

Aleksandro, ellerini yavaşça kaldırarak, "Kimsin sen? Ne istiyorsun?" diye sordu. Adam, bir adım ileri çıkarak, "Leyla Hanım’ın selamı var," dedi. "Sizi onunla tanışmaya götüreceğim, ama önce şu kasayı bırakın."
İzzet, soğukkanlı bir şekilde, "Leyla Hanım neden bizi takip ettiriyor? Biz onunla aynı şeyi arıyoruz," dedi. Adam gülümseyerek, "Belki öyle, belki de değil. Bunu öğrenmek için onunla konuşmanız gerekecek."
Aleksandro, gözleriyle İzzet’e sakin olmasını işaret etti. "Tamam," dedi Aleksandro. "Sen kazandın. Bizi ona götür."
Adam, tabancayı ikilinin sırtına doğrultarak, onları limanın dışındaki bir köşke doğru yönlendirdi. Köşk, Leyla Hanım’ın Beyrut’taki merkezlerinden biriydi. İzzet, yürürken çevresindeki sokakları dikkatlice inceliyor, kaçmak için bir fırsat arıyordu. Ancak adam tetikteydi.

Çok büyük bir arazide ve denize yakın bir konumda havuzlu, 3 katlı modern yapıda muhteşem bir köşke geldiler. Köşke vardıklarında, Leyla Hanım onları büyük bir salonda karşıladı. Kadın şık bir elbiseyle, elindeki kadehi yavaşça çevirerek başını kaldırdı. "İzzet Bey, Aleksandro Bey," dedi, sesi neredeyse bir fısıltı gibi. "Paris, Marsilya, İskenderiye derken sonunda ne güzel sizi burada görmek."
İzzet, Leyla’ya dik bir bakış attı. Aynı Süreyya’nın tarif ettiği gibi bir kadındı. Boyu ve saçları tamamdı ve sağ yanağına dikkat edince Süreyya’nın tarif ettiği beni de gördü. İzzet hemen yanıt verdi: "Bizi buraya tehdit ederek getirmenin bir anlamı yoktu. Biz zaten seni arıyorduk ve amacımız kötü değildi."
Leyla, gülümsedi. "Bana güvenip güvenmeyeceğinizi bilmek istedim. Şimdi size anlatacaklarımı dikkatle dinleyin. Bu kasanın içindekiler yalnızca sizin için değil, benim için de çok önemli. Ama bu oyunda daha büyük oyuncular var. Ve eğer dikkatli olmazsanız, hepimiz kaybederiz."
İzzet ve Aleksandro, Leyla’nın söylediklerini dinlerken bir yandan da plan yapıyorlardı. Leyla’nın verdiği bilgiler, kasanın içindeki sırların çok daha karmaşık olduğunu gösteriyordu. Ancak bu sırları açığa çıkarmak için daha fazla bilgiye ve daha iyi bir plana ihtiyaçları vardı.
Leyla Hanım, İzzet’in sözlerini dikkatle dinliyordu. Adamın kararlılığı ve Aleksandro’nun sakin duruşu, durumun ciddiyetini açıkça ortaya koymuştu. İzzet, bakışlarını Leyla’ya dikerek konuşmasını sürdürdü:
"Bizim amacımız kasanın peşinde koşmak değil, sizi Süreyya Hanım’la yeniden bir araya getirmek. Sizinle birlikte Antalya’ya dönmek istiyoruz ve siz de uygun görürseniz kasayı da yanımızda götüreceğiz. Eğer bunu birlikte yaparsak, hem daha güvenli olur hem de Süreyya’ya kendinizi affettirme şansı bulursunuz."
Leyla, derin bir nefes aldı. "Kızım... Süreyya..." diye mırıldandı. Gözleri dolmuş, içindeki yılların pişmanlığı yüzüne yansımıştı. "Yıllardır ona ulaşmak istedim ama hep korktum. Şimdi karşısına çıkarsam beni affeder mi?"
İzzet, Leyla’ya samimi bir bakışla karşılık verdi. "Affedip affetmeyeceğini bilmiyorum. Ama denemek için hâlâ şansınız var. Eğer bu kasanın içindekiler düşündüğümüz kadar önemliyse, burada kalması tehlikeli. Kasayı gemiye yükleriz ve sabah yola çıkarız."
Leyla, kısa bir sessizliğin ardından başını salladı. "Tamam. Ama kılık değiştirmemiz gerekecek. Peşimizdeki insanları atlatmadan buradan ayrılamayız."

Sabahın ilk ışıklarında İzzet, Aleksandro, Leyla ve iki güvendiği adamı, kılık değiştirerek limana gittiler. Leyla, giydiği siyah şalvar ve kasketle bir erkek gibi görünüyordu. Adamları üstüne siyah bir örtü örtülerek gizlenmiş olan kasayı dikkatle gemiye taşıdılar ve kaptan Aleksandro’nun yönetimindeki gemi limandan ayrıldı.
Yol boyunca Leyla, İzzet’e hayat hikâyesini anlattı. Gençken yaptığı hataları, Süreyya’yı terk edişini ve yıllar içinde hissettiği pişmanlıkları paylaştı. İzzet ve Aleksandro, kadını dikkatle dinlediler ve onun içindeki vicdan muhasebesini gördükçe, Süreyya’nın annesini affedebileceğine dair umutları arttı. Beyrut’tan Antalya’ya olan yolculuk herkes için oldukça duygusal bir süreçti.
Antalya’ya vardıklarında, İzzet ve Aleksandro kasayı güvenli bir şekilde bir hanın deposuna taşıdılar. Süreyya ile görüşmek için hazırlıklarını yaparken, Leyla sessizce kenarda bekliyordu. Yıllar sonra kızıyla karşılaşacak olmanın heyecanı ve korkusu birbirine karışıyordu.
Süreyya, kapıda annesi Leyla’yı gördüğünde önce durakladı. Annesini tanımıştı ama duyduğu öfke ve hasret birbirine karışıyordu. Leyla, gözleri dolu bir şekilde bir adım öne çıktı. "Kızım..." diye fısıldadı.
Süreyya’nın gözleri de yaşlarla doldu. "Neden bu kadar bekledin?" dedi, sesi titreyerek.
"Sana bunu açıklayacak bir söz bulamıyorum. Ama seni bir an olsun unutmadım. Affet beni, ne olur."
Anne ve kız, gözyaşları içinde birbirlerine sarıldılar. O an, yılların özlemi ve kırgınlığı bir nebze olsun silinmişti.
Leyla, Süreyya ile vakit geçirmeye başladığında, İzzet ve Aleksandro kasayı güvenli bir şekilde saklamak için Leyla’nın iki adamıyla birlikte harekete geçti. Kasayı Süreyya’nın bilgisi dahilinde, Antalya’daki güvenilir bir depoya yerleştirdiler. Artık hem Leyla hem de kasa daha güvendeydi.
Ertesi gün akşam saatlerinde Tarık Kaptan’ın mütevazı ancak huzur veren evinin kapısı çalındı. Eşi Gülsüm Hanım “Hayırdır inşallah” diyerek kapıyı açtığında eski dostu Leyla Hanımı karşısında buluverdi. Önce tereddüt etti ama Leyla Hanım’ın gülümseyen yüzü ve sıcacık sarılmasıyla o da eskisi gibi sıkı sıkı sarıldı ve bir dakika boyunca ağlaştılar. Onları gören Tarık Kaptan, İzzet ve Aleksandro’nun da gözleri doldu, ağlamamak için kendilerini zor tutuyorlardı.
Kucağındaki bebeğiyle Leyla Hanım’ın kızı Süreyya kapıda kalmış, içeri girememişti. Durumu fark eden İzzet hemen annesini kapının ağzından eliyle hafifçe kolundan tutup çekerek uzaklaştırıp bebeği kucağına aldı, “Süreyya Hanım, buyurun içeri” diyerek davet etti ve bebeği sevmeye başladı. Süreyya içeri girince dışarıda kalan iki kişi ellerinde bir kasa ile Leyla Hanım’ın talimatını bekliyorlardı. Leyla Hanım, Tarık Kaptan’dan izin alarak kasayı içeriye getirmelerini ve geri dönmelerini emretti.
İki adam kasayı içeri getirip masanın üstüne koyarak saygıyla eğilip dışarı çıktılar. Leyla Hanım, elinde ince bir anahtar tutarak, uzun zamandır sırlarla dolu bir kasayı açmanın eşiğindeydi. İzzet, karşısında duran kasaya odaklanmış, içinde ne olduğunu öğrenmek için sabırsızlanıyordu. İzzet, Tarık Kaptan ve Aleksandro ise durumu biraz endişeli, biraz da meraklı bir ifadeyle izliyordu.
“Bu kasa, annemin hayatını adadığı bir emanetti,” dedi Leyla, sesi hafif titrerken. “Bu anı görmek annemin bir vasiyetini yerine getirmek gibi bir şey.”
İzzet, ciddi bir şekilde Leyla’yı dinliyordu. “O zaman kasayı açmak artık bir gereklilik. Bakalım, sırlar hangi yöne götürecek bizi.”
Leyla, kasanın üzerindeki şifreli kilidi açtığında içinden gelen hafif bir toz kokusu odayı doldurdu. Derin bir nefes aldı ve kapağı yavaşça kaldırdı. Kasanın içinde dikkatlice sarılmış parşömenler ve eski bir kitap vardı.
Leyla, ilk olarak dikkatle katlanmış parşömenleri çıkardı. Parşömenleri açarken odada bir sessizlik hâkimdi. Harita, Ortadoğu’nun yeraltı kaynaklarını detaylarıyla işaretleyen bir eserdi. Petrol kuyuları, maden rezervleri, stratejik geçiş yolları... Hepsi bu haritada yer alıyordu.
“Bu harita... Böyle bir şeyin varlığını duymuştum ama gerçekten görmek... İnanılmaz,” diye mırıldandı İzzet. “Bu harita, doğru ellere geçerse büyük bir zenginlik ve güç getirir,” dedi Leyla. “Ama yanlış ellere düşerse, felaket olur.”
Leyla, haritanın hemen ardından Osmanlı tuğrası taşıyan bir belgeyi çıkardı. Bu belge, Osmanlı İmparatorluğu’nun savaş dönemlerinde yaptığı ancak hiçbir zaman gün yüzüne çıkmamış gizli bir antlaşmaydı.
İzzet, belgedeki metni dikkatle inceledi. “Bu antlaşma, savaşı kaybetme korkusuyla yapılmış gibi görünüyor. Stratejik bazı topraklardan vazgeçme şartlarını içeriyor. Ama bir noktada gizemli detaylar var.”
“Bu belgeler, tarihi yeniden yazdırabilir,” dedi Leyla. “Bu yüzden bunları resmi ellere teslim etmeliyiz. Aksi takdirde tehlikeli olabilir.”
Kasadan çıkan son şey, eski Mısır mühürleriyle kaplı, deri ciltli bir kitaptı. Kitap o kadar eskiydi ki, kapağındaki işaretler bile aşınmıştı. İzzet, kitabı eline aldığında, derin bir merak hissetti.
...
(Devam edecek)
Gemiler batınca denizin canı acımaz.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.29k Okunma |
414 Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |