21. Bölüm

Tanıdık Hisler/Tanıdık Yerler

Yıldız Akyürek
yildiz_sena

🖤

 

Bir şeyler yapabilmek için sürekli insanları ikna etmeye çalışmak çok yorucu. Özellikle de sırtımı dönüp gittiğim annemi. Tabi ki anneanneme sordum. Annene sor izin vermezse ben gönderirim seni dedi. Diğer türlü o da göndermiyor. Son çare olayım demek istiyor galiba.

 

Ben de bu yüzden anama sormaya gidiyorum. Bu gariban yorulmadan, insanlara katlanmadan istediklerini yapamayacak mı? Yapamayacak gibi. Öyle çok İstanbul'a gitmek istiyorum ki katlanmaya katlanacağım.

 

Ahh ahhh. Bir türlü yerleşik hayata geçemedim. Önemli değil.

 

Sinan'la karşılaşmak istemiyorum. Vicdansız olmak istiyorum. İyinin kötüsüyüm. Kötünün kötüsü olmam gerekiyor. Tepkim sadece son olanlardan değil zaten. Birikmiş hesabı kapatıyorum. Bir şey yaptığım da yok gerçi. Pişman olduklarını görüyorum, yüzde yüz inanmasam da öyle olduklarını kabul edebilirim. Hele geçen gün...

 

Geçen gün falan yok Asya. Sana ne. Önüne bak. Kendine odaklan.

 

Yavuz da yazıyor ara sıra. "Nasılsın, ne yapıyorsun?" minvalinde. Neden kızlar benimle arkadaş olmaya bu kadar istekli değil? Çünkü erkekler istemediğimi anlayabilecek kadar zeki değil. Ahahah. Şaka şaka. Sonradan geldim ve herkesin arkadaşı var zaten. Ben de uzağım, soğuğum, sertim insanlara. Kızlar daha gururlu olabilir. Neyse ne. Saçma tespitlere lüzum yok.

 

Bahçeye girdiğim gibi Tarçın yanıma koştu. Kimse görmezken onu sevdiğim, beslediğim zamanlar oldu. O yüzden beni seviyor olabilir. Ya da tanıdığı herkese böyle. Çok tatlı. Sahibine hiç çekmemiş. Köpüşü biraz sevip kapıya yaklaştım. Artık anahtarım olmadığı için zile bastım. Umarım annem açar.

 

Beklemekten çürüyecektim ki kapı açıldı. Baygın bakışlarım Sinan'ın baygın bakışlarıyla kesişti. Göz devirip içeriye ayağımı uzattım. O da kapıyı kapatmaya yeltendi. Bacağım içeride ben dışarıdayken cinnet parmaklarımdaki damarlardan beynime kadar tırmandı. Salak mı ne? Her halükarda uyuzluk, şeytanlık, gıcıklık!

 

"Ne yapıyorsun gerizekalı! Sana mı geldim sanki!"

 

"Bedel ödetiyorum. Sen de kapıyı suratıma kapatıp beni kovmuştun. Doğru hatırlıyorum değil mi?" nefes verdim. İntikam alıyor bir de. Benim daha büyük bir intikam almam gerekirken bir şey yapmadım. Salağım işte.

 

"Tamam aç şu lanet kapıyı def olup giderim. Çok meraklı değilim size de evinize de." sürekli birileri izin alma şartı koymasa burada işim yok da neyyse. Sakin ol Asya lütfen. Çıldıracakmışsın gibi geldi bir an. İşe yaramadı. Yumruğumu kapıya vurdum. "Aç dedim gerizekalı!"

 

"Kapana kısılmış bir fare misin yoksa ağlara takılan bir balık mı?" beni delirtmek istiyor bence. Kertenkele olup kuyruğumu bırakıp gitmeyi tercih ederdim. Bacağımı bırakıp gidemiyor muyum?

 

"Iğhhhhhhhh!" kolumu aralıktan sokup Sinan'ın saçlarına yapışmayı denedim. Başarılı olamayınca sinir bozucu kahkahasını dinlemek mecburiyetinde kaldım. Bari kovsun da gideyim, bir daha da gelmem ama işkence ediyor bu şekilde beni tutarak. Anne diye bağırsam bırakmak zorunda kalır ancak annemden böyle bir şey için yardım istemek şu anki ilişkimizde gururuma dokunur. Bu da saçma. Şu an sağlıklı düşünemiyorum zaten!

 

Kapıyı serbest bırakıp beni içeriye çekti. Kapı kapandığı an kendimi kapıya yaslanmış olarak buldum. "Bana saldırma ihtimalin olduğu için seni serbest bırakmıyorum."

 

"Deli misin divane misin? Çekil be. Geri döneceğim."

 

"Sen daha delisin. Niye geldin?"

 

"Sana ne."

 

"Ben size gelince böyle mi davranıyorum gerizekalı?"

 

"Bana ne."

 

"Söylemezsen bırakmam."

 

"Bırakmazsan tekme yersin." acımam. Gerçekten acımam. Onu ürkütmek için bakışlarımı sertleştirdim. Kara gözleri öfkeye bulandı. Senden mi korkacam lan! Aklıma bir şarkı geldi ama şimdi söylemeye lüzum yok. Çünkü şarkı düşününce ciddiyetim azalıyor. Öffff. Şimdi kaçmadı sanki. Düşündün çünkü.

 

"Annem evde değil mi?" Konuyu değişmek daha iyi. Gözleri kolyeme kaydı. Kolyelerimle ne zoru var bunun da? Geri çekildi. Kolyem çarptı herhalde. Yoksa yaptıklarını mı hatırladı? Ne önemi var? Düşman düşmandır. Gerçi düşmanım bile değilsin demiştim. Hiçbir şeyim işte. Öyle dememiş de olabilirim ama öyle.

 

"Yukarıda. Masa hazırlıyor. Geleceksin diye bir sürü hazırlık yapmış. Babam da ona yardım ediyor. Şaşkınım. Ne de değerliymişsin." gerçekten anlamak zor bunu.

 

"Beni mi kıskanıyorsun? Altı üstü bir yemek yapmış bu değer verdiklerini mi gösteriyor?"

 

"Göstermiyor mu?" dudakları kıvrıldı. "Daha ne istiyorsun? Herkes senin için ölüp biter olmuş. Dostlarım bile."

 

"Niye acaba? Düşündün mü ne yaptım ben onlara diye?"

 

"Onlara bir şey yapmadım ben. Bana güvenmeyen onlar. Hata yaptıysam bunu sana karşı yaptım. Seninle aramız düzeldikten sonra ne yaptım söylesene! Öfkeme yenildim sadece! Ama senin kıt beynin bunu da almıyor!"

 

"Yenilmeseydin."

 

"Ben sana açıklama yapmıştım. İçtenlikle neyi niye yaptığımı söyledim. Bu kadar kindar olduğunu bilmiyordum."

 

"Ben de senin bu kadar zeytinyağı olduğunu bilmiyordum. Bir şey yapmıyordum diye salak sandın beni. İntikam almadım diye seninle düşman olmadığımı mı sandın? Biz seninle hiç iyi olmadık. İçimde biriktirdim her şeyi. Sana asla güvenmedim. O yüzden ilk şüphelim de sendin."

 

" Güvenmediğini anladım zaten. Söylemene gerek yok. O gün anladım. Hiç iyi olmadık dediğin de yalan. Birbirimizin arkasını kollamadık mı? Bunu inkar edemezsin."

 

"Ben ne yaptıysam vicdanım yüzünden yaptım. Seninle bir ilgisi yok. Mezarlıkta acı çekişin yüzünden sana karşı gerçek sertliğimi konuşturmadım. Avucumdaydı tüm acıların, ama senin gibi sürekli yüzüne vurmadım. Çünkü o zaman da vicdanım vardı." gülümsedim. "Canımı sadece babamla ilgili kurduğun cümleler yaktı. Her şeyi boşver onları unutmam mümkün mü sence? Sonradan öyle şeyler yapmadım diyebilirsin. Son olanlar olmasaydı belki görmezden gelinebilirdi. Ama o yaşananla içimdeki bütün kırgınlıklar dirildi. Ah belki şimdi sevinirsin beni kırmayı başardığın için."

 

"Öyle sinirimi bozuyorsun ki anlatamam Asya. Gerizekalı mısın? Sevinmiyorum. Niye anlamıyorsun lan? Gerçekten beyinsiz misin acaba?"

 

" Laf sokuyorum salak. Asıl sen beyinsiz misin acaba?"

 

" Bence beni affettin de itiraf edemiyorsun. Utanma söyle."

 

" Öyle bir dünya yok. Hem annem bana değer verseydi bu hallere düşmezdim. İki yemekle olmuyor işler."

 

"Oraya nasıl geçtin buradan? Bana özel biri yemek yapsa değerli hissederdim. Hele ki annem." çünkü senin hassasın o konu. Her ne olursa olsun telef olan biziz.

 

Yanından geçip merdivene oturdum. İki insan birbirine bakıp bakıp acılarını hatırlar mı? Bizim acılarımız birbirine yapışmış. O bana batıyor ben ona. Annemle onun babası evlenmeseydi böyle olmayacaktı.

 

Gelip yanıma oturdu. "Barış benimle."

 

"Olmaz."

 

"İyi, sonsuza dek küs kal. Çocuk gibi."

 

"Çocuklar uzun süre küsemez. Dayanamazlar, unuturlar."

 

"Sen de unut o zaman. Unutsan olmaz mı?" Sinan çok tuhaf. Sanki o düşmanlıkları eden o değilmiş gibi masum konuşuyor.

 

"Ben çocuk değilim. Unutamam."

 

"Hayır sende katır inadı var. Ne özürden anlıyorsun ne pişmanlıktan."

 

Telefonum titreyince cebimden çıkardım. Yavuz yazmış. Mesajına dokundum. Kedisinin fotoğrafını atmış. Onun kedisi beyaz. İsmi İnci. Bazen bahsediyor.

 

"Hah bir de yazışıyorsunuz. Ne ara onunla bu kadar yakın oldun?" telefonumun ekranını kapattım. Hemen başını uzatmış telefonuma. Ayağa kalktım. Herhangi bir şey söylemeden yukarıya çıktım. Abilik falan taslar, uğraşamam.

 

Beni gören anam hemen sarıldı. En son kötü ayrılmıştım bu evden. Ne değişti? Yoksa bu da farklı bir göz boyama mı?

 

"Ahh kızım. Yavrum benim. Özür dilerim." yanlış mı geldim acaba? "Yapmadığın şeyler için hep sana kızmışım. Affet beni."

 

"Tamam önemli değil." artık umrumda değil. Geçiştiriyorum. Ayrıldık. Yanaklarımı okşadı.

 

"Hoş geldin kızım." dedi Güven bey. Yine ne ara kızınız oldum?

 

"Hoş bulduk."

 

"Hoş buldu hoş buldu." Yanımda biten Sinan omuzlarımdan bastırarak beni sandalyeye oturttu. "Acıktık." Gerçekten kıskanıyor mu? Bu samimiyetsiz ve lüzumsuz ilgiyi kim kıskanır ki? Belki de samimi bir ilgidir ama bana samimiyetsiz geliyordur.

 

Herkes oturunca ciddi bir tavır takındım. "Ben habersiz geldiğimi sanıyordum. Geleceğimi nereden biliyordun da hazırlık yaptın?"

 

"Anneannen söyledi."

 

"Ne ara konuştunuz?" anneannem gizli ajan olmasın. Çok mu erken teslim oldum, çok mu erken güvendim? Yine de onun ajanlığı bana zararsız geliyor ya. Pamuk kalpli o. Kalbime bile sızmış ihtiyar. Çı çı çı.

 

"Öğlen." ben okuldayken olanlar olmuş.

 

"Sadece konuşup gidecektim bu kadar hazırlığa gerek yoktu."

 

"Gitmek yok. Bu akşam buradasın. Hem birlikte bir yere gideceğiz."

 

"Bir yere gideceğiz derken? Benim öyle bir niyetim yok."

 

"Öyle bir dünya yok küçük hanım. Çok öncelerden planlamıştık ancak bir türlü nasip olmadı." Acaba gerçekten kendini babam mı sanıyor? Neyse beni kimse bir yere götüremez. Ne derlerse desinler. Anneannem de az değilmiş bak yine cinlendim. Sürekli karşı çıkınca bir şey değişmiyor. Susup susup dediğini yapacaksın.

 

Çorbadan biraz içtiğimde bakışlarımı anneme kaldırdım. "Olmamış. Anneannem kadar güzel yapamamışsın."

 

"Çorbayı ben yaptım." bakışlarım Güven Bey'e kaydı.

 

"Yalan söylemeyin lütfen. Yıllardır içtiğim çorbayı mı tanımayacağım?"

 

Gülümsedi. "Yalan söylemiyorum çocuğum." Çocuğum diyor ya. Sinirlerimi bozdu. Ben de kaşlarımı çattım. Hiç sevmedim bu adamı zaten. Gerçi bazen istediğimi yapıyor.

 

"Aynı tatsızlıkta çorba yapmayı nasıl başardınız? Tebrik ediyorum sizi." çok mu gıcık davranıyorum acaba? İzin vermeseler ananem gönderecek o yüzden rahatım. Eheheheh.

 

"Asyaaa, lütfen kızım." annem artık daha yumuşak bir sesle uyarıyor. Güldüm. Gülmeyi seviyorum. Gülmek güçtür be. Ama gülmek istemiyorum. Gülmek haksızlık. Bir saniye...

 

"Yapmadığım şeyler için bana kızmışsın... O ne demek? Nasıl yani? Bana şimdi mi inandın? Son olayda iftiraya uğradığım için mi?"

 

Duraksadı. "Sinan söyledi. Yaptıklarını itiraf etti." bana inanmamış yani.

 

Sinan'a döndüm. Bana ısrarla bakmıyordu. Sanki konuşulanları duymuyormuş gibi yemeğine devam etti.

 

"Anladım." dedim kuru bir sesle.

 

"Biraz geç anlıyorsun." gözlerini gözlerime kenetleyip sırıttı bir numaralı düşmanım. Göz devirerek önüme döndüm. Ne zaman söylemiş acaba? Ben tokat yedikten sonra öğrenilmesinin bir önemi var mı o da tartışılır.

 

Yemeğin devamında bir şeye laf etmedim. Sorulan soruları da mümkün olan en kısa şekliyle cevapladım. Onlar tatlı faslına geçmişken konuyu açsam iyi olur. Derdimi söyler çeker giderim. Hadi Asya.

 

"Gelme sebebim..." bakışları üzerime topladım. "İskender öykü yarışmasını kazandı, babası onu İstanbul'a götürecek. Ben de gitmek istiyorum onu söylemeye geldim. Gideceğim haberiniz olsun." pek izin almak sayılmaz.

 

"Git kızım." şaşkınlıktan ağzım aralandı. Noluyor lan! Tövbe tövbeee.

 

"Niye reddetmiyorsun?"

 

"Niye reddedeyim kızım? Yusuf Bey'e ve ailesine güveniyorum." anneme ne oldu acaba? Niye melek gibi davranıyor?

 

"Sen reddetsen de gideceğim zaten. Anneannem söylememi şart koştuğu için gelip söyledim."

 

"Git kızım. A aaaa." Bu sefer de beni iyilikle kandıracaklar kesin. Ne kadar iyi davranırsanız davranın sizi kabul etmeyeceğim.

 

"İyi o zaman. Gideyim ben." ayaklandım.

 

"Kızım dur. Dediğimiz yere gidelim sonra seni anneannene bırakırız." Neymiş bu gidilecek yer bir türlü vazgeçemiyorlar.

 

"Evet kızım. Bu sefer bizi dinle. Uzun sürmez." Ne yapsam? Bırakayım biraz daha rol kessinler.

 

"İyi tamam." Gülümsedikleri için başka yöne döndüm. Kötü biriyim ben öyle şeylere katlanamam. Mutlu aile tablosu falan bana göre değil.

 

🖤 

 

Arabayı sürmesi için Sinan'a verdiler. Kendileri arka koltuğa geçip bana önü bıraktılar. Çocuk mu avutuyorlar? Öyle görünüyor.

 

"Bence can güvenliğimiz yok." haksız mıyım?

 

"İnmek için çok geç." sırıtıp gaza bastı. Ölmek için hâlâ gencim bence. Müziği de ayarladı tek eliyle. Hah tam oldu. Bir yıkığa göre fazla umursamaz.

 

Fakat müzik zevki hoşmuş. Ferdi Tayfur sevmeyen mi var gerçi. Olabilir. Ben seviyorum. Önceleri sevmezdim sesi çok ağlamaklı diye. Ama bu hayata böyle bir ses yakışır. Şarkının ismi 'Deli Aşk'. Gökçe'ye duyduğu aşk mı acaba? Ahahahah.

 

Anamlar arkada ne halt çeviriyorlar diye bakmayı düşünmüyorum. Sinirimi boş yere bozamam.

 

Ölmedik, gerçekten düzgün sürüyor. Ben de babamdan öğrenecektim araba sürmeyi. Nasip olmadı. Kedere doğru yuvarlanıyorum gene. 'Beni Benimle Bırak' şarkısını Ümit Besen' den dinlemek de değişik hissettiriyor. Tam gece yolda giderken dinlemelik. Yani âna uyuyor. Gitmeden baygınlık geçireceğim. Efkârdan tabi.

 

Camı köküne kadar açıp kolumu yasladım. Rüzgâr yüzüme çarpıp saçlarımı uçuruyor. Rüzgâra talibim efenim. O da özgür hissettiriyor. Yanan gözlerime bir serinlik verir belki.

 

Taşlı bir yoldan sarsıla sarsıla geçtik ve tepeye ulaştık. Tepedeki düzlükte arabayı durdurdu. Karşımızda deniz ve gökyüzü uzanıyordu. Gayet hoş bir görüntü.

 

Arabadan inip çimenlere oturduk. Annem termostaki çayla bardakları doldurdu. Yalnız gelseydiler ya, hep birlikte romantik ortamda ne işimiz var?

 

"Eskiden de hep buraya gelirdik." dedi ve o herife gülümsedi annem. O herif dediğim Güven Bey işte. Yalnız o herif annemden daha düşünceli davranıyor.

 

"Evet. Sen, ben, Zümrüt ve Erdal. Güzel günlerdi." galiba onların arkadaş grubu böyleydi ama Erdal kim?

 

"Erdal kim?" sordum öğreneyim diye. Sinan yüzüme alaycı bir bakış attı.

 

"Arda'nın babası."

 

"Neden gitti?"

 

"Çalışmak için gitti."

 

"O kadarını Arda söyledi." bunların da her işi şaibeli.

 

"Uzun hikâye aslında. Gülru Erdal'ı seviyordu, aileleri de evliliği uygun gördü ikisini evlendirdi. Erdal sevmiyordu, çalışmak için gitti ve bir daha dönmedi." diye gelişigüzel açıkladı Güven Bey.

 

"Çoook saçma. Sevmiyorsa neden evlendi, hadi evlendi diyelim niye çocuk yaptı?"

 

" O zamanlar şimdiki gibi değildi. Aile baskısı, toplum baskısı... Pek bir seçeneği yoktu."

 

" Hâlâ saçma. Sonradan kaçabiliyorsa evlenmeden de kaçabilirdi. Hem Gülru teyze gül gibi, melek gibi kadın. Kaçılacak biri değil. Güler yüzlü, tatlı dilli, eğlenceli, becerikli, mükemmel bir kadın. Kusura bakmayın ama sizin arkadaşınız biraz akılsızmış." felaket gibi arkadaş grubuymuş. Aralarındaki tek doğru Zümrüt teyze.

 

" Bazen mükemmel olmak da yetmiyor aşk için. Tek taraflı ilişkiler yürümez. Gülru çok seviyordu yalan yok ama Erdal'ın gönlü olmadı bir türlü. Sevemedi."

 

" Evlenmeseydi. Kadının hayatını mahvetmiş gıcık herif." Canım Gülru teyzem. Yazık kadına.

 

"Maalesef tatsız şeyler yaşandı."

 

"Peki Zümrüt teyze ve Yusuf amca? Onlar nasıl evlendi?"

 

"Onlar çocukluk aşkı. Yusuf bizden birkaç yaş büyük küçüklükten beri birbirlerini seviyorlar."

 

"O sizin arkadaş grubundan değildi yani."

 

"Evet, tanıyorduk ama yakın değildik." vay be. Hiçbir şey bilmiyorum he. Annem buradan bahsetmezdi hiç. Koca bir geçmiş var burada, hiç sözünü etmediği.

 

"Sizin olay ne peki? Evlenecek kimsemiz kalmazsa birbirimizle evleniriz falan mı dediniz?" bugün fikirlerimi sansürlemiyorum.

 

"Ben Başak'ı seviyordum baştan beri. O evlenince ben de evlendim. Sonrasını da biliyorsunuz." Değişik bir şey söylemedin zaten.

 

"Erdal'la görüşüyor musunuz? "

 

"Hayır. Artık Gülru dostumuz." ehh bu kabul edilebilir. Sinan'ın annesini soramıyorum. Belki Sinan yanımızda olmasa sorardım.

 

Manzaraya odaklandım. Üşüyorum biraz, çay iyi geliyor. Ay denizde parlıyor.

 

Annem saçımı karıştırıp ayaklandı. "Biz biraz yürüyeceğiz, siz aranızdaki sorunları çözün. Barışın artık."

 

"Kardeşsiniz siz, halledersiniz." Ne kardeşi be. Bunlar da iyice aile olduğumuzu sanmaya başladılar. Her şeye de karışıyorlar, barışırız barışmayız size ne. Bir de baş başa yürüyecekler. Nerden tutsam elimde kalıyor.

 

Onlar gidince hiç konuşmadan boş boş denize baktık. Zaten konuşacak bir şey de kalmadı. Ne derse bir şey değişmeyecek. Ama her şeyi itiraf etmiş. Nasıl itiraf etmiş övünerek mi yoksa pişmanlıkla mı? Burası da önemli. Nedense bazen bana kızgın olsuğunu ve numara yaptığını düşünüyorum. Arkadaşları benim için ona soğuk davranıyor. İradem kırıldığında yeniden saldıracak gibi. Bazen de çok üzgün ve pişman olduğunu düşünüyorum. Bu kadar düşünme Asya. Ya affet ya da umursama, düşünme. Yapamıyorum. Barışmak istemiyorum, umursamamayı da başaramıyorum.

 

"Annemi neden sormadın?"

 

"Hı?"

 

"Annemi neden sormadın diyorum. Neden sormadın?"

 

"Çünkü..." soramazdım.

 

"Çünkü ne?"

 

"Sormak aklıma gelmedi."

 

"Çok salaksın. Ne çeşit bir canlısın çözemedim."

 

"Sensin salak."

 

"Keşke aklına gelseydi de sorsaydın. Ben soramıyorum."

 

"Neden soramıyorsun?"

 

Bir ot koparıp sağa sola döndürdü. "Gurur meselesi. Ben o kadını sormaya artık tenezzül etmem. Hele de şu adama." hak veriyorum.

 

"Doğru cevap vereceği ne malum? Belki de geçiştirirdi sorumu. Ya da sen sinirlenirdin cevabına. Bilmiyorum."

 

Başını salladı. O an bana da oldu dediğinden. Kendimi onun gibi hissettim. Mezarlıkta yaşadığım o tanıdıklık hissi... Sarılmadım. İnsan kendine sarılamaz. Gülsem ayıp olur mu? Ben kendime gülerim bazen.

 

Yüz üstü uzanıp ellerimi yüzüme yasladım. Bir film gibi izleyeceğim denizi. Denizden çok zihnimdeki düşünceleri.

 

🖤

 

Cuma günü okuldan sonra hazırlıklarını tamamlayıp İstanbul'a doğru yola çıktılar. Zümrüt Hanım evde kalmayı tercih etmiş kızını da onlarla göndermişti. Sinan'a gitmesi için teklif yapılmamıştı. Teklif yapılsa bile gitmeyi düşünmüyordu. Herkesten fazla kırgındı ve kimse bunu umursamıyordu. Evdeki insanlardan da bunaldığı için Mehlika Hanım'ın evine gitti. Mehlika onu kendi torunu gibi bağrına bastı. Sinan bu aşırı sevgiye alışık olmadığı için çarpılsa da karşı çıkmadı. Asya'nın kedisiyle biraz kavga edip en sonunda barış imzaladı. Yine de oyun için kedi kavgayı sürdürüyordu.

 

Asya'ların yolculuğu sessiz geçiyordu. Aralarında olan Badem yüzünden Arda bile tek kelime etmiyordu. Bu durum Badem'i çok daha fazla üzüyordu. Annesi onu Asya tek kız kalmasın diye göndermişti. Ancak tek kalan kendisi olacaktı. Bunları hak ettiğini düşünerek olacakları kabullendi. Azabı bir türlü bitmiyordu.

 

Sabah ezanına yakın kalacakları yere vardılar. Herkes çok yorgun olduğu için aralarında herhangi bir sorun çıkmadan dinlenmeye gittiler. Asya ve Badem aynı odayı paylaşıyordu buna rağmen sessizliklerini korudular.

 

Cumartesi günü, iyice dinlenip yemeklerini yedikten sonra ödül töreninin yapılacağı kültür merkezine gittiler.

 

"Heyecanlı mısın? Konuşma yapacaksın."

 

Asya'nın sorusuyla gülümsedi İskender. "Evet, ne diyeceğimi bilmiyorum."

 

"Yaparsın sen gardaşım yaparsııın." İskender'in sırtına vurarak onu cesaretlendiriyordu Arda.

 

Badem gülümsedi sadece. Ağabeyinin bu işin de hakkından geleceğini biliyordu. Cismen destek olamasa da kalben destekliyordu.

 

Yusuf Bey oğlunun sırtını sıvazlayıp kolunun altına çekti. "Biz sana güveniyoruz. Annen de o anı görmek istiyormuş. Biriniz videoya çekersiniz."

 

"İyice gerildim." İskender'in söylediğine birlikte güldüler.

 

"Yazmaya olan sevginden bahset. Ya da okumaya.." dedi Asya fikir olsun diye.

 

"Sağ ol Asya. Öyle yaparım."

 

"Hadi sen ön tarafa git oğlum biz de oturalım." başını sallayıp dereceye girenlerin oturduğu ön sıraya doğru gitti İskender.

 

Diğerleri de ön tarafa yakın sıraların birindeki koltuklara oturdu. Uzun bir bekleyişin ardından tören başladı. İkinci ve üçüncünün ödülünün verilmesi ve kısa konuşmalarının ardından İskender Koryürek alkışlarla sahneye çağrıldı. Ödül plaketi ve para çekinin takdimi yapıldı. İskender konuşmak için mikrofona yaklaştı. Heyecandan kalbi titriyordu. Kalbini sakinleştirmek için gözleriyle kalabalığın arasından Asya'yı buldu. İşte o an derin bir nefes aldı. Gülümsedi. Ne diyeceğini unutunca gülüşü büyüdü. Önceden düşündüğü cümleler yerine o an içinden geçenleri söylemeye karar verdi.

 

"Teşekkür ederim. Beni cesaretlendiren, yarışmaya katılmam için ısrar eden, buraya kadar gelmemi sağlayan, hikâyeme, başaracağıma inanan o güzel insana teşekkür ederim. Yazmak benim için kaçınılmaz olan, hayatımın bir parçası, bu sebeple yarışmaya katılmayı hiç düşünmemiştim. Yazdıklarımı da beğenmem zaten. Beğenmiyorum ama hayatta kalmak için yazıyorum. Bir dürtü gibi, yazmazsam ölürüm. Birinci olmak hesapta yoktu. Beni birinciliğe layık gördüğü için juri üyelerine de teşekkür ediyorum. Çok teşekkür ederim." başıyla nazik bir selam verdi, alkışlarla dereceye giren diğer yarışmacıların yanına gitti.

 

İskender'in fotoğrafları çekilirken Asya aldığı teşekkür için tuhaf hissediyordu. Yarışmaya katılması için çabalamıştı ancak teşekkürü hak ettiğini düşünmüyordu. İskender'in yetenekli olduğu belliydi, kazanacağı kesindi. Asya'nın bir etkisi yoktu. Etkisi olsa da bahsedilen kadar değildi. Bunu da İskender'in mütevazılığına bağladı.

 

Törenden sonra Asya'nın babasının yattığı şehit mezarlığı için karşı yakaya geçtiler. Yol bir türlü bitmiyor Asya'nın kalbi sabırsız atıyordu. Özlediği o kokuyu mezardan alamayacaktı elbet. Fakat toprağına sarılmak bile onun için bir yakınlaşmaydı.

 

Tanıdığı o ilçeye girdiklerinde gözleri buğulandı. Her tanıdık mekân içinden bir an daha deviriyordu. İçinde bir yangın alevleniyordu.

 

Navigasyon yardımıyla buldukları mezarlığa yakın uygun bir alana arabayı park etti Yusuf. Asya biraz duraksadıktan sonra arabadan indi. Yanında getirdiği örtüyü başına örtüp çok kez ağlayarak geçtiği yolda ilerledi. İçi yanarken vücudu titriyordu. Mezarların arasından yıkılmış bakışlarla geçti. İskenderler onu takip ediyordu. Mezara birkaç adım kala duraksadı Asya. Sonra koşup mezarın yanına çöktü. Babasına sarılıyormuş gibi sarıldı mezar taşlarına. Onların soğukluğu ruhunu titretti. Gözlerinde biriken yaşlar aşağı inmiyordu. Nefesini tuttu. Titreyen eliyle toprağı okşadı. Babasının mezarına bile hasret bırakmışlardı onu.

 

Asya'yı izleyip üzülmekten başka bir şey yapamıyorlardı. Yusuf dua okumaya başladı. Dua bitince Asya babasıyla yalnız kalmak istedi. Onu kırmayıp biraz uzaklaştılar.

 

Yalnız kalınca ağlama isteğini bastırmayı bıraktı. Konuşmaya dili varmadı. Uzun uzun ağladı. Gözyaşlarıyla mezardaki çiçekleri suladı. "Senin kızınım ben. Sözümü tutacağım. İntikamını alacağım. Senin gibi asker olacağım. Senin gibi şehit olacağım. Yangınım anca öyle söner." dedi son kalan gücüyle. Hiç ayrılmak istemese de kalktı mezarın başından. Gülümsedi. Anıları zihninden geldi geçti. Kolyesini parmakları arasına alıp sıktı. Babasına asker selamı verip uzaklaştı.

 

🖤

 

Ne düşünüyorsunuz?

 

Bölüm : 26.07.2025 19:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...