33. Bölüm

Yavru Çıngırak Beni Deli Ediyor

Yıldız Akyürek
yildiz_sena

🖤

 

Dilime düşen üç gün yaşamıyor. Yerimden olmam dedim yerimden oldum. Hırsız girmez dedim... Bu adam kim lan! Bizi mi çalmaya geldi?!

 

Hızla kalktım, bana yaklaştığı için geri geri gittim.

 

"Korkma..." dedi, kaşları hafif çatıktı. Saçı gözü kahverengi polis sorarsa not edin. Tabi ölmezsek. Gerçi adamda katil tipi yok. Katil gördüm ya çok tipini biliyorum. Bağırsam mı? Ya nineme zarar verirse. İstese her türlü verebilir. Yapılı ve uzun zaten. Bıyıkları ve kısa sakalları siyah. Biraz daha baksam bir yerden çıkaracağım sanki. Tezgâha belim değdiğinde anlık korksam da hemen oradaki tavayı elime aldım. Havaya kaldırdım. "Yaklaşma kafanı kırarım." her şeyi geçtim ya sapıksa? Korkma Asyaaaa.

 

Şaşkınlıkla gözleri büyüdü. Hırsızı bile şaşırtıyorum ehehehh. "Sana zarar vermeyeceğim."

 

"O zaman burada ne işin var lağğn bu saatte!!!" Sinan'ın bağırışı bana umut getirdi. Bana doğru gelen adamın dikkati ona kaydı. Sinan'ın zıplayıp adamın sırtına gönderdiği tekme ile adam sarsıldı. "Ahh" çekişine acımadan kafasına tavayla gelişine vurdum. Yere yığıldı. Bir süre boş boş Sinan'la birbirimize baktık. Bizim elimize düşen de on saniye yaşamıyor. Ölmemiştir herhalde. Yani umarım.

 

Sonra, Sinan hızlıca yanıma geldi. Kolumu sıvazladı. "İyi misin?"

 

"İyiyim de... Adamı öldürmedik inşallah." katil olmak istemiyorum.

 

"Bir şey olmamıştır. Çok güçlü vurmadın. Kim lan bu herif? Ne işi var burada?"

 

"Ne biliim lan. Oturuyordum güzel güzel. Birden içeriye geldi. Yani kapıyı tam kapatmamıştım aslında... Sen geleceksin diye... Üşeniyorum da biraz kapıya kadar gitmeye. Sen erken geldin bu arada."

 

"Aferin! Kapıyı niye açık bırakıyorsun salak! Çıldıracağım! Üşeniyormuşmuş!"

 

"Yav bağırma adam ayılacak."

 

"Ayılsın yine bayıltırım."

 

"Bence ne yapacağız onu düşünelim. Polisi mi arayacağız?"

 

Düşüncelere daldı, bakışları yerdeki adama kaydı.

 

"Noluyor yavrum? O gürültü neydi?" ananem bizi bastı. Özenle tavayı tezgaha koydum. Kanıtları geç de olsa ortadan kaldırmak gerek değil mi?

 

"Hiiiç."

 

Ananemin gözleri adamı buldu. "Şey... Kapıyı açık unutunca... Şey girmiş... Hırsız galiba." güya açıklama yaptım.

 

Gözleri dehşetle açıldı, ardından kaşlarını çattı. Öfkeli bir hâle büründü. Adama yaklaşıp terliğini çıkardı. Baygın adamı mı dövecek lan? Terliğiyle adamın kıçına yapıştırdı. "Seni hayırsız! Rüsvaylık! Bir de gelip gizli gizli eve girdin demek! Edepsiz!"

 

Adam inleyerek gözlerini açtı. Ananemi görünce tekrar gözlerini yumdu. Ananemden mi korktu da bayıldı tekrar acaba? Ahahahahahahahah. Kendimi tutamayıp güldüm. Sinan sırıtıp kolunu omzuma attı.

 

" Bayılma numarası yapma bana! Rezil! Seni doğuracağıma..."

 

"Anneee pişmanım." gözlerini açtı. Elini başına götürdü, tavanın acısı olmalı. Bir dakika... Anne mi?

 

"Utanmaz! Pişmanmış! Kaç yıl oldu anam ne halde diye düşünmedin, çaldığın paranın hayrını göremedin tabi ondan döndün!" bu herif benim dayım mı? Bıraktığım hasar yüzünden alt dudağımı ısırdım. Fotoğrafını bile göstermedikleri için tanımıyorum. Demek o yüzden tanıdık geldi yüzü.

 

" Geri getirdim hepsini. Geç oldu ama çok pişmanım. Düzgün bir işim var artık."

 

"Çocuk mu kandırıyon sen! İstemiyorum kirlettiğin parayı! Gözüm görmesin! Çık git!"

 

Adam pişman ve üzgün bakışlarla doğruldu. Dayı diyecek hâlim yok tanımadığım insana ilk günden.

 

Biraz ananeme baktı, yüz bulamayınca çıkıp gitti. Ninem de sabır çeke çeke terliğini giydi ve sandalyeye oturdu. Ona yaklaşıp elimi omzuna koydum. "İyi misin ananem?"

 

" Ne has ettiniz de kırdınız kafasını. Siz kırmasaydınız ben kıracaktım kafasını. İrezil." ahahaha. Ben boşuna süper anane demiyorum bu hatuna.

 

Bir bardak su içip ayaklandı. "Dizimi kaçırdım onun yüzünden. Bir şeye hayrı yok bari zararı olmasın diyoz o da olmuyo." başörtüsünün tepeden bağladığı uçlarını çözüp onunlarla kendine rüzgar yaptı. Ardından dudaklarının nemini bir tanesiyle sildi. Sonra o uçları tekrar tepede birleştirdi ve bağladı. Bizi mutfakta bırakarak dizisine yetişti.

 

Sinan'la gözlerimiz buluştuğunda aradaki mesafeyi kapatıp ona vura vura güldüm. O da fırsatı kaçırmadı tabi. Sırtıma öyle bir vurdu ki ciğerim çıktı yerinden. "Lann."

 

"Ölme lan hızımı alamadım tabi." çı çı çı

 

Ciddileşip geri çekildim. "Sana da dokunmaya gelmiyor. Gavura mı vuruyon?"

 

"Abartma lan. Asıl sana dokunmaya gelmiyor. Hemen ağlayacaksan oynamayalım."

 

Mağrur bakışlarla tek kolumu kendime sardım. "Gördüğün üzere benim bir kolum kullanım dışı. Yoksa ne şey yapcam be. Hem bir hileci varsa o sensindir." aslında o sana mızıkçı demeye getirmişti. Ulan ortaokul ders kitabında Mızıkçı diye bir metin vardı. Hep kötü hatırlarım bak onu. Belki de gerçekten mızıkçı olduğum içindir. Mızıkçı mıyım ben lağğn? Değilimdir bence. Kaybetmeyi sevmem evet. Hatta bazen kaybedince kötü tepkiler de veririm. Oynamıyorum ben de derim. Der miyim? Küsersem derim. Ehehhe.

 

"Giderayak dayını da dövdük lan. Hadi ben neyse de sen vurmasan iyiydi."

 

"Ne dayısı lan, adamı tanımıyorum bile. Dolandırmış gitmiş, fotoğrafını gösterme zahmetine girmemişler. Sadece ananemi de değil babamdan da borç alıp ödememiş kaçmış gitmiş. Tabi ben bebeğim o zamanlar. Ne bilsin zavallı Aysa, mama parasını dayısına kaptıracaklarını." çok da ciddiymişim bu arada. "O yüzden böyle vitaminsiz olmuşum kesin. Görüyorsun ya az önceki adamın boyunu, babam da uzundu ben kısa kalmışım. Yazık yazık. Gerçi mamalar da yararlı mı bilmiyorum. Ama büyütüyor diye duymuştum." Ne alaka şu an bunlar? Çok gereksiz oldu.

 

"Haklı olabilirsin, ben çoğunlukla mamayla büyüdüm. Fakat senin annen de uzun değil. Bence annene çekmişsin."

 

"Mantıklı tesbitin beni üzdü." ühüğğğ. Ben de selvi boylu olmak isterdim. İnsanlar bana üstten bakınca ayar oluyorum. Daha çok erkekler üstten bakıyor gerçi. Erkeklere ayar oluyorum zaten. Nerden baktıklarının bir önemi yok. Evet lan. Kaşlarımı çattım. Sinan da erkek sonuçta. Ayar oluyorum ona.

 

Ben kaşlarımı çattığım için onun yumuşak bakışları da sertleşti. Etki tepki ahah. "Sana ayar oluyorum." dedim eheheh.

 

"Durup dururken ne ayar oluyorsun manyak mısın?" haklı ama ben de haklıyım. Hep haklıyım. Aferin bana.

 

"Erkek olduğun için. Kız olsaydın çok iyi anlaşırdık bence."

 

"Zannetmiyorum. Erkek olsaydın mesela... Seni öyle çok döverdim ki karşıma asla çıkmazdın."

 

"Alla alla. Döver miydin? Yoksa dayak mı yerdin? Erkek olsaydım daha uzun ve yapılı olacağım kesin. Asıl o zaman daha fena dayak yerdin benden."

 

"İmkansız."

 

"Sensin imkansız. Hem o zaman... Yani erkek olduğum için kesin daha odun ve kalpsiz olurdum. Böyle merhametli davranmazdım. Sen de görürdün hıh."

 

"Ne olursa olsun beni yenemezsin. Ben Sinan'ım aklından çıkarma bunu. Fiziksel gücün olsa yeteceğini mi sanıyorsun? Fiziksel güçten ibaret değilim zira." geri adım atmaz asla ölse. Ben de atmam.

 

"Ben de sadece fiziksel güçten ibaret olmayacağım olum. Şaka mısın?"

 

Alayla güldü. "İyi ki erkek değilsin. Hayali bile sinir bozucu çünkü."

 

"Bu konuda sana katılıyorum. İyi ki erkek değilim. Sapık bir canlı olmadığım için yatıp kalkıp şükretmem gerekiyor."

 

Sırıttı. "Sapık olmadığına emin misin?" neğğğ?

 

"Eminim tabi. Ne diyon lağğn? Sapıklık mı yaptım yoksa? Nerden çıkardın onu? İğrenç."

 

"Kendinden şüphe ettin. Demek ki sende de bir şeyler var." lannn.

 

"Boğarım lan seni! Ne saçmalıyorsun!" sapık dedi resmen bana.

 

Kollarını kendine sarıp yanımdan kapı tarafına doğru yürüdü. "Erkek kesmiyor musun?" ona döndüm. O da bana dönüp kapının yanındaki duvara yaslandı.

 

"Ne kesecem be! Yani aslında.." elimde olmadan kocaman gülümsedim, gözlerimi yukarıya çevirdim. Hayal edermiş gibi. "Küçükken çizgi filmlerde beğendiğim erkek karakterler oluyordu. Dövüşçü, kahraman falan oluyorlardı." gözlerimi indirdim. "Gerçek erkekler sıkıcı. Kahraman da değiller. Hatta bir şarkı vardı sen anca kalp kırarsın aşk senin neyineeee diye. Can sıkıcı, kalp kırıcı ve çoğunlukla iğrençler. Aralarında konuştukları şeye yanlışlıkla kulak misafiri olduğum günden beri iğreniyorum."

 

Kaşları hafiften çatıldı. "Ne duydun?"

 

"Söyleyemem lan. İğrenç bir şey işte. Kötü bir şey. Yani bence kötü. Hepsi aynı değil diyemiyorum. Bilmiyorum. Bazıları efendi oluyor evet ama sonuçta içini bilmiyoruz. İtiraf etmem gerekirse... Biraz korkuyorum erkeklerden. Hepsi potansiyel sapık."

 

"Abartma. Hepsi öyle değil. Gerçekten değil."

 

"Kanıtlayamazsın." ahahah.

 

"Sen de bütün erkekler sapık diyemezsin."

 

" Alınma lan, sözüm meclisten dışarı."

 

"Asyaaa. Ben de erkeğim söz meclisten nasıl dışarı?"

 

"Ahhahahaha. Bir sürü sevgilin olmuş, sapıksın diyemem ama çapkınsın muhtemelen." Konuya bak Allahım.

 

Nefes verdi. "Niye gittiğimi bile unutturdun bana." girerken kapının kenarına bırakmış olduğu poşeti alıp içindekileri masaya koydu.

 

"Salep ve dondurma mı?"

 

Dudakları kıvrıldı. "Salep yapıp dondurmayı içine koyacağız. Hasta olup bizi uğraştırma diye. Hasta olunca hiç çekilmiyorsun."

 

Yan bakışlarla karşılık verdim. "Ne yaptım sanki hasta olduğumda? Sadece yattım."

 

"Sorun da orada. İyileşmek için hiçbir şey yapmadın. Nazlı bir şeysin. Dışarıdan gören sert ve güçlü sanar."

 

"Güçlüyüm ve sertim, lazım olunca."

 

"Nazlı olduğunu inkar edemedin..?" sırıttı.

 

"Nazlatanım vardı belki Allah Allah. Sevdiklerime nazlanırım ben. Anneannemi de seviyorum o yüzden öyle oldu işte."

 

Dalga geçen bir ifadeyle beni süzdü. Sonra salep paketini alıp ocağa yaklaştı. "Bir işe yara da malzemeleri getir."

 

"Al be oradan. Yaramicam hiçbir işe." masaya oturup dondurmayla bakışmaya başladım. Canım çekmişti harbiden. Ohaa lan. Sinan'ın benim için gidip dondurma alması büyük mucize. Düşündüğüm kadar düşüncesiz biri değil galiba. Şaşırtıcı. Belki onun da canı çekmiştir ben söyleyince. Yoksa canım çekti diye niye gidip alsın? O kadar da değil yani. Benim için kılını kıpırdatmaz ahahahah. Yani belki bir şeyler yapar ama bu abartı kaçıyor.

 

Benim canım da nereden dondurma çektiyse. Çok tuhaf canım var. Neyse önemli olan o değil. Müzik açıp sesini biraz kıstım. Yenecek bir şeyi beklerken zamanın geçmesi lazım.

 

Biraz bekledim boş boş. Salepin kokusu mutfağa yayıldı. Çok tatlı ve hoş kokuyor. Bir de yumuşak, yumuşacık.

 

Hazırladığı salepi üç büyük bardağa paylaştırdı. Dondurma kutusunu alıp içlerine kocaman bir kaşık dondurma koydu.

 

"Nereden öğrendin bunu?" diye sordum. Böyle şeyleri bilmesi tuhaf.

 

"Kafede içmiştim."

 

Dondurmayı buzluğa, bardakların ikisini masaya koydu. Üçüncüyü alıp anneanneme götürdü. Meraklı görünmemek için gelmesini bekledim. Böyle şeyler yapınca masum görünüyor. Annesine babasına daha çok kızasım geliyor.

 

Sonunda gelip oturdu. " İçsene lan. "

 

"Sen iç lan. Ölmezsen ben de içecem."

 

"Deli misin nesin."

 

Sırıtıp bir yudum aldım. Çok sıcakla çok soğuk aynı anda ağzıma geldi. Ama çok hoş. Hem dondurma yumuşak hem de salep. Gülümsedim beğeniyle. Belli etsem mi etmesem mi? Kararsızım. Mevzu, Sinan olunca kanıma bir gıcıklık karışıyor. Sonuçta o da en beklemediğim anlarda bana gıcıklık yapıp ağzımı açık bırakıyor. Yanında olacağım diye beni inandırıp yardım istediğimde kandırdım diyen o. Hak ediyor gıcıklığı.

 

"Değiş şu müziği." ben yapamadan gıcıklığı yine o yaptı.

 

"Ne varmış be müziğimde?"

 

"Sen rock sevmiyor muydun? Bu ne lan?"

 

"Şu an huzur verici bir şeyler dinlemenin daha iyi olduğunu düşünüyorum. Zaten sesi kısık. Neyi bozdu be seni?"

 

"Huzur verici şeylere katlanamıyorum. Bunlar huzurlu ama ben değilim belki."

 

"Ben tam bir huzur çiçeğiyim. Ahahah. Bana o yüzden mi katlanamıyorsun?"

 

"Puahahhahahahaha. Huzur veya çiçeklerle uzaktan akrabalığın bile yok. Yine de katlanamıyorum işte. Senin problemin başka." çı çı çı çı. Terazi huzur burcu derler aslında. Hep yalan dolan demek.

 

"Nedir problemim?" belki bu sayede ben de bir şeyleri çözerim.

 

"Hangi birini sayayım." dalga geçiyor, sırıtışa bak.

 

"Sayabileceğin kadarını say. Ne olduğumu anlamam için dışarıdan bir göz yardımcı olabilir." ciddiyim.

 

Arkasına yaslanıp şüpheci bakışlarıyla beni inceledi. "Seni ilk gördüğümde ayar olmuştum. Niye bilmiyorum. Gözüm tutmadı. Aslında şeyden olabilir... Bakışların duruşun falan ben aykırıyım diye bağırıyordu. Burnun havada gibi görünüyordun. Fakat tersine çok fazla kendine güvenmiyorsun. Hangisi daha büyük bir sorun bilemiyorum."

 

" Devam et devam et. "

 

" Kendine bile zıtsın sen. En büyük problemin bu. Puahahah. Çelişkisin."

 

" İstediklerimle yapmam gerekenler uyuşmayınca ne yapabilirim?"

 

" Yapman gerekenlere nasıl karar veriyorsun? Neye dayanarak?"

 

" Bazen aklıma bazen de vicdanıma. Akılcı kararlar vermek istiyorum. Kalbimin beni yönlendirmesini istemiyorum. O yüzden çileli oluyor. Bence akıl daha önemli ama ne kadar onu dinleyebiliyorum emin değilim. Bence çoğu insan öyle. Sadece ben çelişki değilim."

 

" Senin çelişkilerin daha iç içe gibi."

 

"Olabilir, bilmiyorum." gülmekle ağlamayı karıştıran insanım ben. Hep ağlamam gerektiği için gülmekle ağlamayı karıştırırsam vicdan azabı çekmem belki. Yaşananlarda benim suçum yok ama mutluluk kendi başına bir suç gibi.

 

"Çok hızlı duygu geçişlerin var. Daha önce de dediğim gibi dört mevsim gibisin. İnsanı deli edersin."

 

"Bilerek yaptığım bir şey yok. Delirtmek istesem delirmez kimse."

 

"Delirtmek istediğini çok belli edersen delirmezler tabi. Yüz ifaden seni ele veriyor. Sana başta çok şeytan demiştim ama çok düzsün o konuda. İstersen olursun gibi ama bir bakışın var... Sanki kıyamayan." nefes verdi. "Değişik bir türsün sen de işte. İşin zor. Senle yaşamak zor olmalı."

 

"Senle yaşamak çok kolaydır sanki. Ben maske koymayı beceremiyorsam sen de maskelerini çıkarmayı beceremiyorsun. Öyle ki bazen konuşturmuyorsun bile. Ben ki gururdan deliren insanım sana iyi bir şey söylemeye çalışıyorum söyletmiyorsun."

 

"Sen de bazen maske koyabiliyorsun ve ben de bazen çıkarabiliyorum. İçeceğini iç." konuyu kapatmak istediğine göre biz de kendimizi geri çekebiliriz. O benden daha zor bir insan. Kırgın. Öfkesi de kırgınlıktan. Sevgiye bile kırgın. Annesi bile geri gelse onun yaralarını kapatamaz. Her şey için çok geç.

 

Ona sarıldım. Yarım da olsa. İçimden geldi. İçindeki kırık çocuğun buna ihtiyacı olabilir. Herhangi bir insanın ona sarılması... İyi gelebilir. Ne hissettiğini bilemiyorum. İstemiyorsa ya. Tedirgin olduğum için geri çekilmeye yeltendim. Kollarıyla belimi ve sırtımı sardı. Öyle sıktı ki yine hareketsiz kaldım.

 

Çocuklara sarılınca ilk siz ayrılmayın derler, sonuna kadar sarılsınlar diye. İçindeki kırık çocuktan da ilk ben ayrılamam. Sırtını sıvazladım. Annesini neden aramıyoruz ki? Neden arayıp ona kızmıyoruz?

 

Babası karşımızda, onu tutup yüzüne karşı neden yalnız bıraktın bu çocuğu neden sevgi göstermedin diye haykırmıyoruz? Neden içimizde yaşıyoruz çoğu şeyi?

 

Söylesek ne? Söylediklerimizin bir etkisi oldu mu? Küçük olmaktan nefret ediyorum. Yani küçük olacaksam çocuk olsaydım bari. O zaman ara sıra ağlar sonra oyun oynamaya devam ederdim. Şimdi çırpınıyor, çırpınıyor ve çırpınıyorum. Bir şey yapamıyorum.

 

"Gitme... Tamam mı?"

 

"Hı?"

 

"Gitme Asya. Hayalini sevmiyorum." şimdi nereden geldi aklına ki? Ayrılıp yüzüne baktım.

 

"Mecburum biliyorsun. Vazgeçemem. Bu hayata o hayalle tutundum ben. Zaten yaşayamıyorum ki." hemen de gözlerim doldu. Hain gözler.

 

"En büyük sorunun bu işte. Çok inatçısın. Yavru çıngırak beni deli ediyor."

 

"Sizi çok sevdim ama... Söz verdim işte. Hem vazgeçsem bile birgün yollarımız ayrılacak muhtemelen. Yalnız kalacağım."

 

"Saçmalıyorsun. Biz seni yalnız bırakır mıyız? Bizimle kal."

 

"Yapamam. Hayatımın başka bir amacı yok. Amaçsız ve boşuna yaşamaktansa hayalimi gerçekleştirir sözümü tutarım."

 

"Başka amaç bulmak çok mu zor kızım!"

 

"Zor tabi! Hiçbir şey tatmin etmiyor işte!"

 

"Gerçekten delireceğim! Ben vazgeçiremiyorum tamam, herkese söyleyeceğim."

 

"Sakın. Sakın öyle bir şey yapma. Bak bu defa küser hiç konuşmam."

 

"Asya!"

 

"Lütfen. Sana güveniyorum, söylersen güvenmem."

 

"Beni dinle o zaman. Senin yapacağın şeyin kimseye bir faydası olmayacak. Asker ol tamam ama... Diğeri nasip değil mi? Mermilerin önüne mi atlayacaksın? Mantıksız."

 

"Hayır ama şehit olma düşüncesiyle asker olmak istiyorum. Nedense hemen olabilecekmişim gibi geliyor. Hayal işte. Gerçek olması için elimden geleni yapacağım. Olmazsa dediğin gibi... Nasip."

 

"İçim rahatlamıyor. Küçük buçuk bir şeysin zaten. Kendini koruyamazsın." kaşlarımı çattım hemen.

 

" Korurum ben kendimi. Öyle sana merhametli davrandığıma bakma gerçek düşmana acımam ben. Küçük buçuk da değilim. Sinirimi bozdun yine."

 

" Benden bile koruyamadın kendini. Gerçek düşmandan koruyacakmış pehh."

 

"Eğitim alacağım arkadaşım. Böyle gidip asker olmayacağım herhalde."

 

"Eğitim alsan bile yetmez. Askerlik öyle kolay bir şey değil. Orada nazını kimse çekmez."

 

"Ne nazı be Allah Allah. Orada nazlanacağımı kim söyledi."

 

"Baban böyle bir hayal kurmanı istemezdi. O zaten sen ve senin gibiler rahat uyusun diye şehit oldu. Kalkmış şehit olacağım diyorsun delirtiyorsun bizi."

 

"Öyle bir şey yok. Babam benimle gurur duyardı."

 

"Okuyup meslek sahibi olmanla gurur duyardı."

 

"Ee aynı şey."

 

"Kızım beni deli etme."

 

"Sen zaten delisin."

 

"Asıl deli sensin."

 

"Ben deli olsam bile sen akıllı kalmıyorsun. Sen de delisin işte."

 

"Beni delirten sensin. Çıldırdım senin yüzünden."

 

"Ben sana bir şey yapmıyorum."

 

Nefes verdi. Yakasını silkti. "Konuşman bile yetiyor."

 

"Kulaklarını tıka o zaman."

 

"Senin ağzını kapatmak daha kolay."

 

"Dayak yiyeceksin en sonunda."

 

"Boş tehditler savurmayı bırak. Beni dövemeyeceğini ikimiz de biliyoruz. Ve bunu milyon kez tartıştık zaten. Sende akıl yok o yüzden anlamıyorsun."

 

"Çok sinirlendim şu an. Ama sinirlendiğimde dalga geçiyorsun. O yüzden bağırmayacağım." içimden bağırabilirim. Iğğğğğğğh!

 

" Söylediklerimde doğru olmayan tek bir nokta bile yok."

 

"Akılsızım madem benimle iletişim kurma. Git aklı olan insanlarla konuş. Onlar anlar seni."

 

Sırıttı. "Seninle konuşmak daha çok sarıyor. Deliler daha eğlenceli."

 

"Akılsız demek deli demek değil."

 

"Neymiş farkı?"

 

"Var farkı işte. Nasıl açıklayım Allah Allah. Hem deliyle akılsız aynı şey olsa niye fazladan bir kelime olsun. Ne gerek var."

 

"Seçip seçip kullanalım diye. Puahah."

 

Gözlerimi devirdim. Çok sinir bozucu.

 

"Delilikte ruh ve akıl zarar görmüş oluyor. Akılsız ise anlaması kıt olanlara denir."

 

"Hımmm. Düşününce ikincisine daha çok benziyorsun."

 

"Ha ha ha."

 

"Yok yok sen manyaksın. Tuhaf tuhaf şeyler yapıyorsun."

 

"Salak, aptal, budala, gerizekalıyı unuttun bak. Onları da söyle."

 

"Budala hiç dememiştim lan. Kullanırım ben bunu. Puahahha."

 

"Hah çok iyi oldu."

 

"Aslında çok da salak değilsin ama beynin inatçı. Anlamak istemediğini anlamıyor."

 

"Biliyorum benden güçlü olduğunu ama seni dövemeyeceğim düşüncesini kabul etmeyeceğim. Belli olmaz çünkü."

 

"İyileş de deneyelim o zaman."

 

"Deneyelim."

 

"Manyaksın işte. Haklıyım."

 

"Hemen iyileşmek istiyorum."

 

"Yenilmek için heyecanlı bir yavrucak."

 

"Hiç durmadan kaşınan bir turşucuk."

 

"Kızım ben seni uyarmadım mı daha bugün? Bir saat bile olmadı. Gıdıklarım bak."

 

"Sen görürsün lan."

 

"Ne yapacaksın çok merak ettim bak. Ahahah."

 

"Bulurum bir şey."

 

"Ohooooo. Sen bulana kadar ben kırk kere daha seni delirtirim." haklı mı ne? Yeniyor bu gıcık beni. Offf. Küstüm oynamıyorum. Oha lan ehehehe. Aklıma geleni yapsam mı? Ama çok kızabilir. Korkuyor musun lan! O seni deli ediyor sen de yapp! Ama o sözleriyle yapıyor.

 

" Sana bir şey yapsam vicdan azabı çekmem gerekir mi? İntikam sonuçta. Senden korkmuyorum da kötü hissedersen vicdan azabı çekebilirim."

 

Tek kaşını kaldırdı. "Yap. Ben daha fenasını yaparım. Vicdan azabı çekmezsin."

 

"Çok düşüncelisin teşekkür ederim." ey Allahım ya

 

"Ne demek." keyfe bak. Yapayım da gör.

 

Sürahiyi alıp baştan aşağı Sinan'ı yıkadım. Hızla doğrulup sürahiyi elimden aldı. Suyun kalanıyla o da beni yıkadı. Ayağa kalktığımda yine öldürücü bakışlarımız buluştu. Bu sefer ben dalga geçeceğim.

 

"Gel de sana pijama vereyim. Pembe kalpli falan, tam senlik." Nihahahahha

 

Sürahiyi sertçe masaya koydu. "Başardın. Deli oldum. Şimdi daha fenasını yapmakta sıra."

 

"Lağğn karşılık verdin ya zaten."

 

"O yeter mi sence? Ben cevap vereyim yetmez."

 

"Selam verdik borçlu çıktık."

 

"Cık. Kaşındın baya."

 

"Napacan lan!"

 

Bileğimi tutup beni kendine doğru çekti. "Bittin sen." işkence mi edecen lağğn? Abartma Asya. Yoksa ibreti âlem mi?

 

"Öhhöm. Germe insanı ne yapacaksan yap."

 

"Pekâla." soğumaya yüz tutmuş içeceğini alıp bana yaklaştırdı. "Biraz tarçın kok." Ulann. Keşke ben onu dökseydim.

 

Bardaktaki bütün içeceği başıma döktü. Gözlerimi yumdum. Kolum kırıkken üstümü değiştirmek bile çile. Şimdi duş almak zorundayım. Tam soğumamış. Isındım. Gülmek istemiyorum.

 

Gözümü açtığım gibi yüzümü göğsüne bastırdım. Başımı hızlıca sağa sola çevirerek yüzümü tişörtüyle sildim.

 

"Lağğğn!"

 

Geri çekilip sırıttım. "Asıl sana lağğn. Biraz da sen tarçın kok." yere dökülenleri görünce gülüşüm silindi. "Lağğğn. Yandık. Ananem bizi vuracak."

 

"Ne?"

 

"Yerlere bak."

 

"Silelim hemen."

 

"Neyle sileceğiz?" telaşla sağa sola yöneldim. Beni durdurdu.

 

"Saçın damlıyor salak." mutfak peçetesinden bayağı bir koparıp saçlarıma bastırdı. Fazlalıkları alınca yeni peçete koparıp elime tutuşturdu. İçecekli peçeteleri çöpe attı. Süngeri alıp yaklaşıyordu ki bağırdım. "Sakın onunla silme anneannem daha çok kızar!"

 

"Çöpe atarız salak!"

 

"Anlamaz mı sanıyorsun! Ben geçen atıyordum izin vermedi düşün!"

 

"Anlarsa anlasın kızım!"

 

"Tabi sen olmican dimi burdaaa!"

 

"Nazlanırsın kızamaz. Çekil şurdan. Bir işe yaramıyorsun zaten. İyice beter ettin ortalığı."

 

Ağzım açık kaldı. "Bana diyene bakın hele!"

 

"Çık lan! Çık şurdan!" beni kenara itip yerdeki ıslaklıkların fazlasını aldı. Sonra süngeri yıkayıp köpükledi ve güzelce halıya sürterek temizledi. Oturup bacak bacak üstüne attım. Ahahaha. İçeceğimden içip sırıttım. "İyi temizle aferin."

 

"Kaşınma kızım! Seni sünger yapıp yere sürterim."

 

"Sen kendi saçını sürt be yere. Daha çok benziyor süngere. Acaba sünger gibi çeker mi suyu? Denesek mi?"

 

"Saçmalama gerizekalı! Eğer..." içeceğimi başına döktüm. Süngeri yere vurup kurt bakışlarını bana kaldırdı. Sen yapınca iyi de ben yapınca mı sıkıntı? Bu sefer kesin öldürecek. Eyvah ki ne eyvah. Bardağı masaya koydum. Acaba hâlâ nefes alabiliyorken kaçsam mı? Güzel plan.

 

Belimden kavrayıp beni yanına çekmeseydi belki uygulanabilirdi. Alnını alnımda buldum. Bu sefer kafa atmak da bir işe yaramayacak belli. Kurtarın beniğğğğ. Rahat dursaydın sen de. O da rahat durmadı bana ne.

 

"Bela mısın kızım?" yabanî hayvan gibi.

 

"Sen neysen ben de oyum."

 

Beni bırakıp geri çakildi. Süngeri yerden alıp bana uzattı. "Temizle yeri. Çabuk ol. Daha saçımı yıkacaksın."

 

"Yok artık. Ben niye yıkıyorum senin saçını be!"

 

"Ağzına sıçtığın için olabilir mi! Dediğimi yap yoksa intikam işini abartırım."

 

"Tek kolla nasıl yıkicam saçını gerizekalı!"

 

"Dua et ayaklarımı yıkatmıyorum. İnsaflıyım."

 

"Iyyyy. Ne kadar da iğrençsin."

 

"Kes kes işine bak." Almadığım için süngeri kucağıma attı. Doğrulup peçeteyle kendi saçlarını silmeye başladı.

 

Nefes verdim. Nasıl oluyorsa asla en son intikamı almış olamıyorum. Yazık bana. Güzel güzel içecek içiyorduk ne ara bu hâle geldik? Anneaannem bizi böyle basmadan yeri sileyim bari. Neydi benim günahııııııım?

 

Gitti salepler. Tadı güzeldi oysa. Ben sadece su dökmüştüm. O başlattı diğerini. Dayak istiyor. İyileşeyim de görsün gününü. Mahvedicem onu.

 

Süngeri tekrar tekrar yıkayıp halıyı sildim. Temiz olduğuna inka olunca kalktım. Süngeri çöpe attım.

 

Beni ensemden yakalayıp mutfaktan çıkardı. Gördüğüm muameleye bakar mısınız? Yavru kedileri anası böyle götürüyo. Çoğu canlı böyle galiba.

 

Anneanneme görünmeden üst kata çıktık. Banyonun önüne varınca ensemi bıraktı. "Git bana doğru düzgün bak altını üstünü her yerini çiziyorum 'doğru düzgün' kıyafet bul gel."

 

Yan yan bakıp odama gittim. Ondan aldığım tişörtü ve ondan çaldığım hırkayı dolapta buldum. Siyah salaş pantolonlarımdan birini aldım. Belki giyer. Ahahahahahahha. Kapri gibi olur kesin. Ananemin şalvarlarından mı versem? Ahahahahaha. Ay bakar bakar güleriz. Bir tane de havlu çıkardım.

 

Sinan'ın yanına döndüm. Elimdekileri uzattım. "Pembe bir şeyler getirmek isterdim ama canımı seviyorum."

 

"Canını sevseydin bana bulaşmazdın." kıyafetleri aldı. "Kolun kırık diye salıyorum seni. İyileştiğinde bedelini ödeteceğim."

 

"Taam taam işine bak. Haydi."

 

"Sana insaf etmemek gerek lan." banyoya girip beni de içeriye çekti. Sonra kapıyı kapattı.

 

"Lağğn! Saçmalamaz mısın?"

 

"Kaşınıp durma sen de. Özür dilersen gitmene izin veririm." işte en nefret ettiğim şey. Bir şeylere zorlanmak. Sinan'ı cıbıldak görmek istemiyorsan özrünü dile çık salak. Ohaaa salak mısın? Sadece saçını yıkacayak yani. Muhtemelen tişörtünü çıkarıp...

 

"Özür dilerim. Keşke yapmasaydım da oldu işte bir kere. Yaptık bir hata. Affet, bağışla. Yolla beni."

 

"Ne oldu birden yüz seksen derece döndün."

 

"Çıkmak istiyorum."

 

"İnat edip beni delirtmen gerekiyordu normal şartlarda. Ulan ne iş çeviriyorsun?"

 

"Ne iş çevireceğim be!" özrümüze de inanmıyor şuna bak. "Hemen çıksam mutlu olacağım. İnat etsem salmayacaksın. Ben de o yüzden işime geleni yaptım."

 

"Hah bak bu işte. İşine gelen. İşine geleni yapman hoşuma gitmedi. İşine gelmemesi lazım. Öyle zevkli oluyor."

 

"Lağğn! Sinan! Delirtme beni! Üstünü başını değiştireceksin zaten çıkmam lazım o yüzden."

 

Dudakları kıvrıldı. "Aklıma gelmemiş. Neler düşünüyorsun sen öyle? Sapık olduğunu söylemiştim."

 

"Lağğğğn! Yolarım lan seni! Sensin sapık! Sal beni yoksa tekmeyi koyarım."

 

"Bayılmıyorum lan sana. Defol." kapıyı açtı. Çıktığım gibi kapattı. Deli mi ne. Niye önce o banyoyu kullanıyor ki? Kız olan benim. Bu işte bir terslik var. Zaten bizim anlaşma şeklimiz anneannemin örgüleri gibi iki ters bir düz. Yok yok hep ters hep ters.

 

Odama dönüp kendime de giyecek bir şeyler seçtim. Saçımı yıkarken canım çıkacak. Yapacak bir şey yok.

 

Yirmi dakika falan sonra Sinan odaya geldi. Gerçekten pantolonumu giymiş. Dizlerinden biraz daha aşağıya kadar gelmiş. Gülmeden edemedim. Verdiğim havluyu saçına sarmış. Ahahahh.

 

"Gülme lan." sandalyeme oturdu. "Tarak marak bişey ver."

 

"Çekmeceden al lan işim gücüm var bin ton." kıyafetlerimi alıp odadan çıktım. Banyoya gidip çile dolu dakikalar geçirdim. Tek elle saç yıkamak, eğri durmak... Üstümü çıkarmak ayrı eziyetti zaten. Belimi doğrultamıyorum artık. Öldüm lağğğnn.

 

Saçıma banyodaki havlumu sarıp temiz kıyafetleri giydim. Bu da ayrı çile. Kolum iyileşsin artık lütfen yaaa.

 

Salepli kıyafetleri makineye atıp makineyi çalıştırdım. Lekeler tazeyken çıkar. Hem bu çocuğun yarın bir şey giymesi gerek. Çok düşünceliyim lanet olsun. Gidem de biraz dalga geçem. Eheheh.

 

Elimi yıkayıp banyodan çıktım. Odaya girdiğimde Sinan saçlarını taramış ayak ayak üstüne atmış çekmecemi karıştırıyordu. Geldiğimi fark etmesine rağmen istifini bozmadı. Çı çı çı çı.

 

Kapıyı kapatıp ona yaklaştım. Çekmecedeki mandal tokalardan birini aldım. Sinan'ın önündeki saçlarına taktım. Tipine baktım ve kahkaha attım. "Keşke kız olsaydın, baya yakıştı."

 

"İyi ki kız değilim. Yoksa seni yolardım. Puahahah. Bütün evrenlerde seni yenmek bir süre sonra sıkar."

 

Göz devirip tarağımı aldım. Uzaklaştım, yatağıma oturdum. Gıcık hep gıcık. Havluyu saçımdan çektim. Tarağı bastıra bastıra saçımı taradım. Sinirimi çoğunlukla saçlarımdan çıkarıyorum zaten.

 

Dalga geçecektim güya. Yine sinirlendim. Ulan telefonumu aşağıda unutmasaydım fotoğrafını çeker onu fotoğrafıyla tehdit ederdim. Neden yapmıyorum ki? Ehehehh.

 

"Telefonun yanında mı? Badem'i aramam lazım. Benimki aşağıda kaldı. Şimdi aramazsam unuturum sonra aramam kesin."

 

Telefonunun şifresini girip yavaşça yatağın üzerine attı. Hemen alıp WhatsApp'a girdim. Nerdeyim lan. Ulann arşivlemiş beni. Yavru yazıp yılan emojisi koymuş. Başka nasıl kaydedebilirdi ki. Neyse. Ahahah. Kamerayı açıp hızla fotoğrafını çektim ve kendime gönderdim. Silse de fotoğraf benden gitmeyecek. Nihahahahahhahaha.

 

"Lan! Ne yaptın! Fotoğrafımı mı çektin sen? Birine göndermedin inşallah! Lağğn!"

 

"Bağırma lan bir şey yapmadım."

 

Yanıma geldi, telefonu elimden çekti. Bakındı bakındı bir şey bulamadı. Nihahahahha. Oturup ensemi kavradı. "Ne yaptığını göstermezsen bu sefer gerçekten kötü olur küçük böcük."

 

"Sensin lan böcük. Arşivlenenlere bak belki bulursun. Oraya bakmak aklına gelmez tabi. O yüzden atmışsın beni arşive." dediğimi yaptı.

 

Fotoğrafını görünce sen bittin bakışları eşliğinde böğürdü. "Ulannnn! Kendinden de sileceksin bunu yoksa sana sakal bıyık çizer, fotoğrafını çeker, itiraf sayfasında paylaşırım." on saniyede nasıl tehdit edecek malzeme bulabiliyor lağğn!

 

"Tamam lan. Silerim." asla silmicem. Nihahahahahahahahahahha.

 

"Şimdi sil. Telefonunu getir önümde sil."

 

"Üşeniyorum aşağı inmeye."

 

"İn lan. Çıldırtma beni."

 

"Çıldır bana ne."

 

"Bak yaparım dediğimi."

 

"Üfff. Biraz oturayım öyle ineyim bari. İnsaf ya. Zaten belim çıktı eğri durmaktan."

 

"İyi tamam biraz dinlenebilirsin. İzin veriyorum." sabır sınavı. Neyse uğraşmicam biraz kafam dinlensin. Sürekli sataşmaktan yoruldum.

 

"Ensemi sal." ensemi saldı. Allah razı olsun.

 

Uykum geldi. Gitse de uyusam. Fotoğrafı silmeden asla gitmez bu. Aşağıya inmeye de acayip üşeniyorum. Uyuyakalsam bile uyandırır fotoğrafı silmem için. Zalım. Hadi Asyaaaa üşenme. Hallet işini de uyu. Hadi asker.

 

Birden kalktım. Kalkmışken hızlıca yaparım her şeyi şimdi. Odadan çıkıp hızla merdivenleri indim. Mutfağa geçtim, kalabalıkları topladım. Çöpleri çöpe bulaşıkları makineye...

 

Fotoğrafı indirip gizli kasaya sakladım. Anneannemin yanına ışınlandım. "Sinan burada kalacak nerde uyusun?"

 

Dizisinden bana döndü. "Misafir odasının birini veriver."

 

"Tamam." gülümsedim ananame. O da aynı şekilde karşılık verdi. Yukarı çıktım, odaya girdim. Sinan'ın yanına oturup WhatsAppı açtım ve fotoğrafı sildim. Elimden alıp galeriye girdi ve fotoğrafı aradı. Bulamayınca telefonumu bıraktı.

 

"Eyvallah." saçındaki toka hâlâ duruyor. Ahahaha. Kovsam ayıp olur mu? Git uyuyacam desem falan. O yapar da ben yapamam öyle şeyler.

 

"Sol taraftaki odada uyursun, anneannem öyle dedi."

 

Başını salladı. "Saat erken." ama benim uykum var. Yatağın başlığına yaslandım. Yastığımı kucağıma aldım.

 

"Bir şey diyeceğim ama yanlış anlama."

 

Bana baktı merakla. "Söyle."

 

"Anneni birlikte arayalım mı?"

 

"Hazır hissetmiyorum."

 

Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Kusura bakma, seni üzmek için söylemedim."

 

"İyiyim, sorun yok."

 

"Üzüldüysen kızabilirsin."

 

"Senin uykun geldi herhalde, saçmalamaya başladın." uykum var ama saçmalamıyorum.

 

"Ey Allahım."

 

"Yat hadi. Kalkıyorum zaten."

 

"Çamaşırları unutma o zaman. Yani en azından bitince kendininkileri as. Yarın lazım olur."

 

"Ne zaman bitecek?"

 

"Bir saate biter herhalde."

 

"Nereye ascağım?"

 

"O odada şey var. Adını bilmiyorum girince görürsün."

 

"Tamam." telefonunu alıp kalktı. Kapının oraya kadar yürüdü. "Hazır olduğum zaman ben sana söyleyeceğim." önce anlamayıp mal mal baktım. Sonra ampül yandı. Hee dedim anasını diyor.

 

"Tamam." bekleme süresi oluştuğu için gülümsedim. Açığı kapatmak gerek.

 

Gece lambasını açıp ışığı kapattı. "İyi geceler."

 

"Tamam." mı? "Sana da." acilen uyusam iyi olur.

 

Odadan çıktığı gibi yorganın içine girip yastığımı başımın altına koydum. Ahh ne kadar güzel bir duygu. Yumuşacık. Huzur uykuda var. Ve yumuşacık örtülerde. Sıcak ve yumuşak. Salep gibi. Ben de salebin içindeki dondurmayım herhalde. Ahahahahhaha.

 

🖤

 

Deli... Çıldıracağım. Bir insanı tatlı bulmak ne kadar da sinir bozucu. Salağğğk.

 

Odadan çıkınca kendimi dövesim geldi. O derece. Yanıyorum lağğn. Kafayı yiyeceğim.

 

Ben bu hâllere düşecek adam mıydım? Saçıma taktığı tokayı bile çıkarasım gelmiyor. Keşke daha çok tartışsak, çıldırsak, kafayı yesek birlikte. O beni delirtir de ben onu akıllı bırakır mıyım?

 

Dediği odaya gidip kendimi yatağa bıraktım. Ulan acaba gerçekten delirmiş olabilir miyim? Böyle salak salak sırıttığıma göre kesin delirdim. İçim yanıyor. Nerden çıktı geldi de yaktı beni.

 

Sevince nasıl da zararsız ve sıcak. Miyavlaması boşuna değil kedi gibi işte.

 

Saftrik şey.

 

Giydiğim pantolona bak Allah aşkına. Rezillik. Asla yapmayacağım başka ne kaldı?

 

Ben bu kızla her şeyi yaparım abi. Bahsettiği mutluluk sinyalini ilk defa birinden aldım.

 

Ben bu kızla her şeyi yaparım... Futbol oynarım, basketbol oynarım, bulaşık yıkar yemek yaparım, kavga eder dövüşürüm, barışır deli gibi sarılırım... Hiç bırakmak istemem.

 

Bu kızla plan yapar birilerini kavuştururum, inatlaşır keçi olurum, adam döverim. Puahahahahha

 

Beraber dövüştüğümüz gün bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım. Hediyeyi ona vermek çekmişti canım. Diğerlerine haber verip beni kurtarmaya çalıştığı için değil. Beni şaşırttığı için de değil. Değişik bir canlı bu bir gerçek. Hem sevip hem de sevmediği için belki. Bu ne saçma bir şey lan.

 

Kendimi onda görmem de ayrı bir vaka. Benmişim gibi, oymuşum gibi... Tuhaftı. Ruh ikizi falan mıyız yoksa? O ne lan boktan bir şeye benziyor. Çok zıttız biz. Kilitle anahtar gibi. Gerçekten delirmişim. Baya zıttız. Ben affedici değilim, canımı yakanın canını yakarım. O ise karşılık verince bile vicdan azabı çekiyor.

 

Başta erkek fatma demiştim ancak şu an karşımda o kadar kız ki. Lanlı lunlu konuşmasına bakmayın. Bana kafa tutmasına da... Hatta yakama yapıştığında çok çekici. İşte bu diyor ruhum. Yani şimdi diyor. Önceden çıldırıyordum. Kendini ne sanıyor bu küçük şeytan diyordum.

 

Yakama yapışsın, beni uğraştırsın, sarssın beni. Kendime yapamadıklarımı bana yapsın. Sadece o yapsın. Çıldırtsın ki çıldırtayım. Yoksa hayat çok sıkıcı zaten.

 

Güzelliğinden bahsetmeye gerek duymuyorum. Daha güzellerini gördüm. Hiçbiri beni böyle yakmadı. Onun gözleri yeter. Ölüm emri gibi gözleri...

 

Bazen şefkatiyle, bazen öfkesiyle... Her seferinde bıçağı farklı yerden saplıyor o gözler. "Vay beni beni beni gel öldür beni..." ona söylediğim şarkıları üstüne alınmıyor. Salak işte anlamıyor.

 

Anlamasın zaten, başıma bela alamam. Kaçar gider şimdi delirtir beni. Bırakmam.

 

Bıraktın olum. Dostunla sevgili olduğunu kafana vura vura hatırlatmam mı lazım? Ahh ahh. İmkansızlık acıları da vardı değil mi? Hep yakın olmak isteyip hiç yakın olamamak mı benim kaderim? Yakınız da bir yandan da değiliz.

 

Asya için savaşamam. Eğer savaşırsam onu alırım. Onu alırsam dostuma ihanet etmiş olurum. Kardeşime öyle bir şey yapamam. Bazen acı çekmek şerefsiz olmaktan iyidir.

 

Aralarını yapacağım diye tutturmam da vicdan azabındandı. Deli gibi uğraşsam da belki olmazlar diye umut etmiştim. Asya kabul etmez sanmıştım. Bilmiyorum, kafam karışıktı.

 

Bir yandan da onların olmaları daha doğru geliyordu bana. İskender'in benden düzgün olduğunu babamla birlikte bütün dünya biliyor. Sevmeyi bile beceremeyen herifim ben. Yalandan insanlara iltifat etmekle gerçek duygularımı güzelce ifade etmek aynı değil. Güzelsin yerine çirkin olmuşsun derim ben. Çok tatlısın yerine salak derim. Çok güzel seviyorsun, şefkatlisin falan yerine bir şeye benziyorsun derim. Kıyamam yerine acıdım... Kötü olanı söylerim işte. Ahh ahh.

 

Başka ne kaldı? Anasıyla babam evli. Rahat duramayıp evlendiler. Kader baştan vurdu beni. Yine de onların ilişkisi beni durdurmazdı.

 

Beni durduran tek şey İskender'in aşkı. Aramıza girmemesi gereken en kötü şey aşk. Baştan beri sevmiyor olsa yine mücadele ederdim. Fakat o baştan beri seviyor ben de ona engel olmak için çabalıyordum. Önce ben fark etmeliydim.

 

Asya da yüzeysel olarak sevilecek biri değil ki. Tanıdıkça açılıyor. Ve ben kimseye vurulmamışım bu zamana kadar, düşmanıma mı vurulacaktım? Babamın saçma kararı yüzünden kardeş olacağımızı sanıp hiç o tür bir düşünceye kapılamamıştım. Kardeş olmakmış... Ne saçmalık. Baştan tanısaydım onu, olaylar olmasaydı işte o zaman belki bir şansım olurdu. Fakat o olaylar onu bana daha çok çekti. Kaderin cilvesi.

 

Her ne olursa olsun insan sevmekten vazgeçemiyor. İskender'le sevgili olsa bile aklımdan çıkmıyor.

 

Deli oluyorum bazen öfkeden. Elini tuttuğu an... Saçını öptüğü... Ben yapamam onları.

 

Ben onun saçını değil dudaklarını öperdim. Daha önce de yaptığım gibi. Hastaydı salak, farkında değil.

 

Doğru düzgün insan olmakla uğraşamam. O an öpesim geldi. O da gülümseyip beni kandırdı. Gülümsemeseydi belki vicdan azabı çekerdim. Ama çekmiyorum. Belki de çekmem gerek. Uyurken gülümsedi sonuçta. Çekmicem.

 

O öpücük sadece sevgi içeriyordu. Hiçbir pis duygu karışmamıştı ona. İlk ben öptüm. İlkini kimseye kaptırmam.

 

Başkası öpmesin. Ağlarım lan. O gün o deftere İskender'le olan mutlu sonunu yazarken ağladığım gibi.

 

Nefes verdim, ancak nefes verilir buna. Başımı duvara yasladım. Saçıma taktığı tokayı çıkarıp avucuma bıraktım. Onun her şeyini seviyorum. Tokasını bile. Hiç taktığını görmediğim tokasını. Asya'nın gelip beni sarsmasına ihtiyacım var. 'Ne yaşıyorsun lan sen!' diye bağırarak yakama yapışsın. Benim yapacak halim yok herhalde bunu. Hep haklı olan benim. Sonunda bana hak verip sakinleşecek. Benim de hoşuma gidecek.

 

Ondan daha ağır bir vakaya dönüşmek üzereyim. Aynı tımarhaneye gideceksek sıkıntı yok aslında. Onu orada da delirtirim.

 

Benim için kendini siper etti deli gibi. Anam bana yapmadı bunu. Savunmasızken bırakıp gitti. Ulan be.

 

Bu bir suç. Ulan Asya. Ben burada çıldırıyorken uyu sen yan tarafta.

 

Donuma bakın amk, beli lastikli. Puahahahha. Yoksa onun kıyafeti bana olur mu? Üstümdekiler de zaten benim. Çıldırdım.

 

Çok manyak bir şey. Bu duygu... Manyak bir şey. Aklı olan kullanmasın. Puahahahha. Ben aklıma hakim olamadım. Sevme yanarsın kardeş.

 

Yanarsam yakmasını da bilirim ama yapmamam lazım.

 

Yat lan. Yatamam lan kıyafetleri bekliyorum. İyi akıl etti salak. Bu donla bir yere gidemem. Bu bile yakıştı o derece karizmatiğim.

 

Sıratarak başımı yastığa koydum. Kim ne derse desin çıldırtmaya devam. Çıldırmaya da...

 

🖤

 

İşte gelmişti o an. Annesiyle konuşup gerçeği öğrenecekti. Kahvaltıdan sonra Sinan'la birlikte onların evine gelmişti. Annesi şaşırmışsa da bu duruma sevinmişti.

 

Konuşmak için odaya çıktılar. Başak sevincini ifade edemeden Asya konuyu açtı. "Hasta mısın? Neden ameliyat olacaksın? Benden ne gizliyorsun? Ne zamandan beri saklıyorsun?"

 

"Sen nereden biliyorsun?" yatağa oturma tenezzülünde bulunmayan kızını yanına çekti.

 

"Soruma cevap ver. Daha önemli olduğu ortada."

 

"Hasta değilim. Yani düşündüğün gibi bir şey değil muhtemelen. Rahmimi aldıracağım."

 

"Ne? Neden?" aklına gelen kötü şeyleri susturmak için içinde savaş veriyordu.

 

"Timör oluştuğu için. Kötü huylu değilmiş ancak aldıracağım."

 

"Yalan söylemiyorsun değil mi? Ciddi bir şeyse ve..." sana bir şey olursa seni affetmem diye devam edecekti, etmedi.

 

Başak kızını göğsüne çekti, kollarını ona sarıp saçlarını okşadı. "Yalan söylemiyorum. Ciddi bir şey yok. Seni bırakmaya niyetim yok."

 

"Ama evlendin, bıraktın çoktan."

 

"Bırakmadım. Seni yaraladım üzgünüm. Affet beni ha?"

 

"Gidecekmiş gibi konuşuyorsun ama... Sana ne kadar öfkeli olsam da..."

 

"Öyle bir şey yok. Gitmeyeceğim. Affet anneni."

 

"Seni affedersem babama ihanet etmiş olurum." sarılmaya devam ederken böyle konuşmasına güldü Başak.

 

"O yüzden değil, seni anlamadığım, dinlemediğim, iyi bir anne olamadığım için beni affet. Sana vurduğum, cezalandırdığım için beni affet."

 

"Buna ameliyattan sonra karar vereceğim. Eğer beni bırakırsan affetmeyeceğimi bil. İyileşirsen de yaptıklarını sileceğim, o adamla evlenmen dışında."

 

"Pekâla. Sıra geldi para mevzusuna."

 

"O konuda netim."

 

"Harçlığın olmadan nereye kadar gideceksin? Kıyafetlerin eskiyecek, canın bir şeyler çekecek, ihtiyacın olduğunu da biliyorum. Mecburi ihtiyaçlarını karşılaman gerek."

 

"Kolum iyileşsin ben başımın çaresine bakarım."

 

"Sen dersine çalış, başının çaresine bakacakmış. Kime çektin sen böyle? İnat da inat."

 

"Ananem dedeme çektiğimi söyledi."

 

"Annem hep haklı."

 

"Ananem candır."

 

"Gelmeye niyetin yoktu ama bakıyorum da anneannensiz duramıyorsun."

 

"Melek gibi kadın. Ben olsam onu bırakıp evlenmezdim. Evlenmeseydin üçümüz yaşardık. Şart mıydı evlenmen?"

 

"Konu dönüp dolaşıp aynı yere geliyor. Yeni bir hayat kurmak istedim. Güçlü olmam sana da yetmem gerekiyordu. Ben o kadar güçlü değilim kızım. Her şeyde o kadar zorlanıyordum ki anlatamam. Yapamadım. Her şeye koşamadım. Beni anlayacak birilerine

İhtiyaç duydum. Çevremdeki insanların çekip gidişlerini izledim. Yalnızdım. Belki sen de alışırsın, mutlu oluruz sanmıştım. Ama sen beni bile sildin. Sanki annen değil de önemsiz bir insanım senin için. Kızlar babalarını sever ama annelerini de anlar bazen."

 

"Anlayamam ben seni. Bende bu evliliği anlayabilecek kadar nöron yok. Kabul et ki o konuda gerizekalıyım. Asla anlamayacağım."

 

Kızınını başına vurdu hafifçe. "Anlatıyorum hâlâ anlamıyorsun."

 

"Yalnız kalmamak için biriyle evlenilmez. Bana yorulduğunu söyleseydin sana destek olurdum. Anneannem de destek olurdu."

 

"Hayatın ne getireceğini bilemezsin."

 

"Hayat bir şeyler getirmez, insanların tercihi bir şeyler getirir."

 

"Anlamanı beklemiyorum artık. Sadece anneni görmezden gelme." ne derse desin kızının gönlü yatışmıyordu. O yüzden artık tek hedefi onu kendiyle tutabilmekti. Saçlarını okşayıp öptü.

 

Asya bir şey demeden kollarının arasından çıktı. Konuyu değiştirdi. "Senin kardeşin geldi dün."

 

"Ne? Kayahan mı geldi?"

 

"Ananem bir güzel terlikledi. Tabi tanımadığım için önce ben vurdum kafasına tavayla."

 

"İyi yapmışsın. Hak ediyor."

 

"Herhangi bir sorun yoksa ben gidiyorum. Kendine iyi bak. Dikkatli ol."

 

"Öyle hemen kaçmak yok. İskender'le sevgiliymişsin. Hiç de haberimiz yok."

 

"Hiç haberiniz yokmuş gibi görünmüyor. Her şeyi birbirinize anlatıyorsunuz değil mi siz gün yapan kadınlar?"

 

Asya'nın burnunu sıktı. "Sadece kadınlar değil."

 

"Hoşlanmadım. Özel diye bir şey var."

 

"Sus kız. Ne özeli? Biz senin aileniz."

 

"Öfff."

 

"Aranız nasıl? İskender iyi çocuk, saygılı, efendi, yakışıklı."

 

"İyi."

 

"Yakışıyorsunuz."

 

"Sağ ol. Kaçsam mı ben artık acaba?"

 

"Kaç bakalım. Birgün sen gelip anlatmak isteyeceksin."

 

"Öhhöm. Byee." yataktan kalkıp hızlı adımlarla odadan çıktı. Derin bir nefes aldı. Hisleri birbirine karışmıştı ancak yeni bir yalan yoksa annesinin hastalığı konusunda içi rahatlamıştı.

 

Merdivenleri indiğinde Sinan'la karşılaştı. Yüz ifadesinden bir şeyler çıkarmaya çalışıyordu Sinan. Hafiften gülümsedi Asya. "Dediğin gibi çok ciddi bir şey değilmiş."

 

Sinan yine de sarıldı ona. Asya'nın ona yaptığı gibi kızın sırtını sıvazladı. "Beni dinle, rahat et demiyorum boşuna sana."

 

"Sağ ol. Sen söylemeseydin bundan da haberim olmayacaktı."

 

"Eyvallah. İyisin iyisin."

 

"İyiyim."

 

"Güzeell. Bunun şerefine çiğköfte yiyebiliriz."

 

Asya, Sinan'dan ayrılıp mahcubiyetle yüzüne baktı. "Gitmem lazım."

 

Hafiften kaşlarını çattı, kızın bileğini kavradı. "Nereye?"

 

"İskender'e söz vermiştim. Buluşacaktık. Beni bekliyor."

 

Bileği sıktı ardından bıraktı. 'Gitme' diyecek hâli yoktu. Bırakmak istemiyordu. Dün akşam ona sarılmış şimdi başkasına sarılacaktı. Tüm o güzel anların bir sonu vardı. Acı ve onur kırıcı bir sonu. Bir şey diyemedi. Belki de uzak durmalı başka kızlarla gününü gün etmeliydi. Sevgilisi de vardı.

 

Tek istediği acı içinde bile olsalar Asya'yla olmaktı. İçinden birkaç küfür savurdu.

 

"Görüşürüz." dedi Asya.

 

"Bakarız." diye cevapladı Sinan.

 

Asya, anlam veremeyen bakışlarının ardından evden ayrıldı. İskender'e buluşacakları yeri yazıp yavaş adımlarla ilerledi. Her şeyi düşünmekten yorulmuştu. Gelişine yaşayıp gidecekti. Hiçbir şey düşünmemek için zihninden şarkı söyleyerek parka kadar yürüdü.

 

Bankın birine oturdu, İskender'i beklemeye koyuldu. Madem sevgili olmayı beceremiyordu arkadaşken nasılsalar öyle davranacaktı. İşi tamamen İskender'e yıkmak doğru değildi. Çocuk çabalayıp karşılık görmeyince üzülüyordu. Eskisi gibi takılmayı becerebilmeliydiler. Aralarında daha doğru düzgün bir ilişki olmadan bütün herkes öğrenmişti. Bu, Asya'yı daha çok geriyordu.

 

Arkasından önüne doğru uzanan çiçek buketi ile omzuna tarafa çevirdi başını. "İskender."

 

"Çiçekler sana gelmek isteyince dayanamadım. Getirdim onları da."

 

"Zahmet etmeseydin. Sağ ol. Böyle şeylere sürekli para verme." iyi bir şey söylemek istiyordu, söylediğinin iyi mi kötü mü olduğuna karar veremiyordu. "Yani seni düşündüğüm için, yanlış anlama."

 

"İçimden geldi."

 

"Sağ ol." buketi yavaşça aldı. Gülümsedi.

 

"Rica ederim." Asya'nın yanına oturdu. "İyi misin? Annenle konuşacaktın."

 

"İyiyim, annem ameliyat olacak diye tedirgindim ama çok ciddi bir şey olmadığını söyledi."

 

"Geçmiş olsun."

 

"Sağ ol."

 

"Her ne ameliyatı olacaksa iyi geçecektir. Endişelenme."

 

"Teşekkür ederim."

 

Kolunu Asya'nın omzuna atıp onu kendine yaklaştırdı. "Ben yanındayım." sonra onun şakağını öptü.

 

"Sağ ol." Teşekkür etmekten başka bir şey yaptığı yoktu.

 

"Rica ederim Asyam."

 

"Sen nasılsın?"

 

"Şu an çok iyiyim."

 

Ne diyeceğini bilemedi bir süre. Konuyu değiştirdi. "Aslında benim bir fikrim var. Yani yine bir şeyler mi yazsak beraber?"

 

"Yazmak mı? Şimdi mi?"

 

"Evet. Napıcaz ki başka?"

 

"Konuşabiliriz."

 

"Ne konuşacağız?"

 

"Kendinden bahset biraz, hayallerinden. Söylersem samimiyetsiz gelir dediğin bir hayalin vardı."

 

Yutkundu. Ne söyleyeceğini bilmiyordu, gerçekleri söylemek istemiyordu. Söylerse onu vazgeçirmeye çalışacaktı. Sinan'a da mecburen söylemişti. Yoksa kimseye anlatmayı düşünmüyordu. Ama söylememek de bir bakıma haksızlık değil miydi? Her konuda kıvranmak zorunda mıydı? İki seçenekten birini seçip arkasında dursa yeterdi. Ancak o kararsızlıktan çıldıracaktı.

 

"Konuyu sevmedim. Yazmaya devam ediyor musun?"

 

"Bazen." neden özellikle o konudan kaçındığını merak ediyordu.

 

"En son ne yazdın? Merak ettim."

 

"Kısa bir öykü yazdım ancak konuyu neden değiştiriyorsun? Neden bahsetmek istemiyorsun hayalinden? Hâlâ samimiyetsiz geleceğini mi düşünüyorsun? Öyle olmadığına eminim. Yoksa bana mı güvenmiyorsun?"

 

"Hayır, sana güveniyorum."

 

"O zaman neden söylemiyorsun?"

 

Söyleyip kurtulmaya karar verdi Asya. En azından yarısını... "Asker olmak istiyorum. Hayalim bu. Kimse vazgeçirmeye uğraşmasın diye bir şey söylemiyorum. Vazgeçeceğimden değil de yorulmamak için anlarsın ya. Bahsedip bahsedip yapamadı değil hiçbir şey söylemedi bir anda yaptı dedirtmek için. Kendimi yoramam, ne kadar inatçı da olsam yoruluyorum. İnsanlar da boşuna uğraşmasın beni de kendilerini de yormasınlar diye."

 

"Anladım. Neden vazgeçirmeye çalışalım ki? Belki seni destekleyeceğiz."

 

"Nereden bilebilirim?"

 

"Sen de haklısın. Ama ben senin yanındayım."

 

"Teşekkür ederim." bu kadar destekleyici bir insanı üzmek günah sayılırdı. Kalbini sevmeye zorlayacak ona âşık olacaktı. Aşk zaten bir beyin oyunuysa bu çok zor olmazdı. Abartmaya gerek yoktu. İşin kötü yanı âşık olsa da bir gün gidecekti. En doğrusu, baştan dürüst olup çelişkilerini ifade etmesiydi. Bu sayede tek seferde bütün çelişkiler çözülürdü. Sinan'ı dinlememeliydi. Yardım edeceğim diye kandırıp geri çekilmişti. Belki de yardım ettiği Asya değil İskender idi. Böyle daha mantıklı görünüyordu. İskender mutlu olsun diye Asya'yı kandırmış sonra da ortadan kaybolmuştu.

 

Hep aldığı ve bir türlü uygulayamadığı kararı tekrar onayladı zihninde. Düşünmemek...

 

Mutluydu İskender. Fakat bir eksiklik var gibi hissediyordu. Belki de bir kandırmacaydı bu mutluluk. Eksiklik Asya'nın olmayan hisleriydi. Bu onu içten içe üzüyor ama belli etmek istemiyordu. Kavuştum diye düşünüp sevinmesi gerekiyordu. Sevdiği yanında misafir gibi oturuyordu. Sevgisini deli gibi göstermek istiyor lakin bu yüzden çekiniyordu. Duygularını biraz daha saklasa bir şey değişir miydi ki?

 

Onların ruhu içlerinde kıvranırken yan yana olmaktan mesut; huzurlu iki ruh vardı. Yemeklerini almış, ıssız bir mekân bulmaya çabalamadan gördükleri ilk banka oturmuşlardı. Dışarıdan bakanlar onları birlikte büyüyen arkadaşlar sanıyordu. Yanlarına gelip muhabbetlerini dinleyen aralarında sıkı bir dostluk olduğuna kanaat getirirdi. İlişkilerinin ismi değişmiş olsa bile mahiyeti pek değişmemişti. Badem'in derin aşkı Arda için artık bilinmeyen bir şey değildi. Arda'nın masum sevgisi ise Badem için tatmin ediciydi. Onun derdi yakınlaşmak veya aşk dolu arzular değildi. Arda'yla mutlu olmak, Arda'nın başkalarıyla olmaması ve onun farkında olmasıydı. O yüzden ikisinin de işi kolaylaşmıştı. Birbirlerini seviyor, tanıyor, biliyor ve birbirlerine güveniyorlardı. Korkudan uzak ve sevgi dolu bir ilişki.

 

Kıvranan bir kişi daha vardı. Sokaklarda içi içini yiyerek dolaşan, savaş çıkarmak isteyen bir ruh. Peşinde Tarçın'ıyla. Onu terk etmeyen tek canlı köpeğiydi. Dilsiz bir sevgi.. Hayvanca bir sevgi... Neden onun terk etmediğini şimdi daha iyi anlıyordu.

 

Artık annesinin boş mezarına gitmek içinden gelmiyordu. Nereye giderse gitsin de boştu. Durmak istediği tek bir yer vardı. Orası da ona ait değildi.

 

Kalbini yeniden taşa dönüştürmesi şarttı. O, Sinan'dı. İstediği her şeyi elde ederdi. Kalbini ateşle döve döve istediği şekle sokardı. Kalbin ve saçma duyguların acziyetine düşmeyecekti. Günün son küfrünü etti yerdeki taşı tekmeleyerek. Taşlar tekmelenince tekmeleyenin ayağını acıtır sadece mekân değiştirirdi. Onun kalbi de tekmeleyene acımayacaktı. Sinirle güldü.

 

Hayat, belki de intikam fırsatı tanırdı. Kim bilir?

 

🖤

 

Asya'yla benim kararsızlık birleşince ortaya çıkan : onda bunda şundadır, şunda bunda ondadır, mavi boncuk kimdeyse benim gönlüm ondadır hshshs

Dermişim.

 

Ne düşünüyorsunuz arkadaşlar?

 

Ben dertlendim biraz :/

 

Biraz da güldüm :D

 

Kaderin cilvesi hshsh cilveli bir kaderimiz var. Nazlı da bir Asya'mız. Efendi İskender ve de alevli Sinan. Hshshs kafam güzel.

 

Bir dahaki bölüme görüşürüz, sizi seviyrım. 💗

Bölüm : 21.11.2025 17:08 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...