
Merhabalar,
Uzun zaman sonra bölüm geldi. Kısa oldu ama daha fazla bekletmemek için bu şekilde paylaşıyorum. Tatlı okumalar. 💖
🏵️🏵️🏵️
Bugün de insanlardan kaçış yok. İş birlikli öğrenme falan... Gökçe, Yavuz ve Yavuz'un arkadaşı Berkay sağ olsunlar beni grupsuz bırakmadılar. Berkay da esmer bir çocuk, saçları benimkiler kadar var. Çok konuşkan biri değil ama güler yüzlü.
Diğer sınıfta olsaydım şu an bir grubum yoktu. Grup olabilme potansiyelim olan insanlarla da ben olmayı tercih etmezdim. Özürlerinde samimi olsalar, gerçekten pişman olsalar da kırılan onurum bunlarla düzelmez. Onurum benim için çoğu şeyden daha değerli. Biraz fazla abartıyorum belki de bu konuyu. Ama böyle şeyleri ben yapsaydım kimse yüzüme bakmazdı. Annemden bir tokat daha yerdim. Yeni cezam kim bilir ne olurdu. Bunlardan korkmuyorum tabii. Kötü bir insan olsam da bu tür şeyler bana göre değil. Bu konu eskidi, yeter artık.
Öğle arası çay alıp bahçeye çıktık ödevi konuşmak için. Eskisi kadar sıcak değil hava, yeşil değil yapraklar ve çimenler. Çam ağaçları dışında bir yeşillik yok. Ölü yapraklar serilmiş altımıza. Çay rengi olmuş yaprakları avuçlarımda öğütüyorum. Sarıyor.
"Bu akşam herkes kendi payına düşen kısmı araştırsın, özet çıkarsın yarın onları değerlendirip ne yapacağımızı daha detaylı konuşalım." dedi Gökçe, katılıyorum fikrine. Başımı salladım.
"Ödev için grup kuracak mıyız?" diye sordu Berkay.
"Aa evet bak o önemli. Ben kurarım." Telefonunun kilidini açıp numaramı kaydetmem için bana uzattı. Gökçe'nin telefonunu alıp kendimi "Asya KARAHAN" olarak -soyadımın bütün harflerini büyük yazdım- kaydettim. Telefonu Yavuz'a uzatıyordum ki Gökçe elimden aldı.
"Onların numarası zaten bende var." yani evet, mantıklı.
Beni önce ödev grubuna sonra da sınıf grubuna ekledi. İlk işim grupları sessize almak oldu.
Omzuma konan el ile sağıma döndüm. Sevecen bir gülümseme vardı Yavuz'un yüzünde. "Alıştın mı yeni sınıfa, ortam nasıl?" Ne yapsam izin mi versem arkadaşlığına?
"Alıştım sayılır. Henüz bir problem yok."
"Merak etme biz A sınıfına benzemeyiz. Niye sevmiyoruz onları sanıyorsun kendilerini beğenmiş ve sorunlu oldukları için."
"Hakkınız var." gülümsememe ramak kala biri Yavuz'un elini omzumdan itti.
"Asya" o kişiye döndük grupça. Cevap vermedim iki yüzlü arkadaşa. Boş bir bakış attım.
"Biraz konuşabilir miyiz?" doyamadı kovulmalara.
"Hayır." dedim. Ne diyeceğim başka!
"Lütfen Asya." utanmasa ağlayacak Acıbadem. Önüme döndüm kanmamak için. Vicdana falan gelirim Allah korusun. Bazen öyle salaklıklar yapıyorum.
"Eehhh yeter ama!" makam değişti birden. Ağlamaktan öfkeye... Göz devirdim sadece. "Yeter!" kolumu tutup beni ayağa kaldırdı. Yüz ifadem daha katı bir hâl aldı. Bakışlarımla onu korkutmayı hayal ederken beni çekerek diğerlerinden uzaklaştırdı. Bu kız bu kadar güçlü müydü?
"Beni dinle artık! Bir hata ettim konuşturma bile konuşturmuyorsun! Ağlıyorum falan diye ezik olduğumu düşünme saçını başını yolarım he! Zaten küçük bir şeysin çok zor olmaz!"
Kolumu bağırmakta olan şahsiyetten kurtardım. Kollarını tutup iki adım geriye ittim. "Sözlerine, hareketlerine ve mesafene dikkat et. Saçımı başımı yolmaya yeltenme hayatının dersini alırsın. Kimseyi affetmek, dinlemek zorunda değilim. Hata yaptın ve bitti. Ötesi yok. Bende insanlara verilecek ikinci bir şans yok."
"İyi! Şans falan istemiyorum! Tek bir şey söyleyeceğim. Abim yarışmayı kazandı ama bu durumda ödülü almak istemiyor. Belki bir şey yaparsın." Demek İskender kazanmış, biliyordum. Bir de yazmıyordu şuna bak. Adam saf yetenek. Kazanmaması tuhaf olurdu.
Ben gülümserken saçımı başımı yolmaktan bahseden insan evladı ters yöne doğru hızlı bir yöneliş gösterdi. Herkes benden böyle uzaklaşmalı işte. Hahahhh.
🏵️
Kedim beni öyle sattı ki bu yüzden artık benim değil ninemin kedisi. Ninem de ona "Gara fişek" diyor. Nineme alışmasını ve onu çok sevmesini anlıyorum bana kıçını dönmesini de anlayacak değilim. Bana kıçını dönene kıçımı döndüğüm için bizim işimiz bitti.
Koltuğa kıvrılmış oflamaktan başka bir şey yapmıyorum. Ödevlerin canını cehenneme attım. Kedim... Ninemin kedisi de ninemle televizyon izliyor. Sıkıcıııııı.
Yarışmadan gelen maile göre hiçbirinci olmuşum. Dünyanın en iyi sıralaması. Ahahahah. Helal olsun İskender'e. Kazanmış yaa. Ne demişti Acıbadem? "Kazandı ama ödülü almak istemiyor." Bence almalı. Neden almak istemiyor? Hey Allahım ya. Hem ben ne yapabilirim ki? Yazması için zorla ikna ettim ama benden bu kadar. Sürekli ben itekleyemem kendini göstermesi için. Yeteneğini saklamayı seviyor anlaşılan. İkinci bile değil birinci olmuş adam. Ama yine de ödülü almak istememesi sinirime dokunmuyor değil. Saçmalık. Kazandıysan git ödülü al işte. Yaşananlar neden engel teşkil ediyor ki ödül almasına? Ben konuşşam ne değişecek? "Offffff."
"Ne oldu kuzum?" ananem beni fark etti sonunda. Yarım saattir ofluyorum, geç oldu.
"Biri, kendi için iyi olan bir şeyi neden istemez?"
"Biri kim? Neyi istemiyor?"
"Biri işte. Ödül kazandı da istemiyor."
"Belki hevesi yoktur yavrum."
"Niye yokmuş hevesi?"
"Kimmiş o bakalım."
"Yav anane birisi işte. Bir arkadaş." özellikle sorduğu için söylemiyorum.
"Kendisine sor kuzum." öfffff. Ooofffff. Of. Yine iş başa düştü. Yine bana yine bana. Bu ödülü alsın yemin ediyorum daha... Etmiyorum tamam sonra yanlışlıkla bozarım da oruç tutmak zorunda kalırım. Oruç tutmak bence zor.
Yazsam... Cık. Geçiştirmesi kolay olur. Bu saatte oraya gitmek de... Yarını falan bekleyemem kafama takıldı bu mevzu. Tek gitmeyim en azından. Aynen.
Hemen Arda'ya yazdım. Arda candır. Nedensiz de sevilir. Ahahah.
"Ben Zümrüt teyzelere gidiyorum."
"Tek gitme guzum."
"Arda'yla gideceğim, onunla döneriz." Tabi kabul ederse. Eder eder, candır o.
"E iyi madem. Çok geç kalmayın. Belki de Zümrüt yollamaz sizi. Orada kalırsanız haber verirsin."
"Gelirim ya. İnatçıyım ben, beni kimse tutamaz."
"Belli olmaz."
"Olur olur." kalkıp da düzgün giyineyim bari. Savruk gibiyim. Saçım başım karışmış. İnsanlıktan çıkmışım.
Çok fazla üşensem de yukarı çıkıp hazırlandım. Siyah kot, beyaz tişört, lacivert hırka işte muhteşem hazırlığım. Saçımı da tarayıp topladım. Bir şeye benzemişimdir umarım. Çok da önemli değil ama... Neyyyse.
Aşağı indiğimde kedim hâlâ nineme sırnaşıyordu. Kendimi koltuğa bıraktım ve Arda'nın yazıp yazmadığını kontrol etmek için telefonumu aldım. "Hemmenn" yazmış kral. Onu beklerken sağda solda takıldım biraz. Bekleyişim çok uzun sürmedi. Zil çalınca ayaklandım.
"Geldi, gidiyorum."
"Dikkat edin yavrum. Selam söyleyin."
"Tamam, görüşürüz." el sallayıp kapıya koştum ve kapıyı açtım. Arda yine sırıtıyordu. Gerçi uzun zamandır sırıttığını görmemiştim. Gülümseyip kendimi dışarı attım.
"Naber kelebek?"
"İyidir uğur böceği senden?" Ahahah anlaşma stilimiz çok tatlı.
Ayakkabılarımı giydim. "Ben de iyiyim. Yuvarlanıp gidiyoruz işte."
Güldü, kolunu omzuma attı. "Özledim seni he. O günden beri hiç konuşmadık."
"Ben de seni özledim. Aslında biraz toparlanmam gerekiyordu. İlk zamanlarda çok öfkeliydim, İskender'i bile hayatımdan çıkaracaktım az kalsın. Yani konuşmamamız daha iyi olmuş, kırabilirdim." Kolumu omzuna attım.
"Biliyorum, yazık gardaşıma. Ben de seni biraz rahat bırakayım diye düşündüm. Bunaltmak istemedim." düşünceli çocuk.
"İyi yaptın. Anca toparlandım." bahçeden çıktık, istikamet Yazar Efe'ndi.
"B sınıfı nasıl? Alıştın mı?"
"Ehh alıştım sayılır. Kimse bana bulaşmıyor, herkes kendi halinde. Normal davranıyorlar. Sizin sınıftan daha iyi olduğu kesin."
"Gitmene üzüldüm ama senin iyiliğin için orası daha iyi." gerçekten bebek ya.
"İyi ki varsın bacım." bu sefer birlikte güldük. Herkese mesafe koysam ona koyamam herhalde. Sanırım iddiayı o kazandı ama çaktıracak değilim. Nihahah. Gerçi çaktırsam da bir şey olmaz. Altı üstü birlikte gün boyu espri yapacağız. İşime gelince söylerim o halde. "Ee sen ne yaptın bensiz?" bunu da soralım değil mi ama.
"İsko'yla takıldım ara sıra. Onun dışında yalnızım. Kendi kendime takılıyorum."
"Neden diğerleriyle barışmıyorsun?"
"Bunu sormadın sayıyorum Asya."
"Onlar senin en yakınların ama. Bana yamuk yapmış olabilirler ancak sen barışsan bir şey olmaz."
"Çok kızgınım. Sadece seninle ilgili değil bu. Yaptıkları bana çok fazla geldi."
"Sen bilirsin ama benim yüzümden böyle olmanızı istemem."
"Onlarla yakın olsam bana mesafeli olacağına eminim. Ama tek sebep o değil işte. Badem beni çok şaşırttı. Ondan hiç beklemiyordum. Benim tanıdığım, arkadaşım olan Badem o olamaz. Hayal kırıklığı..."
Acaba Arda'nın da duyguları var mı? Anlayamıyorum ki. Ben ne anlarım olumm.
" Ne diyeyim, sen bilirsin. "
" Boşver. Demek İsko gardaşım kazanmış yarışmayı he. "
" Evet ama ödül alası yokmuş."
"O işi sen çözersin eheh."
"Çı çı çı yardım etsene bana."
"Sen dene bir, olmazsa yardıma çağırırsın. Çünkü yarışmaya birlikte katılmıştınız senin konuşman daha etkili olur."
"İyi madem." sinirlenecekmişim gibi hissediyorum. Zaten biraz öyleyim galiba. Kendimde heves kırıntısı yokken başkasının içinde nasıl heves uyandırabilirim. Eğer gerçekten hevesi kaçmışsa... Bakalım.
Oraya gittiğimizde kapıyı Zümrüt Teyze açtı. Güler yüzlü bir kucaklamanın ardından bizi içeriye aldı.
"Hoş geldiniz, nasılsınız çocuklar?"
"İyiyiz teyze, sen nasılsın?" gülümsedik.
"Ben de iyiyim ama çocuklar için aynı şeyi söyleyemem. Yemek harici odalarından çıkmıyorlar."
"Yarışma için İskender'le konuşmaya geldik." dedim. Belki odadan çıkarırız Yazar Efe'ndi'yi.
"Öyle mi? İyi ki geldiniz yavrum." yanaklarımızı okşadı. Hayatım boyunca anam beni bu kadar okşamadı. Laf...
"Eheheh. Tatlı var mı Zümrüt Teyzemm?" bizim derdin yanında Arda'nın niyete bakar mısınız?!
"Var yavrum var. Siz konuşun ben de çay yapayım hep birlikte içeriz."
"Zahmet etme teyze biz konuşup gideriz." Arda bu söylediğimden hiç hoşlanmadı.
"Olmaz kızım. Öyle hemen kaçmak yok. Hadi gidin konuşun bakalım." Zümrüt teyze başka seçenek bırakmadı, ağzımı açmadan mutfağa gitti.
Sırıtmaktan çenesi çıkmasın diye kolunu tutup Arda'yı yazarımızın odasının önüne kadar çekiştirdim. İskender'in odasına tek girecek değilim herhalde. Kapıyı tıklattım. Herhangi bir cevap gelmedi içeriden. Tekrar tıklattım. Yine çıt çıkmadı. Delirem mi?
Kapıyı hızla açıp Arda'yı içeri attım. Eğer ona bir şey olmazsa ben de girerim.
"Arda..." madem canlısın niye ses vermiyorsun? İlla beni delirme aşamasına getirecekler.
"Ehe, iyiyim ya. Napıyon gardaşım?" Deli bu çocuk. Kapıyı aralayıp başımı içeriye uzattım.
"Naber?" elinde kitabı, ne yaşadığını sorgularken bir de beni görünce şaşırdı yavrucak.
"Asya..." benim benim. İçeriye girdim. Arda'yı tutup kaldırdım. "Kusura bakma canım, iyi misin?"
"İyiyim." sırıtıp saçlarını karıştırdı. Ben de sırıttım. Sırtına birkaç yumuşak tokat atıp, kapıyı ayağımla iteleyerek kapattım. Hâlâ şaşkın bizim Efe. Ellerimi belime koyup kaşlarımı çattım.
"Ne demek ödülü almıyorsun. Boşuna mı o kadar uğraştık. Boşuna mı uğraştım lan ben? Sırf sen yarışmaya katıl diye canımı yırtarak hikâye yazdım. Ödülü istemiyormuş... Bak şuna sen." İskender'in şaşkınlığı büyürken Arda keyfinden ödün vermemek için yatağa yayıldı.
" İçimden gelmiyor sadece. " açıklamaya bak. Püğğ buna.
" Deli misin divane misin?" güya ben ikna edebilirmişim. Bu ne biçim ikna lann. Neyse.." İçinden gelsin ya da gelmesin almak zorundasın. O törene gitmen gerek. Emek verdin hikâye için. Çöp mü olsun emeğin. "
" Gidesim yok."
Ya sabıııııır. "Ya saçmalama. Çok saçma."
"Tebrik ederim gardaşım. Hiç de söylemiyorsun bize. Asya haklı. Ödülünü alman gerek. Bileğinin hakkıyla kazanmışsın. Hatta biz de geliriz. Seni izleriz."
İstanbul'a gitmek... Güzel fikir aslında. Babamı görürüm.
İskender'e yaklaşıp elimi masaya yasladım. "Ben de gelmek istiyorum. Eğer gelebilirsem babamın yanına da giderim. Lütfen kabul et. Olmaz mı? Bir de ailenin gelmemize izin vermesi gerekiyor tabi." bakışları merhamet doldu.
"Tabi Asya. Olur. Üzülme sen. Gidelim birlikte."
Bakışlarımı hafiften Arda'ya çevirdim. Kaşlarını kaldırmış yarım ağız gülüyordu. "Hadi annenlere soralım. Zaten çay içmeden göndermeyecekler, bu işi de aradan çıkaralım." Elimi masadan çektim. Gözüm İskender'in kitabına kaydı. Kırk sene uğraşsam okuyamayacağım türden. Biz de böyle bir cinsiz napalım.
Odadan çıktım onları beklemeden. Dertlendiğimi düşünmeyin, sadece kalbimi sardı özlem. Acıdan ziyade, çaresizlik dolu. Rüyamda görünce de böyle oluyorum. Sanki gerçekten görmüşüm gibi, gitmemiş gibi... Uyanınca koca bir boşluk. Benim çilem de bu herhalde.
Badem birden karşıma çıkınca irkildim. Gülümsedi. "Sağ ol As..." söylediklerine kulak vermeden yanından geçip mutfağa gittim. Zümrüt teyze tabaklara ne var ne yok koymuş çayı demliyordu. "Kolay gelsin Zümrüt teyze."
Gülümseyerek bana döndü. "Sağ ol yavrum."
"Anneannemin selamı vardı söylemeyi unuttum."
"Aleyküm selam. Ne yapıyor, iyi mi?"
"İyi iyi, kedimle ilgileniyor. Gerçi artık benim kedim sayılmaz çünkü anneannemi görünce beni unuttu." güldürdüm kadını. Namkör kedi. Bir de nasıl sevimli sinirimi bozuyor. Gülümsedim. "Yardım edeyim mi?"
"Pek yardımlık bir şey yok ama tabakları içeriye taşımama yardım edebilirsin canım." başımı salladım. Aldım elime iki tabak yola koyuldum. Bir şey yiyesim de yok ama mecburuz galiba.
Oturma odasındaki sehpanın üzerine tabakları koydum. "Hoş geldin kızım." dedi Yusuf amca.
"Hoş bulduk Yusuf amca. Nasılsınız?"
"İyiyim kızım sen nasılsın?"
"Ben de iyiyim."
"Bizim kız sana yanlış yapmış. Şimdi çok pişman, hatasının farkında. Sen de olgun bir kızsın. Affet demiyorum ama bir düşün istersen."
"Düşündüm amca. Düşündüm de olmadı."
"Tamam yavrum sen bilirsin." gülümsediğinde gülümsedim. İyi insanlar. Badem kime çekmiş? Ahahahahah. Yeni tabaklar almak için gidecektim ki Badem ve anası tepsilerle geldi. Canıma minnet. Bizim çocuklar nerede kaldı? Ben oturam gelirler herhalde. En yakın koltuğa kendimi bıraktım. Evin hanımları da sehpayı donattı.
"İskendeeeeer, Ardaaa gelin oğlum." diye seslendi Zümrüt teyze. Yoksa gelecekleri yok herhalde. Onlara bağırdıktan sonra beyefendisinin yanına oturdu. Ben de annemle babamı yan yana görmek isterdim. Gel gör ki başka bir adamın yanında anam. Sinan'la barışır mıyız bilmiyorum ama onları ayırma işini tekrar gözden geçirmemiz gerekiyor.
Badem karşı koltuğa oturdu. Sevindirici. Yerini bilsin. Çok mu acımasızım? Bilmiyorum. Benim de bir sınırım var. Bir yere kadar sabredebiliyorum. O yerden sonrasının dönüşü olmamalı. Bazen diyorum affet daha muhatap olma. O zaman da bu nasıl affetmek derler. Sınır yine yavaş yavaş aşılır. İnsanlarla uğraşasım yok. Üşeniyorum. Enerjim yok da demiştim. Bin kere söylemeye lüzum yok.
İsko ve Arda kolları birbirlerinin omuzlarında içeriye girdi. Geçen sürede sohbet ettiler demek. Sinan'la İskender'in dostluğu da güzeldi. Hepsi annem yüzümden. Buraya gelmeseydik herkes mutlu olacaktı. Yani tamam alıştım ama gelmeseydik alışma durumları da olmayacaktı. Olan oldu. Rahat dursaydılar. Herkesin derdi beni alakadar etmiyor. Kendimden bıktım. Çay iç Asya.
Arda ve İskender yanıma oturdu. Arda hemen tabağını aldı ve tatlıdan başladı. Ben de çayımı aldım. Bir yudum... İki yudum... Ne zaman mevzuya girecek bunlar. Üçüncü yudum... Sanki kız istemeye geldik.
"Öhöm öhöm." Kolumla Arda'yı dürttüm. İste kızı. Yüzüme boş boş baktı tabii. O da İskender'i dürttü. İskender'in bakışları Arda'dan sekip beni buldu. Gözlerimi belertince gülümsedi. Gözlerimi eski haline getirip tekrar büyüttüm. Hemen vücudunu dikleştirdi ve görevine odaklandı.
"Baba.. Bir maruzatım olacaktı."
Yusuf amca ciddiyetle İskender' e döndü. "Dinliyorum."
"Öykü yarışmasında dereceye girdim, ödül için İstabul'a gitmem gerekiyor."
"Öyle mi?" gözlerinden şaşırdığı belli oluyordu. "Aferin oğlum, kaçıncı oldun?"
İskender'de bu mütevazılık varken birinci olduğunu bile söyleyemez şimdi. "Birinci oldu Yusuf amca."
"Ne zamanmış bu ödül töreni?" Yusuf amcanın ilgisini çektik eheheh. Zümrüt teyzenin de gözleri parlıyor yüzündeki gülümseme silinmiyordu.
"Haftaya cumartesi." dedi İskender utana sıkıla. Çocukta potansiyel var ama potansiyelini yansıtmaya utanıyor.
"Gidelim o halde. İşten izin alırım gider döneriz iki güne."
"Asya da gelmek istiyor. Babası için. Gelebilir mi?" umutla Yusuf amcanın cevabını bekledim..
"Tabi ki. Ailesi izin veriyorsa neden olmasın? Hepinizi götürürüm." Uzun zaman sonra istediğim bir şey olacak gibi. Anneme sormak istemiyorum yalnız. Anneanneme sorarım.
"Teşekkür ederim Yusuf amca." şefkatli bakışları beni buldu.
"Ne demek kızım." istedik kızı Allah'a şükür. Darısı Arda'yla Badem'in başına. Gerçi Badem'den emin değilim. Çayımdan yeni ve büyük bir yudum aldım. İşlem tamam. Seni görmeye geleceğim canım babacığım. Sabırsızlıkla o günü bekliyorum.
Kendi tabağını silip süpüren Arda'nın tabağımı kestiğini fark ettim. Gülerek tabağımı önüne kaydırdım. Yesin bebiş. Bir de seviniyor ya. Tatlı çocuk. Badem de bizi kesiyor. Belki de beni. İçten içe... Benene. Kudursun. Ahahahahah. Gayet de arkadaşça olduğumuzu anlamayan, göremeyen beyin nakli yaptırsın. Sakin ol Asya. Sakin. Benim gibi bir insana bu söylediğim imkansız. Yanıyorum uleğğğn, bu ev çok sıcak. Sıcaklanınca da sinirli oluyorum. Üşüyünce de... Her şeyde her şeyde...
🏵️
Dönüşte Arda ve Asya'ya İskender de eşlik ediyordu. Birlikte olmaktan memnun, huzurlu ve güven dolu yürekleriyle, yavaş adımlarla yürüyorlardı.
Arda, ikilinin arasındaki duyguların gelişmesini bekliyor, aralarına ateş atmak istiyordu. Göz ucuyla sürekli ikiliyi süzüyor kendi kendine gülüyordu. İskender'in işi tamamdı ancak Asya'nın ne durumda olduğuna dair bir fikri yoktu. Asya'ya dokunmaya da korkuyordu. Ne tepki vereceği belirsizdi. İyi olduğunu düşündüğü bir şey yapsa bile ters tepebilirdi ve İskender daha zor duruma düşebilirdi. O yüzden zamanı geldiğinde yardımcı olmak üzere sihirli güçlerini bekletiyordu.
İskender, sırf Asya için İstanbul'a gitmeyi kabul etmişti. Onun için ödülün bir önemi yoktu. Yarışmaya katılmayı da Asya'nın ısrarı sebebiyle kabul etmişti. Yazmayı seviyor ancak yazdıklarının çoğunu beğenmiyordu. Böyle bir durumda yarışmaya katılmak, kazanmış olmak bir şey ifade etmiyordu. Asya mutlu olunca o da olurdu. Ve Asya mutluydu. Gözlerinde yeniden parıltılar görmüştü. Anlık da olsa onları görmüştü. İyileşmeye ihtiyacı vardı. İyileşsin istiyordu.
Ayaklarının dibine gelen köpek Asya'yı durdurdu. İskender eğilip köpeğin tüylerini okşadı. "Tarçın?" köpek patilerini İskender'in dizlerine koyuyor, yüzünü yalamaya çalışıyordu. "Tek mi çıktın acaba?"
Asya da hafiften eğilerek Tarçın'ı okşamaya başladı. Sinan onlara yaklaştığında ikisi de doğruldu. Onların mutluluğunu uzaktan izlemiş asla mutluluk içermeyen tebessümünü yüzüne yerleştirmişti. "Asya" deyip ona yaklaştığında iki dostu tarafından itilmek canını yaktı.
"Uzak dur ondan." Arda'nın sesinde duygudan eser yoktu.
"Verdiğin zarar yetmedi mi?" İskender ise daha çok hesap sorar gibiydi.
Sinan'ın boynunu eğişi, eski sertliğinden ve saldırganlığından ziyade teslim oluşu Asya'nın bile ona acımasına sebep oldu. Çenesinden tutup başını kaldırmak isterdi. Ondan nefret edemiyordu. Orada olmamayı diledi. Vicdanına yine kızmaya başlamıştı. Acımak salaklıktı. Asya'ya kim acımıştı? Kimse acıyamazdı zaten. Zihninde bir cümbüşe döndü tüm yaşananlar. Düşünme mekanizması kilitlendiğinde hızla Sinan'ın yanından geçip gitti. İskender ve Arda onun ardından yürüdü.
Dizlerinin üzerine çöküp köpeğini yanına çekti Sinan. Sarılacak başka kimsesi kalmamış gibi hissediyordu. Başka bir canlı... Ondaki hüznü sezen köpek mırıltılarla onu yalayarak mutlu etmeye çalışıyordu. "Beni bırakma, Tarçın..." kahkahası sokakta yankılandı. Dostları ona yüz çevirmezken hayat daha kolaydı. Neyi kaybettiğini şimdi daha iyi anlıyordu. Ne yaparsa yapsın yanında olmaları gerekmez miydi? Herkes onu bir gün bırakıp gidecek miydi? Yaktığı, yıktığı, parçaladığı bütün her şey canını acıtıyordu. Sevilmemek bu demekti. Sevgiye değer olmamak, değmemek, seveni yaralamak... Bir erkek olarak hislerini dile getirmek her zaman zordu. Sevin beni, değmesem de sevin demezdi. Hırçınlıkla geçmişti her günü. Kimse onu daha fazla çekmek zorunda değildi. Köpeğinin de buna katlanması gerekmiyordu. Doğruldu. Vaz geçmişti. Umursamadan, sevilmeden yaşamaya devam edecekti. Hissiz adımlarla evinin yolunu tuttu.
🏵️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 761 Okunma |
112 Oy |
0 Takip |
34 Bölümlü Kitap |