
✨
Evim olan şehirde misafir gibiyim artık. Yabancı gibi geldim, yabancı gibi Öğretmen Evi'nde kalıp yabancı gibi döneceğim. Rahatlamak için başka bir odaya, yatağa gireceğim. Başka bir şehirde dinleneceğim. Yüklerimden başka şehirde arınacağım. Bu kadar anlam yüklememek mi gerek bir şeylere? Ot gibi, ince bir kök mü salmalıyım?Kolayca kopan, direnemeyen. Oysa benim köklerim asırlık çınarlar kadar kalın. Yine de söküp götürdüler başka yerde solmaya. Sonbahardaki sert rüzgârlarını bile özlediğim şehir. İki gece bir gün yeter mi sana veda etmeye?
Yarım saat kalabildim babamın yanında. Bir daha ne zaman göreceğim belirsiz. Hiç kopmak istemedim ondan. Ama sözüm ve hayalimle her zaman onun yanında olacağım. İnsanı ayakta bir şeyler tutmalı değil mi? Yaşayabilmek için bir sebebi olmalı. Benim de sebebim sözüm işte. Yoksa daha dayanılmaz olurdu her şey. Kendimi verdiğim sözle teselli ediyorum. Çok zor inan. Çok zor.
Nefes verdim belki içimdeki sıkıntılar havaya karışıp kaybolur diye. Sonra aynı havayı soluyup kaçamadım o sıkıntıdan. Doğruldum yatakta. Uyku namına bir şey yok. Mühim değil. Fakat hava almam gerekiyor.
Kalkıp hırkamı giydim. Hırkasız daha savunmasız hissediyorum. Tabi bu hırkayı babamın hediye etmesinin de katkısı var. Eskimesin diye çok giymiyorum ama bugünlerde ihtiyacım var. Balkona çıktım, minik fakat işimi görür. Küçük taburelerden birini çekip oturdum. Gerçekten çok daha soğuk burası. En azından nefes alabiliyorum. Yıldızlar kayıp. Ortaca'da gökyüzü daha berrak.
"Ahh ahh." tam içli içli şarkı söylemelik ortam ama burada insanları rahatsız edemem. Kendi çatıma saklamalıyım bu arzumu.
Ne demiş Neşet Ertaş "İnsan ölür amma ruhu ölmez, bunca mahlukat var hiçbiri gülmez." Ne kadar da gerçek, ne kadar yaşayan bir söz. Böyle bir insandan ders almak isterdim. Hani filmlerde akıl hocası olur ya kahramanların. Keşke benim de olsa. Yol gösteren biri olsa. Acım daha katlanılır olsa. Ninemi mi yapsam akıl hocam? Olur mu acaba? Sen kimsin ki akıl hocan olacak Asya. Ben akıl hocaları tarafından seçilip yetiştirilecek biri değilim.
Konu nereden nereye geldi.
Yanıma biri tabure çekince düşüncelerimden koptum. Niye geldi şimdi bu? Hiçbir yerde rahat yok. Offf. Ben kalkayım en iyisi. Ayaklandım hemen.
"Lütfen Asya. Dinle beni. Şans istemiyorum sadece dinle. Vicdanım rahat vermiyor. En azından biraz çabalamama izin ver." bu kadar azap çekiyorsan neden yaptın acaba? Neyse AcıBadem'i de dinleyelim bakalım. Biraz vicdanı rahatlasın da bıraksın peşimi. Tekrar oturdum. Gülümsedi.
O da oturdu. Gergin görünüyor. Bakalım ne diyecek.
" Nasıl başlayacağımı bilmiyorum. Hata ettim. Farkındayım. O mektubu büyük bir öfke ve kıskançlıkla yazmıştım. Arda'yla o kadar yakındın ki. Onu sevdiğimi biliyorsun. Sadece sevmek de değil. Deli gibi âşığım."
"Şimdiden uyarayım seni. Bana güvenmeden anlatıyorsundur umarım. Çünkü bu anlattıklarını kullanabilirim. İlk günkü Asya değilim. Acımasızım."
Güldü. Ne yani ciddiye alınmıyor muyum? "Eğer gerçekten öyle bir şey yapacak olsan neden söyleyesin ki? Her şeyi öğrenmeyi beklersin."
"Yine de yapabilirim. Uyarı yapmam bir şeyi değiştirmez. Ben kartlar açık oynarım. Arkadan iş çevirmeyi gururma yediremem."
"Pekâla. Korkmuyorum. Hak ettiğimi biliyorum. Arda'yı zaten kaybettim. Kaybedecek bir şeyim yok."
"Gururun var. Onu kaybedebilirsin."
"Kaldığını mı düşünüyorsun? Gururum kalmadı. Günlerdir hepinize yalvarıyorum beni affedin diye. Bu aşkımdan daha gurur kırıcı."
"Anlıyorum." mantıklı geldi. Yine de benim işim belli olmaz bana ne.
"Sağ ol. Devam ediyorum. O seninle bile uğurböceğimli, sevimli sevimli konuşurken beni görmüyor. Yıllardır birlikteyiz, seninle birden bu kadar yakın olması beni deli etti. Beni sevmek zorunda değil tabi." başını eğdi.
"Sen... Çirkin olmak ne demek bilemezsin. Çirkin hissetmek... Zayıf gözükmek için siyah giymek... Saçların mesela... Saçların çok güzel, dümdüz. Ben saçlarımın öyle olması için neler vermezdim. Düzleştirsem bile olmuyor Asya. Olmuyor. Dalga geçilmek ne demek biliyor musun? Onlarla büyüdüm ben. Onlarla ama yalnız. Kimseye açamadım bu hislerimi. Erkeklerle büyümek zor. Ne zaman bir kız arkadaşım olsa beni ağabeyime veya Sinan'a ulaşmak için kullandı. Arda'yı sevdiğimi sadece sen biliyorsun. Sen de sanki benim inadıma ona daha yakınsın. Senin için beni sildi. Böyle olsun istemezdim. " ağlamaya başladı. "Sana zarar verdiğim için üzgünüm. Ben böyle bir insan değilim. Ben böyle biri olamam. Çok üzgünüm."
Nefes verdim. "Saçmalama istersen. Sen çirkin değilsin. Çok güzel bir kızsın. Saçların da çok güzel."
"Yalan söyleme."
"Yalan söylemiyorum. Gerçekten çok güzelsin. Hem herkesin güzellik algısı aynı değil. Benim güzellik algıma göre çok güzelsin. Saçlarının rengi, kıvırcıklığı çok güzel bence. Zayıf gözükmen de gerekmiyor. Normalsin bence. Sana bunları kim düşündürüyor? Kim dalga geçti?"
" Arda'nın sürekli söylediği şeyler."
"Yok artık. Arda mı? Arda öyle biri değil ki. Şaka yapıyordur."
"Bana şaka gibi gelmiyor."
Biri bana Badem'i göğsüme yaslayıp saçlarını okşayacağımı söylese inanmazdım. Napalım. Ben de böyle bir salağım.
"Şakadır. Dünya güzeli değilsin tabi ama güzel kızsın. Bembeyaz pamuk gibisin. Saçların da simsiyah kıvırcık. Azıcık balıketli olsan ne olur sanki. Hem öyle daha güzel duruyorsun bence. Boyun da uzun. Herkes kendi kusurlarına odaklanıyor güzel yanlarını görmüyor. Kimde ne yoksa onu istiyor. Bu arada gözlerin de güzel. Öyle şeyler düşünme. Eminim beraber büyüdüğün üç oğlan da seni çok güzel buluyordur."
"Ama Arda.."
"Takılıyordur sadece. Onun dalga geçecek biri olduğuna inanıyor musun gerçekten? Hepimizden daha hassas kalbi var."
"Ne bileyim. Ne dese dokunuyor. En çok onun sözünden etkileniyorum. Beni beğenmiyormuş gibi geliyor. Hem beğense şimdiye aramızda bir şey olmaz mıydı? Kaç kıza güzel dedi yanımda bilemezsin. Dayanamıyorum. Güzel dediği kızlar da hep benim tam tersim zaten. "
" İlk defa Arda'yı dövmek istiyorum." ağlarken güldü söylediğime. "Belki de sana o gözle bakmamıştır hiç. Tek sebebi budur. Neden kötü düşünüyorsun ki? Hem bizi kıskanman da anlamsız. O benim küçüğüm gibi. Abla gibi hissediyorum yanında. Ona ayak uyduruyorum çünkü o da anlaşılmadığını düşünüyor. Sizin bence toplanıp birbirinizle konuşmanız, hislerinizi dökmeniz gerek. Çok yakınsınız ama hisleriniz uzak. "
" Onlara nasıl anlatabilirim hislerimi? Arda'yı söyleyemem. Dış görünüş problemlerimi de söyleyemem çünkü anlamazlar. Güzelsin deyip geçerler. Sinan salak mısın der. Ağabeyim güzelsin der, Arda ise bununla bile dalga geçebilir. "
" Sinan haklı valla. Salak mısın kızım sen? On saat güzelsin dedim hâlâ aynı şeyi söylüyorsun. Güzelsin işte."
"Ama sen daha güzelsin."
"Kime göre neye göre?"
"Herkes sana güzel diyor farkında mısın?"
Gözüm kaşındı lan. Bileğimle gözümü kaşıdım. "Diyecek başka bir şey bulamadıkları içindir. Beni tanımıyorlardı ve hakkımda bildikleri tek şey acılarım. İnsanlar iyi bir şey söylemeye çalışıyor olabilir. Sen ise onlar için çok şey ifade ediyorsun. Sadece güzellik açısından seni görmüyorlar. Kendi potansiyelinin farkına var. Ben de saçlarım hep kıvırcık olsun istemişimdir. Ama böyleyim. Ne yapabilirim?"
" Senin daha büyük dertlerin var. Bu konu küçük geliyordur."
"Haklısın." onu bıraktım. "Benim ihtiyacım olan tek şey zaman makinesi. Ama imkansız. O günlere dönmek imkansız."
Elini omzuma koydu. "Özür dilerim Asya. Keşke söylemeseydim."
"Önemli değil. Gerçekler bunlar. Her nefeste aklımda zaten."
"Zaman makinesi dedin ya... Hangi anına gitmek isterdin?"
"Güzel soru." gülümsedim. Bakışlarımı yıldızsız gökyüzüne kaldırdım. "Yağmurlu bir gün hayal et. Ve küçük bir Asya. Yağmur yağdığı için ağlıyor. Ağlıyor çünkü babasıyla parka gidemeyecek." dudaklarım titredi sonra onları birbirine bastırdım. Birkaç derin nefesten sonra gücümü topladım. "Ağlıyorum diye babam yağmurda oynamayı teklif etti. Annem izin vermedi tabi. Yağmurda oynarsam hasta olurmuşum. Babam da 'Bir şey olmaz, gözlerindeki yağmurlar dinsin yeter ki.' diyerek beni dışarıya çıkardı." yağmurlarım aktı. Gözyaşımı sildi Badem. Gülümsedim.
" Beni havaya kaldırıp uçuyormuşum gibi hissettiriyordu. Kanatlarım..."
" Sırılsıklam olsam da mutluluktan hasta olmadım. Yağmur damlaları gülüşüme çarpıp yeri boyluyordu. Tabi çoğunu yutmuş da olabilirim. Çünkü engel olunmaz gülüşler vardır. O gün de öyleydi. Engel olunmaz gülüşlerim vardı. Yağmurun yıkadığı."
Hızla sarıldı bana Badem. Ben de kollarımı ona sardım. Nedense içimde ne öfke ne de kırgınlık vardı. Bir defter kapandı, düşmanlığa dair.
" İlk hedefimiiiiz... Arda'yı sana yapmak." ayrılıp şaşkınlıkla yüzüme baktı.
" Yok artık. "
" Ne yok artık. "
"Ciddi misin?"
"Değilim. Çok ciddiyim."
"Ama nasıl? Nasıl olacak ki?" sesi o kadar yumuşak çıktı ki sırıttım.
"Bilmem. Daha önce denemedim hiç. Anlamam da böyle şeylerden. Bir şeyler yapmaya çalışırız. İnternetten falan bakarız. Ya da şey... Nineme sorarız."
"Nee Mehlika teyzeye mii? Sakın."
"İsim vermicem kızım. Alla alla. Bir arkadaşım diye mevzuya gireceğim.."
"Allah aşkına Asya kaç tane arkadaşın var? Tahmin eder kadın."
"Yok yok. Kendimden bahsediyorum sanar. Hani kendinden bahsetmek isteyenler bir arkadaşım diye mevzuya girer ya... O da öyle sanacak. Kendimden bahsediyorum ama becerip söyleyemiyorum sanacak."
"Ama Asya o zaman senin için kötü olmaz mı?"
"Bir şey olmaz. Âşık olduğumu sansın ne olacak. Öyle bir şey yok sonuçta. O yüzden önemli değil."
"Tuhafsın."
"Sen sanki değilsin."
"Asya.." güldü. "Benden nefret ediyordun şimdi benim için fedakârlık yapmak istiyorsun."
"Senin için değil, tek başına beceremediğin için."
"Beni kandırıp intikam mı alacaksın yoksa? Çünkü bu kadar hızlı... Olmaz yani bazı şeyler."
"Doğru. Bu kadar hızlı olmamalı. Birkaç gün sonra konuşuruz bu meseleyi."
Gözlerini kıstı ciddiyetsiz ifadem yüzünden kahkaha attı. Napayım. Birden geçti her şey. Empati kurdum yine yanlışlıkla. O yüzden dinlemiyorum ben insanları işte. Gerçi Sinan'ı dinledim bir şey değişmedi. Çünkü o beceriksiz.
" Of Asya. "
" Evet of Asya. Az önce ağlıyordum şimdi ciddi kalamıyorum."
"Beni de güldürdün. İnsanlar uyanıp kızmasın."
"Odaya kaçarız. Yarın zaten gideceğiz." yine güldü.
"Bence odaya girelim. Orada konuşalım."
"Hava alamadım daha. Havasızım."
"Ben üflerim sana gel hadi."
"Deli mi ne."
"Hâlâ inanamıyorum."
"İnan inan. Sabah şaşırtalım mı diğerlerini?"
"Ne yapacağız?"
"Barıştığımızı söyleyeceğiz."
"Önce kavga edip sonra mı söylesek?"
Ahahahahha "Saçını başını yolarım."
"Asıl ben seni yolarım."
"Göreceğiz kim kimi yoluyor."
"Göreceğiz."
"Ben seni yenmiştim daha önce."
"O sayılmaz."
"Niyeymiş? Allah Allah."
"O zaman seni gözümde küçümsemiştim. O yüzden tüm gücümü kullanmadım."
"Allah Allah."
"Benden küçük görünüyorsun. O sebepten."
"Öyle görünürüm ama üç buçuğum."
"Hahahah belli."
Tuhaf... Tuhafım. Tuhafız. Tuhaflar.
✨
Dediğimizi yaptık. Odadan çıktığımızdan beri birbirimizle konuşmuyoruz. Yalandan ters bakışlar atıyoruz. Kahvaltıda tuzluk için sessiz bir savaş izlettik. Şimdi yoldayız. Birazdan saç baş gireceğiz. Ahahahahahahah. Arda ortamızda oturuyor. Garibim arada kalacak.
Kuzu sarması arkadaş olmadık ama ikimiz de eğlenmek istiyoruz. Hem belki diğerleri de hemen barışır onunla. Her şeyi düzene koyup gene uzaklaşırım. Kız gerçekten samimi ağlıyordu.
Başımı sağa doğru kaydırıp Badem'i buldum. Gözlerimiz kesiştiğinde sırıttı. İşaret parmağımı dudağımın üzerine koydum. Dudaklarım kıvrıldı. Arkamdaki minderi alıp Badem'in suratına çarptım. Cırladı. Sırıtacaktım ama kendimi tuttum. Öfkeli gibi gözükmeliyim. Gözleri üzerimizde hissediyorum.
"Napıyorsun be!"
"Niye yan yan bakıyosun kızııığm!"
"Noluyor kızım?"
"Nolacak baba şu gıcık yine rahat durmuyor."
"Sensin be gıcık."
"Kızlar sakin olun. Badeeem." İskender ve Arda bir şey diyemiyor. Şaşırdılar mı acep? Sadece Yusuf amca uyarıyor.
"Iğğğh bıktım senden. Zaten iki gündür sana katlanıyorum. Odada bile rahat yok."
"Yolarım lan seni. Asıl bana rahat yok. Sen niye geliyorsun ki?" Arda'nın üzerinden Badem'in saçına uzandım. Aynı anda birbirimizin saçını kavradık.
"Kızlaaar!"
Arda bizi ayırmak için kollarımızı tuttu ama başaramadı tabi.
"Bırak be saçımığğğğ!"
"Koparacağım saçlarını! Kıvırcık cadı!"
"Iğğğh!"
"Kızlaaar!" Yusuf amca arabayı kenara çekti. Tabi biz yoluşmaya devam ettik. İskender arabadan inip Badem'in kapısını açtı.
"Yapmayın." bizi birbirimizden ayırmak için Arda'yla birlikte mücadele verdiler. Ellerimiz ayrılsa da tekrar kavradık saç tellerimizi. İskender nefes verdi.
"Arada kaldım imdat. Asıl beni kurtarın. İki cadı arasında mahsurum." Arda'nın isyanına kahkaha atarak Badem'i bıraktım. Badem de gülerek beni bıraktı. Şaşkınlıklarına daha çok güldük.
"Noluyor?" dedi İskender. Anlam veremedi halimize.
"Barıştık biz."
"Evet. Affetti beni."
"Ne?"
"Gerçekten mi?"
Yusuf amca gülümsedi. "İyi yaptınız benim güzel kızlarım."
"Yok artık ama. Beni niye ezdiniz o zaman? Yazık bana." Badem'le birbirimize bakıp kahkaha attık.
"Hey Allahım ya." İskender'in yüzünde tatlı bir gülümseme oluşmuştu bunu söylerken. Kapıyı kapattı ve eski yerine, öne geçti.
Bir baktım ki Arda'nın da neşesi yerine gelmiş. Gözleriyle gülüyor çocuk. "O zaman bir müzik açarsın gardaşım. Bayaaa sıkıldık da."
"Hay hay." onayladıktan sonra Arda'ya neşeli bir müzik açtı ödüllü Yazar Efe'ndi. Yazarımız da ödüllü artık. Ahahahah. Mutlular. Arda oynamaya başladı bile. Güzel oldu. Güzel oldu böyle.
✨
Eve döndükten bir saat sonra eksikleri almak için nineciğim tarafından bakkala gönderildim. Upuzun bir liste verdi. Bir deste de para. Acil olanları getir, diğerlerini sonra Güven Bey getirir dedi ama ben hepsini taşımayı düşünüyorum. Noksanlık var biraz, akıldan. Ahahah. Güçsüz müyüm lan ben? Taşıyamaz mıyım? Hem kendi evim olunca da taşımak zorunda kalacağım. Şimdiden antrenman yapmam lazım. Kimseye şeyim yok benim. Neydi o? Hah şey. Tenezzül. Başka bir şey de olabilir. Neyse önemli değil. Onu mu düşüneceğim şimdi.
Bakkala girdim varınca. Sinan bakışlarını telefonundan üzerime kaldırdı. Tek kaşını kaldırdı. Ben de listeyi ona uzattım. Tek tek arayıp bulamam, o biliyordur yerlerini. Gerçi ben de bir güncük çalıştım burada ama neyyse. Listeyi alıp ortadan böldü. Yarısını bana uzattı. "Sen de bir işe yara yavru çıngırak."
Çı çı çı. Hâlâ mı çıngırak? Göz devirip elinden uzattığı kısmı çektim. Evde de mübarek bir ben kalmışım, her şey bitmiş.
Listedeki her şeyi arayıp bulduk. Sinan hepsinin fiyatını okuttu. Elimdeki para destesini uzattım. Alıp saydı, başını salladı. "Tamam."
"Yok artık tam olması imkansız."
"Tamam değilse de tamam. Uzatma işte."
"Olmaz öyle. Ne kadar eksik söyle."
"Kızım uzatma dedim ya. Ya sabıırr."
"Aman. Ver poşetlerimi."
"Hepsini sen mi taşıyacaksın?"
"Yanımda yöremde başka birini görebiliyor musun?"
"Tamam bekle birlikte götürürüz."
"Ne beklemesi götürürüm ben. Gerek yok."
"Kızım bekle on dakika. Birazdan babam gelir bakkalı ona devredip seninle gelirim."
"Gerek yok dedim ya. Ben hallederim. Hem ne var bunlarda. İki üç bir şey."
"Yarı yolda sızlanmaya başlarsın. Bekle biraz ölmezsin. Hem madem o kadar güçlüsün valizlerini niye bize taşıttın?"
Gözlerimi kıstım, o da sırıttı. "Sen de iyi ki bir halta yaramıştın. Bin kere söyle. Ayrıca o zaman sana gıcıklığımdan taşıtmıştım. Yani öyle olma ihtimali var." emin değilim, hatırlamıyorum.
"Artık gıcık değilsin o zaman."
"Gıcığım. Ama gıcıklığım taktik değiştiriyor sürekli."
"Tabi tabi. İçten içe seviyorsun beni. İtiraf et."
"Yok artık. Delirdin mi? Bu düşünülemez. Düşünülememeli."
"Neyse, otur. On on beş dakikaya gelir babam."
"Bu, benim camı indirdiğim tabure olmalı." tabureyi ayağımla kendime yaklaştırıp oturdum.
"İyi bok yemiştin." yüzümü buruşturdum. Sanki kendisi de yapmadı. İlk ben başlatmış olabilirim ama haklıydım. O da haksız sayılmaz. Yeni öğrenmişti sonuçta. Bazen bazı şeyler geç fark ediliyor.
Yerleri gezdim gözlerimle, ardından rafları, camekanı ve sokağı. Gezecek başka yer kalmayınca tavana bakmayı denedim. Saçma olunca Sinan'a döndüm. Deli işareti yaptı elini döndürerek, ben de yumruğumu kaldırdım. Kahkaha attı. Asıl kendi deli.
"Nasıldı ödül töreni?" ciddileşti.
"Güzeldi. Keşke gelseydin. Benden çok senin orada olman gerekiyordu."
"Beni istediklerini sanmıyorum." yılların dostluğunun geldiği hâle bak. Benim yüzümden kavga ettiler. Ben en yakın arkadaşımla deli gibi kavga etsem... Barışmak için neden arardım. Öyle biri yok ama.. Olsaydı işte.
"Sadece aranızda kırgınlıklar var. Onlar da senin orada olmanı isterdi bence."
"Sen öyle san." aman iyi konuşmak da yaramıyor.
"Öyle bence."
"Değil. Çünkü konuşmaya çalışsak da umursamadılar bizi. Neyse bu konuyu konuşmaya gerek yok. Salak salak mevzular."
İskender ve Arda çok merhametli ama bu ikiliyi affetmekte neden bu kadar zorlanıyorlar? Gerçi Badem'le araları düzeldi. Sinan da çok ters bir insan. Alttan almıyor asla. Ben de insaflı olmak istemiyorum. En çok ben öfkeli olmalıydım. Ama öfkem kaçtı gitti. Bence ben aklımı oynattım. Neyse barışırlar herhalde. Herkes barışınca yine uzak ve soğuk olurum.
Belki onun gitmezken benim orada olmam dokundu ona; ama ben babam için gittim. Barışsaydılar napim. Allah Allah. Usandım kötü hissetmekten. Kendime de sinir oluyorum. Hayır yani, sana ne. Yılların dostluğu bozuldu, çok güzel dostlukları vardı. İnsan üzülmeden edemiyor.
Nefes verdim. Bu işe el atmam gerekiyor sanırım. Yine iş başa düştü. Deneyeceğim olmazsa salacağım. Düşünmeyeceğim hiç. Yeter yahu. Benim suçum değil ama benden kaynaklanıyor bir nevi.
Güven Bey geldiğinde ayağa kalktım. Gülümsedi ikimize de.
"Ben çıkıyorum, Asya'nın poşetlerine yardım edeceğim." Sinan'ın söylediğiyle kaşlarını kaldırdı. Poşetlere ve bana baktı. Adam bile şaşırdı.
"Aferin oğlum. Çok iyi düşünmüşsün. İşte sizi böyle görmek istiyorum."
Sinan başını sallayıp ayaklandı. Poşetlerin ikisini aldı, biri bana kaldı. Ben de bana kalanı aldım. Üç tane poşeti taşıyamayacak mıydım yani?
"Anneannene selam söyle kızım."
"Söylerim söylerim." birlikte bakkaldan çıktık. Gittikçe ağırlaşmaya başladı poşet. Çı çı çı.
"Ver onu da istersen." yok artık. Nasıl anladın yani? Kesin sürekli el değiştirdiğim için.
"Yoo ben böyle iyiyim. Sen ver istersen." Hem ben asker olacağım. Nedir bu haller? Bir de kendisi çok güçlüymüş de üç poşeti taşıyabilirmiş. Bakışlarıyla dalga geçtikten sonra önüne döndü.
"Sen ne yaptın buralarda, tek başına?"
"Kedinle bol bol kavga ettim." sırıttı. Kedimle mi? "Aynı sen. Tam bir salak. Güya barıştık ama oynamak için saldırıp duruyor." Çatıl kaşım çatıl ne bekliysen, şu turşuyu duymirmiseen. Hiç Allahtan korkmiysen...
"Kedim ne alaka laaan?" artık nenemin kedisi evet ama bu ayrıntıyı her yerde vermeme gerek yok. Ben durunca durdu tabi.
"Gidince görürsün." sakinim. Kesinlikle sakinim. Keskin bir bakış atıp yoluma devam ettim. Kedimle ne ara...Ninemin kedisiyle... Neyse. Gidince görürüz.
Sonunda geldik. Poşetten kurtulabileceğim. "Ananeeeee" diye bağırarak açık kapıdan içeriye girdim. Turşu turşu turşu turşu da arkamdan geldi. Poşetleri mutfağa bıraktık. Ben de kendimi sandalyeye... Nerde bu ananem.
"Kuzumm." merdivenlerden sesi, sonra mutfağa kendisi geldi. Sinan'ı görünce ona yaklaştı ve yakalayıp göğsüne bastırdı. "Hoş geldin gara guzuuuum." kollarını sarıp sağa sola salladı. Ağzım açık onları izledim.
"Dur.. Teyze... Mehlika teyze.." Sinan neye uğradığına şaşırmış kurtulmaya çalışıyordu. Ahahahahhaha. Ninecim onu oturtup saçlarını düzeltti ve omzuna vurdu birkaç kere. Sürahiden ikimize de su doldurup önümüze koydu.
"Yemeğe kal gitme emi."
"Sadece yardım ettim gideceğim."
"Olmaz öyle. Yemek saati gelip de bir yere gidilir mi? Bırakmam."
"Peki o zaman."
Vay vay vay. Bunlar ben yokken zaman geçirmişler gibi duruyor. İki gün yokum diye olana bak. Mehlika hanım yine ajanlık peşinde. Süper anane. Yok yok Mehlika Possible. Ahahahahhahah.
Kedim mutfağa girip benim yerime Sinan'ın bacaklarına bulaşınca bu cihanı terk etmem gerektiğine karar verdim.
Nankörlük de bir yere kadar. Demek ben yokken gelip herkesi kendi tarafına çekmiş. Boşuna düşman demiyorum ona. Mikroplu dediği kediyle oynuyor şu an. Bu değişim çok tuhaf geliyor. Suyumu son damlasına kadar içip gülümsedim. Yaşam çok garip. Kendime daha çok şaşırıyorum. Garip...
✨
Bankın tepesine kurulup yanında oturan kardeşine içeceğini uzattı. Badem sodayı alıp gülümsedi. Saçlarını tepeden toplamış, kıvırcıklarını anca öyle hizaya sokabilmişti.
"Sağ ol Sinan."
"Afiyet olsun."
Badem, Sinan tek kalmasın diye öğle arasını onunla geçiriyordu.
"Nasıl gidiyor? Ne yaptın bizsiz?"
"Her zamanki gibi bakkalla ilgilendim. Yapacak pek bir şey yok." içeceğinden bir yudum aldı. "Siz ne yaptınız? Nasıl geçti?"
"Çok değişikti... Asya'yla barıştık."
"Ha o yüzden Arda seninle konuşuyor."
"Öyle gibi."
"Vay anasını. Nasıl barıştınız?"
"Asya'yla aynı odada kalıyorduk. Gece balkona çıktı, uyku tutmamıştı herhalde. Zaten o gün baya ağladı. Babasının mezarına gittik. Gelme sebebi oydu."
Dudaklarını birbirine bastırdı Sinan. Asya bundan hiç bahsetmemişti. Ne izin alırken ne de döndüğünde.
"Neyse ben de balkona çıktım. Konuşmak istedim. Pek niyeti yoktu ama dinledi. Ben ağlayınca dayanamadı herhalde. Affetti."
"Anladım."
"Sarıldı bana. Ben de ona sarıldım. İhtiyacı olan tek şey zaman makinesiymiş. Hangi zamana gitmek istediğini sordum. Babasıyla bir anısını anlattı. Kendini tutamadı anlatırken. Yaşlarını sildim."
"Nasıl bir anı ki?" sodasından aldığı yudumu zorlanarak yuttu.
"Babasıyla parka gidecekmiş, yağmur yağmış. Çıkamadığı için ağlıyormuş sonra babası onu dışarı çıkarmış. Yağmurda oynamışlar. O anlatırken baya güzeldi de ben onun gibi anlatamıyorum."
Burukça gülümsedi Sinan. İçeceğinin kâğıdını soymaya başladı.
"Sonra sabah arabada kavga ediyor numarası yaptık. Birbirimizin saçına yapıştık. Bizimkiler ayırmaya çalışınca gülmeye başladık. Şaşkına döndüler." O anı kafasında canlandırınca kahkaha attı.
"Siz de az değilsiniz he." dudakları kıvrıldı.
"Tabi olum. Var ya... İlk defa gerçek bir dostum varmış gibi hissettim. Çok.." ensenine yediği şaplakla sustu ve Sinan'a döndü "Napıyon ya!"
"Biz neyiz lan. İlk defa gerçek bir dostu varmışmış, gibi hissetmişmiş. Hain misin kızım?"
"Ya of! Siz kız değilsiniz. Kız olarak dostum var mı benim? Arkadaşlarım var ama biliyorsun nasıl olduklarını."
"Demek öyleeee. Düşmanlara bak sen dost olmuşlar."
"Ben öyle hissettim ama o hissetmemiş olabilir. Yani tam dost sayılmayız."
"O da bir gelişme lan. Nereden nereye."
"Doğru."
"Peki tören? Tören nasıldı?" sorup sormamakta kararsızdı ancak yine de sordu.
"Tören güzeldi ya. Abim çıkıp konuşma yaptı. Ama hep Asya'dan bahsetti."
Tek kaşını kaldırdı Sinan.
"Ne dedi?"
"Asya ikna etmiş onu, hikâyesine ve ona inanmış. Güzel insan dedi ismini söylemedi ama biz anladık. Ona teşekkür etti."
"Anladım." içeceğindeki tüm kâğıdı koparıp yumruğunun içinde top yaptı.
"Hani biz geçici falan demiştik ya. Baya baya seviyor. Zaten bize bağırarak söylemişti sevdiğini."
"O zaman yapılacak tek bir şey var." kısa bir gülüşün ardından sodasını yudumladı.
"Ne?"
"Aralarını yapacağız."
"Nasıl?"
Derin bir nefes aldı. Gözlerini kısarak başını gökyüzüne kaldırdı. "Yağmur."
"Ne yağmuru, günlük güneşlik her yer."
"Sen bir daha anlatsana şu anıyı."
"Haa sen onu diyorsun. Tamam anlatıyorum."
"Ayrıntılı anlat."
Başını sallayıp anlatmaya koyuldu Badem. Sinan ise buruk bir tebessümle hepsini zihninde canlandırdı.
✨
Okuldan sonra İskender ve Arda Asya'nın söylediği denizi gören tepeye çıktı. Orada Badem ve Sinan'ı gördüklerinde neden çağırıldıkları bir anlama kavuştu. Sinan da durumu kavrayınca dudaklarını birbirine bastırıp kaşlarını kaldırdı. Badem alt dudağını ısırdı.
İskender nefes verdi. Asya'dan böyle bir şey beklemiyordu. Kaderine teslim olmaya karar verdi ve kardeşlerine yaklaştı. Arda da onunla ilerledi. Ne diyeceklerini bilemeden sessizce bakındılar bir süre.
Kendi ayarladığı buluşmaya geç kalan Asya bisikletiyle taşlı yolun sonunda göründü. Bisikletini orada bırakıp çimenlere koştu. Ona tuhaf bakışlar atan ahaliye sırıttı. Yanlarına vardığında nefesi kesilmişti. "Buradan da bisikletle çıkmak adam öldürüyor."
Kimse bir şey söylemediğinde başa düşen işini uygulamaya geçiş yaptı.
"Barışın diye geldik buraya. Böyle küslük mü olur? O güzel dostluğunuza yazık değil mi?"
İskender'e yaklaşıp kolunu sıvazladı "Barışın hadi. Biliyorum birbirinize kırgınsınız ama..."
Sinan'ın tarafına geçip elini omzuna koydu "İçten içe barışmak istiyorsunuz. Benim kimseye karşı öfkem kalmadı. Bağışladım onları. Siz de barışın. Kardeşsiniz siz."
" Arda sen dövüşmedin de, kızgındın sadece. Benim için konu kapandı siz de unutun."
"Evet, beni affettin. Sinan'ı da affedebilirsin. Barışın ya. Barışın barışın." Destekledi Badem.
Sinan ve İskender'in bakışları birbirini buluyor ardından onları kaçırıyorlardı. Barışmak için bir adım, bir hareket bekliyordu Sinan.
Bir şey değişmeyince Asya yine İskender'in kolunu tuttu. "Hadi lan. İlla sizi birbirinize mi itmem gerekiyor. Bu kadar naz fazla."
"Ne?"
"Naz mı? Yok artık."
"Tabi naz. Şu hâle bak. Altı üstü birbirinizi yumrukladınız ne var bunda. Olur öyle şeyler kardeşlerin arasında. Sinan sinirlendiğinde kafayı üşütüyor zaten, ne dediğini bilmeden konuştu boş boş. E İskender de kırıcı bir şey söylemedi sadece Sinan'ın tepkisine öfkelendi. Bu dostluk için saçma bir son değil mi? Birlikte büyüdünüz siz. Bunlar aşılmayacak şeyler değil. Değil mi Badem? "
Badem hemen onayladı. "Öyle tabi. İçten içe üzülüyorsunuz barışın kurtulun. Biz de rahatlayalım. Demi Arda? "
Arda kaşlarını hafif çattı. Sonra çehresi yumuşadı. "Kızlar haklı. Madem onlar bile barıştı biz neden uzatıyoruz ki?"
"Hah dimi." deyip dişlerini çaktı Badem.
İskender dudaklarını birbirine bastırdı, gülümsemesinin ardından gamzesi ortaya çıktı. Ne yapacağını bilemeyen, sarılmakla sarılmamak arasında kalan Sinan Asya'nın müdahelesiyle İskender'e biraz daha yaklaştı.
"Kardeşim" diyerek kollarını Sinan'a sardı İskender. Sırtına vurdu birkaç kez. Sinan da aynı şekilde karşılık verince Badem alkışlayıp Arda'ya sarıldı. Kısa bir şaşkınlığın ardından o da kollarını Badem'e sardı.
Asya gülümseyerek birkaç adım geriye gitti. Olması gereken buydu işte. Vicdan rahatlığının verdiği huzur başka bir şeydi. Şimdi rahatlayabilirdi. Düşünmesini gerektirecek herhangi bir durum kalmamıştı.
Badem ile Arda ikilisi İskender ve Sinan' la tüm sıcaklıklarıyla birleşti. Bu dörtlü sarılışın ardından hepsinin gözü Asya'ya kaydı. Asya biraz daha uzaklaştı.
"Gelsene Asya. Neden sen de gelmiyorsun?" Badem kolunu Asya'ya uzattı.
"Ben gidiyorum. Sizin konuşacak çoooook şeyiniz var."
"Böyle de konuşabiliriz. Gel işte." Badem'in ısrarı bir sonuca varmadı.
"Özgürce konuşmanız gerek. İçinizi dökün, grupça dertleşmelisiniz." saçları rüzgarda uçuşuyordu. Gülümsedi. Bu gülümseyiş o kadar samimiydi ki olduğundan bin kat güzel gösteriyordu onu. "Sonra görüşürüz." bisikletine doğru hızlı adımlar attı. Bisikletine atlayıp, yoldaki taşlarla mücadele vererek gözden kayboldu.
"Ne konuşacağız lan?" Sinan'ın sorusunu Badem cevapladı.
"Ben biliyorum. Oturalım hadi."
İskender'in aklı hâlâ Asya'nın gülüşündeydi. Öyle güzel gülüp niye giderdi ki? Dostunun mahmur bakışlarını fark eden Sinan sarstı onu. "Hadi hadi."
Sarsıldığı için ayıkmak zorunda kaldı. Kardeşleriyle birlikte çimenliğe oturdu. Önceden Asya'yı buraya kendisi getirmek istiyordu, gerçekleşmemişti bu isteği. Asya burayı ne zaman keşfetmişti?
"Eeee?" Sinan sabırdan yoksun bir insandı. Ne konuşulacaksa konuşulmalıydı. Hemen. Sonra Badem planlarını anlatacaktı.
"Asya'yla dertleştiğimde içimdekileri size anlatmam gerektiğini söylemişti. Ondan bahsediyor olmalı." dedi Badem.
Arda gülümsedi. "Bana da aynısını söylemişti. Üstünden baya geçti."
"O yüzden hepimiz anlatıyoruz." bileğindeki tokayı çıkarıp kıvırcık saçlarından bir topuz yaptı.
"Anlatmak zor..." dalgınlaşan İskender'e sırıttı hepsi.
"Senin zorunu biliyoruz. Kendin de itiraf ettin zaten. Unuttun mu abiciğim?"
"Doğru ya. Söylemiştim."
"Gardaşımın kafa gitmiş." biraz parmak şıklatıp omuzlarını oynattı Arda.
"Ya sabııır. Sizin derdiniz ne? Dökülün bakayım. Ne saklıyorsunuz abinizden?"
"Modum çok iyi. Dertlenmek istemiyorum. Eheheh."
"Ardaaaa. Herkes anlatacak." Badem'in uyarısıyla pıstı ve başını salladı.
"Başlayım o zaman ben. Bunları size söylemek benim için de zor. Çünkü beni hep neşeli, eğlenceli gördünüz. Bazen umursanmadığımı hissediyorum. Beni ciddiye almıyorsunuz. Hiçbir sözüm size mantıklı gelmiyor. Aynı cümleyi başkası kursa mantıklı buluyorsunuz. Esprilerimden, hareketlerimden bunalıyorsunuz. Oysa ben yaşama böyle tutunuyorum. Terk edilmek... Benim de canımı yakıyor. Yalnız hissediyorum. Kafa dengim yokmuş gibi. Siz bile beni yargılarken Asya yargılamadı, o yüzden onunla çok yakın oldum. Ne kadar boş isteklerin var demedi. Mutlu olacaksan beraber yapalım dedi. Öyle işte... " başını önüne eğmiş çimenlerle oynuyordu. Omuzlarında iki el hissetti. Önce Badem'e sonra İskender'e baktı.
" Özür dilerim Arda. Ben... Görememişim bunları hiç. Bazen alındığını düşünüyordum ama çoğunlukla gözüme umursamaz görünüyordun. Üzgünüm. Ben seni ciddiye alıyorum. Sadece bazen sinirleniyorum."
"Sağ ol Badem."
"Yalnız değilsin, biz varız kardeşim. Yanında olamamışım doğru düzgün. Ama ben sizin abinizim. Anlatmak isterseniz her zaman dinlerim. Esprilerini, yaşama bakış açını gereksiz bulmuyorum. Seni olduğun gibi seviyoruz."
"Sağ ol İskender gardaşım."
"Beni bilmen lazım. Konuşma tarzım öyle. Sevgi sözcüklerini kullanmayı beceremiyorum. Senin esprilerine kızmak da benim yaşam biçimim. Biliyorum çok defa kırdım hepinizi. Olamıyorum düzgün biri. Boşversenize. Saçmalık."
İskender diğer eliyle Sinan'ın omzunu sıktı. "Ben senin özünü biliyorum. İçindeki o iyilik tomurcuğunu. Filizlenmek onun için zor farkındayım. Ama sen de zamanla kendini, istemediğin yanını yeneceksin. Eminim."
"Yazar insanın konuşması da bir başka oluyor. Tomurcuk, filiz falan. Ahahah."
"Sinaaan, ciddiyim."
Sırıttı Sinan elini kalbine vurup hafiften başını eğdi.
"Şimdi sen anlat bakalım cimcime. Senin derdin ne? Ne saklıyorsun abinden?"
"Ben.. Şey.. Ben.."
"Geveleme de söyle lan. Hadi bu ikiliyi salla ben bile bilmiyorum. Bana nasıl söylemezsin?" Kınayıcı bakışlarıyla Badem'i süzdü.
"Ben çirkin hissediyorum. Zayıf gözükmek için sürekli siyah giymeye çalışıyorum. Bu konuyla alay edildiğinde... Çok üzülüyorum."
"Ne?"
"Gerizekalı."
"Çok güzelsin abiciğim. Neden öyle hissediyorsun?"
Badem bu cevaplara güldü. "Tam da tahmin ettiğim gibi konuştunuz."
Arda'nın bakışları pişmanlığa büründü. "Özür dilerim. Sen gerçekten çok güzelsin. Ben sana tombiş derken sadece takılıyordum. Alındığını düşünmedim. Çünkü gerçekten güzelsin. Öylesine sinirleniyorsun sanıyordum. Çok güzelsin Badem."
Badem'in kelebekleri midesinden kalbine oradan da zihnine ulaştı. İstemsizce gülümsedi. "Teşekkür ederim."
"Öhhömm. Tabi ki güzel benim kardeşim. Bir tanedir o." diyerek kardeşinin yanağından makas aldı. Badem hâlâ sarhoş olduğu için sırıtmakla yetindi.
"Her şey çözüldüğüne göre yağmuru anlatabilirsin." esneyip yere uzandı Sinan.
"Heyy sen anlatmadın bir şey." Badem de çimenlere uzandı. Kıvırcıkları Sinan'ın kıvırcıklarına karıştı.
"Ben sizin gibi içime atmıyorum. Her boku biliyorsunuz."
Sırıtıp Arda da uzandı, siyah saçların arasına sarı püsküller eklendi. "Özlemişim heee."
Gülümsedi İskender. Kardeşleri gibi uzanıp yıldızı tamamladı. "Yağmur diyordun. Yeni yengemiz mi yoksa?"
"Ne? Puahahhaha. Belki başka bir hayatta."
"Harbiden Yağmur ne gız?"
"Yağmuuuur yağmurr yağmuurr yağmuuur geri verecek buharlaşan sevgimiziiiiğğğ..."
✨
Bugün sunumumuzu yapıp grup ödevinden kurtulduk. Eve gidiyorum şimdi. Gidip yatacağım. Bu akşam yarın ve pazar günü. Hep yatacağım. Ohh bee. Önce sıcak bir banyo. Sonra huzurlu bir uyku.
Şemsiye taşımaya üşendiğim için sabahtan beri yeryüzünü yıkayan yağmur beni de es geçmiyor tabi.
Biri bisikletiyle önüme kırdı. Kaşlarımı çatarak o kişeye kaldırdım bakışlarımı.
"Seni almaya geldim." diyerek sırıttı turşu turşu turşu turşu. Kıvırcıklarından da yağmur yağıyor sanki. Saçları bir bulut... Ahahahahah.
"Saçmalama. Yağmurdan saman olmuşsun. Çek arabanı."
"Bana diyene bak. Sıçana dönmüşsün. Puahahhaha."
"Çarparım ağzına sıçan olursun. Çık lan."
"Atla kızım bir bildiğimiz var herhalde." yüzümü buruşturdum. Ne bildiğin olabilir ki senin? Hem bu yağmurda nereye?
"Git işine olum. İşimiz gücümüz var herhalde."
"Başlicam senin işine gücünü. Atla lan."
"Atlamıyorum lan."
"Ya sabııııııııır. Geçen haftadan beri bunu bekliyoruz gel lan." ne saçmalıyor acaba? "Kızım gelseneee. Allah Allah."
"Tamam lan bağırma. Nereye gelecem?" önünde yer açtı bana. Gözlerimi kıstım. "Şaka mısın?"
"Hızlı olmamız lazım gerizekalı. Ben de bayılmıyorum sana."
Oflayarak oturdum önüne. Premses gibi hissetmiyorum merak etmeyin. Bunun yanında insan kendini kötü cadı gibi hissediyor. Umarım düşmem bu salak yüzünden. İnan güvenim sıfır.
Kornasını öttürdü bir de utanmadan. Süratle yoldan aşağı kayar gibi gittik. Bir de bu yağmurda. Ölüm garanti. Bisikletin elciklerini kavradım onun ellerinin üzerinden. Kahkasını ile kaşlarımı çatıp başımı ona doğru çevirdim. Salak. Önüme dönüp kollarımı kendime sardım. Ölürsem vebali boynuna.
Kolunu belimde hissettiğimde gözlerim büyüdü. Bildiğin kolunu belime sardı. Böyle daha çok düşeceğiz gerizekalı.
Korkmuyorum. Yani ben sürsem korkmam. Şuna güvenmediğimden. Canım da kıymetli. Ölmek istediğim şekil bu değil hem. Onurlu bir ölüm istiyorum.
Yavaşladı biraz. Kolunu çekip bisikletin elciğini kavradı. Parkın oraya vardığımızda durdurdu. Yağmurda burada ne işimiz var? Islanmayan bir yerim kalmadı zaten ama...
Bisikletten indik, kolumdan çekiştire çekiştire beni ağaçların arasındaki açık alana götürdü. Sırılsıklam olmuş üçlü orada bizi bekliyordu. Bu ne? Yeni bir ayin biçimi mi?
Sinan çantamı omuzlarımdan aldı, Badem ellerimi tutup beni ortaya çekti. Gülümsüyorlardı ama tedirginlik de vardı bakışlarında.
Badem su birikintisinin içinde zıplamaya başladı. Ne yapmaya çalıştığını şimdi anlıyor gibiyim. Ben zıplamadığım için durup mahsun bir bakış attı. Kaşlarımı çattım, yüzü asıldı. Sonra kocaman gülümsedim. Gözleri ışıldadı. Döne döne zıpladık, kahkahalarla gülerek.
Arda'nın komedi içeren kendinden geçmiş dansını izlemek için durdum. Badem de ona döndü. Deli ya. Ben de mi yapsam?
Badem'in elini tutup kendime çektim. Kolumu beline sardım. Çok romantiğiz ahahahah. Tabi ki bana ayak uydurdu. Birkaç kez öne arkaya adımladıktan sonra beni etrafımda döndürdü. Sonra ben onu döndürdüm. Islak saçlarımız yüzümüze çarpıyordu. Kalıp gibi oldu su çekmekten. Ahahaha.
Arda bize yaklaştığında kol kola girdik üçümüz. Halay ile başlayıp uyduruk saçma sapan hareketlerle devam ettik. Biz kudururken İskender ve Sinan'ın sadece dikilerek bizi izlemesi... Ağır abiliklerinden çıkamıyorlar. Yapacak bir şey yok. Biz kudurduk bir kere. Bunun geri dönüşü yok.
Badem'le Arda'yı birlikte bir şey yaşasınlar diye bırakıp kendi kendime oynamaya koyuldum. Birlikte çok tatlı zıplıyorlar. Bu anı hiç unutmayacaklar bence. Ve ben de unutmayacağım. Zaman makinesi bulamasalar da o ana benzeyen başka bir an kazandırdılar hafızama. Bu çok tatlı ve özel. Kollarımı havaya kaldırıp kendi etrafımda döndüm hızla. Başım döndü tabi. Ben de durup gülerek kendime gelmeyi denedim.
Belimde iki el hissettim. Beni havaya kaldırdı o eller. Gözlerimi yumup başımı gökyüzüne kaldırdım. Kollarımı iki yana açtım. Beni döndürüyordu öyle, sanki kanatlarım geri gelmiş gibi. Babam gibi...
Yine gözlerim yanmaya başladı. Mutluluk dolu bir acı olur mu? Kalbim öyle çarpıyor işte. Mutlulukla ama sızısı da var. Yüzüme çarpan damlalar gözyaşlarımla birleşip buruklaşan tebessümüme doğru kaydı.
Beni indirdiğinde ona döndüm. Gülümseyen gözleriyle karşımda İskender vardı. Düşünmeden sarıldım o an. Sıkı sıkı sarıldım. Yine bir ağlamak tutturmak istemiyorum. Kolları sırtımı sardı. Biraz sakinleşince ayrıldım ondan.
Badem yaklaşıp yağmura karışan gözyaşlarımı sildi. Kocaman gülümsedim. "Bu sefer gözyaşlarımı yıkadı yağmur."
"Suss bee gülüşünü de yıkıyor. Gülüyorsun."
"Teşekkür ederim. Ben.. Ben ne diyeceğimi bilemiyorum. Hiç beklemiyordum bunu. Çok incesin."
"Rica ederim. Gel buraya." açtığı kollarına bıraktım kendimi. Birbirimize sıkıca sarıldık. Ben bunu kolay kolay atlatamam.
Gözlerim, elleri cebinde yarım ağız gülen Sinan'a değdi. O da bu işin içinde ya... Çok tuhaf. Gerçekten içinde güzel bir çocuk var. Benim ona baktığımı fark edince ciddileşti. Gülümsedim. Afalladı. Gülümsedi sonra.
Gözlerimi yumup başımı Badem'in omzuna yasladım. Onlara karşı içimde kocaman bir sevgi oluştu. Bir anda olmadı biliyorum. Giderken ağlayacak duruma geldim gerçekten. Arda kazandı. Kesinlikle kazandı. Ağlamak istiyorum ama, ağlamamak da istiyorum. Burkuldum.
Benim yüzümden hasta olacaklar. Ahahahha. Bana bir şey olmaz. Ben mutluyum. Buruğum da. Mutlu ve buruk, biraz da savunmasız gibi; ama Badem bana sarılarak ruhumu güçlendiriyor.
Teşekkür ederim. İyi ki varsınız.
✨
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 761 Okunma |
112 Oy |
0 Takip |
34 Bölümlü Kitap |