13. Bölüm
Yılmaz Örmeci / Her Limanda Bir Sevgili / 13. Bölüm: Kahverengi Pantolon

13. Bölüm: Kahverengi Pantolon

Yılmaz Örmeci
yilmazormeci

Ardından, Vatikan’a doğru ilerlediler. Aziz Petrus Bazilikası’nın önüne geldiklerinde, İzzet hayranlıkla başını kaldırıp devasa yapıyı izledi. “Burası, gördüğüm en etkileyici yerlerden biri,” dedi. İsabella, Vatikan’ın dini ve tarihi önemini açıkladı. Onu Sistine Şapeli’ne götürdüklerinde, Michelangelo’nun tavan fresklerini gördü ve uzun süre gözlerini alamadı.

İzzet, “Bu kadar büyük bir sanat eseri nasıl yapılır?” diye sordu Aleksandro’ya. Bu soruya İsabella, “Bu, insanın sabrının ve yaratıcılığının bir göstergesi,” diye yanıt verdi.

Bir gün, rotalarını Pisa’ya çevirdiler. Pisa Kulesi’nin önünde durduklarında, İzzet şaşkınlıkla sordu: “Bu kule neden eğik? Yıkılmamış mı?” Aleksandro, kulenin temelindeki zemin sorunları nedeniyle eğildiğini ancak mühendislerin yapıyı güçlendirdiğini açıkladı. İzzet, kuleyi inceledikten sonra, “Eğik ama hâlâ dimdik ayakta gibi,” diyerek şaşkınlığını dile getirdi.

Pisa Kulesi

 

Geziler sırasında, İzzet İtalyancasını hızla geliştiriyordu. Her yeni şehirde yeni kelimeler öğreniyor, insanlarla iletişim kurmaya çalışıyordu. Bir ayın sonunda, artık temel seviyenin çok ötesine geçmişti. Günlük konuşmaları daha rahat yapabiliyor, hatta bazen Aleksandro’nun yardımına bile ihtiyaç duymuyordu.

Bu sürede İzzet’in sadece dili değil, aynı zamanda kültürlere bakışı da değişmişti. İtalya’nın tarihi, sanatı, mutfağı ve insanları, onun hayatında derin bir iz bırakmıştı. Roma’ya yaptıkları geziden sonra, İsabella ve İzzet’in aralarındaki bağ daha da güçlenmişti.

Napoli’ye döndüklerinde, İzzet yola çıkmaya hazırdı. Aleksandro, dönüş için planları yaparken, İzzet bir süre sessiz kaldı. Sonra, Aleksandro’ya dönerek, “Bu bir ay, hayatımın en unutulmaz zamanlarından biriydi. Bana birçok şeyi öğrettin, dostum,” dedi.

Aleksandro, dostça bir şekilde İzzet’in omzuna dokundu. “Bu sadece bir başlangıç. Daha göreceğin çok şey var, kaptan. Floransa, Venedik, Milano gibi diğer önemli şehirlere daha gitmedik bile. Oraları da görmeden İtalya’yı gezmiş sayılmazsın,” dedi. İzzet de “O şehirlerin adını duydum, Venedik’in sular üstünde bir şehir olduğunu, Floransa’nın Avrupa’daki Rönesans hareketlerinin başladığı ilk sanat merkezi olduğunu biliyorum. Bir dahaki geldiğimizde oraları da görelim,” diye karşılık verdi.

İzzet, valizlerini hazırlarken, bir yandan da İsabella ile vedalaşacakları anı düşünüyordu. Napoli ve çevresinde geçen bu bir ay, onun sadece bir denizci değil, aynı zamanda bir dünya vatandaşı olma yolunda attığı büyük bir adımdı. Ve şimdi, Akdeniz’in diğer köşelerine doğru yeni maceralar için hazırdı.

Sabahın erken saatlerinde Napoli Limanı her zamanki hareketliliğiyle güne başlıyordu. İzzet ve Aleksandro, gemiye son hazırlıkları yapmakla meşguldüler. İzzet, Roma’dan döndüklerinden beri İsabella’yı görmemiş, vedalaşamamıştı. Onun bir daha görünmeyeceğini düşünerek buruk bir şekilde eşyalarını yerleştiriyordu.

Geminin kalkışına az bir zaman kala, limanda bir hareketlenme oldu. Şık bir otomobil, ışıltılı krom detayları ve zarif hatlarıyla rıhtıma yaklaşıyordu. Güneşin ilk ışıkları, otomobilin parlak gövdesinde dans ederken, herkesin dikkatini çekmişti. Araba durduğunda içinden İsabella indi. Başında dantel bir şapka, üzerinde zarif bir elbise vardı. Bütün gözler ona çevrildi. İzzet ve Aleksandro, şaşkınlık içinde kalakaldılar.

“Signora İsabella!” dedi Aleksandro, sesi bir şaşkınlık kahkahasına karışarak.

İzzet, o an İsabella’nın gelişinin gerçek olduğuna inanmakta zorlandı. Kalbi hızla çarparken ona doğru birkaç adım attı. İsabella, gözleri hafifçe nemlenmiş bir şekilde İzzet’e yaklaştı.

“Gelip seni uğurlamak istedim, İzzet. Napoli’den böyle sessizce gitmene izin veremezdim,” dedi, sesi hüzünlü ve içtendi.

İzzet’in gözleri doldu. İsabella’nın bu jesti, onun kalbini derinden etkiledi. Konuşmak istedi ama kelimeler boğazında düğümlendi. Bir adım daha yaklaştı ve İsabella’ya sarıldı. Bu beklenmedik hareket karşısında İsabella da kollarını ona doladı. Limanda bir an için zaman durmuş gibiydi. Çevredeki işçiler ve gemi tayfası bu dokunaklı sahneye tanıklık ediyorlardı. Bazıları gözlerini başka yöne çevirdi, bazılarıysa duygulanmıştı.

“Teşekkür ederim,” diye fısıldadı İzzet. “Bana bu kadar değer verdiğin için…”

İsabella, hafifçe geri çekildi ve gözlerinin içine bakarak, “Sen buraya sadece bir yolcu olarak gelmedin, İzzet. Kalbimde özel bir yerin var. Seni asla unutmayacağım,” dedi. Sesi titriyordu.

Kaptan Aleksandro bir adım uzakta durmuş, ikisini izliyordu. Gözlerini hafifçe ovuşturdu ve yüzüne samimi bir gülümseme yerleştirerek, “Eh, sanırım Napoli seni unutmayacak, dostum,” diye takıldı İzzet’e. Ama gözlerindeki nem, onun da duygulandığını ele veriyordu.

İzzet, zar zor kelimeler buldu. “Seninle geçirdiğim günler hayatımın en güzel anıları olarak kalacak, İsabella. Sen çok özelsin.”

Gemi düdüğü çaldığında vedalaşma vakti gelmişti. İzzet cebinden beyaz, küçük bir mendil çıkarıp İsabella’nın gözyaşlarını sildi. Son bir kez sarıldılar ve ardından İsabella, “İzzet, unutma. Napoli’de her zaman bir dostun var,” dedi.

İzzet, ağır adımlarla gemiye yönelirken, geminin güvertesine çıkan merdivenlerin başında bir an durdu ve geriye baktı. İsabella, hala oradaydı, mendiliyle gözyaşlarını siliyordu. İzzet bir elini kalbine götürerek öbür eliyle onu selamladı. İsabella, hafifçe başını eğerek karşılık verdi ve el salladı.

Gemi hareket etmeye başladığında, limanda toplanan herkes gemidekileri uğurlamak için ellerini sallıyordu. İzzet, geminin kenarına yaslanmış, gözleri hala İsabella’daydı. Aleksandro yanına yaklaşıp elini omzuna koydu.

“Hayat devam ediyor, İzzet. Ama anılar, onları unutmadığın sürece hep seninle kalır,” dedi, dostça bir gülümsemeyle.

İzzet başını salladı. İsabella, gemi uzaklaşana kadar orada kalmıştı. İzzet, onun silueti gözden kaybolana kadar bakışlarını ayıramadı. O an, sadece Napoli’ye değil, kalbinin bir parçasına da veda ettiğini hissediyordu.

Ertesi gün Akdeniz'in masmavi sularında yol alan gemi, sabah güneşiyle birlikte dingin bir yolculuk yapıyordu. Ancak o sabah, ufukta beliren bir yelken bu huzuru bozacak gibiydi. Gemi mürettebatı hemen alarma geçti.

"Kaptan, korsan gemisi!" diye bağırdı gözcü, ufuktaki gemiyi işaret ederek.

Aleksandro, dümen başında hızlıca emirler yağdırdı: "Herkes yerlerine! Tüfekleri ve kılıçları kontrol edin!"

İzzet, Aleksandro'nun yanına koşarak geldi. "Bu sefer ne yapacağız, Aleksandro? Geçen seferkinden daha hazırlıklı gibi görünüyorlar."

Aleksandro yüzünde kararlı bir ifadeyle İzzet'e döndü. "Endişelenme, İzzet. Bu kez biz de daha hazırlıklıyız.” Aleksandro bu kez gemidekilerden birine yüksek sesle emir verdi: “Bana kahverengi pantolonumu getirebilir misin?"

İzzet bir anlık duraksamanın ardından kahkahalarla gülmekten kendini alamadı. Onunla birlikte diğerleri de gülmeye başladı. Herkesin morali bir anda yerine gelmişti.

Gemideki herkes hızla yerlerini alırken, korsan gemisi daha da yaklaşıyordu. İri cüsseli, siyah bayraklı korsan gemisinin güvertesi kalabalıktı; korsanlar, silahlarını sallayarak bağırıyorlardı. "Teslim olun, yoksa hepiniz öleceksiniz!"

Aleksandro hiç tereddüt etmeden cevap verdi. "Sizden korkmuyoruz! Gemimizi savunacağız!"

Tüfekler hazırdı. Aleksandro yüksek bir sesle emir verdi: "ATEŞ!"

Gemideki tüfekler gürleyerek patladı, korsan gemisindekilere büyük bir darbe indirdi. Ancak korsanlar da karşılık verdi. İki taraf arasında büyük bir mücadele başladı. Kurşunlar ve kılıçlar birbirine karıştı.

İzzet, Aleksandro'nun yanında yer alarak elindeki tüfeği dikkatlice nişanladı. "Bu adamlar gerçekten kararlılar, kaptan. Daha önceki saldırıya hiç benzemiyor."

"Haklısın," dedi Aleksandro. "Ama bizim de bir avantajımız var. Birlikte çalışmayı öğrenmiş bir ekibiz. Ve bu bizim en büyük gücümüz."

Kaptan Aleksandro, şirket sahibine daha önceki korsanlarla mücadelelerini anlatmış ve Signor Lorenzo da yine böyle bir durumla karşılaşırlarsa birkaç son model tüfek ve tabanca almasını söylemiş, Aleksandro da İzzet’in bile haberi olmadan yirmi tüfek ve tabanca satın alarak geminin ambarına koymuştu.

 

 

...

(Devam edecek)

 

Deniz insana ilham verir. Ve deniz söylenen türküyü anlar.

Yürekten duyarak söylediğin türküyü o da yürekten ve hemen kabul eder.

(Cengiz Aytmatov)

 

Bölüm : 26.01.2025 20:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...