30. Bölüm

Miyavv

Yıldız Akyürek
yildiz_sena

💫

 

Dırırırırııııım.

 

İçimden şarkı söylemek durumundayım. Dudaklarımı oynatmaya üşeniyorum zira. Uyuyakalacağım halsizlikten. Yemek getirdiğimi söyleyip diğerleriyle yemeğe inmedim. Yemek de getirmemiştim zaten. Açım ama zamanla geçer.

 

En önde olmak sinir bozucu olsa da öğle arasını sıramda geçireceğim. Başımı sıraya koydum boş bakışlarla öylece yatıyorum. Belki de uyurum. Belli olmaz benim işim.

 

Müzik olsaydı iyiydi ancak açmaya üşeniyorum. Böyle bir insan olmak benim suçum değil. Mayıştım zaten. Üşümemek için kalın giymiştim, sıcacık ve baygın hissediyorum. Bu his güzel. Uykuya yakın bir his. Bebek gibiyim.

 

Sinan, üstten bakışlarıyla yanımdan geçti. Görebildiğim kadarıyla Gökçe'nin yanına gidiyor. Temize çıktığı için yine kızların gözdesi. Herkes ona bakarken, ona bayılırken o Gökçe'ye gidiyor. Vayy bee.

 

Neden bu kadar beğeniliyor ki bu çocuk? Bir kere özgüven sahibi. Sonraa... Dersleri iyi, tipi de iyi. Niye beğenmesinler kızım? Doğru.

 

Gözlerimi yumup kitabın kapağını yüzüme kapattım. Bu sıradaki uyku kadar tatlısı yok. Gerçi bütün uykular güzel. Hıhıhıhım. Nananana. Allahını seven bana müzik açsın. İç sesimi duyan yok tabi. Aklıma bir şey de gelmiyor ki konuşalım. Kafa dinle işte kızım. Bu gürültülü sınıfta kafa dinlemek imkansız. En azından iç dünyamdaki bir sohbete dalarak kurtulabilirdim.

 

Yok yok, benden çıkmaz şimdi öyle bir şey. Mallll gibiyim. Aahh çıldıracağım. Senin sorunun hâlâ o kitabı İskender'e verememen. Offf. Sevgili olmaktan korkan bir gerizekalıyım. Çünkü ben beceremeğğğm. Utanırım salak salak. Of Asya.

 

Belki alışırım. Utanmaya ne gerek vağğğr! Sen de hiçbir şeyden utanma git sevgili olmaktan utan. Deli misin nesin anlamadım. Ağlicam. Yalandan. Ahahah. Geçen gün ağlarken yanlışlıkla güldüm. Tedavi ol kızım. Beni sadece çiğköfte tedavi edebilir. Ulan hâlâ yiyemedim. Badem'den borç isteyeceğim. Malum kolum iptal iş de kuramıyorum. Sonra Sinan'dan borç alıp Badem'in borcunu öderim. Biraz da öyle idare edip Arda'dan borç alırım ve Sinan'ın borcunu öderim. Sonra tekrar Badem'den borç alıp Arda'nınkini öderim. Bu bir döngü ahahahaha. İskender'den alamam. Eğer şu sevgili olma işi girmeseydi araya borç isterdim ama şimdi olmaz. Yazık bana. Annemin verdiği parayı yine almadım. İstemiyorum kardeşim. Tamam evinde kalıyoruz, yiyoruz içiyoruz ama para ayrı.

 

Kitabın kapığını yüzümden çekti biri. İşaret parmağını yanağıma bastırdı. "Heyy yumuşak şey." gözlerimi araladım. Beni duvara doğru sıkıştırarak yanıma oturdu Sinan. "Ne bu halin?"

 

Ona halimi açıklamaya üşenen bir bakış attım. Sabır çekti. Ben de nefes verdim yüzüme gelen birkaç tel saçım havalandı. Sonra tekrar aynı yere indi.

 

"Aahh çok sinir bozucusun. Yine gelmişler sana."

 

Ofladım. "Sıkılıyorum, uyumak istiyorum. Bir şeyin geldiği yok."

 

"Verdin mi kitabı?"

 

"Hayır."

 

"Neyi bekliyorsun?"

 

"Okuldan sonra vereceğim. Acaba verip kaçsam mı?"

 

"Salak mısın?" sence? Öyleyim tabi. Ahahah.

 

"En büyük korkumu keşfettim galiba. Gönül ilişkileri..."

 

"Ne değişik bir canlısın. Arda yanında solda sıfır."

 

"Hııım. Babam hayatta olsa biriyle sevgili olmama kızardı." hatta belki de kızıyordur.

 

"İskender'i baban bile onaylar bence. O kadar düzgün biri."

 

"İskender'den yana sorun yok. Neyse boşver bu konuyu. Gökçe'yle nasıl gidiyor?"

 

Duraksadı. "İyi gidiyor. Az kaldı."

 

"Sevindim. Herkes muradına ersin. Bir Ardem'i yapamadık."

 

"Yapacağız."

 

"Arda'yı rehin alıp zorla konuştursak mı? Her şeyi söyleyip tehdit edelim ve kabul ettilerim."

 

"Çok salakça geliyor."

 

Gözlerimi devirdiğimde güldü.

 

"Güzellikle olacağa benzemiyor."

 

"Bir fikir ortaya atarken Badem'i de düşün."

 

"Düşünüyorum zaten. Badem için Arda'ya işkence edebilirim."

 

Bu sefer daha çok güldü. Gülümsedim. Erkek olsam Sinan olurdum. Yani o olmak isterdim. Benziyoruz da biraz. Birazcık yani. Belki de benzemiyoruz. Ben niye kendimi onda gördüm o zaman? Acılar, dertler, deryalardan.

 

"Bence mantıklı. Badem'le konuşalım bu konuyu. O da bıktı Arda'nın bir halt anlamamasından."

 

"Arda salak ama o kadar da salak olamaz. Son olanlardan sonra bence bir şeyleri fark etti. Hiçbir şey sormadı değil mi sana? Beni niye kovdun, niye kızdın, İskender niye sinirlendi veya neden canım tehlikede? Bunların hiçbirini sormadığına göre bir şeyler keşfetmiş olabilir." neğğğğ

 

" Lağğğğn. Harbiden." hızla başımı kaldırdım. "Hiçbir şey olmamış gibi devam etti. İnsan bir sorar niye o kızdın Asya, niye canımı kurtarmak için beni kovdun falan diye. Ama o zaman... Ya anladıysa? Ne yapacağız lan? Mal gibi kaldık. Yazık Badem'e. Ahhh delireceğim. Ben niye bunu düşünemedim ki? Beynim ne halta yarıyorsun sen acaba!"

 

" Lan sus." ulan herkes duyacak.

 

" Yürü yürü gidelim burdan. Konuşalım. Ulann. Benim kafam niye basmıyor? Çıldıracağım."

 

"Sus diyorum gerizekalı." sağlam kolumu tutup beni sıradan çıkardı. Birlikte sınıfı terk ettik.

 

"Alalım şunu köşeye sorgulayalım." onların sınıfına doğru meylettiğimde beni geri çekti.

 

"Bu hareketlerin yüzünden anlamayan kalmayacak. Kızım bir rahat dur."

 

"Anlayan anlamış zaten."

 

"Belki de anlamamıştır."

 

"Az önce dediklerin daha mantıklıydı."

 

"Bir şey söylendiğinde önce biraz düşün. Hemen ilk aklına geleni yapma."

 

"Sen sanki çok mu şeysin... Şey yapıyorsun. Düşünüyorsun. Sen de parlıyorsun hemen."

 

"Ben hızlı düşünüyorum." hızlı düşünüyormuş. Peehhh.

 

"Tabi tabi."

 

"Ya sabııırrr."

 

"Nereye gidiyoruz?"

 

"Bilmiyorum. Kantin doludur şimdi."

 

"Bahçe de soğuktur."

 

"Bilgisayar sınıfı da doludur."

 

"Kütüphanede de sessiz olmak gerekir."

 

"Sessiz olamayacağını biliyoruz."

 

"Çı çı çı."

 

Sırıttı azıcık sinirlendim ya. Hem sessiz olursak konuyu nasıl konuşacağız? Çok saçma zaten. Kantine girip kalabalığa karıştık.

 

"Kütüphanede fısıldamak kalabalıkta bağırmaktan daha gürültülüdür." mükemmel bulduğum sözüyle ona inanamayan bakışlar attım. Hiç bana bakmadan yürüdü havalı havalı.

 

Bir masa bulduk nihayet.

 

"Ne içersin?" açken soda da olmaz, çay da olmaz, kahve hiç olmaz. Su midemi üşütür. Ağğğğ.

 

"Bir şey istemiyorum sağ ol. Otur da konuşalım."

 

"Söyle bir şey lan. Ben kendime zaten alacağım."

 

"İyi o zaman... Ayran al."

 

"Ayran mı?" yüzünü buruşturdu. "Ayran..."

 

"Ayran güzel bir kere."

 

Kınayıcı bakışlarının ardından beni yalnız bıraktı. Ayran içmek suç mu? Yani sohbet ederken ayran içen hiç görmedim. O da benim farkım Allah Allah. Ayran candır. Derste de uyurum güzel güzel bu sayede. Kolum kırık diye öğretmenler de saldı beni zaten. Ahahahah. Sınıfı geçsem yeter.

 

Benim çalışmam gereken şey vücut geliştirme, kas falan filan. Onu da yapamıyorum zaten. İyileşmem gerek. Kızma baba ders de çalışacağım. İyileşince. Ehe.

 

Bana tuhaf tuhaf bakan insanlara aynı bakışı attım. Haklı olduğumu gördünüz daha ne öyle bakıyorsunuz? Sanırım İskender'le olan dedikodum yine gündeme geldi. Sanki kendileri hiç biriyle sevgili olmuyor. Hem biz sevgili bile olmadık daha. Olsak da onlara ne. Ben kimsenin sevgilisiyle ilgilenmiyorum mesela. Saçmalık.

 

Elinde tepsiyle geldi Sinanay. Tepsiyi ortaya koyup karşıma oturdu. Patates kızartması, ayran ve çikolatayı benim önüme koydu. Kendine de bir çikolata ve soda almış.

 

"Lan ben bunları istemedim."

 

"Ayran tek gitmez. Ayrıca patatese hayır diyemezsin. Sus da ye."

 

Gözlerimi kıstım. Sonra direnmekten vazgeçtim. Patates sonuçta. Yemesem soğur çöp olur. Yedim ben de. Gerçi çay daha güzel olurdu. Neyse.

 

"Napıcaz?" diye sordum.

 

"Öncelikle her şeye aşırı tepki vermeyi bırakman gerekiyor. Yavaş şaşır, hemen aksiyon alma."

 

"Geç bunu."

 

"Senin yüzünden herkes her boku öğreniyor."

 

"Ben bir şey yapmıyorum. Sinirimi bozma."

 

"Tabi tabi."

 

"Olumm, beni yargılama artık olan oldu. Yani tamam haklısın. Ben galiba gerçekten her şeyi mahvediyorum. Herkes benim yüzümden anladı."

 

"Tamam lan. Geçelim bunu."

 

"Arda'yı nasıl konuşturacağız? Döverek mi? Eheheh."

 

"Madem çok istiyorsun öyle yapalım. Yalnız beni durduramayınca pişman olma." sırıtıp kaşlarını kaldırdı.

 

"Allah Allah niye durduramayacakmışım?"

 

"Sence?"

 

Tam laf atacaktım masamıza biri oturdu. Masanın kenarına yani. Yemeklerimi kendime doğru çektim. Saç maç düşer şimdi. Kim la bu kız? Kumral, uzun dalgalı saçları... Sırtı bana dönük, yüzünü göremiyorum. Hiç çekinmeden Sinan'ın saçlarına dokundu. Kıvırcık bir tutamı parmağına sardı. Şaşkınlıktan ağzım açık kaldı.

 

"Sinan."

 

Bizim kıvırcık arkasına yaslanıp saçını kurtarmış oldu. "Nergis?" vay anasınııı.

 

"Biraz konuşabilir miyiz? Sana söyleyecek çok önemli şeylerim var." sesini de derinleştirerek konuşuyor. Tövbe tövbe estağfurullah. Ne meraklılar bu Sinan'a. Ben olsam sırf bu yüzden Sinan'dan uzak dururdum.

 

"Olmaz, işim var." Sinan'ın gözleri bana kayınca kız da başını hafiften bana doğru çevirdi. Üstten yan bakışlarla beni süzdü. Benim ne suçum var Alla alla ya. Ayranımı köküne kadar içerken pipetten çıkan ses ile gözlerini devirdi.

 

"Çok önemli bir işe benzemiyor. O kız senin üvey kardeşin değil mi evde de konuşursun."

 

"Sana ne kızım. Git işine."

 

Kovulunca masadan indi. Sinirle uzaklaştı.

 

"Güzel kızdı niye yolladın? Ahahaha. Gerçi Gökçe daha güzel. Aferin sevdiğine sadık ol."

 

"Boş boş konuşma."

 

"Ne kızıyon lan. Alla alla."

 

"Sus Asya."

 

"Aman be." kalan patatesleri ağzıma bastım. Böyle dolu dolu yemeyi çok seviyorum. Hele de Kore dizisi izledikten sonra. Onların konuşması bile yemek yiyorlarmış gibi hissettiriyor. Ne alakaysa. Ahah. Lann yine konu kaynadı. "Yine konudan koptuk. Napacaz lan? Aklıma zorla konuşturmaktan başka bir şey gelmiyor."

 

"Öyle yaparız. Beden dersinde soyunma odasında hallederiz."

 

"Peki Badem?"

 

"Şimdilik bilmese daha iyi olur. Bir şekilde kaçarsın yanından."

 

"Uyuyacaktım la derste. Neyse sonra uyurum. Bu iş bugün bitecek. Yeter lağğn. Bıktım he."

 

"Ben de bıktım. Olacaksa olsun olmayacaksa da olsun."

 

"Aferin len." sırıttım.

 

"Yoksa sen susmayacaksın. Yedin zaten başımın etini. Baş belası." Çı çı çı. Laf etmese şaşardım.

 

"Turşu."

 

"Asyaaaa."

 

"Turşuuuuuuuuuğ."

 

"Eğer bir kere daha turşu dersen seni İskender'le.."

 

Sustum. Bugün de yenildik arkadaşlar. Alıştık zaten kaybetmeye. Ahh ulen ahh.

 

💫

 

Sinan'dan mesaj gelince hemen kalktım. Kızlara döndüm.

 

"Ben lavaboya gidiyorum. Gelirim birazdan."

 

"Biz de gelelim." Badem de kalktı.

 

"Otur kız hemen geleceğim."

 

"Gelelim gelelim."

 

"Olmaz. Benim işim uzun. Söylenip durursunuz. Rahat hissedemem."

 

Yan bakışlarla oturdu. "İyi be. Benim yanımda da rahat değilsen..." Gökçe'nin varlığını hatırladı galiba. Hafiften ona bakıp bana döndü. Gülümsedi. Ben de gülerek yoluma gittim. Okula girip soyunma odalarının olduğu kata indim. Bu koridorlar da hep karanlık.

 

Lann, erkek soyunma odasına mı gideceğim lan? Erkekler tuvaletine girmek gibi bir his. Sinan'la Arda'dan başka kimse olmasa da ya biri gelirse? Sinan onu kovar. Evet evet. Aferin Sinan'a.

 

Erkek soyunma odasının önüne gelince her ihtimale karşı kapıyı tıklattım. Kapıyı açıp başımı içeriye uzattım. Sinan ve Arda oturmuş, bakışları kapıyı açan kişinin yani benim üzerimdeydi. Dişlerimi çakıp içeriye girdim. Kapıyı kapattım. Başlasın sorgu. İyi polis olacak değilim. Sinan olsun.

 

Arda'ya yaklaşıp ayağımı oturduğu tahta oturağa koydum. "Konuş."

 

Hiçbir anlam veremediği için şaşkınca yüzüme baktı. "Asya?"

 

"Konuş lan! Beni delirtme! Aklını alırım!"

 

"Hiçbir şey anlamıyorum böceğim."

 

"Neyini anlamıyorsun lan! Konuş diyorum! Salağa yatma artık!" Sinan'a baktım göz ucuyla. Olayı bana bırakmış gibi görünüyordu. Devam ediyorum o vakit.

 

"Asya gerçekten anlamıyorum." ya gerçekten anlamamışsa? Pot kırmayalım. Napıcam lan.

 

"Doğum günümden seni niye kovduğumu merak etmiyor musun? İskender'in neden sinirlendiğini peki? Canının neden tehlikede olduğunu?"

 

"Bilmem. Hiç düşünmedim. Niye kovdun ki?" şaka mı bu çocuk?

 

"Soruma soruyla cevap verme lan."

 

"Baskı altında hissediyorum."

 

"Sus lan. Soru sormadan konuşma."

 

Arda'nın gözleri büyürken turşu kahkaha attı. Cebimden makas çıkarıp Arda'ya gösterdim. "Eğer konuşmazsan kötü şeyler olur."

 

"Ne gibi?"

 

"Orasını sen tahmin et. Hayal gücüne kalsın."

 

"Ne yaptım da bilmiyorum. Niye böyle davranıyorsun? Ne söylememi bekliyorsun?"

 

"Eğer soruma adam gibi cevap vermezsem yüzüne tekme atacağım. Ya da kessem mi?"

 

"Sor da kurtulayım. Sor hadi."

 

Nefes verdim. "Aşk? Ne biliyorsun konuş!"

 

"Aşk mı? Şey.. Bilmiyorum. Yaşamadım."

 

"Yanlış cevap." makası aralayıp hızla kapattım. Çıkan sesle gözlerini kırpıştırdı.

 

"Doğru söylüyorum. Hiç âşık olmadım. Zaten korkuyorum öyle şeylerden."

 

"Neden korkuyorsun? Çok saçma." diyene bak. Ahahahah.

 

"Özel bir sebebi yok."

 

"Ardağğğğ!"

 

"Söyle bence deli bu. Keser mi keser." aferin Sinan. Seni de keseceğim.

 

Arda bacağımı itip nefes verdi. Ciddi bir bebek oldu. Ciddi ve üzgün bir bebek. "Ne yapmaya çalıştığınızı fark ettim. O yüzden sormadım. Yaşanan her şeyi düşününce zihnimde netleşti. Yapmayın lütfen."

 

İyice sinirlendim. Sinan'da da ne zeka var maşallah her haltı doğru tahmin ediyor. Makası yere atıp sol elimle Arda'nın yakasına yapıştım. Onu yukarı çektim. Geldiği kadar gelmediği kader.

 

" Niye salağa yatıyorsun lan o zaman! Niye yapmamızı istemiyorsun! Sevmiyor musun lan onu! Seni parçalarım! Yapmayın lütfenmiş! Delirtmek mi istiyorsun sen beni! Çıldırayım mı!"

 

"Seviyorum! Ama arkadaş olarak! Böyle güzel bir duyguyu saçma sapan şeylerle harcamak istemiyorum! Babam gibi olmak istemiyorum! Hiçbir şey yokmuş gibi davranmak daha kolay!" elimi yakasından itti.

 

Tam kalkacaktı ki elimi omzuna bastırdım. "Bir yere kaçamazsın! Doğru düzgün anlat şunu. Baban gibi niye olasın ki? Çok saçma Arda! Onun gibi olmamak için mücadele edebilirsin. Böyle kaçman çok korkakça."

 

"Korkakça olabilir! Korkağım zaten! Beni anlayacak halin yok. Ne diyebilirim!"

 

Yanına oturdum. "Üzgünüm Arda seni kırmak istemedim." omzunu sıktığımda hafiften gülümsedi.

 

"Biliyorum böceğim."

 

"Güzel güzel konuşalım mı?"

 

"Kediye döndün hemen puahaha."

 

Sinan'a yan bir bakış atıp tekrar Arda'ya yöneldim.

 

"Ne diyeyim ki uğur böceğim? Badem'i çok seviyorum ve bu masum sevginin kaybolmasını istemiyorum. Hep yan yana olalım istiyorum. O bana göre mükemmel biri ve ben onun üzülmesini asla istemem. Eğer başka duygular araya girerse o duyguları yönetememekten, ciddi ilişkilerden korkuyorum. Ya ben de beceremeyip babam gibi kaçarsam? Hep çocuk kalsak keşke, büyümesek." al bir de burdan yak. O da biraz benim gibi.

 

" Seni çok iyi anlıyorum desem. Ben de aynı dertten yanıyorum."

 

"Hı? Aynı dert mi? Yoksa.."

 

"Evet. İskender'in duygularını öğrendim. Yani aslında itiraf etti. Ama sen Badem'le çocukluktan beri yakınsın. Senin için daha kolay olmaz mı?"

 

"Öyle değil işte. Badem benim için çok özel gerçekten. Ama ben korkağın tekiyim."

 

"Öyle deme lan. Bak ben bugün İskender'in teklifini kabul edeceğim. Sen de yap bir güzellik."

 

"Cidden mi kız? Çok sevindim. Uzun zamandır sizi yakıştırıyorum."

 

"Ben de Badem'le seni... Çok uyumlusunuz bence. Birlikteyken hem çok eğleniyorsunuz hem de çok mutlusunuz. Kafalarınız uyuşuyor. Seni öyle çok seviyor ki o aşka kayıtsız kalmamalısın."

 

"Böceğim... Çok isterim. Fakat biliyorsun... Hem ben âşık değilken nasıl sana âşığım deyip onu kandırabilirim. Âşık değilim ama benimle sevgili ol mu diyeceğim? Korkularımı yensem bile bu şekilde tuhaf olmaz mı?"

 

"Âşık olmak niye bu kadar zor?"

 

"Biz beceremiyoruz. Ya da başkasına âşık olacağız."

 

"Sus lan. Sakın başkasına âşık falan olma. Bize bu acıyı çektirme."

 

"Size mi?"

 

"Badem'in acısı benim acım demek. Biz artık ahiretliğiz. Dert ortağıyız, bacıyız. O üzülürse ben de üzülürüm. Onu sevmesen bile başkasına âşık olma olur mu?"

 

"Tamam. İkiniz için her şeyi yapacağım. Yeter ki üzülmeyin."

 

"Harbi mi?"

 

"Önce kendimle savaşmalıyım biraz. O yüzden bana zaman tanıyın."

 

"Kralsın lan. Krall." tek kolumu ona sardım. Yarım sarılabiliyorum. O da kollarını bana sardı. Bebek yaa.

 

Put gibi duran Sinan'ın kolunu cimcirdim. "Gel lan sen de. Sarılsana. Ne öyle duruyorsun?"

 

Sade bir tebessümle kollarını ikimize sardı. Her şey güzel olmalı. Herkes mutlu olmalı. Ve öyle de olacak. Belki de âşık olmayı başarabiliriz. Herkes yapabiliyor biz niye yapamayalım?

 

Ama benim hayalim var. Bu yaptığım kendim için doğru olan değil. Yine de yapacağım işte. Sinan'ın her tahmini doğru çıkıyor gördüğümüz gibi. Onun fikrine bu konuda güvenmeliyim. Karmaşık ve kararsızım. Düşünme! Yaşa sadece! Dedim ya.

 

Her şey güzel olacak!

 

İnan.

 

💫

 

Her şeyin değişeceği o noktadayım. Önceden kitap konuşmak için buluştuğumuz parkta onu bekliyorum. Burası rüzgarlı bugün. Üşüyorum da. Nerdesin kibar İskendeğğr? Aslında hemen gelmesin. Gerginim çünkü. Niye böyleyim ben ya? Sanki ne yani? Altı üstü...

 

"Asya..."

 

Ona doğru döndüm. Gülümseyerek bana yaklaştı. Elleri kot ceketinin ceplerinde. O da üşümüş olmalı.

 

"Etüte kalmıştım, mesajını biraz geç gördüm. Kusura bakma." bakışları halimden tavrımdan bir cevap arıyordu sanki. Evet mi diyeceğim? Yoksa hayır mı? Cebinden bir papatya çıkarıp saçıma taktı.

 

"Sorun değil." dedim yine nereden çıktı o çiçek diyemeyeceğimden. Hayır deme ihtimalime rağmen yine de çiçekle gelmiş. Gerçekten çok ince bir insan. Ama ben odunum işte. Yamuldum bak gene.

 

"Cevabın her ne olursa olsun benim için çok özel bir insansın Asya. Hayır dersen anlayışla karşılarım ama seni sevmekten vazgeçemem. Rahat olmanı istiyorum bir yandan da... Kabul etmeni istiyorum. Üzgünüm." bakışları kedi gibi olup alttan alttan gülünce ben de güldüm." Yine de sen baskı altında hissetme."

 

Zamanı geldi galiba. Kitabı ona uzattım. Gözlerime baktı bir süre, sanki daha bakamayacakmış gibi... Bakışlarımı kitaba eğdim. Onun da gözleri kitaba kaymış olmalı, yavaşça elimden aldı. Rahatça okuması için iki adım geriye gittim. Arkasını döndü. Üzülürse görmeyim diye mi?

 

Biraz bekledi, sonra sayfa çevirme sesleri duydum. Ardından nefes sesi bile gelmez oldu. Gerildik lağğn.

 

Kitabı havaya atıp sevinçle bana döndü. Aramızdaki mesafeyi kapatıp kollarını belime sardı. Beni kaldırıp etrafında döndürdüğünde neye uğradığıma şaşırdım. Tepki bile veremiyorum. Ördek gibi baktığıma eminim. Şaşkın ördek yavrusu... Yavru ördek... Yavru...

 

Beni indirdiğinde eğilip alnını alnıma dayadı. "Teşekkür ederim Asya." yine o delici bakışlar... Başıma bir şey gelmez değil mi?

 

Geri çekildi, bitti sanmıştım ki şakağımı öptü. Sonra, beni göğsüne çekip sıkıca sarıldı. Ağğğğğ tuhaf hissediyorum. Salağım ben aldırış etmeyin. Saçımda da birkaç öpücük hissettim. Ben bu kadar sevgiye alışık değilim. İmdaat. Ne hissetmem gerektiğini karıştırdım. Çok yumuşak sarılıyor, kolum yüzünden belki.

 

En azından artık üşümüyorum. Utançtan ateş bastı. Ağğğğ sus! "Miyavv."

 

Ayrılıp bana baktı ardından kahkaha attı. "Miyav mı?" lağğnn. Telaşlandım tabi.

 

"Yani.. Şey..miyav işte.. Düşüncelerimi susturamayınca miyavlayasım geliyor. Ahhh saçmalık. Yaşanmamış gibi düşün. O an yok. Öyle bir şey olmadı." saçmalık. Saçmalıyorum. Malsın Asya. Ahh rezillik. Rezil oldum. Kaçsam mı? Nereye kaçsam?

 

Gözlerimle kaçacak bir yer aradım. Gülerek yüzümü avuçları arasına aldı. "Çok tatlısın."

 

Daha çok salağa benziyorum bence. Miyav ne lan! Miyav ne? Kendimi dövmek istiyorum. Biri beni dövsüğğğğn. Ahaaa buldum. Eve gidince Sinan'a beni dövmesini söyleyeceğim. Dövmese bile kınayıcı sözleriyle dövmüş kadar olur. Ona bu rezaleti anlatırsam bin yıl dalga geçer.

 

Güldüm salak salak. Ben bu kadar salaksam beni nasıl sevdi? Yine sarıldı. Ömrümün kalan yarısı böyle mi geçecek? Badem'den yardım istesem o da bana bin yıl güler. Kendi kendimeyim. Direnme Asya. Akışa bırak.

 

Ya boğulursam?

 

Sinan beni kurtarır mı?

 

Üstüme sifonu çeker o. Ağğğğğ. Zalım. Gıcık. Kızacağım ona. Nasıl öyle bir şey yapar. Pis. Dövelim onu. Pis Sinanay.

 

Yine öpmeye başladı bu İsko saçımı. Sevgi pıtırcığı çiftlerden mi olacağız? Yok bee İsko kimse yok diye burada bu kadar rahat. Tek kolumu ona sardım. Yapmam gereken bu galiba.

 

Direnme.

 

💫

 

"Güvenli bölgede. Şimdi gidebilirim." diye fısıldadı kendi kendine. Saklandığı yeri kendine siper ederek sessiz adımlarla uzaklaştı.

 

"Miyavlıyor bir de. Deli." dudakları kıvrıldı. Sonra zehir içmiş gibi yutkundu. Elini kalbinin üzerine koydu. "Taşsın sen lan. Delirtme beni." adımlarını hızlandırdı. Yumruklarını sıktı.

 

" Güzeell. Yeterince öfkeli olduğuma göre geç kaldığım o hesabı kapatabilirim."

 

Gideceği yolu yarılamışken beklediği mesaj geldi. Onu okuyunca keyiflendi. Telefonu cebine sokup koştu. Terk edilmiş eski bir evin önüne varınca durdu. O kızı evin bahçesinde görünce sırıttı. Bahçeye girdi hızla.

 

Kız, telefonundan başını kaldırdı. Sinan'ı görmeyi beklemiyordu. Uzaklaşmak için hareketlenmişken Sinan üst üste yığılmış tahtalara ayağıyla vurdu. Tahtalar kayarken Deniz geriye kaçtı.

 

"Napıyorsun delirdin mi?!"

 

"Delirdim!"

 

"Ben... Seni beklemiyordum. Çiçek gelecekti. Gider misin lütfen?"

 

Sinan keyifle kahkaha atınca Deniz kaşlarını çattı. Etrafına bakındı endişeyle.

 

"Çiçek? Ha şu bir öpücüğe seni satan arkadaşından mı bahsediyorsun? Gerçi onu da anlıyorum. Çok çekici olmalıyım."

 

"İnanamıyorum! Saçmalık... "

 

Sinan'ın gülüşü silindi. Bakışları sertleşti. Nefes verdi. "Sen... Hangi akla hizmet bana iftira attın? Beni karşına almaman gerektiğini bilmiyor musun? İskender, sesini kaydetti ve 'yanlış anlamışım' demen için tehdit etti, sen de onu uyguladın diye her şey bitti mi sandın? Senin yüzünden başımıza gelenlerin bedelini ödemeyeceğini mi zannediyorsun? Salak mısın kızım!"

 

" Ne yapacaksın! Saçmalama!"

 

Kızın üstüne üstüne yürüdüğünde kız yavaş yavaş geri gitti. Yerdeki odunların birine takılıp yere düştü. Cırlamasıyla Sinan yüzünü buruşturdu.

 

" Ne yapmayacağım ki? Yanlış kişiye yamuk yaptın. Kalk yerden. Çok çabuk yeniliyorsun. Hiç hoş değil. Zevk alamıyorum."

 

Deniz'in canı yanıyordu fakat doğruldu. "Bana ne yapacaksın? Vurmayacaksın herhalde. Şerefsiz misin?"

 

"Ulannn... Diyene bakın hele. Bana iftira atıp dövdürtmedi sanki. Sen nesin peki? Kaltak falan mı? Gülüyordun ne oldu? Devran dönmeyecek miydi? Sinan senin karşına çıkıp ağzına etmeyecek miydi?"

 

"Uzak dur benden! Bedelini ödersin!"

 

"Çok korktum lan. Puahahhahshahaha. Cık... Kaşınanı kaşımak gerek. Kız olman veya güçsüz olman kıçımda değil. Neysen ona göre davranacaktın."

 

"Bana zarar verirsen sonra başına geleceklerden korkmuyor musun be!"

 

"I ıh. Hiç korkmuyorum. Hem de hiç. Beni tanımadın mı?"

 

Kız ağlamaya başlayınca Sinan keyifle sırıttı. "Çok şanssızsın kızım. Benim için kötü bir gün bugün. Öfkeliyim. Ayrıca yaptığın yüzünden sevdiğim biri zarar gördü. Aynısını sana mı yapsam? Aynısı olmaz. Hafif kalır değil mi?"

 

" Ya Sinanğğn! Yapma! Lütfen! Yalvarırım!"

 

"Henüz bir şey yapmadım. Amma da korkaksın. Tanıdığım biri var şimdiye kadar çoktan yakama yapışıp beni yumruklamayı denemişti. Gerçi o senin yaptığın şeyi asla yapmaz. Yazııık. O yapsa kıyamazdım."

 

Deniz'in ağlaması şiddetlenince gözlerini devirdi. "Senin gibi birine değmek isteyeceğimi zannetmiyorum. Bana attığın mesajları ve fotoğrafları itiraf sayfasına koymam bile yeter sana."

 

Deniz'in gözleri büyüdü Sinan'ın koluna yapıştı. "Saçmalama! Lütfen... Lütfen yapma. Beni reddettiğin için öyle bir şey yaptım. Ben senin oyuncağın değilim, bir gelip bir gidemezsin. O yüzden yaptım! Canımı yaktığın için yaptım! Senin suçun!"

 

Sinan kolunu çekti hızla. "Ben seninle oynamadım lan! Bu saçmalığı açıklamakla uğraşmayacağım."

 

Kız, Sinan'ın önüne çöktü. "Yapma lütfeğğn! Yapma. Affet beni. Nolur Sinan! Özür dileriğğmmm! Yalvarırım yapma. Bundan sonra yoluna asla çıkmam. Mezun olacağım zaten. Lütfen."

 

"Hiç acıyasım gelmedi. Puahahahha. Ne olacak benim bu acımasız hallerim."

 

"Ne istersen yaparım... Ne istersen. Lütfen yapma."

 

"Hesabını veremeyeceğin şeyler yaparsan bu duruma düşersin işte. Çok yazık. Ne isteyebilirim ki senden? Hiçbir şey. Bedel ödemen gerek. Yok öyle iftira atıp bedel ödemeden sıyrılmak..." telefonu çalınca konuşması yarım kaldı. Onu cebinden çıkarıp kimin aradığına baktı. "Yanlış zamanlama Yavru çıngırak." aramayı reddetti.

 

Tekrar Deniz'e dönecekti ki Asya yeniden aradı. "Ya sabıırr. Açmıyorum işte arama." yine reddetti.

 

Telefonu cebine koyarken yine çalmaya başladı. "Açıyorum lanet olsun! Ne bu ısrar!" Aramayı cevaplayıp telefonu kulağına götürdü. "Ne arayıp duruyorsun işim var kızım!"

 

"Ne bağırıyorsun lan! Kapat tamam! Allah Allah!"

 

"Kızım! Ne söyliceksen söyle! Israrla arayıp ne vazgeçiyorsun söylemekten!"

 

"Vazgeçerim!"

 

"Ulannn!" Sinan Asya'yla konuşmaya kendini kaptırmıştı. Deniz'in yerden odun aldığını fark etmedi. Başında hissettiği acıyla bağırdı. "Ahhhhhhh! Lağğn!" telefon elinden düştü. Öldürücü bakışlarını Deniz'e çevirdi. "Ulan ben senin!" elini başına götürdü. Deniz sopayla bir kere daha vuracakken Sinan sopayı kavradı. Sopa elinden alınan kız, koşarak uzaklaştı. Sinan sinirle sopayı tahtalara doğru fırlattı.

 

Eğilip yerden telefonunu aldı. Asya'nın endişeli sesini duyunca gülümsedi.

 

" Lağğğn! Cevap versene! Yine kimle kavga ediyorsun! Ben de yokum! Kim kurtaracak paçanı! Lan cevap ver! Öldün mü lan! Sinan! Ulan öldüysen senin dövmem gereken zaman ne yapacağım! Bana ölmediğini söyle! Aslında öldüğünü zannetmiyorum. Kötüye bir şey olmaz."

 

" Offf. Cevap yok." telefonu kapatacağı sırada Sinan cevap verdi.

 

" Korkma yavru çıngırak hayattayım."

 

"Lann,niye cevap vermiyorsun o zaman!"

 

"Telefonum yere düştü salak."

 

"Ne oldu orada? Nerdesin?"

 

"Yoldayım geliyorum."

 

"Ne olduğunu söylemedin."

 

"Sorgu memuruna döndün. Geliyorum işte. Kapat."

 

"Aman be. Al sana." sinirle aramayı sonlandırdı Asya.

 

Sinan gülerek telefonu cebine tıktı. "Sinirlenince bütün merakı, endişesi gidiyor. Kapatma tuşu gibi. Sinirlendir sormasın, üzülmesin, mantıklı düşünemesin. Puahahahahha."

 

Cebinden bir mendil çıkarıp acıyan yerine bastırdı. "Salak kız, kaçtı bir de. Göstereceğim ben ona." söylene söylene bahçeden çıktı. Biraz ilerleyince mezarlıkların oraya çıktı yolu. Annesinin boş mezarına gitmekten son anda vazgeçti. Yavaş yavaş eve doğru yürüdü.

 

Evin bahçesinde Asya merdivene oturmuş Tarçın'ı seviyordu. Tarçın, Sinan'ın kokusunu alınca havlayarak yerinden kalktı. Kapıya doğru koştu. Sinan'ı görünce onun üzerine atlamak için birkaç hamle yaptı. Sinan eğilip onu kucakladı. Köpeği okşarken, köpek onun yanaklarını yalıyordu. Asya'yı fark edince köpeği bıraktı.

 

"Gir kız eve. Saat kaç oldu."

 

Asya baygın bakışlarını devirdi. "Herkes geldi bir sen gelemedin. Yine ne iş çeviriyorsun?"

 

"Yine başladın darlamaya."

 

"Sinaan, ben her haltı anlatıyorum. Sen de anlatacaksın."

 

"Yedin beni." yaka silkerek eve girdi.

 

"Eğer anlatmazsan ben de bugün olanları anlatmam." oturduğu yerden kalkıp Sinan'ın arkasından içeriye girdi.

 

"Puahahahahaha tamam. Kafa dinlerim biraz."

 

"Hiç mi merak etmiyorsun lan!"

 

"Neyi? Miyavlamanı mı? Puahahahahha."

 

"Laaaan! Nasıl... Ama.. Ulan! Bizi mi gözetlendin!"

 

"Belki de... Puahahahahha."

 

Asya kapıyı kapatıp Sinan'a doğru koştu. "Gel lan buraya!"

 

"Puahahahahahaha. Miyavv." gülerek merdivenleri üçer üçer tırmandı. "Bugün yakalayacak mısın? Tahmini kaç yıl sürer? Pushahahhah."

 

"Sinaaaan! Delirtme beni!"

 

"Puahahahahahahha."

 

"Iğğğğğğğhhhhh!"

 

"Bekliyorum neneciğim. Gel hadi. Ahahahha."

 

"Bittin olum seen! Kabusun olacağım!"

 

"Yav hee hee." odasının önüne kadar gidip Asya'yı bekledi. Asya ona yaklaşacağı sırada hızla odaya girip kapıyı kapattı.

 

Asya sinirle kapıya birkaç tekme atıp kendi odasına gitti. Kendi kendine sinir krizi geçirip yatağa uzandı. Yastığını yüzüne bastırıp bağırdı. "Iğğğğğğhhh!"

 

"Gıcığğğğğğğğk! Açım zaten. Aç aç koşturdu beni. Pis."

 

Kapı açılınca yastığı yüzünden çekip ters bakışlarını o tarafa çevirdi. Sinan, ciddiyetle içeriye girip kapıyı kapattı. Kendisine fırlatılan mindere rağmen istifini bozmadı.

 

Asya doğrulup tek kolunu kendine sardı. Kaşlarını o kadar çatmıştı ki gözleri de kısılmıştı.

 

"Saldırmayacaksan oturuyorum."

 

"Çok sinir bozucusun."

 

Sırıtarak oturdu. "Sen de yanlış zamanda arayıp beni deli ediyorsun. Senin yüzünden kafama odun yedim. Üstelik kız da kaçtı."

 

"Ne kızı lan? Kıza napıyordun lan!"

 

"Napacam lan kıza!"

 

"Ben bilmem. Sen yapıyormuşsun. Kafana odun yediğine göre..."

 

"Hani bana güveniyordun gerizekalı."

 

"Vazgeçtim."

 

"Çok çabuk vazgeçiyorsun. Olmaz böyle."

 

"Vazgeçerim."

 

"Döverim seni."

 

"Ben de seni döverim. Lafa bak. Dövermişmiş."

 

"Deniz'i köşeye sıkıştırmıştım, intikam alacaktım. Sen arayınca dikkatim dağıldı kafama vurup kaçtı."

 

"Napacaktın lan kıza!"

 

"Onu mu savunuyorsun lan!"

 

"Yok. Merak ettim."

 

"Zaten bir şey yapmadım. Sadece korkuttum. Ama yine kaşındı. Fotoğrafları göndermesem de mesajlarını itiraf sayfasına göndereceğim."

 

"Ne fotoğrafı?"

 

"Deniz'in bana attığı fotoğraflar işte."

 

"Nasıl fotoğrafmışlar onlar öyle." gözlerini kıstı.

 

"Fotoğraf işte ne soruyorsun."

 

"Kızı özel fotoğraflarıyla tehdit mi ediyorsun lan!" Asya tek eliyle Sinan'a vurmaya başladı.

 

Sinan, onun bileğini kavradı. "Kızım dur. Öyle değil."

 

"Normal fotoğraftan niye korksun lan!"

 

"Öpücük falan yapmış... Önemli şeyler değil."

 

"Göreceğim."

 

"Saçmalama kızım."

 

"Göster lan."

 

"Bela mısın?"

 

"Sinaan!"

 

"Tamam lan! Al!" telefonunu çıkarıp mesajlaşmayı açtı ve Asya'ya uzattı.

 

"Yuhhhh." Asya hem okuyor hem de ara sıra gönderilen fotoğraflara bakıyordu. "Bu kız sana harbi yanıkmış he. Ben bile bu kadar iltifat almadım kız halimle."

 

"Puahahahahahahahah."

 

"Niye âşık olmadın lan bu kıza?"

 

"Tarzım değil."

 

Asya telefonu geri verdi. "İskender olsa intikam alma derdi. Ben olsam intikam almaya elim varmazdı. Ama sana yapma demek istemiyorum. Onun yüzünden ölebilirdin. Yapabiliyorsan yap."

 

Gülümsedi. "Beni anlıyorsun. Aferin sana."

 

"Benim adaletime göre o kız hak ettiğini bulmadı. İskender olayı çözdü ama o kız bedel ödemedi. En azından Badem veya ben dövseydik böyle düşünmezdim."

 

"Hakim olsana veya savcı. Neden illa asker olmak istiyorsun?"

 

"Ne alaka lan?" güldü istemsizce.

 

"Adaletini beğendim." dudakları kıvrıldı Sinan'ın.

 

"Ben bir şeyleri ezberleyemem. O kadar kafa yok bende. Zeki değilim. Ayrıca babama söz verdim."

 

"O kadar da salak değilsin. İstesen yaparsın."

 

"Sağ ol ya."

 

"Ne demek."

 

"Başın acıyor mu?"

 

"Zonkluyor. Geçer herhalde."

 

"Bakayım mı?"

 

"Boşver. Nasıl geçti İskender'le?"

 

"Gerildim biraz. Saçmaladım. Ama o mutlu oldu."

 

Başını salladı Sinan. Gülümsemeyi denedi. Pek beceremeyince doğruldu. "Hadi yemeğe inelim. Mutfaktan ses geliyordu, hem de yemek saati."

 

"Açlıktan ölüyorum zaten. Gidelim." Asya da kalkınca kapıya doğru ilerlediler. Sinan kapıyı açıp Asya'nın geçmesi için bekledi. Ardından o da çıktı.

 

"Bir şey soracağım." dedi Asya.

 

"Sormadığın ne kalmış olabilir?"

 

"Üfff sus. Tarçın'ın ismi neden Tarçın?"

 

"Senin ismin neden Asya?"

 

"Babam öyle koymak istemiş."

 

"Ben de öyle koymak istedim."

 

"Aman be."

 

"Nihahahah."

 

"Sus lan gülme."

 

"Puahahah. Bak yine aklıma geldi. Miyaaav. Puahaha."

 

"Sinirden bayılacağım lütfen biraz ara verir misin dalga geçmeye lan!"

 

"Ahahahahahah. Vermem lan."

 

"Çıldırtma beniğğğ!"

 

"Yapıcam. Büyük bir zevkle. Nihahahahahahah."

 

"Çarpacam ağzının üstüne."

 

"Yetişebilirsen puahahahha."

 

"Aaaah! Yeter ama! İmdat yani! İmdat!"

 

"Puahahahahshshshahahahshahshsh" gülüyordu, onunlayken eğleniyordu fakat susturmaya çalıştığı bir sızı taş kalbini yoklayıp duruyordu. Bugünden sonra hep böyle mi olacaktı?

 

Böyle olması gerekiyordu. Tek yön vardı doğruya giden. Şu an her şey o yöne uygun gerçekleşiyordu. Herkes aynı şeyi destekliyordu. Doğru olan tek yönü. O ise bütün yanlışlığıyla doğruyu destekleyenlerin yanında yer alıyordu. Sonuçta tek başına yanlış için mücadele etmek çok yanlıştı.

 

Bir kere vazgeçen hep vazgeçerdi. En değerlisinden vazgeçen hayatta hiçbir şey için mücadele etmezdi.

 

Bunları hak etmişti. Belki de bu sızı yaptıklarının bedeliydi.

 

Ona yapılanların bedelini kim ödeyecekti peki?

 

💫

 

İsasçılar mutlu Assincilerin içi kan ağlıyor ahahahah

 

Bölüm nasıldı?

 

 

 

 

 

Bölüm : 23.10.2025 16:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...