
Merhabalar, tatlı okumalar💗
🪄
Yaşanan, yaşanmayan her şeyi unutmak, sıkıntıdan başka hiçbir şey getirmeyen geceyi atlatmak için sabaha kadar dizi izlemiş en sonunda uyuyakalmıştı. Öğlene doğru uyandığında kendini berbat hissediyor, başka bir boyuttaymış gibi geliyordu ona. Midesindeki derin açlık canını daha fazla yakmasın diye yatakta yuvarlanmayı bıraktı.
Aynayla karşılaşmaya korktuğundan ona bakmadan saçını taradı. Yeni bir tişört ve eşofman giyince aynanın karşısına geçmeye cesaret edebildi. "Korkunç. Bir vampirle aynı vücudu kullanıyor olabilme ihtimalimiz? Her neyse."
Odadan çıkıp elini yüzünü yıkadı. Aynada izlediği dizinin karakterini hayal edince sırıttı. Gece boyunca ona arkadaşlık eden kafa kadındı. Biraz da olsun umursamazlık bulaşmıştı ondan. Düne göre kafası daha rahattı. Şimdi yemek yemek için aşağıya inebilirdi. Zaten biraz daha beklese midesindeki açlık ağrısına dayanamazdı.
Aşağıda Sinan'ı görünce gözlerini kısarak başını yana yatırdı. "Yine mi sen?"
"Zombiye dönmüşsün."
"Sabaha kadar dizi izledim."
"Ne izledin zombi dizisi mi?"
"Sayılır. Gerilimdi ama gerilmedim. Baş karakterler çok iyi yönetti olayı."
"Bu saatte kalkmanı normal karşılıyorum o vakit. Laf sokmayacağım."
"Güzel seçim. Niye geldin?"
Tekli koltuğa oturuyordu. Arkasına yaslanıp bir kral gibi kollarını koltuğun kenarlarına koydu. "Konuşmamız yarım kalmıştı. Konuşacağımız başka şeyler de var. Dün Arda'da kaldım ve onu sorguladım."
"Sen de her akşam başka bir yerdesin." Sinan'ın alttan şeytanî bakışları ile asıl konuya odaklandı. "Fakat öğrenmen iyi olmuş."
"Öyle."
"Anneannem nerede?"
"En son mutfağa gitmişti."
"Bu konuları gizli konuşmalıyız."
"Bahçeye çıkalım."
"Mantıklı. Sen bahçeye geç, ben kendime yemek alıp geliyorum."
"Bana da içecek al."
"Sen de sehpadaki defteri ve kalemi al."
"Defter mi?" ezikleyici bakışlarla kızı süzüp göz devirdi. Asya mutfağa gidince defteri ve kalemi alıp bahçeye çıktı. Defterle kalemi masanın üzerine atıp çardakta oturdu. Cebinden Asya'nın zincirini çıkarıp onunla oynamaya başladı.
Biraz sonra koluna taktığı poşet ve elinde iki büyük tabakla Asya evden çıktı. "Kısır bulduğğm. Anneannem mutfakta değil bu arada."
Tabağın birini Sinan'ın önüne, diğerini kendi tarafına koydu. Poşetten kutu içecekleri çıkardı. Onları masanın ortasına koyup Sinan'ın karşısına oturdu.
"İyi anlaşınca bir şeye benziyorsun." Sinan'ın sinir bozucu cümlesiyle ağzına götürmekte olduğu kaşık havada kaldı. Kıvırcık turşunun dudakları kıvrılıverdi. İçeceklerin birini alıp açtı.
Asya sabretmeye, herhangi bir tartışmadan uzak durmaya ve konuya odaklanmaya karar vererek sirini gizlemeye çalışan bir gülümsemeyle karşılık verdi. En büyük sırrını verdiği insanın eski düşmanı olması sinir bozucuydu. İyi anlaşıp istediğini aldıktan sonra yine çekilmez birine dönüşebilirdi. Açlık yüzünden zaten canı yanıyordu. Havada kalan kaşığı ağzına soktu.
Aklına gelenle hızla çiğneyip yutkundu. "Lağğn. Kolyemi koparmıştın. Getirdin inşallah. Yoksa cidden seni boğarım."
"Kolyeni koparmadım gerizekalı. O kolye kopar mı sence? Demiri gevşemiş, oradan ayrılmış. Muhtemelen daha önce de düşüyordu. Taktım onu, artık kolay kolay çıkmaz." elindeki kolyeyi defterin üzerine attı.
"Ona nazik davran lan." çatık kaşlarıyla kolyesini alıp kontrol etti. Bir sorun göremeyince boynuna taktı.
"İnsan bir teşekkür eder. Medeniyet düşmanı."
"Senin yüzünden çıktı lan. Ne teşekkürü. Hem sen çok mu medenisin? Yemek getirdim sen de teşekkür etmedin."
"Tamam lan. Sus. Sus da ye."
Göz devirip yemeğine odaklandı Asya. Karşısındakiyle iyi anlaşması mümkün değildi. Hem savaşıp hem de aynı safta olabilirlerdi. O yüzden sabretmesine gerek yoktu. Zaten sabır ona göre bir eylem değildi.
İçeceklerin birini alıp Sinan'a baktı. "Arda'yı sorgulamışsın. Sonuç ne?"
"Arda'dan bir bok olmaz."
"Lağğn. Bunu demeye mi geldin? Çı çı çı. Ben de umutlanmıştım."
Sırıttı Sinan. "Ona her aşk dediğimde yemekten bahsetti. Bu herif sadece yemek yemeyi seviyor."
"Aynı ben. Çok iyi anlıyorum."
"Evet mallık seviyeniz aynı."
Nefes verdi. Elindeki kaşığı Sinan'a fırlatacak gibi oldu. "Olum ciddi ol. Şurda bir şeyi çözmeye çalışıyoruz."
"Arda'dan olmaz diyorum. Eğer öyle bir şey olacaksa da onun için erken."
"Offfffffffffff. Gerçekten Arda kör. Badem gibi kızı görmüyor. Biraz cadı ama kafa kız aslında. Hem güzel hem de Arda'yla uyumlu. Ulan Arda. Uğraştırmasana bizi."
"Salak işte. Ne anlar aşktan. Aşkı İskender'e sor sen."
İskender'in adı geçince çıt çıkarmadan yemeğine döndü Asya. Biraz kısırıyla oynayıp bakışlarını Sinan'a kaldırdı. "Ben kanka olunacak insanım, valla. Başka bir şey çıkmaz benden."
"Çıkarırız merak etme."
"Benden çıkarıyorsan Arda'dan da çıkarırsın."
"Senden çıkarmak daha kolay. İskender halleder her şeyi. Sen de sevilmekten sarhoş olursun. Sevilmek iyi hissettirir. Tadına varınca bırakamazsın. Erkeğin çabalaması her zaman daha çok işe yarar. Badem ne kadar çabalarsa çabalasın beklentileri karşılanmayabilir. İskender ise sana çiçek aldı diyelim, senden bir şey beklemez."
" Saçmalama. Hoşlanmam ben öyle şeylerden zaten. Kendimi baskı altında hissediyorum. "
" Ne tuhaf kızsın sen."
"İskender bana şu ana kadar bir sürü iyilik yaptı. Onlara rağmen âşık olmadıysam çiçek aldığında veya sevgi gösterdiğinde de âşık olmam."
"Haklıydım ben. İskender'i uyarırken. Beni dinlemeliydi."
"Arda'yla Badem'i mi konuşsak?" eline defteri alıp bir şeyler karaladı. Sonra defteri Sinan'a döndürdü. Sinan defterdeki çizimleri görünce kahkaha attı.
"Bunlar ne?"
"Tel Badem'le tel Arda."
"Sadece saçları benzemiş. Puahahahah."
"Gülme lan. Anca bu kadar oluyo. Konuya odaklansanağğğ."
"Puahahahhahahahah."
"Iğğğğğğğğğğh!" Asya sinirle defteri ve kalemi masaya attı. Sinan'ın kahkahaları bahçe kapısının açılmasıyla sonlandı. İkisinin gözleri bahçeye giren Başak'a kaydı. Başak gülümseyerek onlara yaklaştı. Elindeki tepsiyi masaya koydu.
"Nasılsınız çocuklar? Kurabiye ister misiniz?"
"Kurabiye mi? Kurabiye getirmeye mi geldin?"
"Gün yapacağız kızım."
"Ha bu kısır da o yüzden. Eheheh."
Başak ikisinin de tabağına kurabiye koyup kızına yaklaştı. Yanağını sıkıp, başını öptü. Asya anlamsız bakışlarıyla donup kalınca onun saçlarını karıştırdı. "Bu akşam bize gel. Yarın da kal. Seni özlüyorum."
Hayır diyecekti. Israrcı cümleler duymamak için geçiştirdi. "Bakalım."
Sinan defterle kalemi alıp bir şeyler karalamaya başladı. Çizimini yaparken ara sıra Asya'ya bakmayı da ihmal etmiyordu.
Başak bir kez daha Asya'nın yanağını sıktı, tepsisini alıp eve gitti.
"Ey Allahım ya. Bu da melek kesildi. Sevmeyin beni. Alla alla."
Sinan'ın yüzünün asıldığını fark edince kaşlarını çattı. "Ne oldu?"
"Bir şey yok, düzgün dur."
"Beni mi çiziyon lan?"
"Evet."
"Rezil etme."
"Ahahaha, bence çizim hakkında herhangi birine laf etme lüksün yok."
"Aman be. Yeteneksizim napim? İlgimi de çekmiyor zaten. Lazım değil."
"Neye ilgin var ki?"
"Spor ve müziğe... Başka bir şey varsa da bilmiyorum. Yeteneğim de yok zaten."
"Puahhahaha."
"Gülme lan. Her haltla dalga geçme."
"Geçerim."
"Dayak yersin."
"Emin misin?"
"Oy oy Eminem."
"Komik misin?"
"Değil miyim?"
"Değilsin."
"İçim komik aslında. Kendimle çok gülüyorum ben."
"Deli olduğunu biliyordum. Ahahahahah."
"Deli de diye mi dedim lan! İşine odaklan. Bir şaheseri çizmeye çalışıyorsun."
Kaşlarını kaldırıp imayla Asya'yı süzdü. Sonra sırıttı. "Şahe olur anca senden."
"Şahe ne lan!"
"-ser kısmı yerin altında mı yoksa? Puahhahaha."
"Asıl komik olmayan sensin. Ayrıca benim boyum normal, siz gereksiz uzunsunuz."
"Benim boyum normal, sense bana göre kısasın."
Sinirden yine beyninde elektriklenmeler oluyordu. Kurabiyesini ısırdı. Bu sayede sinirini başka bir şeye yönlendirmiş olacaktı.
"Konumuz bu değildi. Arda ve Badem..." bahçe kapısı yine açılınca Asya'nın cümlesi yarım kaldı. Bu sefer gelen Zümrüt'tü.
"Demek buradasınız. Arda bizimkilerin yanına geldi, sizi de çağıracaklardı."
Asya'nın gözleri Sinan'a kaydı. Oraya giderseler plan yapamayacaklardı. Sinan hemen bir şey uydurdu. "Biz bakkala geçeceğiz. Yani geç kaldık ama..."
"Öyle mi? Onlar da yanınıza gelirler."
"Eğlensinler bence. Biz hallederiz bakkalı. Ehe... Dimi? Dimi Sinan?"
"Evet. Sürekli yardım ediyorlar zaten. Hem İskender'in sınav senesi. Ders çalışsın bence."
"Siz bilirsiniz. Sarma ister misiniz?" masaya yaklaşıp elindeki tencereyi koydu.
"Yemez miyiz? Yeriz tabi. Sarma candır." Asya'nın söylediğine gülümseyip ikilinin tabağını sarma doldurdu. Asya'nın sarmaya içi giderken Sinan onu çizmeye devam ediyordu.
Zümrüt önce Sinan'ın, sonra Asya'nın saçlarını okşayıp eve girdi. Sinan'ın dudaklarında minik bir tebessüm oluştu.
"Bir türlü konuşamadık he. Önceki konuşmalarımızı bile unuttum." Sinan'dan cevap gelmeyince göz devirip sarmalarını midesine indirdi. Her zaman bu kadar renkli kahvaltısı olmuyordu. Halinden memnundu. Şanslı gününde olmalıydı.
Defter önüne atılınca sarmalara olan aşkı bölündü. Defteri alıp çizime baktı.
" Vaaooooov"
Dudakları kıvrıldı Sinan'ın. "Boşuna mimar olmak istemiyoruz kızım."
"Bu güzel kız da kim böyle?"
"Ahahha ciddi olamazsın."
"En çok gözlere çalışmışsın bu arada."
"Gözler önemli."
"Tebrik ederim. Gerçekten başarılı."
"Eyvallah."
"Çizimin de bittiğine göre konumuza..." bahçe kapısı tekrar açıldığında ikisi de aynı anda elini alnına vurdu.
"Benim deli kuzularım burda mıymış."
"Burdayız Gülru teyzee." İçindeki sıcaklıktan dolayı Gülru'yu en sevdiği teyzesi ilan etti.
"Kızzzz yerim seni. Saçların çok tatlı olmuş."
"Ahh teşekkür ederim. Tek beğenen sensin teyze. Bir de ben tabi. Ahah."
"Boşver kızz. Kime ne?"
"Aynen öyle. Saç benim baş benim."
"Aferin kız." elindeki borcamı masaya koydu. Asya'nın yanaklarını kavrayıp başını sağa sola salladı.
"Yaaov Gülru teyzeğ."
Gülru gülerek Sinan'a yöneldi. Onun da yanaklarını kavrayıp saçlarını karıştırdı. "Kahvaltı etmeden kaçmışsın seni gidi sıpa."
"Gülru Teyzeeğ!" Sinan kendini kurtarmaya çalışırken Asya'nın kahkahası yükseldi. Gülru da gülerek Sinan'ı bıraktı. Üzerinde öldürücü bakışlar hisseden Asya gülüşünü sonlandırdı.
"Size pasta vereyim mi? Amann pasta dediğim de ıslak kek işte. Yer misiniz? Yersiniz yersiniz."
"Yok Gülru teyze. Tabağım dolu zaten."
"Onları da ye kek de ye. Sabah kahvaltı etmedin oğlum."
"Burada yedim ben. Mehlika teyzeyle, sabahtan beri burdayım."
"Eh iyi madem. Sana vereyim kızım." Gülru Asya'ya döndü.
"Ben de çok doydum. Ama seni kırmak istemiyorum. Küçük bir dilim verir misin?"
"Veririm tabi kız. Yeter ki ye sen. Yiyin de benim gibi göbek yapın. Beraber göbek atarız."
"Ahahahah. Tamam teyzem yaparız." tatlı bulduğu kızın yanağını sıkıp tabağına küçük bir kek dilimi koydu.
"Gel sen benim kızım ol."
"Olur valla."
"Ayy yerim seni." öpücük atıp borcamın üstünü örttü ve onu alarak eve gitti.
"Çok tatlı kadın." dedi Asya gülümseyerek.
"Hey Allahım." içeceğinden içip tabağındakileri eksiltmeye karar verdi.
"Herkesin bir şansı var bu hayatta. Arda'nınki annesi. İskender'le Badem'in ailesi... Seninki ne?"
"Dostlarım."
"Doğru."
"Peki senin?"
Babam demek istedi. Ek fiile bağlı geçmiş zaman ekini kullanmamak için söylemedi. Bakışlarını önüne eğip kekin yarısını ağzına bastı. Başka bir şey de söyleyemezdi çünkü kimsenin ondaki değeri babasına yaklaşamazdı bile.
Fakat Sinan, alması gereken cevabı almıştı. Onu güldürmeli veya derhal sinir etmeliydi. Bu sayede oyalayabilir ve hüznüne engel olurdu.
"Heyy, sende odaklanma sorunu mu var? Bir türlü konuşamadık malum konuyu."
"Senin yüzünden. Her şeyle dalga geç anca."
"Tamam dalga geçmicem. Konuşalım."
Kekin kalanını ağzına basıp başını salladı Asya. İçeceğinden bir yudum alıp yutkundu. Arkasına yaslanıp kolunu oturağın tepesine koydu.
"Artık gerçekten harekete geçmemiz gerekiyor. Bir şey yapmalıyız. Arda'dan olmaz deyip duruyorsun. Oldurmamız için bir plan yapalım. Yarın mesela... Yarın pazar, buluşalım bir şey yapalım. Ama Gökçe'yi de dahil etmeliyiz. Tek tek yapmak yerine... Öylesine bir buluşmaya gelir mi ki? Birinin doğum günü mü olsa? Ne zaman doğdunuz?"
" Badem'le benimki kasımda aramızda iki gün falan var. Arda'nınki mayısta. İskender'in ki de ocakta."
"Sizinkine az kalmış gibi aslında."
"Erken kutlamak saçma olur. Hem ben mi planlayacağım doğum günümü. Boş iş. Sevmiyorum."
"Öfffff."
"Seninki ne zaman?"
"Benimki geçti. İki hafta önceydi."
"Lann. Yeni geçmiş. Niye söylemedin? Annen de bahsetmedi."
"Çünkü ben de sevmiyorum artık. Ohaa ben sizden büyüğüm. Abla deyin mümkünse. Ahahah."
"Abartma lan. Ablaymış. Kıçım."
"Çı çı çı."
"Ona bakarsan Arda da bizden büyük ama hiç öyle gözüküyor mu sence?"
"Hayır bebek o."
"Neyse, seninkini kutlayalım."
"I ıh."
"Kızım kutlayalım işte. Plan için."
"Doğru aslında Gökçe gelir benim doğum günüm olduğu için."
"Düşünmeye başlaman güzel."
"Sus lan. Sanki sen çok işe yarıyorsun da."
"Senden çok işe yaradığım kesin."
"Iğğğğh çıldırtma beni! Hani dalga geçmeyecektin! Hep senin yüzünden bölünüyor."
"Napim kızım kendimi tutamıyorum."
"Ya sabıırrr."
Sırıtıp içeceğinden bir yudum aldı. Başarmıştı.
Sakinleşen Asya konuyu devam ettirmek istedi. "Eee nasıl yapacaz?"
Sinan konuşmak için dudaklarını aralamıştı ki telefonu çaldı. Kaşlarını kaldırıp dudaklarını birbirine bastırdı. Sonra sırıtıp aramayı cevapladı. Asya o sıra kendini boğmakla meşguldü.
"Efendim baba..."
"Ne?"
"Tamam. Görüşürüz." aramayı sonlandırdı. "Bitti lan dur ölme. Konuşmaya bakkalda devam edeceğiz mecburen. Babamın işi çıkmış, bakkalla ilgilenmeliymişim."
Asya ellerini boğazından çekti. "Ulan attığın yalan gerçek oldu."
"Maalesef. Kalk gidelim."
"Bekle cüzdanımı falan alayım."
"Napacan lan cüzdanı, yürü."
"Canım bir şey çekerse alırım."
"Ben varken cüzdana ihtiyacın yok. Yürü hadi."
"Yok artık."
"Yürü kızım. Babam bekliyor. Acil işi varmış." kalkıp Asya'nın kalkması bekledi.
"Üff tamam be. Burayı gelince toplarız artık."
"Toplarsın."
"Yumruk?"
"Sağ ol, kalsın."
"Korktun mu ahahaha?"
Göz devirip yanına yaklaşan Asya'yı kolunun altına çekti. Kolunu onun boynuna sarıp saçlarını karıştırdı. "Sus bence."
"Lağğğn! Bugün insana benzemek için ne mücadeleler vermiştim. Niye bozuyorsun?"
"Canım istedi. Gidelim yavru çıngırak." yarım ağız gülerek ilerledi. Asya da mecburen onunla yürüdü. Dirseğiyle onu nefessiz bırakabilir hatta kolunu ısırıp ondan kurtulabilirdi ancak yapmak istemedi. Bu sefer bu davranışta bir art niyet görememiş sıcak hissetmişti. Başka biri bu tür bir şey yaptığında rahatsız olur, küçük görülmüş gibi hissederdi. Bu çok farklıydı sanki. Yaramaz bir çocuğu severcesine... Öyle tatlı bir his.
Bakkalın oraya geldiklerinde kapalı gözüküyordu. Sinan kapıyı itip içeriye girdi. Güven kapıyı kilitlememiş sadece kapalı yazısını asıp sadece kapatmıştı. Sinan kapalı yazısını açıkla değiştirirken Asya da içeriye girdi.
"Vayy be hırsız girmemiş."
"Burada pek yaşanmaz öyle şeyler."
"İyiymiş." Kasa tarafına geçip en rahat sandalyeye oturdu. Başını geriye yaslayıp sandalyeyle birkaç kere döndü. "Patron benim. Ahahahah."
Sinan yaklaşıp ayağıyla sandalyeyi durdurdu. Kasanın yanındaki tezgaha yaslanıp sırıttı. "Fazla havaya girme. O sandalye benim."
"Ben kaptım."
"Bu, sandalyenin bana ait olduğunu değiştirmiyor."
"Yemedik lan sandalyeni. Hem bu yeni galiba. Daha önce yoktu."
"Evet yeni. Yersin belki nerden bilebilirim."
"Kalkıp giderim lan."
"Gidersen planı yapamayız."
"Doğru. O yüzden patronunu rahat bırak ve şurda köşeye bir yere otur."
Sinan sinir bozucu bir kahkaha atıp ciddileşti. "Beni delirtme. Kalk."
"Kalkarsam giderim. Delirebilirsin."
"Ben mi kaldırayım seni? Kalk lan."
"Çok iticisin."
"Sen sanki çok çekicisin."
"Bence öyleyim."
"Puahhahahahahahahah. Kim çeksin kızım seni? Bence çok çekilmezsin."
"Sen çekme yeter. Ahahahah."
"Allah korusun. Çekip bırakılan lastik gibisin. Her seferinde bırakana çarpıp canını yakıyorsun."
"O da başkasıyla oynasın. Hak ediyor. Gebersin. Çek şu ayağını da."
"Çekmiyorum. Çakma patroniçe."
"Sensin lan çakma."
Sinan nefes verdi. "İstesem seni oradan kaldırırm ama... Hevesini al bari. Yavru çıngırak." ayağını çekip taburenin birine oturdu.
"Tamam yav darılma. Biraz sonra kalkarım. Şu meseleyi konuşalım artık yeteğğğr. Gına geldi."
"Annen çağırdı zaten seni. Yarın bizde kutlama yapalım. Ben diğerlerine söylerim sen de Gökçe'yi çağır. Bir araya gelmek kolay da onları nasıl yakınlaştıracağız?"
"Haklısın. Erkek olan sensin erkekleri daha iyi anlaman lazım. Ne yapsak olur?"
"Ne bileyim kızım. Her erkek bir değil. Ayrıca Arda tamamen farklı bir tür."
"Gerçekten işe yaramıyorsun."
"Sen sanki yarıyorsun."
"Offf. Bizden bir halt olmaz."
"Senden."
"Aman be. Sus ve düşün sadece."
"Sen daha çok konuşuyorsun."
Oflayarak sessizliğe gömüldü Asya. Gözlerini yumup birkaç kez sandalyeyle döndü. Eksik olan şeyi fark edince gözlerini açtı. Telefonundan ilham vereceğine inandığı bir müzik açıp onu kasanın önüne koydu. "Eheheh." şeytanî bir bakışla Sinan'a döndü.
"Sıradan bir kutlama olmayacak. Dans edip şarkı söyleriz. Oyun falan oynarız. Onları yakınlaştıracak şeyler yaparız. Doğruluk cesaretlik gibi... Cesaret derseler belki küçük bir öpücük..."
"Lağğn! Olmaz."
"Olur."
"Olmaz."
"Ya sabıırrr. Olur. İtiraz yok atarlı patron. Kıskanmak da yok."
"Madem öyle intikam alırım."
"Ne intikamı lan?!"
"Senden... Ben de aynısını size yaptırırım."
"Saçmalamaaaaaağ. Cesaret demem."
"O der."
"Seni boğarım."
"O zaman istemediğim şeyleri yapma."
"İyi be. Hiçbir şey yapmayalım. Mal mal oturalım. Kendi kendine olursa artık. Senle de anlaşma yapılmıyor. Gerçekten bir ekip miyiz yoksa sürekli tartışmak için mi bir araya geldik?"
"Tartışılır."
"Yapmayalım. Gerek yok. Ortaklık bitmiştir. Sabrım tükendi. Benim hakkımda bildiklerini de unut. Kullanmaya kalkarsan... Öldün." kalkıp telefonunu aldı. Müziği sonlandırıp bir adım atmışken Sinan tarafından engellendi.
"Otur."
"Yok ya. Bizim birlikte bir şey başaracağımız yok. Tek başıma yaparım. Doğum günü saçmalığını da istemiyorum zaten."
"Hemen de sinirleniyorsun."
"Sinirlenirim."
"Ben de sinirlenirim görürsün."
"Sinaan. Bir şey yapmayacaksak gideyim. Gerçekten sıkıldım."
"Yapacağız. Sadece öpücük olmasın."
"Amma da kıskançsın."
"Öyleyim. İskender'in kardeşi de benim kardeşim değil sanki."
"Yanlış kişisin."
"Başka çaren yok."
"Sinirimi bozdun. Yapmak istemiyorum. Gökçe'ye veda et."
"Sen de benim sinirimi bozuyorsun."
"Saldırayım mı?"
"Yok artık!"
"Biraz yolsam çok güzel olur."
"Sen yolacaksın da ben armut mu toplayacağım!"
"Naparsan yap! Kendimi tutamıyorum gayrı!" Sinan'ın üzerine atlayıp saçlarına yapıştı. Sinan dengesini zor koruyup acıyla inledi. Asya'nın saçlarını tek eliyle kavrayıp çekti.
Asya cırlayarak konuştu "Bıktım sendeğğn!"
"Asıl ben senden bıktım! Deli manyak!"
"Seninle hiçbir şey yapılmaz! İnsan mısın acaba!"
"Sen kendine bak lan! Ben insan değilsem sen hiç değilsin!"
"Ulağğn! Bırak saçımı!"
"Sen benimkini çekerken iyiydi!"
"Sen çok pis kaşındın ama!"
"Sen de hak ediyorsun!"
"Iğğğğğğh!"
İskender gelip onları ayırana kadar kavgaya devam ettiler. İkisinin de saçları birbirine girmiş öfkeden yüzleri kızarmıştı. Arda ve Badem sadece onlara gülmekle yetindi.
"Derdiniz ne sizin!" İskender'in bağırışyla Asya kollarını kendine sardı.
"Derdimiz yok. İlk o saldırdı." dedi Sinan saçlarını düzeltirken.
"İlk kaşınan sendin ama."
"Asyaaaaa. Delirtme beni."
"Sen beni delirtme. Turşu lahanası!"
"Lan! Hâlâ ne diyor!"
"Yeter. Tartışmayın artık. İki dakika yalnız bırakmaya gelmiyorsunuz."
"Abim haklı. Rahat durun azıcık." gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı Badem.
Sinan ellerini Asya'nın başına koydu. Ellerini bastırarak saçlarını düzeltti. Ardından çenesini kaldırıp elinin tersiyle yanağına vurdu.
Arda ve Badem kahkaha atarken Asya sinirden gözlerini yumup dişlerini sıktı. Omzuyla Sinan'a birkaç kez vurup kasanın arkasından çıktı. İskender nefes verip göz devirdi. Sinan ise sırıtarak sandalyesine yayıldı.
Asya cinnetinden kurtulmak için rafların arasında elleri belinde dolaşıyordu. Arda ve Badem taburelere oturup sessizce gülmeye devam ettiler.
"Iğğğğğğğh!"
"Asya sakin ol artık."
"Kolaysa sen ol Efe!"
İskender gülümseyip diğerlerinin yanına oturdu. Bu tavır ona çok tatlı gelmişti. Efe deyişi de öyle.
"Buraya gelsene Asya. Otur daha kolay sakinleşirsin." sesi neşeliydi Badem'in.
"Onu görünce daha çok sinirleniyorum. Sadece durup sinir bozucu bir şekilde sırıtması bile.. Ahhhhh! Beni deli ediyor! Zaten iyi dayandım bugünden beri. Iğğğh!"
"Puahahhahahahahahah."
"Gülme lan! Gülme! Iğğğğğğğh!"
"Bayılıyorsun bana."
"Sorma!"
"Nihahahahha!"
"Sinaaaan. Yeter. Zaten sakinleşemiyor." İskender'in söylediğine başını salladı Sinan. Planı uygulamaya koymak için ilk adımı attı.
"Yarın Asya'nın doğum gününü kutlayacağız bizde."
"Yarın Asya'nın doğum günü mü?" diye sordu Badem şaşkınlıkla.
"Doğum günü geçmiş. Başak teyze yine de kutlayalım dedi. Asya itiraz etti ama yapılacak."
"Vay şeytaaan" diye mırıldandı Asya.
İskender gülümsedi. Hediye olarak ne alabileceğini düşünmeye başladı.
"Ooo tamam. Parti demek ben demek. Sus pus oturacağımızı sanmayın. Uçacağız. Eheheh." sırıttı Arda.
"Ay evet çok eğlenceli olur." gülümseyerek sevdiceğinin gülüşüne kapıldı. Sarı saçlarını karıştırıp onu öpmemek için kendini tuttu.
Sinan, aklına gelen hediye ile kahkaha attı. Yine sinirini bozup eğlenecekti. O delirirken kenara geçip delirişini seyredecekti. Daha eğlenceli bir şey yoktu onun için.
🪄
Çakma doğum günüm için hazırım. Her şey o kadar boş ki. Bugünüm, yarınım, sonraki günüm... Geri gelmesi için kalbimin deli gibi çırpındığı günler var. Deliriyor, haykırıyor, savaş veriyor... Başaramıyor. Boşuna...
Mutlu numarası yapmalıyım. Sahte olmalıyım, doğum günüm gibi. Beceremeyebilirim. Bu kadar güçsüz olmak zorunda değilsin Asya. Güçlü olmak zorunda da değilim. Güçlü görünmek zorundasın.
Altı üstü bir doğum günü ne abartıyorsun. Amacını unutma. Onları yakınlaştıracaksın. Kendine gel.
Her şey beni boğuyor.
Sen de her şeyi boğ!
Kapım tıklatıldı aynadaki manyakla içimden kavga ederken.
"Geliyorum lan. Hazırsındır herhalde on saat oldu."
Nefes verip içinde bulunduğum tuhaf âna güldüm. "Gel lan gel."
İçeriye daldı. İnsan mısın acaba? Diye sormuyorum çünkü ben de ona aynısını yapıyorum. Aynıyız. Hayvanız.
Göz ucuyla beni süzüp yüzünü buruşturdu. "Keşke hazırlanmasaydın. Ben bir fark göremiyorum çünkü."
"İş olsun."
"Değiştir bunları. Olmamış."
"Olmasın."
"Çı çı çı. Kıyafetin de yok değil mi burda doğru düzgün. Gerçi orda da yoktur. Ahh gerçekten sinir bozucusun." yav bu da modacı kesildi başımıza.
"Boşver."
Bana yaklaştı. Ensemden kavrayıp beni sandalyeye oturttu. Ben bunu niye dövmüyorum? Dövsem de engel oluyorlar zaten. Sabrımın gittiği yere kadar gideceğiz artık. Tabi bir yere gidebilirse.
Ellerini omuzlarıma bastırıp bana eğildi. "Ot gibisin." çenemi tutup yüzümü sağa sola çevirdi "Alt yapı var ama değerlendiremiyorsun."
"Sinan... İşin gücün yok mu senin?"
"Lan gerizekalı, yine cenazeye gider gibi giymişsin." parmaklarıyla kafama vurdu.
"Lağğn! Eline koluna sahip ol. Çok pis sinirlenecem bak."
"Kes kes. Sana verdiğim hediyeyi ne yaptın?"
"Ne hediyesi lan? Manyak mısın?"
"Gerizekalı. Gökçe'ye almıştım o beni işletince sana verdim ya. Attın mı lan yoksa? Onu da atmışsındır sen."
"Hee onu diyorsun... Çekmeceye koymuştum. Hiç açmadım merak etme. Gökçe'ye vereceksen al."
"Yuhh. Açmadın mı?"
"Ne açacam be senin şeyini!"
"İnsan merak eder de açar bakar. Çekmeceye teptin unuttun gitti öyle mi?"
"Unutmadım. Belki sahibine vermek istersin diye dokunmadım. Hem ne olabilir sanki. Ya kolye ya bilekliktir. Boyutundan belli."
Sabır çeke çeke doğruldu. "Hangi çekmecede?"
"Şu en alttakinde."
Çekmeceyi açtı, aradığı hediyeden başka bir şey yoktu zaten orada. Onu alıp tekrar bana yaklaştı. Paketi yırttı gözlerimin içine bakarak.
"Lannn. Napıyorsun? Vermicek misin kıza?" iki gümüş yarım kelebek kucağıma düştü. Çok para verdiğine göre gümüş herhalde. Toka mı onlar? Dişleri var tarak gibi. Yarım kanatlar birleşince bir kelebek oluyo galiba.
Onları alıp birini saçımın bir yanına öbürünü de diğer tarafına taktı. "Bir işe yarasınlar."
"Gökçe de gelecek farkında mısın? Ona verebilirdin."
"O, o gün gelmeyerek hakkını kaybetti. Hak ettiğinde ona başka hediye alırım. Seni bir şeye benzetmeye çalışıyorum şurda. Direnme." sen sanki bir şeye benziyorsun da sürekli bir şeye benzemediğimi iddia ediyorsun. Gerçi bir şeye benziyorsun. Mesela turşuya. Ahahahha.
Doğrulup etrafa bakındı bir şey arayan gözlerle. Masanın üzerinde kirazlı dudak nemlendiricimi görünce hızla o tarafa gitti. Onu alıp yanıma geldi. Çenemi kavradı. "Hareket etme bir faciaya dönüşmesin."
"Lan ver, ben yaparım."
"Yapsaydın." tek eliyle kapağını açıp yere attı. Sanki lazım olmicak. Bastıra bastıra sürmeye başladı. Bir şey de diyemiyoruz.
"Lan bu ne boktan bir şey. Doğru düzgün renk vermiyo."
"Sen beceremiyorsun."
"Konuşma gerizekalı."
"Sen de konuşturma."
"Düzgün dur. Aç ağzını." öpücük yaptım sürsün diye. Sürmeye çalışıp beceremedi yine tabi.
"Ahhh al şunu." elime tutuşturup uzaklaştı. "Kendin yap. Çok sür." bu da beni İskender'e beğendirmek için iyice saçmalamaya başladı.
Aynanın karşısına geçip onun yarım bıraktığı işi tamamladım. Biraz renklendim sadece, pek bir şey değişmedi. Eşek yine aynı eşek sonuçta. Neyse yakamdan düşer herhalde. Babam böyle bir şey yaptığımı bilse kızardı. Haklı.
Keşke kızsa... Yanımda olsa da kızsa.
"Asya."
"Gene ne var?"
"Neden sevmiyorsun doğum günü kutlamayı falan."
"Sen neden sevmiyorsun?"
"Ben hep... Annem ben doğduktan sonra öldü sanıyordum. Öyle biliyordum. Şimdi de sevmek için bir sebebim yok. Terk edilmişim sonuçta. Bebekken..."
Ona döndüm. Gerçekten üzgün görünüyordu. Öyle çünkü. Birkaç adım yaklaşıp elimi omzuna koydum. "Haklısın. Haklısın ama senin suçun yok. Kendini sev. Çok güçlü bir çocuksun. Onlar seni asla anlamayacaklar, senin savaşın bu. Bilemezler, bugüne kadar acıyla nasıl boğulduğunu. Sen bebektin, kimseye bir yanlışın olmadı ki. Sevilmeyi bilmiyorsun, sevilince yamuluyorsun ama inan sevilmeyi hak ediyorsun. Güçlüsün sen. Taş kalpliyim diyorsun ya o taştan kabuğun altında yanan ateşi biliyorum. Dünyanın çekirdeği gibi bir şey. Kötülüklerin var evet onları şu anlık görmezden gelerek konuşuyorum. Zor Sinan... Hayata tutunmak zor. İyi ilerliyorsun." diyecek çok şey var da... Dediklerim bir şeye benzedi mi acaba? O bana sarılana kadar tedirgin hissediyordum.
Sarılınca da öyle sıkıyor ki hareket edemiyorum. Sırtına pış pış yaptım biraz. Boynuma gözyaşı düşene kadar... Hassas aslında bu çocuk. Mahvetmişler onu. Harcamışlar. Kötü insanlar... Bebeklerin suçu olmaz ki.
"Sen neden sevmiyorsun? Asya..."
"Çünkü... Babamsız mutlu olmak istemiyorum." bendeki azap da daha başka. Olmamın anlamı yok.
"İskender senin için doğru kişi." ne alaka bu şimdi?
"Ben onun için doğru kişi değilim."
"Bana güveniyor musun?"
"Bilmiyorum."
"Güzel... İlerleme var." galiba... "Net bir hayır demiyorsun."
"Bilmiyorum."
"Bana güven."
"Denerim." benden ayrılıp yine çenemi kavradı.
"Gülümse."
"İçimde hüzünlü bir müzik çalarken mi?"
"Her zaman. Çünkü gülünce gerçekten bir şeye benziyorsun." ciddiyete güle güle.
"Neye benziyorum?"
"Mutluluğa. Sevgiye. Şefkate. Samimiyete."
"Eyvallah." dudakları kıvrıldı. Ben bundan da odunum. Çenemi rahat bırakıp kolunu omzuma attı.
"Gidelim, birazdan gelirler."
"Gidelim bakalım."
Aşağıdaki oturma salonuna indik. Balonlar, süsler, gereksiz tüm o şeyler...
Annemle Güven bey anneanneme gitti, yemeğe kadar oradalar. Sırf daha özgür takılalım diye. Mantıklı, çünkü onlar olursa planlarımızı gerçekleştiremeyiz.
"Yapacağız, başaracağız."
"Ben senin kadar emin değilim." gözlerimi kısarak onu korkutmayı denedim.
"Emin ol lan. Ne biçim ekipsin sen. Yan çizmek yok."
"Arda salağı mevzubahis. Her şey ters tepebilir."
"Ben de her şeyi teperim. Sen kararlı ol. Elimizden geleni yapalım. Badem'e denedim olmadı derim. Şimdi olumlu olalım." olumluluk... Ahahahahah.
"Bakarız." dövecem şunu gene. Sabır Asya sabır. Sinirlenince üstüme geliyor. Sinirlenmeyince de üstüme geliyor. Her türlü sinir bozucu.
Zil çalınca omuzlarımdan tutup beni kapı tarafına doğru ittirdi. "Hadi hadi kapıyı aç." ona dönüp tekme atar gibi yaptım. Güya da doğum günüm. Değil ama günümmüş gibi. Değilmiş gibi.
Oflayarak kapıya doğru gittim. Kapıyı açtığımda kucağındaki cips paketleriyle zıplayan Arda'yı, baygın bakışlarıyla onu süzen Badem'i ve gülümseyen İskender'i görmek iyi hissettirdi.
"Hoş geldiniz."
"Hoş bulduk uğur böceğim ama bugün kebelek olmuşsun." çok tatlı len bu çocuk.
"Sen her halinle kelebeksin. Yine neşe saçıyorsun."
"Sağ ol ehe." yanımdan içeriye sıyrıldı.
Badem yanağımı sıktı. "Bebek gibisin bacım."
"Sen de taşşş gibisin." o da benim gibi giyinmiş. Ruh ikizim mi acaba?
"Muahhh." o da içeriye girdiğinde İskender'le kalakaldım.
"Çok güzel olmuşsun." ağla Asya
"Teşekkür ederim." diyebileceğim başka bir şey yok. Kendime kızıyorum sadece. Tam ona yol vereceğim sırada arkasına sakladığı papatya buketini bana uzattı. Ahh neden? Ben onları hak etmiyorum.
"Doğum günün kutlu olsun Asya. Gözüme bu papatyalar kadar masum görünüyorsun. Sen, boynu bükük papatyayı okşayacak kadar sevgi dolu bir insansın. Onları da sever misin?" asıl sen masumsun onlar kadar. Ama benden olmaz anlaman lazım. Yine ağlayasım geldi.
Çiçekleri aldım. Onu üzmek istemiyorum. "Sağ ol, çok incesin."
"Rica ederim." Gülümseyerek içeriye girdi. Bahçeye baktım boş boş bir süre. Eşiğe çöküp dertlenmelik durum.
Nasıl da emanet duruyor çiçekler elimde.
Bana ölümü hatırlatıyor. Ölüler ama hayatta gibiler. Benim duygularım gibi.
Bahçeye biri girince çektiğim acıları kalbime teptim. Beyaz bir elbise giymiş Gökçe. Papatyaya o benziyor.
"Beni çiçekle mi karşılıyorsun? Haha." Sinan kalpten gitmez umarım.
"Hoş geldin." dedim gülerek. Gözlerine baktım. Bana ölümü emretmediler. Sadece Sinan'a olması normal değil mi zaten?
"Hoş bulduk. Sadece senin için geldim, birileri farklı bir anlam çıkarmaz umarım." yazık Sinan'a.
"Merak etme. Hadi gel." kenara çekildim, o da içeriye girdi. Kapıyı kapattım, birlikte diğerlerinin yanına gittik. Çiçekleri masadaki vazoya koydum.
"Zaten tanıyorsunuz ama ben yine de tanıştırayım. Sınıftan arkadaşım Gökçe."
"Bizim geleceğinden haberimiz yoktu ama memnun oldum Gökçe. Ben de Badem, tanırsın. Asya'nın en yakın arkadaşıyım." gözleriyle kızı oydu Badem. Ahahahha. Kıskançlığı sadece Arda'ya özgü değilmiş. Beni de kıskanıyor kız bu.
"Hoş geldin Gökçe, ben de İskender."
"Hoş buldum. Memnun oldum."
Arda şimdiden yemeye başladığı için ağzı doluydu, ağzı dolu olduğundan da konuşamadı. "O da Arda, yemeğe biraz düşkün de." ağzı dolu dolu gülümseyip başıyla Gökçe'yi selamladı.
Sinan'ı işaret ettim. "Bu da Sinan işte. Çok iyi tanıyorsun." Sinan göz kırpınca Gökçe göz devirdi. Puhahahahah. Eğlendim niyeyse. Sinan'ın karizması bu sefer işe yaramadı.
Müziği ayarladım. "Hadi oturup yiyelim."
"Hani pastaaaa?" yeni fark etti pasta olmadığını ahahah. Arda'ya da yazık.
"Pasta yok pisküvit pastası var yer misin?" diğer pastalara bin basar.
"Yerim."
"Yemesen şaşardım zaten." Sinan üstten bakışlarıyla Arda ve beni küçümseyerek salondan çıktı. Gökçe yüz vermeyince darıldı mı acaba? Onun da bir kalbi var sonuçta. En azından Gökçe varken iyi davranayım ona.
Ben de acıktım bu arada. Oturup yeseydik işte. Dikilip kaldık ayakta.
Sinan, elinde mum dolu pastayla geldi. Diğerleri alkışlayarak "İyi ki doğdun Asyaaa." diye klasik nameyi seslendirdiler. İlk kimin aklına gelmişti acaba bu şekilde yaş günü kutlamak? O değil de ben pasta istememiştim, ne ara aldılar onu?
Badem kolumu tutup beni pastaya yaklaştırdı. "Üfle."
"Birlikte üfleyelim."
"O zaman dilek dileyelim."
"Dileyelim." inşallah Badem'le Arda kavuşur amin. O ne diliyor acaba? Muhtemelen aynısını. Biz üfleyemeden Sinan üfledi.
"On saat sizi mi beklicem lan." ulannn boşa gitti dilekler. Sanki kabul olacak da. Zaten umudum mumdan falan değil. Ben kendim halledeceğim.
"Napıyorsun ya! Dilek diliyorduk azıcık beklesen nolur!" Badem bağırınca Sinan yüzünü buruşturdu.
"Ben sizin yerinize diledim. Oturun." güzel bir şey dilediğini düşünmüyorum. Hatta bir şey dilediğini bile düşünmüyorum. Neyse boş iş.
Badem'i, Arda'nın arkasında dikildiği sandalyeye oturttum. Eheheh. Arda da yanındaki sandalyeyi tercih etmek durumunda kaldı. Kimseyle yan yana olmamak için masanın başına geçtim. Gökçe'yle Sinan'ın da yan yana oturmasını umarken Sinan karşıma oturdu. Pastayı bölmeye başladı. O işi de bize iteler sanmıştım.
Gökçe bana yakın olan tarafa oturdu, İskender de kalan yere. Sinan'ın bölüdüğü dilimleri Badem tabaklara koydu. En büyük dilimi de sevdiceğine verdi tabi. Badem doğru yolda. Bize yardımcı oluyor Sinan'ın aksine.
Ne yapsam tiyatro gibi bir şey mi yaptırsam onlara? Aslında eğlenceli olabilir. Onları yakınlaştıracak her şey mübah. Bir şeyler yiyeyim de kafam daha iyi çalışsın.
Bir şeyler yerken kimse konuşmuyor. Böylesi daha iyi. Konuşulunca yemeğe odaklanamıyorum. Pasta da güzelmiş. Arda'nın hemen bitirip kalan pastaya âşık âşık bakmasından belli. Sinan haklı galiba, bu çocuk yiyeceklere âşık.
Arda'nın ensesini kavrayıp başını Badem'e döndürdüm. Arda'nın o bakışlarını gözlerinde bulan Badem dondu. Bir bakışıyla öldürdü lan kızı. Aşk böyle bir şey mi? Beni bu hâle kimse getiremez. Şanslıyım.
Elimi çekmeme rağmen Arda başını çevirmedi. Oluyor mu lan yoksa? Oyna o zaman. Dans dans dans.
Arda'yı ben sorgulamalıydım Sinan değil. Bir şeyi becerememiş.
"Pastayı uzatır mısın Badem?" pasta mı? Gerçekten mi? Badem bakışlarını kaçırıp Arda'nın tabağına yine pasta koydu. Arda sırıtarak pastasına yöneldi. Ben hayal kırıklığı ve bıkkınlıkla Sinan'a baktım. Dudaklarını birbirine bastırdı.
Depresyona girip başımı tabağıma eğdim. Bu kadar da olmaz ama. Yazık Badem'e. Bana da yazık, umutlanmıştım. Umutlar yine çöpe. Aşk böyle bir şey demek ki. Berbat. Olmaması daha iyi. Offff!
Arda'yı müsait bir zamanda dövelim lütfen. Dayak istiyor. Gerçi zorla güzellik de olmaz. Bu işler gerçekten sinir bozucu. Kendimi kesecem sinirden. Sakin ol Asyağğ. Olamıyoğğğm.
Pastasını bitiren Badem hediyesiyle yanıma geldi. Hiç yoktan masraf çıkardık millete. Ayağa kalktım.
"Teşekkür ederim." mahcubiyetime gülümsedi. Hediyesini uzattı. Aldığım gibi ona sarıldım. Bacım benim. Kollarını bana sarıp sırtıma vurdu yavaş yavaş. Onu Arda'ya kavuşturmadan ölmicem. Kararım kesin.
"Yalnızken aç. Rezil olmayalım. Ahaha" kulağıma fıdıldadıklarına güldüm.
"Tamam bacım merak etme." o da gülerek benden ayrıldı. Paketi sandalyemin üzerine koydum. Gökçe de kalktı, çantasından küçük bir paket çıkarıp bana uzattı.
"Biraz anî oldu o yüzden bir şeyler bakmaya pek fırsatım olmadı."
"Önemli değil, gelmen yeter. Teşekkür ederim."
Gülümsedi. "Aç lütfen." paketi açtım. Paketin içindeki kutuyu da açtım. Kolye, bileklik ve birkaç yüzük...
"Teşekkür ederim." dedim tekrar. Gülümseyip İskender'e yol verdi geçmesi için. Onun hediyesi zaten çiçek değil miydi? Sinan'a baktım yardım et diye. O da pür dikkat bize bakıyordu.
Yine mahcubiyet dolu anlar beni bekliyor. Önümde dikildiğinde kurtarılamayacağımı anladım. Bana bir paket uzattı. Sanki içinde kitap var. Kitap mı? Bak iyi, arkadaşça bir hediye.
"Teşekkür ederim Yazar Efe'ndi."
Kocaman gülümsedi. Hediyeyi aldım o bana parlak gözlerle bakarken. "Kitaba benziyor."
"Evet kitap, ama ben yazdım. Daha bitmedi belki tamamlamama yardımcı olursun." hızla bakışlarımı gözlerine kaldırdım.
"Ciddi misin? Kitap yazdın ve sonu için benden yardım mı istiyorsun? Ben berbat yazıyorum bilmiyor musun? Mahvederim olum. Sen bitir bence. Ama önce bana okutacak olman hoşuma gitti."
Güldü. "Mahvetmezsin umarım. Çünkü bu kitabı sensiz yazamam."
"Saçmalama. Yazar sensin ben değilim. Kesin mahvederim. Hikâyemi hatırlamıyor musun? O da sonuncu olmuştu muhtemelen."
"Hikâyen çok güzeldi. Çok tatlıydı, senin gibi."
Bakışlarımı kaçırdım. "Sağ ol." başımdaki kelebeğe papatyalardan birini taktığında tekrar ona baktım. Noluyor lan! Yani tamam seviyor ama hızlandı sanki. Önceden daha arkadaşçaydı. Ya da ben fark etmiyordum. Hiç hak etmiyorum. Gülümsersem yanlış anlaşılır, gülümsemesem odunun teki olur kalpsiz görünürüm. Konuyu değişeyim.
"Kitap ne üzerine? Konusu ne?"
"Okuduğun zaman konuşuruz. Aralıksız okumanı istiyorum. Hafta sonunu kitabıma ayırır mısın?"
"Olur." yanağımı sıkıp yerine geçti. Paketi diğer hediyelerin üzerine koydum. Kimse beni kurtarmadı ama en azından kalpli kolye gibi bir şey almamış. Yanağımı sıkması da daha çok abiymiş gibi bir davranış. İyiyiz.
Rahat bir nefes almışken Sinan geldi yanıma. Market poşeti uzattı. Hafif kaşlarımı çatıp poşeti aldım. İçindeki kedi mamalarını görünce gülesim geldi.
"Çok düşüncelisin. Ahahah. Kedim de seni seviyor."
"Lann. Sinirlenmen gerekmiyor mu? Sinirlen diye yaptım."
"Bu sefer başaramadın. Niahahahha." kaşlarını çattı. Kollarımı tutup beni sarstı.
"Sinirlen çabuk." daha çok güldüm. Pes edip nefes verdi. Parmak ucunda yükselip dirseğimi omzuna yasladım. "Olmadı be bu sefer. Ahahahah. Komiksin."
Kendini çekince kolum boşluğa düştü. Kendi yapınca iyi oluyor ben yapınca böyle boşluğa bırakıyor. Gıcıkkk. Uzaklaşıp elinde bir paketle geri geldi. Yok artık. Paketi elime tutuşturdu. Hediye verişi bile kendi gibi.
" Sağ ol sağ ol." paketi açtım. Hırka almış. Hırkamı geri ver mi demek istiyor? Vermicem. Puahahahha.
"Sürekli üşüyorsun salak salak. Lazım olur. Gökyüzünü izlemek istediğinde falan... Hırka işte. Lüzumlu bir şey."
"Eyvallah. Sinananay."
"Ya sabırr."
Arda'nın hâlâ bir şeyler yemesine ne demeli peki? Gülmeli mi? Diğerleri tekrar oturunca bir şeylerin eksik olduğunu fark etti. Sırıtıp ayağa kalktı. Önümde eğilip doğruldu. "Bugün istediğiniz her şeyi yapacağım kraliçe uğur böceğim. Hediye olarak ekler almıştım fakat dayanamayıp hepsini yedim. Bu yüzden emrinize amadeyim." İşte bunu gerçekten beğendim. Tam ihtiyacım olan şey.
"Ovvv süper. Dünyanın en güzel hediyesi." saçımı savurup sırıttım. İşte şimdi oynama vakti. Omzundan kavrayıp onu kenara çektim. Açılan yoldan ilerleyip müziğin sesini yükselttim. Ve daha iyi bir parça seçtim.
İstediğim her şeyy.. İstediğim tek şey. Şıkı şıkı. Şarkıya eşlik ederek oynarken onlara döndüm. Bu hâlim yüzünden şaşırmış tuhaf tuhaf bana bakıyorlardı. Güleç bir ifadeyle Badem'i yanıma çektim. Onu kendi etrafında döndürüp Arda'yı yanımıza aldım. Hep mi siz beni oynatacanız lan. İkisini olabildiğince yaklaştırıp etraflarında oynayarak dolandım. Bu iş bugün bitecek. Saçma sapan oynamakla bitmez belki ama sevinç dansı bu.
Gökçe de şaşırdı, nereye düştüm ben diye sorguluyor kesin. Kolumu sandalyeye yaslayıp Ardem ikilisini alıcı gözle inceledim. Olur bunlardan olur. Çocukları Badem'e benzer. Onun genleri daha baskın. Kızları olursa ismini Asya koyarlar mı acaba? Fazla uçma istersen Asya. Onları yapayım da ismimi çocuğa koymasalar da olur.
Arda'ya ne yaptıracağım? Bir de o mesele var. Sinan'a sormakta fayda var. Belki saksısı çalışır. Onu tişörtünün yakasından kavrayıp mutfağa götürdüm.
"Napıyon kızım!"
"Sus lan. Fikir ver. Arda'ya yaptıracağım şeylerin işe yarar şeyler olması gerek. Mutluluktan kafam yandı."
"Farkındayım kokusu geldi."
"Ne diyon be."
"Bi delirme geldi sana da."
"Olabilir, neyse. Vaktimiz az. Düşün."
Kollarını kendine sarıp bakışlarını sağ çarprazına odakladı. Biraz sonra bakışları bana indi. "Hakkını Badem'e devret. Badem'in istediklerini yapsın."
"Mantıklı gibi. Ama Badem bizim kadar aşırı şeyler istemez."
"Daha iyi."
"Pis kıskanç."
"Kıskanırım."
"İskender'den yardım isteseydim bu kadar çile çekmezdim."
"Direkt Arda ölmüştü çünkü."
"Yok artık. O medeni bir insan farkında mısın? Senin gibi değil."
"O yüzden mi Yavuz'un ağzını burnunu kırdı. Medeniyet de bir yere kadar. Erkeğiz biz anca bu kadar."
"Kendini bilmen güzel."
"Sadece kendimi değil. İskender'i de biliyorum."
"Abartma Allah aşkına. Arda Yavuz'la bir mi? Arda'yla birlikte büyüdünüz. Kardeşiniz gibi. Kıyamaz ona. Hem Badem seviyor Arda değil. Arda'nın ne suçu var? Ki zaten sevmek suç mu? Badem'in de suçu yok. Sizi medeniyete davet ediyorum. İcap edin lütfen."
" Caz yapma. "
" Sen de naz yapma. Güzel güzel medeniyet çağırıyor şurda seni."
"Asyaaaa. Sabrımı sınıyorsun."
"Ooh ooh, hep sen mi sınayacaksın."
Nefes verdi. "Asyaaa. Baş belası mısın?"
"Aman be. Senden yardım isteyende kabahat. Bundan böyle tek savaşacağım. Sana gerek yok, işe yaramıyorsun zaten."
"Sen de hemen terk ediyorsun. Hem suçlu hem güçlü şuna bak."
"Suçum neymiş?"
"Sinirlerimle oynaman."
"O zaman sen müebbet yemelisin."
Dudakları kıvrıldı. "Senin de benden altta kalır yanın yok."
"Konu yine başka yerlere gitti. Biz niye seninle bir konuyu adam akıllı konuşamıyoruz?"
"Senin yüzünden." her şey de benim yüzümden zaten.
"Tamam dediğini yapalım. Badem'e devredersem sürekli yine yan yana olurlar. Gerçi hep yan yanalar zaten. Haklısın galiba Arda'da iş yok."
"Sen de dönüp dolaşıp bana hak veriyorsun. O yüzden başta boşuna direnme. Hep haklı çıkıyorum çünkü." haklı. Omzuna vurdum acıtmadan.
"Tamam lan yürü." giderayak akıl hocam oldun.
Diğerlerinin yanına döndük. İskender ve Gökçe oturmuş sessizce oynayan ikiliyi seyrediyordu. Müziği kapattım. Sinan İsko'sunun yanına gidip oturdu.
"Şarkı söyleme zamanııııııı. Kaçış yok. Kız grubu ve erkek grubu olarak ayrılıp yarışacağız. Hayır diyeni döverim. Zaten grupça söyleyince sesler kaynaşır rezil olmayız merak etmeyin." huuuh be. Patron benim. "İtiraz eden var mı?" kimseden ses çıkmadı.
Badem'e yaklaşıp Arda'yı yanından ittim. "Git öte. O benim." bu da ters etki tepki şeysi. "Gel kız Gökçe. Şarkımızı seçelim sonra da şunlara şarkı söylemeyi öğretelim." yarışma diyince de ben.
Arda annesinin ittiği çocuk gibi bana bakıp erkeklerin tarafına gitti. Ahahahah. Kıyamam. İskender ve Sinan'ın onu aralarına çekip bir bağırlarına basmaları vardı ki.. Ahahah.
Gökçe de sekerek yanımıza geldi. Kollarımı ikisinin omzuna attım. "Ne söylicez kızlar?"
"Hareketli bir şeyler olabilir. Kız grubu gibi dans mans ederiz." Badem'in fikri hoş da hepimizin bildiği öyle bir şarkı var mı acaba? Seçmek harbiden zor.
"Bence de, eğlenmeye geldik sonuçta." Gökçe de Badem'i desteklediğine göre üçümüz de aynı fikirdeyiz.
"Hepimizin bildiği öyle bir şarkı var mı acaba?"
"Güzel soru. Çingenem nasıl?" Gökçe'ye emin olmayan bakışlar attığımda kaşlarını kaldırdı.
"Atiye - Soygun var nasıl ya da bütün kızlar toplandık falan." Badem'in klasik şarkısı ahahahhaha.
"Bilemedim." üç kararsız nasıl bir araya geldik.
"Aslında çok şarkı var da... Aşkım baksana bana olur mu?"
"Yok ya. I ıh."
"Gülben Ergen'in hareketli şarkılarından birini söyleyebiliriz." ikisi fikir sunarken ben sadece reddediyorum.
"Hangi şarkısı?" diye sordum.
"Düşman olmaz bendeen kin bile tutamıyooruum..." Gökçe şarkıyı mırıldandı.
"Olabilir gibi, emin değilim." şarkı seçmek gerçekten zor.
"Aklıma başka bir şey gelmiyor."
"Eylem - Aman da olabilir."
"Offfff."
"İkizler burcu musun kızım." ekimde kutluyoruz doğum günümü Bado.
"Yok ama teraziyim."
"O zaman biz karar verelim."
"Tamam." demek zorunda kaldım büzüle büzüle. Yazık bana. O ikisi arasında fısıldaşırken ben de erkek tarafına bir göz atayım dedim. Onlar çoktan karar vermiş başka şeyler konuşmaya başlamışlardı bile. Sorun bende arkadaşlar. Ama erkekler daha şanslı müzik konusunda. Arabesk falan söylerler odun gibi. Biz dans mans edecez derken seçeneklerimizi sınırlı hale getirdik.
Kızlar seçmiş olacak ki beni kavrayıp kulaklarıma yaklaştılar. Ve söyleyeceğimiz şarkıyı fısıldadılar.
"Öhhöm. Hazır mısınız beyler?" dedim üstten üstten.
Bacak bacak üstüne attı üçü de aynı anda. "Önden hanımlar." gerçek bir grup olmuşlar. Ya da doğuştan öyleler. Neyse biz daha iyiyiz. Şarkıyı ayarladık kızlarla, ne yapacağımızı konuştuk hızlıca. Gökçe başlayacağı için öne o geçti biz de arkasında yan yana durduk. Müziği açıp yerime koştum. Sallanmaya başladık. Sonra eller havada oynadık biraz. Yirmi üç nisan gösterisi gibi lan. Rezillik.
"Hakkını vermeli âşık olunca yanmalı çıra misali
Kolay kurulmuyo ilişki dediğin işledim oya misali." Gökçe arkaya doğru benim yerime kaydı. Ben Badem'in yerine, Badem de öne...
"Bendeki sabrın yarısını gösterene evliya diyolaaar
Sen de birazcık çabalasan artık bak geldi geliyolaaar." ahahah tam Badem'in Arda'ya demek istedikleri. Zaten kinaye vardı sesinde. O geriye kayarken ben öne geçtim.
"Kötü kötü düşleri içi boş hayalleri bak gördürme banaa
Kalbimi kırıyosun bak beni üzüyosun yakışır mı sanaa
Şeytan tüyü müdür aşk mıdır büyü müdür ben seni anlamadııım
Ne yaptınsa yaptııın gel kıyamadııım." benim kısmım bitince arkaya zıplamaya gittim.
Onlar nakaratı söylerken arkada kendimce kopuyordum. Öyle ki durduğumuzda nefes nefese kalmıştım. Eğilip selam verdik.
Biz koltuğa yığılırken erkek grubu küçük sahnemizdeki yerini aldı. Havalı bakışlar atıyorlar. Ahahahha. Gerçi biraz havalı gelmeye başladılar he.
Sinan sandalyeyi ortaya çekip tepesine oturdu. Lağğğn ahahah. Nasıl duruyor öyle. Bir de poz kesiyor.
Arda müziği ayarladı, çok güzel bir şarkıya benziyor fakat daha önce duymamıştım. Müzikle hafiften sallandılar. İskender söylemeye başladı.
"Ne olacak hâlim hiçbir şey söyleyemeemm
Ah ne yaptımm ne yaptımm bir özür bile dileyemem
Ne olacak hâlim hiçbir şey söyleyemeemm
Ah ne yaptımm ne yaptımm bir özür bile dileyemem"
Sinan devam etti "Koyamadan başımı göğsüneee, tutamadan elleriniii ölsem ne fark eder ölmesem değğ
Koyamadan başımı göğsüneee, tutamadan elleriniii ölsem ne fark eder ölmesem değğ"
Vayy harbiden güzel şarkıymış.
"Ağladım içiin içiin sadece seniin için
Hayalleriim biçim biçiim sensin tek sevdiceğiim
Ağladım içiin içiin sadece seniin içiin
Hayaalleriim biçim biçiim sensin tek sevdiceğiim" umarım bunları Badem için söylüyorsundur Arda. Yoksa öldün.
Müzikle biraz odunsu hareketler sergilediler. Komik bunlar ya. Yine İskender başladı.
"Nerelere baksam bir çift göz düşlüyoruum
Sen benimsiin benimsiin bilemedim kıymetinii"
Ve Sinan devam etti "Sayamadan yalnız geceleriii, çizemeden senle geleceğiii bitsem ne fark eder bitmesem değğğ"
Arda nakaratı söyledi tekrar, Sinan da sandalyeden indi. Selam verdiler. Onlar bizi alkışlamadığı için ben de onları alkışlamazken sağ tarafımdan bir alkış sesi duydum. Hızla sağıma döndüm. Badem kendini kaptırmış onları alkışlıyordu. Hatta Arda'ya eskisinden daha âşık bakıyor şapşal şapşal sırıtıyordu. Ahh çıldırıyorum. Bu da ters etki yaptı. Badem 2x âşık olurken Arda'da bir değişiklik yok. İstifa et Asya. Sen bu işe göre değilsin.
Elimle alnımı ovarak bakışlarımı yere eğdim. Asıl ne olacak Badem'in hâli?
"Yenilginin yasını mı tutuyorsun?" yanlış zaman turşu turşu. Ayağa kalkıp karşısına dikildim.
"Seni tekte elerim. Sen de elimin tersini tatmak ister misin?" fazla mı oldu acaba? Yenilmekten nefret ederim. Bir dakika yenilmedim henüz.
Kaşlarını çattı. Bana doğru bir adım attı. "Yapamayacağını ikimiz de biliyoruz. Sen mi beni tekte eleyecekmişsin. Pehh." yine düşmanlaşıyoruz galiba. Bizden dost olmuyor zaten. Bizden hiçbir şey olmuyor.
"Yaparım."
"Yapamazsın."
"Yaparımm!"
"Ya-pa-maz-sınn!"
"Yapalım da görelim!"
"Yapalım da gör!"
"Bari bugün yapmayın. Asya'nın doğum günü için burdayız." İskender yine barış elçisi konumunda.
"Bence de. Hepimiz gardaşız." öff Arda. Ne hepimizi! Mutsuz bir yıkık gibi koltuğa bıraktım kendimi. Zaten yükselişlerden sonra hızlı bir düşüş yaşarım hep. Mutluluğa alerjim var. Bir şey becerememek kötü. Yenilmiş hissetmek ve yenilgiyi kabul etmek istememek de. Sinan'la düşman olmak da öyle galiba. Artık düşman olamazsın Asya, en hassas sırrını biliyor.
Abartma. Her gün kavga ediyorsunuz ve şu an da ettiniz işte. Diğerlerinden bir farkı yok. Yanlış zaman. Benim derdim başka. Asıl yenilgi yarışma değil. Sana sinir oluyorum Asya. Teşekkür ederim ben de sana! Sen ben değil misin, benim tarafımda olsana! Offff.
Pes etme lan hemen. Daha bir şey yapmadın ki. Planın plan değil ki. Ne demişti ananem? Oğlanın kızı fark etmesini sağla. Oğlan kızın farkında da... Yanlış bir farkındalık. Bunu değiştirmem gerek. Kendime çok kızgınım. Bu kadar odun olmak zorunda değilim. Odunum ama içim yaş. Demiştim bunu. Hatta şıram da var. Beynime oksijen gitmiyor galiba. Öfff.
Saksıyı çalıştığğğr! Süs diye mi var? Olabilir he. Belki de süs bitkisiyim. Çiçeği bile olmayan, tuhaf, odunumsu şeylerden...Yazık banağğğğğ. Başka evrenlerde insanların yüzlerine sürmek için kopardığı aloe vera mıyım? Belki de kaktüsümdür. Ama ben suyu seviyorum.
Dudaklarımı birbirine bastırıp ellerimi başıma vurdum. Bu saçmalıklardan kurtulmanın başka yolu yok gibi.
"İyi misin Asya?" Gökçe'nin sorusuyla ona döndüm. İşinize bakmıyor muydunuz siz?
"Deli işte sormana bile gerek yok." turşu yine sirkeleniyor.
"Hee deliyim hee. Hadi doğruluk cesaret oynayalım." ayağa kalkıp masadan bir soda şişesi aldım. Sinan'a uzattım. "Aç."
"Ben senin gazoz açacağın mıyım?"
"Hadi o havalı kapak açışını hepimize göster." iş yaptırırken ben. Eheheh. Ama o da benim zıttım olduğu için ne istiyorsam tam tersini yapıyor. Masadan gazoz açacağını alıp sodanın kapağını açtı.
Göz devirip elinden şişeyi aldım. Bardaklara döktüm. Yok sana Gökçe. Kızı buraya kadar getirdik bir şey yapmıyorsun. Gerçi bu tür saçmalıklardan etkileneceğini düşünmüyorum Gökçe'nin. Neyyyse.
Yere çöküp onları bekledim. Şişeyi ortaya koydum. Arda hemen gelip yanıma oturdu. Sadece onun sırrı yok anlaşılan. Ahahahah. Bir de benim tabi... Ben bile unutmuşken sırrım olabilir mi?
"Gelsenize. Korkuyor musunuz yoksa? Merak etmeyin kimseyi öpmeyi düşünmüyorum." Kural beni bozarsa ben kuralı bozarım. İsterse korkak desinler. Kendi isteklerim benim için daha önemli. Çünkü bu hayatı ben yaşıyorum dostum.
Korkuyor musunuz deyince erkek bireyler erkeklik onurlarına yediremeyip gelip oturdular. Gökçe de nefes verip oturdu. Solumda Arda ve Sinan, sağımda İskender ve Gökçe.... Hâlâ bir harekette bulunmayan Badem'e göz kırptım. Olay bende kızım gelsene. Bana güven. Gerçi Arda'nın yanıma oturması iyi olmadı. Badem'i yanıma alıp onu merkeze göndersem daha iyi olur.
"Öhhömm. Benim gül gibi kankam yanımda olmayacaksa neden oynuyoruz. Arda yerini Bademciğime verir misin?"
"Ağğğğ bne niye sürekli dışlanmaya başladım. Ne ara Badem senin benden daha daha yakın ultra kankan oldu. Zaten pijama partisini de onunla yaptın." Arda yine tirad atarken ensesine yapıştırdım.
"Kız mısın olum sen? Geç şuraya Alla alla. Tövbe tövbeee."
Bana tripli bakışlar atıp dudağını büzdü ve karşıma geçti. Badem gülümseyerek yanıma geldi. Kimseye yedirmem seni kızııım. Aslında sağımda da Arda olsun isterdim kıyamam ona ben. İskender'i de kovamam üzülür. Başlayalım bakalım.
Şişeyi çevirdim, döndü döndü en sonunda benim önümde durdu. Lann, ben Arda'ya sormayı hayal ederken şimdi o mu bana soracak! Sorsun bakalım.
Sırıttı "Doğruluk mu cesaret mi böceğim?"
Ne desem? Bence önce herkesin pislik kapasitesini ölçüp öyle cesaret diyeyim. Aynen. "Doğruluk." Arda'nın işi belli olmaz zaten. Kim bilir ne yaptırır. Bu konuda Sinan'a bile daha fazla güveniyorum.
"Eheheh. En yakışıklı hangimiz?" uvv böyle karşılaştırmalı hiç düşünmemiştim.
Dudaklarımı büzüp hepsine tek tek baktım. Yalan söylicem sanırım. Ahahahah.
"Sensin kelebeğim." yüzünde güller açtı hassas kelebeğimin. Şişeyi çevirdi hemen. Sinan İskender'e soracak. Bu yüzden keyfi yerine geldi.
"Doğruluk mu cesaret mi?"
"Doğruluk." demek ki Sinan cesaret denildiğinde tuhaf şeyler yaptırıyor. İskender doğruluğu seçtiğine göre...
Sırıttı Sinan "Ben mi Arda mı?" çı çı çı.
İskender derin bir nefes aldı. "İkinizin de yeri çok ayrı biliyorsunuz. İlla birini seçmem gerekiyorsa... Sen derim."
"Püğğğğğ. Ben en çok seni seviyorum hain gardaş." Arda'nın tepkisine güldüm. Badem buna bile üzüldü.
"Ben en çok seni seviyorum Arda boşver bunları." dedim. Bu yalan değil.
"Ben de buna olan sevgimi gözden geçireceğim. Hain çıktı. Demek Sinan he."
Sinan daha çok keyiflendi.
"Senin yerin de çok ayrı Arda." İskender kendini kurtarmaya çalışıyor. Hahah. Olan oldu bir kere bunun dönüşü yok.
Arda kollarını kendine sarıp başını çevirdi. Ahahahaha. Burda beni kimse en fazla sevmiyo ben de mi küssem acaba? Yok beee. Onlar yıllardır birlikte alınması normal.
Sinan şişeyi çevirdi. Gökçe bana soruyor. Ulannn. Ben niye soramıyorum!
"Doğruluk mu cesaret mi?"
"Doğruluk." zaten yalan söylüyorum. Sıkıntı yok.
"Hiç âşık oldun mu?" yalan söylememe bile gerek yok.
Güldüm. "Hayır. Allah korusun." o da gülüp şişeyi çevirdi. İskender Badem'e soracak. İskender tehlikesiz ya bence.
"Doğruluk mu cesaret mi küçük kardeşim?"
"Cesaret." vuu bakalım ne olacak. Herkes nefesini tuttu.
"Camdan dışarı bağırarak şarkı söyle." yaani çok kötü bir şey değil gibi. Yapılır. Anksiyete varsa sıkıntı...
Badem kalkıp pencereyi açtı. Bağırarak İzmir marşını söyledi. Çok doğru bir seçim. Badem geri dönünce İskender şişeyi çevirdi. Gökçe ve Sinan çıkınca istemsizce sırıttım.
" Doğruluk mu cesaret mi?" diye sordu Gökçe.
"Cesaret." dedi Sinan hiç düşünmeden. Eğlenceli olacak gibi. Ne dicek acaba Gökçe?
"Immm. En sonki sevgilini arayıp özür dile."
"Lağğn, ben senin..." Ahahah cesaret demeseydin. Hemen telefonunu çıkardı. Başımı uzattım görebilmek için. Deniz diye birini arayıp hoparlöre verdi ve telefonunu yere koydu. Bu Deniz geçenki Deniz mi? Galibaa.
"Alo. Niye aradın canım?" canım mı? Bunlar ayrıldığına emin mi acaba?
"Napıyorsun Deniz? Nasılsın?"
"İyiyim, seni özlüyorum." aboğğğğğ. Sinan'ın dudakları kıvrıldı. İlgi nasıl da hoşuna gidiyor. Pis. Gökçe haklı, zavallı kızlar.
"Özür dilerim. Seni kırmış olabilirim." olabilirim diyo bir de. Kırmışsın işte.
"Kırmadın. Bunu mu söyleyecektin?"
"Evet."
"Hımm. Ben de şey sanmıştım."
"Ne sandın kızım?"
"Yeniden deneriz belki..." ben bu kızı gördüğümde böyle birine benzemiyordu sanki. Hem güzel hem havalı yani... Böyle şeyler söylemez sanardım.
Bir de Sinan'a baktım. Tamam tipi iyi falan ama... O kadar da değil yani. Dışarıdan çok havalı ama normalde o kadar sinir bozucu ki... Belki de sadece bana öyledir. Olabilir.
"Maalesef güzelim. Şimdi aklım başka birinde. Belki başka bir hayatta."
"Gerizekalı." telefonu Sinan'ın suratına kapattı. Kız haklı valla. Sana gelmiş güzel güzel deneyelim diyor sen de kibarca reddet reddedeceksen. Ne diye başka kızları karıştırıyorsun. Sinir bozucu yaratık.
Gökçe Sinan'ın bu hareketine göz devirip şişeyi çevirdi. İyice batırıyor bu çocuk. Bari Gökçe varken iyi insan numarası yap. Evde kalacak. Ben kendi iç âlemimde konuşurken yine şişe beni seçmiş. Kim soruyor diye şişenin dibine baktığımda gözlerim İskender'i buldu. Cesaret mi desem acaba? O güvenilir biri sonuçta. Doğruluk desem ne soracak ki? Bu sefer de cesaret diyim. Bir şey olmaz herhalde. Yine ben sormuyorum ne bu rezillik. Şansım yok arkadaş. Şans diye bir şey yok. Bende yok, onlarda var gibi görünüyor.
"Doğruluk mu cesaret mi Asya?"
"Cesaret." boşluğa düştü, doğruluk dememi bekliyordu galiba. Nihahahah. Doğru seçim.
"Şarkı uydur. Söylerken hem uydur hem dans et."
"Neğğ ama saçma olur."
"Olsun." illa rezil ol diyorsun yani. Neyse cesaret diyenler rezil oluyor genelde.
"Düşünme payı da yok mu?" kaşlarını kaldırıp indirdi. İyi bakalım. Ayağa kalktım. Ağğ gerçekten rezil olcağım. İsko be senden bunu beklemezdim.
"Hadi hadi oyalanma." dedi gıcık turşu.
Ehh başlayım bari. Uydurmasyon hareketlerle dansa başladım. "Ben bir şekeriim
Keendimi severim
Çiğköfte güzeel.
Aaayranı siz getirin.
Lalalala
Neee saçmalıyorum acabaağğ." onlar gülüyorlar tabi. Rezil olan benim tabi.
"Ben bir deliyiim
İiiskoyu döveriim
Hak etti çoktaan
Tuuurşu daha var sırada.
Badem kaşındı
İnsan hiç güleer mi arkadaşına
Darda'yı boşver
O heer şeye güler zaten.
Zavallı Asyaa
Göökçe bari sen ol tarafımdağğğğğ." durup selam verdim. "Oldu mu?"
Gülerek başını salladı İsko. "Oldu oldu." yerime oturdum. Hepsine öldürücü bakışlarımı attım. Yine rezil rüsvaa olduk. Keyfim kalmadı.
İskender şişeyi çevirdi. Ben açlık hissettim. Kalkıp masadan bir tabak aldım. Yemeye başlamışken Arda Sinan'a sordu.
"Doğruluk mu cesaret mi?"
"Cesaret." inşallah Sinan da rezil olur amin. Keyiflenirim biraz. Tuzlu kurabiyeler de iyiymiş. Açken güzel gidiyor.
Arda, "İsko'yu öp." dediğinde kızlar olarak bir kahkahayı basmışız sorma.
"Lağğğn!" diye böğürdü Sinan.
"Seven sevdiğini öpsün. Madem en çok birbirinizi seviyorsunuz alın size fırsat." Arda'nın dalgasına daha çok güldük. İşte bu be Arda.
"Sen bittin olumm. Sen hele bi bana çık. Bana çıkmana bile gerek yok lan! Bittin sen!" cesaret demeseydin Sinanay. Ahahahaha. Arda da hiç umursamıyor len. Ölecen olum.
Sinan İskender'e yaklaşıp alnını öptü. "Aslanım be." beklediğimiz bu tür bir şey değildi. Ahahaha.
Arda şişeyi çevirdi. Sonunda istediğim oldu. Ben Arda'ya soracağım. Şansım döndü.
"Doğruluk mu cesaret mi kelebik?"
"Imm kararsızım böceğim. Hangisini seçeyim?"
"İkisi de birbirinden fena. O yüzden kalbinin sesini dinle." hiç sormadığım için ne yapabileceğimi bilmiyorlar. Eheheheh. Cesaret diyene gerçekten acımam.
"Doğruluk." gülerek saçımı savurdum. Tırssın diye. Geliyor manyak sorum. Belki de o kadar manyak değildir. Fakat ne diyeceğini bilemeyebilir.
"Âşık olacak olsan hangimize benzeyen bir kıza âşık olurdun? Bana mı, Badem'e mi? Yoksa Gökçe'ye mi?" gözleri büyüdü kaldı öylece. Kollarımı kendime sarıp dudağımı tek taraflı kıvırdım. Badem gerildi, diğerleri de nefes sesi bile çıkarmıyor.
"Bilmiyorum." bu ne be cevap mı?
"Kabul edilmedi. Seç birimizi. Çok zor değil." Çok zor olabilir. Ahahahah.
"Gökçe çok güzel... Sen çok korumacı geliyorsun, şefkatli falan... Badem'in ise benimle delirmesi güzel." Dayak yicek bu benden. "Üçünüzün karışımı biri olabilir."
"Yok artık be!" Arda'ya doğru atılıp yakasını kavradım. Beni delirtiyor bu küçük. Bu söylediğini duymak beni deli etti. Güya aralarını yapacağım Badem'i daha çok üzmüş oldum.
Sinan beni geriye çekip kollarımı bırakmadı. "Napıyorsun?" diye fısıldadı. Fısıldamasından bile kızgın olduğu anlaşılıyor. Badem'in gözleri doldu.
"Bir tık korkutucu oldun böceğim." başlarım senin bir tıkına. Sakin ol kızım. Sinan'ı itip şişeyi ortadan aldım. Kalkıp mutfağa, çöpe götürdüm. Hiçbir şeyin anlamı yok artık. Bugün burda bu saçmalıkları yapma sebebim ortadan kalktı. Umut falan hiçbir şey yok artık! Delireceğim.
Arda'nın ne suçu var Asya? Var işte var! Sevse nolur Badem' i! Sen niye İskender'i sevemiyorsun o zaman! Aynı şey değil tamam mı! Daha fena değil mi Asya, onlar birlikte büyüdü. Offf. Aşktan nefret ediyorum! B*ka benziyor. Badem'in kalbine batan iğneleri kim çıkaracak şimdi? Daha kötü oldu her şey. Mahvettim.
Omzuma dokundu. Keşke gelmeseydin Sinan, sana patlayabilirim. "Badem demeliydi. Badem diyecekti. Biz boşuna mı uğraşıyoruz?" ona döndüğümde Sinan olmadığını, kaşları çatık bir İskender olduğunu görünce yutkundum.
"Ne için uğraşıyorsunuz Asya?" kaçmak istedim ama kolumu tuttu. Yandık mı? Ne dicem ben? İmdat. Sinaaaan. Nerdesin gülüm? Yok musun yine? Niye lazım olduğunda olmuyorsun?
"Asyaaa. Söylesene." bakışlarımı önüme eğdim. Yalan bulamıyorum. Kurtarın beniğğğğğğğğğğğğğğğ!
🪄
Dırırrıım neler olacak sizce?
Hediyeler nasıldı?
Arda ne âlem?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 761 Okunma |
112 Oy |
0 Takip |
34 Bölümlü Kitap |