14. Bölüm
Yıldız Akyürek / Yağmurun Yıkadığı Gülüşler / Ne Münasebet

Ne Münasebet

Yıldız Akyürek
yildiz_sena

Selaaaaaaam,

Yine ben. Tatlı okumalar 🎉

Medya; Asya'nın mod

 

🌻🌻🌻

 

Çalıp çalıp gider demesine rağmen ısrarla zil çalınmaya devam ediyordu. Evde kendisinden başka kimse olmadığı için on saat uğraşıp hazırladığı kahvaltısana oturamadan kapıya gitti. Baygın bakışlarla kapıyı açtı. Gelen kişi onu görünce gülümsedi.

 

Asya ise bu kişinin gelme olasılığını bin yıl kapı çalsa ve o açmaya gitse düşünemezdi. "Yavuz?" dedi sorar gibi.

 

"Asya.. Merhaba. Seni görmeyi beklemiyordum. Sinan çağırmıştı beni. Geçen konuştuk okulda barışmak istediğini söyledi." cümlelerini sıralarken Asya'yı süzmeyi de ihmal etmedi. Sıradan beyaz tişört ve siyah geniş pantolunun içinde bile gözüne güzel göründü.

 

" Hıımm. Garip. Sinan bakkalda herhalde bilmiyorum. Def oldu gitti sabahın köründe." duyduklarına gülmeden edemedi Yavuz.

 

"Çok seviyorsun kardeşini." dedi alaycı bir tavırla.

 

"O benim kardeşim değil annemin üvey oğlu."

 

"Anladım. Ben en iyisi bakkala bakayım ordadır belki."

 

"Aynen aynen bak sen. Hadi ey.."

 

"Sen de bana eşlik etsen güzel olur aslında." beklentiyle gözlerine baktı ve gülümsedi.

 

"Eşlik mi?"

 

"Evet. Belki orada değildir en azından boşuna gelmiş olmam biraz konuşuruz."

 

"Konuşuruz?" açlıktan yırtıcı hayvana dönüşmesi pek uzak değildi. Bir yudum çay bile içememişti.

 

"Aynen. Evim baya uzak boşuna gelmiş olmak istemem."

 

Bana ne demek isterdi. Bana mı sordun da geldin diyebilirdi. Ya da suratına kapıyı kapatıp hiçbir şey olmamış gibi kahvaltısını ederdi. İstediği şeyler bunlardı. Ancak Yavuz'la arasında kötü bir şey geçmemiş, aynı takımda olup birbirini desteklemişti. Kibar olmanın sırası mıydı? Açtı o açç. "Tamam yürü." dedi en fazla bu kadar kibarlaşabilmişti.

 

Ayakkabılarını yarım yamalak ayağına geçirip kapıyı çekti. Arka taraftaki bakkala gitmek için doğru düzgün ayakkabı giymekle uğraşamazdı. Zili çalmanın tam zamanıydı dimi? Birkaç dakika sonra geleydi. Niye Asya uğraşmak zorundaydı? Yanlış zamanda yanlış yerde olan insanlardan hiç hoşlanmazdı. Yavuz'un ilk hatası Sinan'la barışmak ikincisi buydu.

 

Ayakkabıları ayağından çıkmasın diye onları sürüyerek ilerledi Asya. Yavuz onun bu haline de gülümsedi. "Nasılsın, neler yapıyorsun?"

 

"Yaşıyorum. Yiyorum içiyorum, öle." yiyemiyordu... İçemiyordu. Acı çekiyordu.

 

Güldü. "Onları biz de yapıyoruz. Başka neler yapıyorsun?"

 

"Değişik bişey yapmıyom."

 

"Pekiii. Ben de aynı aslında."

 

"İyi iyi hoş." açlıktan ağlama isteği nüksetti.

 

Yanındaki kızın konuşmaya istekli olmadığını anladığı için başka bir şey söylemedi. Bakkalın önüne geldiklerinde Asya buraya kadar gelmişken bir şeyler alıp yolda yemeye karar verdi. Şu an Arda'yı çok iyi anlayabiliyordu. Yavuz'la birlikte içeriye girdi.

 

"Oo Yavuz ben de seni bekliyordum." şeytanî bakışlarını ikilinin üzerinde gezdirdi.

 

"Olum madem bakkaldasın niye evin konumunu gönderdin?" diye sordu haklı olarak.

 

"Lan bulursun sandım. Zaten konumu attığımda evdeydim." külliyen yalandı söyledikleri.

 

Asya vahşi bakışlarını Sinan'dan raflara çevirirken göz devirdi. Çubuk kıraker ve kek alıp kapıya yöneldi.

 

"Lann hırsızlığa mı başladın şimdi de? Orda yirmi yedi tl var."

 

Yavuz kahkaha attı. Sinan'ın da hoşuna gitti. Durup tekrar göz devirdi Asya. Elini cebine attı boş olduğunu anlayınca diğer cebini karıştırdı. "Laaannnnn. Bunlar niye boş?" tekrar sokup tekrar çıkardı ellerini. Sinan 'deli' işareti yapıp, kaşlarını kaldırdı ve dudaklarını birbirine bastırdı.

 

"Laaan hayııır. Anahtar da yok. Anahtarı unutmuşum."

 

"Puahhahahahaha. Gerizekalı."

 

Hemen kaşlarını çattı Asya. "Sensin gerizekalı. Ver anahtarını." elini açıp biraz daha Sinan'a yaklaştı.

 

Sinan keyifle sırıttı. Kaşlarını kaldırdı. "Cık."

 

Asya derin bir nefes alıp onu geri verdi. "Olum deli etme beni. Ver işte Allah Allah. Zaten hepsi sizin yüzünüzden. Buluşacaksanız doğru düzgün ayarlayıp buluşun."

 

"Bana ne. İstersen oturup ağlayabilirsin. Ya da belki yalvarırsın. Yine de vermem. Puahahhahahahahahah. Gerizekalı mal." bu ikilinin arasındaki didişme Yavuz'u eğlendiriyordu. Gülüşünü saklamadı.

 

"Lan seni duvara geçiririm delirtme benii! Allahım çıldıracağım ya! Yalvarmak diyor bir de! Ölüm döşeğinde olsam ilacım sende olsa yalvarmam be! Ver şu anahtarı."

 

"Vermiyorum lan. Git dışarıda bağır. Telefonun da yanında değildir şimdi senin. Puhahahahahahahahhahahaha."

 

"Sinaaaaaaaaan. Bak cidden çok sinirleniyorum bu sefer eskisi gibi olmaz."

 

İç çekti ve gülümsedi keyif dolu bir rahatlıkla. "Napalım."

 

Asya elini alnına götürüp kaşlarını ovdu gevşetmek için. Bir yandan da dudağını ısırıyor ardından yalıyordu. O kadar kahvaltı hazırlamıştı. Patates kızartmıştı. Kimse yok diye mutlu mutlu kahvaltı edecekti. Fakat bu varlıklar ona bile engel olmayı başarmıştı.

 

"Belki bir süre dediklerimi yaparsan anahtarı verebilirim."

 

"Yok yaaa yürü git. Bir de dediğini mi yapacağım?"

 

"Sen bilirsin. Kal burada. Puahahhahahaha."

 

"Iğğğhhhh gülme şöyle." keyifle gülmesi daha da sinirlendiriyordu.

 

"Tamam. Puahhahahahaha. Kesinlikle puahahhahahaha gülahahahahahah."

 

"Iğğğğğğh!" elindeki keki Sinan'a fırlattı. Terlik darbelerinden bile ustalıkla sıyrılan Sinan önüne çekebileceği İskender'i olmasa da bu darbeden kurtuldu.

 

"Altı üstü yardım edeceksin kızım. Rafları falan düzenlersin işte. Her haltı ben mi yapacağım? Biraz yardım et sonra anahtarı alıp def ol."

 

Asya ters bir bakış atıp düşünmek üzere dışarıya döndü.

 

"Yavuz gel otur ayakta kaldın sen de. Malum kız kardeşimle uğraşmaktan sana sıra gelmedi."

 

"Sorun değil." gülerek taburelerin birine oturdu Yavuz.

 

Sinan'ın gözleri Asya'daydı. Planın yarısını kurmuş diğer yarısı kendisi oluşmuştu. Asya sinirle ona dönünce bakışlarını kaçırdı.

 

"Tamam lan napacam söyle. Hangi raf?" hemen düzenleyecek, anahtarı alıp gidecekti. Raflara yaklaştı.

 

"Yerdeki kolileri görüyorsun. Onları yerleştir. Sonra yerleri paspasla."

 

"Yerler mi? Sadece bir iş."

 

"Bir iş değil. Birkaç iş. Anahtarı istiyorsan hadi kızım."

 

"Ya sabııııır." kırakeri yerine koyup kolilere yaklaştı. Ayağıyla kapağını ittirdi, göz ucuyla içine baktı. Oflayarak kolinin yanına çöktü. Şampuanları çıkarıp boşluklara yerleştirdi. Boşalan kutuları ayağıyla geriye doğru savuruyordu.

 

"Yavaşşşş. Kızım dikkatli yap şu işi. Devirecen yine camları." söylediğinin karşılığında keskin bakışlar yakaladı. "Eee Yavuz nasıl gidiyor hayat? Pek anlaşamıyorduk ama bence artık öyle şeylere gerek yok."

 

"İyi, aynı. Bence de gerek yok."

 

Asya dayanamayıp ayağa kalktı ve Yavuz'a döndü. "Saf mısın olum sen? Bu engereğe inanıp buraya mı geldin? Kim bilir ne şeytanlık edecek sana. Öyle şeylere gerek yok diyecek medeniyet gözü var mı bunda?"

 

"Ben sen değilim yavru çıngırak. Geçmeyen nefretim sadece sana özel."

 

Asya yine sinirle dudaklarını birbirine bastırdı ve önüne döndü. Şampuanları alıp ona fırlatsa yeğdi. Dövüp anahtarı mı alsaydı? O biraz sıkardı işte. Sinan'da armut toplayacak tip yoktu. Aslında eğlenceli olabilirdi. Gerçek bir savaş olurdu. Asya potansiyelini tam göstermiyordu bu sayade göstermiş olurdu. Fakat açtı. Açlığı aklına gelince yine ağlamaklı oldu. Soğumakta olan patateslerinin kokusu burnunda tüttü. Hele o çayın bardağa dökülürken çıkardığı ses... Yumruğunu sıktı ardından guruldayan karnına başını eğdi. Son bir ağlamaklı ifadenin ardından işini hemen bitirmeye ve gitmeye kendini ikna etti. Alt raflar dolunca deterjan kolisini açtı. En tepeye ulaşabilmek için tabure aldı. Deterjanlardan birini alıp tabureye çıktı. Zorla da olsa deterjanı oraya koydu.

 

"Salağa bak tabureyle bile boyu yetmiyor. Puahahhahahaahhaha." Yavuz da gülünce göz devirdi Sinan. 'Ulan bundan bir halt olmaz. Gidip yardım etsene kıza. İskender olsa şimdiye kaç kere şunun elinden işini almıştı. İskender'in yanında hiç şansı yok bunun. Lan kalksana. Kalkmıyor. Oturdu yanımda dediğime gülüyor. Laaan salak düşürecek onları üstüne.' içindeki saydırmacadan sonra hızla yerinden kalktı ve Asya'ya yaklaştı. Onu belinden kavrayıp tabureden öteye çekti. Deterjanlar raftan aşağı düştü. Asya ne yaşadığını algılayamamışken Sinan kulağının dibinde kükredi. "Salak mısın öleceksin gerizekalı kör müsün!"

 

Asya Sinan'ın kolunu itip ona döndü. "Ne bağırıyorsun lan kulağım sağır oldu! Açım anladın mı açım! Görmüyorum!"

 

"Salak yemin ediyorum salak. Git şurda ye bişey. Sonra yerleri silersin, deterjanları ben yerleştireyim bari. Bir işi de becer be."

 

"Sensin salak! Anahtarı versen ölür müsün?"

 

"Yerleri silmeden yok."

 

"Uçan tekme?"

 

"Sen uçana kadar ben tekmeyi atarım. Ya da ben tekme atarım sen uçarsın. Nasıl fikir?"

 

"Demek istemezdim ama bok gibi bir fikir."

 

"O zaman dediğimi yap. Yavuz'a da bir şey ikram et. Misafirperver ol azıcık. İlgilen misafirimizle."

 

Yine sabır çekti ve Yavuz'un olduğu tarafa gitti. Sinan biraz arkasından bakıp işine odaklandı. Bu sefer belki bir şey olurdu. Planı işe yaramıyordu. Genelde planları işe yarardı bunun kusuru neydi? Yavuz'da iş yoktu. Yoksa Sinan'dan mı tırsmıştı? 'Laaaan aydınlanma yaşadım.' diye aklından geçirdi. Onları yalnız mı bırakmalıydı? Ama o zaman da içi rahat etmezdi.

 

Asya yiyecek, içecek bir şeyler seçip Yavuz'un yanındaki tabureye oturdu. Aldıklarını kasanın üzerine koydu. "Ye hadi." çubuk krakerin birini açıp keyifsizce yemeye başladı. O kadar kahvaltı için uğraşmış kala kala çubuk krakere kalmıştı.

 

Yavuz sadece soda aldı. Sohbet için ilk girişimi başarılı olmadığından vazgeçmişti. Yeniden denemiyordu. Ve kız çok gergindi, terslenmek istemiyordu. Sözlerinin ardından Sinan'dan şüphe etmeye de başlamıştı. Biraz daha oturup kalkacaktı. Sinan onu çağırmış ama kendisinden çok kardeşiyle ilgileniyordu.

 

Kraker açlık ağrısını bastırmaya yetmeyince yerinden kalktı Asya. Hemen işini bitirip anahtarı alacaktı. Sinan da deterjanları dizmiş kolileri üst üste yığmıştı. Asya'nın kalktığı yere oturdu. Serinlemek için bir içecek de o açtı. Asya yerleri silene kadar Yavuz'la koyu bir futbol muhabbetine girdi. Yine Asya'nın avucu önüne doğru uzandı.

 

"Ver anahtarı. Bitirdim."

 

"Öyle mi? Bitirdin demek." sırıttı "Bende anahtar yok ki."

 

Gözleri büyüdü Asya'nın, dehşet verici bir öfke damarlarında hareketlendi. "Dalga mı geçiyorsun benimle!"

 

Kahkaha attı Sinan. "Evet. Bana mı inandın çen? Kıyamam."

 

Asya'nın ağzı aralandı, nefes verdi ardından gözlerini yumdu. Dudaklarını kapatıp yutkundu. Bakışlarını yumruk yaptığı eline kaydırdı. Yumruğunu Sinan'a doğru gönderecekken Sinan yumruğunu yakalayıp onu öne doğru çekti. Asya kasaya çarpınca kahkaha attı.

 

"Yavaş olsana olum. Kızın canını yaktın." Yavuz Asya'nın elini Sinan'dan kurtardı. Bunun sonucunda Sinan'ın ters bakışlarıyla karşılaştı. Sinan Yavuz'a yükselecekken son anda vaz geçti. Asya'yı savunması planına yardımcı olabilirdi.

 

Asya toparlandıktan sonra sakız kutularını Sinan'a doğru fırlattı. Sinan koluyla kendini korurken kutuların biri Yavuz'a çarptı. Sinan tabi dayanamayıp buna da güldü. En sonunda boş soda şişesini kavradı Asya. Sinan'ın kafasına vuracakken bileğinden biri yakalayarak engel oldu. Asya öfkeyle o kişiye döndü.

 

"Noluyor burada?" diye sordu İskender sert bakışlarını Yavuz ve Sinan'ın üzerinden ayırmadan.

 

Ofladı Sinan "İşte yine başlıyoruz."

 

"Bırak kıracağım kafasını." gözleri Asya'ya kayınca yumuşadı İskender'in. Elindeki şişeyi yavaşça aldı. "Ne oldu?"

 

"Ne olacak! Sınanıyorum!" Asya kolunu çekti. Sonra Sinan'ı işaret etti. "Bunu parçalayacağım." yine kasaya doğru bir hamle yaptığında İskender onu tuttu. Tekrar engellendiği için göz devirdi. "Ulan sen benim düşmanım mısın! Aklımı yitireceğim sinirden!"

 

"Asya sakin ol."

 

"Aaağhhhhhh deliceğim!" Asya boştaki koluyla Sinan'a dirsek darbesi göndermeye çalışsa da yetişemedi.

 

"Ne yaptınız da bu kadar sinirlendi?" keskin bakışlarını Sinan'ın yüzünde gezdirdi.

 

"Oynadık. Kandırdık. Bu da yuttu. Puahahhahahahahaha."

 

"Yalnız benim mevzuyla bir alakam yok. Sinan yaptı ne yaptıysa." dedi Yavuz sakince.

 

Asya Sinan'ın pişkinliğine dayanamayıp kendini kasanın üzerine attı ve tek eliyle boğazına uzandı. "Geberteceğim lan seni! Bırak lan sen de beni! Sınav mısınız mübarek!" Sinan Asya'nın elini boğazından itip sandalyesini hafif geriye kaydırdı ve sırıttı.

 

İskender nefes verdi. Asya'yı doğrultup iki kolunu da tuttu. "Sinirleniyorsun diye iyice üstüne geliyor. Sakin ol biraz. Kendine zarar veriyorsun bu hareketlerinle."

 

"Beynimdeki patlamayı durdur istersen. Düşünemiyorum bile! Ne güzel! Böylelerine nasıl dayanabilir bir insan! Bir de gülüyor pişkin köpek!"

 

"Hösst lan sensin köpek. Düşünemediğin doğru bu arada. Hahahahahaha."

 

"Sinaaaaaaaan! Kes şunu!" İskender bağırınca Sinan göz devirdi. Nerden çıkıp gelmişti yine? İşine çomak sokacaktı şimdi.

 

İskender, Asya'yı rafların arasından arka tarafa götürdü. Dolaptan bir su alıp ona uzattı. Asya sakinleşmeye niyeti olmayan bakışlarla suyu aldı. Kapağını açamayınca iyice sinirlendi. Onu raflara doğru fırlatacakken İskender şişeyi alıp kapağını açtı. Tekrar Asya'ya uzattı. "Sakin ol. Öfkeyle bir şişe kapağını bile açamıyorsun gördüğün gibi."

 

Asya ters bir bakışla cevap verip suyu başına dikti. Şişeyi ağzından çektiğinde konuştu. "Yoo o şişeyi çok güzel kırardım kafasında."

 

"Bu biraz vahşice olmaz mıydı?" dedi İskender gülmekle gülmemek arasında gidip gelerek.

 

"Daha fenasını hak ediyor o. Sen de onu korumak için bahane bulma. Anladık dostun."

 

"Ben ikinizi de koruyorum. Ayrıca dediğini yapsan pişman olacaksın."

 

"Yoooo olmayacağım."

 

"Ne yaptı?"

 

"Offfff. Başlasam anlatmaya uzun sürer. Yine sinirlenirim."

 

"Sinirin geçmedi zaten."

 

"Daha çok sinirlenirim. Olayı anlatırken sinirlenmek diye bir şey var."

 

"Niye geldin ki buraya? Bir şey almaya mı? Yavuz niye burada?"

 

"Offfffffffff. Bak şimdi. Bu Altaylı şahsiyet diğerini çağırmış ama evin adresini vermiş. O da eve geldi yani zile bastı. Ben de kahvaltı falan edecektim işte. Neyyse. Onu şu şahsiyetin yanına getirdim ama anahtarı almayı unutmuşum. Şu kör olasıca şahsiyetten anahtarını istedim ama işleri yapmazsam vermeyeceğini söyledi. Amamamama.. Ben de işleri yaptım. Şimdi de anahtarım yok diyor! " sinirle nefes verdi.

 

" Anladım. Bize götüreyim seni Badem'le kahvaltı edersin. O da yeni yiyecekti."

 

"Yok olmaz."

 

"Neden? Olur bence."

 

"Badem benden pek haz etmiyor ve ben de ona bayılmıyorum."

 

"Artık öyle değil. O da arkadaş olmak istiyor öyle dedi bana. Yanımıza da geldi geçen gün."

 

"Bilmiyorum."

 

"Hadi gel. Burada sinirlenmekten iyidir."

 

Kararsızlıkla etrafta gözlerini gezdirdi bir süre. Sonra başıyla onayladı. İskender'in gözleri ışıldadı. Gülümseyerek elini Asya'nın sırtına koydu. Asya bir adım önde o bir adım gerisinde ilerlediler. Konuşulanları dinleyip duruma vakıf olan Sinan memnuniyetsiz bakışlar attı. Cebindeki anahtarı çıkarıp "Yakala." diyerek onu Asya'ya fırlattı.

 

Refleksle anahtarı yakalayıp onu avuçlarında bulan Asya kaşlarını çattı. "Hani yoktu lan anahtarın!"

 

"Hâlâ her dediğime inanıyorsun. Akıllanmadın mı?" yine yüzünde aynı haz dolu sırıtış belirdi.

 

"Ulan.. Ulan sen bittin olum. Seni eve almayacağım." bir hışımla çıktı bakkaldan Asya. Artık intikam için yeterince köpürmüştü. Kaç gündür Sinan'ın çektirdikleri haddi aşmıştı. Kolu, bacağı morluk içindeydi. Acımasız olması için yeterince sebep vardı. Acımayacaktı.

 

"Asya" isminin seslenilmesiyle arkasına döndü. İskender yine peşindeydi. Bir şey demedi sadece durup onu bekledi.

 

"Bize gelmiyor musun?" diye sordu İskender.

 

"Eve gitsem daha iyi olur. Her şeyi hazırlamıştım. Soğusa da kalmasın ortada."

 

"Anladım." hevesi kırılmıştı azıcık.

 

"Sen gelsene benimle. Çay içeriz." Asya'nın teklifi anlık hoşuna gitse de kabul edemezdi.

 

"Gelmek isterdim ama... Evde anladığım kadarıyla kimse yok. Pek doğru olmaz."

 

Dudaklarını birbirine bastırdı. "Madem doğru değil yapacak bir şey yok. Başka zaman görüşürüz."

 

"Görüşürüz." gülümsedi içi giderek.

 

"Bu arada... Yazdın mı hiç? Hikâye yani."

 

"Evet. Tamamladım. Sen?"

 

"Yuhhh. Ne ara? Yazamam diyordun bir de. Şuna da bak nasıl da yazmış hemen... Ben birazcık yazabildim." birazcık bile yazamamıştı aslında. İki buçuk cümle ancak...

 

"Dün başlayım dedim. Yazdıkça açıldım. Bir iki saate bitti. Sen de tamamlarsın daha iki gün var."

 

"Hıhım tabi. Tamamlarım canım ne var dimi bunda. Kesin tamamlarım. Başıma şu şeyler gelmese çoktan yazmıştım zaten. Neyse gideyim ben bayılacağım artık." aceleci bir gülüşle el salladı. Son kalan enerjisiyle eve doğru koştu. Arkasında mahmur bakışlar bıraktı.

 

🌻

 

" Ulan harbiden eve almadı lan beni deli manyak küpeli. Babamlar da hâlâ gelmedi bu ne amk." Sinan'ın sızlanması Arda'yı güldürdü.

 

" Hak ettin. Neler yapmışsın kıza. Az bile bu. Tutmasaydım şişeyi kafanda kıracaktı." Arda buna da güldü.

 

Badem tepkisizdi. Rol yapsa mı yapmasa mı kestiremiyordu. O yüzden kendini tatlıya verdi. Gün boyu bu tatlıyı yapmak için uğraşmıştı. Şimdi Arda yarısını yemek için önüne çekmiş, kurtarabildikleri kısımları da onlar yiyordu. Sıcaklar çekip gitmeden terasta biraz daha vakit geçirmeye karar vermişlerdi. Çağırmalarına rağmn Asya gelmemişti. Bu Badem için iyi bir şeydi.

 

"O değil de sen Yavuz'u neden çağırdın? Önceden günahın kadar sevmiyordun onu. Ne değişti birden?" aslında altında yatan sebebi sezmişti ancak bir umut geçerli nedeni vardır diye sordu. Dostunun tek amacı onun Asya'yla olmasını engellemekti.

 

"Barışmak istedi ben de çağırdım. Artık nedendir bilinmez."

 

İskender inanmasa da başını salladı. Kıskanması ve söylemesi için özellikle yapıyordu belki. Ya da ilk düşündüğü gibiydi. Derdini anlatacak kimsesi yoktu. Dostları böyleyken kime anlatabilirdi? Arda'ya anlatsa gizleyemezdi. Badem'e bahsetse olmazdı. Yanında olması gereken kişi Sinan idi. Belli ki olmayacaktı. Karşılıksız aşkının yanında bir de buna üzülüyordu. Yalnızlık böyle bir şeydi. En derin hissini kimseye açamamaktı. Kitaplara sığınmak da faydasızdı. En azından odasına çekilse bir şeyler yazıp hüznüne dalardı. Yine geceyi bekleyecekti. Şimdilik duygusuz ve öylesine bir varoluş sergileyebilirdi ancak.

 

"Hindi kalabalığa girmiş demiş bu ne kalllaballlık."

 

"Kes şunu Arda."

 

"Hangi ayın kılıcı vardır?"

 

"Ardaaa"

 

"Yav hangi ay de hangi ay desene"

 

"Ulan çarpacam sana da ayına da he."

 

"İskender gardaşım sen de. Hadi be." İskender hiç oralı olmayınca Sinan sırıttı.

 

Badem sevdiğinin gönlü kırılmasın diye sordu."Hangi ay?"

 

Arda neşeyle bağırdı. "Samurayy"

 

Sinan cevaba göz devirdi. Bu saçmalıkları çok mu düşünüyorlardı acaba? Zaten bugünkü planı başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Bir de bu saçma esprilere maruz kalıyordu. Aklına gün içinde yaşananlar düştü. Asya'yı nasıl da delirtmişti. Düşüncelerinin etkisiyle dudakları kıvrıldı. Kızda da deli cesareti vardı mübarek. Korkmadan saldırıyordu. Canı yansa da şikayet etmiyordu. Kaç kere canını yaktı bir kere ağladığını görmedi. Niye ağlamıyordu bu kız? O kadar laf etti ağlatamadı, canını yaktı yine olmadı, gelinliği yırttı bir işe yaramadı. Ağladığını göremedikten sonra bunların ne anlamı vardı? Ağlamasını gerçekten istiyor muydu? Kim bilir.

 

🌻

 

İntikam için ilk hamleyi yapma vakti. Bakalım bu Sinan turşusu ne işler çeviriyor. Herkesten gizli bir yere gidiyor. Benim takip ettiğimi bilmiyor tabi. Eli de cebinden çıkmıyor. Cebinde ne var da elini ondan çekmiyor? Bu gittiği yer her nereyse daha önce gittiğimi sanmıyorum. Evler azala azala yok oldu. Sadece çimenlik ve ağaçlık var. Ağaçların arkasına saklanabiliyorum anca. Birden durdu, ben de iyice saklandım tabi. Arkasına baktı acaba takip edildiğinden mi şüphelendi? Etrafına da şööyle bir göz gezdirip telefonunu çıkardı. Sadece ekranına bakıp tekrar cebine tıktı. Birini mi bekliyor yoksa? Bu ıssız yerde kimi bekleyebilir ki?

 

Neredeyse on dakika boş boş bekledik. Sonra bisiklet sesleri ikimizi de yerinde dikleştirdi. İnşallah fark edilmem. Bir, iki, üç.. Derken tam beş çocuk bisikletiyle Sinan'ın önünde durdu. Bunlar kim lan?

 

Sinan gülerek alnını sıvazladı. "Biliyordum lanet olsun." sanırım ters giden bir şeyler var.

 

"Kız kardeşime yavşayan sensin demek." ovv bu sefer işi zor. Gülsem mi bilemedim. Hahah.

 

Beşi birden bisikletinden indi. Sayıca fazla olmalarına rağmen Sinan korkmuş gibi görünmüyordu. Kışkırtıcı kurnaz bakışları yerindeydi. Fakat bunlar onu döver, ağzını burnunu da kırarlar. Bir kişiye beş kişi mi gelinir lan! Nerede adalet! Şimdi ben geri dönsem onu böyle bıraksam intikam almış olur muyum? Olurum herhalde. Ne demişti bana? Hah. 'Gözümün önünde acı çekerek ölsen zevkle izlerim.' kısasa kısas. Çaba harcamadan intikam. Bundan iyisi Şam'da kayısı. Vicdanım nasıl? Çok çok rahat.

 

Hehe tabi. Mükemmel bir rahatsızlık içinde. Ulan intikam almaya geliyorum başkasının intikamına bile göz yumamıyorum. Neyse gidem de dayak yemesin gariban. Ah doğru önce şey yapmalı.

 

Gerekli mercilere konum uçurup "Yaaa hakk" diyerek dayak yemek üzere olan Sinan'a doğru koştum. Hepsi şaşırdı tabi. Ben nerden çıktım? Sinan'ın yanında durduğumda bakışları üzerimdeydi.

 

"Sen nerden çıktın?" dedi benim iki katım olan sarışın çocuk.

 

"Kızım niye buraya geliyorsun! Gidip İskender'i çağırsana!" bu turşu hak ediyor aslında dayak yemeyi hee.

 

"Beynini düşürdün herhalde. Ben niye seni kurtaracak bir şey yapayım ki? Acı içinde kıvransan gözümün önünde zevkle izlerim. Hahah. İzlemeye geldim zaten." intikamı da alalım bence. Tutuşsun biraz paçaları. Hahahh.

 

Göz devirdi sadece.

 

"Bacım az ilerde izle. Sana bir zarar vermeyelim yanlışlıkla. Sağlam dövecez de şu yavşağı."

 

"Kırarım lan o ağzını! O kelimeyi söylediğin için pişmanlıkla kıvranırsın!" deli bu. Kafa tutuyor beş kişiye. Gerçi ben olsam ben de öyle yapardım herhalde. Beni kim dövebilir lağğğn!

 

Kızın abisi Sinan'a doğru atılacaktı ki önüne geçtim. Ben kızım bana vurmazlar demi? Asyaa! Ciddi ol şu an!

 

" Bacım çekilsene şurdan."

 

"Bir şey soracağım. Yani niye dövmek istediğinizi pek anlamadım. Mesela bu bana neler yaptı neler biliyor musunuz? Bilmiyorsunuz..."

 

"Eeeee! Yeter lan çekil şurdan!" beni kenarı itti manda yoğurdu. İşte bu olmadı. Hani bacındım köpeeeek! Vahşi bakışlarımla onlara döndüm. Sinan' dan yediği yumruk yüzünden elini dudağına götürmüştü. Hepsi birden Sinan'a doğru saldırıya geçtiler. Bütün hepsiyle aynı anda mücadele etmesin diye babamdan öğrendiğim o tekmeyi birinin sırtında denedim. Yere yıkılması çok hoştu. Sinan'a cakalı bir bakış atmak istedim ancak çok meşgul görünüyordu. Birine tutunup diğerini tekmelemiş sonra üçüncüye yönelmişti. Kızın abisi boştaydı. Ona da ben kaldım. Yerde olanın sırtından destek alarak kızın ayımsı abisinin sırtına atladım. Saçları artık avuçlarımdaydı. Önce rahatlamasına izin verdim ardından tüm acımasızlığımla saçlarını çektim. Benden kurtulmak için sağa sola savruldu.

 

"Lağğğğn! İn lan sırtımdan!" Sinan'ın kahkasını işittim tekme tokat seslerinin arasından. Ben de kahkaha atmak isterdim fakat nasıl olduysa beni itmeyi başardı. Ellerim saçından ben de sırtından kaydım. Yine de yere inmedim çünkü biri belime kolunu sardı. Kötü şeyler olacak diye yutkundum. Beni kendi etrafında döndürerek ayakta olanları da tekmelemiş oldu. Beni indirdiğinde hepsi yerdeydi. İkimiz de nefes nefese kalmıştık.

 

Daha nefesimizi düzene sokmadan doğruldular. "Şimdi bittiniz!" bu sefer öfkeden kudurmuşa benziyorlardı. E yorulduk ama yetmez mi? Dövüş pozisyonunu aldık. Üçü birden Sinan'a çullandı. Diğer ikisi de beni yakaladı. Sinan yumruk yedikçe daha acı bir inleme çıkıyordu dudakları arasından.

 

Birinin kıçını tekmeledim iki kişiden kurtulmak için çırpınırken. O sırada İskender koşarak geldi. Beni tutanların birine kafa attı. Sarsılan çocuğa birkaç yumruk salladıktan sonra diğerinden de beni kurtardı. Onlar boğuşurken "Yettim gardaşııııııım!" diye bağırarak Arda yanımızda belirdi. Sinan'ın etrafını saranlardan birinin üzerine atladı. İkisi birlikte yere düştüler. Arda bütün ağırlığını vererek onu eziyordu. Çok komik bir görüntüydü ancak sinirlerim bozulmuş olacak ki gülemedim.

 

En son Badem geldi. Elindeki kitabıyla Sinan'a saldıranların birini tokatladı. İşte buna dayanamadım artık. Hepsi toparlanıp bisikletlerine atlayıp kaçtılar. Gülerek soluma döndüğümde aynı şekilde bana bakan Sinan'la karşılaştım. Tabi bu çok uzun sürmedi. Çünkü ikimiz de birbirimize güldüğümüzü fark ettik ve önümüze döndük. Ne münasebet.

 

"İyi misiniz?" sırtımı sıvazlayan yumuşak bir el hissettim. Birden kendimi İskender'in kolunun altında buldum. Sinan'ı da diğer tarafına almıştı. "İyiyiz." dedik aynı anda.

 

"Hareketim nasıldı? Beğediniz dimi? Ehehehhe. Bu hareketi yapmak için hep böyle bir anı bekliyordum" komik bir heyecanla söylemişti bunları.

 

"Kitapla tokatlamak favorim." dediğimde hep birlikte güldük.

 

"Dertleri neymiş?" diye sordu Badem. Ofladı Sinan. "Gökçe'ye yürümüştüm. Buluşacaktık güya. Oynattı beni hain kız." dedi sinir bozukluğuyla.

 

"E hak ettin ama sen de gardaşım. Niye yürüyosun herkese?"

 

"Herkese yürümüyorum lan! Hem bu sefer ciddiydim. Hediye bile almıştım." cebinden o merak ettiğim şeyi çıkardı.

 

"Ciddi miydin? Yok artık!" Badem'i ciddi olduğuna inandıramamıştı. Sessiz kalıp dudaklarını birbirine bastırınca hepsi şokey oldu.

 

"Al lan bu senin olsun." küçük paketi elime tutuşturduğunda ben de şaşırdım.

 

"Ne münasebet. Alamam."

 

"Çöpe atacağım al lan."

 

"At çöpe."

 

"Kızım al şunu. O kadar emek verdim onu alabilmek için. Çöpe atarsam içim gider."

 

"Lan git başkasına ver. Çek şunu elimden."

 

"Kime verecem lan. Al sen at çöpe. Al da ne yaparsan yap. Gözüm görmesin şunu." paket elimde kaldı. Badem'e de verebilirdi ama onun çöpe atmaya kıyamayacağını düşünmüş olmalı.

 

"Geri iade etsene."

 

"Çok mantıklı ya ben niye düşünemedim (!) geri iade almıyorlar." göz devirdim. Ben mi dedim git geri iadesiz hediye al diye. Allah Allah.

 

"Siz nasıl geldiniz?" gözleri Arda ve Badem'e değip İskender'in üzerinde durdu.

 

"Asya haber verdi. Koş Sinan'ı dövecekler yazmıştı. Gönderdiği konuma koşa koşa geldik." çok ayrıntı verdin İsko böyle olmadı.

 

"Senin burada ne işin vardı?" yine sorgulanma sırası bana geldi. Sinan gözlerini kısmış şüpheyle beni delmeye çalışıyordu sanki.

 

"Öhöm." dedim. İntikam desem rezil olacağım. Beceriksizlik yani. İntikam için gelip de... Başka ne diyeceğim? Niye takip edeyim başka şunu? İyi bir şey de diyemem iki yüzlü hissederim. En iyisi doğruyu söylemek. "İntikam almak istiyordum o yüzden seni takip ediyordum."

 

Tek kaşını kaldırdı. Alaycı gülüşü yine yüzüne yayıldı. "Alsaydın ya. Niye almadın? Elinde büyük bir fırsat vardı. Merhamet edersen merhamete muhtaç kalırsın." deli mi ne.

 

"Hahah. Eğer dayak yemeni izleseydim intikam almış olmazdım. Başkasının intikamını izlerdim. Hiç benlik değil. Sana ben yapacağım ne yapılması gerekiyorsa."

 

"Sabırsızlıkla bekliyorum." korkmuyor bir de çak ağzının üstüne. Böyle şeyler dememe rağmen hâlâ sırıtıyor. Yine sinir oldum.

 

"Bekle." çok beklersin diyormuşum... Ben bu gidişle intikam almayı beceremeyeceğim. Bu kadar beceriksiz olduğumu bilemezdim. Bu hediyeyi ne yapacam lan! Belki kızla işleri ilerletirler o zaman ona veririm. Hiç açmayım. Laaaan niye bacı triplerine girdim?! Bana ne lan ondan da hediyesinden de. Çıldıracağım. En iyisi çöpe atayım. Bana ne emeğinden. Almasaydı. Vermeseydi. Neyse ne!

 

"Gardaşlarım gidip bir lahmacun mu gömsek?" en güzel fikir Arda'dan gelince İskender'in kolunun altından çıkıp elimi çırptım. "Aynen, hadi Arda."

 

"Gidelim." dedi otoriter bir sesle İskender. Elimdeki paketi cebime tıktım. Arda koşarak en önden gitti tabi. Şaşırdığım bir şey daha oldu. BADEM KOLUMA GİRDİ. Ona şaşkın şaşkın baktığımda gülümsedi. Gülüşünde bir samimiyetsizlik sezmediğim için ben de gülümsedim. Ne oluyor bilmiyorum ama yaşananlar beni onların arasına dahil etti. Üstelik nefret ve öfke dolu anlara, inatçılığıma, sertliğime rağmen. Öyle işte... Oldu bir şeyler. Güvenmek değil bu. Asla sonuna kadar güvenmem. Asla...

 

🌻🌻

 

Bölüm nasıldı?

 

Sinan & Asya...

 

Dövüş sahnesi..

 

 

Bölüm : 05.04.2025 11:35 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...