

İzzet Kaptan, büyük yük ve yolcu gemisiyle Antalya limanına demir attığında, şehirde kısa sürede bir hareketlilik başladı. Uzaktan görenlerin çoğu daha yakından görebilmek için limana gelmişler, hepsi de bu muhteşem gemiye hayranlıkla bakıyorlardı. İzzet Kaptan yeni gemisiyle yalnızca yük taşımasına rağmen, limandaki herkes bu devasa gemiyi konuşuyordu. Öyle ya, bu büyüklükte bir gemiye yalnızca yük taşımak için sahip olmak, pek rastlanan bir şey değildi.
İzzet, annesi ve babasıyla kendi evinde kalırken, Leyla Hanım ve ailesi neredeyse her gün ziyaretlerine geliyordu. Leyla Hanım’ın kızı Süreyya; genç, güzel ve terbiyeli bir hanımdı. Babası Kemal Reis ise denizciliğin her detayını bilen, vakur bir adamdı. Ancak, ziyaretlerin asıl yıldızı torunları Lale’ydi. Henüz bir yaşında olan bu küçük kız, her gelişlerinde İzzet’in kucağından inmiyor, ona türlü oyunlar oynatıyordu. İzzet de küçük kızı çok seviyor ve ona çeşitli oyuncaklar getiriyordu.
Her gelişlerinde konu dönüp dolaşıp İzzet’in yeni gemisine geliyordu. Leyla Hanım ve Kemal Reis, geminin özellikleriyle ve yapılan değişikliklerle ilgili detaylı sorular soruyor, yük kapasitesinden kamaraların genişliğine kadar her şeyi öğrenmek istiyorlardı.
Günler böyle geçerken, bir akşam Leyla Hanım nihayet onları evine davet etti. “Hep biz size geliyoruz. Size bir akşam yemeği verelim. Hem sohbet ederiz, hem de hep birlikte güzel vakit geçiririz,” dedi. İzzet’in annesi ve babası bu nazik daveti geri çevirmedi. Leyla Hanım’ın konağı, Antalya’nın en güzel evlerinden biriydi. Beyrut’taki kadar gösterişli değildi ama yine de bahçe içinde kocaman bir evdi. İçeri girdiklerinde büyük bir sofra hazırlanmış, her şey en ince ayrıntısına kadar düşünülmüştü.

Yemek sırasında Leyla Hanım konuyu yavaş yavaş asıl maksadına getirdi. “Malum, canım kızım Süreyya’mın eşi rahmetli oldu. Torunum Lale babasız büyüyor. Bir ailenin sağlam bir reise ihtiyacı olur, değil mi Kemal?” dedi, eşine dönerek. Kemal Reis başını salladı. “Doğru dersin hanım.”
İzzet, sofradaki leziz yemeklerle meşgul olduğundan sözlerin kendisine yönelik olduğunu pek anlamadı. Ancak annesi durumu sezmişti. “Allah rahmet eylesin,” dedi nazikçe. “Süreyya kızımız pek genç yaşta dul kaldı, rahmetli damadınızla tanışmak bile kısmet olmadı ne yazık ki.”
Leyla Hanım devam etti. “Elbette, kızım ve torunumun geleceğini düşünmem gerek. Zenginlik bir yere kadar, mülkler ve miras iyi yönetilmezse değer kaybeder. Doğru bir adamın elinde olması lazım.” Gözlerini İzzet’e dikti. “Ne dersiniz İzzet Bey? Her insan, hayatını bir düzen içinde sürdürmeli, değil mi?”
İzzet kaşığını çorbasına daldırırken başını kaldırdı, anlamaz gözlerle baktı. “Elbette, düzen iyidir,” dedi. Sonra ekledi, “Gemide de öyledir. Düzen olmadı mı, batarsın.”
Leyla Hanım ve Süreyya birbirlerine kısa bir bakış attılar. İzzet hâlâ konunun nereye vardığını tam anlamamış gibiydi.
O akşam Lale, yine İzzet’in kucağında uyuyakalmıştı. İzzet, Süreyya ile birlikte onu bebek odasına taşıdı ve özenle beşiğine yerleştirdi. Lale’nin minik elleri hâlâ İzzet’in gömleğine sıkıca tutunmuştu. Süreyya, nazikçe kızının elini çözdü ve üzerini örttü. Sonra, kısık bir sesle konuştu:
“İzzet Bey, annemin ne demek istediğini biliyorsunuz, değil mi?”
İzzet hafifçe kaşlarını çattı. “Ne demek istediğini tahmin ediyorum ama açık konuşmanız daha iyi olur.”
Süreyya derin bir nefes aldı. “Annem, sizi uygun bir damat olarak görüyor. Benim ve Lale’nin geleceği için sizinle evlenmemi istiyor.”
İzzet bir an duraksadı, sonra sakince cevap verdi: “Süreyya Hanım, siz çok iyi bir insansınız ve Lale de çok tatlı bir çocuk ama benim evlilik gibi bir düşüncem yok. Daha çok gencim ve denizlerde yapacak çok işim var.”
Süreyya, bu cevaba şaşırmadı ama hafifçe başını sallayarak “Bunu anneme söylemek zorunda kalacağım,” dedi.
O gece İzzet, eve döndüğünde annesine durumu anlattı. Annesi bir süre sessiz kaldı, sonra gülümseyerek, “Oğlum, senin kalbin denizde. Süreyya iyi biri, çok severim kendisini ama belli ki senin niyetin de kaderin de başka,” dedi.
Birkaç gün sonra İzzet, Namık ve Aleksandro ile birlikte yeniden sefere çıktı. Yine Beyrut, İskenderiye ve Girit’e uğradılar. Bir hafta sonra Napoli’ye vardıklarında şirket sahibi Lorenzo onları karşıladı ve müjdeyi verdi. İlk Uzakdoğu seferine çıkacaklardı ve hazırlık yapılmasını istedi. Yüklerden başka gemideki lüks kamaralardan beş tanesine, İtalya’nın en zenginlerinden beş aile binecek ve Japonya’ya gideceklerdi. Ertesi gün hemen hazırlıklara başlanmıştı, kamaraların tefrişat ve mobilyaları gözden geçirildi, yemek ve içecekler alınarak depolara ve soğuk bölmelere yerleştirildi. Bu arada ambarlara yükler de alınmaya devam ediliyordu.
Hazırlıklar sürerken, İzzet yine Napoli sokaklarında İsabella ile buluştu. Beraber uzun uzun yürüyüp sohbet ettiler, otomobile binerek gezdiler. İsabella, İzzet’in yeni seferi hakkında sorular soruyor, geleceğe dair planlarını öğrenmeye çalışıyordu. Güneş batarken sahilde bir banka oturduklarında, İsabella derin bir iç çekti ve İzzet’e dönerek, “Biliyor musun, seninle konuşmak bana huzur veriyor. Ama her seferinde, yine gidiyorsun,” dedi.
İzzet hafifçe gülümsedi. “Denizcinin kaderi bu, İsabella. Ama her limana dönen bir gemi vardır.”
Bu anlamlı ve dokunaklı söz karşısında İsabella susmakla yetindi ve İzzet ona yine Leyla Hanım ve kızı Süreyya’dan bahsetti. İzzet’in Süreyya ile evlenme konusunda gösterdiği olumsuz davranış İsabella’nın hoşuna gitse de kendisi hakkında da böyle bir karar verebileceği endişesi ağır bastı ve niyetini hemen belli etmekten kaçındı. İsabella, bu konuda biraz da olsa İzzet’e zaman tanımak istiyordu. Aceleyle atacağı bir adım İzzet’i tamamen kendinden uzaklaştırabilir ve bir daha asla görüşmeyebilirlerdi.

İsabella gerçekten de güzel olduğu kadar alımlı, zeki, kültürlü ve ticari zihniyeti olan bir kadındı. Ailenin en büyüğü olduğundan babasından kalan ayakkabı ve mermer fabrikaları ve satış dükkanlarıyla tek başına ilgileniyordu. İzzet’i elde etmek için kendini ona bir şekilde yaklaştırmaya çalışmalıydı. Bu amaçla gemiyi gezmek istediğini söyleyerek limana geldiler. Önce Namık Kaptan’ı da yanlarına alarak İzzet’le birlikte kazan dairesine indiler. İsabella; motorlar, yakıt ve kazan dairesi hakkında Namık Kaptan’ın bile inanamayacağı şeyler söyleyerek herkesi şaşırttı.
Daha sonra en üst kata, lüks kamaraların olduğu bölüme geçtiler. Kamaraları tek tek gezen İsabella, sefer sırasında çok zengin olan yolculara hitap edecek yemek ve içecekler sıraladı. Bahsettiklerinin çoğu Namık Kaptan ve aşçıbaşının aklından bile geçmemişti. Japonya yolculuğunun en az bir ay süreceği düşünüldüğünde haritadaki rotada yolcuların uğrak yerleri ve gezilip görülebilecek yerler konuşuldu. Müzik ve eğlence de kesinlikle ihmal edilmemeliydi ve geminin restoranında canlı müzik çalacak orkestra bulundurulmasını öneren İsabella, hepsinin de takdir ve övgü dolu sözleriyle karşılanmıştı.
İsabella ayrıca gemide mutlaka yeterli miktarda ilaç, sağlık ekibi ve doktor bulundurulmasının gerekli olduğunu söyledi. Daha önce iki kez Uzakdoğu’ya giden İsabella, Hint Okyanusu’nda sıkça görülen çeşitli hastalıklardan bahsetti. Bu nedenle personele ve müşterilere gıda ve ilaç takviyesi yapılması gerektiğini belirtti. Bütün bunlar Namık Kaptan dahil kimsenin aklından bile geçmeyen şeylerdi. Namık Kaptan ve Kaptan Aleksandro da Uzakdoğu’ya daha önce birkaç kez gitmiş ama bunlar akıllarına bile gelmediği için oldukça büyük sıkıntılar çekmişlerdi.
En sonunda İzzet İsabella’ya, bu yolculuğa birlikte çıkarak kendisine mihmandarlık yapmasını teklif etti. Böyle bir şeyi İsabella aklından bile geçirmiyordu ama bunu bir fırsata çevirebileceğini düşünerek bir süre düşünür gibi yaptıktan sonra yanıtını verdi: “Birkaç gün içinde kendi işlerimi toparlayıp sizinle bu yolculuğa çıkmak için gelmeye çalışacağım.”
İzzet, Namık Kaptan ve Aleksandro buna çok sevinmişti. Eğer bu müşteriler memnun kalırlarsa bir dahaki sefere daha çok müşteri bulabileceklerini düşünerek bu fedakarlığı yaptığı için hepsi de İsabella’ya teşekkür ettiler. Durumu şirket sahibi Lorenzo’ya söylediklerinde Lorenzo buna daha çok sevindi ve İsabella’ya lüks bir kamara tahsis edilmesini rica etti.
...
(Devam edecek)
Bir denizciye âşık olacaksan eğer, fırtınalı havada gemisini limana götüren kaptana âşık ol.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.29k Okunma |
414 Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |