31. Bölüm

Bela

Yıldız Akyürek
yildiz_sena

 

Bugün okulu asacağız. Bir takım askılama işleminden sonra dolabın ücra bir köşesine...

 

Sevgililiğimizin ilk günü diye işte. Teknik olarak ikinci günü ama biz ilk günü olarak kabul edebiliriz. Dün zaten olayın gerçekliğini algılayamıyordum. Tuhaftı, hâlâ tuhaf gerçi. Abartıyorum belki de yine bir şeyleri.

 

Sadece sol elim çalışırken hazırlanmak zor. Saçımı sadece tarayabildim. Özensiz görüneceğim kesin. Badem'i çağırsaydım yardım ederdi. Gerçi henüz haberi yok. Ulaan kesin beni öldürecek. Söylemeyi akıl edemedim. Yazık bana. Dün akşam onu arayıp söylemeliydim. Artık çok geç.

 

Evden okula gider gibi çıkacağım için her günkü saatte aşağı indim. Herkes kahvaltısını bitirmiş neredeyse. Benim zaten yiyesim yok. Çantasız çıktığımı da fark etmemeleri lazım. Onlara öylesine bir selam verip elma çaldım meyve tabağından. Yolda yerim açlık krizim nüksederse. Ahahah.

 

"Yine kahvaltı etmeyecek misin?" annemin her zamanki cevabını bildiği sorularından biri. Beni düşünüyor belki de. Düşünmesin.

 

"Okulda yerim." okul dolapta. Ahahah.

 

"Harçlığın var mı? Geçen verdiğimi de almadın." bu konuyu açmaya gerek var mıydı?

 

"Var. Anneannem vermişti." yalan sayılmaz ölüm anıma saklıyorum onu.

 

"Ne zaman sorsam aynısını söylüyorsun. Ne kadar verdi de bir türlü bitmiyor?" öfff.

 

"Kızım paran varsa bile verdiğimizde al. Biriktirirsin." yine başladı Güven Bey'in kızım muhabbeti. Bunaldım. Konuyu değiştirecek süper zekam da okulla birlikte askıya alınmış herhalde. Gizlice gurur yapmak yerine yüzlerine söylesene. Saçma bulurlar. Ergen derler.

 

" Hadi size afiyet olsun. Ben kaçar. " eheheh

 

"Asyaaaa.."

 

Daha gidemeden tekrar anama döndüm. "Hıııı?"

 

"Akşam bu konuyu konuşacağız." ey Allahım. Salın beni.

 

"Konuşursunuz. Tutan mı var?"

 

"Ahh kızım! Seninle konuşacağız." Badem'de mi kalsam? Yoksa şu an her şeyi haykırıp kaçsam mı? Kararsızım. Karar sızım. Sal kurtul Asya.

 

"Konuşacak bir şey yok. İstemiyorum, almıyorum. İster ergence bir gurur deyin isterseniz salaklık deyin."

 

"Asya! Ben senin annenim, saçmalıyorsun. Gurur yapacak ne var? Gerçekten bazen beni deli ediyorsun."

 

"Annem...din. Artık onun çok sevgili eşisin. Kendi paranı mı bana veriyorsun? İstemiyorum işte. Fakirlikten ölsem daha iyi. Zaten ben burda bile kalmıyordum ne güzel. Niye geldiysem?"

 

"Kalbimi kırıyorsun. Hiç mi üzülmüyorsun?"

 

"Sen de beni kırmıştın. Bir kere kaybettin ve bir daha kazanamayacaksın. Ben zaten... Neyse ya." konuşunca ben üzülüyorum. Boşver git. Tek gözüm dolunca yanlarından ayrıldım. Tek gözü dolar mı lan insanın? Dışarı çıkıp ayakkabılarımı giymeye koyuldum.

 

Herkesi affettim fakat annemi affedemiyorum. Saçımı başımı sevince her şey tamam ona göre. Af dilediğinde geçiştirirsen böyle olur. İşim düşmüştü o zaman bi kereee.

 

Ben de inatçıyım kabul. Bana ne. İstemiyorsam bittiii. Tek elle bağcık da bağlanmıyor. Sinirlenip ayakkabıyı bahçeye fırlattım. Bağcıklarını çözmeden direkt ayağıma sokardım üşendiğimden. Fakat bu sefer bağcıkları bollaştığı için yeniden bağlamam gerekti. Ahh sinir bozucu. Bıktım.

 

Yanıma, kapının eşiğine oturdu Sinan. Ayakkabılarını giydi ara sıra göz ucuyla beni süzerek. "Çok çirkin olmuşsun."

 

"Aaa teşekkür ederim o senin çirkinliğin." ya sabır yani.

 

"Eyvallah."

 

Hayattan nefret eden bakışlarıma gülerek doğruldu.

 

"Komik mi! Sabah çirkinliği işte."

 

"Gün içinde de aynısın. Puahahahahha."

 

"Üff neyse ne. Sal beni."

 

"Yok artık. Asla. En büyük eğlencem."

 

"Öfff." dalga geçmenin de etik kuralları olmalı. Mesela böyle saçma sapan bir his kuyusundayki insana dokunulmamalı. Bırakın boğulsun. Boğulurken bile rahat yok. Sürekli bir dürtme falan.

 

Ben içimden saçmalarken o ayakkabımı alıp yanıma yaklaştı. Önüme çöküp ayağımı cebren ve hile ile ayakkabıya soktu. Dondum tabi. Bu yardımseverlik nereden? Bağcıklarımı bile bağladı. Ağzım açık onu izledim.

 

Kolumdan tutup beni kaldırdı. Kapıyı çekti. "Yürü hadi." beni çekiştirerek yürümeme sebep oldu. "Kolun zaten benim yüzümden bu halde vicdana geldim bakma öyle."

 

Az önce öfkeliydim değil mi? Şimdi gülesim geliyor. Ahahah. Güldüm de. "İyi davranınca bir şeye benziyorsun." intikağğğm her zaman.

 

Kolunu omzuma attı. "Biraz orijinal ol yavru çıngırak."

 

"Orijinal de olurum ama laflarının geri dönüş biletini kesme imkanı doğmuşken neden değerlendirmeyim."

 

"Pekâla, bu kabul edilebilir. Ödeştik."

 

"Yine ödeşeceğiz. Ummadığın anda."

 

"Öyle mi? Sabırsızlıkla bekliyorum. Sonuçta intikam almaya gelip son anda tarafıma geçen sensin. Senin işin belli olmaz."

 

"Çı çı çı. Ben o kadar kişinin bir kişiyi dövmesine karşıyım. O yüzden yani. Eğer teke tek olsaydınız karışmazdım. Çekirdek alıp izlerdim."

 

" Aferin. Peki gururundan aç mı yaşayacaksın salak gibi?"

 

"Aç yaşamayacağım elmam var. Lağğn elmam nerde? Senin yüzünden unuttum işte. Çek lan elini kolunu." kolunu boynuma sarıp kurtulmamı imkansızlaştırdı.

 

"Benim ne suçum var? Senin aklın havada."

 

"Çekil lan! Boğdun beni! Sen beni tutup götürmeseydin ben elmamı unutmazdım. Ayrıca vicdana gelecek zaman mıydı kafamı karıştırdın?"

 

"Senin zaten kafan karışıktı gerizekalı. Boşuna beni suçlama."

 

"Ulannn!" ittim ittim kurtulamadım.

 

"Konuyu yine saçma sapan yerlere çektin. Doğru düzgün bir şey konuşulmuyor. Elma ne alaka yani şu an? Sana sabretmek gittikçe zorlaşıyor. Adamı deli edersin."

 

"Elma gayet de konuyla ilgili."

 

"Unut elmayı. Elmadan bahsetmeden konuş. Çıldırtma beni."

 

"Ya sabıııır."

 

"Asıl benim sabır çekmem gerekiyor lan."

 

"Offf!"

 

"Kızım parasız ne yapacaksın!"

 

"Hiçbir şey!"

 

Kolunu boynumdan çekti. Tam rahatladım derken omuzlarımdan tutup beni tamamen kendine döndürdü. Yine mi başa döndük? Öfkeli baktığına göre öyle olmalı. Bu ne arkadaş. Anımız anımıza uymuyor. Bi öyleyiz bi böyle. Kolum alçıda olmasa ben gösterirdim ona. Kaşlarımı çatayım bari. Aynen aynen niye çatmadıysam.

 

"Bundan sonra hafta sonları benimle bakkalda çalış böylece hakkın olan parayı alırsın. Gurur yapmana gerek kalmaz." iş teklifi mi bu?

 

"Düşünmem lazım."

 

"Neyini düşünüyorsun delirtme beni!"

 

"Bağırma lan!" açken hassas hissediyorum. Ahahaha.

 

"Sen de beni sinirlendirme. Aptal."

 

"Küstüm lan sana." omuzlarımı sallayarak ellerinden kurtuldum. Ohh be dünya varmış. Bir adım bile atamadan ensemi kavradı. Delireceğim.

 

"Hösst. Küsemezsin. İzin vermiyorum."

 

"Küserken izin mi alacağım lan!" ensemdeki elinin bileğini tuttum. "Bırak lan esnemi!"

 

"Evet. İzin alacaksın tabi. Ben senin..."

 

"Sövme lağn!"

 

"Salak mısın kızım!"

 

"Sensin lan salak!" bileğini cimcikledim.

 

Gülme krizine girerek ensemi bıraktı. Komik sanki. Kolumu tutup döndürdü. Ulannn. Artık iki kolum da yok. Yine ensemi kavradı. İşkence gibi insan. "Iğğğğğğhhh!" ben de tekme atarım lağğn. Dayak istiyor da vuran yok.

 

Sol ayağımdan destek alarak çarpraz bir tekme gönderdim. Tekmem baldırına geldi.

 

"Ahhhh!" ellerini benden çekti. Sırıtıyordum fakat az önceki dengem beni tutuşundan kaynaklanıyormuş. Bağırarak yere iniyordum beni son anda yakalamasaydı.

 

"Kafanı da kıracaksın bu gidişle. Gerçi çatlak zaten değil mi?"

 

Gözlerimi devirdim. "Senin yüzünden. Bir salmadın gitti."

 

"Salayım istersen." belimdeki kollarını gevşettiğinde gözlerim büyüdü. Yakasına yapıştım.

 

"Yanlış zaman Sinanova, ben dediğimde yapmalısın."

 

"Cık. Ben ne zaman istersem o zaman yaparım."

 

"Aman be. Bırak. Bırak da öleyim. Bıktım senden." yakasını bıraktım.

 

"Bu şekilde ölmen mümkün mü gerizekalı?"

 

"Ne fark eder? Pehh. Bırak hadi." inat ya bırakmayacak ahahaha. Madem ne dersem tersini yapıyor. Ohaa çözdüm olayı. Otuz iki diş sırıttığım için mevzuyu çakmadı umarım. Düşmekle ölmesem de üstüm başım kirlenecek. Bir daha geri dönüp hazırlanamam. Üşengeç insanım.

 

Gerçekten de bıraktı. Kıçımın üstüne yere yapıştım. Bizim yöntem neden tutmadı acaba? Gıcık. Nasıl bir vicdanı varsa bir türlü tutturamadık geldiği zamanı. Bunun acısını çıkarmam lazım. Ona seni geberticem bakışları atarken ayak sesleri dikkatimi dağıttı. Gelen seslere doğru çevirdim bakışlarımı. İskender ve Badem bize doğru geliyordu. Şimdi yandın Sinanay. Ahahahahah.

 

İskender, kibarca beni yerden kaldırdı. "İyi misin?"

 

"Ölüyordum az daha ne iyisi." sırıtarak Sinan'a döndüm. "Döv onu."

 

"Bu şeytanı dinleyerek bana saldırmayacaksın herhalde İskender. Çünkü dayak yeme ihtimalin var. Şimdiden uyarayım." şuna bak şuna.

 

"İki dakika rahat dursanız şaşacağım." Badem haklı yalnız. Ben de şaşacağım.

 

İskender Sinan'ın ensesini kavradığında sırıtışım büyüdü. "Olum kıyamıyorum da sana. Rahat dur lan."

 

Ohooo olmadı böyle. Tam bir hayal kırıklığı. Kıyamıyormuş. Benim sırıtışım silinip Sinan'ın yüzüne yerleşti. Ensesini kurtardı. "Rahat durmayan o. Yaramazlık yapıyor sonra da ben sinirleniyorum. Beni de anlayın. Masumu oynamasına inanmayın. Tam bir sinsi kedi." yok artık. Ben mi yapmışım?

 

"İkiniz de aynısınız. İkinize de inanasım yok." esnedi Badem umursamazca.

 

İskender kolumu tutup beni sağına çekti. Eli kolumdan elime doğru kaydı. Elimi tutup parmaklarını parmaklarımın arasından geçirdi. Yine alışkın olmadığım bir şey daha. Bızzz.

 

"Yaramazlık yapma sevgilim." işte başlıyoruz.

 

"Neeeee! Benim niye haberim yok!" Badem beni İskender'in elinden çekip uzaklaştırdı. Kaldırıma çıkıp bahçe duvarının dibine kadar gittik. "Bana neden söylenmiyor? Ben senin en yakın arkadaşınım ve bunu bilmiyorum öyle mi? Ne ara oldu?" bir yandan da çantasından bir şeyler çıkarıyordu.

 

"Dün oldu. Yani dün kabul ettim."

 

"Ne zaman itiraf etti lan?"

 

"Yaylaya gittiğimizde."

 

"Niye anlatmadın? Trip yiyeceksin haberin olsun. Şimdi acelemiz var. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatacaksın."

 

"Tamam yavv."

 

"Aferin." çenemi kavrayıp dudaklarımı boyadı. "Hiç hazırlıklı değilsin." sonra saçlarımı düzeltti. "Saçın da dağılmış hep şu salak Sinan yüzünden değil mi?"

 

"Kesinlikle öyle."

 

"Kıçındaki tozları da sen kaybet bir zahmet."

 

"Ey Allahım." üstüme yapışan tozları silktim.

 

Kolumu cimcikledi. "Sakın odun gibi davranma. Elini falan tutarsa salak salak bakma. Az önceki gibi mesela. Ben biliyorum malımı beni dinlemeyeceksin değil mi?"

 

"Kızım ben neysem oyum Allah Allah."

 

Fısıldayarak konuştu "Seni öperse mallaşma. Akşam her şeyi anlatacaksın tamam mı? Abim bişey anlatmıyor zaten. Onunla uğraşamam." töbe töbeee.

 

"İstersen sen de bizimle gel. Canlı kanlı görürsün. Ey Allahım ya."

 

"O zaman rahat olamazsınız. Gelirdim ama taze sevgililerin arasına girmeyeyim. Ahahah."

 

"Sen görürsün seeen." Hele bir Arda'yla olun. Sizi salmicam.

 

"Neyse hadi hadi. Dur bir daha bakayım. Güzelsin güzelsin." dişlerini çaktı. Beni İskender'in yanına geri götürdü. O bana gülümsedi bense gerginlikle tebessüm ettim.

 

"Hadi bize eyvallah." Sinan kolunu Badem'in omzuna atıp bize bakmadan ilerledi. Bado'nun da saçlarını karıştırdı ama Badem benim gibi cinlenmedi. İkisinin de saçları aynı gibi.

 

Yeniden elimi tuttu İsko. Gözlerimi ona çevirdim. "Gidelim mi minik kedim?"

 

"Lağğn. Bana şöyleli şeyler söyleme." yanlışlıkla miyavladım altı üstü. Sert mi oldu acaba? "Hem mahallenin ortasında el ele gezmemiz... Hani bura küçük yerdi lan."

 

"Herkes bilsin. Bırakamam elini."

 

"Tamam yürü o zaman." odun olma dedi Badem iyi ki. "Yani yürüyelim. Nereye gidiyoruz?"

 

"Kahvaltı etmediğini düşünüyorum. Öncelikle kahvaltıya gidelim."

 

"Hâlâ kahvaltı için erken bence."

 

"Biz gidene kadar zaman geçer, üstelik orada da bekleyeceğiz."

 

"Doğru. Gidelim o halde." muhtemelen bana hesap ödetmeyecek ama öyle olması hoşuma gitmez. Hesap ödeyecek param da yok zaten ama ne bileyim işte. Düşünmeyeceğim. Yaşayacağım. Nokta.

 

Düştük yollara. Daha önce bir erkekle el ele tutuşmamış, gönül ilişkisi kurmamış aşk cahilinin tekiyim. İskender ne hissediyor bilmiyorum ama ben garip hissediyorum. Bir de akşam Badem'e hesap vereceğim. Veririz anam.

 

Mesela aniden burnum kaşınsa ne yapacağım? Bir elim dolu diğeri kullanım dışı. Elimi çeksem ayıp olur.

 

"Konuşsana." konuşmak mı? Ne dicem?

 

"Hı?" yemin ederim arkadaşken çok daha rahattım.

 

"Bir şeyler anlat."

 

"Ne gibi?"

 

"Ne istersen."

 

"Sen konuyu aç ben devam ederim." aynen bence de. Aferin Asya. Doğru söyledin. Böyle devam et. Ağğğğğ saçmalama. İçinden saçmalayabilirsin. Dışından saçmalama yeter. "Aa Arda niye yok?"

 

"Arda gelmeyecekmiş bugün."

 

"Nedeen?"

 

"Düşünmesi gereken şeyler varmış." al işte. O da benim gibi. Dün üstüne gittik bugünü tatil ilan etti. Düşünme tatili. Düşünmek bir işe yaramıyor kardeş. Dur bir sinirini bozayım arkadaşın. Ehehe.

 

"İşin zor bundan sonra."

 

"Neden?"

 

"Kardeşin elden gidiyooooah." Ahahahahh.

 

"Ne?"

 

"Arda'yı tehdit ettim. Badem'i sevmek zorunda. Sana da kıskançlıktan çatlamak düşecek. Nihahahah. Sinanla birlikte yatar kalkar çatlarsınız artık."

 

"Olmaz öyle şey."

 

"Olacak."

 

"Asyaaa."

 

"Efendim."

 

"Olmayacak. Hem Arda ne ara öğrendi de tehdit etmeye sıra geldi."

 

"Her şeyi anlamış o gün. Her şeyi anladığını da Sinan anlamış. Sinan da maşallah zeka küpü. Her şeyi anlıyor. Kurnaz tamam da bu kadarı da fazla. Neyse bana söyledi ben de harekete geçtim işte."

 

"Sinan'la bu aralar iyi bir ekip oldunuz. Kitabımdaki yazı da ona ait. Öyle değil mi?"

 

"Ben yazamadığım için o yazdı." Baştan beri her şeyi bilip tartışıp durduğumuzu ve Sinan'ın beni ikna etmeye çalıştığını anlatmama gerek yok bence.

 

Gülümseyerek karşılık verdi sadece. Ben de gülümsedim.

 

"Sana verdiğim kolyeyi yine takar mısın?"

 

"Takarım."

 

"Çok mutlu olurum." benim de yine bir hediye almam gerekiyor sanırım. Fakiriğğğm. Sinan'ın iş teklifini tekrar gözden geçireyim en iyisi. Ehehhehe. Doğum günleri de geldi çattı. Ben doğarken iyiydi de başkaları da doğunca sıkıntı oluyor.

 

Kahvaltı yapacağımız kafeye sonunda vardık. Yine sandalyemi çekti İskender. Bu sefer sorun çıkarmadan oturdum. "Sağ ol." alıştık sonuçta.

 

"Ne demek." gülümseyerek karşıma oturdu. Uyumak istiyorum. Sus lan sevgili gibi davran. O nasıl oluyor öyle? Elim artık özgür ama hâlâ onun elinin sıcaklığı var elimde. Güzel bir hismiş. O yüzden sırıttım. Sonra gözlerimiz buluştu. Bakıştık bir süre. Sevilmeyecek biri değil yani. Boylu poslu, yakışıklı, kibar, beyefendi, akıllı, uslu, seni de gerçekten seviyor. Daha ne arıyorsun acaba? Ahahaha. Alıcı gözle baktım da alınır bu uşak.

 

Öyle de işte... Ben ciddiyete gelemem. Kaçasım gelir. O da sevilmek isteyecek... Benim gitmem gerekecek. Önce o gidecek. Belki de üniversiteye gittiğinde beni unutur. Belli olmaz.

 

E o zaman da âşık olursam acı çekeceğim. Öff. Neresinden tutarsan tut elimde kalıyor. Lan belki yarın ölecen düşünme her zıkkımı. Aşka bırak kendini, akışa bırak. Puahahaha çok komik.

 

Bakışmamız garsonun gelişiyle sonlandı. Ela gözlü yârdan beni ayırdı zalım bir garson. Ahaha. Ne içtin Asya? Hiçbir şey. Açım lan. İsteklerimizi sıralayıp yine bakışmaya koyulduk. Gülesim geliyor ama gülmicem. Müzikler de bu saat için fazla hareketli. Oynayasım da geliyor ama oynamicam. Konu açayım bari.

 

"Öhhöm. Daha iyi tanıyalım birbirimizi. En sevdiğin yemek?"

 

"Annemin bütün yemeklerini seviyorum ama illa birini söylemem gerekirse sarma." ooo sarma. Sarmayı sevmeyenin de ağzının tadı yoktur.

 

"İyiymiş. Ben de sarma severim ama enn çok çiğköfte seviyorum. Gökten yağsa keşke."

 

Güldü. "Yeriz bugün."

 

"Daha acıkmayız bence." acıkmasam da yerim onu ama neyyse. Beleşçilik yapamam. "Asla kabul etmem dediğin şey ne? Bir ilişkide falan. Yani tamam bütün yanlışlara karşısın ama geri dönüşü olmayan o şey ne?"

 

"Güzel soru. Aldatılmak, yalan ve iki yüzlülük. Hepsi aynı kapıya çıkıyor aslında. Her yalan bir aldatmadır." vayy.

 

"Doğru. Bunları kimse kabul edemez zaten."

 

"O da doğru. Senin affetmeyeceğin şey ne peki?"

 

"Ben kararsız bir insanım. Bugün aniden affetiğim şeyi birkaç gün sonra affetmeyebilirim. Yalanı affedebilirim galiba..." çünkü ben de yalancıyım eheh. "Ama pembik yalanları. Ahh bilmiyorum. İki yüzlü insanları hayatımda tutmam, herkesle arkadaş olmam o yüzden. Biriyle arkadaş oluyorsam onu iyice tanımışımdır ve iki yüzlü olmadığına eminimdir. Bazen arkadaş gibi takıldığım insanlar olabilir, çok samimi olmadığım kişiler falan. Onlara karşı iyi ya da kötü bir şey hissetmem. Mesela Yavuz öyleydi. Gökçe de. Nezaketen olunan arkadaşlıklar gibi bir şey." anlatamıyorum. "Neyse. Sevgilim beni aldatırsa eğer âşık değilsem üzülmem ve ayrılırım. Benden uzak ol da ne yaparsan yap derim. Eğer âşıksam deliririm ama yine aynı şeyi yaparım. Yol veririm. Zihnimde ona bir tekme attığımı ve benden çoook çoook uzağa gönderdiğimi hayal ederim. Eğer biri beni terk ederse ben de onu terk ederim."

 

" Daha sert tepkiler verecekmişsin gibi bir izlenim alıyordum senden."

 

"Belli olmaz sağım solum. Bazen tepki vermeye üşeniyorum o yüzden geçiştiriyorum. Kafama göre takılıyorum." dengesizim diyemem ya tabi. Diyebilirim de ama diyesim yok.

 

"Bana önceden daha yakın davranıyordun. Yani ben öyle hissediyorum." o kadar belli oluyor mu?

 

"Normal değil mi? İster istemez çekiniyor insan."

 

Bakışlarını önüne eğdi. "Anlıyorum."

 

"Düzelir zamanla merak etme. Düzelirim yani. Alışkın değilim. Tuhaf hissediyorum. Ama düzeleceğime eminim." zamanla olur. Sev işte Asya. Ağlamak istiyorum. Sevgililik hayatına kafa göz daldım. Geçmişe gitmek istiyorum. Tek bir günü seçip hep o günde kalmak istiyorum. Olmayacak şeyler...

 

" Benim yanımda rahat olmanı isterim. Eğer seni mutlu etmeyecekse benimle olmak yapma."

 

"Öyle söyleme. Herkes yapabiliyorsa ben de yapabilirim. Sen harika bir insansın. Benim aşka alerjim var. Alışırım işte. Üzme kendini. Çok değerlisin benim için."

 

Gülümsedi. "Bir şey daha isteyebilir miyim?"

 

"Söyle."

 

"Yanlış anlama ama."

 

"Söyle lan." ona göre karar veririm.

 

"Sinan'la sürekli şakalaşmanız ve birbirinize saldırmanız hoş değil. Yani bana hoş gelmiyor."

 

"Hımm. Neden?"

 

"Gerek yok bence öyle şeylere. Biraz sınır çizer misiniz?"

 

"Çizerim." yani en azından ben saldırmam. Sabrederim, kendimi tutarım. Normalde ben her şeyi böyle kabul edecek biri değilim ama... Ne bileyim işte.

 

"Zaten kolun alçıda, zarar görmeni istemiyorum."

 

" Bir şey olmaz." Sinan'dan zarar göreceğimi düşünmüyorum artık. Düşmanlık bitti. O kendi halinde bir insan artık.

 

"Dikkat et."

 

"Merak etme."

 

O sırada kahvaltımız ve çaylarımız geldi. Ben her zamanki gibi patates kızartması istemiştim, İskender ise gözleme. Çayına bir şeker atıp karıştırdı. Çay kaşığını çıkarmadan bir yudum aldı.

 

Babam da çay kaşığını çıkarmadan içerdi. Hatta bir ara ben de öyle yapıyordum sırf o yapıyor diye. Şimdi şeker atmıyorum. Ne önemi var.

 

"Asya... İyi misin?"

 

"İyiyim. Sadece... Ahh boşver." gülümseyip patateslerimi süzdüm. "Çok güzeller."

 

"Ne düşünüyordun? Yüzün asıldı birden."

 

"Geçmişe gidip geldim sadece. Anlarsın ya."

 

Dudaklarını birbirine bastırdı. "Üzülme. Kıyamıyorum."

 

"Ben hep böyleyim. Aniden bir şeyler oluyor. Ama çabuk geçiyor. Hadi yiyelim... Bayılmadan. Ahahah."

 

"Afiyet olsun." tebessümüyle gamzesi belirdi. Kocaman gülümsedim, gözlerimi de kısarak. Böyle olunca gülüş daha samimi hissettiriyormuş. İçimde silik bir ruh kıvranıyor. Kabına sığmıyor, çekip gitmek istiyor. Sadece biraz özgürlük...

 

Hata ettim belki de. Mutlu olmayan bir insan başkalarını da mutlu edemez. Bir yandan da... Çok zor olmamalı ya çok zor olmamalı. Kendi kendimle savaşmaktan yoruldum.

 

Belki ben de Arda gibi biraz yalnız kalmalıyım. Anneannemin yanına dönmeliyim. Ona danışırım, bir arkadaşımdan bahseder gibi. Bu sefer de Badem sanar. Mantıklı. Issız kadın gibi hissediyorum. Ahahahh. Yalnızlığıma telafi lazım.

 

Birkaç patatesi çatala batırıp ağzıma bastım. Aklıma cebimde uyuyan telefonum geldi. Çatalı bırakıp elimi cebime attım. Telefonumun yanındaki kaygan kâğıt kütlesine dokununca kaşlarımı çattım ister istemez. Cebimden çıkarıp nereden geldiğini bilmediğim paralara baktım.

 

Ulan Sinan. Benimle uğraşıyormuş gibi yapıp paraları tıkmış cebime. Gerçekten bela belasın bela bela.

 

 

Akşama doğru eve döndüm. İskender beni eve bıraktığı için elimdeki büyük poşeti taşımama yardım etti sağ olsun. Eve girdiğim gibi annem karşıma dikildi.

 

"Nerdesin kızım neredeyse akşam oldu?"

 

"Anneanneme gitmiştim."

 

"O elindeki ne?"

 

"Anneannem verdi. Niye sorguluyorsun?"

 

"Bugün okula gitmediğinin farkındayım. Nereye gittin?" öfff.

 

"Gezdim biraz sonra da anneanneme gittim. Konuşacağız dediğin konuyu da konuşmasak iyi olur. Kendimi iyi hissetmiyorum."

 

"İyi bakalım. Badem geldi seni odanda bekliyor."

 

"Ne zaman geldi?"

 

"Yarım saat oldu." başımı sallayıp annemin yanından ayrıldım. Poşet büyük ama çok ağır değil. Biraz yani. Merdivenleri çıkıp poşeti odama yakın duvarın dibine yasladım. Önce Sinan'ın parasını verelim. Kapısına yaklaşıp tam üç kez vurdum.

 

"Gelebilir miyim?"

 

"Hayırr." cevabını alınca eğilip kapının altından parayı içeriye ittirdim. "Pekii."

 

Doğrulup uzaklaşacağım sırada kapı açıldı. "Kızım senin de olur olmadık zamanlarda beni dinleyesin tutuyor." eğilip parayı yerden aldı. "Bu ne?"

 

"Cebime senin koyduğunu biliyorum. Sağ ol düşündüğün için ama kabul edemem."

 

"Ben koymadım salak."

 

"Sen koymadıysan kim koydu? Senle Badem'den başka kimse bilmiyor." belki de Badem koymuştur. Parayı elinden alıp kendi odama gittim. Kapıdan girdiğim an meraklı Badem ayağa kalktı.

 

"Nasıldı? Ne yaptınız? Kiss miss ne oldu? Ayy çatlatma!" kapıyı kapatamadan Sinan içeriye sıyrıldı.

 

"Saçmalama. Bu parayı sen mi koydun cebime?"

 

"Ne parası? Ne alaka para? Ben ne diyorum sen ne diyorsun."

 

"Sen koymadın yani."

 

"Hayır." parayı masanın üzerine koyup sandalyeye çöktüm.

 

Badem bana yaklaşıp elini omzuma koydu. "Kötü mü geçti? Moralin bozuk gibi."

 

"Yoo güzel geçti."

 

"Niye moralin bozuk o zaman?"

 

"Önemsiz bir ayrıntı. Boşver. Nasıldı okul?".

 

"Üffff Asya. Sinirimi bozuyorsun. Okul nasıl olabilir çok sıkıcıydı. Ne Arda vardı ne de sen."

 

"Ardasız gerçekten sıkıcı olmuştur. Arda gerçekten olması gereken bir insan."

 

"Ne yaptınız bugün? Anlatsanaaaa."

 

"Kapıyı kapat." Badem hareketlenmeden Sinan kapıyı kapattı.

 

"Eee hadi."

 

"Kahvaltıya gittik, yemekten sonra caddede dolaştık. Kitapçıya falan girdik." kolumu Badem'e uzattım. "Bana bileklik aldı."

 

Elimi tutup bilekliği inceledi. "Çok güzelmiş. Sen mi beğendin o mu beğendi?"

 

"O beğendi. Güllü bir şey baksana. Zarif yani."

 

"Odun gibi konuşma. Sinirleniyorum. Abimle de böyle mi konuştun gün boyu?"

 

"Elimden geleni yaptım. Kendimi bir günde değiştiremem ya."

 

"Başka bir şey yapmadınız mı?"

 

"Çiğköfte falan alıp sahile gittik. Çiğköfte sevdiğimi söylemiştim. Hava güzeldi bugün. Yedik içtik falan."

 

"Ne konuştunuz?"

 

"Çok şey konuştuk hepsini nasıl anlatayım lan."

 

"Anlat delirtme beni! Bir heyecanla buraya geliyorum senin üşengiçlikle karşılaşıyorum."

 

"Ne seversin ne sevmezsin, affedemeyeceğin şeyler, aldığı kitaptan da bahsetti biraz. Yine bir şeyler yazma üzerine konuştuk. Aile meselelerine girdik. Seni Arda'dan kıskanıyor, ben de ona çatlayacağını söyledim. Sinirlendi ahaha."

 

"O konuya girmeseydiniz iyiydi."

 

"Alışsın şimdiden. Kendini hazırlasın."

 

"Olmayacak gibi görünüyor, hazırlamasına gerek yok ki." yüzü asıldı.

 

"Belki olur. Asma suratını. Ben umutluyum. Her ne kadar umutlanınca kendimi salak olarak hissetsem de." boş umut salaklık değil de ne. Ama bu boş umut değil Allahtan. Badem'e çaktırmamak için işte.

 

İç çekti. "Elimde değil. Umutlanmaya da korkuyorum. Beklentisiz olmak daha az acı veriyor."

 

Güldüm. "Haklısın. Allah aşkın belasını versin."

 

"Yav sanki ben değil sen çekiyorsun aşk acısı. Ahahha."

 

"Sen ya da ben fark etmez. Arda'ya da kızamıyorsam kızabileceğim tek şey aşk."

 

"Geçen gayet de kızıyordun Arda'ya hahah." onu da anladım çünkü. Yazık çocuğa.

 

"Anlık dellenişti o. Haberi yok çocuğun yazık. Bilse çabalar belki. İyi biri o. Bebeksi. Babası yüzünden... Acı çekiyor. Önceden anlatmıştı. Neşesine saklıyor hüznünü. Biliyorsunuzdur zaten. Bilerek üzmez kimseyi. Tanışmamız da o sebeple oldu. Geldiğim ilk gün bakkalda konuştuklarınız yüzünden vicdan azabı çekip yanıma gelmişti. Bunları neden anlatmadım bilmiyorum. Sırf o yüzden benimle arkadaş olmak istedi. Kabul etmedim ama onu kırmak da istemedim. Çok gerçekti vicdan azabı çünkü. İddiaya girdik... Ben burdan giderken onun demesine göre üzülecektim, buraya alıştığımdan. Bense tam tersini söylüyordum. Asla alışmayacağım, nefret ediyorum dedim. O da işte alışmam için beni sizin aranıza dahil etmeye çalıştı." neden duygulanıyorum ve ağlayasım geliyor bilmiyorum. Sanki bugün gidecekmişim gibi hissediyorum. "Benim yüzümden onu kırıp durdunuz. Sizle tartıştığım birgün yine yanıma geldi. Bana söyledikleriniz onun kalbini kırmış. Böyle bir insan seni bilerek üzemez Badem. O yüzden Hassas Kelebek diyorum ona. Bana 'kelebek kanatlarını tamir etmeye geldim.' gibi bir şey demişti. Asıl kelebeğin o olduğuna karar verdim. En başından bunları bilseydin belki de Arda'yla beni kıskanmazdın. O da acı çekiyor. Onu neden çok sevdiğimi de anlamışsındır belki şu an. Öyle işte."

 

"Ya Asya..." yanağımı okşadı. "Senin yüzünden onu bin kat daha fazla seviyorum. Bütün çabaların benim aşkımı büyüttü. Ona hiçbir şey olmadı."

 

İster istemez güldüm. Sinan'ı işaret ettim. "Tek yapmadım bela okuyacaksan onu eksik etme."

 

"Ulann. Boşuna yılan demiyorum."

 

Kahkaha attı Badem. "Konu değişti, bugün başka ne yaptınız? Sahilden sonra ya da yiyip içtikten sonra? Devam et."

 

"Sinemaya gittik. Orda da elimi tuttu. Bakıştık falan. Film çok sıkıcıydı. Güzel film yoktu."

 

"Öpmedi mi?"

 

"Ulan aklın fikrin de hep o. Ben çekindiğim için o da çekinmeye başladı. Onu bile bozdum. Ahahahh. Dün öpmüştü işte saçımı başımı."

 

"Bak daha anlatman gereken çok şey var. En başından anlat. Yaylada itiraf etti de nasıl oldu, ne zaman?"

 

"Gece uyuyamadım, gürültü duydum. Odadan çıktım bu ikisini gördüm. Yanlarına gittim. Sinan bizi yalnız bırakınca birden ortam değişti. Elini yanağıma koydu, çok fena baktı. Sonra söyledi."

 

"Yaaa gerçekten mi? Ama olmaz öyle. Canlardırmamız gerek. Ben Asya olayım sen de..."

 

"Ey Allahım."

 

"Hadi ama."

 

"Tamam eğil. Hatta çök, senin daha kısa olman lazım." dizlerinin üstünde yere çöktü. Elimi yanağına koyup İskender gibi bakmaya çalıştım.

 

"Asya..." ahahahahah. "Ben sana âşık oldum."

 

"Yaaaa." elimi çektim.

 

"Ben böyle bir tepki vermedim."

 

"Ne dedin? Kesin odunluk yaptın yine."

 

"Üzgünüm falan dedim. O da elini çekti üzüldü falan. Üzmek istemediğim için düşüneceğim dedim. Buraya dönünce bana verdiği kitabı okudum. Meğer aşkını anlatmış. Ben de kabul ettim işte. Öyle bir aşkı harcamamak için..."

 

"Ben inanıyorum çok mutlu olacaksınız. Abimin ilk gerçek aşkısın. Yani ortaokulda da birini sevmişti ama o çocukça bir şeydi."

 

"Cidden mi? Hiç bahsetmedi. Nasıl biriydi? Kitapta hep ilk defa âşık olduğunu tekrar edip durmuştu."

 

"Kıskandın mı eheheheh."

 

"Hayır. Merak ettim."

 

"Ay kızla hep oyun oynadığı için herkes onların birbirini sevdiğini sanıyordu. Mektuplaşıyorlardı. Ahahahah. Kız başka bir yere taşınınca bitti. Aylin'di kızın adı. Kumral, yeşil gözlüydü."

 

"Mektuplaşmışlar bence büyük bir aşkmış."

 

"Yok bee. Mektupları arkadaşçaydı. Abimin aklına bile gelmiyor biz hatırlatmayınca."

 

"Anladım. Olabilir öyle şeyler. Herkes benim gibi aşk özürlüsü değil."

 

"Ahahahaha bu konuda haklısın. Hiç mi kaymıyor gönlün? O kadar yan yanaydınız, yan yanasınız."

 

"Onu çok seviyorum zaten. Olur herhalde zamanla."

 

"Bu yüzden moralin bozuk değil mi? Olmuyor diye."

 

"Olacak olacak. Âşık olunmayacak bir yanı yok. Sorun o değil, ben de değilim bence. Sorun aşk."

 

"Evet çok sinir bozucu. İstifa etmek istiyorum."

 

"Emekli olmayı bekle bence."

 

"Ahahah denerim." Arda'nın bir çözüm bulacağına inanmak istiyorum. Ya da kafasına saksı falan düşsün, bir anda âşık oluversin.

 

"Bana yine yardım eder misin?"

 

"Yardım ederim de ne konuda?"

 

"Eşyalarımı toplamama... Anneanneme gideceğim."

 

"Neden ki?"

 

"Buraya baştan gelmemeliydim. Ne zaman gelsem pişman oluyorum. Zorla aile gibi davranmamı bekliyorlar. Ben sevip sarılmak, beslenip para almak değil anlaşılmak istiyorum. Anlaşılmaktan yoksunum. İsterse dünya iyisi insanlar olsunlar yapmacık ve katlanılmaz geliyor. Anneannemin sevgisi ve anlayışı gerçek. Onun patates kızartmasını hiçbir şeye değişmem. Belki bu konuyu da abartıyorum bilmiyorum. Kim ne derse desin. Ben... Babamın mezarına bile gidemiyorum her istediğimde. Bir de bunlarla mı uğraşacağım. Her şey geçti sanki. Mutlu bir aile olduk... Pehh. Onların mutluluğu canımı yakıyor." göz yaşlarım yanaklarıma inince iyice sinirlerim bozuldu. Göz devirerek onları elimin tersiyle sildim. Badem bana sarıldı. İşte gerçek bir dost. Sinan burada olmasaydı hıçkıra hıçkıra ağlardım. Ya da yalnız olsam. Dolmuşum yine. Hep doluyum daha doğrusu. Bir şey daha eklenince taşıyorum.

 

"Yardım edeceğim tabi sen benim ahiretliğimsin. Ama üzülme. Seni buradan kurtaracağım. Keşke bizle kalabilsen. Hep birlikte olurduk. Birbirimizden bıktığımız için kavga edip dururduk."

 

"Sağ ol Badem. İyi ki varsın." kıvırcık saçlarını sıkıp sıkıp bıraktım. "Saçlarına bayılıyorum."

 

"Ahahah çilesini bir de bana sor. Keşke benim saçlarım da düz olsaydaydı da bu kadar çile çekmeseydim."

 

"Bana ne çek çilesini. Çok güzeller."

 

"Değiştirelim saçlarımızı."

 

"Ben üşenirim lan. Uğraşamam. O yüzden böyle güzel kalmazlar cadı gibi olurum." güldüğümde o da kahkaha attı. Ayrıldık. Bakışlarını Sinan'a çevirdi.

 

"Sen de öyle süs gibi dikilme bana yardım et. Kitapları sen yerleştir." lann ondan niye yardım istiyorsun?

 

"Tamam, hallederiz." ulann ben yardım istesem laf eder. Sen Badem'le bir misin salak? O onun cici kardeşi sense eski düşman.

 

Kalkıp eşyalarımı yerlerinden çıkarmaya başladım. "Bu sefer her şeyi götürmeyeceğim. Ağır oluyor. Sadece lüzumlu şeyleri..." oyuncak türü şeyleri hiç çıkarmadım. İskender'in verdiği kolyeyi derinlerden bulup cebime koydum. O kolyeye artık babamın fotoğrafını koyamam gibi geliyor. Çünkü artık farklı bir duyguyu temsil ediyor. Böyle sıkıcı oldu. Hemen bir müzik açtım.

 

Delirince çekip gidebileceğin bir yerinin olması güzel. Çerimi çöpümü alıp gideceğim. Hepsini değil tabi. Yıllar da çabuk geçsin gerçekten gideceğim yere gideyim.

 

Valizlerimi yatağın altından aldık. Sinan'a hangi kitapları götüreceğimi tarif edip Badem'e yaklaştım. Birlikte kıyafetlerimi valize doldurduk. Onların da hepsini almadım. Nadiren giydiklerimi bıraktım. Bir de bu gece ve yarın giyeceklerimi. Yorulduğumu hissettiğimde yere oturdum. Hayattan yorulunca böyle bir seçenek yok. Keşke saçlarımı daha çok kesebilsem.

 

Çirkin olurum öyle. O kadarını yüreğim kaldırmaz. Yaşamak zaten eziyet.

 

Hayatla bağım bu evle olan bağım gibi. Sürekli bırakıp gitmek istiyorum. Ben hayattan hayat benden bıktı.

 

Annem yemek için merdivenlerden seslendi. Sessizce son eşyaları yerleştiren ikiliye baktım. "Hadi siz yemeğe inin. Ben anneannemde yemiştim. Onun yemeklerini bulmuşken kaçıracak değildim."

 

"Bitirelim ineriz." dedi Badem.

 

"Bitti sayılır, kalanını ben koyarım. İnin hadi." ben de biraz rahat dertlenirim. Ya da yatarım. İkincisi daha iyi. İkisini aynı anda da yapabilirim. Her neyse işte.

 

 

Yemekten sonra Sinan Badem'le birlikte evden çıktı. Badem'in evine gitmesi gerekiyordu, ödevleri vardı ve Asya'nın yalnız kalmak istediğini fark etmişti. Kıvırcık kardeşi de onu evine bırakacaktı.

 

Kolunu yine Badem'in omzuna attı. Tarçın da onlara eşlik etmek için küçük kulübesinden ayrıldı. Kuyruğunu sallayarak onların yanında ilerledi.

 

"Asya'ya da üzülüyorum. Böyle bazen çok mutlu gibi görünüyor ama aslında bugünkü gibi biri değil mi?"

 

Sinan bir an ne diyeceğini bilemedi. "Öyle galiba. Bilmiyorum."

 

"Arda da acı çekiyor. Keşke çekmese."

 

"Sen de acı çekiyorsun. Herkesin bir derdi var."

 

"Doğru ama farklı acılar. Benim derdim küçük kalıyor gibi."

 

"Herkesin derdi kendine büyük. Seninki de sana büyüktür."

 

"O da doğru."

 

"Her dediğim doğru. Puahahahah."

 

"Gülme yaa. Dertliyiz kardeşim."

 

"Dertlen dertlen nereye kadar? Umursamamak gerek. Düşünme. Sal gitsin."

 

"Kolay mı öyle? Ben umursamaz olamıyorum."

 

"Her şeyi böyle düşünüp durursanız kırkınız gelmeden beyazlarsınız. Senin durumun yine iyi de Asya'nın saçları şimdiden beyazlamaya başlamış. Kafayı sıyıracak."

 

"Gerçek mi?"

 

"Gördüm işte bir iki tel."

 

"Ben fark etmedim."

 

"Boşver."

 

"Keşke başta öyle davranmasaydık. Düşününce vicdanım sızlıyor."

 

"Hata ettik. Belamızı bulduk."

 

"Belamızı mı?"

 

"Yani... Vicdan azabı işte. Bela dediğim o. Allahımızdan bulduk işte."

 

"Haklı olabilirsin."

 

"Neyse kapat bu konuyu. İskender'le konuşalım biraz. Bakalım o nasıl."

 

"Bana bir şey anlatmıyor. Hıııh."

 

"Anlattırırız. Bizden kaçış yok. Gerekirse döveriz."

 

Badem'in kahkahasıyla gülümsedi Sinan. İçindeki sızılara yalnızken tepki verebilirdi sadece. Taş kalbinin çatlaklarından yaralı bir ateş sızıyordu.

 

Eve girince önce salondaki sevgi dolu çifte selam verdiler. Kısa bir açıklamanın ardından İskender'in odasının önüne kadar yürüdüler. Oraya varınca Sinan sırıtıp odaya daldı. Peşinden Badem'i de yanına çekti.

 

İskender test kitabından başını kaldırıp odaya girenlere baktı.

 

"Napıyon lan? Sorgu memurların geldi." kapıyı kapatıp yatağa oturdu. Bacağını diğerinin üstüne atıp rahatına baktı. Badem ise daha kibar bir edayla yanına oturdu.

 

"Ders çalışıyorum. Daha doğrusu kitap okumamaya ders çalışmaya çalışıyorum."

 

"Puahahahah. Ne değişik bir tipsin lan sen."

 

"Sinaaan. Akşam akşam dayak yemeye mi geldin?" İskender'in uyarıcı sesi göz devirmesine sebep oldu.

 

"Tamam lan anlat nasıl geçti bugün?"

 

"Güzeldi genel olarak. Sadece Asya biraz durgundu. Alışma sürecindeyiz. Öyle işte. Benim için çabalıyor ben de onu pek sıkmak istemiyorum."

 

"Alışınca çok güzel olacaksınız." heyecanla gülümsedi Badem.

 

"Umarım." dedi İskender. Sinan'a kaydırdı bakışlarını. Bir şey demek ister gibi baktı bir süre. Sinan mevzuyu anlayınca beklentiye girdi. "Asya'yla şakalaşmanız... Yani sözlü olan değil de sürekli birbirinize saldırmanız hoşuma gitmiyor. Yanlışlıkla canı yanabilir. Bu konuda biraz mesafeli olabilir misiniz?" duydukları hoşuna gitmese de başıyla onayladı. Ona yaklaşabilmesinin tek yolu kapandı böylelikle. İçine darlık çökünce kalkıp gitmek istedi. Sadece yutkunabildi. En yakın arkadaşının sevgilisiydi o artık. Böyle duygular beslemesi bile suçtu. Kalbindeki çatlakların birinden sinsice girmişti içeriye, birden farkına varmıştı içeride olduğunun. Kendiliğinden olmuştu her ne olmuşsa. O kadar yangın dolu bir yüreğe girmek de ayrı bir başarıydı.

 

Rol yaptı, yaramaz bakışlar atarak insanları kandırdı.

 

 

Ulann. Sonunda Allah verdi belamı. Belki de belamla doğdum ben. Doğduğumdan beri peşimi bırakmadı. Şimdi imkansıza âşık olsam kaç yazar.

 

Arada dostum olmasa bütün imkansızları imkan yapardım. Lanet olsun. Sevdası bile bende bir öfke. Bin tane kız geçti hayatımdan kimseye bu kadar öfke duymadım. Kimse hain gibi içime sızmadı çünkü. Hain yılan. Yok yok...

 

Yavru yılan o. Daha bilmiyor ne yaptığını. Salak. Beni çileden çıkarmadığı bir an yok.

 

Saat on bir elli dört. Altı dakika sonra lanet olası doğum günüm. Bu tarihi bilmekten nefret ediyorum. Sevilmemek için doğmuş birinin günü. Bari birkaç gün sonra terk etseymiş beni. Belki doğduğum gün sevilirdim.

 

Ya da yalanlar yerine gerçeklerle acı çekseydim. Kendimi suçlamayı bırakırdım. İki farklı acıyı neden yaşatırlar ki bir insana?

 

İnsan mıyım ben? Sevilmeyi de hak etmiyorum demek ki. Sevilmeye değmem. Yazık bana gösterilen sevgi zerrelerine.

 

Ama o, öyle olmadığını söyledi. İnanarak söyledi, laf olsun diye değil. Herkese karşı aynı o... Herkesin derdine bir parmak merhem sürmeden çekip gitmiyor. Ne saçma oldu lan bu cümle. Yat da uyu. Millete düşünme diyip dururken bu saatte zırvalaman olmadı.

 

Ayıcığı da kendi gibi. Tatlı ama sinir bozucu. Delirtti beni.

 

Yumuşak bir şekilde kapım çalınınca ayıcığı dolabın üstüne fırlattım. Bu saatte beni rahatsız eden o olamaz herhalde. Her neyse. "Gel."

 

"Kapıyı açsana elim yok." harbiden oymuş da... Eli niye yok? Salak bu kız. Nefes vererek oturduğum yataktan doğruldum. "Hadiiiii." diye söylendi, sabırsız.

 

Yaklaşıp kapıyı açtım.

 

"İyi ki doğduuuuuun." küçük bir kekin üzerine mum dikip bana getirmiş. Beklemediğim bir şey. Tepkisiz kaldığım için sesi kısıldı. Hoşuma gitti ama belli etmeyeceğim. Puahahahahahahah.

 

Baygın bakışlarımla kollarımı kendime sardım. "Bu ne saçmalık." hemen sinirlendi yine. Kaşlarını çattı.

 

"Üfle lan. Delirtme beni. Doğum günün işte, nezaket göster biraz."

 

"Çok mu düşündün bunu?"

 

Gözlerini devirdi. Derin bir nefes alıp sakinleşmeyi denedi. "Üfler misin? Dilek tut. Hadi lağğn. Sönecek."

 

" Bela mısın kızım?" bela tabi.

 

"Senin kadar olmasa da... Tamam hoşuna gitmedi ama bari bu kadar belli etme. Üfle geç işte."

 

"Üfleyesim yok ama hadi yine neyse." yalandan kim ölmüş. Allah belamı zaten vermiş. Mumu üfledim. Bir dileğim yok.

 

"Ahahahah. İntikam için ben üflerdim de çok istekli üflemediğin için yapmadım. Al kekini ye. Brownie o sıradan bir kek değil." tabağı almadım, bana ters ters bakıp onu masanın üzerine götürdü. Bu tepkileri için onu sinirlendirdiğimi bir bilse.

 

Bilmeyecek.

 

Odadan çıktığında sinirlendim. Bu kadar mı yani? Gidecek mi hemen? Ulan. Ne bekliyorsun ki?

 

Elinde market poşetiyle geri döndü. Lannn.

 

"Al bu da hediyen." poşeti elime tutuşturdu. Bir de nasıl keyifli intikam alıyor güüya. Poşetin içinde gördüğüm turşu kavanozuyla kaşlarımı çattım.

 

"Bu ne lan?!"

 

Kahkaha attı. "Sensin işte. Turşu. Ama o anneannemin turşularından, kaliteli merak etme. Sen de kaliteli bir turşusun."

 

"Kızımmm! Sen beni deli etmek mi istiyorsun! Turşu diyor lan hâlâ! Ben seni uyarmamış mıydım!"

 

"Sus bee! Sen yaparken iyiydi. Allah Allah!"

 

"Ya sabıırrrr."

 

"Ahahahah. İntikağğğğm."

 

"Kızım bi git."

 

"Tamam lan acıdım. Ahahah." acımışmış. Cadı. Gülmicem lan. Sanki bugün ağlayan o değilmiş gibi gelmiş buraya benimle uğraşıyor. Uğraşsın lan. Delirtsin beni. Çıldırayım.

 

Yine odadan çıktı. Her şeyi tek tek getiriyor. Ondan hediye beklemiyorum, parası olmadığını biliyorum. Cebine koyduğum parayı da kabul etmiyor gerizekalı.

 

Bu sefer elindeki poşet daha büyük. Onu verirken sevecenlikle gülümsedi. Ciddiyetle elinden aldım. İçindekini çıkardım. Beyaz yıldızları olan lacivert örgü bir battaniye. Yumuşak ve sıcak hissettiren battaniyeden aynı hisleri veren gözlerine kaldırdım bakışlarımı.

 

"Anneannem ördü onu. Çok önceden örmesini istemiştim. Sana vermeye karar verdim. Verebilecek daha güzel bir şey bulamadım. Kabul et lan beni delirtme taam mı? İçinde not da var ama sonra okursun."

 

"Eyvallah. Biliyorum bir şey alamayacağını, ne diye hediye verirsin ki? Deli misin?"

 

"Öff Sinan. Al işte."

 

"Aldım ya salak." yine bakışları değişti puahahahha. Ben sana sarılamam yavru çıngırak. Yap bir güzellik. Hayvan gibi davranıyorsun niye sarılsın? Ahh be.

 

Gülümseyip saçını karıştırmak için elimi uzattım. Aklıma İskender'in söyledikleri geldi. Sevgi dilim yasak artık. Sevgim de yasak. Sevilmem de... Elimi geri çektim. "Sağ ol Asya. Eyvallah."

 

Küçük yumruğunu omzuma vurdu. "Ne demek." ben battaniyeyi yatağın üzerine koyarken gitti. Gidişinin üstüne iyi bir arabesk giderdi. Yaktı beniii, yaktı benii...

 

"Heyyy notu sakın şu an okuma." gitmemiş lan. Ona döndüm. Ayağıyla kapıyı kapattı. Elindeki poşeti halının üzerine koyup yere oturdu. Poşetten soda ve cips çıkardı. "Gel aç bunları ben açamıyorum."

 

Memnuniyetsizce onu süzdüm. Memnunum aslında. Onu ilk gördüğümde ona dair düşündüğüm tek iyi şey güzel oluşuydu. Kendim ettim kendim buldum.

 

Şimdi ise beni çıldırtmasını istiyorum.

 

Karşısına oturup sodaları açtım. Cipsi de. "Odamı kokutacaksın."

 

"Pencereyi açarsın. Söylenip durma."

 

Şeytan derdi ki seni senden alan şu kızı kendisinden al, yak onu da kendinle... Gözlerimi sıkıca yumup açtım. Kendine gel. Herkes kendi işine baksın.

 

Onun şişesini önüne koyup kendiminkini başıma diktim.

 

"Doğum günün diye üzgün olduğunu biliyorum. Hiçbir şeyi düşünmeden keyfine bak. Onların kötülüğü senin kabahatin değil. Daha önce de söylemiştim, sevilmeyi hak ediyorsun. Hatta seni çok seven dostların var. Kıymet bilen insanların varlığı içini ısıtsın."

 

"Çok bilme yavru çıngırak."

 

"Ne desem bi laf zaten. Yarın gidiyorum beni çok ararsın Sinanay."

 

"Puahahahah. Sanki dünyanın öbür ucuna gidiyorsun. Her gün okulda göreceğim. Maalesef."

 

"Aman be. Dememişim gibi kabul edelim."

 

"Dedin bir kere."

 

"Turşuluk yapma. İyi bir şey de söyletmiyorsun kötü bir şeyde. Susmamı istiyorsun değil mi?"

 

"Nerden bildin?" sırıttım. Sırıtışım normalde kızları etkiler ama bu bir halt beceremiyor. Gözlerini kıstı, onları devirip telefonun çıkardı.

Kamerayı açıp fotoğrafımızı çekmek için kaldırdı. "Poz ver."

 

"İşin mi yok kızım?"

 

"Bir şeye de itiraz etme lan. Cinlendim." telefonu elinden aldım. Yan bakışlarına sırıtarak fotoğrafımızı çektim.

 

"Hah bak bu çok iyi oldu, bakar bakar sinirlenirsin. Puahahahhahahah."

 

"Çarpıcam he! Dua et... Sinirlenmicem lan. Sinirlemiceeeeeem!"

 

"Ahahhahahahaha. Sinirlenmiceeeen evet."

 

"Sinaaaaan. Dua et sana vurmama anlaşması imzaladım."

 

"O ne lan. Saçmalığa benziyor."

 

"İskender dedi ki Sinanıma vurursan kızarım." demek onu da uyarmış.

 

"Onu mu dinleyeceksin? Puahshhshshs. Sanki o öyle demese vurabileceksin de."

 

"Tamam lan. Çaresizim şu an. Kafayı sıyıracam."

 

"Bir değişiklik olmayacak yani. Kafayı sıyırmışsın zaten." delirtir oturur izlerim. Ağlamaklı oldu, çığlık atınca elimi ağzına bastırdım. "Uyandırma lan milleti." dediğimi mantıklı buldu herhalde kızgın bakışları yumuşadı. Elimi çektim.

 

Yumuşayan ifadesinde şefkati gördüm. Bir şey söylemek istiyor da söyleyemiyor sanki.

 

"Söyle hadi."

 

"Neyi?"

 

"Bir şey söylemek istiyorsun belli oluyor."

 

"Söylemem bana ne."

 

"Söyle lan. Delirtme insanı."

 

"Dalga geçersin. Söylemem."

 

"Söyle kızım. Dalga geçmeyeceğim." söylesin de bir dalga geçip geçmeyeceğimize bakarız.

 

"Hııı kesin."

 

"Ulann söyle."

 

"Hayır." amacı beni delirtmek. İkimizin amacı aynı desenize.

 

"O zaman öyle bakma lan."

 

"Normal bakıyorum bi kere." ya ya tabi.

 

"Bir şey söyleyecekmiş gibi bakıyorsun."

 

"Boşver." deyip güldü. Söyleme bakalım. Söyleme...

 

Zorlamadım daha fazla. Biraz daha oturup kalktı o da. O gidince hemen notu aldım battaniyenin arasından. Ne yazmış olabilir?

 

Okudum fısıldayarak "Şefkate ihtiyacı olanlar çok üşür. Beni anneannem sardı seni de bu battaniye sarsın." bir insana böyle davranmak suç olmalı. Canımı mı istiyor bu kız? Kim bilir.

 

 

Dertler derya...

 

Bir dahaki bölüme görüşmek üzere sağlıcakla kalın.

 

💗

Bölüm : 29.10.2025 18:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...