1. Bölüm

1. Bölüm: Fırtına

Yılmaz Örmeci
yilmazormeci

 

 

 

Gidelim tam yol ileri

 

Açalım tüm yelkenleri

 

Akdeniz bizi bekliyor

 

Her limanda bir sevgili

 

 

* * * * *

 

1900’lü yılların başı. O zamanlar henüz küçük bir kasaba olan Antalya’da yaşayan İzzet, daha küçücük bir çocukken denizi çok sever, fırsat buldukça arkadaşlarıyla yüzmeye giderdi. Onun bu denize olan merakı yüzünden başına gelmeyen kalmamıştı. Birkaç kez boğulma tehlikesi geçirmiş, ansızın çıkan fırtınada arkadaşlarıyla birlikte bindiği tekne batmış, bazı geceler eve bile uğramamış ve tüm mahalleyi ayağa kaldırmıştı. Soranlara büyüyünce kaptan olacağını, her limanda bir sevgili bulacağını söyleyip komşu kadınları güldürürdü.

İzzet artık okulunu bitirmiş ve babası ile annesinin tüm karşı çıkmalarına rağmen İstanbul’da Denizcilik Okulu (o zamanlardaki adıyla Bahriye Mektebi)’ne yazılmıştı. İstanbul’da hem çalışacak ve para kazanacak hem de okuyacaktı. Ailesinin ekonomik durumu ona okulu ve geçimi için para göndermeye yetmiyordu. Yaşlı bir balıkçı olan babası evini bile zar-zor geçindirecek kadar para kazanabiliyordu.

İzzet, Bahriye Mektebi’ni başarıyla bitirerek diplomasını ve beratını aldı, memleketi olan Antalya’ya döndü. Bembeyaz bahriyeli elbisesi ve şapkasıyla şehre geldiğinde tüm gözler onun üzerindeydi. Annesi, babası ve kardeşleri de onu bu kıyafetle ilk kez gördüklerinden sevinçten ağlamaya başladılar ancak İzzet, kaptan olarak diplomasını aldığından askeri bir rütbesi ve görevi yoktu. En kısa zamanda bir iş bulması gerekiyordu. Bu amaçla tanıdıklarına haber salarak gemilerde çalışabileceği duyuruldu ancak uzunca bir süre hiçbir yerden haber gelmedi.

İzzet de boş durmamak için her sabah erkenden iyice yaşlanan babasıyla birlikte (bazen de yalnız) küçük balıkçı teknesine atlayarak balığa çıkıyor, akşamüstü eve döndüğünde ise ev ve bahçe işleriyle meşgul olarak kendini avutuyordu. Günler günleri kovalıyor ancak çalışacak bir gemi ya da liman bulmaktan yavaş yavaş ümidini kesiyordu.

Antalya’nın ve Akdeniz’in havasına pek güven olmaz. Sabah hava günlük güneşlikti ve yazın son günleriydi. İzzet yine erkenden balığa çıktı ancak öğleye doğru birden hava kararmaya başladı. Fırtınanın arkasından şiddetli bir yağmur geldi ve tekne İzzet’le birlikte sağa-sola yalpalamaya başladı. Tekneyi sahile yanaştırmak imkânsız gibiydi çünkü böyle havalarda sahile değil açık denize doğru yol almalıydı. Düşündüğü gibi de yaptı ve teknenin burnunu açık denizlere çevirdi. Bir yandan kürek çekiyor bir yandan da teknenin dümeni ve kendi ağırlığıyla batmamak için uğraşıyordu. Hava iyice kararmış, fırtına ve yağmurdan göz gözü görmüyordu. Biraz ilerde belli-belirsiz bir ışık gördü. Bunun büyük bir tekne ya da gemi olabileceğini düşünerek çaresizce oraya doğru küreklere asılarak tekneyle yol almaya başladı. Yaklaştıkça bunun İtalyan bandıralı yelkenli bir yük gemisi olduğunu anladı. Bu fırtınada neden yelkenlerinin açık olduğuna bir anlam veremedi. Gemidekiler onu geç de olsa fark ettiler ve iyice yaklaşınca ona bir halat atarak denizden çıkmasını sağladılar.

İzzet gemiye çıktığında her tarafı sırılsıklamdı. Hemen kamaraya inerek saçlarını kurulamaya çalıştı ve kamarada yatan yaşlı adama gözleri ilişti. Adam kamaraya habersiz gelen bu yabancıyı görünce yerinde doğrulmak istedi ancak başaramadı. Belli ki hastaydı ve kılını kıpırdatacak halde değildi. İzzet durumun farkına varınca hemen elini yaşlı adamın alnına koyarak ateşini ölçtü, duvardaki ecza dolabını görünce kalkıp sağlık yardımı yapmak istedi. Önce yaşlı adamın alnına bir bezi ıslatarak koydu ve ateş düşürücü bir ilacı bardaktaki suda eriterek yaşlı adama içirdi. Yaşlı adam ona İtalyanca teşekkür etti ama İzzet okulda sadece Fransızca okuduğu için anlamasa da başını salladı. Birkaç dakika sonra yaşlı adama Türkçe olarak nasıl olduğunu sordu. Adam az da olsa Türkçe biliyordu ve yine Türkçe olarak ona kendini daha iyi hissettiğini söyledi.

Bu arada gemi fırtınadan dolayı neredeyse batma tehlikesi geçiriyordu. İzzet durumu anlayınca hemen güverteye çıktı. Geminin dümeninde bulunan kişiye kendisinin kaptan olduğunu ve gemiyi batmaktan kurtarabileceğini söyledi. Dümendeki de biraz Türkçe biliyordu, en azından “Kaptan” kelimesinin anlamını bildiğinden hemen dümeni İzzet’e devretti ve koşar adımlarla diğer arkadaşlarının bulunduğu kamaraya gitti. İzzet koskoca gemiyle başbaşa kalmıştı ve çok heyecanlıydı. İlk deneyiminin bu şekilde olmasını istemezdi ama kader onu buraya sürüklemişti adeta.

İzzet önce görevlilere yelkenlerin indirilmesi emrini verdi. Sonra da geminin burnunu sahile paralel durumda iken açık denize doğru çevirdi. Gemiye yandan vuran ve sallantıya yol açan rüzgârı tam karşıya alarak geminin yalpalaması ve batma tehlikesini şimdilik ortadan kaldırmıştı ama bir süre yol almaları gerekliydi. Birkaç dakika sonra gemideki sallantı tamamen bitmiş, fırtına da bir saat sonra dinmişti. Gemideki çımacı, lostromo ve diğer görevliler yavaş yavaş kamaralarından çıkarak İzzet’in etrafında toplandılar ve hepsi de ona İtalyanca teşekkür ettiler. Adını sorduklarında ise “İzzet” yanıtını alınca hep bir ağızdan “İzzet Kaptan” tezahüratları yapmaya başladılar.

Gemidekilerin gürültülü tezahüratlarını duyan yaşlı adam kamarasından çıkarak onları bu halde görünce şaşırdı. Hemen İzzet’in yanına gelip Türkçe konuşarak kendisini tanıttı: “Ben Kaptan Aleksandro. Bu geminin kaptanıyım. Bu benim son seferimdi ve artık emekli oluyorum. Geminin sahibi bu seferimde bana ikinci kaptan vermedi ve kendi başıma çıktım. Kıbrıs açıklarında rahatsızlanınca dümeni devretmek zorunda kaldım ama gemide benden başka gemi kullanmayı bilen olmadığı için sadece geminin burnunu kuzeye çevirmelerini, Antalya’ya gideceğimizi söyleyebildim. Seni bize Tanrı gönderdi, yoksa gemiyle birlikte hepimiz batmıştık.”

İzzet de ona geminin dümenini yanındakine teslim edip kendini tanıtmak istedi: “Benim adım da İzzet. İstanbul’da Bahriye Mektebi’ni yeni bitirdim ve kaptan oldum. Kendime iş arıyordum. Babam balıkçı olduğu için balığa çıkmıştım ve ben de sizin gibi fırtınaya yakalandım. Asıl siz olmasaydınız ben çoktan babamın balıkçı teknesiyle birlikte batabilirdim.”

İkisi de birbirlerine bakarak gülümsediler ve Kaptan Aleksandro İzzet’i kamarasına davet etti, görevlilere de kendilerine yemek hazırlamalarını söyledi. Masaya oturduktan sonra da yemeklerini yerken biraz sohbet ettiler. Kaptan Aleksandro İzzet’e çalıştığı denizcilik şirketinde iş bulabileceğini ve kendisinin bizzat referans olabileceğini söyleyince İzzet bir an tereddüt etti. Yabancı bir gemide çalışmak ve değişik ülkeleri gezmek her denizci gibi onun da hayalindeki bir şeydi ama bu fırsatın bir anda karşısına çıkmasına da çok sevinmişti. Ancak birkaç sorun vardı. Aklından geçenleri Kaptan Aleksandro’ya açıklamak zorunda kaldı:

“Kaptan Aleksandro, benim hayalimden geçen bu iş teklifi için çok teşekkür ederim. Ancak bu işe başlamak için önce annemden ve babamdan izin almam gerekli. Ayrıca babamın geçim kaynağı olan balıkçı teknemiz de battı. Eve dönünce ne cevap vereceğimi düşünüyorum.”

Kaptan Aleksandro gülümsedi ve onu rahatlattı:

“Bunlar önemsiz şeyler. Hiç kendine dert edinme. Balıkçı teknenizin parasını ben veririm, baban da gidip yeni bir tekne satın alır. Yeter ki bizimle çalışmaya onları razı et. Hatta beni de onlarla tanıştır, ben konuşayım babanla, olur mu?”

 

 

(Devam edecek)

 

 

 

Bir denizcinin yüreğinde olmak, bir kadına verilmiş en büyük ödüldür.

 

 

Bölüm : 14.01.2025 17:07 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...