23. Bölüm

İmdatt!

Yıldız Akyürek
yildiz_sena

Ölüyorum.

 

Ölüyoruğğğm. Bana bir şey olmaz demiştim ya bana her şey oldu. Nefes alamıyorum.

 

Kahvaltıdan sonra kendimi koltuğa bıraktım. Ananem de üzerimi örttü sağ olsun. Bana kalsa kahvaltıya da inmezdim zira nefes alamazken hareketsiz durmak bile zorken yemek yemek işkence. Burnumda ağırlık, başımda ağrı, boğazımda da dikenli tel var mübarek. Her yutkunuşumda boğazıma batıyor sanki. Hâl desen hiç yok. Ruhum bacaklarım ve kollarımdan çekilmiş, göğsüme sıkışmış bu nedenle ağrı yapıyor gibi. Dünyadaki bütün peçeteleri uç uca bağlayıp getirseler burnuma yetmez.

 

Gülmek istedim buna, içimden belki. Ahh ahhh. Kışa girmeye az kala olacak iş mi? Kışın zaten hasta olacağım. Şimdiden olmak niye? Yağmur senin neyine Asya.

 

Telefonum çalıyor galiba, ananem açıp bana uzattı. Ben de alıp kulağımın üstüne koydum. Elimde tutmaya da hâlim yok. "Hıı?"

 

"Asya, uyuyor muydun?"

 

"Maalesef."

 

"Sesin uykulu geliyor."

 

"Sesim bile hasta, ne yapsın gariban."

 

"Hasta mısın? Geçmiş olsun."

 

"Sağ ol Bado."

 

"Bulaşalım diye grupta konuşuyorduk. Sen mesajları görmeyince arayım dedim."

 

"Hımm."

 

"Böyle gelemezsin..Neyse biz geliriz seni görmeye."

 

"Boşver ya ben köşemde ölüyom kendi kendime. Siz buluşun." burnumu çektim damlamasın diye. Tamamıyla korkunç.

 

"Sus kız. Gelip seni ayağa dikeceğiz."

 

"Bütün dünya toplansa beni ayağa dikemez." göz kapaklarım kaydı gözlerime doğru. Etrafı ince bir çizgi olarak görüyorum.

 

"Abartma Asya."

 

Cevap vermeye üşendim.

 

"Geliyoruz birazdan." dedi. "Hımm." gibi bir mırıltı çıkardım.

 

"Görüşürüz."

 

"Hıhım." arama sonlandı. Keşke biri kulağımdan alsa. Telefonu. Dünyayı bir çizgi gibi görmemi sağlayan göz kapaklarımın aralığı kapandı. Ve karanlık... Işığı hisseden bir karanlık.

 

Ne düşündüğümü hatırlamadığım uzuun bir aradan sonra birtakım sesler kulağıma geldi. Birileri konuşuyor ama seçemiyorum. Kendimi biraz toplamaya çalışıp gözlerimi açtım. Arda'nın endişeli bakışlarını yakaladım. O da benimkileri yakalamış olacak ki gülümsedi.

 

"Darda."

 

"Böceğim. İyi misin?"

 

Güldüm az buz. "Uğurum gitmiş böcek kalmışım. Tam olarak öyleyim." O da güldü.

 

Biri telefonu kulağımdan aldı. Hâlâ orada mıymış? "Gerçekten mi? İnanılmaz, yarım saattir böyle mi duruyor?" Bado'ymuş.

 

"Öyleymiş." yutkundum ve yine boğazımı kesti sanki teneke.

 

"Geçmiş olsun Asya. Doktora gidelim bence. Çok hastasın." Bakışlarımı İskender'e çevirdim.

 

"Lokman Hekim gelse belki. Ölüyoğm."

 

"İlaç alırız en azından."

 

"İlaç var da içiremiyoruz oğlum. Sadece pembe bebek ilacından içti." niye ifşalıyosun beni ananeğğğğ. "Ondan başka ilaç ağzına sürmezmiş. Ölse daha iyiymiş. Şeytan kulağına kurşun."

 

"Meyve yesin o zaman." Sinan bile gelmiş.

 

"Meyve de istemiyor yavrum. Nefes alamıyorken bir şey yiyemezmiş. Dişlerinde bile hâl yokmuş. Zorla kahvaltı ettirdim." Doğru söylüyor. Çiğnemeye bile mecalim yok.

 

"Bu da ne böyle. Meyvelerin suyunu sıkıp biberona koyalım. Belki öyle içer bebek hanım." dedi Sinan dalga geçer gibi, biraz da sinirli gibi emin olamadım. İşaret parmağımı hafiften kaldırdım. Çok pis kızardım buna ama... Hâlim yok. Gözlerimi kapattım.

 

"Bu kız gerçekten ölmüş lan. Bana karşı koyamıyor. Lafımın altında kalmazdı. Yazık." yazık mı? Harbi yazık bana.

 

Kedimin gelip battaniyemin içine girdiğini hissettim. Biraz bacağımı tırmalayıp göğsüme sığındı. Sanki beni iyileştirmek istiyor. Kıyamam. Ya da yok lan. Beni yemek için ölmemi bekliyor olabilir. Nankör sonuçta.

 

" Ballı süt yapayım kuzum sana. Boğazını rahatlatır."

 

"ı ıhhh." süt içmem beğn. Asla.

 

"Nasıl iyileşmeyi düşünüyorsun Asya?" düşünemiyorum Bado.

 

Ölümüne hapşırınca kedim yanımdan fırladı. Bir kaçışı vardı... Ahahahahah. Yarım yamalak gülerek sırtüstü döndüm. Kediler bazen çok komik oluyor.

 

"Aynı dedene çekmişsin. O da böyle keçi gibi intçıydı. İnadından kalbine indi adamın. Yavrum bir şeyler içmen gerek ki düzelesin." harbi mi? Dedeme mi benziyorum?

 

"Anane..."

 

"Efendim kuzum." bana yanaşıp saçlarımı okşamaya başladı.

 

"Ben ölürsem... Kedime bak olur mu?" ahahah

 

"Kız sus. Neler diyorsun. Ölüm döşeğinde gibi ne konuşuyorsun. İyileşeceksin."

 

Bir şey demedim. Gözlerimi yumdum. Sanki tekrar uyuyabilecekmişim gibi bir his doldurdu içimi. Zaten halim yok, vücudum kendini bırakmış. Ben gidiyom galiba... Öte âleme.

 

 

Asya baygın gibi yatarken arkadaşları diğer koltuğa oturmuş onu izliyordu. Mehlika Hanım ise mutfağa gitmiş Sarı Kantaron çayı yapıyordu.

 

Asya'nın kedisi yine ona doğru gelip üzerine tırmandı. Kalbinin üzerinde kıvrıldı.

 

"Kedi de ondan kopamıyor." dedi Sinan olayı anlamsız buluyormuşçasına.

 

"Bence çok sevimli. Onu annesi sanıyor belki." sessizce güldü Badem.

 

"Uyudu galiba." Arda'nın dediğine gülümsedi İskender.

 

"Uyumadı bayıldı bence. Hatta ölmüş bile olabilir."

 

"Sinaaan." dürttü Sinan'ı Badem. "Deme öyle."

 

"Nee, yalan mı?"

 

"Bence bir şeyler yapmalıyız. Kıyamıyorum böyle yatmasına." Badem ve Arda İskender'in tatlı itirafına kıs kıs gülerken Sinan baygın bakışlar atıyordu.

 

"Anne... Anne.." diye mırıldandı Asya.

 

"Anne mi? Şaka mı bu kız?"

 

"Hasta, normal. Sinan diyecek hali yok ya." Badem kendi söylediğine gülüp Arda'yı da gülmeye davet etti.

 

"Niye Sinan desin zaten. Saçmalık." dedi ve gülen ikiliye üstten bakışlar attı Sinan. Onlar mı çok salaktı yoksa kendisinin mi sabrı yoktu? Tek kaşını anlık kaldırıp indirdi ve nefes verdi. Dayanamayıp ayağa kalktı, Asya'nın üzerinden kediyi aldı. "Rahat dur, zaten hasta bir de üzerinde ağırlık yapıyorsun."

 

"Ne ağırlık yapacak küçücük kedi?"

 

" Kör müsün Badem? Ne küçücüğü at gibi olmuş."

 

"Öfff Sinan."

 

Sinan tekli koltuğa oturup kediyi dizlerine koydu. Tüylerini okşuyor, ara sıra ısırması için parmağını uzatıyordu. Kedi de bunu bir oyun olarak belliyor, karşılık veriyordu.

 

Asya öksürerek hafiften doğruldu. İskender hızla kalkıp ona yaklaştı ve sehpadaki su dolu bardağı alıp onun dudaklarına yaklaştırdı. Asya birkaç yudum alıp zorla yutkundu. Minderin altındaki mendilini alıp burnunu çekti. Bunun üzerine Sinan yüzünü buruşturdu.

 

Asya gözlerini diğerlerine çevirdi. "Uyumuş muyum?"

 

"Hımm, anne diye sayıklayıp duruyordun." Sinan'ın cevabına kaşlarını çattı.

 

"Ben anne demem asla."

 

"Hımm tabi tabi."

 

Göz devirip tekrar uzandı Asya.

 

"İyi misin Asya? Bir isteğin var mı?" çok yumuşak çıkmıştı İskender'in sesi.

 

"Yok, sağ ol."

 

"Ne demek." bardağı eski yerine koyup Arda'nın yanına oturdu.

 

Mehlika elinde tepsiyle geldi. Tepsiyi sehpaya bırakıp Asya'nın baş ucuna oturdu. Yine saçlarını okşamaya başladı. "Yavrum, çay getirdim. Bari onu iç. Hadi kuzum."

 

İsteksizce kalktı Asya. Sırtını koltuğa yaslayıp bir süre öyle durdu. Anneannesinin yardımıyla çaydan birkaç yudum aldı. "O kadar da kötü değilmiş anane. Ne bu?"

 

"İç guzum iç. İlaç o iyi gelecek."

 

"Zarhoş olmayak da sonra." gülecekken öksürük tuttu. Sırtını sıvazlayan anneannesine gülümsedi. Bardağı alıp çayın kalanını içti.

 

"Aferin yavrum benim." torununun elinden bardağı alıp tepsiye koydu. Uzanmasına yardımcı olup başını öptü. Asya hissettiği halsizlikle yine gözlerini yumdu.

 

 

Sonunda iyileştim, biriken ödevlerimi yapmaya çalışıyorum. Dört gündür yatmaktan beynim sulanmış, anlamıyorum resmen. Tabi hâlâ hafiften hastalığın izleri üzerimde olduğundan da olabilir.

 

Arkadaşlarım sağ olsun dört gündür gidip gelip benimle ilgileniyorlardı. Daha önce böyle arkadaşlarım olmamıştı. O yüzden diğerlerinden vazgeçmek hiç de zor değildi. Ama onlardan ayrılmak... Gerçekten çok zor olacak.

 

Tuhaf bir şey oldu. Ben hastayken yani. Rüya mıydı yoksa gerçek mi, hayal ürünü mü bilmiyorum. Gerçekten tuhaftı. Bir öpücük... Çok kısa ama bir o kadar da hafif ve yavaş.

 

Ananem değil... Ananem niye dudağımı öpsün? Ahh gerçek bile değil belki. Rüya olsa sadece o his mi olur? Görmez miydim bir şeyler? Gerçek olamayacak kadar da saçma. Deliriyor muyum yoksa? Sen kendini prenses mi sanıyorsun Asya? Gerçek aşkın öpücüğüyle iyileşme falan... Puahahah. Saçmalık. Kesin ananemin çayı kafa yaptı. Aynen. En mantıklı açıklama bu. Sıyırma Asya kafayı, sıyırma. İşimiz gücümüz var. Bin ton ödev... Hüğğğğ.

 

Gruba yazayım bari. Önce teşekkür edeyim sonra yapamadığım soruyu atarım. Kafam çalışmıyor çünkü, birinin bana anlatması lazım.

 

Gruba girip milyonlarca mesajı aştıktan sonra kendi mesajımı yazdım.

 

"Arkadaşlar, dört gündür sürekli gelip ilgilendiğiniz için teşekkür ederim. Ben pek kendimde değildim ama anneannem sürekli geldiğinizi söyledi. Çok sağ olun."

 

Hassas Kelebek: Ne demek böceğim. Uğurun geri gelsin yeter.

 

Ahahah çok tatlı he.

 

Yazar Efe'ndi: Sen iyi ol yeter. :)

 

Bado: Ne demek bacıyan. Yarın okula geleceksin değil mi?

 

Eski Düşman: Eyvallah

 

" Geleceğim. Ödevleri tamamlamaya çalışıyorum."

 

Bado: Ayyy kolay gelsin. Birikti demi onlar. Bitmez kolay kolay.

 

"Evet maalesef. Çile gibi. Yapıyorum yapıyorum bitmiyor. Artık algılayamıyorum. Yatmaktan mı beynim sulandı yoksa ödev yapmaktan mı emin değilim."

 

Bado: Yardım edebilirim.

 

"Sağ ol ama olmaz öyle. Yapamadığım soruları atsam baksanız olur mu?"

 

Bado: Gönder bacım.

 

Mesajını beğenip yapamadığım matematik sorularının fotoğrafını çektim ve gruba attım. Çözseler de anlayacak mıyım bilmiyorum. Ahahah. Olsun en azından çözüm bir şeyler çağrıştırabilir.

 

Hassas Kelebek : Bunlar ne biçim soru lağn. Bunları çözen uzay mekiği de tasarlar.

 

Bado: Ahahahah

 

Bado: Bunları anca abimle Sinan çözer

 

Hassas Kelebek: Aynen öyle. Bunlar bizim boyumuzu aşar.

 

Eski Düşman: Çok zor olmaz. Boyunuzu aşması... Zaten kısasınız 😌

 

Bado: Sus beğğğ. Çok da kısa değiliz.

 

Şuna bak şuna. Çı çı çı. Sen niye alınıyorsun sana demedi. En kısa benim. Öyle ama çok fazla fark yok.

 

Yavuz'dan mesaj geldi o sıra. Üstten okudum tabi. "Asya, nasılsın?" yazmış. Hastaydım diye herhalde. Sorularım çözülürken ona cevap vereyim bari.

 

"İyiyim, sen nasılsın?"

 

Yavuz: Sevindim, ben de iyiyim. Yarın okula gelecek misin?

 

"Evet, gelmem gerekiyor artık. Neden?"

 

Yavuz: Özlemiş olabiliriz.

 

Alla alla. Bu ne demek lan? Ne dicem?

 

"İyii, olabilir öyle şeyler."

 

Yavuz: 😅 Olabilir.

 

Olmalı mı? Olmamalı mı? Olmasa daha iyi sanki. Iğğh, kendimden usandım. Ne mana şimdi? Manasız mana.

 

" İyi akşamlar o vakit."

 

Yavuz: Yarın öğle arası benimle kantinde yemek yer misin? Önemli bir şey konuşmamız gerekiyor.

 

Hı? Bu işte bir tuhaflık var gibi.

 

"Şimdi söyle ne söyleyeceksen." aynen. Ne o öyle kantinde yemeğe davet etmeler falan? Gören de aşk itirafı yapacak sanar. Yok artığkk.

 

Yavuz: Böyle söylenebilecek bir şey değil.

 

Essah mı? Yoksa... Saçmalamağğğ.

 

"Bakarız."

 

Yavuz: Bakarız mı? Önemli Asya.

 

Belki de çok alakasız bir şey. Ya da birileri hakkımda kötü planlar yapıyor ve o da onları öğrendi ve bana söylicek. Asyağğğğ. Salak mısın? Evet. Ne yani iki konuşalım dedi diye sana âşık mı? Salak mısın?

 

"Öf tamam konuşuruz. Yemekten sonra arka bahçeye gel. Ben kantinde yemiyorum."

 

Yavuz: Bir kerecik yemek ısmarlasam?

 

Hösst.

 

"Dediğim gibi. Yemekten sonra arka bahçeye geliyosan gel gelmiyosan eyvallah."

 

Yavuz: Tamam Asya.

 

Burda benim kurallarım geçer dostum. Söylemekten vazgeçseydi napacaktın acaba? Merak etmiyom ki. Etmiyom. Baane kızım. İstersem merak da etmem. Önemli olan zihni yönetebilmek. Zihnini yönetebilen her şeyi yönetir.

 

Görüldü kalmasın diye mesajını beğenip gruba girdim. İskender ve Sinan soruların cevaplarını gruba döşemiş.

 

"Sağ olun."

 

Yazar Efe'ndi: Ne demek Asya.

 

Eski Düşman: Eyvallah.

 

Hassas Kelebek: Harbi çözdüler lan

 

Bado: Çözerler tabi. Matematik profesörü onlar.

 

Hassas Kelebek: Keşke biraz da bizde olsa matematik, profesörlüğü geçtim.

 

"Hiç anlamıyorum diyemem ama çok ortalama bir tipim matematikte. Neyse lazım değil zaten."

 

Bado: Anlayacak gibi oluyorum sonra beynim sıfırlanıyo ahahah

 

"Ahahah"

 

Hassas Kelebek: Biz matematiğin yüz karasıyız.

 

Yazar Efe'ndi: Ders çalışmadığınız için öyle. Çalışsanız yaparsınız.

 

Bado: Sinan çalışmadan yapıyor.

 

Eski Düşman: Çalışmadığımı nerden çıkadın lan

 

Bado: Görmüyoruz.

 

Eski Düşman: Canım sıkılınca matematik çözüyorum ben.

 

Hassas Kelebek: İşte aramızdaki en büyük fark. Sen canın sıkılınca matematik çözüyorsun, biz matematik görünce sıkılıyoruz.

 

Bado: Çok doğru hahah

 

"Siz sanatçı olun. Boşverin matematiği."

 

Hassas Kelebek: Hadi Badem ressam oldu diyelim ben ne olacağım?

 

"Oyuncu ol bence. Yakışır."

 

Hassas Kelebek: Harbi mi?

 

Harbi tabi.

 

"Bence mimiklerini çok iyi yönetiyorsun, tavırların bazen tiyatro sahnelerini andırıyor. Çok hızlı geçiş yapıyorsun duygular arası. Ay ne bileyim. Bana oyuncu hissi verdin. Hatta tiyatro oyuncusu. Çok gerçekçi saçmalıyorun. Hah bak bu en iyi tanım."

 

Eski Düşman: Puhahahahaha. Çok gerçekçi saçmalıyorsun mu? Aslında haklısın. Çok gerçekçi saçmalıyor.

 

Bado: 😂😂

 

Hassas Kelebek: Başta övülüyor gibiydim sanki. Niye böyle oldu ki bu?

 

Yazar Efe'ndi: Yaparsın Arda, yeter ki iste. Bence de sende oyunculuk kalemi var.

 

Hassas Kelebek: Sağ ol gardaşım 😁

 

"Ben gidip ödevlerimi bitireyim, biraz daha oyalanırsam yetişmeyecek. Görüşürüz arkadaşlar."

 

Bado: Görüşürüz bacığğm

 

Yazar Efe'ndi: İyi akşamlar 😊

 

Hassas Kelebek: Görüşürüğzzz

 

Soruların cevaplarına bakıp onları anlamaya çalıştım on saat. Bazılarını yine de anlamayınca diğer ödevime geçtim. Şu an zaten beynimin algılama kapasitesi her zamankinden daha düşük. Ahh ahh ne vardı bu kadar ödev verecek yağ. Hafta sonu için zaten çok ödev vermişlerdi, pazartesi salı da eklendi üstüne. Yazık bana. Acıktım yine bir de. Ders çalışınca hemen acıkıyorum. Yakıtım bitti, imdat.

 

 

Bu yıl da okul hayatımız yamalı geçiyor. Yok hastalık yok rezillik... Ben ne zaman keyfine yatacağım. Okula da erken geldim bugün. Biraz bahçede oturup hava alayım. Dört gündür evden çıkmıyorum.

 

Bankın birine oturdum. Bugün de hava güneşli. Isıtayım kemiklerimi. Hastayken çook çook üşüyordum.

 

Ahh be. Gökyüzü çok güzel. Her şey güzel olsa bile bana keder olarak geri dönüyor. Düşünme Asya. Düşünmemek çok zor. Belki de oyalanmak gerek. Nedense gözlerim yolları gözlüyor. Önceden yalnız kalmak için deli olurdum şimdi onları istiyorum. Delirdim. Delirmedim, alıştım. Yavru kediye olandan bana da oldu. O kedicik nasıl alıştıysa benle ananeme ben de onlara alıştım. Off off.

 

Kendini suçlama, alışmamak elde mi? Hepsi çok tatlı. Hepsi çok özel ve kendine özgü.

 

En iyisi müzik dinleyim. Kulaklıklarımı takıp sabah sabah arabesk dozumu alayım. Ahahah. Bazen arabesk dinleyince gülesim geliyor. Ben de tuhaf bir çeşidim. Ama bazılarının müzikleri oynak yani napim. Dırırım.

 

Gökyüzünün mavisini doldurdum gözlerime. Hep şey düşünürüm. Ne kadar bakarsan bak eskimiyor mavisinin güzelliği. Gecesinin yıldızları... Görmezden geliyoruz sadece. İnsan tuhaf. Bazı saçma düşünceler de akmadı değil zihnimden şu an. Boşver.

 

Daha eğlenceli parçalar mı dinlesem acaba? İlk ders matematik ya ona hazırlık yapıyorum.

 

Bir kaç şarkı sonra kara göründü. Kara derken... Bizimkiler işte. Bademcik'le Arda koşarak yanıma geldiler. Hemen sağıma soluma oturup kulaklığımı rehin aldılar. Tuhaf tuhaf ikisine baktım ve yüzlerinin aldığı şekle sırıttım. Şarkım onları çarptı. Kollarmı omuzlarına atıp ikisini de kendime yasladım. Onlar Küçük Emrah modundayken saçlarını okşadım.

 

Sinan ve İskender ise yanımıza kadar gelip karşımızda dikildiler.

 

"Yine ne tiyatro çeviriyorsunuz?" dedi Sinan anlamsız olduğumuzu belirten bakışlarla.

 

İskender ikilinin haline güldü. Ben de gülerek müziği değiştirdim. Ne olacağını görmek için hareketli bir parça seçtim tabi. Parmaklarını şıklatarak yavaş yavaş hareketlendiklerinde gülüşüm büyüdü. Ayağa kalkmak istedikleri belliydi. Kulaklığı çıkarıp müziğin sesini verdim.

 

Hızla kalktıklarında İskender ve Sinan geri çekildi.

 

"Deli misiniz lağn?" hahah turşu. Onlar oynarken Sinanla İsko yanıma oturdu.

 

Ne güzel oynuyorlar lan. Tam birbirlerine göreler. Birbirlerine ayak uyduruyorlar. Arda gözünü aç gardaşım. Gör Badem'i, gör artık.

 

Bana yaklaşıp kaldırmaya çalıştıklarında İskender ve Sinan'a tutundum. İmdat. Okulda asla oynayamam.

 

"Gel geeeel." bu ses tonuyla tam bir cadıya benziyorsun söylemiş miydim Bado?

 

"Vermeyin beniğğğ." isyankâr bağırışımdan sonra İskender ve Sinan kollarımı sıkıca tutup onların beni almasına izin vermedi. Allah razı olsun.

 

Arda'yla Badem benden vazgeçip işlerine geri döndüler.

 

"Sağ olun."

 

"Ne demek."

 

"Eyvallah."

 

"Çok tatlılar değil mi?" bakalım ne diyecekler. Ardem için yol yapıyorum hahahah.

 

"Bence salak gibi görünüyorlar." Sinan'dan başka bir cevap beklemiyordum zaten.

 

"Çocuk gibi davranıyorlar." Fakat İskender'den böyle bir cevap beklemiyordum. Tatlılar demeliydi.

 

"Niye ya? Ne güzel eğleniyorlar. Kimseyi umursamadan. Herkes yapamaz bunu." yaani.

 

"Sabahın köründe bu enerji çok gereksiz." güzel bir şey söylesen ölür müsün? Sinan işte.

 

"Eğleniyorlar evet ama başka türlü de eğlenebilirler." neden ki?

 

"Böyle eğlenmelerinde ne sorun var İskender?"

 

"Kızım sen neden kalkmadın o zaman? Ordan pay biç."

 

"Benim enerjim yok şu an. Onların var."

 

"Demek öyle." Sinan doğrulup beni zorla yerimden kaldırdı ve Arda'lara doğru ittirdi. İkisinin arasına düştüğümde el mecbur parmaklarımı şıklatmaya başladım. Turşu ise sırıtarak yerime yayıldı. Telefonumu da eline geçirmeyi ihmal etmedi. İşaret parmağımı sallayarak ona doğru gideceğim sırada ellerimi tutup beni halaya dahil ettiler. Bu ne halayı lannn? Halay da bilmem zaten. Sinan'ın keyfine keyif eklendi. İntikamım acı olacak.

 

"Iğğğh!" delilerin yanında akıllı olursan seni deli ilan ederler. Deliyle deli veliyle veli. Kendi şahsıma münhasır hareketlerimle oyunu coşturdum.

 

"Puhahshahahahha."

 

Rezillik. Parçalicam seni Sinann. Ardem'e yol yaparken arada kaynadım.

 

Neyse ki zil çaldı. Sonsuza kadar sürecek değildi değil mi? Şimdi de ayrı bir rezillik gerçekleşmek üzere. Üzerine atlicam galiba. Ona doğru atıldığımda telefonum elinde koşmaya başladı.

 

"Lağğn!" ben de peşinden uçtum. Kıracam o çırpı bacaklarını. Çok da hızlı koşuyor. Bittin olum seğğğn! Merdivenleri üçer üçer çıkıyor bir de. Herkes de okula girmeye başladı, kalabalık zaten. Çekilin beğ önümdeğğğn.

 

Birkaç kişiyi ittirip anca okula girebildim. İnşallah bana sövmemişlerdir. "Sinağğn!"

 

Okulun içindeki merdivenin tepesinde durup bana sırıttı. Koşmaya devam etti. Sabır çekip yetişmek için koştum. Birinci katın koridorunda beni bekliyormuş meğer. Şimdi yakaladım seni. Ona doğru kayar gibi koştum. Koşamadım, kaydım. Yeni silinmiş koridorda konverslerimle Sinan'a doğru... Cırlayışımla yere yapışmam bir oldu.

 

Neden Allahım?

 

Birkaç kişi başıma toplandı. Rezil olmak yetmedi mi? Elimi yüzüme kapatarak en azından ben görmem diyerekten yok olmayı denedim.

 

Kollarımdan tutup kaldırdı beni. "İyi misin gerizekalı?" bakışlarımdan alması gereken cevabı aldı. Beni kenara çekti. Hırkamı çıkarttırıp kendi hırkasını giydirdi. Malum, yerlerin izi çıktı üstümde. Hırkası kıçımı da kapattığı için mutluyum.

 

"Çantan nerde?" diye sordu her şeyi bırakıp peşine uçtuğumu bilmiyormuş gibi. Badem, İskender ve Arda çantamla yanımızda belirdi.

 

"Ne oldu?" kaşlarını çatmış endişeli bakışlarını üzerimde gezdiriyordu İskender.

 

"Salak gibi yere yapıştı. Yerler yeni silinmiş. Bir paspas da o attı." hahha ya çok komik!

 

"Niye koşturuyorsun kızı? Sen koşturmasaydın düşmezdi." İskender haklı.

 

"Koşmasaydı. Ben mi dedim koş."

 

"Öff Sinan. Telefonunu alıp kaçtın ya." konuş kız Badem.

 

"Eğleniyordu sadece. Bence bir sorun yok. Düşmeseydi iyi olurdu." ciddi misin Arda?

 

"Hadi hadi zil çaldı. Geç kaldık." hem koştur hem düşür hem de geç kaldık diye yakın. Düşman işte. Eski düşman falan değil tam düşman.

 

Çantamı alıp merdivenlere yöneldim. Sinan kolumdan tutup beni durdurdu ve telefonumu üzerimde bulunan hırkasının cebine koydu. Sonra enseme vurup yoluma devam etmem için beni ilerletti.

 

Hahah. Dirseğimi karnına geçirdim. Haha. İnledi. Sırıtarak yoluma devam ettim. Neymiş? Her şeyin bir bedeli varmış. Hahah. Enseme vuruyo bir de. Gıcık.

 

Dört sıkıcı ve insanı bayıltan dersten sonra öğle arasına kavuştuk. Sınıftan çıkmadan Yavuz yanıma geldi. Kantinde yemek yemek için ısrar etti ben de inat ettim. İnat etmek istedim çünkü. İstemiyorum kardeşim.

 

Arka bahçeye gidip patates kızartmamı yedim. Evet yine patates. Hem kolay hem güzel. Kime neğğğ.

 

Bekliyoruz şimdi. Gelsin diye. Yavuz'u. Gelsin de anlatsın diye. Belki de vazgeçti. Onla yemek yememek için keçi gibi inat ettim. Vazgeçmesi doğal. Beklemesem mi? Kız dur belki gelir. Belki de gelmez.

 

Telefonumla uğraştım biraz. Geldi o da hemen. Yanıma çöktü.

 

"Nasılsın Asya?"

 

"İyiyim sen nasılsın?"

 

"Ben de iyiyim, heyecanlıyım biraz." sesinden belli oluyor.

 

"Neden heyecanlısın?"

 

Sustu biraz. Sonra gözlerime baktı. Elimi tuttu. Noluyor lan?

 

"Asya.. Ben..."

 

Elimi alıp kafamı kaşıdım. Kafam kaşınmıyorsa da kaşımalı.

 

"Ben seni seviyorum."

 

Kahretsin. Şu an o kadar odun hissediyorum ki.

 

Tekrar elimi tuttu. "O futbol oynadığımız günden beri senden hoşlanıyorum. Bana bir şans verir misin?"

 

İmdat. Ne dicem? Mal mal baktım tabi yüzüne. Elimi geri alıp, kaçıp gidesim var. Öyle de kalbi kırılır. Cevap veremeyince salakça güldüm. Kızım napıyosun?

 

O da gülümsedi umut mu verdim yanlışlıkla? Elimi çektim yavaşça. "Üzgünüm, ben arkadaşlıktan fazlasını göremiyorum içimde."

 

Yüzü düştü. "Ama mesajlaşıyorduk, yani ben.. Sandım ki.."

 

"Onlar arkadaşçaydı."

 

"Anladım..." iyi çocuksun ama ben odunum napacaz. Kıvranıyorum zaten bu durum yüzünden.

 

"Hem zaten ben düşünmüyorum öyle bir şey. On yıllık yaşam planımda öyle bir şey yok."

 

"Neden? Belki bir şans versen her şey farklı olacak. Biraz daha düşün."

 

Düşününce değişmiyor. Hissim yok işte. Ben bir şey hissetmediğim biriyle yola çıkmam.

 

"Üzgünüm Yavuz. Oluru yok."

 

"Neden Asya? Sadece bir şans istiyorum."

 

"Açıkladım ya."

 

"Beni arkadaş olarak görüyorsun anladım ama değişebilir bu. Zamanla... Değiştirmeme izin ver."

 

Ulannn.. Kırmadan bu ısrarı nasıl kıracağım? Olmaz deyip kalkıp gitsem mi? O gitsin. Ben niye gidiyorum? Buldum.

 

Cebimdeki telefonu çaktırmadan çimenlere düşürdüm. Sol elimle çaktırmadan yazamam. Ama ses kaydı atabilirim. Eheheh. Akıl küpüyüm mübarek. Kime atacağım da gayet net. Beni takmayıp gelmeyebilir, gelirse toz duman. O yüzden bu bir kumar.

 

"Arka bahçeye gel.. Dediğimde beni kırmadığın için teşekkür ederim." ne alaka dimi.

 

"Rica ederim Asya. Ama..."

 

"Dağlar denize dik mi burada? Çok tuhaf demi."

 

Yüzü tuhaf bir şekil aldı. "Konumuza odaklanabilir miyiz?"

 

Reddettim işte. Sinirlenip kırmak istemiyorum. Israr etme kardeşim. Odunum zaten şu an. Sinirlenirsem kafanı bile kırarım. Sadece kibarsın diye şey yapmıyorum.

 

Kızım bunları dışından söylesen olay çözülecek. "Konumuz.." gelmicek bu turşu herhalde. Zaten bir işe yarasan şaşardım.

 

Rezilsin Asya. Olum reddetsem de gitmiyor ısrar ediyor işte. Kafasını kırmamak için şey ediyorum. Hem bende nasıl bir ışık görmüş de itiraf ediyor acaba? Çok odunca konuşuyordum. Yani ben öyle olduğunu düşünüyorum. Yoksa yanlışlıkla flört mü ettim? Asya saçmalama. Gülümsedim rahatsızca. Rahatsızım galiba.

 

Hayatımda hiç sevgilim olmadı kiii. Biri âşık bile olmadı. Ohaa ilk defa.

 

"Evet Asya, konumuz. Duygularını değiştirmem için bana fırsat ver." fırsat mı?

 

Ağzımı açtım bir şey söylemek için söyleyemeyip nefes verdim. Asya! Sen bu musun gerçekten! İstemiyorum de yine! Kaç kere daha söyleyeceğim acaba!

 

Başımı salladım, iki yana, olumsuz anlamda. Korkmayın ahaha. Elleri elime uzanırken ismimi duydum.

 

"Asyaa"

 

"Aaa biri beni arıyor. Kim ki acaba?" sesinden belli ya Asya. Sus kız, bilmiyoruz.

 

"Asyaa."

 

"Burdayığğm." sesime gel.

 

Ağaçların arasından yanımıza kadar geldi. Tek kaşını kaldırıp bakışlarını ikimizin üzerinde gezdirdi. "Hayırdır?"

 

"Sohbet ediyorduk." dedi Yavuz.

 

"Sohbet?" gülmek istiyorum. Ama ciddi duracağım.

 

"Evet, sen niye geldin?" söylediğimle ciddi misin sen bakışları attı.

 

"Sen ses.."

 

"Öhhhömmm. Bir şey söyleyeceksin herhalde."

 

"Asıl sen bana bir şey söyleyeceksin. Öyle görünüyor."

 

Yavuz hemen ayaklandı. "Ben gideyim, sonra konuşuruz."

 

"Git git." Sinan'ın öldürücü bakışları yüzünden başka bir şey demeden uzaklaştı. O gidince bakışları bana döndü. "Bu ne saçmalık. Gel diye ses kaydı atmışsın, haberin yokmuş gibi davranıyorsun."

 

" Bir şey anlatacağım o yüzden çağırdım."

 

"Giden arkadaşşla ne konuşuyordunuz?"

 

"Hiiç. Havadan sudan. Ders mers, arkadaş markadaş, okul mokul, yemek memek.."

 

"Tamam sus. Anladık."

 

"Güzel." gelip yanıma, kuru çimenlere oturdu.

 

"Anlat. Ne söyleyeceksin. Beni ayağına çağırıyorsun bir de. Çok lüzumlu değilse böyle bir şey yapmamalısın."

 

Hah paşa hazretlerine bak. Taklit etmeye üşeniyorum. Ne söyleyeceğim? Gülesim geldi. Buldum ahahah. Sırıtarak ona döndüm.

 

"Çok lüzumlu bir şey. Söylemezsem ölürüm valla. Zor tutuyordum kendimi. Bugüne kadar zor dayandım. O yüzden dayanamayıp buraya kadar çağırdım seni."

 

"Söyle kızım, meraklandırma. Allah Allah."

 

"Tamam tamam söylüyorum."

 

"Söyle artık!" aman hemen de bağır.

 

"Sen var ya."

 

"Eeee?"

 

"Aynı lahana turşusuna benziyorsun."

 

"Lağğn!" gülerek ayağa kalktım. "Bunu söylemek için mi çağırdın buraya kadar!! Kızım sen! Bittin sen!"

 

Neöööy. Kalkıp üstüme doğru geldiği için koştum. "Gel lan buraya!" Koş Asya. Peşimizde lahana turşusu vağğr. Bana vuracak hali yok herhalde. Rezil eder, ibreti âlem eder. İmdat. Sen kaşındın Asya.

 

Yeni iyileştim ben yağğğğğğ! Bu kovalamacanın bir sonu yok mu? Ağacın etrafından dolanıp yön değiştirdim. Keşke Sinan'ı çağırmasaydım. Yaptık bir hata.

 

Hırkanın kapşonundan yakaladı beni. Onun hırkası sonuçta, ihanet edecek tabi. Geriye doğru düşecek gibiydim. Hırka beni boğmadan dengemi korudum.

 

Hırkanın kapşonunu bırakmadan önüme geçti. Gözlerini kısarak yüzümü süzdü. Sonra kaşlarını çattı. Alnını alnıma dayadı. Boğuşacak mıyız? Yan baktın kavgası gibi. Bakışları zaten hiç hoş değil, ne yaptık sanki. Altı üstü dalga geçtik. O yedi yirmi dört yapıyor. Vuran öküz gibi bakmaya ne gerek var? Ben de aynısını yaparım ki. Kaşlarımı çatıp aynı bakışı attım ona. Korkmuyorum uleğğn. Yabanî yaratık. Ortam da müsait yabani olmaya, orman gibi.

 

O değil de biri görse yanlış anlayacak. Ne bilsinler köprüdeki inatçı keçiler olduğumuzu.

 

Birazdan, burası benim bölgem sen hayırdır diyecek gibi bir tipi var. Ben mi desem? O yapmadan ben yapayım. Aynen. Başımı geri çekip kafasına vurdum. "Ahh"

 

"Ahh kızım deli misin?"

 

Benimki de acıyor gerizekalı. Elimle alnımı ovarken göz ucuyla ona baktım. Yüzünü buruşturmuş masaj yaparak acısını dindirmeye çalışıyordu. Ahahahahah. Deliyim galiba emin değilim. Ama o öyle bakınca dayanamadım. İçimden geldi. Yapmasam ölebilirdim.

 

" Sen varya... Sen.. Büyük arızasın kızım. Kafayı sıyırmışsın." altı üstü yumurta tokuşturdum ne zırladın he. "Ağır bi vakasın. Doktorlar seni incelemeli. Deli hastanesinde bile senin gibisi yoktur." abart.

 

"Sen kendine bak be. Kaşınmasaydın."

 

"Bak ne diyor hâlâ. Kızım beni delirtme!"

 

"Sen zaten delisin... Olum."

 

"Yav yürü git. Deli görmek istiyorsan seni seninle tanıştıralım."

 

"Ben kendimi tanıyorum zaten zekai."

 

"Güzel!" gözleri alnıma değince kahkaha attı. "Boynuzun çıkmış."

 

Gözlerimi kıstım. "Senin alnın da kızarmış."

 

"Kızım ben bir sürü insana kafa attım şu ana kadar. Kızarır geçer o. Sen kendi haline yan. Yerlere de iyi bak belki beynin düşmüştür darbe sonrası."

 

"Lannn!"

 

Sırıttı. "Hırkamı ne zaman geri vermeyi düşünüyorsun? Kurumadın mı hâlâ?"

 

"Çok beklersin hırkayı artık. Vermicem."

 

"Yok ya ver lan hırkamı."

 

"Vermicem. Kolaysa gel al."

 

"Ya sabıııır. Ver lan."

 

Bizim kavgamızın sonu neden gelmiyor? Nedennn? İnat etme sen de ver hırkasını. İnat edesim geliyor. Dediğini yapmak istemiyorum. Ne diyorsa tam tersini yapmak istiyorum. O yüzdeeeen, yemek yemek için oturduğum yere doğru koşup eşyalarımı oradan aldım ve sınıfıma kaçtım. Nihahahahah. Alamaz ki.

 

Kafam da hâlâ acıyor. Zaten başıma gelmeyen kalmadı bugünden beri.

 

O değil de aşk itirafı aldım lan. Bu bir ilk. Sonra konuşuruz dedi lan bir de. Diyeceğim tek şey net bir hayır. Ben kimseyle sevgili olmam, babamın kızıyım. Nokta.

 

✨ 

Bölüm : 26.08.2025 16:05 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...