
Tatlı Okumalar 💗
✨✨✨
Bisiklet sürerek müzik dinlemek... Özgür hissettiriyor. Gerçekten özgür müyüz? Hayır. Fakat böyle anlara sığınarak kendimizi özgür hissediyoruz. İnsan sevdiği şeyi yaparken özgür hisseder. Sonsuza kadar bisiklet sürüp müzik dinleyemem. Başka şeyler de yaşamak zorundayım. Sonsuza kadar bunları yapma imkanım olsa hâlâ sevmeye devam eder miyim acaba?
Saçlarım eskisine göre daha uzun. Bisiklet sürerken rüzgarda dalgalanmalarını seviyorum. Ahh neyse. Hayattan zevk almamam gerekiyordu diye hatırlıyorum.
Kolyemi hâlâ o arkadaştan alamadım. Ama bugün üstüne gideceğim. Ya verecek ya verecek. Beni delirtiyor ortamı terk etmek istiyorum. O yüzden başarılı olamıyorum ya.
Günlerden cumartesi, Arda'nın evine gidiyorum. Orada buluşacağız. Diğerleri gitti mi yolda mı bilmiyorum. Haberleşmedik. Arda'nın muhteşem bir planı varmış, neymiş gidince öğreneceğiz.
Yanımdan rüzgar gibi bir bisikletli geçti. Biraz ileride durdu. Bana sırıtıp yine yoluna devam etti. Her nefeste kaşınıyor. Allah'ın turşusu!! Yaptıklarının bedelini ödeyecek. Şimdiye kadar düzgün bir karşılık vermediğim için beni iyi biri falan sanmasınlar. Zıvanadan çıkarsam Sinan'dan daha şeytan olabilirim. Yapabilirim ama yapmıyorum işte. Vicdanım başımın belası. O yüzden kendime de sinirleniyorum. Keşke şu vicdanı ortadan kaldırabilsem. Belki olur. Ahh ahh. Ama bir küçük sinir ânı için bin yıl pişman olmak istemiyorum.
Arda'nın evine vardım nihayet. Bisikletlerden herkesin gelmiş olduğu belliydi. Zile bastım, kapı açıldı ve yine Arda tarafından içeriye çekildim. Müzik, enerji ve hareketlerinde Madagaskar havası vardı. Dans ede ede beni oturma salonuna götürdü. Ne yaşadığım belirsiz? Şarkıya eşlik ederek etrafımda birkaç tur attı. Ayin mi yapıyoruz? Deli deliyi görünce... Sopasını mı saklardı? Naapsak eşlik mi etsek belki durur. Yok kız ya daha çok kudurursa? Kendimizi ağırdan satalım. Henüz gerçek yüzüme kimse alışık değil zaten. Ben bile kendisini unuttum o derece.
Müzik sesi azaldığında ayinini bırakıp kolunu omzuma attı. "Her şey çok kötüyse, dünya lanet bir yer olmuşsa yapabileceğimiz tek bir şey var. Delirmek. Tek çözüm delirmek. Delirelim." dedi müthiş bir inançla. Bence oyuncu olsun, komediyi yaşatır. Ahahahhah.
"Sen zaten delisin. Buradan bakınca öyle görünüyor." Sinan üstten bakışları ve kıvrılmış dudaklarıyla her zamanki gibiydi. İskender başını iki yana sallayıp güldü. Acıbademimiz ise görüntüden rahatsızdı. Biz öyle anladık yani.
Ben de kolumu Arda'nın omzuna attım." E delirelim o zaman." söylediğime şaşkın bakışlar eklendi. Arda yalnız değilidir nokta. Komik bir arkadaşımız diye istediği olmasın mı? "Ver müziği ver ver." gözlerinin parıltısı görülmeye değer. Bu çocuksu neşe herkese bulaşsın. Aaamin!
Benden ayrılıp müziği açtı ve sesini verdi. Tekrar yanıma geldiğinde koluna girdim. Bu sefer ayine kol kola beraber başladık. Gülüşüme engel olamıyordum. Gönlü olsun. Herkes gibi olmak zorunda değil. Yalnız acı çektiğini biliyorum. Bu deli tiyatrosunu oynayalım ne olacak.
Fakat kimliğimi de sorgulamıyor değilim. Ben kimim? Kimin yanındaysam ona ayak uyduruyorum. Arda'yla kuduruyor, İsko'yla hikâye yazıyor, Sinan'la dövüşüyor, Badem'le börek yapıyorum. Ne olduğum belirsiz. Bir kere ben kendime bile küskünüm. Ne olduğumun ne önemi var? Tek bir hedefim var ve o zamana kadar öylesine yaşayıp gideceğim işte. Âna odaklan Asya. Şu âna. İçinde olduğun, dans ettiğin, yaşadığın âna. Sarıyor da yani. Gülru teyze nerede acaba? Evinde tepiniyoruz. Gerçi olsa o da bize katılırdı. Ahahahh.
Gözlerimi yumdum, e böyle olunca yine hüzün yüklendi içime. Ben eğlenmemeliyim. Yapmamalıyım.
Bir anda müzik durdu kendimizi farklı koltuklarda bulduk. Badem müziği durdurup bizi ayırmış olmalı. Çünkü elleri belinde ortada dikilen o. "Yeter bu kadar saçmalık. Ne yapacaktık pizza mı? Onu yapalım." dedi ben hızlı atan kalbim yüzünden zor nefes alırken.
"Haklı. Akıllı sayısının gittikçe azalması üzücü." ters bakışlarımı çarprazımdaki Sinan'a çevirdim. Sen göreceksin olum. Hem laflarını yiyeceksin hem de kolyemi vereceksin. Beni hafife alamayacaksın.
"Ne güzel oynuyorduk." fırlatılmış olduğu koltukta oynamaya devam ediyordu Arda.
"Bence bu kadar yeter. Yoruldunuz zaten." İskender'e katılıyorum. Yoruldum. Duygularım karışık olmasa belki bu kadar yorulmazdım.
"Gülru teyze nerede?" diye sordum.
"Bizde. Annen de bize geldi." Zümrüt teyzelerde buluşmuşlar yani. Güzel. Annem baştan Güven Beyle evlenseydi, ortamı bozulmazdı. Ne ben olurdum ne de Sinan. Problemin yüzde doksanı çözülürdü. Çocukları Sinan ve benim ortalamam olsaydı... Iyy. Evlerden ırak. Bir dakika yaa. Ya bu gerçek olursa... "Laaaaaan!" Ya olursa!
Hızla yerimden doğruldum. Napıcam lan ben şimdi! Beni sinir eden şey canlı kanlı bir varlık da değil! Havayı yumruklasam deli sanacaklar. Sinan'ı mı dövsem? Zaten hak ediyor. Ama durup dururken saldıramam ya. Kaşınması lazım. Asyaaaa nefes alırken bile kaşınıyor zaten!
"Yine ne oldu bu deliye?" kaşındı işte. Ama yoook buldum. Sinirini bozmak kavgaya tutuşmaktan daha işe yarar bir şey. Aynen öyle.
"İyi misin Asya?" diye sordu zarifçe İskender Efe. Gülümsedim ona olabildiğince. Yerime oturup yan bakışlarımı Sinan'a sabitledim.
" Ya kardeşimiz olursa?" gözleri büyüdü.
"Laaaaağn! Sakın!" Aha ehehehh. Şimdi iyice delirmesini sağlamam lazım. Hep ben mi delireceğim? Hiiiç. Yalnız bu konu beni de sinir ediyor.
"İkinize de benzeyen birini düşündüm de... Dünya'nın sonu gelecekse sonunu getiren o olur." Kahkahalara boğuldu Arda. Bu sefer İskender de ona eşlik etti.
"Niye lan! Benim gibi karizmatik olur en fazla." kıvırcıklarını dalgalandırdı.
"Benim gibi de zeki olur."
"Sen misin zeki? Puahahahahha. Benim zeki."
En son ben sinir ediyordum sanki. Yine niye tersine döndü?
"Olum ya olursa diyorum? Napacaz lan biz?" gülüşü silindi.
"Ne bileyim kızım. Öyle bir şey olursa terk ederim âlemi. Sana zor katlanıyorum."
"Haa haa." göz devirdim. "Terk edeceksen olsun o zaman."
"Sus lan. Olmasın. Allah korusun. Lazım değil."
"Sırf bu konu yüzünden çıldırabilirim."
"Ben de."
"Anlaşabildiğiniz tek konu galiba." hâlâ ortada dikiliyordu Badem. Kızım otursana.
"Hep aynı fikirdeydik de düşmandık işte." Sinan'dan böyle şeyler duymak tuhaf. Hâlâ gizli düşmanmışız gibi hissediyorum. Gerçi sinirimi bozdu zaten. Kolyemi alması da bir yamukluk değil mi? Öyle. Hem bana inat daha çok onları desteklememiş sanki de... Laf işte.
" İkna edemedim ki sizi. Beni dinlemediniz. Baştan beri ne diyorum ben?" doğru valla. İskender bizi uyarmıştı. Hep şu turşu yüzünden. Bana kötülük olsun da ne olursa olsun. Kaç kere düşürdü beni. Kaç kere elim kolum morardı şunun yüzünden. En kötü şeyleri söylemiyorum bile.
" Onların boşanmasını sağlayalım mı?" Gözlerim Sinan'ı buldu. O şeytanî ışığı yine gördüm gözlerinde. Hoş teklif. Ama bu sefer ben yardım etmiyorum. İnat değil mi?
Elimi sinek kovarmış gibi sallayarak başımı çevirdim "Gerek yok cınım. Annemin mutluluğunu bozamam." hıı çok umrumda ya. Tek derdim gıcıklık olsun. Ahahah. Benimle uğraşmayacaktın Sinan Altay turşusu.
"İyi lan. Sen istediğinde de ben yardım etmeyeceğim."
"Etmezsen etme be."
"Etmicem!"
"Etme!"
İskender nefes verdi, Badem kendini Arda'nın yanına attı. Arda ise yine o şapşal gülüşüyle bize bakıyordu. Ah ah alışıyorum hepsine. Bu iyi değil sanırım. Bir gün veda edeceğim hepsine. Güzel insanlar tanıdım derim o zaman. Tabi bu tanımlamanın yüzde sekseni İskender ve Arda. Yüzde on beşi Badem, yüzde beşi de turşu işte. Hiç de haksızlık değil. Etme bulma dünyası. Ahahah.
"Ee ne yapıyoruz?" yetti oturmak.
"Pizzaa. Eheheh."
"E yapalım o zaman." dedim sıfır yemek yapma bilgimle. Öğreniriz caanım. Sanki çok zor.
Topyekun mutfağa gittik. Bir şey bilmeyen ben etrafa bakındım göz ucuyla. "Malzeme göremiyorum."
"Dolapta oldukları için olabilir mi?" söylediği mantıklı gelince parmağımı şıklatıp Badem'i işaret ettim. "Haklı."
Arda sırıtıp malzemeleri çıkarırken aklıma mantıklı bir fikir geldi. "Bence iş bölümü yapalım. Yani yapacağız da... Ben size tarifi okuyabilirim. Böylelikle herkes ne yapacağını bilir."
"Kızım altı üstü bir pizza yapacağız. Biberi, sucuğu, zeytini doğrayacan tamam. Hamuru da Badem biliyordur." Sinan orasını ben de biliyorum. Tuzu ne kadar suyu ne kadar? Suyu var mı acaba?
"İş bölümünü ben ayarlarım. Siz düşünmeyin." tamam Badem hanım. İyi madem oturayım ben. Öyle de yaptım. Malzemeleri tamamladıklarında Badem ellerini yıkatıp İskender'i yanıma oturttu. Önüne de hamur yoğurması için karşımını hazırladığı tekneyi koydu.
"En güçlü sensin yoğurursun. Hohoyt maşallah." sırtına omzuna vurup tezgâhın oraya gitti. Ee ben napıcam? İskenderle boş boş birbirimize baktık.
"Sen de mi bilmiyon?" diye sordum sessizce.
Kaşlarını kaldırıp indirdi "Cık."
"Amaan yoğur işte. Karıştır, yumrukla. Yorulursan ben devam ederim." dediğimde gülümsedi. Ben de aynı şekilde karşılık verdim. O yoğurmaya başladı. Bende yine ampül yandı. Birkaç fotoğraf çekmek kimseye zarar vermez. Ahahahah. Hamur yoğuran İsko fotoları.
Gülüseyerek hamur yoğurur mu bir insan ya? Ben olsam sinirli sinirli yumruklardım. Fotoğrafını çektiğimin geç farkına vardı. Bakışları şaşkın... Yakalanmış gibiydi. Dişlerimi çaktım. Güldü. Kızmadı ve yoğurmaya devam etti. Niye kızsın ki? Bilmem.
Fotoğrafları inceleyip diğerlerine baktım. Badem'le Arda gülüşe gülüşe zeytin çekirdeği çıkarıyordu. Vay vay vay. Niye görevlendirmeyi kendisinin yaptığı belli oldu. Çakalll. Sinan'a döndüğümde yine ters bakışlarına çarptım. Ne demişti bana? 'Arkadaşımdan uzak dur.' falan mı? Ahahahah. Ne doğruyor o biber mi? Sırıtıp İskender'e odaklandım. Kıyafetinin kolları uzun olsaydı katlardım bir şey yapardım. Sinan'a inat falan. Saçları da çok uzun değil ki geriye atayım. Olmayan terini mi sileyim? Ahaa buldum. İyi bir şey yapamıyorsam yaramazlık yaparım.
Açık mavi teknenin kenarındaki unları parmağımla sıyırıp İskender'in yanağına sürdüm. Hızla başını kaldırdı. Kızmasın diye sevimli olduğunu sandığım -aslında sanmıyorum öyle olsun diye umut ediyorum- gülüşümü attım. Yine güldü.
"Ahh. Hay ben senin." Sinan'ın içli söylenmesiyle hepimiz ona döndük. Elini havada sallıyordu.
"Kestin mi?" diye sordu Badem.
"Kan mı o? Oluk oluk, foşur foşur, lıkır lıkır..." dediği an gözleri kaydı ve yere düştü Arda.
"Hiiiii’hhh." Badem hemen Arda'nın yanına çöktü. İskender de kalkıp ona yaklaştı. Oturup kahkaha atardım ama...
Sinan'ın yanına gidip kestiği parmağını kavradım sıkıca. İnledi tabi. Onu acıyan yerinden çekerek mutfaktan çıkardım. "Napıyorsun kızım? Yavaş lann."
Lavaboya götürüp kapıyı kapattım. "Kolyemi ver."
"Lan manyak mısın? Elimi kestim senin derdine bak."
"Kesmeseydin olum. Bak sıkı sıkı tutuyorum ayrılmaz merak etme. Ver kolyemi."
"Ya sabııır. Vermeyeceğim o kolyeyi. Unut demedim mi?"
"Lan! Çıldırtma beni. Sana ne ya. Sana ne. Ne karışıyorsun benim kolyeme!"
"Kaç gündür önü kapalı şeyler giyiyorsun fark etmedim sanma. İskender fark etmesin diye niye bu kadar çırpınıyorsun? Yoksa gerçekten haklı mıyım? Aranızda bir şey mi var?"
"Allahım çıldıracağım ya! Yok hiçbir şey yok! Bunu anlamak çok mu zor? Üzülsün istemiyorum sadece. İnce düşünen biri o."
"Yav he he. Yalan söyleme beni delirtme."
"Delir lan. Delir kudur. Uzak da durmuyorum. İstersen yanlış da anla. Sen beni tanımıyorsun olum. Tahmin bile edemeyeceğim şeyler yaparım. Ağzın açık kalır."
Gevşek bir sırıtışla duvara yaslandı "Seni tanımak keyifli."
Kanayan parmağını daha fazla sıktım. Dudaklarını birbirine bastırdı ama başka tepki vermedi.
"Kolyemi ver."
"Cebimden al."
"Hay hay." elimi pantolonunun cebine attım. Koca bir hiç. Sonra diğer cebine, orada da hiç. Öldürücü bakışlarım alaycı bakışlarıyla buluştuğunda sırıttı.
"Bende değilmiş. Acaba nerede?" çak ağzının üstüne. Akıl sağlığım koptu yerinden yeter yaaa. İçimden gülüşünü dağıtmak geçiyordu ki kapı açıldı. İskender'in bakışları ikimizin üzerinde gezindi.
Bizim turşunun gülüşü daha da büyüdü. Parmağını sıkıp bıraktım. "Sen sararsın." İskender'i yana kaydırıp oradan çıktım. Delireceğim. Zevk alıyor herhalde beni delirtirken. Evde bırakmış, yanında taşıyacak değildi ya. Hata bende. Eve uğrayıp kendim alayım en iyisi. Bu ne ya! Eğer yine de alamazsam ben de onun bir şeyini alırım vermek zorunda kalır. Yeter be! Kanı da elimde kaldı. Çıldırtacak beni. Bu kanı Arda görürse tekrar bayılır. Ahahahah. Mecburen mutfakta yıkayacağız.
Mutfağa gelip elimi yıkadım. Kimse kalmamış burada. Sinan'ın elini kestiği bıçağı da yıkadım. Yarım bıraktığı işi ben bitireyim bari. O sakatlandı gelemez. Arda da gelemez zannetmiyorum. Ahahah kan tutuyormuş ya. Bebek hâlâ. Gerçi bebeklikle ilgili değil ama o bebek. Yazık yaa kıyamam. Baksa mıydım acaba? Kurtlu Badem'i yanında bir şey olmaz ona. Aralarında bir şey olursa Badem kıskançlığı bırakır belki. Sinan da İskender'e âşık herhalde. Onları da baş başa bıraktım. Hahahah. Kafa dinliyorum. Herkes mutlu. Hahahah.
✨
"Ne sırıtıyorsun?" Ortada gülünecek ne vardı? Elini sarmayacaksa beraber lavaboda ne işleri olabilirdi? Onların kardeş olduğunu kendine hatırlatıp sakinleşmeyi denedi İskender.
"İyi ki geldin, canım kurtuldu. Bana işkence edecekti."
"Her neyse. Getir elini."
Sinan kanamakta olan parmağını dostuna uzattı. Aslında çok fazla kesmemişti ve de umursamıyordu. İskender'in çatık kaşları sebebiyle gülüşü büyüdü. "Bozuldun mu sen?"
Sinan'ın parmağını sarıp bıraktı. "Neye?"
"Kaşlarını neye çatıyorsan ona."
"Kaşlarımı mı çatıyormuşum?"
Anlamazlıktan gelme stratejisi uyguluyordu belli ki. Sinan da uğraşmamaya karar verdi. Artık uğraştığında çok daha fazla eğlendiği biri vardı. Asya her şeye delirip celallenince zevk alıyordu. Daha eğlencelisi varken neden İskender'le gerilim yaşasındı?
"Neyse gel Arda'ya bakalım. Bayıldı salak. Kan bile görmediğine eminim. Gerizekalı."
İskender başını hafiften öne atarak onayladı. Birlikte Arda'nın sızlandığı odaya gittiler. Koltuğa boylu boyunca uzanmış Badem'den ilgi dileniyordu.
"Yazık banağğğ. Omuzlarımı ovsana kız az daha ölüyordum."
"Ahhh abartma Arda. Altı üstü kan dedin diye bayıldın." Badem'in gözü seğirmeye çoktan başlamıştı.
"Nee? Oluk oluk kan akıyordu. Ahh sus deme şunu."
"Ardaaa! Kes artık! Kes."
"Tamam be ne kızıyon Allah Allah. Kurtlu Badem nolacak. Azıcık başımı ovsan, omzumu ovsan kıyamet mi kopar?"
"Bırak şu malı. Sen git pizzamızı yap da yiyelim. Acıktım lan." minderi düzeltip koltuğa yayıldı Sinan.
"He lan. Pizza olsa da yesek. Eheheh. Bak yarım kaldı. Yazık banağğğ."
"Hey Allahım. Siz ikiniz dinlenin biz hallederiz. Hadi Badem."
"Lan sen dur. Beni şu malla yalnız bırakma. Katil olurum."
"Ağağağa kurtarın beniğğğ. Resmen beni öldürme planları yapılıyor burda. Zaten elini kesmesinden belliydi. Onun yüzünden bayıldım."
"Kes gerizekalı! Ulan benim elim kesildi zırlayan sensin."
"Üfffff. Ben gidiyorum. Siz üçünüz mümkünse mutfağın kapısından bile geçmeyin." Badem saçını sinirle arkaya atıp salonu terk etti. Bu aşırı uç karakterler onu deli ediyordu. Arda'nın işi gücü oyun oynaş tiyatroydu.
Mutfağa girdi bir hışımla. Kapıyı kapattı ki herhangi bir sinir bozucu varlık intikal etmesin. Arkasına döndü. Asya, malzemeleri doğramış hamur yoğuruyordu. Badem bunu beklemiyordu. İşler ona kaldı sanıyordu.
"Zeytinlere dokunmadım. İstersen devam et." dedi Asya.
Birkaç adım yaklaşıp göz ucuyla hamura baktı. "İyi yoğur, hamur önemli." sonra zeytinlerin başına geçti. 'Aslında iyi kız' dedi içinden. Sonra Arda'yla olan dansı kafasını bulandırdı. Özellikle ağabeyini Asya'nın yanına oturtmuş Arda'yı kendi yanına almıştı. Sinan'la önceden Asya'yı ağabeyinden uzak tutma planı yapmış olsa da ondan kurtulmanın başka yolu yoktu. Arda'yla yakın olmasındansa ağabeyiyle olması daha iyiydi. Yoksa çıldıracaktı.
Başını Asya'ya çevirdi. Elinden geldiğince hamuru yoğuruyordu Asya. Onun beceriksiz hamlelerine gülümsedi. Kızın bir zararı yoktu. Hatta canı yanmış bir insana göre fazla iyiydi. Sinan'ın onca yaptığına karşı bile çizgisini bozmamıştı. Hakkında kötü düşündüğü için vicdanında sızlamalar oluyordu ara sıra. Bakıldığında çok üzücü bir hikâyesi vardı. Yine de güçlü görünüyordu. Dik duruyor, gerektiği zaman isyan bayrağını açıyordu. Üstüne gitmek haksızlıktı.
Badem, artık bunu yapmayacaktı. Fakat unuttuğu bir şey vardı.
✨
Açsanız ve zaman geçmiyorsa... Açım ve zaman geçmiyor işte. Ne zaman bu ders bitecek de öğle yemeğine gideceğiiim? Dayanamıyorum. Açken zaten dersten bir şey anlama imkanım yok. Ne anlamı var şimdi derste olmanın? Bakışlarımı en az benim kadar aç olan Arda'ya kaydırdım. Elini yüzüne dayamış, ağzı açık, çöllere düşmüş de serap görüyordu sanki. Ben de öyle mi görünüyorum acaba? Offffff.
"Asya" hıı? Hı? Öğretmene döndüm hızla. O kadar kişiden neden beni fark ettiğini sorgulayacak zaman dilimine sahip değilim.
"Sen cevap ver." ben mi? Neye? Açım ben. Derste de değilim. Bilmiyorum mu desem? Aaağğğ.
"Arkadaş nerede olduğunu bile bilmiyor olabilir." sınıftan bir gereksizin lafına üstelik komik olmamasına rağmen büyük bir çoğunluk anıra anıra güldü.
"Hocam ona kavga, dövüş falan sorabilirsiniz, futbola da bayılır. Kendini erkek sanıyor." dayağa doymamış bunlar. Yine güldüler saçma sapan. Ben neredeyim ya harbiden? Bu sınıfı zerre sevmiyorum.
"Size ne lan! Kızdan dayak yediniz hâlâ konuşabiliyor musunuz? Çoğunuzdan da iyi oynuyor. Erkek olmaya ihtiyacı mı var? Çıkın şu mağara adamı kafasından." bunları Sinan mı söyledi yoksa ben de açlıktan serap falan mı görüyorum? İkincisi daha olası. O değil miydi erkek işine karışma diyen? Benden bin tane olsa onları yenemeyeceğimizi söyleyen... Belki de saçma bir rüyadayım. Kim bilir...
" Senin de iyi ki bir kardeşin var. Önceden yere düşürüyordun şimdi laf ettirmiyorsun." Zeliha haklısın Zeliha.
"Sana ne kızım! Ben istediğimi yaparım siz kimsiniz!" Allah Allah ya. İstediğini yaparmış. Kızım seni savunuyo. Öff açım be ben.
"Sinaan tamam yeter. Tartışmayın. Asya sen de dersi dinle." tamam hocam. Öhööm.
"Peki hocam."
"Yalnız o pizza çok güzeldi he. Keşke o güne ışınlanabilsek de tekrar tekrar yesem." Ahahahahahahah. Arda ya.
"Ardaaa, sen de." öğretmenin uyarısı Arda'yı da kendine getirdi. Uzun bir süre daha dersi dinlermiş gibi yaptım ve sonunda zil çaldı. Herkes muradına erdi. En çok da ben ve Arda. Çantamdan yemek kutumu çıkardım. Kitaplarımı da içine teptim. Herkes gittikten sonra gitmek, sürüye karışmamak en mantıklısı. Birkaç kişi daha öğretmen çıkmadan sınıfı terk etmişti. Öğretmen çıktığında ise bana düşman olan erkek grubundan biri yemek kutumu aldı. Anında göz devirdim.
"Ne yiyorsun bakalımm?" nefes verdim ve yerimden kalktım.
"Ver şunu." sana ne olum ne yiyorsam yiyorum! Sana ne. Almak için hamle yaptığımda uzaklaştı. Ya sabııır. İlla insanlıktan mı çıkayım? Öfkeli bir şekilde ona yaklaştım. Kutumu açmıştı bile. Altı üstü yemek yani amacın ne?
"Sen bunu mu yiyorsun? Ben de güzel bir şeyler çıkacak diye ummuştum. Yenmez bu. Yamuk doğranmış patatesler. Üstelik soğuk." anneannemin patates doğrayışına da laf etmezsin yani. Yaşlı kadın sabahın köründe benim için en temizini, en güzelini hazırlıyor. Ama bu bidon kafalılara bunu anlatamazsın. Bunlarla bunların dilinden konuşmak gerek. Yani vurmamam için bir neden yok. Müdürün yanına gittiğimizde kediye dönerler.
Yumruğumu sıktım. Özlemişim. Daha elimi bile kaldırmadan Sinan beni geriye çekti. Nereden çıktı yine? Yemeğe indiğini sanıyordum. Kuzey'in yakasını kavradı.
"Ulan ben sizi az önce uyarmadım mı? Anlama kıtlığınız mı var? Vuracağım olmayacak. Üç kelime biliyorsun onları da unutursun şimdi. Bulaşmayın lan Asya'ya!"
Kuzey kaşlarını çattı bu lafların ardından. Yemek kutumu çevirip içindekileri yere döktü. Sırıtıp kutuyu da yere attı. Uğraşmaya değmez bu mal. Ama tabi Sinan çılgına döndü. Yakasını tuttuğu Kuzey'i tahtaya çarptı. "Gebertirim lağğn seni! Ağzınla toplatırım hepsini!" durup dururken niye kaşınıyorsun mesela? Derler adama.
"Sinan!" İskender, Badem ve açlık acısı çeken Arda sınıfa girdi. Sinan'a, bana, Kuzey'e, yerdeki patateslere ardından yine bana baktılar.
İskender, Sinan'ı kollarından tutup Kuzey'in yakasından ayırdı. "Sakin ol. Vukuata lüzum yok." Haklı bence şu malla uğraşılmaz. Patatesleri döktün ne oldu yani? Eee?
"Kıracağım şunun kafasını! Bildiği üç kelimeyi de unutsun!"
"Gitmiş zavallı patatesler." Arda'nın onlara bakarken içi gidiyordu.
"Üfff derdin o mu ya?" diye mızmızlandı yine Bado.
"Cici annen altını da bezliyor mu laf ettirmiyorsun kızına." ufff bunu demeyecektin gerizekalı. Karşındaki Sinan.
"Lağğğğğn! Geberteceğim seni!" Kuzey'i boğacağını düşünüyordum ki İskender onu bırakmadı.
"Sinaaan sakin ol. Sen de düzgün konuş parçalarım seni!" Sinan'ı zor tutuyordu ancak Kuzey'e öldürücü bakışlar atmayı ihmal etmiyordu. Sinan'ın çıldırdığı gözlerinin rengine kadar belliydi. Buna rağmen Kuzey sırıtınca iş başa düştü. Yine yumruğumu sıktım. O sinir bozucu sırıtışını yumruğumla yamulttum.
" Sığır." evet sığır. Olsa olsa sığır olur bundan. Elini dudağına götürüp nefret dolu bakışlarla bana yöneldi. Diğerlerinin yüzündeki şaşkınlığı görmeliydiniz. Sanki hiç yumruk atmamışım gibi... Sinan'a daha önce yardım etmemişim gibi...
İskender, Sinan'ı bırakıp Kuzey'i ensesinden yakaladı. "Def ol git. Sinan'ı zor tuttum. Bir daha böyle bir şey olursa onu tutmayı bırak seni kendi ellerimle hastanelik ederim." yuhhhh. İsko'dan bu kadarını beklemezdim. Kuzey başını salladı hafif. Yemedi tabi üçe karşı bir. Fakat hepimiz aynı anda asla saldırmayız. İskender onu bıraktığında hızla sınıftan çıktı. Sinan İskender'in omzuna yumruk attı. "Niye tutuyorsun lan beni! Yeri yalatacaktım ona! Bunları kim toplayacak şimdi! Sen varya... Beni deli ediyorsun!"
"Seni düşünüyorum ben. Sen bu öfkeyle onu öte tarafa yollarsın. Yoksa hak ediyor dayağı."
"Sağ ol ya. Çok sakinleştim şimdi. Hey Allahım."
İskender sırıtıp Sinan'ın omzunu ovdu. Sinan'ın yan bakışları omzuna kaydı sonra yavaş yavaş yumuşadı. Hafiften dudakları kıvrıldı. Vaaovv bir ikili olduklarını an itibariyle söyleyebilirim. Dostlukları çok güzel.
Eğilip patatesleri toplamaya başladım. Yazık oldu ninemin emeklerine. Badem de eğilip bana yardım etti. Bakışlarımız kesiştiğinde gülümsedim. Hepsini toplayıp çöpe attık. Kutumu alıp doğruldum.
"Bugün yemekler benden. Hep birlikte kantine gidiyoruz." dedi Sinan.
"Hehehehe hadi gidelim." Arda'nın dakikalardır beklediği cümle.
Sırama doğru gidip kutuyu çantama koydum. Bir gün yemesem ne olur? En fazla son dört dersi de anlamam. Uyurum derste. Yerime oturdum.
"Gelsene lan ne oturdun? Hadi yemeğe."
"Ben zaten acıkmamıştım. Siz gidin." göz devirdi, yanıma kadar gelip kolumu tuttu.
"Yürü lan. Beni hasta etme. Aç değilmiş."
"Yaaaov bırak. Acıkmadım işte."
"Lan gel. İnsan nezaketen teklifi kabul eder. Ama nerdeeeee. Sende o özellik yok değil mi? Kalk lan."
"Yaaa sende çok var. Kalk lan ne kadar da nazik ve kibar."
"Kalkar mısın gerizekalı? Başlarım nezakete kalk lan. Sen bu dilden bile anlamıyorsun. Çözemedik gitti arkadaş. Nazlanma kalk."
"Ne nazlanması be. Aç değilim ne demek?"
"Sence ben yer miyim o yalanı?"
"Lan olum bıraksana."
"Kalk diyorum sana."
"Sen de yapıştın mı çıkmıyorsun."
"Asya. Bak güzellikle söylüyorum. Ya kalkarsın ya da... Ne ya dası lan? Kalk lan işte. Al sana ya da." çekti kaldırdı beni. Çekiştirerek diğerlerinin yanına kadar götürdü. "Yürüyün hadi." ben de sabır çektim. Sen önce kolyemi ver benim. Kolunu omzuma atıp boğazıma kadar doladı. Bu gereksiz rahatlık nereden geliyor acaba?
Diğer kolunu da İskender'in omzuna attı. Ben onlara göre kısa olduğum için tuhaf duruyorum galiba. "Sen de şu salağın koluna gir. Açlıktan kendinden geçmiş. Yine bayılır falan hiç uğraşamam." dedi Badem'e. Badem, işine geldiği için ikiletmeden dediğini yaptı.
Yağlı olan elimi yumruk yaptım. Tuhaf göründüğümüze eminim. "Şu kolunu bi çeksen mi acaba?"
"Sinirin mi bozuluyor?"
"Sence?"
"Öyleyse böyle kalacağım. Nihahahahha." buna öyle şeyler denmezdi değil mi? İnadıma daha çok yapar. El mecbur bu şekilde kantine gittik. Uzaklarda bir boş masa vardı. Sandalyesi az. Oraya doğru meylettik. Badem, Arda ve ben oturdum. İskender, Sinan ikilisi ise iki sandalye daha buldular.
" Ne yiceniz söyleyin."
"Ne olursa yerim valla." dedi Arda Sinan'a cevaben.
"Bu var ya yemek yemenin hayrına yaşıyor. Ya sabır yarabbim yüce mevlam." buna gülebilirim. Ahahahaha. Turşu komik oluyor bazen. Bana bulaşmadığında en azından.
"Kızlar siz ne yersiniz?"
"Her zamankinden abi."
İskender, bana döndü. Ne desem ki?
"Patates..." cevabıma güldü.
"Kızım başka bir şey ye. Köfte ekmek, nugget, hamburger, tost falan." yine atarlandı turşu arkadaş.
"Sevmiyorum. Çiğ köfte yok mu?"
"Var ama güzel olmuyo burdaki. Beğenmezsin onu da. Ye patates. Sonsuza kadar patates ye." Allah Allah sanki suç işliyoruz. İskender'i alıp gitti. Patates gibi güzel bir seçenek varken diğerlerine neden şans vereyim?
"Dayanamıyom kızlar. Ben bi bayılıyom. Yemek gelince ayıltın beni."
"Öfff gerizekalı."
Onlar tatlı tatlı -sorgulanır- atışırken ben de yine kendi âlemime çekildim. Canım sıkkın. Canım çoğunlukla sıkkın. Müzik dinleyip yalnız kalmak istiyorum. Sanki beni duydular, müzik açtı kantinci. Kalabalığın uğultusu varken ne kadar verim alınabilir bilmiyorum. Üstelik şarkı da bir tuhaf. İçim karardı. Bu şarkı kaçıncı yüzyıldan kalma acaba? Aşk şarkısı bir de. Badem ve Arda için klip oluşuyor kafamda. Hahahahah. Badem'in bakışları kes. Sevse mi dövse mi kararsız kalmış. Arda da hiçbir şey anlamıyor. Bu bakışları fark etmemek için kör olmak gerekir, kör. Ama bak bu yeni çalan güzel. Gözlerimi yumdum.
"Ben imkansız aşklar için yaratılmışım
Ne kavuşmayı bilirim ne unutmayı
Kayboldum kuytusunda yalnızlıkların
Yaşadım en karasını sevdaların." büyük bir zevkle şarkıya eşlik ettim. Önüme bir tabak patates konduğunda gözlerimi açtım. "Teşekkür ederim."
Gülümsedi İskender "Rica ederim." diğerlerinin yiyeceklerini ve içececekleri de tepsiden masaya aktardı. Arkasından Sinan geldi. İskender'e yemeğini verip boş sandalyeye oturdu. İskender herkesi gözden geçirip eksik bir şey olmadığına emin olunca yerine çöktü. Herkesle bu kadar ilgili olması... Onu olgun gösteriyor bu davranışı.
Yemek yerken kimse çıt çıkarmıyor. Hepimiz çok acıkmışız. Yalanım iyice belli oluyor. Belli olsun, napim. Yemek varsa yenir.
Müzik birden kesildi. Tam ortasından koptu. Gülüşme sesleri yükseldi. Ve o ses gittikçe bize yaklaştı. Masamızın yanında durdu kızlı erkekli gülüşen grup. En öndeki elinde bir kâğıt tutuyordu.
"Sevgili Özgür,
Sana olan âşkımı bu mektuba nasıl sığdıracağım bilemiyorum." sanırım kâğıttan okuyor. Kahkaha sesleri ile durdu. Ne oluyor saçma sapan? Sonra okumaya devam etti. "Seni gördüğüm andan beri aklımdan çıkmıyor gözlerin." gülüşmeler yükseldi. "Sırılsıklam âşığım sana. Deli oluyorum sana. Hayalinle yaşıyorum. Lütfen âşkıma karşılık ver." Ne iğrenç cümleler lan. İğrendim. Her şeyi geçtim neden bizim başımızda okuyorlar bunu? Güldüler, güldüler... Umursamayıp yemeğime devam ettim. Buruşturulmuş kâğıt kafama çarpınca çatık kaşlarımla onlara döndüm.
" Kızım ben seni ne yapayım? Bu mektubu yazarken hiç mi düşünemedin bunu? Hiç mi aklın yok? Ben şu tipe bakar mıyım sence? Ergen ergen mektup yazmışsın bir de." anlam veremedim söylediklerine. Kâğıdı alıp düzelttim.
"Ah canım ya. Erkek fatmalar da âşık olabiliyor demek. Seni ne yapsın be Özgür?" buna benzer bir sürü şey sıraladı isminin Özgür olduğunu defalarca duyduğumuzun yanındaki gıcık kız.
Mektuptaki yazı benim yazıma çok benziyordu. İyice kaşlarımı çattım.
"Asya ne diyor şunlar?"
"Asya iyi misin bir şey söyle."
"Noluyor lan ben bişey anlamadım."
Bizimkilere cevap vermek yerine toplu cevap vereyim en iyisi. Ayağa kalkıp Özgür denen şahsiyetin karşısına dikildim. "Ben yazmadım bunu."
Hepsi güldü saçma salak. "İnkar mı ediyorsun? Kim yazdı öyleyse? Senin ismin yazıyor dibinde. Karşılık bulamayınca küçük bir yalanla sıyrılırım mı sanıyorsun?" bunu da Özgür'ün diğer yanındaki kız saçmaladı.
"Ben yazmadım dedim ya aptal."
"Erkek Fatma olduğuna bakmadan böyle bir şeye cesaret etmen utanç verici." anlamıyor mal herhalde.
"Bak! Özgür müsün ne haltsın ismini bile senden duydum gerizekalı. Sen benim dış görünüşüme yorum yapabilecek biri misin de konuşuyorsun boş boş. Tipin olmamak çok üzdü yaa. Gerçekten. Yazmadım bu saçma mektubu da. Kaçıncı yüzyıldayız Allah aşkına." bu saçma insan uyduruk bir mektupla gelip nasıl beni aşağılayabiliyor? Erkek Fatma neymiş öğrensin.
Sözlerim yüzünden bir çöpmüşüm gibi beni itti. Omzumdan ittirmeseydi şu an yapacağımı belki de yapmayabilirdim. Bacak arasına güçlü bir tekme savurdum. Sensin erkek benim öyle bir organım yok. Ah çekip inlemeye başladı. Kızlar ve diğer arkadaşları üstüme geldiler. Kızın birinin saçına yapıştım. Erkekleri de Sinan ve İskender karşıladı. Ve yine sanat filmi başladı. Bizim böyle çoook işimiz var. Çok...
✨
Baştan söylemeliyim ki bu bölüm pek içime sinmedi ama daha iyisini yazabileceğimi zannetmiyorum.
Mektubu kim yazdı? Bence anladınız ya keşke anlamasanız. Ahhshah
Sinan bir anda Asya'nın koruması kesildi...
İskender ve Asya'nın minnak sahnesi?
Sinan ve Asya atışmaları?
Vee Ardem
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 761 Okunma |
112 Oy |
0 Takip |
34 Bölümlü Kitap |