana ne. Bazı şeyleri görmezden geldik diye bizi salak sanıyorlar. Ama bilmedikleri şey şu; bir süre sonra limit doluyor ve biletlerini kesme zamanı geliyor. Sinan'la sevgili olana kadar bana melekti güya." ayyh delirecem.
" Asya sakin ol. Ben her şeye karışıyor muyum? Öyle mi düşünüyorsun? Ben sadece seni düşünüyorum. Belki boş bulundu öyle konuştu, belki gününde değildi. Hemen yıkma köprüleri. İyi düşün." Badem'i çok iyi anlıyorum şu an. İskender'in bu her şeyin doğrusunu, düzgününü istemesi... Barış elçisi tavırları... İnsanı deli ediyor. Sakin ol denilince daha çok sinirleniyorum zaten. Küçük meseleyse de benim için büyük Allah Allah. Ayar oldum bir kere. Bitti.
"Söylediğin mantıklı olsa seni dinlerdim. Aklıma yatmıyor. Savaş istiyorum. Ayrıca sakin olmak da istemiyorum. Her şeye karışmıyorsun belki ama bazı konularda yönetici kesilmen beni deli ediyor. Sana göre doğrusu o olabilir ama bana göre değil."
"Büyütülecek bir konu olduğunu düşünmüyorum. Sen sinirlendin ve o yüzden mantıklı düşünemiyorsun. Sana öyle davranmaya hakkı yok evet ama Sinan uyarır bir daha yapmaz. Sorun çıkarmaya gerek yok. Zarar görmeni istemiyorum."
"Zarar görmem ben. Zarar gösteririm."
"Ne yapacaksın Sinan'ın sevgilisini mi yolacaksın? Sonra ne olacak? O da sana zarar vermeye çalışacak, bir şekilde. İlla fiziksel olması gerekmiyor. Senin hakkında çok şey biliyor onları kullanabilir. Kalbini kırmasını istemiyorum."
"Kalbimi kıranın kalbini deşerim."
"Yapmıyorsun Asya. Merhamet ediyorsun."
"İstesem yaparım."
"Beni dinler misin? Asya lütfen." yüzümü avuçları arasına aldı. "Asyam lütfen. Acımasız olamıyorsun, öfkeyle kalkıp kendine zarar verme."
İkna olmadığım bakışlarımdan belli.
"Asya.. Bir şey söyler misin?"
"Söyleyeceğim şey hoşuna gitmeyecek."
Nefes verdi. "Asya, ben kötü bir şey söylemiyorum. Seni düşünüyorum."
"Düşünebilirsin. Ona lafım yok. Beni düşün benim yerime düşünme." geri çekildim. "Sen bizden büyük olduğun için olgunsun belki ama ben olgun falan değilim. Olmayacağım. Kafa sesimi dinleyeceğim. Yüz yüze geldiğimizde de ortam zehir olsun umrumda değil. İki yüzlülükten hoşlanmadığını söylüyorsun ama iki yüzlü davranan insana saldırmamamı da söylüyorsun."
" Hoşlanmıyoruz diye saldırmamız gerekmez."
" Saldırmamamız hiç gerekmez."
"Asyaaaa."
Badem araya girdi. "Ya durun o sinsi yüzünden aranız bozulacak."
Kaşlarımı çattım. "Hata da olsa kendi bildiğimi okurum. Çünkü başka bir seçeneği becerebileceğimi düşünmüyorum."
"Peki Asya. Sen bilirsin." İskender'in sesi kırgın geliyor. Böyle olunca aldanıyorum, benim sesim niye kırgın gelmiyor da insanları aldatamıyorum. İskender aldatmıyor tabi ama sesi kırgın gelince aldanıyorum işte. Anlatamadım. Neyse.
Birileri üzülmesin diye bir yere kadar kendimi tutabilirim değil mi? Ve yaptığım tek bir şey bütün alanı kapsıyor. Onun dışında bir şeyi hoş göremeyeceğim. Öfff. İyice sinirlendim. Altı üstü notlarımla dalga geçti kız değil mi? Bu kadar büyütmeye ne gerek var. Dellenme Asya. Dellen Asya. Dellen kızım dellen. Herkes hak ettiği muameleyi görmeli. Kimle ne kadar yakın olursam olayım ben yine tek tabanca hareket ederim. Öyleyim evet.
Kalkıp bir tabak aldım. Ocaktaki tencereyi açıp tabağı sarma doldurdum. Zümrüt teyze getirdi bunu. Misafirler umrumda değil ben yiyeceğim. Tabağı masanın ortasına koyup yerime oturdum. Elimle bir tane alıp ağzıma attım. Çatal yok, elle yiyin. Bir de çatal almakla uğraşamam.
"Isıtsaydın keşke böceğim." Arda da hemen bir tane aldı.
"Sarma soğuk yenir olum." bence öyle yani. Herkesin zevkine kimse laf edemez. Ahaha.
"Ben de yiyem bari." Acıbademim bize katıldı.
Diğer erkek bireyler sessiz ve hareketsiz. Aman be. Ne Gökçe'ymiş. Benimle arkadaştı bunları tanımadan daha. Ben de açıkçası çok ilgilenmedim onunla, nasıl biri olduğuyla ve güvenip güvenmemem gerektiğiyle. Önce o bana yaklaştı, sonra Sinan için ben ona yaklaştım. Yoksa ince eleyip sık dokuyan bir insanım. Herkesi öyle hemen hayatıma almam. Bundan sonra da kafama göre takılacağım. Yemişim İskosunu da Gökçesini de Sinanını da. Yok yok sarma yerim ben bunları değil. Benim de bir sınırım var. Arda ve Badem her zaman yanımda olan ikili, en iyi dostlarım. Hele Arda, baştan beri öyle. Sevda konusunda da, Sevda'nın bana yaptığı muameleyi fark etmiş benim yanımda olmuştu. İnsanlarla uğraşmaya üşeniyorum diye mi bana gıcık oluyor insanlar? Ben de üşenmem öyleyse.
Arda, iki tane cip alıp arasına sarma koydu. Öyle ısırdı. Beğeniyle dudaklarını büzüp başını salladı. Badem'le ben de aynısını yaptık. Fena değil.
"Midesiz misiniz?" uzun zamandır konuşmayan Sinan'ın laf edesi tuttu. Sevgilisine ayar olduğum için ona da ayar oluyorum otomatik olarak. O yüzden bu sefer ben karşılık vermeyeceğim.
"Sen de dene gör." Arda cevap verdi sırıtarak.
"Kalsın." beklediği türden bir karşılık alamadı herhalde, eğlenemedi bu defa. Oh oldu. Beni ilgilendirmez.
Gülru ve Zümrüt teyze mutfağa girdi.
"Hadi çocuklar gidelim biz de, dinlensinler." dedi Zümrüt teyze her zamanki şefkatli sesiyle.
"Ama anneee, oturuyorduk." itiraz etti Bado.
"Kızım yarın okula gideceksiniz zaten. Görürsünüz birbirinizi. Hadi kızım."
"Off tamam ya." Badem bir sarma daha ağzına atıp kalktı. Arda hızlıca tabakta kalan sarmaları yuttu öyle doğruldu.
İskender bana üzgün bir bakış atıp bir şey demeden mutfaktan çıktı. Küstü mü yani? Küsülmesi gereken bir şey yaptığımı düşünmüyorum.
"Hadi görüşürüz kızzğ. Sen de dinlen. Yorgun bakıyorsun." dedi Gülru teyze saçımı okşayarak.
"Görüşürüz Gülru teyze." gülümsedim.
Ardem ikilisi aynı anda "İyi geceleer." deyip kol kola İskender'in peşinden gitti.
"Görüşürüz çocuklar, hadi Allah'a emanet olun." Zümrüt teyze de veda edip Gülru teyzeyle çıktı.
Sinan'dan başka kimse kalmayınca hemen kalkıp mutfağı toplamaya koyuldum. Son bulaşıkları makineye koydum. Çöpleri attım. Ananem burada mı kalacak acaba? Keşke kalsa birlikte uyurduk yine. Ama kediyi evde bırakmış. Gerçi geçen gece de kedi tek kalmıştı. Bir şey olmaz herhalde.
Saçımın hafiften çekildiğini hissedince hemen arkama döndüm. Sinan'ın elinde bir makas ve bir tutam saçım vardı. Kaşlarımı çattım. "Napıyorsun lan!"
"Her tel için ayrı intikam alacağımı söylemiştim. Dördün biri gitti."
"Deli misin! Tek tel saçın için bir tutam saçımı mı kestin?"
"Evet. Ben seni uyarmıştım." deli mi lan bu? Zaten ayar oluyorum. Çıldıracağım.
"Olum seni gebertirim."
Kollarını iki yana açtı, göğsünü kabarttı. "Bekliyorum."
Göğsüne yumruğumu vurdum elimin tersiyle. "Bence kaşınma. Ve de yanlış zamanda bana bulaşma. Hatta hiç bulaşma. Yeter bu kadar. Herkes kendi hayatına baksın."
"Nereye bakacağımı sana soracak değilim. Senden korkmuyorum, ne yapabilirsin sanki." bir adım daha bana doğru geldi. Alan açılsın diye geri gittim, belim tezgaha değdi. Aramızda oluşan mesafeyi kapattı. Dudakları kıvrıldı. "Hiçbir şey."
Gözüm döndü sinirle. Yakasına yapıştım. "Yanlış zaman diyorum algılayamıyor musun? Zekân mı yetmedi? Git işine."
Kaşlarını çattı. "İntikamı hak ediyorsun."
Onu ittim. "Sen daha çok hak ediyorsun."
"Ama sen intikam almayı beceremiyorsun. İşi ustasına bırak."
"Yaparım Sinan."
"Yapar mısın gerçekten? Yakar mısın canımı? Bana... Beni biliyorken, anlamışken..." beni manipüle etmeye çalışıyor. Az önce saçımı kesen o değil sanki de.
"Beni rahat bırak Sinan. Yanlış zamanda uğraşıp pişman olacağım şeyler yaptırma."
"Ne zaman istersem o zaman yaparım." delirtecek en sonunda beni.
"İyi. Naparsan yap." yanından geçip gidecektim ki kolumu tuttu.
"İşim bitmedi."
"Daha ne yapacan lan! Saçımı kesmişsin. Başka kız olsa seni yolardı."
"Sen niye yolmuyorsun?"
"Saçımı o kadar önemsemiyorum. Üşeniyorum, çekil lan."
"Çekilmiyorum lan. İntikamlarımı alacağım."
Sinirden ağlamaklı oldum. Onun hoşuna gittiği için sırıttı. Acı vermeyi ne çok seviyor. Beni bırakıp kapıyı kapattı. Makası sandalyenin üstüne koyup kestiği saçımı peçeteye sardı. Cebine attı."Kanıt olarak saklıyorum bunu." deli cidden. "Otur." sandalyeyi işaret etti.
Baygın bakışlarla oturdum. Üç intikamı kalmış, ilkinde saçımı kesen diğer intikamlar için kim bilir ne yapar. Karşıma geldi.
"Özür dilersen affeder miyim acaba?"
"Sanmıyorum. Daha önce denedik."
Sırıttı. "Çözmüşsün beni, aferin."
"Eh yani tecrübelerim var."
Sandalyemle beni biraz daha odanın ortasına doğru çekti. Elini omzuma koyup etrafımda dolandı. "Ne yapsam acaba sana?" gerilim yaratmaya mı çalışıyor? Olabilir.
"Fikir vermeyi doğru bulmuyorum."
"İki fikrim var zaten, üçüncüsünü bulamadım."
"Yapacak bir şey yok." ona inat umursamaz görüneceğim. Umarım başarıyorumdur.
Arka tarafıma geçmişti, birden eğilip kulağıma fısıldadı. "Korkuyor musun?"
Gülerek ona çevirdim başımı. Gözlerimiz buluştu. "Hayır."
Hızla doğruldu. Omuzlarımı sıktı. "Başlıyorum öyleyse."
"Ulan işkencecim gibi ne konuşuyorsun?"
Kahkaha attı. "Öyleyim zaten."
"Yap da bitsin." sonunda dersini vereceğim o yüzden sabırsızlanıyorum. Ben Asya'yım olum. Beklemediğin şeyler yapabilirim.
"Pekâla." tezgâhtan bulaşık deterjanını aldı. Başımın üstüne sıktı. Sampuanlamış gibi elleriyle köpürttü. Bunun yüzünden kel kalacağım. Allahım deliriyorum. Kahkaha attım. Gerçekten deliriyorum. Aklımı oynatacağım şunun yüzünden.
Alt dudağını ısırmış sırıtıyordu. Güldüğümü fark edince elindeki köpükleri yanağıma sürdü. "Sakal da yapalım." sen bittin olum. Göreceksin.
Gidip ellerini yıkadı. Sonra kuruladı. "Sıra ikincide." merak ettim doğrusu. Birkaç fotoğrafımı çekti. Umarım onları bir yerde paylaşmaz. Çünkü sildiği fotoğrafını yedeklemiştim. Ben de onu kullanırım. Hele bir yapsın.
Telefonu cebine tıktı. Gözlerim hâlâ telefonun üzerindeyken birden beni gıdıklamaya başladı. Anîden olan bu şey yüzünden az daha sandalyeden düşüyordum. Ona engel olmak için büyük mücadele verdim. Bu gerçekten işkence. İstemeden gülmek kadar sinir bozucu bir işkence olamaz. Zaten her tarafım bulaşık deterjanı. Deli hastanesine az kaldı. Birkaç el sonra ordayım. Biraz daha beni süründürüp bıraktı.
Derin derin nefes aldım. Bacaklarımı kendime çekip kollarımı sardım. Bükülen örümcek hareketi. Ağğğ. Oha... İyi ki örümcek falan bulup getirmiyor yanıma. Umarım aklına öyle bir şey gelmez. Sus Asya, sen bile düşünme.
Bana eğildi. "Sonuncuyu erteliyorum. Aklıma geldiğinde yapacağım."
Başımı salladım. Bu gıdıklanmak beni kabuğuna çekilen salyangoza çeviriyor. Asyaağ. Sıra sende öyleyse. Bunu hak etti vicdan azabı sakın çekme tamam mı? O sana neler yaptı, sen de yapabilirsin. Kollarımı gevşettim. Bacağımı kıymetlisine doğru hızla kaldırdım. Bacağımı tuttu.
"Çı çı çı. Bu çok yanlış yavru çıngırak. Bunu yapacağını tahmin etmedim mi sanıyorsun? O bir kere olur." ben bugün buna bir şey yapmadan uyursam sabaha kalkamam. Kahrımdan ölürüm. Hadi kızım, yeter artık. Yeter yenildiğimiz. O gün bugündür.
Bacağımı geri çektim. Sandalyede ayağa kalktım. Artık Sinan daha kısa. Nihahahahhahaha. Ellerimi saçlarına koydum, yalandan okşadım biraz. Benden günah gitti. Büyük bir zevkle kavradığım saçlarını çektim.
"Ahhh kızım!" kolunu belime sardı. Sandalyeden beni çekti. Beni bırakırsa saçları kopacak haberi yok. Birden bırakmadı. Yere çöktü benimle. Öyle beni bırakıp bileklerimi tuttu. "Bırak saçımı fena yapacağım bak."
"Daha ne yapacaksın lan! Yapmadığın kalmadı!" ölsem bırakmam bu sefer.
"Kopan saç tellerimin hesabını vermek zorunda kalacaksın! Neden akıllanmıyorsun!"
Sinirden yüzü kızardı lan. Bana ne. O bana neler yaptı. Beni gıdıkladı ve dayanamayıp ellerimi çektim. Sinirle çığlık atıp ellerimi yere vurdum.
Sırıtarak ayağa kalktı. Üstten üstten yenilgime baktı. Yumruklarımı sıktım. Pes etme kızım. Bu gece rahat uyuyamam yoksa. Hızlıca kalkıp yumruğumu savurdum. Geri çekildi. Hâlime kahkahalarla güldü. Delireceğim. Durmadan saldır. Nefes almadan yumruk ve tekme saldırıları yaptım peş peşe. Onlardan sıyrılıp bana çelme taktı. Sırtım yerle buluştu. "Bıktığğğğğm!"
Kıymetlisine vurabilseydim intikamımı almış olacaktım. Ama fark etti. Çok alakasız bir zaman diliminde yaparsam belki fark etmez. Başka bir şeye dalmışken. Mantıklı.
"Orası çok rahat herhalde. Kalkmak bilmedin."
"Sana ne lan. İşine bak sen."
Gülerek eğildi, bana elini uzattı. Güvenip de elini tutar mıyım ben bunun, yine yere bırakır. Omuz silktim.
"Kalksana kızım."
"Sana ne olum."
"Ya sabııır. Kalk lan. Yerleri köpük ettin." hah bir de o vardı değil mi? Rezil bir durumdayım.
"Silersin bana ne. Senin yüzünden."
"Kalk diyorum." kolumu tutup beni yukarı çekti. İstemeden doğruldum. Dur bir numara çekeyim.
"Senin yüzünden elim acıdı." üzgünmüş gibi bakıp dudaklarımı büzdüm.
"Bakayım." elimi avuçlarının arasına aldı. "Neresi?"
"Diğer elim." onu bırakıp diğer elimi aldı. Gözleri elimde, tam sırası. Ama kandırıp yapınca vicdan azabı çekiyorum. Niye böyleyim lan ben! O kadar şey yaptı bana! A aaaa!
Elimi hızla çektim. Ters ters bakıp uzaklaştım. "Gidiyom ben. Yatacam. Karşıma çıkma. Kabusuma bile girme. Çekil be." omuz atıp yanından geçtim. Mutfağı terk ettim. Aklımı yedi. Bunun yüzünden tımarhanelik olacağım. Öyle olursa o da rahatlar. Çıldırdım!
✨
Hshshshshsshshshhshshshs
Gülmekten bölümü paylaşamadım. Sadece bana mı komik geliyor?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 761 Okunma |
112 Oy |
0 Takip |
34 Bölümlü Kitap |