27. Bölüm
Yıldız Akyürek / Yağmurun Yıkadığı Gülüşler / Ortak

Ortak

Yıldız Akyürek
yildiz_sena

Selamlağğğr,

Benden size doğum günü hediyesi, tatlı okumalarr. 💗

 

 

Yazık banaaağğğ... Karşımda bir seksenlik sinirli İsko. Yakalanmış hissettiğim için de mal gibiyim. Yakalanmış hissetmek mi? Yakalandım zaten. Her şeyi daha fazla mahvedemezdim.

 

"Asyaaaaaaa bir şey söyle artık." bağırmasa da korkutucu olduğunu söyleyebilirim. Nadiren sinirlenip insanı korkutuyor. Naapsaaam? Saksı düştü artık, çalışmamasını geçtim. Artık bir saksım yok. Kelaynak kuşu gibi kaldım ortada. Ühhüğğğğğğğ. Kendine gel kızıım. Ölüm anında asıl çalışır senin kafan. Öncelikle sakin ol.

 

"Tamam söyleyeceğim. Ama bu şekilde değil. Bu ne hesap mı soruyorsun? Tabi ki de akla yatan bir açıklamam var. Sen böyle davranınca geriliyorum." Biraz geri çekildi. Huuh.

 

"Anlat hadi."

 

"Sen otur ben bir yudum su içeyim malum korkudan dilim damağım kurudu." başını sallayıp sinirle oturdu. Allahım gerçekten İskender medenî değil miymiş. O bana bakarken dişlerimi çaktım. Musluğa yaklaştım, masada sürahi olmasına rağmen. Fark etmedi önüne döndü.

 

Hızla kapıya gidip anahtarını çıkardım. Mutfaktan çıkıp kapıyı çektim. Ben kapıyı çekerken ayaklanmıştı. Hemen kapıyı kilitledim. "Asyaaaaa!" diye bir bağırdı ki kapı kilitliyken bile korktum. İskender'i kızdırma da ne yaparsan yap.

 

Diğerlerinin yanına koştum. Cipsleri kucaklayıp Arda'nın kollarının arasına bıraktım. "Parti bitti ölmek istemeyen gitsin. Git hadi. Arkana bakma."

 

Bana anlamsız bakışlar atıyordu ki İskender'in kapıyı yumruklamasını herkes duydu. Arda'yı çıkışa kadar sürükledim. Onu dışarı attıktan sonra geri döndüm.

 

Gökçe'ye baktım. "Ben sana sonra anlatırım. Geldiğin için sağ ol." kızı kovuyorum resmen. Bir şey demeden eşyalarını alıp çıktı. Sinan'ın kulağına fısıldadım.

 

"Battık burunu kadar, Sinan getir peçete. İskender beni değil seni öldürsün bence."

 

"Nee!"

 

"Anladı galiba. Galiba değil kesin. Duydu beni. Sen sandım. Ahhh yandık galiba."

 

"Mutfağa mı kilitledin sen onu?"

 

"Evet ne olmuş? Kaçtım işte. Canım kıymetli. Sen git. Evet evet sen git." bana seni mahvedicem bakışları atıp sanırım İskender'in yanına gitti. Dışarı kaçacak hali yok herhalde.

 

Badem koltuğa oturmuş buğulu gözlerle camdan dışarı bakıyordu. Gidip yanına oturdum. "Özür dilerim. Ben yüzümden... "

 

Başını iki yana salladı. Elimi yanağına koydum. Daha ağzımı bile açmadan İskender yanımızda bitti.

 

"Bana bir açıklamanız var mı yoksa yine başka bir yere mi kilitleyeceksin!"

 

Badem başını önüne eğdi, saçları yüzünü kapattı. Ağladığı fark edilsin istemiyor galiba.

 

"Badem! Arda niye Badem demeliydi!" nefes verip ayağa kalktım.

 

"Sakin ol istersen. Sen bu musun?"

 

"Asyaaa. Sakin olmak için kendimi zorluyorum ama olmuyor." Sinan'ın tek işlevi İskender'i salmak mı oldu yani. Pislik şey. Neyse ben ölürüm hıhh. Ne diyeceğimi unuttum lan.

 

"Biraz daha zorla o zaman. Kızacak bir şey yok."

 

"Öyle mi? Kızacak bir şey yok. Ne için uğraşıyorsunuz Asya hanım? Arda'nın Badem demesi için mi? Neden Badem demeli? Yoksa Badem...!"

 

"Ehh yeter. Evet doğru anladın. Badem Arda'yı seviyor. Ne olmuş yani." Badem'in hıçkırığını duymak bana hiç gelmedi şu an.

 

Sinan gelip çarprazımızda durdu. Kollarını kendine sardı.

 

İskender Badem'e bakıp göz devirdi. "Benim niye haberim yok?"

 

"Niye acaba? Bağırdığın için olabilir mi? Seni medenî sanmıştım."

 

"Asyaa, ben de insanım. Sinirlenebilirim. Hem Arda ne alaka?" yumruklarını sıktı. Klasik kıskanç erkek müsveddesi. Hepsi aynı bunların.

 

"Tamam sinirlen. Badem Arda'yı sevdiği için aralarını yapmaya çalışıyorum. Bu kız kendi kendine eriyip bitecek ondan sonra mı fark edeceksiniz anlamadım. Siz sevince hayat güzel Badem sevince mi sıkıntı var? Arda' yı da sanki tanımıyorsunuz, beraber büyüdünüz. Onu sevmesi normal değil mi? Sürekli yan yanalar. Bilinçli bir şey mi aşk? Ben bir b*k bilmiyorum ama bu kız kendi kendine bunu bilerek yapmaz. Arda'yı da döveceğim zaten. Gerizekalı."

 

"Yine de bana söyleyebilirdiniz. Böyle öğrenmem hiç hoş olmadı. Ve bilmeyen tek kişi olmak... Şimdi ne yapmaya çalışıyorsanız devam edebilirsiniz." sinirle çıkıp gitti.

 

"Bir senin tribin eksikti. Delireceğim yağ." arkasından tekme atar gibi yaptım. "Çıldıracağım! Pis erkekler. Hepsi aynı bunların! Hele o Arda! Bebek değil artık chuky chuky! En sevdiğim de değil artık! Pataklicam onu! Çividini çıkaracağım! Erkekleri havana koyup sarımsak gibi dövmek istiyorum! Iğğğğğğh! Gıcık varlıklar!"

 

"Ya Asya.." ağlarken gülmeye başladı Badem. Yine ona yaklaşıp yanına oturdum.

 

"Ağlama, döveceğim onu. Hak etmiyo seni. Pisss. Gökçe güzelmişmiş. Kör şey! Ben korumacıymışım! Artık korur muyum be ben onu! Artık yeni düşmanım belli. Boğup parçalicam onu! Gıcık! Sen daha iyilerine layıksın kızııım. Gül gibi kızsın lan. Sen daha daha güzelsin. Boşver Arda'yı. Benimle evlenir misin? Ben bile ondan daha erkeğim lan! Ağzına çakacağım yumruğu." Badem ağlamak gülmek arası bir halde bana sarıldı.

 

" Beni asla sevmicek... " dedi ve daha çok ağladı. Benim yüzümden. Her şeyi daha kötü yaptım. Allah beni kahretsin. Ben de ağlayarak ona sarıldım.

 

" Sevmesin boşver kendimize yeni birini buluruz."

 

"Kendimize derken?" Sinan'a yan bir bakış attım. "Sen sus erkek birey. Kapanın be artık. Pis erkekler." gözleri büyüdü ardından bir adım geri gitti. Benden mi korktu lan? Korksun hıııh.

 

"Ama ben başka birini istemiyorum Asya.. Ben..." iç çekti.

 

"Başlarım aşka da ızdırabına da. Nefret ediyorum aşktan! Gerçekten b*ka benziyor."

 

Bağırarak ağladığında ona eşlik ettim. "Unutalım gitsin. Bir erkeğe ihtiyacımız yok. Biz güçlüyüz. Kalpsizler! Duygusuzlar! İnsan bile değiller! Nefret ediyorum hepsinden! Ömrümün sonuna kadar bekar kalıp dizilerdeki erkek sinekten bile nefret eden teyzelere dönüşeceğim!" tabi o kadar yaşarsam. Badem yine ağlamak ve gülmek arasında bir ses çıkarıp benden ayrıldı. Gülümseyip göz yaşlarını sildim. Benim göz yaşım yok, çünkü gerçekten ağlayıp ağlamadığım bile belli değil. Kolundan tutup onu masaya götürdüm. Sandalyeye oturtup yanına oturdum. İki çatal alıp birini ona uzattım.

 

"Ye. En iyisi yiyelim. Yerken daha iyi acı çekiliyor." çatalı elimden aldı. Burnunu çeke çeke pasta yemeye başladı. Ben de yedim tabi eksik kalır mıyım?

 

"Berbat hissediyorum."

 

"Biliyorum. Ama artık onlar berbat hissedecek biz değil. Taş gibi kızsın lan. Arda senin gibi birini bulabilir mi acaba? Pehhh. O bu haliyle anca anasının dizinin dibinde kalır. Bize erkek mi yok kızım? Arda'nın her şeyiyle ilgilenmeyi bırak. Mal gibi kalsın. Düşüp bayıldığında başkası uğraşsın artık. Ben bayıltacağım onu zaten. "

 

" Ya Asya... Beni sevmek zorunda değil."

 

"O zaman defolsun gitsin! Salak salak yaklaşıp durmasın!"

 

"Nerden bilsin onu sevdiğimi?"

 

"Onu bana savunma. Pis küçük şey!"

 

Sinan bize doğru yaklaşırken nefret dolu bakışlarımla durdu.

 

"Asya ya çok komiksin. Sinan bizim tarafımızda gelsin işte."

 

"Ne bizim tarafımızı erkek o."

 

"Abartmaaa. Sinan gel hadi." onun isteği üzerine Sinan da bir sandalye çekip oturdu.

 

Pasta yemeye koyuldum. Badem üzgün üzgün yerken yine ağlamaya başladı. Elimi sırtına koyup yavaş yavaş vurdum. "Birlikte çekelim daha hızlı biter. Lanet erkekler. Gül gibi kızı ağlatmaya utanmıyorlar."

 

Sinan bize soda açtı. Ve kendine de. Ben de Duman'ın sarhoş hissettiren şarkılarından birini açtım.

 

"Benim yüzümden. Salaklık yaptım. Tutamayacağım sözler verdim. Yapabilirim sandım. Umutlandırdım, umutlandım. Şimdi de yıkıldı hepsi işte." İskender de benim yüzümden öğrendi. Neden böyleyim ki? Neden hiçbir şeyi beceremiyorum? Ne için çabalasam mahvediyorum.

 

" Hayır Asya, sen elinden geleni yaptın. O... Sevmiyor işte..."

 

"Biz de onu sevmeyelim."

 

"Yapamam ki." Aşktan o kadar tiksindim ki lütfen bana bulaşmasın. Iyy.

 

Badem'in saçlarını karıştırdım. "Senin tek tel saçın etmez be erkekler." diğer tabakları da önümüze doğru çektim. "Onlar ağlasın biz yiyelim."

 

"Ya Asya öyle deme. Ben babamı seviyorum. Sinan'ı ve abimi de seviyorum. Onların suçu yok."

 

"Ben de babamı seviyorum. Ama o adam gibi adamdı. Netti bir kere, öyle romantik biri olmasa da sevdi mi tam seven biriydi. Annemi bir kere bile üzdüğünü hatırlamıyorum." Nayır nayır ağlamicam bu sefer.

 

"Arda beni zaten sevmiyor ki, ona kızmaya gerek yok."

 

"Ya sabııırrr." telefonum titreyince elime alıp gelen mesaja baktım. Cevap verip sertçe masaya koydum.

 

"Ne oldu? Kim?" diye sordu Badem.

 

"Arda, dediğim her şeyi yapacakmış da yapamamışmış."

 

"Ne dedin?"

 

"Gözüme görünme."

 

"Yok artık Asya."

 

"Bizde böyle kızım. Kimse benim Acıbademimi üzemez."

 

"Haberi bile yoktur."

 

"O da onun mallığı. Haberi olarak üzse şimdi yaşamıyordu zaten."

 

Badem gülünce sırıttım. Beni kendine çekip başını başıma yasladı. "Çok cicisin. Kız kardeşim yoktu artık o sensin."

 

"Vuu yeni bir terfi. Ha bu arada ben senin ablanım cınım. Ben daha önce doğmuşum gördüğün gibi."

 

"Fark etmez. Sen gerçek bir dostsun."

 

"Çok konuşma da ye şımarırsam fena olur."

 

"Şımarabilirsin."

 

"Arsızım ben daha fazlasını isterim."

 

"Ahahahah. Gerçek yüzün çok fenaymış."

 

"Herkese göstermem."

 

"Fark ettim." sevgi beni çarpınca ayrılıp pastaya odaklandım. Fazlası kafa yapıyor. Salak salak gülüyorum sonra.

 

İskender de darıldı bize. Barışırız herhalde. Kızmasaydı o da. Kendi severken sıkıntı yok Badem sevince mi var? İyi ki abim falan yok, bana kimse karışmıyor. Kafam rahat. Abim olsa ve bana karışsa cinnet geçirirdim herhalde.

 

"Doğum günün de mahvoldu." Badem'in kırık çıkan sesiyle başımı kaldırdım.

 

"Ne doğum günü kızım ya. Öylesine yapmıştık. Amacımız sizi yapmaktı ama..."

 

"Bir dakika... Sinan nerden biliyor? Sen mi söyledin?"

 

"Yok beee, kendi anlamış geldi bana söyledi. Ben de yardım istedim."

 

Badem Sinan'a mahcup bakışlar attı. "Kızmadın mı?"

 

"Kıskanmadım değil."

 

"Nasıl anladın?"

 

"Nasıl olacak? Şunun yüzünden. Çok belli ediyor. Kendi kendine konuşup duruyor, İskender'i de ben sanıp açık vermiş." hemen gözlerimi kıstım. Yine de haklı galiba. Benim yüzümden anlıyorlar. Ben aslında iyi sır tutardım ama... Niye böyle oluyor?

 

"Abim bana kızamadan Asya ona kızdı." Yoo kızdı bi kere.

 

"Deli manyak nolacak. Aşırı tepki veriyor her şeye."

 

"Yoo. Ne aşırı tepkisi vermem gereken tepkiyi verdim. Ayrıca İskender'i sakinleştir diye seni yolluyorum sen onu serbest bırakıyorsun."

 

"Vermen gereken tepki mi? Erkek bireyleri bi asmadığın kaldı. Hem İskender sana bir şey yapmaz diye kapıyı açtım. Gördüğümüz gibi de yapamadı, sen onu laf yağmuruna tuttun. Zor kurtuldu gariban."

 

"Yok artıkkk. Abartma. O da kızdı, öyle gitti."

 

"Hımm tabi."

 

Badem gülerek arkasına yaslandı. "Delisin gerçekten."

 

Kaşlarımı çattım. "Napim? Zaten sinirliydim. Bu da beni korkuttu yok İskender Arda'yı öldürür falan diye. Medeniyet yok dedi. Hem mutfakta da korktum. Bir seksenlik İskender sana da kaşlarını çatsın da korkma. Biri bana bela olursa ben ona daha çok bela olurum. Eğer korktuysan daha cesur olmalısın. Sen saldırmalısın." bunları söylememeli miydim?" Hem sen orada ağlıyosun o gelmiş hesap soruyor. Ne yapacağımı şaşırdım. Zaten Arda'yı dövesim var." haksız mıyım? Ne yaptığım belli değil. Oflayım şişeyi başıma dayadım. Kontrolü geri almam lazım.

 

Hareketli bir şarkı açtım. "Artık ağlamak yok. Yeniden doğuyoruz. Lann bu şarkıyı söylemeliydik." şarkıyı mırıldandım "Ne aşkın umrumda.. hadi bas gitt."

 

"Haklısın galiba. Yıllardır onu seviyorum ve hiçbir şey değişmedi. Belki de vazgeçme vakti gelmiştir."

 

"Oo tamam. Hemen yapalım." kurtulalım şu acıdan.

 

"O öyle kolay mı acaba?" Sinan'a göz devirdim. Erkek birey nolacak.

 

"Deneyeceğim. Yoruldum çünkü."

 

"İşte buğğ. Kadının gücünü hafife almağğ."

 

"Asyaaa. Seni mantığa davet ediyorum."

 

"Ben de seni medeniyete çağırmıştım. Gelmemiştin."

 

"Ya sabııırrr." sarmıyo artık bununla kavga etmek. Önceden sarıyor muydu? Yooo.

 

"Başka çarem yok Sinan. Bugün belli oldu zaten Arda'nın asla beni sevmeyeceği." Badem'in yine gözleri dolunca hayattan nefret ettim. Çok can sıkıcı bir durum.

 

Sinan sandalyesiyle Badem'e yaklaşıp onu göğsüne çekti. Saçlarını okşamaya başladı. Kalbi gerçekten var. Onları böyle görmek güzel. Yine de kötü hissediyorum. Birinin acısını geçiremeyince çaresiz ve kızgın oluyorum. Müziğin bir anlamı yok şu an. O yüzden kapattım. Masadaki tabakları üst üste dizip mutfağa getirdim. Onlar yalnız kalsa iyi olur. Ben de yalnız kalsam iyi olur.

 

Neden böyle olmak zorunda ki? Arda da Badem'i sevse ne olurdu?

 

Arda'yı anlaman gerekmiyor mu Asya? Belki öğrense Badem'in duygularını onun için çaba gösterir. Ergen olmak çok zor. Hiçbir şey bilmiyorum.

 

Ağlamak istiyorum. Bir dur be kızım. Asıl senin güçlü olman lazım.

 

İçeriye gitmemek için yapacak bir şey aradım. Yapacak bir şey olmayınca kendimi boğasım geliyor. Bulaşık süngerine deterjan sıkıp tabakaları köpükledim. Ne kadar fazla köpük o kadar mutluluk.

 

Ahh ahh.

 

Keşke gerçekten ot olsaydım. Hiçbir şey hissetmezdim.

 

Arda'yı dövmek istiyorum da kendimi dövmek istemiyor muyum sanki. En önce kendimi dövmek istiyorum.

 

Tabakları durulamışken tezgâha bir tepsi bulaşık geldi. Tekrar deterjan sıktım süngere. Bana çarparak hafif kaydırdı beni Sinan. "Ben durularım." şaşırtıcı bir insan doğrusu.

 

Tepki vermedim. Köpüklediğimi lavaboya koydum. Zalım dünya. Başıma da ağrı girdi. Mutsuzluk ağrısı bu. Surat asmaktan oluyor. Belki de sinirden. Neyse işte ne önemi var!

 

"Badem napıyor?"

 

"Elini yüzünü yıkamaya gitti."

 

"Anladım."

 

Nefes verdi. Planımız çöp. Kalıntılarını temizliyoruz. Ben de nefes verdim. Başarırız sanmıştım. Yazık bize. Söyleyecek bir şey yok. Tükendi söz.

 

Sadece çatal, bardak ve su sesi... Uzun uzun susuyoruz. Her şey bitene kadar böyle sürdü.

 

Ben köpüklü ellerimi durularken o ıslak ellerini tişörtümle kuruladı. "Lağğğğğn! Napıyosun!" musluğu kapatıp ben de ıslak ellerimi onun tişörtüyle kuruladım.

 

"Lağğğn kızım! İlla sen de karşılık vermek zorunda mısın!"

 

"Verecem tabi! Kaşınma!"

 

"Ne güzel susmuştun kafa dinliyorduk."

 

"Sen bulaşmasaydın susmaya devam edebilirdim. Senin suçun."

 

"Yine mi başladınız?" Badem'e döndük. Şu anlık iyi görünüyor.

 

"Rahat durmuyor bu kız. Başlamamak mümkün mü?" nee? Ben mi?

 

"Asıl sen başlattın be! Sen yapmasan ben uslu uslu gidip oturacaktım!"

 

"Tabi tabi. Sen mi gidip uslu uslu oturacaktın? Puahahhaha. İmkansız." bilerek mi yapıyor? Kesinlikle. Sakinim evet. Sakin kalacağım.

 

Derin bir nefes alıp salona gittim. Süsleri çıkarıp bir torbaya doldurdum. Başımdaki tokanın birini çıkarıp sırıttım. Balonları tek tek patlattım.

 

" Delirdi yine." Sinan esneyip koltuğa yayıldı. Badem de gülerek yanına oturdu. Aklıma bir fikir geldi.

 

"Badem bu akşam burada kal. Burdaki yatak geniş, ikimiz de sığarız."

 

"Olur. Zaten abim kızgın bana."

 

"Fazla eşyam yok burada. Sinan'dan pijama alırsın."

 

"Aslında sana aldığımı giyersen..."

 

"Pijama mı almıştın kız? Niye rezil olalım ki ona bakınca? Çok mu çocuksu?"

 

"Yoo çok tatlı aslında."

 

"Onu sen giyersin o zaman."

 

"Olmaz sana aldım onu."

 

"O zaman Sinan'dan al yapacak bir şey yok. Giydiğim şeyi sana giydiremem. Gerçi eşofman var tişört al sen."

 

"Tamam."

 

"Sabah erkenden kalkıp size gideriz, hazırlanırsın. Çantanı falan alırız. Ödevlerini bitirmiştin inşallah."

 

"Bitirdim evet."

 

"Güzeeell." tokayı tekrar saçıma taktım.

 

"Tokaların yeni mi? Güzelmiş."

 

"Evet ben de beğendim." Öhhöm ne diyorum? "Yani ödünç aslında."

 

"Ödünç mü? Kimden aldın?" kimden aldım? Hahh

 

"Ninemden."

 

"Vaayyy Mehlika teyzenin öyle şeyleri mi var?"

 

"O da gençti bir zamanlar." Niye gerçeği söylemedim bilmiyorum. Gerçeği söyleseydim tuhaf olurdu. Gökçe'nin hediyesi ama İskender'e güzel gözükeyim diye Sinan bana taktı. Kulağa çok saçma geliyor.

 

"Doğru. Eski şeyler daha güzel zaten."

 

Patlamış balonları da toplayıp çöpe götürdüm. İyi çalıştım he bugün. Badem'i göndermemem de iyi oldu. Zaten mutsuz. İskender'i görüp daha çok üzülmesin.

 

Gene açım lan. Abur cuburla doymuyorum ben. Adam gibi yemek lazım. Yemek de yok. Param bir çiğköfteye yeter herhalde. Fakirlik zor zanaat. Evet evet çiğköfte alayım. Ama herkese almam gerekir ve param yetmez. Ağğğğğ.

 

Umutsuzca yanlarına döndüm. Koltuğa oturup yeri seyretmeye koyuldum. Aslında sulu yemek de olur. Bilmiyorum ki. Anneannem olsaydı şimdi ne yemekler yapmıştı. Ondan yemek yapmayı mı öğrensem? Ağğ artık çok geç. Önceden öğrenmeliydim, bugün yapabilmeliydim.

 

Badem biliyordur belki. Bazı şeyleri biliyor. İnternetten mi bakıp yapsam? Beceremezsem rezil olurum.

 

"Baadeem." çok sevimliyim güya.

 

"Efendim."

 

"Yemek yapmayı biliyor musun?"

 

"Neden?" açım çünkü alla alla.

 

"Belki bana öğretirsin." açım demek çok mu zor?

 

"Bildiğim birkaç bir şey var. Sonra öğretirim." sonra mı? Neden sonra?

 

"Ama ben... Ben acıktım." Sinan kahkaha atınca arkamdaki minderi ona fırlattım.

 

"Asya az önce bir süre şey yedik."

 

"Onlar bir şey sayılmaz. Yemek mi be onlar? Hem depresyondayız çok yememiz normal. Bana yemek yap."

 

"Yok artıkk. Arda gibi davranma." yine dertlendi. Offf. Aç kaldık. Annemi arayıp yemek getirmesini mi söylesem? Asla. Madem asla neden umutlandırıyorsun Asya? Ben mi denesem bir şeyler? Kalkıp yinr mutfağa gittim. Dolabı inceledim iki saat. Ne pişirilebilir? Ne istiyorum onu da bilmiyorum. Tost yapabilirim evet ama... Canım sulu yemek istiyor. Ekmek banmak istiyor.

 

Dolap ötmeye başlayınca kapağını kapattım. Ağlicam. Gülme sesiyle mutfak kapısına döndüm. Sinan yine ekmeğinde.

 

"Ne geldin be!"

 

"Dalga geçmeye. Puahahhha."

 

Kollarımı kendime sardım. "Geçtin şimdi gidebilirsin."

 

"Napıyorsun? Dolap sana yemek versin diye yalvarıyor musun?"

 

Gözlerimi kıstım. "Bu kadın niye yemek yapmadan gitmiş? Biz insan değil miyiz?"

 

Güldü tekrar. "Başımızın çaresine bakabileceğimizi söyledim ona."

 

"Nee! Başımızın çaresine bakabiliyor gibi bir halimiz mi var sence?"

 

"Ben bakarım da sen bakamıyormuşsun."

 

"Yoo ben de bakarım."

 

"Bak o zaman." dövecem şunu. Öyle ters baktım ki gözlerim hizadan çıktı.

 

"Hey Allahım. Nasıl bir göz var sende." ulan açım zaten, iyice sinirliyim. "Menemen yer misin?"

 

"Menemen mi?" yemek sonuçta o da.

 

"Evet. Menemen. Yer misin?" başımı salladım. Yemek yemektir. Ekmek de banılıyor.

 

Sırıttı. Bir yerlerden iki soğan çıkarıp elime tutuşturdu. "Bunları soy ve doğra o zaman." bana işkence etmek istiyor anlaşılan ama açken düşünemiyorum. Patates mi kızartsaydım acaba? En azından acı çekmezdim. Ama ona ekmek banılmıyor.

 

Tezgâha yaklaşıp soğanları yıkadım, kabuklarını soyup tekrar yıkadım. Etrafa boş boş bakınıyordum ki Sinan önüme doğrama tahtası koydu. Yardım mı ediyor yoksa işkencesine mi yardım ediyor? İkincisi mantıklı.

 

Ben acıyı severim lan gözlerim yansa nolur. Doğramaya başladım.

 

"Küçük doğra küçük. Bu ne. Kafam kadar."

 

"Bu kadar oluyor."

 

"Olmaz böyle. Daha küçük yap."

 

"Ya sen çok biliyorsun."

 

"Böyle doğranmayacağını biliyorum en azından." açım olum soğanı ısıracağım sinirden. Hiç güzel bir fikir değil bu arada. Doğruluk cesaretlik oynarken biri bana cesaret deseydi bunu yaptırırdım. Elma gibi soğan ye. Ahahahha. Ölüm gibi. Ağzı yakmasını geçtim kokusu...

 

" Sırıtma da doğra hadi." ne ara sırıttım lan. Ağzımdan haberim mi yok?

 

Daha ince doğramaya çalışırken gözlerimin yanışını hissettim. Amacı buymuş demek. Doğru düzgün akmayan yaşlarım şimdi sular seller gibi yanaklarıma hücum etti. Bir de sıcaklar. Taze ahaha. Belki de gözüm yandığı için sıcak hissediyorum. "Oluyor mu?"

 

"Hıhım."

 

Sonunda bittiğinde ellerimi yıkayıp peçete bulmak için koştum. Gözlerim akar da burnum durur mu? Mutfak peçetesiyle hem yaşlarımı hem burnumu sildim. Onu da çöpe gönderdim. Yemek yapma işi gerçekten bana göre değil.

 

Sinan soğanları ocağa koymuş o sırada. İyi bari. Ellerimi yıkayıp küçük havluyla kuruladım. Domates gerekli olduğu için dolaba baktım. "Domatesler nerede?"

 

"Domates yok."

 

"Ne?" dolabı kapatıp ona döndüm. "Domates yok ve menemen mi yapıyoruz? Şaka mısın sen?"

 

"Siz menemene domates mi koyuyorsunuz?" benimle dalga mı geçiyor?

 

"Siz ne koyuyorsunuz çok merak ettim."

 

Sırıttı. Tezgâhın altından bir kavanoz çıkardı. Yaklaşıp kavanoza baktım.

 

"Bunun olduğunu bilseydim direkt açıp yerdim. Beni boşuna uğraştırıyorsun."

 

"Öyle güzel olmaz."

 

"İyi, devam et. Sen pişir."

 

"Olmaz. Sen yapacaksın. Ben sadece yardım ediyorum." kavanozu elinden çektim. Bir kaşık alıp kapağını açmak için uğraştım. Bazıları çok inatçı oluyor; ama bana sökmez. Kapak atınca sevinip açtım. Açlık çok zor gerçekten. Kavanozun içine ekmek banmak istiyorum.

 

Kavanozu elimden alıp tencereye döktü. "Ne hemen döküyorsun sanki yicem."

 

"Kavanozu bile yersin sen. İyi kurtardım."

 

"Çarpacam görecen."

 

"Ben Sinan'ım unuttun mu? Karşılık veririm."

 

"Senden mi korkacam be!"

 

"Git yumurta getir iki tane. Bir işe yara."

 

Yemeği yiyeyim bi helee... Sabretmeyi bırakacağım. "Yumurtasız da yenir."

 

"Dediğimi yap."

 

"Yapmicam."

 

"O zaman aç kal."

 

"Ben yapıyorum be yemeği."

 

"Önemi yok."

 

Allahım sen bana sabır ver. İstemesem de dediğini yaptım.

 

"Badem'i çok boş bırakmayalım depresyonda sonuçta."

 

"Senin kıyafetlerin Badem'e olacak mı?" ne alaka?

 

"Elbisesi bana olmuştu."

 

"Hayır. Olmamıştı."

 

"Olmuştu."

 

"Olmamıştı."

 

Nefes verdim. "Madem olmayacağını düşünüyorsun sen verirsin Badem'e kıyafet. Zaten öyle konuştuk."

 

"Benim eşofmanlarım da ona olmaz."

 

"Yavvv bir şey olmaz. Bir gece büyük ya da kısa eşofman giyse nolur. Hiçbir şey."

 

"Rahat edemez belki."

 

"Gidip kıyafet mi alsak ona?"

 

"Üşenmiyor musun?"

 

"Üşeniyorum." bana aldığı yeni pijamayı giysin işte. Nolacak sanki.

 

Menemeni karıştırıp yumurtaları kırdı. Biliyor bir şeyler he. Yumurta kırmak o kadar da kolay değil sonuçta. Ben genelde yumurta kullanmadığım için çok dert etmiyorum kırabilmeyi.

 

" O değil de kaybettik be Sinan."

 

"Biz bitti demeden bitmez Yavru Çıngırak." elini bana uzattı. Sıktım ben de.

 

"Bir planın mı var?"

 

"Buluruz."

 

"Ama Badem'in ne kadar üzüldüğünü gördün. Ya yine başarısız olursak? Ya daha kötü olursa her şey?"

 

"Badem'in üzüleceği bir şey yapmayız."

 

"Onu nasıl başaracağız?"

 

"Bana güven."

 

"Şüpheli."

 

"Çı çı çı, hep senin yüzünden başaramıyoruz."

 

"Yok artık. Her şeyle dalga geçip çözüm bulmayan sendin."

 

"Her seferinde kalkıp gitmek isteyen de sen. Yarı yolda bırakacaktın izin verseydim."

 

"Abart. Beni deli eden sendin. Çok bile dayandım."

 

"Bu dayanmış halin mi?"

 

"Yaani." elimi geri aldım. "Ne zaman düşünüp buluruz yeni planı?"

 

"Bir süre bireysel düşünelim. Ben bir şey bulursam sana haber veririm. Şimdi yemeğini ye." Ocağı kapatıp mutfaktan çıktı. Bazen işe yarıyor. Ahahahh.

 

 

On saat Badem'in saçlarını düzleştirmekle uğraştık. Şimdi de okula geç kaldığımız için koşuyoruz.

 

"Asya.. Ölecem. Dayanamıyorum." durup kolumu tuttu. Nefes nefese kalmıştı.

 

"Zaten geç kaldık. Gitmesek mi?" ahahah okula gitmemek için bir sebep buldum.

 

"Saçmalama. O kadar hazırlandım."

 

"Doğru. Çok uğraştık, boşa gitmesin."

 

"Çı çı çı. Vazgeçmiştim ben ne güzel yine niye aklıma giriyorsun?"

 

"Kızım, amacımız başka. Neyi kaybettiğini görsün."

 

"Kaybetmesi için önce beraber olmamız gerekmiyor mu?"

 

"O zaman neyi kaçırdığını görsün."

 

"Farkına bile varmaz eminim."

 

Yüzümü buruşturdum. "Çok gıcıksınız. İnsanın boğazına takılan bir çift."

 

"Benim ne suçum var be. Yıllardır acı çeken benim."

 

"Ne zamandan beri âşıksın?"

 

"Bilmiyorum. Sanki hep âşıkmışım gibi geliyor."

 

"Anladım, durumun vahim."

 

Çaresiz bir ifadeyle başını salladı. Yazık kıza. Koluna girdim. "Yavaş yavaş yürüyelim."

 

"Olur."

 

Nedense bugünden bir umudum yok. Umutlarım dün öldü. Hem bugün İskender'le konuşup ondan özür dilemem gerek. Özür dilemeliyim emin değilim ama... Sinan'la Badem'in söyledikleri yüzünden öyle bir fikre kapıldım. Yine aynı şeyler olsa yine aynı tepkiyi verirdim. Artık bana neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğreten biri yok. Öylesine büyüyorum.

 

Sıkıntım nefesime yansıyınca Badem durup yüzüme baktı. Bakışlarımdan ne anladı bilmiyorum ama bana sarıldı. Daha önce bana bu kadar sevgi gösteren bir arkadaşım olmamıştı. Sırtını sıvazladım, ben onu teselli ediyorum sanılsın.

 

İçimde saçmalıklar dönüyor ama bahsedesim yok.

 

Ayrılıp gülümsedim, kol kola okula doğru yürüdük.

 

Sınıfa girdiğimde biraz azar işitip yerime oturabildim. Ben öğretmen olsam geç gelenlere kızmazdım. Bilerek geç kalmıyoruz sonuçta. Mutsuzum zaten. Uyumak istiyorum. Uyursam da kızar muhtemelen.

 

Tarih dersi matematikten bile sıkıcı. Matematik öğretmeni en azından neşeli ve komik biri. Şu an uykum geliyor, sanki masal anlatıyor öğretmen.

 

Neyse ki o kadar çok geç kalmışım ki zil çaldı. Hemen kalkıp sınıftan çıktım. Önce İsko'yla barışalım. O, olur da sınıftan çıkar diye koşarak on ikinci sınıfların katına gittim. Tam sınıflarının kapısı önünde o kızla onu yakalım. Hani şu Deniz kızı, Deniz kız, Deniz olan...

 

Önlerinde durduğumda ikisi de benim orada olmam çok alakasız bir şeymiş gibi baktı.

 

"İskender biraz konuşabilir miyiz?"

 

"Maalesef canım, işimiz var."

 

"İskender'e sormuştum aslında. Madem işiniz var saniyelik konuşup gidebilirim." İskender'e çevirdim bakışlarımı "Dün olanlar için özür dilerim. Çok fazla bağırdım galiba. Özür dilerim. Seni kırmak istemedim, ânın siniriydi sadece. Yoksa sen benim hâlâ dostumsun." söyleyeceklerim bitince hızla arkamı dönüp kaçtım. İşine mani olmak istemem. Bana cevap vermek için çaba harcarsa zamanı da harcanır.

 

Okulda ara kat gibi yerler var. O yerlerden birinde dergi dolu bir kitaplık ve bahçe koltuğu tarzında oturaklar var. Elime öylesine bir dergi alıp koltuğa oturdum. Okumaya üşeniyorum sadece resimlerine bakacağım. Kültür desen yok. Ahahah.

 

Ben dergiyi karıştırırken yanıma başka bir dergili oturdu. Kısık gözlerimi ona kaydırdım. Dergiyi önünde tutmuş bacak bacak üstüne atmış bir kıvırcık turşu gördüm. Onun da gözleri bana kaydı.

 

"Bir planın mı var?" sorumla sırıttı. Yine umutlandım.

 

"Bugün beden eğitimi dersi var biliyorsun."

 

"Evet ya, haftanın ilk günü beden mi olur? Korkunç."

 

"Beden dersini birlikte işliyoruz."

 

"Eee ne olmuş?"

 

"Yani bir şeyler yapabiliriz."

 

"Olabilir, ama ne yapacağız?"

 

"Bulurum bir şeyler. Badem'den ayrılma."

 

"Tamam hallederiz."

 

"Beni dinlediğinde her şey ne kadar da kolay, görüyorsun."

 

"Uğraşma benle zaten keyfim yok."

 

"Yine ne oldu?"

 

"Bazen bir şey olması gerekmez."

 

"Doğru, sen manyaksın."

 

Göz devirip dergime döndüm. Hayat çok sıkıcı.

 

"Geç kaldınız ama geç kalmanıza değmiş. Badem çok güzel görünüyor. Bir tek kendine hayrın yok senin." rahat duramıyor. Dergiyi kapattım sertçe. İyice keyiflendi sinirlendirebildiğini görünce.

 

"O her zaman güzel görünüyor."

 

"Evet, güzel kız brnim kardeşim. Ama bazen tavırlar daha güzel gösterir."

 

"Özüne döndürdüm onu. Ama saçlarını öyle kendisi istedi."

 

"Başarılı."

 

"Eyvallah." gözlerimi kısarak saçlarını süzdüm. "Seninkikeri de mi düzleştirsek?" neşem yerine geldi ahahah. "Daha az lahana olursun."

 

"Bundan daha fazla yakışıklı olursam kızların bu durumu atlatabileceğini düşünmüyorum."

 

Kendine olan övgüsünden ağzım açık kaldı.

 

"E yuhhh ama."

 

"Deneyelim istersen." dergiyi ortadaki küçük masaya atıp kollarını arkaya yasladı.

 

"Kızları böyle etkiliyorsun değil mi? Başka bir numaran yok."

 

"Ben sadece duruyorum. Onlar âşık oluyor."

 

"Çok saçma, o aşk değil ki. Hoşlanma belki ya da ergence bir hayranlık."

 

"Aşkın ne olduğunu biliyor musun ki? Bir şey bilmiyor gibi konuşuyordun."

 

"Bilmiyorum. Ama o dediğin gibi bir şey olduğunu sanmıyorum. Eğer öyle bir şeyse çok da yüce bir duyguya benzemiyor. Yani herkes boşuna o kadar abartıyor olmalı. Badem'i görünce boşuna abartıyor gibi de gelmiyor. Babamın anneme olan sevgisi gibiyse senin dediğinle alakası yok. Saçmalık."

 

" Benden daha çok biliyor gibisin. Puahahahah."

 

" Cidden mi? Ama sen şey demiştin... Aşk kendiliğinden olur. Yok erkeğin çabası daha çok işe yararmış da bilmem neymiş... Gerçi tutarsız geldi şu an söylediklerin. Sen bir halt bilmiyorsun dimi."

 

"Söylediklerimin hepsi doğru. Doğanın kanunu öyle. Erkek çabalar birliktelik için."

 

"Öffff. Bir dolu saçmalık."

 

"Haklısın." oha ilk defa böyle bir şey söylüyor. Uzaylı görmüş gibi baktım ona. "Peki saçmalık olmaması için nasıl bir şey olmasını isterdin?"

 

Ne bileyim ben lan? Uzun uzun düşünülebilir. Ne desem saçmalık olacak. Herkes saçmalıyor ben de biraz saçmalayabilirim. Hakkım var buna. "Ee.. Bence öyle aşırı göz önünde olan bir şey olmamalı. Sürekli sevgi sözcükleri ve saçma sapan hareketler de... Zihinsel bir mutluluk bağlantısı gibi düşün. Bir ortamda onunlaysan mutlusundur ama bunu herkesin gözüne sokmazsın. Böyle içinde yaşarsın o mutluluğu, bilirsin o var, her zaman var. Ve o da seninle aynı düşünür. Aynı düşündüğünüzü de bilirsiniz." Saçmalıkkk.

 

Kahkaha atmasından belli. "Hayatımda bu kadar saçma bir şey duymadım."

 

Ha ha ha. Ne diye cevap veriyorsam şuna. Hata bende. Zil çalınca ters bakışlarımla onu oraya gömüp sınıfıma gittim. Saçma da olsa bir fikir işte, saygı duy geç. Ne diye dalga geçiyorsun. Çak yumruğu ağzının üstüne. Beni deli etmek için kodlanmış bir robot.

 

Aman bee. En arkadaki tahtıma kuruldum. Tek mutluluk sebebim.

 

"Asya."

 

"Efendim. Ah doğru sana bir açıklama yapacaktım."

 

"Boşver, sana bir şey soracağım." bana doğru eğilip ellerini masaya bastırdı Gökçe.

 

"Sor." Sinan'ı mı soracak acaba?

 

"İskender'in sevgilisi var mı?"

 

"İskender'in mi?" yine mi ters tepti lağğn.

 

"Evet."

 

"Neden soruyorsun?"

 

"Merak ettim."

 

"Sevgilisi yok." beni seviyor diyemem ya.

 

"Anladım. Aranızda bir şey var mı?" gözlerim büyüdü.

 

"Neden olsun?" dışarıdan onun beni sevdiği anlaşılıyor mu?

 

"Bilmem." hoca sınıfa girince, Gökçe gülümseyerek yanımdan ayrıldı. Yine ne oluyor? Benim beynim bu tür şeyler için yaratılmamış. Sinan'a bunu söylemeli miyim? Kesinlikle söylemeliyim. Benim ortağım o. Aynen. Gerçi ben ona sinirliyim.

 

Ben ona hep sinirliyim. Mesaj mı atsam? Böylece daha az sinir bozucu olur. Mantıklı. Kitaplarımı açıp sıranın altından gizlice ona yazdım.

 

"Seninki İsko' yu sordu."

 

Biraz dersi dinliyor gibi yaptım. Sonra gelen mesaja baktım.

 

Ortak: Benimki?

 

"Gökçe."

 

Ortak: Nasıl sordu?

 

"Sevgilisi var mı? Aranızda bir şey var mı? Şeklinde."

 

Ortak: Ne dedin?

 

"Yok dedim. Ne dicem."

 

Ortak: İyi bok yedin.

 

"Lan deli etme beni. Şurda sana bilgi veriyorum bana yaptığın muameleye bak. Kıymet bilmez kifayetsiz muhteris."

 

Ortak: Son dediğinin tanımı sana daha çok uyuyor.

 

"Kapat lan."

 

Ortak: Sen kapat lan.

 

"Ya sabıır. Orada bir gelişme var mı?"

 

Ortak: Biri Badem'e yaklaşacaktı, engelledim.

 

"İyi bok yedin."

 

Ortak: Sen de benle takıla takıla bozuldun.

 

"Bozuk olduğunu biliyorsun en azından."

 

Ortak: Sen de bozulmaya can atıyormuşsun.

 

"Olummm. Niye engelliyorsun? Arda kıskanır bir şey yapardı belki."

 

Ortak: Sevmiyorsa niye kıskansın?

 

"Ne biliim be! Bir umut."

 

Ortak: Yine ne ara umutlanmaya başladın? Çok salak bir şeysin.

 

"Ahahaha dua et mesajlaşıyoruz. Yanımda olsaydın dayak yemiştin."

 

Ortak: He hee. Bak yine salak tanımın aklıma geldi. Pushahhahahah.

 

"😭😡😫🤬"

 

Ortak: Puahahahahahahahaha. 🥴

 

"👋"

 

Ortak: Veda mı ediyorsun? Hadi git acıdım.

 

"Tokat o geri zekalı."

 

Ortak: Öyle bir şey yok. Uydurma.

 

"Ben o niyetle attım."

 

Ortak: Pekâla. 🐍

 

"O sensin be."

 

Ortak: Sensin sen. Yavru çıngırak.

 

"Asya!" yakalandım. Telefonu kapatıp başımı kaldırdım. "Hem geç geliyorsun, hem dersi dinlemiyorsun. Gel öne. Bundan sonra en önde oturuyorsun. Hâle sen geç arkaya." neğğğğğ. Ama... Ama...

 

"Hocamm, dersi dinleyeceğim söz veriyorum. Beni buradan almayın."

 

"Kalk. Geç öne." eşyalarımı toplayıp asık bir suratla en öne geçtim. Yerim başkalarını mutlu edecek artık. Ağlamak istiyorum. Hep o turşu yüzünden. Ne diye şey yapıyorsun!

 

Sen yazdın Asya.

 

Uzatmasaydı.

 

Aaahhh hayat tam bir işkence. Önde uyumamaya çalıştığımı belli etmemek daha zor.

 

Ders bitiminde ağzı ve gözleri açık bir sarhoş misali acı çekiyordum. Sırtımı duvara yaslayıp beyaz tahtadaki yazıların beni hipnoz etmesine izin verdim. Hareket etmeye bile hevesim yok. Mala benziyorum. Bu halde Badem'in yanına gidip bir faide sağlayamam.

 

Bir de hiç derdim yokmuş gibi acıktım. Mideme sinir olmaya başladım. Aslında sabah kahvaltı yapmadık yani midemin hakkı var. Yemek kutumu çıkarıp kurabiye mi yiyeyim yani? Canım çekmiyor. Çiğköfte istiyorum. Keşke gökten çiğköfte yağsa. Ben niye fakirim ki? İş mi bulsam? Bildiğim bir şey de yok ki ders vereyim.

 

Ohaaaa. Aklıma güzel bir fikir geldi. Evet kesinlikle bunu hayata geçirmeliyim. Çok zekiyim lan.

 

Bazen.

 

Açken kafam çalışmaz sanırdım. Olağanüstü bir zaman diliminde olmalıyız. Bir mucize gerçekleşti. Ahahahah. Açım lan.

 

"Asya." hipnozdan uyanıp ismimi nezaketle seslendiren o beyefendiye döndüm.

 

"İskender."

 

"Önceki teneffüs sunum için fotokopi çektirecektik o yüzden peşinden gelemedim."

 

"Otur... Diyeceğim ama burası tek kişilik. Koridorda konuşabiliriz."

 

"Olur." ellerime cebime atıp yeni ve hiç sevmediğim sıramdan çıktım. İskender'in kaşlarını çattığını fark edince sınıftakilere döndüm. Hepsi tuhaf bakışlarıyla bizi süzüyordu.

 

Dalga geçen bir yüz ifadesiyle saçımı atarak başımı çevirdim. İsko kibarına kaş çattırtmayın lütfen. Kötü şeyler oluyor sonra.

 

Koridorda gezindiğimiz için de insanlar bize 'siz sevgili misiniz?' bakışını atıyor. Ulan insan gibi konuşacağız şurada. Konuşamıyoruz da. Konuyu başlatamıyoruz. Tekrar özür mü dilemeliyim? İki kere diledim zaten.

 

"Eee.. Ne diyorsun? Özrümü kabul edecek misin?"

 

"Kabul ettim. Ben de çok sert çıktıysam özür dilerim."

 

"Sıkıntı yok. Sen de insansın. Ahahah."

 

"Asyaaa."

 

Gülerek durdum. "Birileri seni evliya sanıyordu. Bazen sinirlenmen güzel."

 

O da güldü. "Böyle düşünmene sevindim."

 

"Badem'le Arda konusunda hâlâ kızgın mısın?"

 

"Badem'in duygularına karşılık vermiyor mu?"

 

"Haberi bile yok."

 

"Anladım. Böyle olması daha kötü."

 

"Evet. Karşılıksız aşk yoruyor Badem'i."

 

"Biz yanındayız. Destek oluruz ona."

 

"O zaman onları yapmamıza yardım et."

 

"Ha bak onu yapamam."

 

"Nedeğğğn?"

 

"O kadar da yüce gönüllü değilim. Aklımı korumam gerek."

 

"Abartma istersen."

 

"Abartmıyorum. Abi olmak kolay değil."

 

"Tamam zorlamayacağım. Sen kızma yeter."

 

"Tamam kızmam." gülümsedi yine gamzeli gamzeli. Dikkatli bakınca Badem ona hiç benzemiyor. Sinan'a bile daha çok benziyor.

 

"Sunum nasıl geçti?"

 

"Güzeldi. Çalışmıştık baya."

 

"İyi iyi."

 

"Sen nasılsın peki? Dün doğum günün de mahvoldu."

 

"Dün zaten doğum günüm değildi. Badem'le Arda'yı yapmak için planlamıştık. Ehehe. Beceremeyince bende kayış koptu."

 

"Sinan'la ne ara planladınız bunu?"

 

"Kavga ederken. Bakkalda falan." dişlerimi çaktığımda kahkaha attı.

 

"Kavga etseniz de ortak bir şey planlayabiliyorsunuz demek."

 

"Sıkıyoruz dişimizi işte. Çıkarlarımız uyuşuyor biraz da."

 

"Çıkarlarınız?"

 

"Onun çıkarı Gökçe, benimki de Badem'e yardımcı olabilmek."

 

Kaşlarını kaldırdı. "Anladım. Mantıklı."

 

"Yaaani." benim fikrimdi sonuçta.

 

"Kitabımı hafta sonu oku, unutma tamam mı?"

 

"Unutmam unutmam. Umarım çok edebiyat kasmamışsındır ben odun insanım anlamayabilirim."

 

"Anlarsın bence. Anlaşılmayacak türde bir şey değil."

 

"İnşallah." ben bir şekilde anlamamayı başarabilirim. Bazen okurken zihnim uyuyor, sadece gözlerim çalışıyor. Fakat merak da ediyorum. Kimseye okutmadı şimdiye kadar. Onun iç dünyasını da anlayacağım bu sayede. Kimseye göstermek istemediği taraflarını sezeceğim belki de. Bakalım...

 

 

Bir değişiklik yapıyorum bugün. Badem'le Arda konusunda Sinan'ı yalnız bırakmamak için onlarla yemekhaneye gidiyorum. Yemeği beğenmesem de önemli değil. Zaten bugünden beri açım. O kadar fazla aç kaldım ki açlığa bağışıklık kazandım. Midem acı çekmeyi bile bıraktı. Zayıflarsam basenlerimden gitsin amin. Genelde yanaklarımdan gidiyor. Basenlerime bir şey olduğu yok. Ahh neyse. Derdimiz bu değil şu an.

 

Biz çabalarken umarım İskender'in kalbi dayanır. Ahahah. Abi krizlerine girerse her şey mahvolur. Sıraya girdik yemek almak için. En önde Arda tabi, dayanamaz yoksa. Arkasında Badem ve ben. Bizim arkamızda da erkek bireyler.

 

Yine insanların bakışlarını yakalayınca kaşlarımı çattım. Ben normalde bu kadar dikkat çekmezdim. Bir de aralarında fısıldaşıyorlar. Yine ne oldu lannn! Sonra, bu bakışlara sadece benim değil İskender'in de maruz kaldığını fark ettim. Hemen ona döndüm.

 

"Noluyor?" diye fısıldadım.

 

"Bilmiyorum, sizin sınıfa geldiğimden beri böyle."

 

Biz konuşurken biri İskender'in sırtına vurdu. "Hayırlı olsun İskender. Hiç de söylemiyorsun." lannn.

 

"Ne diyorsun Ahmet?"

 

"Sevgili yapmışsın." ulannn. Ahmet beni süzdü pişmiş kelle gibi sırıtarak. "Hem de Sinan'ın kardeşi."

 

Sinirlendim. "Ne Sinan'la kardeşim ne de İskender'le sevgili. Uydurmayın lan. İşinize bakın." hem biriyle sevgili olsam bunu herkesin bilmesini istemem. Çok sinir bozucu.

 

"Sakin ol yenge. Benden sır çıkmaz." göz kırpıp uzaklaştı. Çıldıracağım. Sinirden ağzım açık kaldı. Badem ve Arda'nın bu duruma gülmesi de sinirimi bozdu. Siz kendi halinize gülün beee.

 

Nihayet sıra bize geldi de yemeğimizi alabildik. Çorba almadım çok naneli gibi geldi. Tavuklu patates almadım, tavuk sevmiyorum. Sadece pilav ve salata aldım. Pilavın tadı standart diye düşünüyorum.

 

Badem'le yan yana oturduk, erkekler de karşımıza oturdu. Badem'in karşısında Arda, benim karşımda İskender ve İskender'in yanında Sinan.

 

Biz oturduğumuzda bile bakışlarıyla rahatsız eden insanlara ters ters baktım. Bakışlarını çevirene dek hepsine tek tek. Biraz da olsun rahatlayıp yemeğime döndüm. Pilavımın üstüne salatadan koyup yemeye koyuldum.

 

Yanımdaki boşluğu Gökçe doldurdu. "Merhaba, afiyet olsun." gelmesi iyi oldu. Sinan'la karşılıklı yerler. Eheheheh.

 

"Hoş geldin, afiyet olsun." gülümsedim. O da gülümsedi. Ensemden omzuma doğru bir el uzandı. Badem beni kendine doğru yaklaştırdı.

 

Badem'e dönüp sırıttım. "Etkilendim."

 

"Etkilen bebeğim. Sen benimsin."

 

"Ovvv. Kalbimi ele geçirdin."

 

"Evlenme teklifin hâlâ geçerli mi?"

 

"Tabi kızım."

 

"Evet, evet, evett." biz gülerken Sinan'ın baygın bakışları, Arda'nın şaşkınlığı, İskender'in gülümsemesi ve Gökçe'nin göz devirişine şahit oldum.

 

"Bana İskender'le sevgili olmadığını söylemiştin ama herkes sizin sevgili olduğunuzu söylüyor." ahh herkes gerçekten çok sinir bozucu.

 

"Öyle bir şey yok Gökçe. Niye öyle diyorlar? Altı üstü koridorda gezinerek sohbet ettik. İki konuşan sevgiliyse Badem'le Arda'nın evli olması gerek." Badem'le Arda aynı anda öksürmeye başlayınca dişlerimi çaktım. Bazılarına günaydın demek gerekli.

 

"İskender senin için Yavuz'la kavga etti. Bütün okul sebebini merak ediyordu. Sonunda öğrendiler. "

 

" Gökçe öyle bir şey yok diyorum. "

 

" Varsa da var bütün okula ne." Sinan çatık kaşlarla kalkıp elini masaya vurdu. "Dönün lan önünüze! Size ne lan milletin sevgilisinden! Delirtmeyin beni!" ya niye öyle diyorsun? İskender'in üzgünce yemeğiyle oynadığını görünce Sinan'a bir şey demek istemedim. Bütün evren İskender'le beni yapmaya mı çalışıyor? Sadece ben direniyorum. İştahım kaçtı.

 

Sinan tekrar oturduğunda yumruğunu sıkıyordu. İskender de kesin üzüldüğü için kimseye bir şey söylemiyor.

 

"O kadar yakışıyorsunuz ki bütün okul bunu fark etmiş." sen yapma bari Badem yağğ.

 

"Katılıyorum. Baştan beri sizi yakıştırıyorum. Eheheh." of Ardaaa.

 

"Yapmayın yağğ... Utanıyorum." sona doğru sesim kısılınca başımı eğdim.

 

Tabağıma biraz daha salata eklenince başımı kaldırdım. "Ot sevmiyorum." dedi Sinan umursamaz bir tavırla.

 

Arda da salata tabağını benim tabağıma döktü. "Ben de pek sevmiyorum aslında." ona şaşkınca bakarken Badem de aynısını yaptı.

 

"Bu kadar salatayı nasıl yiyeceğim?" istemsizce güldüğümde onlar da güldü.

 

"En azından domates ve salatalıkları yersin. Marullar kalsa da bir şey olmaz. Ye annesi."

 

"Badeeem."

 

"Ye yavrum ye. Sonra açım diye başımı ütülüyorsun. Ye lan." Badem çemkirince bir şey demedim. Yemeğime yöneldim. Çok tatlılar.

 

Sinan İskender'in omzunu ovup onun da yemesini sağlayınca gülümsedim. Asıl onlar yakışıyor. Birbirleri için yaratılmışlar. Kazasız belasız bu yemeği de atlatabileceğiz. Badem'le Arda için ima yapacaktım güyaa. Olan bana oldu. Onları öksürttüm ya yeter şimdilik. Beden eğitimi dersinde Sinan'la ilerletiriz. Yaparız yaparız. Doğru yoldayız. Gökçe de artık kendi isteğiyle yanımıza geliyor. Badem bu durumdan pek memnun olmasa da. Ahahahah.

 

 

"Eee.. Nasıl geçti yeniden doğuş günümüz? Hiç yalnız konuşamadık seninle." evet, tam olarak beden eğitimi dersindeyiz. Hava güzel. Yine de hırkama sıkı sıkı sarıldım. Bahçedeki bankta kimseyi umursamayarak oturuyoruz. Artık ahvalimiz böyle. Dünyanın canı cehenneme. Eheheh.

 

"Bilemiyorum. Arda yine aynı davranıyor."

 

"Boşver, o yokmuşçasına yaşıyoruz."

 

"O dediğin mümkün tabi. Arda başka birine âşık olana kadar."

 

"Olmaz. Olamaz. Ne anlar o âşık olmaktan. Bana güven." ahahah ben de Sinan gibi konuşmaya başladım. Harbiden bozuldum galiba. Kendine gel kızım.

 

"Olursa kafayı yerim bu arada. Ahahah."

 

"Senden önce ben yerim." kahkaha attık. Birlikte gülmek güzel.

 

"Hadi başka bir şey konuşalım. Yeteeeğr yani."

 

"Haklısın Bado. Aynı şeyleri konuşup konuşup sinir krizi geçiriyoruz."

 

"Sizin mesele..."

 

"Oraya hiç girmeyelim. Çok alakasız bir şey olsun. Gökyüzü niye mavi mesela? Ya da çam ağaçları niye bu kadar güzel?"

 

"Çünkü hep yeşiller."

 

"Evet ama asil görünüyorlar."

 

"Çünkü hep giyinikler."

 

"Ahahah."

 

"Artık hep bizimle birlikte ye."

 

"Zaten hava soğuyor bahçede yiyemeyeceğim artık. Ama yemekhanede de sevdiğim yemek nadiren olur."

 

"Yemekhanede güzel yemek çıkmazsa kantine gideriz."

 

"Kantine gelemem."

 

"Neden?"

 

"Sevmiyorum."

 

Gözlerini kıstı. "Kantinde de patates var."

 

Dürüst olmalı mıyım? Artık dürüst olacak kadar yakınlığımız var. Yine de böyle konularda dürüst olmayı sevmiyorum. Dürüst ol lan zaten kendine iş buldun yüksek kudretli zekanla. "Param yok çünkü."

 

"Ne?"

 

"Param yok işte."

 

"Nasıl ya? O yüzden mi hep yemek getiriyordun? Annen neden vermiyor?"

 

"O adamın parasını istemiyorum."

 

"Saçmalama Asya. O adam dediğin Güven amca yani. Aslında o da özünde iyi biri sadece biraz soğuk."

 

"Özü beni elakadar etmez. Annemle evlendi lan o. Anamı aldı benden."

 

"Ahahah. Ya Asya onlar birbirini seviyor demek ki."

 

"Ne sevmesi lan! Öyle bir şey olamaz. Babamı kaybedeli çok olmadı."

 

Ben böyle konuşunca Badem yüzünü astı. Nefes verdim. "Bende onlara anlayış gösterecek bir tip yok. Hem de gurur sahibiyim. O adamın parasını almam. Anneannem veriyor bazen ama ondan almaya utanıyorum. Annem evlenmeseydi böyle şeyler yaşamayacaktım."

 

"Ama Asya... Ne yapacaksın böyle?"

 

"İş buldum."

 

"Yok artık ne işi?"

 

"Kızlara özel dövüş dersi vereceğim. Kendini korumak isteyenlere falan."

 

"Cidden mi? Nerde vereceksin?"

 

"Ananemin bahçesinde. Ya da şu düğün için gittiğimiz yer var ya... Orası da olur."

 

"Dövüş dersi mi almıştın?"

 

"Evet. Babamdan." dudaklarım kıvrıldı. "Gerçi ben beceriksizim. Uzun zamandır da spor yapmıyorum. Önce benim çalışmam gerekiyor sanırım."

 

"Vayy be. Ben de gelebilir miyim derse?"

 

"Gel."

 

"Ücreti ne kadar?"

 

"Sana bedava. Arkadaşım kontenjanından yerin hazır."

 

"Bana ne. Ders bu, arkadaşın olsam da ödemem gerekiyor."

 

"Dayak yersin lan."

 

"Yolarım lan seni."

 

"Ahh niye bu kadar cadısın?"

 

"Sen niye bu kadar inatçı ve çıldırtıcısın?"

 

"Kimi çıldırtmışım beğğ!"

 

"Beni çıldırtıyorsun şu an."

 

"Hey Allahım." kolunu omzuma koyduğunda aynı anda bacak bacak üstüne attık. Gerçek arkadaşlık böyle bir şey mi? Sevdim.

 

Erkeklerin futbol oynarken çıkardığı hayvansı sesler bize ulaştı. Yüzümüzü buruşturup kahkaha attık. Kızlar da yine spor salonunda voleybol oynuyor. Biz de oynayabilirdik ama işimiz var.

 

"Hey yavru çıngırak! Yakala!" ne zaman geldiğinifark etmediğimiz Sinan basket topunu yerde sektirdikten sonra bana fırlattı. İçimdeki yakalama hırsıyla doğrulup hafif zıplayarak topu yakaladım.

 

Arda ve Sinan bize biraz daha yaklaştı. Badem hiç istifini bozmadı.

 

" Ne bu?" topu yere çarparak Sinan'a gönderdim. O da yakalayıp sırıttı.

 

"Basketbol oynayacağız. Bakalım spora ilgin gerçek mi?" benim gibi topu yere çarparak bana gönderdi. Yakalayıp göz devirdim.

 

"Bu bir düello teklifi mi?" aynı şekilde topu ona gönderdim.

 

"Sayılır." topu yine yolladı.

 

Topu sektirip kaşlarımı kaldırdım. "Adil olacağını sanmıyorum. Senin boyun uzun."

 

Fırlattığım topu yakaladı. "Rakip olacağımızı kim söyledi." birkaç kez sektirdi. "Senle ben, Badem'le Arda..."

 

"Biz senle aynı takımda olursak daha çok kaybederiz." kollarımı kendime sardım. Yalan mı?

 

"Önemli olan kazanmak evet, ama bu konuda değil." göz kırpınca zihnimdeki tahtalar hareket etti. Doğru ya hedef Badem'le Arda.

 

"Pekâla. Gidelim." basket sahasına doğru yola girdim. Aslında oynamak da istiyorum sadece Ardem için değil. Basketbol severim yaani. Bayılırım. Ölürüm. Sus lan abartma. Çaktırma da.

 

Sahaya vardığımda hemen hırkamı çıkardım. Oynayınca ısınacağım. İnşallah kendimi fazla kaptırmam. Şimdiden heyecanlandım.

 

İstemsizce sırıtırken top önüme geldi.

 

"Başla."

 

"Ooo olmaz öyle. Kaybeden çiğköfte ısmarlicak. Önce bunda anlaşalım."

 

"Çiğköfte miii? Olurrr. Çiğköfte diyince bile acıkmaya başladım." dur be Arda. Önce oynayalım.

 

"Mideni maç bitene kadar aklına getirme. Senin yüzünden kaybetmek istemiyorum." Badem de hırslıymış.

 

Arda gözlerini büyütüp gerginlikle dişlerini çaktı. Şapşal.

 

"Başka bir mani kalmadıysa başlayalım artık." turşumuz sabırsızlanıyor. Kazanacağımıza o kadar emin oldum ki bir an kendime güvenerek... Ya kaybedersek... İyi bir takım olmasak da ben kendime güveniyorum. Aferin bana.

 

Topu sektirmeye başladığım gibi cağğğnım rakibim Acıbademim topu benden çalmak için müdahelede bulundu. Ucunda çiğköfte var, bende para yok e tabi bastırmam gerekiyor.

 

İyi ki seviyorum bu sporu ve de çiğköfteyi. Basket topuyla dans ediyor ruhum. Topu biraz sürüp Sinan'a fırlattım. Yakaladığı gibi potaya gönderdi. İlk basketle yerimde zıpladım.

 

Arda ve Sinan arasında kapışma başladı. Arda topu vermemek için yırtınırken o tarafa gidip topa maydanoz oldum. Badem'e pas verecekken Sinan topu kaçırdı. Ve bir basket daha. Sinan'la birbirimize sarılacakken aynı anda durumun farkına varıp durduk. Yumruklarımızı tokuşturduk.

 

On on beş dakikalık mücadelenin ardından Badem ve Arda ikilisi yere çöküp sırt sırta yaslandı.

 

"Resmen canlı canlı yediniz bizi." derken dirseğini dizine yasladı Arda.

 

"Canımız çıktı beğğğğ!" Badem terden kıvırcıklanan bebek saçlarını alnından çekti.

 

Sinan sırıtarak topu sektiriyordu. "On dörde iki puahahhaha." topu tekrar potaya fırlattı. O da basket. Potanın altına koşup topu aldım. Sektirmeye başladım.

 

"Hiç enerjiniz bitmiyor mu be sizin?"

 

"Kazanmak tatlı geldi Bademciğim. Ahahah." ben de basket atacağım sırada kalabalık bir grup bize doğru yaklaştı. Gruptan biri Sinan'ı kendine çevirip suratına yumruğunu geçirdi.

 

"Şerefsiz köpek!"

 

Sinan anî gelen yumruğa engel olamadı. Neye uğradığını şaşırdı. Badem'le Arda hızla yerden kalkarken ben topu bırakarak kaşlarımı çattım. "Napıyorsun lan! Noluyor!"

 

Beni hiç umursamadan Sinan'a attığı tekmeyle onu yere düşürdü. Sinan yüz üstü yere düşmüş, elini yere bastırarak doğrulmaya çalışıyordu.

 

Arda o çocuğu yakasından kavramışken diğerleri Sinan'ı tekmelemeye başladı. Badem'le ben de engel olmak için araya girdik. Bir tanesi Badem'i köşeye çekti.

 

"Şerefsiz it!"

 

"Sapık hayvan!"

 

Ben de birine engel oluyordum ancak diğerleri Sinan'ı mahvediyordu. O an arkada o kızın sırıtışını görmek içimde öfke uyandırdı.

 

Sinan inliyor, linç edecekler çocuğu! Boğuştuğum kişiyi itip Sinan'ın üzerine kapandım. Zorla nefes alıyor gibiydi. Öldürecekler çocuğu. Onu kapatabildiğim kadar kapattım. Kolumda ve sırtımda hissettiğim acıyla Sinan'ın saçlarını sıktım.

 

"Aaaah!"

 

 

Yorum sizin...

 

 

Bölüm : 04.10.2025 00:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...