29. Bölüm

Hava Değişimi

Yıldız Akyürek
yildiz_sena

🖤

 

Güzelim planım boşa gitti arkadaşlar. Benim zekam bu dünyaya fazla. O kızın daha kurnaz olduğunu sanıyordum. Pis İsko, tek seferde çözdü olayı. Biz yeni bir olay çıkarmayalım diye hırs yaptı kesin.

 

Ben de sol elimle daha iyi anlaşıyorum artık. Becerileri gelişiyor. Çanta hazırlıyorum, hava almaya gideceğimiz yaylada gece de kalacakmışız. Orada eski evleri varmış. Perili ev falan değildir umarım. Değişik bir deneyim olacak.

 

Odama biri dalınca sol elimi havaya kaldırdım. Diğerini kaldıramıyorum zaten. "Teslim oluyorum ateş etmeyin."

 

Göz devirdi odama dalan şahsiyet. Elindeki tişörtü sallayarak konuştu. "Bu çirkin şey senin mi?"

 

Hafif kaşlarımı çatıp tanımaya çalıştım. Benim olduğunu anlayınca yaklaşıp elinden aldım. Silkeleyip yerden kestiğim bacağıma serdim. Elimle bastırarak ütüledim. "Ben de diyorum nerelere gitmiş."

 

"Kızım sahip çık eşyalarına! Ne işi var benim kıyafetlerimin arasında!"

 

"Ne bağırıyosun be! Ben mi soktum senin kıyafetlerinin arasına!"

 

"Erkek tişörtü değil mi o! Sende ne işi var!"

 

"Erkek tişörtü diye kızlar giyemez mi!"

 

"Tarihi eser olmaya yüz tutmuş zaten. Renge bak. Siyahtan griye dönmüş gibi duruyor."

 

"Nolacak Allah Allah. Ben uyurken giyiyorum bunu."

 

Yüzünü buruşturdu. "Çok çirkin."

 

Tişörtüme sarıldım. "Sen kendi giydiklerine bak."

 

"Ben zevk sahibi bir insanım."

 

Kahkaha attım. "Senin her tarafın zevk olsa ne olur be."

 

"Sen ne anlarsın lan!"

 

"Lan sen de sürekli siyah giyiyorsun ben de. Seni benden ayıran bahsettiğin o zevk nerede?" yalan mı? Değil.

 

"Gel ve dolabıma bak görürsün zevkin ne olduğunu." üstten bakışlarına göz devirdim. Tişörtümü omzuma atıp odamdan çıkıp onun odasına doğru yürüdüm. Odasına dalıp dolabını açtım. Siyah, siyah ve yine siyah. Askıdan birkaç tişört alıp arkasındaki desenlere yazılara baktım.

 

Kabul, güzeller.

 

" Bu ne rahatlık?"

 

"Bak dedin bakıyorum. Dediğin zevki arıyorum?" incelediğim tişörtleri yatağın üzerine atıp yenisine bakıyordum. Geri asmakla uğraşamam zaten tek elim çalışıyor. Çıldırsın.

 

"Lann! Sana toplatacağım hepsini!" hee hee. Artık Sinan'ı hiç takmıyorum lan. Hiç de korkunç değilmiş.

 

Biraz daha karıştırıp âşık olduğumda durdum. "Ohaaa." omzumdaki pek sevgili tişörtümü bile atıp sadece ona odaklandım. Askısıyla onu alıp önüne arkasına her bir yerine baktım. Sırtında kocaman bir kurt olan koyu lacivert bir tişört. Baskısı o kadar güzel ki, çakma durmuyor. Kurdun asaleti hele... Sinan'a kaçamak bir bakış attım. Sonra gözlerimi kapıya çevirdim.

 

"Çaldıım." tişörtle kapıya doğru koştum.

 

"Lağğğn!" bana yetişip önüme geçti. Kapıyı kapatıp yaslandı. Yan bakışlarımla sırıttı. "Hırsızlık yok, hırsızlık çok kötü bir şey yavru çıngırak."

 

Pislik. Ne güzel kaçıyordum.

 

"Sat bunu bana."

 

Kaşlarını kaldırdı. "Bilemedim. Ben onu baya seviyorum."

 

"Diğerlerini sev. Bunu sevme. Sat." taksit taksit öderim. Ahahah.

 

"Satmıyorum."

 

"Ulan satsan ölür müsün?"

 

Sırıttı. "Yalvarırsan belki satmaya ikna olabilirim."

 

"Ne yalvarması lan. Asla öyle bir şey yapmam."

 

"O zaman tişörtümü yerine koy."

 

Ona da niyetim yok. Bir tişört için yalvaracak da değilim. Tişörtü kendime bastırdım.

 

"Çalarım görürsün. Güzellikle sat yoksa onu bir daha göremezsin."

 

Kahkaha attı. "Manyak mısın? Tamam tamam öylesin. Nasıl çalmayı düşünüyorsun? Karşında benim gibi bir engel var, üstelik kolun kırık."

 

"Sen sonsuza kadar burada olmayacaksın. Odada olmadığın zaman çalarım."

 

"Söylediğin iyi oldu. Onu da yanımda taşırım. Puahahhah."

 

"Ulaan. Yırtarım bak bunu."

 

"Çirkefleşme lan. Sen onu yırtarsan ben de senin odana girdiğimde eşyalarının icabına bakarım."

 

Nefes verdim. Tişörte son kez bakıp umutsuzca onu dolaba astım. Elveda ilk aşkım. Baban seni vermiyor. Kaçıramıyorum da. Böyle mi olacaktı bizim sonumuğğz?

 

"Aslında... Belki... Takas edebiliriz." takas mı? Gözlerim parladı. Hızla ona dönüm.

 

"Neyle?"

 

"Bakacağım. Eğer takas etmeye değer bir şey görürsem neden olmasın?"

 

Tişörtü yeniden aldım. "Gidelim."

 

Benim odamın yolunu tuttuk. Küçük arabalarımla onu kandırabileceğime eminim. Ahahah. Erkek sonuçta, arabaya hayır diyemez. Onları çok seviyordum ama şu an bir şey hissetmiyorum.

 

Tişörtü yatağa koyup çekmeceden tek tek küçük Vosvoslarımı çıkardım. Sırıtarak ona döndüm. Kollarını kendine sarıp tek kaşını kaldırdı.

 

"Bunlara hayır diyemezsin bence."

 

"Ben onların gerçeğiyle oynuyorum kızım. O yüzden hayır."

 

Yüzümden silip süpürdü tüm sırıtışımı. Hepsini yerine koyup diğer çekmeceyi açtım. "Ruj falan nasıl olur? Ya da güneş kremi?"

 

"Doğru düzgün bir teklifin var mı? Eğer yoksa tişörtümü alıp gidiyorum."

 

"Posterlerim var. Rock sever misin?"

 

"Odama o tür şeyleri asacağımı mı sanıyorsun?"

 

"Sen de bir halt beğenmiyorsun. Kıyafetlerim sana olmaz o yüzden verebileceğim şeyler sınırlı."

 

"Madem öyle tişörtüme ne yapışıyorsun lan." çarpacam he. Çekmecelerdeki tüm kutularımı çıkardım. Takılar, zincir kemerler, çocukluğumdan kalma oyuncaklar. Birkaç kitap, dergi, müzik CD' si.... Hepsini yatağın üzerine döktüm.

 

"Buradan bir şey çıkmazsa hiçbir yerden çıkmaz."

 

Yatağa oturup döktüklerimi incelemeye başladı. Umarım bir şey beğenir.

 

"Pehhh, kız eşyaları ne kadar da lüzumsuz şeylere benziyor."

 

"Neresi lüzumsuz lan. Orada hiç çöp yok. Hepsi benim için değerli taam mıı. Mesela o elinde tuttuğun kolye. Onu Gökçe hediye etmişti."

 

Kolyeyi biraz inceleyip köşeye attı. "Zevksiz."

 

Ne kadar da sinir bozucu. Ben de yatağa oturdum. Bilekliklerimi inceledi. "Gerçekten bunlar işime yaramaz. Kullanamam kız şeyi sonuçta."

 

"Sat o zaman. İlla değiştirmeye gerek yok."

 

"Satmam."

 

"Aman be." Boşuna döktüm o kadar eşyayı, bir halt beğenmiyor. İlla sevdiğimi bana yâr etmeyecek. Zalım. Hiç mi yok yani ilgi çekici bir şey? Ben olsam arabalara tav olmuştum. Gerçeğiyle oynuyormuşmuş.

 

Küçük bir kutuyu ona uzattım. Tuhaf tuhaf bana bakıp kutuyu açtı. İsmimin yazdığı bebeklik künyemi görünce hafiften kaşlarını çattı.

 

"Altın o, satarasan para eder herhalde. Bununla değiştirelim."

 

Eline alıp biraz inceledi. "Minicik lan bu."

 

"Bebeklik şeysi işte. Annemin işleri."

 

Kutuya geri koyup kapağını kapattı. "Olmaz lan salak mısın?"

 

"Öfffff. Bir şeyi de beğen be." kutuyu elinden çektim.

 

"Napim lan ben onu Alla alla."

 

"Sat dedim ya."

 

"Satamam. Salak mısın?"

 

"O tişörtü aldığın yeri söyle o zaman. Gidip aynısından alacağım."

 

"Yok yaaa. Asla."

 

"Laaan. Sen de bir olur yol bırakmıyorsun."

 

"O tişört benim için önemli, senin kolayca vazgeçip önüme döktüğün eşyalarınla onu değiştireceğimi mi sanıyorsun? Vazgeçemediğin bir şeyi vermelisin. O zaman eşit oluruz." Ulannn. Amacı beni deli etmek bence. Başka bir şey değil.

 

"Vazgeçemediğim şeyleri sana nasıl vereyim deli misin?"

 

Ellerini iki yana açıp başını yana eğdi. "Yapacak bir şey yok."

 

Nefes verdim. Vazgeçemediğim şeyler genelde babamın hatıraları. Onun dışında... Tişörte veda mı etmeliyim? O kadar umutlanmıştım. Sevenleri ayırmak bu kadar kolay olmamalı. Markasına baksana Asya. Nerden aldığını anlarsın. Param olunca alırım.

 

Tişörte uzadığımda onu arkasına çekti. Gerçekten zalım. Düşman işte. Barışsak da düşmanız. Huyuna suyuna mı gitsem? Hiç benlik değil. Aşk gurur tanımaz hadi Asyağğğ. Aşkım için şu gıcığa bile katlanmam gerekir. Yok lann beceremem. Iğğğhhh.

 

Kalkıp kıyafet dolabıma gizlediğim minik ayıcığımı çıkardım. Çocukluk aşkım sonuçta ondan vazgeçebilmeliyim. Ama ne güzel anılarımız vardı be birlikte. Burnunu bile ısırıp yamultmuştum. Ben senden vazgeçsem bile o seni kabul etmeyebilir ayıcık. O yüzden korkma tamam mı? Bana öyle bakma amağğğ. Kıyamam sonra. Ahhh. Tamam, vermicem. Ayıcığımın tanıdık bakışları içime işlerken ona güven vermek için gülümsedim.

 

Elim birden boş kalınca kısa bir şaşkınlık yaşadım.

 

"Çaldııım."

 

Bakışlarımı sırıtan turşuya kaldırdım. "Lağğn. Ver onu bana." ayıcığıma uzanmaya çalıştığımda onu benden kaçırdı.

 

"Artık benim."

 

"Ver lan. O üzülür giderse. Kıyamam lan ben ona. Ver."

 

"Puahahahahahshahahaha. Vermicem."

 

"Lağğn ver!" ona doğru atıldığımda odadan çıktı. Merdivenlere koşunca ben de arkasından koştum.

 

"Unut onu. Puahahah."

 

"Ver diyorum lan!"

 

Merdivenlerin dibinde annemle karşılaştık. "Yavaş olun çocuklar." yanından rüzgar gibi geçtik. "Çocuklaaaar."

 

Oturma odasını da dönüp dolaştık.

 

"Ayıcıkla mı oynuyorsun sen hâlâ? Puahahahahahahah."

 

"Lağğğğn! Oynamıyorum! Kaçma lann!"

 

"Tabi tabi oynamıyorsun! Üzülürmüş ahahahahahah!" ben onun çıktığı koltuğa varana kadar o başka koltuğa geçiyor. Kolum sağlam olacaktı, kıracaktım kafasını. Ahhh şansım yok ki.

 

"Olum delirtme beni!" kırlenti ona fırlattım. Sırtına çarptı. Gülecektim ki onun fırlattığı da benim suratıma çarptı. Kahkahalara boğuldu. "Iğğğğğğğh!" sinirle ona doğru adımlayacakken koltukta olduğumu unutup boşluğa düştüm.

 

"Lan! Puhahshahahahha. İyi misin gerizekalı?"

 

Sol tarafımın üstüne düştüğüm için şükrediyorum şu an. Yanıma yaklaşıp ayıcıkla kafama vurdu yumuşakça. "Uçmaya çok mu heveslisin?"

 

Öldürücü bakışlarımı yüzüne kenetledim. Tekrar kahkaha attı. "Iğğğğğğhhh!"

 

"Kızım ne oluyorsa sen yapıyorsun kendine. Sinirlenince gerçekten beyninden oluyorsun gibi görünüyor."

 

"Sus lan. Sinir etmeyin lan beni o zaman."

 

"Çı çı çı. Eğlencemizden bizi mahrum mu edeceksin?" ayıcığın elleriyle saçımı karıştırdı. Sinirden ağlamaklı oldum neredeyse. Gülerek beni doğrulttu. Ayıcıkla saçlarımı düzellti. Onun yumuşacık kollarıyla yanağımı sıktığında dayanamayıp ben de güldüm.

 

"Çocuklar hazır mısınız?" Güven Bey'in sesini duyunca ikimiz de ciddiyete büründük.

 

"Ben hazırım." dedi Sinan.

 

"Ben tam hazır değilim."

 

"Yarım saate çıkacağız. Hazırlıklarını tamamla."

 

Başımı salladım o da gülümsedi. Uzaklaştığında Sinan'a döndüm. "Ayıcığımı vermeyecek misin?"

 

"Eğer tişörtü vermeyeceksen..."

 

"O zaman ona iyi bak."

 

Dudakları kıvrıldı. Tişörtten sıkılınca yine değiştiririm. Nihahahahahhaha.

 

🖤 

 

Ön koltuk kavgasına vaktimiz bile olmadı. Çünkü Sinan çoktan ön koltuğu kapmıştı. Biz garibanlar da arkaya kaldık. İskender'le yan yana oturayım diye Ardem'in yalandan oyalanmalarını fark etmedim değil. İskender'i seviyorum ama artık yanında geriliyorum. Ne onu üzecek bir harekette bulunmak ne de kendimi istemediğim bir durumun içine sokmak istiyorum.

 

Sinan'ın iç dağlayan arabesk müzikleri başladığında Güven bey gaza bastı. Annemler Yusuf amca'nın arabasıyla gelecekler. Teyze grubuyla olsam daha çok mu eğlenirdim bilmiyorum. Gülru teyze kesin güldürürdü bizi. Bu müzikle Arda ve Badem bile hayattan koptu. Böyle bitmez bu yol böyle dönmez devran. Yalnızken dertlenmek daha iyi.

 

Su şişemi dudaklarıma yaklaştırdım. Müzikle kendimden geçermiş gibi gözlerimi yumup başımı salladım. "Kim bilecek daha neler neleer, bekliyor ikimiziii

Belki de çok mutlu olacaktık, tutsaydık dilimiziii

Bu inat bu kapris bu kavgalaar, yıprattık sevgimiziii"

 

Şişeyi olabildiğince Arda'ya uzattım kahkaha attı bir süre. Sonra şarkıya eşlik etti. "Dil yarasıııı, dil yarasııı en acı yara imiş

Dudaktan kalbee bir yol var kii sevgi ve şefkattenmiiiş."

 

Aynı anda devam ettik "Belki de çok mutlu olacaktık tutsaydık dilimizii

Tam aşkı bulduk derken nasıl da kaybettik sevgimiziiii." müzikle sağa sola sallandığımızda diğerleri de gülmeye başladı.

 

Sinan sinirlenip müziği değiştirdi. Yeni müzikle yine havaya gitmiştik ki onu da değiştirdi. Bize işkence etmek istiyor gibi. Bu son çalanı bilmiyorum. Şarkıya eşlik edemememiz Sinan'ı keyiflendirmiş olmalı ki kahkaha attı. Çı çı çı. Kendimi derde tasaya bırakıp yeni müzikler mi keşfetmeliyim yani. Hiç o modda değilim. Başka çare bırakmıyor ki. Camdan dışarıyı izlemeye karar verdim. Dönüşte önü kapıp ben de ona işkence edeceğim.

 

"Bence hepinizin hoşuna gidebilecek türde bir müzik açmalısın oğlum." Güven bey olaya dahil oldu. Sinan müziğin sesini kıstı.

 

"Bu mümkün değil bence."

 

"Herkesin fikrini al." eheheheheh. Bu adamı annemden bağımsız olarak sevebilirdim ancak... Her neyse.

 

Turşucuk hafiften bize döndü.

 

"Ben alternatif müzik seviyorum. Hafif rock pop karışımı, biraz da slow. Hani şu tuhaf isimli müzik gruplarının şarkıları gibi." Badem'in açıklaması gerçekten çok açıklayıcı oldu.

 

"Hareketli olsun da nasıl olursa olsun. Neşelenelim biraz. Eheheh." Arda bizi şaşırtmıyor.

 

"Arabesk rap veya sanat müziği olabilir." İskender'e şaşırdım.

 

Sol elimle rockçı işareti yaptım. "Rock tabi ki. Anadolu rock, alternatif rock, hard rock, pop rock, hatta sanat müziğinin rock olarak yorumlanması da güzel."

 

"Ohoooo. Hiç ortak bir yan yok. Mümkün olmadığını söylemiştim."

 

"Hadi amaaa Duman veya MaNga sevmeyen var mı? Hadi var diyelim Barış Akarsu, Erkin Koray sevmeyen bulamazsın. Herkese hitap ediyorlar bence."

 

"Doğru, Asya haklı." cağnım Darda.

 

"Ona bakarsan Müslüm, Orhan veya Ferdi Tayfur sevmeyen de bulamazsın."

 

"Sinan da haklı." pis Darda.

 

"Altüst Olmuşum çaldığında sanki hiçbiriniz 'üstüm başım altüst olmuşum' diye bağırmadınız."

 

"Badem de haklı." ya sabıırrrr.

 

"Hiçbirinizin daha önce İntizam dinlediğini sanmıyorum o yüzden bir şey demeyeceğim."

 

"Sen de haklısın İskender gardaşım." lan yeter.

 

"İlla bir tarz dinlemek zorunda değilsiniz. Herkesin istediği bir şarkıyı açarsın oğlum." adam haklı.

 

Sinan nefes verdi. "İyi tamam. Önce İskender'in istediğini açacağım. Söyle kardeşim." bence de öyle yapsın. Merak ettim.

 

İsko gülümsedi. "İntizam - Lütfen "

 

Hüzünlenmeye devam. Şarkının sözlerini anlamaya çalışırken dertlerimi düşünemedim. Ahahahah. Demek İskender böyle şeyler dinliyor. Küfürlü saçma sapan rapler gibi asla değil. İsko'nun zarafeti işte. Adam yazar ne bekliyorsun.

 

Nakarat kısmına eşlik ettiğinde ona döndüm. Nakaratı güzelmiş diyecektim ki göz göze geldik.

 

"Üzmeem, seni bir an olsun hiiç üzmeem, canıma yakışan bir kalpteen öylece vazgeçemeem.

Sendeeen."

 

Öhhöm. Hafiften gülümseyip önüme döndüm. Bu iş gittikçe ciddileşiyor gibi. Ne yapacağım? Gerildiğim için çişim de geldi. Müthiş zamanlama. O da sanki belli etmek istiyor gibi. Ya da ben her şeyi aşkına yoruyorum. Olabilir.

 

İsko'nun şarkısına veda ettiğimizde bacımın istek parçasına geçtik. Sanırım yavaş yavaş yükseleceğiz. Arda heyecanla sırasını bekliyormuş gibi dişlerini çakmış başını sallıyor. Ahahaha ya. Artık Bado'yu fark et de hepimiz senin moduna girelim. Ah ne güzel olurdu. Ben hangi şarkıyı açtırsam acaba? Kararsızım. Kararlı olsam şaşardım zaten.

 

Manzaraya daldım gittim.

 

"Asya'nın bir isteği yok galiba geçiyorum. Sıradaki."

 

"Lağğn. Var isteğim."

 

"Seni mi beklicez on saat?"

 

"On saniye olmadı be." gıcıklık olsun da başka bir şey olmasın.

 

"Söyle lan o zaman."

 

"Off dur bir."

 

"Durmam. Çabuk." ya sabııırrr.

 

"Şey olsun."

 

"Ne? Çabuk."

 

"Barış Akarsu - Leyla"

 

"Hadi bakalım."

 

İstediğim müziği açtığı gibi içimde bir coşku uyandı. Bu şarkıyı benden başka kimse bilmiyor galiba çünkü sadece ben söylüyorum.

 

"Bir sabah çıksam kaybolsam

Dönmesem kalsam anılarda

Belki bir sevda türküsünde vurulurdum

Gel künyemi al dağlardan" Babamı hatırlıyorum her dinleyişimde. Yeniden yol manzarasına çevirdim gözlerimi. Elim babamın künyesine gitti. Devamını söylemedim, sadece dinledim. Benim için bir anlamı daha olacak bu şarkının. Hayalimi gerçekleştirdiğimde...

 

Arda'nın sırası geldi sonunda. Neşesi hepimizi güldürdü. O kadar duygulanmışken Bodrum'un Akşamları dinlemek sinirlerimi bozsa da gülmekten başka bir seçenek bulamıyorum. Otururken bile dans etme yeteneğine sahip. Eli kolu rahat durmuyor.

 

"Boşuna havaya girmeyin, en sona kendimi bıraktım ki arabeskin tadını rahat rahat çıkarabileyim." çı çı çı. Kalbimizi kazıyıp atmak istiyor.

 

"Gençler, içiniz çürümüş." ee derdimiz çok Güven Altay. Senin derdin yok tabi evlendin annemle. Bak yine sinirim bozuldu.

 

"Ahh ahhh." çok içli ah çekti Bademcik. Aşk acısı çekiyor yavrum. Ağabeyinin ona bakışından tırsıp cama döndü. Ahahah. Zavallı bacım. Sevse suç, sevmeden duramıyor.

 

Arda da bir halttan anlamıyor. Yeni müzikle oynama başladı bile. Vayy Sinan arabesk dedi dedi oynak bir şey açtı.

 

"Arıyorum, gözlerindeki gülüşlerii

Arıyorum, geçmişteki acı tatlıı günlerii

İtiraf ediyorum ister gül banaa

Arıyorum sendeki kederleri, sevinçleriii." bir de söylüyor. Hahah.

 

"Yanağı allı allım, dudağı ballım

Bana çok mu kırıldın kara sevdalım

Vay beni beni beni gel öldür beni

Dizlerine kapansam affetme beni

Üstüne gül koklamam bilirsin beni

Dünyaları verseler değişmem seniii." ohaa Sinan'dan bunları duymak...

 

"Arıyorum, naazlarını kaprisinii

Arıyorum deli gibi senle geçen günlerii" Acaba hangi sevgilisini arıyor? Ahahah. Belirsiz. Gökçe'ye mi yoksa bu şarkı da? Gerçekten âşık olmuş galiba, aşıkların tatlı neşesiyle söylüyor.

 

Kimse de sevdiğine kavuşamıyor. Ne bahtsız bir grubuz. Yanlış kişileri sevdiler belki de. Arda ve ben bu konuda boş tenekeyiz. Gökçe'yi bilemem. Yazık bize. Onlara da yazık. Hepimize yazık.

 

Keşke kimse kimseye âşık olmasaydı, hep dostça yaşasaydık. Ne gerek var değişik duygulara? Geçer belki de zamanla. Neden geçmesin ki? Ergeniz sonuçta. Ergenlik de geçiyor, her hastalık gibi. Duygular da değişiyor. Fakat dostluk kalıcı olabilir. Her dostluk kalmasa da. İnşallah sağlıklı bir şekilde bu süreci atlatırız. Evet evet güzel olur. Ahhh neyse. Düşünmeyecektim, akışa teslim olacaktım.

 

Bakalım ne olacak halimiz.

 

Oldukça dik yolları aşıp bir gölün kenarıdan geçtik. Biraz daha ilerleyip tek katlı bir evin yanında durduk. Birkaç metre ötede çamlar görünüyor. Hava o kadar temiz ki şimdiye kadar nefes almıyormuşum gibi ciğerlerim üşüdü.

 

Güneş yakıyor fakat esen rüzgar üşütüyor. Gökyüzünde sadece iki küçük bulut var. Gerisi mavi.

 

Herkes eşyaları taşırken ben kendi kendime gezindim. Buraya kurt gelmez bence. Gelse de niye beni yesin değil mi? Saçmalama Asya. Kandırdı bence beni.

 

Burada da otlar kurumuş, hiçbir şey yok. Manzara falan tamam ama baktım bitti. Ahahah. Sıkıldım. Şaka şaka.

 

Evin yanındaki ağacın bütün yaprakları yeri boylamış. Dalından asılan salıncağa oturdum. Ayaklarımı yerdeki yapraklara sürterek yavaş yavaş sallandım. Şimdiden üşüyorsam gece kesin donacağım. Saate bakarken telefonumun çekmediğini de fark ettim. Hani çekiyordu lan burada telefon! Kandırıldım.

 

Bizimkiler topla yanıma geldi. Sonra gözleri koluma kaydı hepsinin.

 

"Oynamasak mı?" dedi Badem.

 

"Siz oynayın ya. Ben böyle mutluyum."

 

"Ama sen izlerken... Ne bileyim." kıyamam bacıma.

 

"Oynayın lan. Hem ben zaten üşenirdim muhtemelen. Böyle iyiyim."

 

"Peki o zaman." dudaklarını büzdü. İsko gülümsedi, Sinan saçlarımı karıştırdı.

 

"Lağğğn. Rahat dur."

 

"Sana ne lan."

 

"Ya sabııııır."

 

Beni taklit edip topu Badem'in elinden aldı. "Gelin lan hadi."

 

"Bir yere kaybolma uğur böceğim. Seninle bir şey konuşacağım." hı? Bir şey mi konuşacak? Benimle? Ne konuşacak lan? Yoksa Badem'le mi ilgili?

 

"Şimdi konuş lan. Çatlatma."

 

"Merak et biraz. Eheheh." göz kırpıp Sinan'la gitti. Delireceğim herhalde. Biri sinirlendirir, biri meraklandırır. Aynı merakı Badem'in gözlerinde de görüyorum. Keşke öğrensem de ona da söylesem. Birbirimize çaresiz bakışlar atarken ağabeyi onu alıp götürdü.

 

Biraz ilerimde voleybol oynamaya başladılar. Fotoğraflarını çekmeyi ihmal etmedim. Biraz da kendimi tabi.

 

"Tutun iyice." Güven Bey'in sesini duyduğumda hafiften arkama doğru döndüm. Telefonu hırkamın cebine koyup salıncağın ipini kavradım. Yine de yavaş salladı. Tek elimle tutuyorum diye herhalde.

 

"Biliyorum benden hoşlanmıyorsun fakat sana teşekkür etmek istiyorum." evet hoşlanmıyorum. Ve ne teşekkürü?

 

"Rica ederim."

 

"Beni kabullenmesen de oğlumu kardeşin olarak kabullenip koruduğun için..."

 

"Kardeşim olarak değil. Arkadaşım olarak kabullendim. Onu asla kardeşim olarak görmüyorum."

 

"Pekâla, arkadaşın olarak da olsa onu sahiplendin. Sağ ol kızım."

 

"Kızınız değilim."

 

"Ahh ahh. Bir türlü kabul etmeyeceksin anlaşılan."

 

"Sorun sizde değil. Annemle evlenmemiş olsaydınız gözümde iyi bir amca olabilirdiniz. Kişisel bir problemim yok."

 

"Biraz da benim açımdan mı baksan küçük hanım. Senin yaşından çok annene olan aşkım. Anlıyorum annenin evlenmesine karşıydın ama ben onu öyle seviyorum ki... Yıllardır kanayan yaramı yeni yeni sarabiliyorum."

 

"Ama... Siz de yeni bir hayat kurmuştunuz. Gönlünüzde başka biri varken neden böyle bir şey yapasınız ki?"

 

" Denedim ama olmadı."

 

"İnsanların hayatı sizin için 'denedim ve olmadı' mı? Olan Sinan'a olmuş. O kadını kaçırmasaydınız duygusuzluğunuzla Sinan'ın annesi yanında olacaktı."

 

"Bir şey bilmiyorsun. O kadın da masum değil."

 

"Üzgünüm ama başkasını severken evlenmemeliydiniz. Hem ben bu duyguları anlamıyorum. Aşktan bahsedilecek en son kişiyim."

 

"Anlama kızım. Anlamaman daha iyi. Böyle kal."

 

"Çok mu kötü?"

 

"Karışık."

 

"Niye annemi sevdin ki sanki? Başka insan mı yok?" güldü. Komik mi? Anamı almış konuşuyor. Hııh.

 

"Onu sevmek kaçınılmazdı." imdat. Böyle cümleler sinirimi bozuyor.

 

"Arkadaş değil miydiniz? Arkadaşlarınıza âşık olmamalısınız."

 

"Etrafında da göreceksin böyle durumlar. Herkes arkadaş kalamıyor. Mesela sizin grupta hiç mi yok birbirine arkadaşlık dışında duygular besleyen sence?"

 

"Yoooo. Tabi ki yok."

 

Kahkaha attı. "Ben bile görebiliyorum. Sen de belki bir gün farkına varırsın." biliyorum ama çaktıramam değil mi?

 

"Hıııım kesin."

 

Omzumu ovdu "İskender iyi çocuk." sonra beni yalnız bıraktı. O bile anlamış mı yani? O anlamışsa anneme de söylemiştir. Anneme söylemişse kesin anneannem ve teyzeler de öğrenmiştir. Bilmeyen tek kişi benim o zaman. Yani herkes bilmediğimi sanıyor. Ahh delireceğim. İskender'i anlıyorlar da Badem'i nasıl anlamıyorlar? O daha çok belli ediyor bence.

 

Napacağım ben?

 

Mangal kokusunu alınca her şeyi unutup açlığımı hatırladım. Pişirmeye daha yeni başladıkları için beklemek zorundayım. Mangalın kokusuna kurtlar da gelmesin. Yok caağğnım. İyi ki bir şey dedi bir türlü unutamadın. Off. Ulan ben de aç bir kurdum şu an. O yüzden onlar benden korksun.

 

🖤

 

Uyuyamıyorum. Herkes uyudu ama ben güvende hissetmediğim için uyuyamıyorum. Evde iki oda bir de ocağın olduğu avlu gibi bir alan var. Bütün teyzeler ve Badem'le aynı odadayım o sebepten. Ama hepsi uyudu. Çekmeyen telefonumla da yapabileceğim pek bir şey yok.

 

Güzel şeyler hayal etmek istiyorum ama güzel bir şey yok. Korkuyorum galiba. Bir bu eksikti. Perili değilse de belki cinlidir ev. Ağğğh deme. Üzerimdeki örtüyü başıma kadar çektim.

 

Bir gürültü duyunca iyice korkup yutkundum. Evin içinden geliyor. Ne olacak bize? Belki biri tuvalete kalkmıştır abartma Asya. Ya başka bir şeyse? Fare de olabilir. Dağın başında bir ev sonuçta. Baksam mı? Korkudan ölmektense gerçekten öleyim. Zaten uyuyamıyorum lanet olsun.

 

Badem'i uyandırsam mı? Yok yok, kızın uykusunu mahvetmeyim. Yer yatağından çıkıp telefonumun ekran ışığıyla kapıya doğru ilerledim. Kulağımı kapıya dayayıp biraz dinledim. Fısıldaşmalar geldi kulağıma. İnsan olduklarını düşünüyorum. Delirme Asya. Yine de hazırlıklı olmak gerek. Tek elim var onunla ışık tutarsam... Yine tekmelere kaldık.

 

Amannn dal Asya. Odadan çıktığım gibi tekme pozisyonu aldım. Çatık kaşlarım ve kısık gözlerimle etrafı süzdüm. İki şaşkın kıvırcık görünce rahatladım.

 

"Asya?" merhaba İsko merhaba. Kapıyı kapatıp onlara yaklaştım. Ocak başına oturmuş konuşuyorlardı demek.

 

"Sizi de mi uyku tutmadı? Yalnız olmak istiyorsunuz belki ama üzgünüm ortamınızı bölmek durumundayım."

 

"Gel otur." bir minder de benim için koydu İskender. İkisinin arasına oturdum. Kara kedi gibi aralarına girdim ahahah. Aşkları bölündü.

 

"Niye uyuyamadın?" diye sordu Sinan.

 

Nefes verdim. "Güvende hissetmiyorum. Bilincimden bir türlü kurtulamadım. Uyuyamıyorum yani saçmalık gibi."

 

"Kızım burada kaç kişiyiz. Niye güvende hissetmiyorsun?"

 

"Bilmem. Siz niye uyuyamadınız?"

 

"Bir sebebi yok. Uykumuz gelmedi." ben açıklama yapıyorum onun dediğine bak. Göz devirdim bu yüzden. Keşke Badem de uyumamış olsaydı. Onunla konuşurdum. Telefonu yere koyup elime bir odun aldım. Odunla külü karıştırmaya başladım. Geri mi dönsem? Belki de özel bir şey konuşacaklardı. Hemen kalkarsam trip sanarlar. Biraz oturup uykumun geldiğini söylerim. Onlar da rahat rahat konuşurlar. Mantıklı.

 

"Üşüyor musun?" sorusuyla İskendere baktım.

 

"Yani biraz soğuk ama kalın giydim."

 

"Ateşi yakabiliriz."

 

"Tehlikeli olmaz mı? Herkes uyurken yakmak falan."

 

"Bir şey olmaz. Yatarken söndürürüz."

 

"Uykum birazdan gelir benim kalkarım. O yüzden boşver. Ya da siz ısınacaksanız yakabilirsin."

 

Gülümsedi, kendi sırtındaki örtüyü benim omuzlarıma bıraktı.

 

"Bence ateşi yakalım çünkü biz de üşüyoruz." Sinan elimdeki odunu çekip ocağa attı. Biraz daha ince odun koyup küçük bir kâğıt parçasıyla ocağı yakmayı denedi. Olmayınca sinirlenip çakmağı yere attı. Bu ne sinir?

 

Ayağa kalktı. "Benim uykum geldi. Siz oturun." kolunu tuttum. Beni İskender'le yalnız mı bırakacaksın?

 

"Gitme." kaşlarını çatınca kolunu bıraktım. "Canavar gelirse seni yesin diye."

 

"Ya sabırr. Canavar gelirse sen onu yersin. Sende o güç var. Hadi eyvallah." beni gerçekten anlamıyor musun? Diyecek bir şey bulamadım. O da gitti zaten.

 

"Korkma Asya. Ben yanındayım." ortam romantikleşmeye mi başlıyor bana mı öyle geliyor? Gülümsedim sadece. Ne yapacağım lan şimdi? Öyle bir bakışı var ki... Komik bir konu bulsam iyi olurdu. Hah buldum.

 

"Arda da bir şey söyleyeceğim dedi bir türlü söylemedi. Meraklandırmak için mi yapıyor böyle? Bak yatmadan önce sormayı unuttum. Acaba ne söyleyecekti?"

 

"Yarın sabah sorarız."

 

"Keşke bugün söyleseydi."

 

Güldü. "Çok mu merak ediyorsun?"

 

"E tabi. İnsan insana bunu yapmaz. Belki de o yüzden uyuyamadım he."

 

"Düşünmemeye çalış."

 

"Hıı çok kolay sanki."

 

"Başka bir şey konuşalım Asya."

 

"Ne konuşacağız?"

 

Elini yanağıma koydu. Sanırım iyi şeyler olmayacak. Gözlerini gözlerime kenetledi. "Asya..." öyle içli söyledi ki ismimi yutkundum. Sinan gitmeseydi böyle şeyler olmayacaktı işte.

 

"Ben sana âşık oldum." işte her şey bitti. Gözlerim doldu saçma sapan. Bunu fark edince elini çekti. Başını önüne eğdi. Boğazım niye acıyor yine. Ağlamam gerek diye mi? Onu üzmek istemiyorum.

 

"Bir şey demeyecek misin?" sesine de karışmış acı bir hüzün.

 

"Ben... Özür dilerim. Üzülme olur mu?"

 

"Anladım." zorla konuştu sanki. Bu kadar kötü olmamalıyım. Kalbimdeki sevgi için en azından çabalamalıyım. Ahh bilmiyorum. Onu gerçekten üzmek istemiyorum.

 

"Düşünebilir miyim? Biraz zaman verir misin?"

 

Umutla bakışlarını yüzüme kaldırdı. "Olur Asya. İstediğin kadar düşün. Aslında sana kitabımı vermiştim ya. Onu okuyup karar versen daha iyi olur. Her şeyi daha net görürsün öyle."

 

Gülümseyip başımı salladım. "Öyle yaparım. Sen de sakın üzülme tamam mı?" sen benim dostumsum. Seni kırmak ister miyim? Gülümseyişiyle kendimi kolları arasında bulmam bir oldu. Kendimi değişik hissediyorum. Tek kolumu ona sarıp sırtına vurdum yavaşça. Bu saatte böyle şeyler yapmamız etik değil. Sinan gitmeseydi hiçbiri olmayacaktı. Onu bir elime geçirirsem kırılmadık kemik bırakmayacağım.

 

Ben aşkı anlayacak ruhsal olgunlukta değilim. Böyleyken peş peşe itirafların gelmesi hiç iyi değil.

 

Hiç iyi değil...

 

🖤

 

Kalbindeki yüklerin birinden kurtulmuş, umutları yeşermişti. Sevdiği 'hayır' diyerek kestirip atmamış düşüneceğini söylemişti. Asya'nın onu arkadaş olarak gördüğünü zaten biliyordu fakat artık duygularını içinde tutamıyordu. Kitabını okuduğunda her şeyi öğrenecekti, o şekilde itiraf etmeyi planlamıştı. Dün gece yalnız kaldıklarında fikri değişti. Gözlerine bakarak söyleme fırsatı bulmuşken değerlendirmeliydi.

 

İçinden onu öpmek geçmişti. Yapamazdı. Masum sevdiğine kıyamazdı.

 

Kendi kendine gülümsedi. Annesi onu dürtünce hülyalarından uyandı. "Çayın soğudu, yesene oğlum."

 

Sinan hariç herkes İskender'in hâline güldü. Gece odaya gitmiş olsa bile konuşmalarını dinlemişti. Onların arasını yapmaya çalışan zaten oydu. En doğrusunun bu olduğunu düşünüyordu. Doğrulardan nefret ediyordu. Doğumundan bugününe kadar yanlıştı. Başka bir şey düşünmeye kendini zorlayarak çayından içti.

 

"Günaydın." elini yüzünü çeşmenin soğuk suyuyla yıkayıp sofraya gelmişti Badem.

 

"Otur kızım başla soğumadan." Güven amcasına gülümseyip oturdu. Annesi çayını doldurdu. Sevdiceğine kaçamak bir bakış attı, onun yemek yemekten başka bir derdi yok gibi görünüyordu.

 

"Asya hâlâ kalkmadı mı?" diye sordu Başak.

 

"Yok valla uyandıramadım Başak teyze."

 

"Bari burada erken kalksın. Her şey soğuyacak sonra açım diye ortalıkta dolanacak. Bir kere de şaşırtsa beni. Ah kızım ah." yine söylenmeye başlamıştı Asya'nın anası.

 

"Bak şimdi ben onu nasıl kaldırıyorum. Zilli." Gülru çayını bırakıp hemen ayaklandı. Odaya gidip Asya'nın yorganını üzerinden çekti. "Kalk kız."

 

"Yağğğ! Doğru düzgün uyuyamadım zateğn."

 

"Ben anlamam onu bunu. Kalk dedim."

 

"Offff. Kalkmicam." birkaç saniyelik sessizlik bulunca uykusuna devam edeceği için sevindi. Tam huzura ereceği sırada bacağına yediği şamar ile isyan etti. "Yağğ Gülru teyze!"

 

"Kalk kız! Bak evlatlık almaktan vazgeçerim seni. Bizim evde herkes erken kalkar."

 

"İstemiyorum ben de artık. Hıııh! Anneannemi istiyorum sadece. O bana kıyamıyor sizin gibi değil."

 

"Gıdıklarım bak."

 

"Ooffffff!" öfkeyle kalktı. "Kalktım işte." saçı başı dağınık odadan çıktı. Çatık kaşlar, ışıktan nefret eden bakışlarla etrafı süzdü. Elini yüzünü yıkamak için çeşmeye gideceği sırada bir ayakkabıya takılıp sendeledi. Eliyle ayakkabıyı boğacakmış gibi bir hareket yaptıktan sonra yarım yamalak ayakkabılarını giyindi. Onu izleyenler gülmeden edemedi.

 

Geri döndüğünde yüzüyle beraber saçlarının yarısı da ıslaktı. Doyup kalkanlardan birinin yerine oturdu. Hâlâ zorla uyanma mutsuzluğundaydı o yüzden dün gece olanlar henüz hatırına düşmemişti. Bu saatte bir şey yemek de istemiyordu fakat bir iki saate açlıktan sürüneceğini biliyordu. Ekmeğinin üstüne menemen sürüp ısırdı.

 

Omzunda bir kol hissedince ters bakışlarını o kişiye çevirdi. Sırıtan bir Arda görünce bakışları yumuşadı.

 

"Sana bir şey söyleyecektim unuttun mu?"

 

"Lannn. Söyleyeceksen söyle."

 

"Emin misin?"

 

"Ardaaa. Sinirliyim zaten. Hiç görmediğin yüzümü görürsün. Delirtme de söyle."

 

"Sakin ol uğur böceğim."

 

"E sen de reklam verme."

 

"Tamam tamam söylüyorum." diğerleri de merakla ikiliye bakıyor Arda'nın söylemesini bekliyordu.

 

"Lan tamam söyle işte."

 

"Hani biz iddiaya girmiştik ya."

 

"Eeeee?"

 

"Ben kazandım."

 

Asya zaten bunu bildiği için pek önemsemedi. Ekmeğini yemeye devam etti. Sonra hafif kaşlarını çattı. "Sen nerden biliyorsun lan bunu?"

 

Arda kolunu çekip kahkaha attı. "Geçen attığın ses kaydından. Ben burayı çok seveceğini söylemiştim. Sen de assla öyle bir şey olmayacak demiştin. Giderken üzüleceğini ve bizi sevdiğini itiraf ettin. Ben kazandım eheheheh."

 

"Lağğğn. Hani arkadaşlık kazanmıştı."

 

"O zaman öyleydi ama şu an tek galip benim."

 

"Çı çı çı. Ne güzel çaktırmıyordum ben. Açık verdim işte."

 

"Gün boyu benimle espri yapmak zorundasın. Ehehehehe."

 

"Çok yanlış bir gün bence."

 

"Benene. Sözünü tut."

 

"Ulan biriniz yetmiyordu şimdi ikinizin şaçmalıklarını mı dinleyeceğiz?"

 

Asya, dün geceki öfkesini de hatırlayarak Sinan'a kaşlarını çattı. Sonra başka şeyler de hatırına düştü. Bakışlarını önüne çekti. Hem Sinan'a kızıp hem de olanları ona anlatmalıydı. Sadece onun yardım edebileceğine inanıyordu. Her şeyi bilen oydu. Yardım teklif eden de...

 

"Ee ne diyorsun Asya? Yapacağız değil mi? Sözünü tutacaksın."

 

Başını salladı. Arda onu salmazsa yine İskender'le yalnız kalmak durumunda kalmazdı. "Beceremem muhtemelen ama yaparız."

 

"O zamaaan, yemeğini ye de kendine gel. Çok eğlenceli olacak. Heheh." ellerini ovuşturdu. Onun için güzel bir gündü.

 

🖤

 

Gün boyu Arda'nın esprilerine gülmeye, onun gibi espri yapmaya çalışmaktan ve de rezil olmaktan yoruldum. Şimdi herkes toplanırken kaçabildim. Sinan'ı tek yakalamışken konuşmam gerek. Salıncağın orada ağaca yaslanmış dikiliyor.

 

Arda'ya görünmeden yanına gittim. Telefonundan başını kaldırmadı. "Sinan, bir şey konuşmalıyız."

 

"İşim var."

 

"Ne işi lan telefona bakıyorsun."

 

"İşim var kızım Allah Allah. Başka zaman gel. Meşgulüm."

 

"Lan zaten Arda'dan zor kaçtım. Önemli bir şey söyleyeceğim."

 

Telefonunu kapatıp bana baktı. "İlgilenmiyorum." ne olmuş lan buna? Benim bunu pataklamam lazım bu bana şekil yapıyor. Bana biri böyle derse zaten daha bir şey istemem o kişiden. Ama yine de biraz sorgulayabilirim.

 

" Telefon çekmiyor burada. "

 

" Benimki çekiyor. Gökçe'yle konuşuyordum bir salmadın. Biraz alan bırak da nefes alayım. Boğdun beni. Sıkıldım artık."

 

Ne diyor lan bu? Yine ne düştü kafasına? Aman be. Kötü kötü baktım yüzüne. "İyi. Bütün alanlar senin olsun." dengesiz midir nedir? Yardım isteyecektim bir de bundan. Salaklık bende. Salağım işte. Ben göz devirirken yine telefonuna döndü.

 

" Çocuklar hadiiii, gidiyoruz." gidelim. Sinirlerim bozuldu zaten. Mal gibi hissediyorum. Arabaya doğru yürüdüm öfkeli öfkeli. Herkes yerini almıştı. Bu sefer İskender öne oturmuş. Sanırım o da yalnız kalmak istiyor. Arkaya Ardem'in yanına oturdum. Kapıyı çekecektim ki Sinan engelledi. Ahh doğru o da gelecekti değil mi!

 

Yanıma oturup kapıyı kapattı. "Biraz alan bırak git öteye." diyerek göz devirdim.

 

"Sen git. Burada gidebileceğim bir alan görüyor musun?"

 

"Bana ne. İstersen arabanın tepesine çık."

 

"Yine ne oldu? Bu sefer niye tartışıyorsunuz yağ?" boşver Badem. Saçmalık. Ortaklık yine bitti galiba. Artık tekim ben.

 

İkimiz de bir şey söylemedik. Ne söyleyeceğiz zaten? Saçma sapan. Demek Gökçe'yle benim bilmediğim bir ilerleme kaydetmişler. Ben her şeyi gidip ona anlatıyorum, o ise... Aman bana ne.

 

Evi ve salıncağı geride bırakarak çıktığımız dik yollardan aşağı doğru indik arabayla. Hava da yavaş yavaş kararıyor. Aynı manzarayı karanlıkta göremeyeceğim. Biraz daha gittiğimizde Arda dayanamayıp konuştu. "Asyaa, devam edelim mi espri yapmaya?"

 

Hemen gözlerimi yumdum. Uyuyorsam nasıl benimle espri yapsın değil mi? Rol yaptığımı anlamasın yeter.

 

"Asya?" bana bakıyor olabilir şu an. "Uyudun mu?" evett. "Yok artık ne ara? Uğur böceğim beni terk etti." üzgünüm Arda ben buraya kadar dayanabildim. Gün boyu canımı aldın lan zaten.

 

"Bugünden beri esniyordu. Demek ki uykusunu alamamıştı." tam olarak öyle oldu Badem. Sabaha karşı anca uyuyabildim. Sonra hemen kaldırıldım. Ama şu an numara yapıyorum.

 

"Of ama ne güzel devam edecektik. Numara yapıyor olmasın?" lağğn. Anlama sakınn. Kafa dinleyim lütfen. "Gıdıklarsam belli olur eheheheh." sakınnn.

 

Eli bana uzandı sanırım. Eline biri vurdu çünkü, sesi geldi.

 

"Hösst lan. Dokunma. Uzun zamandır dövmedim seni inince döverim lan." Sinan sayesinde kurtulmuşum. Bana dengesiz diyene bakın hele.

 

"Acıdııı." rahat dur o zaman.

 

"Geber." deyip güldü Sinan. Sinirimi bozmasa komik gelebilirdi.

 

"Rahat durun. Ve de sessiz olun."

 

"Bari müzik açsaydık İskender gardaşım. Sıkıntıdan bayılırım yoksa."

 

"Açarım ama çok kısık."

 

"Aç ühüğğğ. Ona da razıyım." yazık çocuğa.

 

Derin bir sessizliğin ardından fısıldar gibi bir müzik arabayı sardı. Bu benim gerçekten uykumu getirdi. Her an gidebilirim. Nerede olduğumu unutacak gibi oldum. Sonra başım düşecek bir omuz buldu kendine.

 

🖤

 

Dün akşamdan beri onu görmemişti, üstelik akşam olmak üzereydi. Aynı evde olup da karşılaşmamaları nasıl mümkün oluyordu? Yemek yemek için odadan çıkmışsa bile fark etmemişti.

 

Küskün müydü yoksa? Sözleriyle onu küstürmüş olmalıydı. Kaba herifin tekiydi. Fakat buna rağmen onun başı omzuna düşmüştü. Eve gidene kadar hiç kıpırdamamıştı. Omzunu kendine ait hissetmiyordu artık. Hissettiği şey tam olarak; Buz Devri'ndeki Diego'nun küçük bebek ona güvendiğinde düştüğü boşluğa benziyordu. Beklenmedik, şaşırtıcı, tuhaf... Alın bu çocuğu bendenn! diye çıldırır gibi. Ne yapacağını bilemezcesine. Sessiz bir telaşı taşıyorcasına. Eski bir kütüğün kenarına çiçek iliştirmişler gibi.

 

"Pehhhh." matematik kitabını kapatıp arkasına yaslandı. "Yeter lan. Sabahtan beri soru çözmekten sıkıldım zaten."

 

"Odanda çalışsana oğlum, neden mutfakta çalışıyorsun?" yemek pişirmekle meşgul cici annesine sıkkın bir bakış attı.

 

"Sıkıldım zaten." kalkıp kitabını aldı. Sandalyeyi yerine itti. Ölmüş müydü yoksa? Yemek yemek için mutfağa bile gelmediğine göre gerçekten ölmüş olmalıydı. Ev yine çok kasvetli hissettirmeye başlamıştı.

 

Yüzünü buruşturarak alt katta boş boş gezindi. Koltuğa oturacaktı ki son anda vazgeçti. Ahşap merdivenleri çıkarken evdeki yalnız ve sessiz çocukluğunu hatırladı. "Kıçım."

 

Hızlanıp mağarasına kapattı kendini.

 

"Ulan harbiden öldü mü acaba? Kontrol mü etsem?" bir bahane bulmalıydı. Etrafa bakındı boş boş. Asya'nın tişörtünü hatırlayınca dolaba yaklaştı. Unutup gitmişti onu. Sinan da katlayıp dolabına koymuştu. Hemen tişörtü alıp dolabı kapattı. Kaşlarını çattı, kızmaya gidiyordu.

 

Asya'nın odasının önüne gidince her ihtimale karşı kapıyı tıklattı. İçeriden ses gelmeyince sinirlendi. "Ulan öldün mü lan!" İçeriye daldı. Asya'yı yatakta, sandalyede değil de yerde görünce gözleri büyüdü. "Lannn!" Gözlerini kırpıştırdığını görünce yaşadığını anladı. "Lann salak mısın! Taş kalbime iniyordu!"

 

Asya herhangi bir tepki vermeyince kapıyı kapatıp ona yaklaştı. "Tişörtünü gene almamışsın. Aklın nerede?"

 

Kızın gözlerinin kızarmış olduğunu fark edince yanına çöktü. "Ne oldu lan? Niye yattın yere? Niye ağlıyorsun salak? Tavanda benim göremediğim ne var?" bakışlarını Asya'nın baktığı noktaya sabitledi sonra tekrar ona indirdi.

 

Asya cevap vermeyince sinirlendi. Onu belinden kavrayıp doğrulttu. "Kalk lan. Deli misin? İyice delirdin dimi? Salak salak şeyler yapıyorsun. Beni de delirtiyorsun. Konuşsanaaaa."

 

"Senin işin yok mu? Rahat bırak beni."

 

"Trip mi bu?"

 

"Hayır. Beni yalnız bırak."

 

"Ne oldu Asya! Söyle şunu sinirlendirme beni!"

 

"İlgilenmiyordun hani. Niye soruyorsun?"

 

Nefes verdi. Öyle demişti ama onlar demek istediği şeyler değildi. Elindeki tişörtle Asya'nın gözyaşlarını ardından burnunu sildi. Sonra sırıttı. "Zaten çok çirkin bir tişört. Bir işe yarasın."

 

Asya bu hareketi umursamayınca tişörtü arkaya attı. "Boşver dünü. Ne oldu söyle. Söyle bak sana çikolata alırım."

 

Yine sessizlikten başka bir şey duyamayınca gözlerini devirdi. "Kızım söyle işte. Yalvarayım mı illa?"

 

Burnunu çekti Asya. Sonra İskender'in kitabını Sinan'a gösterdi. "Ben bu cümleleri hak etmiyorum. İtiraf ettiğinde ona düşüneceğimi söylemiştim. Onu üzmekten kaçmak için... Ama..." gözleri doldu. "Aşkını yazmış."

 

Sinan yutkunup kitabı aldı. Rastgele bir sayfa açıp okudu. Dudakları kıvrıldı. "Ne hoş. Seni gerçekten seviyor. Sen de bu kadar dertlendiğine göre onu sevmeyi deneyebilirsin. Boşuna ağlama, git kabul et." böylesinin daha doğru olduğunu düşünüyordu. Sevmese de... Belki İskender'i severse hayalinden de vazgeçerdi. İskender, Asya için en doğru seçenekti.

 

" Yapamam Sinan."

 

"Niye yapamazsın! Yapacaksın!"

 

"Şimdi olsa... Sonra ne olacak?!"

 

"Sonrasına sonra bakarız!"

 

"Onu kandırmak istemiyorum! Ya hiç sevemezsem! Ya her şeyi mahvedersem! Ya onu daha çok üzersem! Ya sonra arkadaş bile kalamazsak!"

 

"Ya seversen! Ya her şey çok güzel olursa!"

 

"Ne yapacağımı bilmiyorum..." fısıldayarak konuştu.

 

"Sana söylüyorum işte ne yapacağını!"

 

"Sinan!"

 

"Beni dinle!"

 

"Peki."

 

"Peki..." neden bu kadar hızlı kabul etmişti? "Kalk yerden!" kendi kalkarken Asya'yı da kaldırdı. Yatağa kadar çekiştirip oturttu.

 

Kitabı masanın üzerine koyup kendisi sandalyeye oturdu. Bir kalem aldı eline. İskender'in kaldığı yeri açıp Asya'ya baktı. "Söyle."

 

"Napıyorsun?"

 

"Devamını yazacağız. Hislerini söyle."

 

"Ama..."

 

"Sol elinle yazamazsın. Sen söyle ben yazacağım."

 

"Ya Sinan ne diyeceğim?"

 

"Ne hissediyorsan onu. Hangi duygularla onu kabul ettiğini bilsin. Madem kandırmak istemiyorsun."

 

"Ben... Beceremem."

 

"Beni delirtme Asya. Yardım istiyorsan dediğimi yap!"

 

"Niye bağırıyorsun!"

 

Yumruğunu sıktı. "Asyaaaa. Dediğimi yap."

 

"Tamam."

 

"Başla."

 

"Asya.. Ne yapacağını bilmiyordu. İskender'i gerçekten çok seviyordu ancak..."

 

"Devam et."

 

"arkadaş olarak. Ömrü boyunca onun kadar iyi bir insanla karşılaşmamıştı. Onunla detleşmek, sohbet etmek, sadece yürümek bile huzur veriyordu."

 

"Eee sonra.."

 

"Odunum ben hemen yazamıyorum."

 

"Belli. Bunu da yazıyorum. Odunun teki olduğu için İskender'in duygularını anlayana kadar yıl geçti. Kendisi için doğru kişi olduğunu bilmesine rağmen salak salak ağlayıp durdu."

 

"Sinaaaan!"

 

"Yalan mı?"

 

"Off."

 

"Yazmadım tamam, devam et."

 

"En son ne demiştim?"

 

"Ohooo. Huzur veriyordu. Eee?"

 

"Çok iyi bir dosttu onun için. Temiz kalpli, anlayışlı,

 

efendi, korumacı... Her zaman yanında olmuş onu desteklemişti. Asya ona minnettardı. Onu kırmak istemiyordu. Bu yüzden... "

 

" Bu yüzden...? " yutkundu. Elini alnına götürdü.

 

"... İskender'in teklifini kabul etmeye karar verdi. Deneyecekti."

 

Kitaba düşen gözyaşını sildi hızla Sinan. Biraz bekleyip kendine gelince kitabı kapattı. Doğrulup Asya'ya yaklaştı. Kitabı yatağa koyup Asya'nın çenesini kavradı. "Bunu ona ver, bir şeyler söylemene gerek kalmaz. Ve ağlama. Mutlu ol. Senin bir suçun yok. Sen elinden geleni yapıyorsun. Mutlu olmaya bak. Sakın ağlama. Beni delirtme tamam mı?"

 

"Sinan..."

 

"Bana güven. Düşünme. Her şey güzel olacak."

 

"Sağ ol."

 

Gülümsedi hafiften. Asya'nın saçlarını karıştırıp odadan çıktı.

 

Kendi karanlığına doğru yol aldı.

 

🖤

 

Dırırırıım

 

Gerçek bir hava değişimi, herkes için...

 

Ne düşünüyorsunuz?

 

İskender'in itirafı?

 

Ve Sinan...

 

 

Bölüm : 16.10.2025 20:34 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...