
Selam dostlar, yine ben. 😁💗
🖤
Gül gibi kahvaltı hazırlamış Zümrüt teyze bize. Sabahları bir şeyler yemekten hoşlanmasam da yedim biraz. Arda'yı masadan zor çekip aldık. Ahahahha. Eline birkaç parça börek aldı yolda yiyor.
İskender ve Sinan çok ciddi yine. Mevzuyu çaktı bunlar kesin. Badem ise Arda'nın o haline bile aşkla bakıyor. O böyle baktıkça ben kendimi daha duygusuz ve odun hissediyorum. Çok zor olmasa gerek birilerini sevmek.
Bilmiyorum... Belki benim için zor. Her insanda öyle duygular olacak değil ya. Zaten onlara alıştım ama şu an fazlalıkmışım gibi hissetmeye başladım yine. Alakasızmışım gibi.. Bağlanmamalıydım. Kopmak zorunda kalacağım.
Durdum. Onlar biraz daha yürüyüp olmadığımı fark edince bana döndüler. Bizim yolumuz farklı sonuçta, birlikte yürümemeliyiz.
"Asya? Ne oldu? Gelsene." İskender'in sorusuna gülümseyip yürüdüm.
"Hiç." Saçmaladım galiba. Sorun benim. Bu yabancılık hissi benim yüzümden. Saçları kestirmenin zamanı geldi herhalde. Kendime de yabancı oldum biraz uzadılar ya.
"Emin misin? Bir sorun yok değil mi?" çok ilgili ve anlayışlı bir insan. Gerçekten.
"Yok. Sorun yok yani."
"Yalancı. Ne oldu iki dakikada hayırdır?"
"Bir şey olmadı Sinan. Kuaför soracaktım sadece."
"E gidelim beraber bizim berbere." hoş olmayan şakasını yaptı yine. Turşu işte.
"Sinaaaan. Ben öneririm sana kuaför ahiretliğim takma şu salağı." Badem'e gülümsedim. Hissiz bir odunum. Belki de gülümsediğimi sanıyorum.
"Olur. Saçımı yamuk kesmesin yeter."
"Saçını mı?" gözleri saçımda gezindi Badem'in "İyi de saçın zaten kısa. Niye kestirmek istiyorsun?"
"Daha kısa istiyorum. Kısa seviyorum."
"Bak işte bizim berber tam sana göre. Dediğinden de kısa kesiyor."
"Sinan saçmalamaz mısın?" dedi Badem göz devirerek. Sinan omuz silkti. Ben de öyle.
Kuaför de bir sürü para ister şimdi. Anneanneme mi kestirsem? Kadının el becerisi var yamuk kesmez herhalde. Aynen.
"Kesme bence, böyle çok güzelsin." göz ucuyla İskender'e baktım. Gerçekten samimi söylüyor.
"Teşekkür ederim." kısa süreli mutluluğum geçti tabi. Yine mutsuz bir odun oldum.
"Rica ederim."
Sessizce yolumuza devam ettik. Okula girdiğimiz gibi Yavuz karşıma çıktı. Bana uzattığı çiçekle donup kaldım. Noluyor lan gene?! Artık herkes öğrendi. Onlara da kal geldi.
Alsam bir dert almasam ayrı dert. Niye düşünüyorsun ki Asya? Kaçsam mı acaba? Bir yandan da kendimi duygusuz bir öküz gibi hissediyorum. Kaçayım en iyisi? Mal mıyım acaba?
Arkamı döndüm hızla. Koşarak çıktım okuldan. Niye bana çiçek uzatıyorsun şimdi? Olmaz demedim mi? Hem de herkesin yanında. Utanç verici.
Galiba salağım. Eve mi dönsem? Saçmalama Asya, sırf bu yüzden eve mi döneceksin? O tarafa kaçıyorsun ama. Nereye ve ne zamana kadar kaçabilirsin ki?
Neden bu his beni boğuyor? Sorunlu olmalıyım. Bozuğum ben. Abartılacak bir durum değil ama... Saçmalık.
Kolumdan yakalandım. Ahh hayır. O kişiye dönmek zorunda kaldım.
"Salak mısın? Nereye kaçıyorsun?"
"Bilmiyorum."
"Sorun çiçekse yamulttum onu." yumruğunu havaya kaldırıp içinde ezdiği çiçeği bıraktı Sinan. Çiçeğe bile acımamış. Sana niye acısın Asya?
"Kırmak istemedim."
"Ben kırdım senin yerine. Ağzını yani."
"Ne!"
Bir de pişkin pişkin sırıtması yok mu? Var işte.
"Peşinden gelecekti, izin vermedim laf attı. Ben de çaktım yumruğu. Yürü okula." kolunu omzuma atıp beni zorla yürüttü.
"Sinan!"
Durup bana baktı. "Ne?"
"Yine müdürün yanına gitmek zorunda kalabilirsin."
"Merak etme tek değilim. Hatta şu an İskender'le Yavuz birbirine girmiş durumda."
"Neeee!"
Yine sırıttı. Gamsız kürek. Kolunun altından çıkıp bu sefer okula doğru koştum. O kadar kavga etmeye ne gerek vardı acaba! Altı üstü bir çiçek uzattı! Tamam istemiyorum ama kavgayı gerektirecek bir şey yok! Delireceğim!
Okula girdiğimde "Sınıfaa!" diye bağıran hocadan başka kimse yoktu girişte. Ters bakışları beni bulduğunda bir şey diyemeden merdivenleri çıktım. Tedirginlikle sınıfıma girdim. Yavuz sınıfta olmadığına göre şu an müdür odasında olmalılar. Eyvahhh. Oraya gitmem gerekiyor mu? Offff
Ders boyu da gelmedi Yavuz. Çok mu büyük kavga ettiler acaba? Nefes verip sınıftan çıktım. Müdür odasına doğru ilerlerken yanıma Badem, Sinan ve Arda eklendi. Müdür odasının olduğu kata geldik. Merdivenin başından bile bağırma sesi duyuluyordu. Niye kavga edersiniz ki zaten!
"Çok fena kızmış bu sefer." diye fısıldadı Arda. Sesli söylemeye bile ürkmüş olmalı.
"İlk kanda bayıldığın için ne kadar kötü dövüştüklerini görmedin." gözlerim büyüdü.
"Senin bu bayılma işlerin de beni bayılttı." dedi Sinan baygın bir sesle.
"Her zaman bayılmıyorum bi kere. Bakmayınca bir şey olmuyor. Hem kan öyle bir fışkırdı ki.... Bak midem bulandı. Ben yine gidiciyim." fışkırmak mıığğ?
"Öfff bir dur."
Keşke kaçıp gitmeseydim. Engel olsaydım. Bu ne! Küçücük bir mesele değil miydi? Nasıl o kadar kavga edebilirler? Sinan da işi İskender'e yıkıp sıyrılmış. Gözlerimi kısarak ona döndüm.
" Senin de içeride olman gerekmiyor mu?"
Sırıttı. "Sen de gelirsen belki." kafayı yemiş. İçinde bulunduğumuz duruma rağmen sırıtıyor boş boş.
"Peki öyleyse." kolunu tutup müdürün odasının önüne kadar götürdüm. O sırada kapı açıldı. Geri çekildim aniden. Sinan'a çarpınca yanına doğru geçtim.
Yavuz çıktı önce, elindeki peçeteyi burnuna bastırıyordu. Yumruk yediği göz çevrelerinden belli oluyor. Gözleri bana kaydı. Benim yüzümden geldiği hale bak. Bir şey demeden yanımdan geçip gitti.
Ardından İskender çıktı. Kapıyı yavaşça kapattı. Onun da kaşı ve dudağı kanıyor. Anlık bakışının ardından gözlerini kaçırdı. Suçunu biliyor en azından.
"İyi misin lan?" diye sordu Sinan.
"İyiyim." kısa ve netti cevabı. Kolunu tuttum. "Yürü. Daha hesap vereceksin." şaşkınlığı kararlı bakışlarımdan sonra teslimiyete dönüştü. Onu arka bahçeye götürdüm. Sinan da su ve peçeteyle arkamızdan geldi biraz sonra.
Arda yine ayılıp bayılmasın diye Badem'le sınıfa gitti herhalde. Sinan İskender'in kanlarını silerken kaşlarımı çatmış onlara bakıyordum.
"Ne bu şimdi? Altı üstü bir çiçeği nasıl bu kadar büyük bir olaya dönüştürebildiniz? Ben seni makul bir insan sanıyordum İskender. Efendi, kibar, sabırlı, kendini frenleyen, kontrollü... Ne yaptı Yavuz bu kadar? Ne dedi?"
"Kızım yavaş yavaş gel. Bu kadar da gidilmez ki bir insanın üstüne. Olmuş bir şekilde işte. Yani ben başlattım sayılır ama..."
Sinan'ın ensesine yapıştırdım. Yan bakışları beni buldu.
"Niye başlatıyorsun? Amacın ne senin!"
"Kızım anlattım ya. Peşinden gelecekti. Engel oldum. Bana atar gider yaptı ben de çaktım ağzının üstüne. Sonra iskender hemen aramıza girdi. Bizi ayırıyordu."
"Eeee sonra nasıl bu hale evrildi?"
"Seni elde edeceğini söyledi. Seni kendine âşık edecekmiş. Biz aradan çıkmalıymışız. Abilik yapmamıza gerek yokmuş. Sen bizi ilgilendirmezmişsin. Bizim gibi ihanetçilerin lafıyla hareket etmezmişsin. İkinizin arasındaki münasebet bizi ilgilendirmezmiş. E İskender de kafa attı dayanamayıp. Ben de senin peşinden geldim. Gerisini bilmiyorum. "
Nefes verdim. "Haksız sayılmaz. Ben onu sevmiyorum evet ama bu sizi gerçekten ilgilendirmez. Böyle bir saçmalık için bu tür bir kavgaya gerek yok."
"Seni de memnun edemiyoruz."
"Sinan! Olayın farkında mısın acaba! Şunun ağzına yüzüne bak! Müdür neler dedi kim bilir! Ne cezası aldılar söylemedi bile daha! Gerek var mıydı böyle bir şeye! Abiliğe gerçekten lüzum yok!"
"Bir bok anlama tamam mı! Anlama hiçbir bok! Bu yaşa kadar nasıl geldin acaba!"
"Ne saçmalıyorsun! Ne anlayacağım! Ben sizi düşündüğüm için kızıyorum! Büyütülecek bir mesele değildi! Ceza almaya falan da değmez! Anlıyor musun değmez!"
"Sınıfına def ol Asya! Mümkünse beynini kullanmamaya devam et!"
"Ne haliniz varsa görün! Gerizekalı!" onları orada terk edip sınıfa çıktım. İskender tek kelime bile etmedi resmen. Haksız mıyım yani? Anlamıyormuşum. Asıl siz anlamıyorsunuz. Bu Yavuz da kendini ne sanıyor? Hayır dedik işte daha ne! Çıldıracağım!
🖤
Omuzlarımdaki havluya düşüyor kesildikçe saçlarım. Kedim onlarla oynamak için oraya atılsa da anneannem izin vermiyor.
"Anneanne bir şey soracağım."
"Sor kuzum."
"Benim bir tane arkadaşım var tamam mı?"
"Badem mi?" yok artık.
"Yok. Başka bu. Sınıftan."
"Hımm. Adı neymiş bakayım."
"Boşver adını. Ayşe de olabilir Fatma da. Önemli olan sorum."
"Sor yavrum."
"Şimdi bu kız çok yakın arkadaşına âşık olmuş. Ama öyle böyle yakın değiller. Birlikte büyümüşler."
"Hıhım devam et."
"Oğlanın ne hissettiğini bilmiyoruz. Yani Ar... Öhhöm. Yani arkadaş olarak görüyor olabilir. Muhtemelen de öyle. Benim onların arasını yapmam gerekiyor. Nasıl yapabilirim?" az daha ismini söylüyodum lan.
"Söylesin kuzum, söylesin hislerini."
"Ama ya oğlan sevmiyorsa?"
"Sevmezse sevmesin. Dünyanın sonu değil ya."
"Ya sonuysa? Ya arkadaşlıkları bozulursa? Ya her şey daha kötü olursa? Eskisi gibi olamazlar ki itiraftan sonra."
"Arkadaşlıkları güçlüyse bozulmaz. Hem eskisi gibi olmak da gerekmeyebilir."
"Ama...benim onları yapmam lazım. Taktik versen daha iyi olur."
"Karışma bence. Her şey kötü giderse suçlusu sen olursun."
"Ama ananee olmaz öyle. Söz verdim. Yapmam lazım aralarını."
"O zaman oğlanın aklına girmekle başla. Aklına sok o kızı. Fark etmesini sağla."
"Tamam. Çok sağ ol. Hallederim." Becerebilirim herhalde bunu. Yaparım yaparım.
"Saçın da tamam yavrum. Aynaya bak bakalım." havluyu omuzlarımdan alıp saçları bir araya toplayarak büktü. Ben de dolabın aynasına yaklaştım. Saçımın sağını solunu kontrol ettim. Arka tarafını görmeye çalıştım.
"Güzel olmuş. Sağ ol ananeğmm."
Gülerek ayağa kalktı. "Ne demek kuzuğğm. Ben bunları atayım sen de saçlarını kurut hasta olma yine." odamdan çıktı, kedi de onu takip etti. Kurutmaya ne gerek var ki. Kurur birazdan kendi kendine zaten.
Saçımı taradım sadece. Ders çalışmak için masama oturdum. Bugünkü saçmalıkları düşünmeden sadece derse odaklanmalıyım. Ne zaman ders çalışmaya niyet etsem olmayacak şeyler düşünmekten sıkıldım zaten.
Defterimi ve kitabımı çıkardım. Yazım gerçekten çok çirkin. Badem bu yazıyı nasıl taklit etti acaba? Çok zor bence. Güzel yazıyı bir şekilde taklit edersin özene bezene ama... Bu yazıyı okumak bile çile. Ne önemi var sanki. Ben okuyabilsem yeter. Ben de bazen okuyamıyorum. Öfff.
Tam derse odaklanmışken kapım çaldı. Kesin anneannem meyve getirdi. "Gel anneanne gel." anneannem girecek diye gülümserken elinde soda şişeleriyle Sinan'ı görmek...
"Yok artık. Yine mi sen?"
Kapıyı kapatıp bana yaklaştı. "Bu resmen facia. Saçın gitmiş."
"Senin berbere ihtiyacım kalmadı. Niye geldin?"
Göz devirdi. "Konuşmamız gerek."
"Ne alaka?"
"Sana ne kızım Alla alla. Kalk ordan." sandalyemi çekti.
"Deli misin lan."
"Sus da kalk. Önemli olmasa buraya kadar gelmem." ne oldu acaba?
Kalktım, sandalyeyi pencerenin altına götürdü. Sodaları elime tutuşturup sandalyeye çıktı. Pencereyi açıp tek hamlede yukarı çekti kendini. Eğilip ellerini uzattı. Ben de sandalyeye çıkıp şişeleri ona uzattım. Onları koyup bana döndü. Kendi imkanlarımla yukarı çıkıyordum. Kollarımı tutup beni yukarıya çekti. Sodaların biri intihar etti o sıra.
"Hay ben böyle işin!"
"Tamam bağırma ben içmem hepsini içersin."
"Olmaz lan."
"Diğerleri de düşmeden al istersen."
Şişeleri alıp oturdu. Ben de yanına oturdum. Dişiyle sodanın kapağını açıp bana uzattı. Manyak bu he.
"Sağ ol." diyerek elinden aldım. Kendine de bir tane açtı.
"Eee niye geldin? Ne söyleyeceksin?"
"Çok kibarsın."
"En azından seni kapının arasına sıkıştırmıyorum."
Dudakları kıvrıldı. Çok güzel bir şey yapmış ya hoşuna gidiyor. "Zevkliydi."
"Ne konuşacaksan konuş. İşim gücüm var."
"Değerli vaktimi sana ayırıyorum senin dediğine bak."
"Hiç o modda değilim biliyor musun? Başka zaman gel." bana yan bir bakış atıp saçımın bir tutamını çekti.
"O yüzden mi saçını kestin?"
"Ne alaka olum ya?"
"Depresyona girmişsin belli."
"Hayır, sadece kısa seviyorum. Yaşamaya üşeniyorum bir de uzun saçla mı uğraşacağım."
"Hıhım."
"Ne hıhım?!"
"Badem'in Arda'yı sevdiğini biliyorum." anlamış işte.
"Nasıl anladın?"
"Sürekli ima yapıyorsun."
"Sürekli yapmıyorum."
"Yaptın ve ben fark ettim işte."
"Her neyse. Bana yardım et o zaman aralarını yapalım."
"Yok yağğ. Arda'yı dövmediğime dua et."
"Sakın Arda'ya dokunmaya kalkma yoksa karşında beni bulursun."
"Sen zaten... Hep karşımdasın."
"Olabilir ama daha sert olurum. Acımasız olurum, kötü olurum."
"Çok korktum. Puahahah." gıcık.
"İlla seni aşağı mı atayım?"
"Deneme bence benimle birlikte sen de gelirsin."
"Yardım etsen ölür müsün? Ben zaten anlamıyorum."
"Ben çok mu anlıyorum? Hey Allahım."
"Bir sürü sevgilin olmuş sen mi anlamayacaksın?"
"Onlara âşık olmadım."
"Niye sevgili oldun o zaman salak mısın?"
"Canım istedi oldum. Sana hesap mı vereceğim?"
"Aman be. Gökçe haklı. Kızlara yazık."
"Gökçe mi?"
"Bakıyorum da antenlerin dikleşti."
Göz devirdi. "Kendiliğinden olan bir şey aşk. Biz Arda'ya ne yapabiliriz? Hem o tam bir umutsuz vaka. Kız kesse bile dalgasına yapıyor. Badem de sevecek başka birini mi bulamadı?"
"Gerçekten kalpsizsin."
"Hayır taş kalpliyim. Ahahah." sodasından içti.
"Arda çok tatlı biri. Bence olabilirler. Birbirlerine uyum sağlıyorlar. Badem'in onu ne kadar sevdiğini bilsen böyle yapmazsın. Hem başka birinden çok daha iyi biri. Beraber büyüdünüz, tanıyorsunuz."
"Arda sorumsuzun teki. Tamam iyi, tatlı, sevimli, içi temiz ama... Sorumsuz işte. Hem de çocuksu. Ciddi bir şeyler ona göre değil. Badem üzülür."
"Kimse Arda kadar saf ve temiz sevemez. Eğer gerçekten severse elinden gelenin fazlasını yapar. Hepinizden daha merhametli ve vicdanlı biri. Hem üzülmek... Üzülmek ne ki? Her şekilde üzülebilir insan. Çabalamadan üzülmektense çabalayıp üzülsün Badem. Eninde sonunda, sebebi başka da olsa üzülecek bir şekilde."
"Boş konuşuyorsun."
"Öyle mi! O zaman gelmeseydin! Madem bu konuyu konuşmaya geldin söylediklerimi de dinlemek zorundasın!"
"Dinliyorum."
"Eee peki senin fikrin ne? Aralarına mı gireceksin?"
"Sen de ne çabuk sinirleniyorsun kızım. Ben öyle bir şey mi dedim? Sadece gerçeklerden bahsediyorum. Neden yardım etmek istemediğimi anlatıyorum."
"Etmezsen etme. Ben kendim hallederim. Zaten insanlardan yardım istemek bir hata."
"Beni delirtiyorsun."
"Ne güzel. Hep sen mi beni delirteceksin! Zaten burası da soğuk bugün. Boşu boşuna çıkardın beni buraya."
"Kızım anlamıyor musun Badem üzülebilir diyorum. Sende bugün bir anlama problemi var. Bana kafa attıktan sonra böyle oldun belki de. Yazııık."
"Sinaaaan." öfkeli bakışlarımı gözlerine sabitledim. "Seni boğarım." bir de korkmadan bakıyor gözlerimin içine.
"Sakin sakin." sodasını elime tutuşturdu. Hırkasını çıkarıp omuzlarıma bıraktı. Sonra sodasını tekrar aldı. "Üşüdün ya sinirin ondan herhalde."
"Olum sen deli misin?" çok sordum galiba bu soruyu.
"Dertleşiriz diye düşünmüştüm aslında." dertleşmek mi?
"Bir derdin mi var?"
"Artık tutamam içimde."
"Anlat o zaman."
"Yok yaağ. Hevesim kaçtı."
Bunun da ne dediği belli değil. "İskender nasıl?"
"Hani şu senin için kavga etti diye yüzüne bakmadığın çocuktan mı bahsediyorsun?"
"Gereksiz yere olay çıkardığınız için size kızgınım."
"Yavuz'a da kızgın mısın bari?"
"Sinirimi bozuyorsun. Hepinize kızgınım ama size daha çok kızgınım çünkü Yavuz benim için pek bir şey ifade etmiyor ama siz benim için.."
"Senin için?"
Değerlisiniz. "Boşver."
"Bir şey ifade ediyor gibiyiz."
"Öyle." sana söylemek istemiyorum bunu. Sinirimi bozuyorsun zaten.
"Seviyorum."
"Ne?"
"Onu seviyorum." önüne dönüp şişeyi başına dikti.
"Kimi lan?"
"Güzel kız."
"Gökçe'den mi bahsediyorsun? Evet gerçekten güzel."
"Gözleri... Gözleri ölüm emri gibi." yüzümü buruşturdum. Bu nasıl bir tarif?
"Mavi mavi."
"Hı?"
"Gözleri mavi ya. Maviş maviş."
"Yeşil." yeşil mi?
"Yok artık. Kör müsün? Masmavi kızın gözleri."
"Hayır yeşil."
"Renk körü müsün?"
"O zaman senin gözlerin de kırmızı."
Baygın bakışlarımdan sonra gülerek onun gözlerine baktım. "Seninkiler hâlâ siyah." o da güldü.
"Yapayım istersen aranızı." tabi kuru kuruya yapmam. Nihahahha.
"Ciddi olamazsın."
"Ciddiyim ama bir şartla."
"Bir de şart koşuyor, yok artık."
"Eee beleşe hizmet yok."
"Neymiş şartın?"
"Sen Arda'yla Badem'i yapmama yardım edersen, ben de senden yardım alarak Gökçe'yle seni yaparım."
Tek kaşını kaldırdı. "Her şeyi ben yapıyormuşum gibi geldi."
"Ben anlamıyorum çünkü. Anneannem taktik verdi ama... Sen daha tecrübelisin."
Kahkaha attı ardından ciddileşti. "Neyini anlamıyorsun kızım?"
"Sana bir sır vereceğim."
"Ver."
"Ben odunum." dediğime daha çok güldü.
"Ben de odunum ama kızlar odun seviyor zaten genellikle. İki üç bakış atıyorum her şey halloluyor."
"Gökçe'de işe yaramadı o iki üç bakışın."
"Herkeste işe yarayacak diye bir şey yok."
"Mantıklı. Ben Gökçe'i aramıza sokmaya çalışırım. Badem'le de arkadaş olursa daha kolay olur. Bunu sırf Arda ile Badem için yapıyorum. Sen de onlar için bir plan yap hemen."
"Makine miyim kızım ben? Hemen nasıl plan yapayım?"
"Sen az şeytan değilsin sen. Yaparsııın."
"Vazgeçtim, istemiyorum."
"Vazgeçmek yok. Kendine gel. Gözleri ölüm emri sonuçta. O gözlere dayanılır mı hiç? Dayanılmaz."
"Delisin kızım sen."
"Sen çok akıllısın." elimi uzattım. "Benimle misin? Anlaştık mı?"
Tuhaf tuhaf elime baktı sonra elimi sıktı. "Anlaştık." eheheehhehe. Gerçekten iyi bir düşmandı. Aynı safta savaşmak tuhaf olacak. Bence biz kazanırız. Ben sözümü tutmuş olurum, Badem Arda'sına Sinan da Gökçe'sine kavuşur. Ama bu çocuk üşümüş. Hırkasını bana verdi iş olsun diye. Madem verdi üşürse üşüsün Allah Allah. Diğer hırkası da hâlâ bende. Vermicem.
Elimi geri aldım. Hırkasını da onun sırtına örttüm.
"Kızım napıyorsun?!"
"Üşümüyorum artık. Hem bu hareket ne sana ne de bana yakışmamıştı. Ne ben prensesim ne de sen kibar bir beyefendi. İkimiz de odunuz."
"Kibar feyzo olmasam da delikanlıyım ben kızım. Sen de prenses olamasan da kızsın."
"Kız mıyım? Puahahahha. Fikrini değiştiren nedir? Daha yeni berber öneriyordun."
"Biri sana âşık oldu."
"Yavuz beni sevmese kız değildim yani. Ne kadar da mantıklı."
"Bence mantıklı. Puhahah." tek kalan sodayı açtı. Birazını şişemin içine döktü, şişesini şişeme vurup bir yudum aldı. Ahahahaha. Aslında komik çocuk.
"Geç bunları da saksıyı çalıştır."
"Arda'yı sorgulayım önce. Ona göre bir şeyler düşünürüz."
"Olabilir, mantıklı."
"Tabi kızım. Benim fikrim sonuçta." omzuna vurdum.
"Helal lan. Ara sıra işe yarıyorsun."
"Ben de senin omzuna vururdum da... Gerek yok. Uçarsın falan."
"Ha ha ha."
Uzaklara baktı bir süre. Birden bana dönüp gözlerini dikti gözlerime. "Yavuz yerine başka biri seni sevseydi yine karşılık vermeyecek miydin?"
"Sevmediğim biriyse neden karşılık vereyim ki?"
"Ne bileyim kızım. Belki reddedilmeyecek gibi biriyse..."
"Öyle biri mi var? Herkes reddedilebilir. Mükemmele yakın biri olsa bile sevmediğin insanla olmaz bence. Neden soruyorsun?"
"Yani sen eğer birini seversen sadece onunla mı olacaksın? O seni sevmese yalnız mı kalacaksın?" neden böyle şeyler soruyor? Gökçe'ye kavuşamazsa ne yapması gerektiğini anlayabilmek için mi? Olabilir.
"Öyle biri olacağını sanmıyorum. Bilmiyorum sevemem gibi geliyor. Hem sevmesem daha iyi. Eğer o da beni severse hayatı mahvolur." Güldüm. Benim hayalim belli. Birini seversem ve o da beni severse gitmek zorunda kaldığımda canı yanar. Ben zaten öldükten sonra bir şey hissedemem.
" Neden? Neden mahvolsun hayatı? Abartıyorsun salak gibi." bilmiyorsun. Söyleyemem.
" Bir şey biliyorum da söylüyorum."
"Söyle biz de bilelim. Tamam acılısın, hüzünlüsün ama bunlar bence seni seven kişinin hayatını mahvetmez."
"Sen Sinan olduğuna emin misin?"
"Ciddiyeti bozma cevap ver." niye taktı be bu konuya?
"Evde kalıp babanın malını yememden mi korkuyorsun? Ahahahah. Merak etme üniversiteye gidince bir daha dönmeyeceğim buraya. Ama belki anneannemi görmeye gelirim."
"Saçmalama. Gidince bizi silecek misin?"
"Yok silmem. Belki siz beni unutursunuz."
Ters ters bakıp önüne döndü.
"Sinirimi bozuyorsun."
"Bu şarkı gelecekteki sevdiğime..." gözleri tekrar bana kaydı. Hafiften çatmış kaşlarını.
"Ellerimde acılar, ellerini tutamam
Kıyamam kıyamam sana
Yollarımda ayaz var, yaklaşma yollarıma
Kıyamam kıyamam sanaa
Karanlık geceleree ortak edemem senii
Kıyamam kıyamam sana
Bu sefer sodayı ben diktim başıma. Olmayan aşkım yüzünden dertlendim. Ahahahah.
"Salağın tekisin biliyorsun değil mi?"
"Sağ ol valla. Hayatımda gördüğüm en anlayışlı insansın." Gülesim geldi yine. İki odun konuştuğumuz konuya bak.
"Çok saçma. Benim de hayatım bok gibi ama biriyle ilişkiye girmekten korkmuyorum."
"Yavuz'u kabul mü edeyim? Ne demeye çalışıyorsun?" öyle demediğini biliyorum ama sinir edip konuyu değiştirmek müko.
"Hayır gerizekalı. Seni seven daha kaliteli bir insan çıkarsa... Neyse lan bana ne. Arda'dan bir farkın yok." sürekli bu konuda laf ediyor. Ben kimi görmüyorum?
"Bana mı âşıksın?" ahahah.
Gözleri büyüdü, her an kusacakmış gibi bir bakışı vardı. "Ne! Salak mısın!"
Gülmeye başladım. "O zaman ne dert ediyorsun?"
"Gerizekalı."
Ama bir dakika... Birinin beni öptüğünü hissetmiştim. Gerçekten öyle biri mi var? Çevremde... Benim için kavga eden, beni koruyan... Badem de sürekli ima yapıyor. Sinan zaten olayı bu kadar dert ediyorsa...
"Yok artık!" bütün anı kayıtları zihnimde dolanıyor şu an. Bir tanıtım gibi.
"Ne! Ne yok artık!"
Saçmalama Asya öyle bir şey yoktur. E niye bir halt anlamıyormuşum diye bağırdı bu bana o zaman!
Sandalyeni çekti Asya, güzelsin, tatlısın dedi. İskender herkese kibar gerizekalı.
Acı çekerek Sinan'a baktım. "Biri beni mi seviyor?"
"Ne alaka gerizekalı." bu da anlamıyorsun diye bağırıp duruyor sonra da öyle bir şey yokmuş gibi davranıyor. Belki de gerçekten yoktur. Yanlış anladım belki yine.
Peki ya İskender'in kalpli kolye alması... Her şeyi dostluğa yormuştum. Ama şu an öyle değilmiş gibi geliyor. Hayır hayır saçmalama. Öyle bir şey yok, olamaz. Biz çok iyi arkadaşız. Hem beni niye sevsin ki? O mükemmel bir insan. Ben sıradan, halktan bir insanım.
Şişemi başıma dayadığımda bir yudum bile kalmadığını fark ettim. Gözüm Sinan'ın şişesine kaydı. Elinden alıp kalanını içtim.
"Lağğğğn!"
"Bağırma be! Dertliyiz şurada!" napacam ben lan? Asyaağğğ yok öyle bir şey. Varsa da yokmuş gibi takılalım. Ölene kadar salağa yatabiliriz. Evet gerizekalı numarası yapmak benim için çok da zor olmaz. Şu ana kadar öyleymişim zaten. Offff.
"Ne yaşıyorsun kendi kendine? Bir tuhaf oldun iyice." beni İskender mi öptü yani? Ağğğh çıldırma. Böyle bir şey mümkün olamaz. Çay kafa yapmıştı kızııım.
"Ben... Ben hastayken sürekli birlikte mi geldiniz?"
"Evet. Neden?"
"Birbirinizden hiç ayrılmadınız dimi. Hep yan yana durdunuz."
"Ne saçmalıyorsun?" elimi ağzıma koyup nefes verdim. Rüya Asya. Rüya rüya. İskender asla öyle bir şey yapmaz.
Sinan'ın sırtına vurdum. "Hepsi senin yüzünden."
"Çattık he. Ne delirdin yine?"
Nefes verdim yine, içimdeki telaş yine kaçıp gitmedi. Yüzümü avuçları arasına alıp incelemeye başladı. "Kıvranıyorsun gibi." kafasını kafama vurdu, acımadı bu sefer. "Ne var burada? Boşa benzemiyor bu defa."
Böyle bir durumda bile sinirimi bozmaktan başka bir işe yaramıyor. "Napıcam ben?"
"Neyi gerizekalı?"
"Hiiç." diyemem ki.
"Salak." ilk defa katılıyorum sana. O kolyeyi benden aldığında, gerizekalı dediğinde de haklıydın. Bugün beyinsiz olduğumu söylediğinde de. Sandığımdan daha fazla "Haklısın."
"Lağğğn! Delirdin mi gerçekten! Ne oldu kızım!" omuzlarımdan tutup beni sarstı. Yüz ifademde bir değişim göremeyince tokat attı.
"Laan, napıyorsun?"
Sırıttı. "Bizim eski televizyon da böyle çalışıyordu." benziyo bu bana. Yine nefes verdim. İşe de yaramıyor arkadaş.
"Ne oldu o televizyonun sonu?"
"Ne olacak hurdaya verdik."
"Ne güzel. Beni de versenize."
"Seni veremeyiz."
"Neden?"
"Kimse almaz çünkü. Puahahahha."
Ağlamaklı bir ifade ile yüzümü kapattım. Sonra sinirle gülerek çığlık attım. Daha çok güldü.
Ne yapacağım ben gerçekten? Napıcam?
🖤
Vicdan azabı çekiyorum salak salak. Bir de emin olmam gerekiyor şüphelendiğim şeyden. O yüzden sınıfının olduğu koridorda alakasız alakasız dolanıyorum. Çekinmiyor da değilim. Öfff Asya. Son zamanlarda beni deli ediyorsun. Sen korkak değilsin, yaparsın. Hadi hadi.
Kendimi gazlayıp İskender'in sınıfına daldım. Etrafa bakındım, tanımadığım ezikleyici bakışlardan başka bir şey göremedim. Bunlara da bir şey sorulmaz şimdi. Neyse boşver.
Sınıftan çıkıp aşağı indim. Belki de bahçededir. Kendimi çok kötü hissediyorum ya. Yanılıyorumdur inşallah.
Ön bahçede çardağın birinde gördüm onu. Yanında bir kızla. Sarışın bir hanıma benziyor. Gitsem mi? Git kız, kovarlarsa geri dönersin. Hem kıza davranış şekline göre bir fikir edinebilirim. Kibarlığı bana özel değil sonuçta, diğer tavırları da öyle olabilir. Hehehe.
Onlara doğru yürüdüm. Fark etmiyorlar zaten. Diplerine kadar geldiğimde kız başını kaldırdı. Tü tü tü maşallah. Güzel kız. Çevresinde böyle güzel bir hatun varken beni niye sevsin? Çok saçmağğğ. Salaksın Asya. Ahahahah.
"Oturabilir miyim?" İskender de başını kaldırdı. Beni görünce şaşırdı biraz. Kaşındaki yaraya yara bandı bile yapıştırmamış. Çı çı çı.
"Tabi, gel." yanını işaret etti. Ben de oturdum. Kız kaşlarını kaldırıp beni süzdü. Ne bakıyon lan öyle? Gözleri ela, saçları sarı.
"Ne yapıyorsunuz?" kitaplarına baktım göz ucuyla.
"Ödev yapıyoruz. Haftaya sunmamız gerek."
"Kolay gelsin."
"Sağ ol Asya."
"Bizi tanıştırmayacak mısın İskender?" dedi güzel hanımefendi.
"Doğru. Tanıştırayım." tanıştır bakalım. "Asya, Sinan'ın kardeşi." kız bu bilgiye şaşırdı.
"Kardeş değiliz. Annemle babası evlendi." o benim kardeşim değil, ne münasebet.
"Ah doğru ya unutmuşum. Sinan'ın babası evleniyordu." okulda bile bir sürü olay çıkardık, hiçbirinden de mi haberi yok bu kızçenin.
"Bu da Deniz. Sinan'ın eski sevgilisi." neeeğ? İnanamıyorum. Sinan da mübarek her renkten sevgili edinmiş. Ama güzel hepsi de maşallah.
"Memnun oldum." dedim başka bir şey diyemeyince. Niye ayrıldılar acaba? Gerçi Sinan âşık olmadığını söyleyip duruyordu. Amannnn baaane.
Gülümsedi Deniz. İyi kız herhalde. "Siz devam edin o zaman. Rahatsız etmeyim."
"Sen bir şey mi diyecektin?" bana hep böyle mi bakıyordu? Yazık değil mi bu bakışlara?
"İyi misin diyecektim. Dün için üzgünüm."
"Bana artık kızgın değilsin öyleyse."
"Değilim. Sen benim en iyi dostumsun." üzgünüm ama bunu söylemek zorundayım. Bakışı sönükleşse bile. Kötü biri olmak istemiyorum, sadece... Offff.
"Sağ ol Asya."
"Sen çok iyi bir insansın biliyorsun değil mi? Özür dilerim." gerçekten faciayım.
Elini yanağıma koydu. "İyi misin Asya? Üzgün görünüyorsun." içim ezildi.
Zor da olsa gülümsedim. "İyiyim. Size iyi çalışmalar. Gitmeliyim." hızla kalkıp uzaklaştım.
Bu cihanı terk etmem gerek. Gitmem gerek. Uzak olmam gerek. Ama Sinan'la anlaşma yaptık sevenleri kavuşturacağız, nasıl uzak duracağım onlardan?
Boyumdan büyük işlere bulaşmamalıydım. Kimseye yakın olmamalıydım. Kimseyi üzmezdim böylece. Hata ettim.
Kalpsiz miyim gerçekten? Ama içim acıyor. Kimsesiz bir yer bulmalıyım. Buldum bile. Kütüphane. Kimsesizdir herhalde. Derhal oraya gittim. Birkaç kişi masalarda ders çalışıyor sadece. Rafların arasında dolandım, kitaplara çok meraklıymışım gibi.
İnce bir kitabı çektim raftan. Şiir kitabı çıktı. Şiir benim neyime.
Sadece şiir değil, aşk benim neyime, yaşamak benim neyime. Hiçbirinden anlamıyorum.
Yere çöküp bağdaş kurdum, sırtıma kitaplığa yasladım. Kitabı açtım, okudum birkaç satır.
Hiçbir şey anlamadım. Ahahahah. Gözlerim doldu sebep yokken. Olmamak istiyorum.
Zil çaldı, öğle arası sona erdi. Herkes kütüphaneden ayrılırken ben yerimden kıpırdamadım. Derste uyumaktansa burada otururum boş boş. Belki sonra anlarım okuduğum şiirleri.
Anlamamak daha iyi. Anlayınca acı çekmek zorunda kalıyor insan. Yazık sana Asya. Yazık.
🖤
Sarsıntı... Sarsılmak.. Sarsıldım. Birden gözlerimi açtım. Nerdeyim ben?
"Kızım kaç saattir seni arıyoruz! Geberdik lan endişeden!"
Işık gözlerimi rahatsız ediyor. Uyudum mu yoksa? Önce elimdeki kitaba sonra etrafa bakındım.
"Şey." gözümü ovuşturdum.
"Günaydın. Yaa sabııır! "
"Kulaklarım hassas şu an, bağırmaz mısın?"
Tek dizinin üzerine çökmüş bana bakıyordu üstten üstten. "Asyaa. Ne bu halin? Kaç saattir ortada yoksun. Dersten kaçıp burada uyumaya mı geldin?"
"Uyumaya gelmemiştim ama uyumuşum. Çok sıkıcı bir yer."
"Bir şey mi oldu?"
"Yoo."
"Ağladın mı?"
"Saçmalama Sinan. Yeni uyandım sadece. Işık çok sinir bozucu."
"Dünden beri garipsin. Bir şey olmadığına beni inandıramazsın. Ben kimseye benzemem."
"Ne güzel işte kendine özgüsün."
"Asyaa! Delirtme beni! Yavuz mu bir şey yaptı. Biri mi sataştı?"
"Yavuz artık yüzüme bile bakmıyor. Arkadaş kalırız sanmıştım." sesim ne kadar da enerjisiz. İskender'le de aynı mı olacak? Yüzüme bakmayacak mı?
"Başlatma arkadaşlığa!"
Gözlerim doldu yine. Yandılar da, boğazım da acıdı. Fakat gözyaşı düşmedi içlerinden. Güldüm.
Şaşırdı Sinan, kaşları gevşedi. Bakışlarımı kaçırdım. Sürünüyorum galiba. Güldüm tekrar. Tutturdum bir şarkı.
"Yerlerdeyim yerlerdeeee, bıraktığın o yerdee, verdiğin sözler nerdeeee, yerlerdeyim yerlerdeee..."
"Salakkk!"kollarımı tutup beni ayağa kaldırdı. Kitabım yere düştü. Artık o da yerlerdeeee.
"Yavuz için mi zırlıyorsun?!" neğğğğğğ
"Ne Yavuz'u beğğğ!" beni kitaplığa bastırdı.
"Doğru söyle!"
"Salak mısın!"
"O şarkı Yavuz'a mıydı yoksa? Dün akşamki!"
"Saçmalama!"
Gözlerimi oyar gibi baktı resmen. Dertliyim zaten. Bir de bununla uğraşıyorum.
"O zaman neden ondan bahsettikten sonra gözlerin doldu!"
"Başka bir şey düşündüm arada."
"Ne düşündün?!" bu nasıl bir sorgu?
"Onu söyleyemem."
"Nedenmiş?"
"Özel."
"Özeline başlatma! Söyle!" offff.
"Rahat mı versen bi?"
"Yok öyle bir dünya. Söyleyeceksin." delirmiş.
"Derdin ne olum senin? Hem söylemezsem napabilirsin?"
Kolyemi kavradığı an yumruğunu tuttum. Öyle sıkı tutuyor ki koparacak sanki.
"Hâlâ merak ediyor musun ne yapabileceğimi?"
"Sana tam ısınıyorum yine düşmanlık yapıyorsun."
"Söyle bence. Zincirine veda etmek istemiyorsan tabi."
"Adî misin?"
"İstediğimi alma konusunda inatçıyım biraz."
"Ya pişman olursan?"
"Oyalanma da söyle."
"Söylemicem!"
"Bence iyi düşün." söyle Asya nolacak? Söyleme lan. O inatçı da sen değil misin? Ama kolyem. Sen de... Dudaklarım kıvrıldı. Beni öldürecek. Ahaha. Kesinlikle öldürecek.
Bacak arasına dizimi geçirdim. Acıyla bağırıp geri çekilirken kolyemi de kopardı. Boynumun acısıyla bağırdım ben de. Iğğğh, tam bir zararlı. Kolyemi kopardı.
Yere çökmüş acı çekiyordu. Ben de kolyemi kurtarıp kaçmayı düşündüm. Mantıklı. O düzelmeden başarmalıyım. Yoksa gerçekten öldürecek.
Yanına eğilip kolyeme uzandım. Ne acımasızsın kızım. Aşırı sert vurmadım aslında. Tek amacım kolyemi ve kendimi kurtarmaktı. Eheheh. Ölmedi inşallah. Kolyemi alırken bileğimi yakaladı. Eyvahhh. Gözleri gözlerime değdiğinde ödüm koptu. Yutkundum. Bunu yapmamalıydım. Sinirden köpürdü köpürecek.
"Mahvedicem seni!" zamanı geri alamıyor muyuz? Kolumu çekiyorum çekiyorum kurtulamıyorum. Hâlâ acıyla kıvranırken nasıl beni bırakmaz! O böyle kıvranıyor ya daha fazla saldırmak da istemiyorum. Özür mü dilesem? Belki affeder.
"Yüce turşu... Aman Sinan. Yüce Sinan beni affeder misiniz lütfedip?"
"Ağğğğh! Kes! Bittin sen kızım!" yandım galiba. Düzelmesini bekledim suçlu suçlu. Bir süre sonra ışıklar kapandı.
Kapının kilitlenme sesiyle gözlerim büyüdü. Hızla doğruluyordum ki kolumu bırakmadığı için aynı yere çöktüm. "Lan kalk. Kapıyı kilitliyor biri."
Acı çeken yüzünde bir sırıtış belirdi. "Bana ne."
"Lan manyak. Kalacağız burda. Telefonum da yok."
"Benim var." bak bu güzel haber.
"Tamam kalk da ara. Düzeldin artık."
"Bana ne."
"Lannn. Nasıl sana ne. Kalk ara."
"Kafeste bir fare ve bir kedi. Sonunu düşünebiliyor musun?"
"Benden kork bence. Sen faresin diye acımam yani."
Kahkaha attı. "Farenin ben olduğumu kim söyledi."
Lağğğğn! "Ben söyledim. Ben bu tiple fare olamam. Anca asil bir kedi olabilirim." doğrulduğunda kendimi küçük hissettim. Fare miyim lan yoksa! Ben de doğruldum mecburen. Üstüme yürüdüğünde yine sırtım kitaplıkla buluştu. Ulannn.
"Kolyemi ver bari. Gerisi önemli değil artık." gerisi dediğim de canım yani. Kurtarın beniğğğğğ.
Sen de Asya... Ne yapabilir sanki. Ne korkup duruyorsun. Sen güçlüsün bacım. Bundan mı korkacan. Hiiç.
Saçımdan tel tokamı çıkarıp boğazına dayadım. "Geri basss. Sınırını bil. Az önceki olayı tekrarlamayalım."
Baygın bakışlarından sonra tokamı elimden aldı. Hayal kırıklığıyla ağzım aralandı. Zincirimi cebine tepip tel tokayı saçıma taktı.
"Burdan çıkacağız, fakat söylemen gerekeni söylersen. Eğer söylemezsen ne bu akşam eve gidersin ne de kolyeni alabilirsin."
"Lannn. Sen eve gitmek istemiyor musun?"
"Umrumda değil." gerginlikten çişim bile geldi. Ben burda duramağğğğm.
Kederlenip başımı salladım. Geri çekildi. Karşıdaki rafa yaslanıp kollarını kendine sardı. "Dinliyorum."
"Ben şey... Bir şeyi anlamış olabilirim ama emin değilim. Eminim de. Değilim de."
"Saçmalamadan konuş."
Hafif kısık gözlerimi gözlerine kaldırdım. "İskender beni mi seviyor?" hayır saçmalama de. Salak mısın seni niye sevsin de. Herkesi sever seni sevmez de.
Bakışlarını kaçırdı. Bu evet mi demek?
Elimle yüzümü kapatıp yere çöktüm. Kısa süreli sessizliğin ardından önüme çöktü. "Bu üzülecek bir şey mi?" anlayacağını sanmıyorum zaten.
Elimi yüzümden çektim. Buğuluydu bakışlarım. "Değil mi? Ben onu üzmek istemiyorum. Onu gerçekten çok seviyorum ama öyle değil işte. Ya üzmek zorunda kalırsam, ya sonra yüzüme bakmazsa. Gerçekten o kadar iyi ki acı çekiyorum."
Elini başıma koyup saçımı ovuşturdu. Teselli sanıyor bunu galiba. "Sen de üzme onu. Sev. Çok mu zor?"
"Yapamam."
"Nasıl yapamazsın? O kadar düşünüyorsan çabalarsın sevmek için."
"Kolay sanki. Yapmacık hissederim. Hem benim kimseyi sevmemem lazım."
"Neden?"
"Çünkü.."
"Çünkü?"
"Çünkü ben... Babam gibi olmak istiyorum."
"Baban gibi? İyi de baban sevmiş ya anneni. Yoksa sen olmazdın akıllım."
Gözlerim fırtınalandı, onun da gözleri büyüdü.
"Ne diyorsun sen kızım!"
"Onun gibi asker olup yanına gideceğim." yüzü gerildi.
"Yapma."
"Söz verdim."
"Asya Allah aşkına! Delirtme beni!"
Bir şey diyemedim. Göz yaşlarım kayınca başımı eğdim. Her şey çok zor zaten. Sözümü yabana atamam. Kolyem koptu bir de. Bu sefer ağlayabilirim.
Başımı kaldırıp gözyaşlarımı sildi hızlıca. Cebinden peçete çıkarıp elime tutuşturdu. Nefes verip beni kendine çekti. Başım göğsüne yerleşti. Kollarını sıkı sıkı sardı.
"Hepsi için yardım edeceğim. Artık ben varım tamam mı? İstediğini alacaksın. Fakat buna rağmen yaşaman lazım. Herkes gidecek Asya. Gidene kadar... Gidene kadar yaşa bizimle. Beni dinle. Senin için bir değerim yok belki ama söz veriyorum yardım edeceğim. İskender'i sevebilirsin. Kendini geri çekme." yutkundu. Kalbinin sesini de duyuyorum. Parfümü çok sert, sesi de ama kalbi öyle değil sanki. Nasıl hayır diyebilirim? Başka çarem yok. Bana uzattığı bu dalı tutmazsam daha fazla düşeceğim. Ne yapacağımı gerçekten bilmezken nasıl hayır diyebilirim?
"Peki."
"Aferin." şimdi de sesi yaralı gibi. İkimiz de öyleyiz. Yara dolu.
Kilit sesi yine duyuldu, ardından ışıklar yandı. Aynı anda birbirimizi iterek uzaklaştık.
"Asyaaa!" İskender bizi buldu. Elimdeki peçeteyle yaşlarımı sildim. Sonra da burnumu.
"Asyaa burda mısın?" Badem de onunlaymış.
"Burdayız." dedim kendimi tam toparlamasam da. Kitaplıkların arasında bizi buldular. Burası da gerçekten labirent gibi.
Yaklaştıklarında yerdeki kitabı aldım. Gözleri ikimiz üzerinde gezindi.
"Güya Sinan da bizimle seni arıyordu ama birden kayboldu." Badem'in sitemine gülümsedi Sinan.
"Ben onu buldum da kilitli kaldık burada."
İskender yanıma çöktü. "İyi misin Asya?" gözlerime hüzünle baktı.
"İyiyim. Öğle arası gelmiştim buraya. Ödev için... Araştırma yapacaktım. Sonra bu kitap gözüme çarptı." ondan ağladım böyle tabi. Dermişim. "Okurken uyumuşum."
"Gözlerin kızarmış. Ağladın mı?"
"Yooo."
Arda hapşırdı o sırada. "Bu ne toz." gülmeye başladım. "Tozlar beni de mahvetti. Gözlerim hapşırmaktan hatta hapşıramamktan kızarmıştır."
"Hadi çıkalım buradan." İskender elimi tutup beni kibarca kaldırdı. Kolyem hâlâ Sinan'ın cebinde. Gözlerim onda İskender'le ilerledim.
Hâlâ ne yapacağımı bilmiyorum. Tek bildiğim kimseyi üzmek istemediğim. Kendim hariç...
🖤
Öhhöm öhhöm
Asya anladı İskender'in hislerini ne düşünüyorsunuz?
Peki Sinan ve Asya?
Yavuz yedi dayağını... O da pek suçlu sayılmaz aslında.
Sinan'la Asya birlik oldu. Çiftleri yapacaklar hshshsh. Düşmanlıklarından daha güçlü olur mu dostlukları?
Bir dahaki bölüme görüşmek dileğiyle esen kalın.
💗
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 761 Okunma |
112 Oy |
0 Takip |
34 Bölümlü Kitap |