24. Bölüm
Yılmaz Örmeci / Her Limanda Bir Sevgili / 24. Bölüm: Yeni Ufuklar

24. Bölüm: Yeni Ufuklar

Yılmaz Örmeci
yilmazormeci

 

Kıyıya yanaştıklarında onları bekleyen Tarık Kaptan, Kemal Reis, Gülsüm Hanım ve Leyla Hanım’ı gördüler. Leyla Hanım, İzzet’in şaşkın bakışlarını fark edince gülümseyerek konuştu:

“Şu gemiye mi bakıyordunuz? Bizi görmediniz bile.”

“Evet Leyla Hanım, çok güzel bir gemi. Umarım bir gün benim de böyle bir gemim olur.”

Leyla Hanım öyle bir kahkaha attı ki sesi bütün iskelede duyuldu. Onun gülüşüne eşi Kemal Reis, İzzet’in annesi ve babası da katıldılar. İzzet bir anda kızarıp bozardı, yanlış bir şey söylediğini düşündü. Leyla Hanım İzzet’in koluna girerek gemiye doğru döndürdü:

“İzzet, bu gemi zaten babanla senin. Biz babanla konuşup anlaştık, yıllar önceki borcumu kapatmış ve rahatlamış olacağım ben de böylece.”

İzzet bir adım geriledi. “Benim için mi? Olmaz, Leyla Hanım. Bu... Bu çok büyük bir hediye.”

“Büyük denizciler, büyük gemilerle yola çıkar.” Leyla Hanım, İzzet’in itiraz etmesini beklediğinden, sesinde ciddi ve kararlı bir ton vardı. “Ben sadece senin geleceğini güvence altına almak istiyorum.”

Tarık Kaptan, oğlu İzzet’in omzuna dokundu. “Bunu hak ettiğini sen de biliyorsun.”

İzzet, hâlâ tereddüt içindeydi. Onun bu kararsızlığını gören Aleksandro araya girdi:

“Dostum, düşünmek için fazla zaman kaybetme. Eğer kabul etmek istemiyorsan, o zaman gemiyi bize kirala. Şirket adına kaydedelim ve dünya denizlerine açılalım.”

İzzet, Aleksandro’nun sunduğu öneriyi düşündü. Eğer gemiyi şirketin filosuna katarsa, büyük denizlere ve okyanuslara açılma hayalini gerçekleştirebilecekti. Amerika, Çin ve Japonya en çok görmek istediği ülkelerdi. Bu arada ticaret yaparak dünyanın dört bir yanını gezebilirdi.

Sonunda derin bir nefes aldı ve gülümsedi: “Peki, Leyla Hanım. Madem babamla konuşup anlaştınız, bana da kabul etmek düşer.”

İzzet ve Aleksandro onlardan izin alıp gemiden yük boşaltılması emrini vererek resmi işlemleri de hallettikten sonra bir ağacın altında bekleyen babası, annesi, Leyla Hanım ve Kemal Reis’in yanına geldiler. Birer yorgunluk kahvesi içtikten sonra Leyla Hanım İzzet’e gemiyi gezebileceğini söyledi. Daha önceden geminin kaptanını ve diğer görevlilerini haberdar ettiği için, onlara ismini söylemesi yeterli olacaktı.

Kaptan Aleksandro ile birlikte kahvelerini yarım bırakıp koşar adımlarla ve büyük bir heyecanla geminin yanına vardılar. İzzet, rampanın hemen yanındaki görevliye kendini tanıttı. Adam toparlanıp saygıyla eğilerek yol gösterdi ve gemideki diğer görevlilere işaret vererek onların da hazır olmasını sağladı.

İzzet ve Aleksandro, kenarları korkuluklu özel rampadan gemiye çıkınca geminin kaptanı koşarak yanlarına geldi ve saygıyla eğilerek onları selamlayıp kendini tanıttı: “İzzet Kaptanım, hoş geldiniz. Bendeniz bu geminin kaptanıyım. Adım Namık… Namık Kaptan diyebilirsiniz bana. Yıllarca Leyla Hanım’la birlikte çalıştık, bana çok güvenir, eksik olmasın. Ben de onu çok sayar ve severim. Uzun yıllar deniz aşırı ülkelere seyahat ettim ve birçok ülkeyi gezdim. Bu geminin yapılışında da bizzat tersanede gerekli kontrol ve talimatları vererek emeğim geçti. Size geminizi tanıtmama izin verir misiniz?”

İzzet de kendisini kısaca tanıttı ve böyle tecrübeli ve güvenilir bir kaptan olduğu için şanslı olduğunu söyledi. Gemiyi üçü birlikte gezdiler, Aleksandro ile birlikte her ayrıntısına dikkat ettiler ve birçok sorular sordular. Tam bir saat sonra da kaptan köşkünde oturup kahvelerini içerlerken İzzet, Namık Kaptan’a kendisiyle çalışmasını teklif etti. Namık Kaptan bunu zaten bekliyordu ve hemen kabul etti. Leyla Hanım’la daha önceden konuştukları gibi İzzet’e son derece güvenebileceğini bildiğinden çok sevindi ve birlikte gemiden inerek diğerlerinin yanına gittiler.

İzzet ve Aleksandro, önlerinde dört günlük bir süre olduğunu düşünerek yeni gemilerini daha yakından tanımak için ertesi gün harekete geçtiler. Sabah erkenden heyecanla limana vardıklarında, onları güvertede Namık Kaptan ve mürettebat karşıladı. Namık orta yaşlarda, denizlere ömrünü adamış, tecrübeli bir kaptandı. Geminin her köşesini avucunun içi gibi biliyordu.

“Hoş geldiniz, İzzet Kaptan, siz de hoş geldiniz Kaptan Aleksandro!” diye selamladı onları. “Bu güzelliği size emanet etmekten mutluluk duyuyorum. Ama tabii ki ben ve ekibim de buradayız. Biz de bu geminin bir parçasıyız.”

İzzet, mürettebatın gemide kalacağını duyunca rahatladı. Yeni bir ekiple yola çıkmak yerine, gemiyi en iyi bilen insanlarla sefere çıkmak her zaman avantajlıydı.

“Buna çok sevinirim Namık Kaptan,” dedi. “Ben de sizin ve mürettebatınızın birlikte kalmasını isterim.”

Gemi turu başlarken, önce kazan dairesine indiler. Büyük, çelik motorlar adeta canavar gibi sessizce dinleniyordu. Namık Kaptan, motorları tek tek tanıtarak yakıt, çalıştırma ve bakım süreçlerini anlattı. Aleksandro, kazanların nasıl beslendiğini ve hızın nasıl ayarlandığını sorarken, İzzet daha çok ambarların kapasitesine odaklanıyordu.

“Üç katlı yük ambarı… Buraya ne koyarsak koy, sağlam durur.” diye mırıldandı İzzet, elini masif çelik bölmelere vururken.

Aleksandro gülerek ekledi: “Dostum, buraya tonlarca mal yükleyip okyanusları aşacağız. Şimdiye kadar gördüğüm en sağlam ticaret gemisi bu.”

Namık Kaptan burada saygıda kusur etmeden söz alarak ekleme gereği duydu: “Bu geminin bir özelliği de aynı zamanda yolcu gemisi olarak kullanılabilmesi. Küçük bir masraf yapılarak otuz tane lüks kamara ve müşteriye hizmet edecek lokanta, kafeterya gibi eklentiler yapılabilir. Bizzat ben projelere eklettiğim ve danışmanlık yaptığım için çok kısa sürede bu yapılabiliyor.”

İzzet ve Aleksandro şaşkınlıkla birbirlerine baktılar ve Namık Kaptan’ı bir kere daha takdir ettiler. İzzet söz alarak her ikisine birden konuştu: “Şimdilik sadece yük gemisi olarak kullanalım. Biraz para kazanınca gerekli görürsek bahsettiğin değişiklikleri yaparız. Bir TİTANİK olmaz ama en az onun kadar ilgi göreceğinden eminim.”

Titanik - 1912

“Efendim, Titanik de bu hafta Amerika’ya sefere çıkıyormuş, gazetelerde okudum. ‘Bu gemi batmaz’ diyorlar ama batmayacak gemi yoktur. Ayrıca bu geminin birçok özelliği Titanik’te bile yok.”

Akşam olduğunda, Tarık Kaptan’ın evinde toplanma geleneği devam etti. Süreyya, annesi Leyla Hanım ve küçük Lale yine gelmişti. Süreyya içeri girer girmez Lale ağlamaya başladı. Gülsüm Hanım kucağına aldı ama bebek sakinleşmedi. Son çare olarak yine İzzet’e uzattılar. İzzet, bebeği kucağına alır almaz Lale’nin ağlaması kesildi. Bebek küçük elleriyle İzzet’in yakasını tuttu ve huzurla başını göğsüne yaslayıp emziğini emerken uyuyup kaldı.

Odada kısa bir sessizlik oldu, ardından Leyla Hanım anlamlı bir bakış attı. “Belli ki torunum sana iyice alışmış İzzet. Her akşam ağlayarak gelip senin kucağında susuyor.”

Süreyya biraz utanarak annesine baktı. Leyla Hanım ve Gülsüm Hanım’ın niyeti açıktı; İzzet ve Süreyya’yı yaklaştırmak istiyorlardı.

“Bence kaderin cilvesi,” dedi Tarık Kaptan Kemal Reis’e ve gençlere bakarak. “Zaten çocukken de birbirinizi tanıyordunuz. Belki de birbirinizi bulmanız gerekiyordu.”

İzzet hafifçe gülümsedi, bir şey söylemedi ama bakışları Süreyya’yla buluştuğunda içinde farklı bir his doğdu. Süreyya da kaçamak bir bakış attı. Sonra Süreyya ile birlikte Lale’yi içerideki bir odaya yatırıp üstünü örttüler ve bebek uyanırsa ağlama sesini duymak için kapıyı aralık bıraktılar.

Birkaç gün daha böyle geçti. Gündüzleri İzzet ve Aleksandro gemiyi tanıyor, akşamları Tarık Kaptan’ın evinde sıcak sohbetler devam ediyordu. Lale’nin her akşam İzzet’e olan ilgisi değişmedi ve bu, Leyla Hanım’ı daha da cesaretlendirdi. Artık açıkça Süreyya ve İzzet’in birbirine alışması gerektiğini söylüyordu.

Bu arada İzzet, Leyla Hanım’la birlikte geminin bütün resmi işlemlerini yaptırıp vergilerini ödeyerek kendi üzerine almıştı. Napoli’ye olan yolculuklarına bu kez iki gemiyle gidecekler ve Aleksandro’nun önerisiyle şirket sahibi Lorenzo ile anlaşma yapıp gemiyi şirkete kaydettirecekler ve maaşından başka sefer ve taşınan yük başına ayrı bir ücret daha alacaktı.

Ve dört günün sonunda, sefere çıkma vakti geldi. İzzet gemiye binerken geriye dönüp baktığında, Süreyya’nın elinde Lale’yle ona gülümsediğini gördü. İçinde farklı bir sıcaklık hissetti. Belki de gerçekten yolları çoktan kesişmişti ve bu yolculuk, ona sadece denizleri değil, kendi hayatını da keşfetme fırsatı verecekti.

 

 

...

(Devam edecek)

 

Her dalga, denizin kalp atışı gibidir

ve her fısıltısı, ruhun şifasıdır.

Bölüm : 07.02.2025 14:29 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...