17. Bölüm

17. Bölüm: Despina Teyze

Yılmaz Örmeci
yilmazormeci

 

Gece sona erdiğinde, Layla onlara mahallelerinin en güzel yerlerinden birinde veda etti. İzzet, onunla vedalaşırken, “Bu şehir, seninle birlikte daha da büyüleyici oldu,” dedi. Aleksandro, gülümseyerek bu sözleri çevirdiğinde Layla’nın yüzü kızardı. “Bir dahaki gelişinizde mutlaka beklerim, yine görüşelim” dedi Layla. İzzet de mutlaka geleceğini ve Layla’yı yine görmek istediğini belirtti.

Beyrut’taki günler, İzzet ve Aleksandro için hem şehri keşfetmek hem de yeni dostluklar kurmak açısından unutulmaz bir deneyim olmuştu. Ancak gemi, yeni bir macera için onları bekliyordu. Layla, son bir kez limanda onları uğurlarken, İzzet onun eline küçük bir hatıra verdi; annesinin gençliğinde işlediği ipek bir mendil. “Bunu her zaman saklayacağım,” dedi Layla, gözleri dolarak.

Gemi limandan ayrılırken, İzzet limana ve Layla’ya son bir kez baktı. Aleksandro omzuna dokunarak, “Bir gün geri dönebiliriz. Ama şimdi önümüzde yeni ufuklar var,” dedi. Beyrut, onların anılarında hep bir yıldız gibi parlayacaktı.

Beyrut’tan sonra bir gün süren keyifli bir yolculuğun ardından gemi Antalya limanına yanaştığında, İzzet’in kalbi heyecanla çarpıyordu. Annesi Gülsüm Hanım ve babası Tarık Kaptan, iskelenin başında bekliyordu. Tarık Kaptan, oğlunu ve Aleksandro’yu kollarını açarak karşıladı ve "Hoş geldiniz" diyerek İzzet’e sarıldı.

Eve döndüklerinde, annesi onlara zengin bir sofra kurdu. Yemeklerin arasında başlarından geçen hikâyeler anlatıldı, kahkahalar havada uçuştu.

Yemek sırasında İzzet, kazandığı parayı babasına uzatırken, "Bununla borçlarımızı kapatabiliriz baba, eve yeni eşyalar da alabiliriz" dedi. Tarık Kaptan gözleri dolarak parayı aldı. "Seninle gurur duyuyorum oğlum," diye yanıt verdi.

İzzet’in kazandığı paranın bereketiyle sofralar daha da şenlenmişti. Gece ilerledikçe, komşular "Hoş geldiniz" demek için evlerine gelmeye başladı. Gelenler arasında Rum komşuları Giritli Despina da vardı. İzzet hemen Despina’nın yanına giderek elini öptü, yanı başında diz çökerek Girit’ten aldığı işlemeli mendili cebinden çıkarttı ve “Despina teyze, nasılsın? Bak sana ne getirdim?” diyerek ona doğru uzattı.

Despina mendili yavaş yavaş eline aldı, önce işlemelerine göz gezdirdi ve burnuna götürerek gözlerini kapatıp derin derin kokladı. “Mis gibi Girit kokuyor bu mendil. Gençliğimde ben de çok işledim bunlardan. Girit’ten aldın, değil mi?”

“Evet, Girit’ten aldım, Hanya pazarından. Aklıma sen geldin ve bunlardan işlemeye devam ediyorlar hala orada. Bir de hani şu çamaşır asarken söylediğin şarkı var ya, onu bir daha söylesene.”

Despina bu candan teklifi geri çevirmedi ve oturduğu yerden şarkıyı Rumca sözlerle söylemeye başladı. Bu şarkı, Girit’te Helena ile birlikte ilk söyledikleri şarkıydı. Herkes sus-pus oldu ve şarkının nakaratını İzzet, Despina ile birlikte söylerken aklında Helena vardı.

 

SENİ ALIRSA FIRTINA/STO PA KAİ STO KSANALEO

*****

 

Söylemiştim sana gitme gönlünün sahiline

 

Seni alırsa fırtına dayanamam yokluğuna

 

Kalbim sandal olur uğruna rüzgâra yelken olur

 

Gözyaşım benzer yağmura savrulurum yoluna

                                                 

 

Sto pa kai sto ksanaleo

 

Sto gialo min katebeis

 

Ki o gialos kanei fourtouna

 

Kai se parei kai diaveis

 

 

Seni alırsa fırtına dayanamam vurgununa

 

Seni alırsa fırtına dayanamam yokluğuna

*****

Despina, Girit’te ve diğer Ege adalarında yaşananları anımsadı ve bunlardan dolayı çok üzgün olduğunu belirtti. Neredeyse ağlayacak gibi oldu ve Girit’te yaşarken Türk komşularından bahsetmeden duramadı. Birlikte huzur içinde geçirdikleri onca yıldan sonra Rumların nasıl böyle bir şey yapabileceklerini bir türlü aklı almıyordu.

Onları izleyenlerin arasında genç bir kadın, kucağında bebeğiyle dikkat çekiyordu. Zarif yüz hatları ve alımlı duruşu İzzet’i hemen etkilemişti. İzzet, mutfakta annesine dönerek, "Kim bu kadın?" diye sordu.

Annesi, "Babanın arkadaşlarından birinin kızı," diye açıkladı. "Yeni evlenmiş."

Genç kadın, İzzet’in bakışlarını fark etmiş ve bebeğini emzirme bahanesiyle bahçeye çıkınca karşılaşmışlardı. İzzet, hafifçe gülümseyerek, "Bebeğiniz çok güzel," dedi. Kadın da utangaç bir şekilde teşekkür etti. "Sizinle tanışmak ne hoş, adınız neydi?" diye sordu kadın, sesi tatlı bir melodi gibiydi.

"Adım İzzet," dedi genç adam, gözlerini ondan ayırmadan. Kadın da kendini tanıttı, adı Süreyya idi. Aralarında kısa bir sohbet başladı. İzzet, bu zarif kadına karşı duyduğu ilginin farkındaydı ama durumun hassasiyetinin de bilincindeydi. Kadın da İzzet’e karşı sıcak bir ilgi gösteriyordu.

Süreyya bir süre sessiz kaldı. Ardından, kucağındaki bebeğin üzerini örtüp hafifçe iç çekti. "Bazı hikâyeler vardır, İzzet Bey," dedi. "Anlatıldığında yalnızca acı verir. Ama belki de benim hikâyem, sizin ailenizle düşündüğünüzden daha çok bağlantılıdır."

Bu sözler, İzzet’i daha da meraklandırmıştı. "Ne demek istiyorsunuz?" diye sordu.

Süreyya’nın gözleri doldu. "Bundan yıllar önce, sizin ailenizin borçlarından dolayı zor günler geçirdiği bir dönemde, benim ailem devreye girdi. Babam, Tarık Kaptan’a yardım etmek için elindeki her şeyi seferber etti. Ama o yardım, bizim ailemizi mahvetti."

İzzet bu sözler karşısında şaşkına dönmüştü. Babasının borçlarını ödemek için dışarıdan yardım aldığını bilmiyordu. "Babam... bundan hiç bahsetmedi," dedi.

Süreyya, hafif bir gülümsemeyle, "Çünkü babanız gururlu bir adamdı. O dönem, babamın önerdiği yardımın bedeli çok ağırdı. Babam, sizin ailenizin ona olan borcunu bağışladı ama bunun karşılığında annemi kaybettik."

Bu sözler, İzzet’in kafasında bir yıldırım gibi çaktı. Süreyya’nın babası, İzzet’in ailesini kurtarmak için kendi karısını mı feda etmişti? Bu nasıl mümkün olabilirdi?

Süreyya, babasının da bir denizci olduğunu ve zamanında Tarık Kaptan’la aynı gemilerde çalıştığını anlattı. Ancak ailesinin maddi durumu kötüleşince, babası Tarık Kaptan’la aynı gemide çalışmaya başlamıştı. Tarık Kaptan’ın gemisi batma noktasına geldiğinde, Süreyya’nın babası ona destek olmuştu. Ancak bu destek karşılığında, annesi ona sırt çevirmiş ve bir daha geri dönmemişti.

"Babam, annemi hep suçladı," dedi Süreyya. "Ama ben biliyorum, annem asla kendi isteğiyle gitmezdi. Bütün bu olanların arasında bir şeyler eksik. Bu yüzden buradayım. Gerçeği bulmaya geldim."

İzzet’in aklına, az önce annesiyle yaptığı konuşma geldi. Kadını sorduğunda geçiştirir gibi yaparak konuyu dağıtması İzzet’in dikkatini çekmiş ama annesine bunu belli etmemişti. Kadının ailesiyle kendi ailesi arasında bir bağlantı olduğunu hissetmiş, bu durumun sıradan bir karşılaşma olmadığını anlamıştı. Annesinin yüzünde beliren endişe, bir şeylerin saklandığının işaretiydi.

İzzet, Süreyya’nın anlattıklarıyla derin bir sessizliğe bürünmüştü. Babası ve annesiyle konuşmaya karar verdi. Konuklar gittikten sonra akşam olunca babasının odasına giderek konuyu açtı. Ancak babası bir anda sert bir tavırla, "Bana bu konuda hiçbir şey sorma. Bu konu kapanmıştır, İzzet!" diyerek konuyu geçiştirdi.

İzzet, babasının tepkisinden şüphelenerek bu kez annesinin yanına gitti. Gülsüm Hanım, yüzünde derin bir üzüntüyle, "Baban o zamanlar çaresizdi, İzzet. Ama o yardımı kabul etmenin bedeli hepimizi çok yıprattı. Süreyya’nın annesi belki de bizim borçlarımızı ödemek için kendi hayatını feda etti. Ancak nasıl ve neden olduğu konusunda asla açık konuşulmadı" dedi.

Bu belirsizlik, İzzet’i harekete geçirdi. Süreyya ile ertesi gün buluşarak birlikte geçmişin sırlarını araştırmaya karar verdiler. Babasının eski denizci arkadaşlarına ulaşıp, o dönemde gerçekten ne olduğunu öğrenmek için iz sürmeye başladılar.

Her adımda, Süreyya’nın ailesiyle kendi ailesi arasındaki bağın daha da karmaşık olduğunu fark ettiler. Tarık Kaptan, o dönemde gemisini kurtarmak için yalnızca borç para değil, aynı zamanda bazı sırları da paylaşmak zorunda kalmıştı. Ancak bu sırların tam olarak ne olduğu, şimdiye kadar gizemini koruyordu.

Araştırmaları ilerledikçe, Süreyya’nın annesinin ortadan kaybolmasının arkasında başka birilerinin de parmağı olduğunu öğrendiler. Bu kişiler, ailelerinin hem geçmişini hem de şimdiki yaşamlarını tehdit edebilecek kadar güçlüydü.

İzzet ve Süreyya, artık yalnızca geçmişin sırlarını çözmekle kalmayacak, aynı zamanda bu sırları saklayan karanlık güçlerle yüzleşmek zorunda kalacaklardı.

İzzet ve Süreyya, Gülsüm Hanım’ın verdiği belirsiz ipuçlarını takip ederek Tarık Kaptan’ın eski denizci arkadaşlarından biri olan Halil Reis’i bulmaya karar verdiler. Halil Reis, Lara’daki mütevazı bir balıkçı kulübesinde yaşıyordu.

 

 

 

 

...

(Devam edecek)

 

 

 

 

Denizi seyretmek gibidir, bozkırda gökyüzünü seyretmek. (Neşet Ertaş)

 

Bölüm : 30.01.2025 17:05 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...