
💗💗💗
Elinde iki gül vardı. Biri ayaklar altında ezilmiş, yaprakları eksilmiş ve zedelenmiş, boynu bükülmüştü. Diğeri ise hayalleri gibi bir o kadar canlı görünen ancak dalından koparılmak suretiyle aslında canlılığını yitiren. Hayalleri de bu gül kadar ölgün müydü? Şimdi onlara odaklanmak önem derecesinde ilk sırada değildi. İlk sırada olan orada yaşananlardı. Çaresiz kalışı, onu kurtaramayışı...
Eve döndüğünden beri koltuğa oturmuş öylece elindeki çiçeklere bakıyordu. Geçen saatler derin mutsuzluğu yüzünden ona tesir etmiyordu.
Gözünün önünde kızın yüzüne inen tokat kendini savunma çırpınışlarını sona erdirmişti. Gülü elinden düşmüş annesinin ayakları altında ezilmişti. Asya, eve doğru yürüyüp gözlerinden kaybolmuştu. Ve yine oda hapsine mahkum olacaktı.
Bir şey yapamayan İskender'in payına hüzün düşmüştü. Asya'nın doğru söylediğine emindi. Oflayarak gülleri yanına koydu. Ellerini saçlarına götürüp onları geriye doğru bastırdı.
"Acaba ağlamış mıdır?" Asya'nın ağlayan hayali zihninde canlanınca yutkundu. Onu sarmak istiyor, tüm bu acılardan kurtarmak istiyordu. Bu isteği en az aşkı kadar imkansızdı. Ömrü hayatında bu kadar çaresiz hissettiğini hatırlamıyordu.
Sabah namazından sonra yatmamaya karar veren Yusuf, oğlunu salonda görmeyi beklemiyordu. Hava yeni yeni aydınlanıyordu. Ona doğru yaklaştı. "Hayırdır oğlum niye gidip yatmadın?"
İskender, babasının geldiğini o an fark etti. Ne diyeceğini bilemedi. Güllerini alıp ayağa kalktı. "Şimdi yatacağım." başka söze mahal vermeden odadan çıktı.
"Allah Allah bir hâller var gibi. Hayırdır inşallah." dudaklarını büzüp kaşlarını kaldırdı. Bu konuyu daha sonra Zümrüt Hanım'la konuşmaya karar vererek pencerenin önündeki koltuğa oturdu. Perdeyi aralayıp ışıkla buluşan yeryüzünü seyre daldı. Üzüm asmasındaki kararmaya yüz tutan üzümler kuşlara sabah şarkısını söyletiyordu. Kimse henüz uyanmamış, gürültü zamanı gelmediği için ilçenin en huzurlu saatleriydi. Yaşamak için en uygun vakit olduğunu düşündü. Hoşnut bir gülümseme belirdi yüzünde.
💗
O akşamdan sonra ilk defa dışarı çıkacaktı. Ama bu çıkış diğerlerine hiç benzemiyordu. Uzun, çiçekli nine elbisesi ve oyasız başörtüsü ile bu saatte gidebileceği tek yer camiydi. Annesiyle iletişim kurmaya karşı olsa da teklifini siyaseten kabul etmişti. Bu fikrin kime ait olduğunu bilmiyordu ancak çok orijinal olduğunu düşünüyordu. Gelinlik suçu üstüne kaldığı için herkes tarafından yaramaz görülüyor, uslanması gerekiyordu. Uslanması içinse sabah namazlarına camiye gönderilecekti. Bu saatte kalkmak en uslanmazları bile uslandırmalıydı.
Tabi ki bu ödül sadece ona mahsus değildi. Annesinin söylediğine göre ödüldü, ceza denilemezmiş. Ceza demezdi zaten. Asıl ceza çektiği ruh çilesiydi. Onu anlamayan insanlar, istemediği halde gerçekleşmekte olanlar, bazen var olmak... Hepsi çilesinin bir parçasıydı. Kalbinden habire duman tütüyordu. İçi dışı kapkara olmuştu. Ateş düştüğü yeri yakmakla yetinmemişti. Daha fazlasını istiyor gibiydi.
Geç kalmamak adına annesinin sitemleriyle birlikte bahçeden çıktı. Ödüle layık görülen dörtlü yolda onu bekliyordu. Badem de onun gibi giyinmiş, uykulu olmasına ek olarak öfkeli olan bakışlarla ona bakıyordu. Sinan kendi kendine söyleniyor, Arda kimsede görülemeyecek bir canlılık ve hevesle doluydu. İskender ise sevdiğine kitlenip kalmıştı. Gözleri parlıyor, istese de istemese de gülümsüyordu.
Bizim kızın içinden konuşmak geçmiyordu. Yediği tokat gururunu incitmişti. Bu yüzden öfke doluydu ama öfkesini de yok sayıyordu. Yapmadığı bir şeyle suçlanmıştı. Söylediklerine inanılmamasından nefret ediyordu. Bir şey demeden ilerledi. Kalbi kırık bir çocuktan fazlasıydı. İskender'in gülüşü kaydı, gözlerinin parıltısı yolunu kaybetti. Önünde yavaş adımlarla ilerleyen kızdaki ruhani asaleti sezdi. Sırtında Arda'nın elini hissedince diğerleriyle birlikte ilerledi.
Kendisinden şüphelenenlere karşı o kadar iyi rol yapmıştı ki kendi bile inanmıştı gelinliği parçalamadığına. Ama bir şeyi anlayamıyordu. Neden o da bu cezayı diğerleriyle birlikte almıştı? Sonuçta yapan Asya değil miydi? Kendi kendine sırıttı Sinan. Zekası ve kurnazlığıyla ve hatta acımasızlığıyla gurur duyuyordu. Sevgisiz büyüyün bir çocuğun dönüşebileceği tek şey vahşi bir canavar olmaktı. Ve bunun hakkını vermeliydi. Etrafındaki şeytanlardan daha şeytan olmak gerekmez miydi? Zamanı geldiğinde o şeytanlara da hadlerini bildirecekti. O, annesinin bile tanımadığı Beyaz Diş gibiydi. "Her neyse" diye mırıldandı.
Sessiz, uykulu ve genç cemaat sonunda iki yüz yıllık caminin oraya vardı. Sinan, küçümseyici bakışlarla düşmanını süzdü. "Bu namaz kılmayı biliyo mu bari?" Eğer ona laf atmazsa şüpheleri tekrar üstüne çekebilirdi. Bir gariplik olduğunu düşünürdü herkes.
Asya göz devirip caminin girişine yöneldi. Badem'in göz kapakları düşecek gibi oluyor, herhangi bir şey söylemeye üşeniyordu.
" Hadi biz de girelim. " dedi İskender. Gözleri kapanmışken başını salladı kardeşi.
"Siz gidin benim yolda abdestim kaçtı da ehe.."
"Püğğ rezil herif seni mi beklicek lan bütün cemaat. Tutamadın mı beş dakika daha?"
"Napim olum kaçtı işte."
Sinan elini 'kaybol' anlamında sallayıp, uyumasın diye kardeşini dürten İskender'le birlikte camiye girdi.
Kadınlar yerine çıktı Badem. Eve döndüğü gibi uyumaya devam edecekti. 'Şu kız' diye nitelendirdiği kıza en uzak mesafeyi seçip oraya oturdu. Gelinliği o yırtıyor cezaya olayla alakası olmayan kişileri de dahil ediyordu. 'Kesin itiraf etmediği için böyle oldu.' diye geçirdi aklından. Eğer o itiraf etseydi Zümrüt hanım bu fikri sunmayacaktı. Annesine kızsa bile nafileydi.
Namazdan sonra dua için ellerini açtılar. Sevdiceğinin onu sevmesi ve hayallerine kavuşmaktı Badem'in duası. Hep mutlu olalım diye tekrarladı peş peşe Arda. Derinindeki acılı ve masum çocuğa inmek istemeyen, karışık duygularının arasında sıkışıp sadece nefreti kendine öncü eden Sinan'ın ağzından 'Allahım beni affet.' çıkıverdi sadece.
Gönül yangınına derman, sevdiğinin yaralarına merhem, dostunun kalbine ilham ve sevdikleriyle hep birlikte olmayı istedi İskender. Huzurla gülümsedi ve ellerini yüzüne sürdü.
'Allahım. Gerçeği yalnızca sen biliyorsun. Benim yapmadığımı biliyorsun. Bu iftira yüzünden yüzüme inen tokat canımı acıtmadı, ağlamadım hiç tuttum kendimi. Çünkü yapılan haksızlık. Haksızlığa susmayı öğretmeye çalıştı galiba. Sustum. Öfke duysam ne olacak? Mücadele etsem ne olacak? Kaybetmeyi kabullendim. Kabullendim. Bazen kabullenmekten başka çaresi olmaz insanın. Seçeneği olmaz. Mesela sorulmadı bana babanı mı kaybetmek istersin yoksa ölmeyi mi? Belki kabullenmek veya delirmek arasında bir seçim yapılabilirdi. Delirmek seçilmez kendiliğinden olur. Ne diyorum ben? Ne diyorum ben dimi? Tek bir isteğim var benim. Babamın yanına gitmek. ' yutkunamadı boğazının acısından. Dolan gözlerini sıkıca yumup seccadenin üzerine kıvrıldı.
Eve gidip uyuma hayaliyle yanıp tutuşuyordu Badem. Birkaç dakika beklemesine rağmen Asya hâlâ kalkmayınca hızla doğrulup onun yanına gitti. "Hadi, gitmemiz lazım işimiz gücümüz var."
Asya gözlerini açmadan cevap verdi. "Sen git."
"Ey Allahım ben de seninle gitmeye çok meraklı değilim. Birlikte gitmezsek annemler kızar.
" Sen git. Ben burada uyuyacağım. " dedi olanca duygusuz çıkarmaya çalıştığı sesle.
Nefes verdi Badem " İyi be." diyerek ahşap merdivenleri indi. Ayakkabılıktan ayakkabılarını alıp kapının önünde giyindi. Bahçede dikilen üçlüyü gözleri bulunca onların yanına gitti.
" Hani Asya? " hafiften kaşları çatılmıştı İskender'in.
"Gelmeyecekmiş, orada uyuyacakmış." göz devirdi.
"Hadi gidelim." umursamazca gitmek için hamle yaptı Sinan.
"Saçmalama. Birlikte geldik birlikte döneceğiz. Badem git söyle gelsin." Sinan'ı omzundan kavrayıp Badem'i camiye doğru yönlendirdi.
Badem oflayınca Arda sırıttı. "Ben gidip çağırabilirim. Zaten kadınların yerini acayip merak ediyorum."
Badem tekrar ofladı ve içeriye girdi.
"Bu kız da illa bir anarşistlik yapacak. Biz de niye beklemek zorundaysak?"
"Kardeşin olacak o senin. Hep bekleyeceksin. Alış." İskender'in sözleri Sinan'ın zihnindeki şalteri attırdı.
"O asla benim kardeşim olmayacak!"
"Gelinliği o hâle sen getirdin değil mi?"
Gözleri onun konuşmasına izin vermeyen ikili arasında gidip geliyordu. Kadınlar yerini merak ettiğini, giremediği için isyankâr bir sesle ifade etmeliydi. Ama fırsat vermiyorlardı.
"Yok artık. Kaç kere dedim benimle bir alakası yok diye. Ben Tarçınla mezarlığa gittim sizden ayrılınca. Hem ben ne bileyim gelinlik hangi odada? Neden böyle bir şey yapayım? Ben babamın evliliğine karışmamaya karar vermiştim. Bunu da herkese söyledim. Umrumda değil hiçbir şey. " inandırıcı konuşuyordu.
" Kim yaptı öyleyse? "
" Sence? "dedi bilmiş bir tavırla."Bu çok belli. O kız yapmış işte. Kendi yöntemlerimle hallederim dememiş miydi? Camı çerçeveyi indiren birine göre gelinlik yırtmak çok uygun bir yöntem."
"Sana da uygun bence. Cam çerçeve indiren tek kişi o değil."
"Ha yani o masum. Ama ben elalemin evine girip gelinliği de bulup kimseye çaktırmadan paramparça ettim yani. O tokayı da oraya benim koyduğumu söyle tam olsun. Nerden bulacaksam o iğrenç tokayı? Sen kimin arkadaşısın belli değil. Bana güvenmiyorsun ama o doğru düzgün tanımadığın kıza deli gibi güveniyorsun. Yoksa bilmediğimiz bir durumlar mı var? " kaşlarını kaldırdı Sinan imayla.
" Saçmalama! Kız saatlerce bizde sarma sardı. Ne ara gidip yapacak bu işi?"
" Bırak Allah aşkına. Sen dost falan değilsin. Belki size gelmeden önce yaptı. Nereden biliyorsun? "
" Bilmiyorum! İnanıyorum. O yapsa anlardım."
"Bana inanmıyorsun yani! Öyle olsun."
Gözlerini yumup sabır diledi. İçindeki ses Asya'nın masum olduğunu söylüyordu. Gizliden savaşmıyordu o. Açık açık yapıyordu her şeyi. Gizli bir şey yapsa bile bu kadar net reddetmiyordu. Reddedemiyordu. Ama bu sessizliği bir kabulleniş değil miydi?
Gözlerini açtığında o hüzünlü bakışların esiri oldu. Beyni böyle anlarda sadece alarm veriyor başka bir işe yaramıyordu. Gülümsedi yine. Aşkın büyüsü ruhunu ele geçirmişti.
"Gidebiliriz artık. Malum şahıs geldi." dedi Sinan huysuz bir sesle. İskender daldığı gözlerden uyanınca önceliği kızlara verip arkalarından ilerledi. Birlikte caminin bahçesinden çıktılar.
Nihayet fırsat bulan Arda söze girdi. "Kadınlar yerini o kadar merak ediyorum bi çıkamadım he." söylediği için rahatladı ve sırıttı.
"Sen de tutturdun kadınlar yeri de kadınlar yeri. Bir şey yok işte aynı orası da." Badem'in çemkirişiyle Arda tek kulağını tıkadı.
"Sabah sabah amma da sinirli oluyorsun he. Baksana ne güzel hep birlikte güneşin doğuşuna şahit olacağız. Sevap puanlarını topladık eve gidiyoruz. Gerçi bu sevap benim günahlarıma şey olduysa... Listeyi tam bilmiyorum ama sıfırlanmış olabilirim."
"Offf Arda. Sabrımı mı sınıyorsun?"
"Yoo sabrını sınasam şey yaparım."
"Ne yaparsın?"
"Şunu yaparım." Badem'in başörtüsünü tepesinden tutup yüzüne çekti. Sonra kahkaha attı.
Badem sinirle cırlayarak yumruklarını sıktı. Başörtüyü başından çekip ters ters Arda'ya baktı. Arda alt dudağını ısırıp koşmaya başlayınca o da hızla arkasından koştu. "Gel buraya!"
"Sıkıysa yakala tombiş balık." gülerek koşuyordu. Badem elbisesinin eteklerini toplayarak hızlandı. "Parçalicam oğlum seni! Tombiş balıkmış!"
"Büyüyün artık be." diye arkalarından çığırdı Sinan. İkisi kovalamaca ile uzaklaşırken tehlike arz eden Sinan ve Asya, bu tehlikenin arasında bir set olan İskender sessizce yürüyordu.
"Nasılsın Asya?" bakışlarını solundaki kıza çevirdi. "Aynı" cevabını alınca içine yine sıkıntı doldu. Biraz daha ilerleyince yerde Badem'in baş örtüsünü görünce eğilip aldı. "Düşürmüş herhalde."
"At gibi koşarsalar düşürür tabi. Pehh."
"Düşürmüş... Tabi ya." yeryüzü aydınlanırken Asya'nın zihninde de bir şeyler aydınlanıyordu. Kaşlarını çattı. Yan bakışları Sinan'a kaydı. Sina'a doğru atılıp tek eliyle yakasından tutup kendine doğru eğdi. Sinan da kaşlarını çatıp tek eliyle Asya'nın yakasını kavradı ve kendine çekti. "Deli misin kızım sen!"
"O tokayı ben en son İskender'lere yemeğe gittiğimizde takmıştım. O günden sonra da görmedim. Orada düşürmüş olmalıyım. Sen yaptın dimi! Sen gelinliği parçalayıp o tokayı da yanına koydun!" tıslayarak konuştu.
İskender olana bitene anlam veremeyen bakışlar atarken son cümleyle durumu anladı.
" Deli misin nesin! İşim gücüm yok senin tokanı bulup gelinlik parçalayacağım! Saçma sapan konuşup benim asabımı bozma! Bana ne senin çirkin tokandan da ananın gelinliğinden de!"
"Oğlum bak asıl sen benim asabımı bozma! Ben yapmadıysam başka kim yapabilir senden başka!"
"Tek düşmanın belki ben değilimdir ne dersin?! O tokayı herhangi bir yerde düşürmen benim yaptığımı kanıtlamaz!"
"Yapmadığını da kanıtlamaz!"
"Her neyse ne! Ne düşündüğün umrumda değil! İstersen bütün herkese Sinan yaptı de! Bunu asla kanıtlayamazsın! Çünkü ben yapmadım!"
Asya sinirle kıvırcık turşunun yakasını bıraktı. Kendi yakasını da kurtarıp hızlı adımlarla uzaklaştı.
Kaşları çatık kendisine bakan dostuna "Nee!" diye bağırdı Sinan ve birkaç adım attı. İskender hızla yetişip kolundan tuttu, kendine çevirdi. "Sen mi yaptın lan doğru söyle!
"Hadi diyelim ben yaptım! Nasıl ispat edeceksiniz bunu!"
"Ulan kız senin yüzünden tokat yedi lan! Niye iftira atıyorsun! Neden yaptın! Neden!"
Dudakları kıvrıldı. Bu bilgi daha önce verilseydi daha da mutlu olabilirdi. "Ben yapmadım ki. İftira atmıyorum. Kim yaptı acaba?" dedi dalga geçer gibi.
İskender tiksinerek yüzünü buruşturdu. "Ne zaman böyle bir insan oldun sen! Seni tanıyamıyorum! Yaramazdın, kırıcıydın, serttin herkese karşı bunlara rağmen savundum seni hep! Acı çekiyor dedim! Ama bu yaptığın..! Bu yaptığının hiçbir açıklaması yok!"
"Sen! Yanlış insanlar yüzünden dostunu harcıyorsun! Ben yapmadım!"
"Hâlâ ben yapmadım diyor ya! Hâlâ ben yapmadım diyor!"
"Bana değil onun saçma cümlelerine inanman çok hoş doğrusu. Bir kız yüzünden böyle olacaktık demek. Vayy be."
"Sinan! Delirtme beni! Anladım senin yaptığını! Kız mız ne alaka! Gerçeklerin farkındayım manipülasyon yapma!"
"Ben yaptım evet. Ne yapacaksın? Gidip herkese söylesen bile kanıtınız yok. Sonuna kadar inkar ederim. Bana inanmasalar bile umrumda değil. Ama gidip söylersen dostluğumuz eski bir hikâye olarak defterine yazılır." İskenderin kolunu itti. "Hadi eyvallah." diyerek uzaklaştı.
Güneş İskender'in üstüne doğdu. Arada kalmıştı. Sevdiğiyle dostu arasında kalmak değildi bu. Doğru olanla dostu arasında seçim yapmak zorundaydı. Sinan dostluğu öne atıp bu durumu kullanmıştı. Ama onu kaybetmek istemiyordu. Yine de doğru olandan şaşmayacaktı. Çünkü doğru olanı yapmak dostluğa ihanet değildi. Sinan haksızlık yapıyordu. Telefonunu çıkarıp Asya'ya mesaj yazdı.
"Sinan itiraf etti, o yapmış."
💗
Bir iki saat uyuyamadan annesi tarafından tekrar kaldırıldı. Gelinliğin tamiratı veyahut yeniden dikilmesi için iki gündür uğraşan Gülru Hanım'a yardıma gidecekti. Bu işten anlayıp anlamadığı yine annesinin umrunda değildi. O da annesini umursamayarak, tek kelime konuşmadan hazırlanıp tarif edilen eve gitti.
Kapıyı Arda açtı. Asya'yı görünce sırıtarak onu içeriye çekti. "Seni buralarda görmek ne hoş."
"Bir de bana sor. Uykuya yeni dalmıştım."
"Yazık sanaa. Ben hiç uyumadım. Eve gelene kadar bi acıkmışım bi acıkmışım sorma. Bütün mutfağı yedikten sonra da yatacak yerim kalmadı. Şimdi de tv izleyecektim ama annem tarafından kovuldum. Yok yok bu kadın bana katlanamıyor. Yani belki birazcık mutfağını dağıtmış olabilirim. Bana da yazık galiba. "
Asya dayanamayıp güldü. "Çok tatlısın."
" Gerçekten mi?" bunu sorarken sırıtıyordu. Asya gülümseyerek başını salladı. Sırıtmaya devam ederek Asya'nın yanağından makas aldı ve kendini evden dışarı attı. "Elveda tatlı kelebek."
Kapıyı kapatınca kendine kendine güldü Asya. Etrafa bakına bakına ilerledi. Ev baya eski olmasına rağmen ihtişamlı gözüküyordu. Kocaman bir oturma salonunun her yeri kumaş doluydu. Kumaş toplarının arasında kararsızlıkla sağa sola bakınan Gülru Hanım'ı fark etti.
"Merhaba." bir çift yeşil göz üzerine kaydı. Arda, görülen o ki annesine benziyordu. Kadın kocaman gülümseyince Asya bu düşüncesinden emin oldu.
"Hoş geldin kızım. Ben de gelinliğin beyazını tutturmaya çalışıyordum. Bu kadar çok beyaz olacağı kimin aklına gelir değil mi?"
"Yardım etmeye geldim Gülru teyze." gülümseyerek kumaşların arasından geçti ve kadının yanına çöktü. "Aslında hiçbir şey bilmiyorum ama tarif edersen elimden geleni yaparım."
"Oyy yavrum benim. Önce söyle bana şu kumaşların hangisi daha yakın." elindeki yırtık gelinlik parçasını Asya'ya uzattı. Asya parçayı alıp renkleri karşılaştırdı.
"Teyze bu ikisinin beyazı aynı ama dokusu farklı gibi."
"Hah evet bak sen de fark ettin. Demek ki anlaşılıyor. Aynı kumaştan bulamadım."
"Boşver bununla yapalım ne önemi var ki? Sanki ilk defa evleniyor. Allahım yarabbim ya. Hem az zaman var, gelinlik bulduğuna şükretsin. Değil mi?"
"Kız suus. İçinde kalmasın şimdi."
"Yav Allah aşkına evlendiği yetmiyor bir de gelinliğin kumaşı istediği gibi olmadığı için içinde kalıyor öyle mi?"
Kahkaha attı her yanı kumaş parçalarından ip olan kadın. "Cadılık yapma bakalım."
"Kumaş yoksa başka seçenek de yok. Hem çok farklı da değil zaten. Eğer içine sinmiyorsa arayıp sor. O da mecburen evet diyecek. O yüzden beni dinle."
"İyi bakalım. Dediğin gibi olsun küçük hanım." gülümseyerek kumaş topunu kucakladı. "Oy oy belim." diye sızlanarak doğruldu. Asya da kalkarak kumaş topunun kenarından tuttu.
"Kızım sen bırak. Git teybin düğmesine bas."
"Teyp mi?"
"Hee teyip. Bak televizyonun altında."
Asya bakışlarını oraya kaydırdı. "Vay be tarihi eser gibi duruyor."
"Öyle zaten dedemden kalma." şen bir kahkahayla sehpanın üstündekileri kumaş topuyla ittirip onu oraya koydu.
Asya da kadının söylediğini yaptı. Hareketli bir Ege türküsü çalmaya başlayınca Gülru oynayarak makasını etrafta aramaya başladı.
'Arda hık demiş burnundan düşmüş.' düşüncesiyle gülümsedi.
"Ben ne yapacağım Gülru teyze?"
"Gelinlik koltuğun birinde olacaktı. Gelinlikteki işlemeleri sök. Ama dikkatli ol. Dur sana makas vereyim. Vereyim de... Nerde bu makaslar? Bir şeyi ara ki bulasın. Aramasam gözüme gözüme bakarlar. Gaydırı gubbak cemileee.. Hah buldum. Al yavrum."
Asya hızla makası aldı ve gelinliği bulmak için koltukların üzerine bakındı. Bulduğunda sevinçten ve müziğin etkisinden dans edecekti ki kendini tuttu. Gelinliğin üzerindeki kenarındaki her şeyi diğer koltuğa yığdı. Oturup gelinliği kucağına çekti. Yavaş yavaş ne işe yarayacaklarını bilmediği işlemeleri sökmeye başladı.
"Normalde bu kadar dağınık değil burası. İki gündür iki ayağım bir pabuca girdi. Ondan düzenleyemedim. Kusurumuza bakma."
"Yok ne kusuru. Asıl biz seni uğraştırıyoruz, sen kusurumuza bakma."
"Ayy yavrum benim. Keşke benim de senin gibi bir kızım olsaydı. Oğlan çocuğuyla uğraşmaktan yaşlandım. Yaramaz it oğlu it."
Asya'nın gözleri kocaman açıldı. "Yine de öyle demeseydin teyze."
"Yok yok o daha fazlasını hak ediyor. Sabah sabah tenceremin dibini yakmış zaten. Güüya patatesli yumurta yapacakmış. Bak sen şuna. Dolaptaki hazır yemeği görünce onu ocakta bırakmış. Hadi körsün, aklın diğer yemekte anladım koku da mı almıyorsun be çocum? Sopa çekecektim ama işim var işte. Böyle dememe bakma. Vuramam ben kıyamam oğluşuma. Evimin neşesi. Aç tavuğum benim."
Asya gülünce işlemenin yarısını yanlışlıkla kesti. Sonra alt dudağını ısırıp, çaktırmamak için tepki vermedi. Dikkatlice işine yöneldi. Gülru, kumaşları kesip biçti. Teyp kendiliğinden kapanınca açmaya üşenip dikiş masasının başına geçti. Kesip biçtiği kumaşları dikmeye başladı.
Makinenin sesi, ince bir işle uğraşan ve uykusunu doğru düzgün alamayan Asya'ya ninni gibi geliyordu. Gözleri kapanıp açılıyor kendini bırakmamak için çabalıyordu. En sonunda uyumadığına kendini inandırarak uyuyakaldı.
💗
Arda bütün mutluluğuyla seke seke sokaklarda geziniyordu. Bakkalın oraya gelince durdu ve saçını düzeltti. Sırıtarak içeriye girdi. "Selaaam mahallenin kelebekleri."
"Oğlum sen ne yiyip ne içiyon?"
"Hoş geldin Arda"
"Selaam." hâlâ uykusu vardı Badem'in. Başını masaya gömdü.
"Hoş bulduk hoş bulduk. Ne yapıyorsunuz?"
"Sence Arda?" Sinan'ın sevimsiz tavrıyla yüzünü buruşturdu.
"Bugün çok tatlı olduğumu söylemişlerdi. Öyle değil miyim yoksa?"
"Değilsin." dedi Sinan. Dudaklarını büzdü bizimki.
Badem mevzuyu çakınca başını kaldırdı. "Kim dedi sana 'çok tatlısın' ?" son kısmı sert ve imalı bir şekilde söyledi.
"Asya." sırıttı Arda ve başını salladı.
"Neee!" diye yükseldi iki kardeş. Göz devirdi Sinan.
"Neden? Yani nerede? Ne zaman?" sevdiği kız Arda'ya tatlı mı demişti yoksa saçma bir rüyanın içinde miydi?
"Bizim eve geldi. Anneme gelinlik dikmesinde yardım edecek. Ceza mı neymiş." kıskançlık yine Badem'in kanına karışmıştı. Kollarını kendine sardı. Kıvırcık saçları elektriklenmeden tepeye dikilecek diye içten içe korku duydu.
"Ceza mı? Ama ben... Öhöm. Madem öyle gidip yardım edelim. Arkadaşımız sonuçta. Biz de yardım edersek daha hızlı biter." İskender ayağa kalktı. Asya yazdığı mesajı görmemişti bu yüzden hâlâ cezası devam ediyor olabilir diye düşündü. Gidip konuşmalıydı.
"Saçmalık." Sinan'ın ezikleyici bakışları yanında dikilen dostunun üzerindeydi.
"Gidelim. Heheh. Eğleniriz belki." dedi Arda neşeyle.
Badem de ayağa kalktı. Bakışları korkunç olmalıydı. "Çok meraklısınız madem gidelim."
"Lan sen niye gidiyorsun? Bırak bu ikisi gitsin."
"Olmaz öyle. Yardım edelim erken bitsin dimi. Öyle dimi." sinirliydi, birilerini boğabilirdi.
"Gidelim o halde." tavrı netti İskender'in.
"İyi, gidin hepiniz. Dostunuzdan önemli tabi o."
"Dostumuz iftiraya uğramadı." diyerek sert bakışlarıyla bakkaldan çıktı İskender.
"Hey Allahım. Dıstımız iftiriyı ığrımıdı."
Arda gülerek İskender'i takip etti. Badem ise Sinan'ın sırtını sıvazlayıp onlara yetişti. Arda'nın sabah sabah başından geçen tuhaf olaylar silsilesini dinleye dinleye eve kadar yürüdüler.
Evinin kapısını açıp sevgili dostlarını içeriye buyur etti Arda. Salona girdiklerinde Gülru dikiş makinesiyle mücadele ediyordu. Çocukların geldiğini fark edince gülümsedi. "Benim de canım tam kahve çekmişti. İyi yetiştiniz."
"Biz hallederiz Gülru teyze." dişlerini öylesine çakıp Arda'yı çekiştirerek mutfağa götürdü ballı Badem.
İskender'in gözleri Asya'yı arıyordu. Tüllerin arasında koltukta uyurken görünce gülümsedi. Ona doğru bir adım attı.
"Uyumuş mu kızzz? Ben de diyorum niye hiç sesi çıkmıyor. Vahh yavrum benim, klima çarpar onu ört üstünü."
İskender başını sallayıp etrafta üzerine örtmek için bir şeyler aradı. Bulamayınca gözleri Gülru'ya kaydı. Gülru kaşlarıyla çekmecenin birini işaret etti.
Çekmeceyi açıp içinden ince bir örtü aldı. Asya'ya yaklaştı. Elinden makası, üzerinden de gelinlik parçalarını alıp başka bir yere koydu. Asya'nın bacaklarını kavrayıp daha rahat uzanmasını sağladı. Her hareketi o kadar narindi ki ancak bebeklere bu kadar yumuşak dokunulurdu. Üzerini örttüğünde elini saçına götürecekken duraksadı. Yalnız değillerdi. Yalnız olsalar bile dokunmaması gerekirdi. Elini koltuğun kenarına bastırıp doğruldu. İstemeye istemeye bakışlarını ondan çekti. Makası ve gelinlik parçalarını alıp karşı koltukta kendine yer açtı ve oturdu.
"Tam olarak ne yapmam gerekiyor?" İzlediğinden habersiz bir şekilde sordu.
"İşlemeleri keseceksin. Dikkatli ol ama kopmasınlar oğlum."
"Tamam Gülru teyze. Hallederim." bakışları sürekli Asya'ya kayıyordu. Gönlü zaten kaymıştı, gülüşü de kayıyordu. Şekli şemali her şeyi ona kaymıştı. İç çekti, yine farkında değildi.
"Kahveler geldii" elinde tepsiyle Badem göründü.
"Şişşhh sessiz ol kız uyuyor."
"Tamam Gülru teyze."
Badem herkese kahvesini verdi. Ağabeyinin yanında kendine yer açıp oturdu. Arda ise kendine dondurma almıştı, dondurmayı yalayarak yanlarına geldi.
"Ooo uyumuş kelebek hanım." kendine koktuklarda yer bulamayınca yere çöktü.
"Biz uyuyamıyoruz cezalı olan hanımefendiye bak." kendi kendine mırıldandı Bademcik.
Gelinliği bir kenara bırakıp kahvesini yudumlayan İskender'in gözleri tekrar Asya'ya kaydı. 'Bütün olay gözlerinde değilmiş demek. Gözleri kapalıyken de gözlerimi alamıyorum. Daha güzel bir canlı görmedim. Kafayı yiyorum.' aklından geçenler yüzünden güldü. Herkes ona bakınca ciddileşti. Kafasını kaşıdı. "Arda'ya gülüyorum. Yere çok komik oturmamış mı?"
"Gel beraber oturalım gardaşım. Gel gel çekinme."
"Yok böyle iyiyim ben." güldü ve kahvesinden bir yudum daha aldı. Gülüşüne engel olamamak da ne tuhaf şeydi öyle. Aşk beynini mi uyuşturmuştu? Güzel şeydi sevmek. Duygu yağmuruna tutuyordu insanı.
"Oğlum şu teybe bir kaset koy. Sesini kıs ama Asya uyanmasın."
"Ne istersin anacım? Var mı istek bir parçan?" dondurmasını bitirmiş çubuğunu yalıyordu.
İskender'e kaçamak bir bakış attı. "Erkin Koray - Sevince" dedi imayla karışık.
"Hemmen anacım. Hemmen." ayaklanıp teybin dibine gitti. Önce sesini kısıp sonra biraz yumrukladı. Teyp çalışınca annesinin dediği kaseti arayıp buldu. Diğerini çıkarıp yerine onu koydu. Müzik başlayınca İskender'in gönül ateşi biraz daha harlandı.
"Zaman yoktur git aşkı iste ondan." alçak bir sesle şarkının öne çıkarmak istediği yerlerine eşlik etti Gülru.
Badem umutsuzca hâlâ dondurma çubuğunu yalayan sevdiğine bakıyordu. Anlaşılan bu işin oluru yoktu. Çocuk gibiydi Arda. Karşılıksız sevip acı çekmekten çok yorulmuştu. Ağabeyiyle aynı anda iç çekti. İkisinin bakışları birbirine kaydı. İkisi de açık vermemek için gülümsedi.
Gülru başını iki yana sallayıp sırıttı ve saftirik oğluşuna göz kırptı. Sarışın oğluşu dondurma çubuğunu ısırırken dişlerini çaktı.
Kahveler içilip herkes işine yönelmişti. Erkin Koray'ın şarkıları sırayla çalmaya devam ediyordu. Asya müziği duyuyor ama gözlerini açamıyordu. Üzerindeki örtüye sarılıp sessizce şarkıya eşlik etti. "Sokaklarda ne ararsııın, beni kimden soraarsın."
İskender bakışlarını elindeki gelinlik parçalarından Asya'ya kaldırdı.
"Ben düştüm aşk ateşiinee, sen de düşme yanaarsıın..." nerede olduğunu hatırlar gibi olunca kaşlarını çattı. Dudaklarını birbirine bastırıp gözlerini araladı. Sehpanın üzerindeki kumaşlarla bakıştı bir süre. Gözlerini tekrar yummak istiyordu. Sıradaki şarkı başlayınca gülümsedi. İskender az daha elini kesecekti, son anda kurtuldu.
Yüzüne gelen saçlarını geriye çekerek doğruldu Asya. Etrafa bakındığında şaşırmadan edemedi.
"Günaydın kelebek. Rahat dimi bizim koltuk." dedi ve sırıttı Arda.
"Saat çok mu geç.. Yani siz... Ne ara?"
"Yok yavrum bir saat anca geçmiştir. Git elini yüzünü yıka da gel. Lavabo sol tarafta. Anlarsın kapısından zaten."
Asya başını sallayıp üzerindeki örtüyü kenarı itti. Eliyle ağzını kapatıp esnedi ve salondan ayrıldı. İskender mahmur bakışlarını gelinliğe eğdi. Asla alakası olmadığı bir işle uğraşıyordu.
Badem'le Arda karışan ipleri düzenlemeye, düğümlerini çözmeye çalışıyorlar ancak birbirlerine sataşmaktan başaramıyorlardı. Arda Badem'in saçlarını iplerle kıyaslıyor kafasına iplikler aracılığıyla darbe alıyordu. Tanıştıkları günden beri böyleydiler. Bebekken Badem'i koca bir saç topu olarak gören Arda onun peşinden ayrılmıyor sürekli saçlarını yakalamaya çalışıyordu. Arda'ya göre daha cazgır olan Badem ise her seferinde onun elini ısırıyor ona iyi bir ders veriyordu. Arda yine de pes etmiyor, asla akıllanmıyordu. Biraz daha büyüdüklerinde İskender'den de sırf bu yüzden dayak yemeyi başarmıştı. Hiçbiri bunları hatırlamasa da bu anılar içlerinde bir yere kazınmıştı.
Hepsine çoğunlukla Zümrüt bakmıştı. Sinan'ın annesi gittikten sonra Badem'le süt kardeş olarak büyütmüştü. Gülru da henüz terzilik işine başlamadan önce muhtelif yerlerde çalışıyordu. Bebeğini bırakabileceği tek kişi Zümrüt Hanımdı. Zümrüt koca bir sabırla hepsiyle günlerce, saatlerce ilgilendi. Her yolunu kaybedenin Zümrüt'ün evinde bitmesi daha o zamanlarda vuku bulmaya başlamıştı.
Asya oturma salonuna dönünce kenara ittiği örtüyü güzelce katladı. Kendi işini İskender'in yaptığını fark edince mahcubiyetle ona yaklaştı. "Üzgünüm, o benim işimdi. Ver ben devam edeyim."
İskender'in yüreği bu cümleyle eridi. O da mahcup bir hale büründü.
"Birlikte yapın daha çabuk biter. Bu makası da sen al kızım." Gülru'nun teklifiyle gözleri parladı mahcup âşığımızın. Asya makası alırken ona koltukta yer açtı heyecanla. Sevdiği yanına oturunca heyecanı büyüdü. Yaptıklarını ona gösterdi. "Olmuş mu sence?"
Asya dudaklarını büzdü. "Bilmem ki. Boşver. Olduğu kadar artık. Bütün bunlar bizim suçumuz değil. O yüzden önemi yok. Nasıl olursa olsun."
"Sana mesaj yazmıştım. Görmemişsin. Yani bu konuyla ilgiliydi. Eğer görseydin cezan biterdi."
Hafif kaşları çatıldı Asya'nın. "Mesajı göremem çünkü telefonum annemde. Ne yazdın ki?"
"Sinan itiraf etti. O yapmış." sadece Asya'nın duyabileceği bir tonda söylemişti.
"Biliyordum." Asya başını sallayıp sinirle dudaklarını birbirine bastırdı. Elindeki tülü ortadan ikiye böldü.
"Annenle konuşalım." sakinleştirme isteği sesine yansımış pamuk gibi konuşmuştu.
"Hayır."
"Ama neden?"
"Ben zaten bedel ödedim, söylesek bile zaman geriye akmayacak. Belki inanılmayacak bile. İnansalar da en fazla küçük bir pişmanlık duyarlar. Doğru zaman geldiğinde ben yapacağımı biliyorum. Bu anca intikamla çözülür."
"Yapma bence."
"Nedenn?"
"İntikam iyi bir şey değil. Haklıyken haksız konuma düşme."
"İnsanlarla anladığı dilden konuşmak gerek. İtle it olacaksın."
"İt demesen iyiydi. O da ne yaptığını bilmiyor ki. Ve kötülüğü iyilikle yenmek gerekir. Kötülükle mücadele ederken kötülüğe benzememelisin. "
" Edebiyat yapma bana. Hak edenin ağzına vurmazsan tepene çıkarlar. "
" Neden rahat duramıyorsunuz ki? İlla arada mı kalmalıyım? "
" Arada kalmana gerek yok. Dostunla takılabilirsin. Merak etme senden intikam almam."
"Doğruyu savunuyorum ben her zaman. Dostum haksızsa onunla aynı tarafta olmam. Sürekli haklı olan değişirse ne yöne gideceğimi bilemem."
"Saçma."
"Beni anlamıyorsun."
"Doğruluk için çaban güzel ama bu çaba bir işe yarasaydı sanırım ki arkadaşın böyle biri olmazdı."
"Sence her şey benim elimde mi?"
"Ben hiçbir şey yapmasam bile adaletin ilahisi her yerde çalmaya başlayacak."
"Oldukça inatçısın."
"Sen de iyilik meleği mübarek."
"Sinan gibi konuşuyorsun."
"Bence kapatalım bu konuyu. İşimiz çok."
"Öyle olsun."
İkisi de sessizliğe gömülüp elindeki tül parçalarına odaklandı. İskender'in gözleri yine ara sıra Asya'ya kayıyordu. Bir yakın, bir uzak, bir sıcak, bir soğuk olsalar da eskisi kadar sert geçişler yoktu.
" Ayyyhhh içimiz şişti çalış çalış. Şöyle oynak bir türkü açın da oynayalım. Oturmaktan çürüyecek bir taraflarımız. Sonra da yemek yeriz."
Arda hemen yerden kalktı. "Çok doğru anacım acıktık bence. Hem de kurt gibi." oyun havalarının kasetlerinden birini teybe yerleştirdi. Sesini de sonuna kadar verdi.
Gülru, Badem ve Arda sehpayı kenara itip oynamaya başladı. Asya şaşkınlıkla oynayanlara bakıyordu. İskender gülerek arkasına yaslandı. İkisini gözüne kestiren Gülru, kollarından tuttuğu gibi onları ortaya çekti. Karşı karşıya geldiklerinde ne yapacaklarını bilemeden birbirlerine baktılar. Müzik dürtünce parmaklarını şıklatarak oyuna dahil oldular. Yüzlerinde oluşan kocaman gülüşe engel olamıyorlardı. İskender'in kalbi de oynamaya karar vermişti. Sevdiğinin gülüşüne o da dayanamamıştı.
💗
Bölüm nasıldı beğendiniz mi?
Gülru peki?
Ardem?
Sinan'la Asya arasındaki gerilim?
İskender ve Sinan?
Ve Asis?
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 761 Okunma |
112 Oy |
0 Takip |
34 Bölümlü Kitap |