

Antalya, Girit, Napoli
İskenderiye güzeli
Demir alalım limandan
Her limanda bir sevgili
...
Yemekten sonra sahilde biraz dolaştılar ve bir ağacın altındaki küçük çay ocağından çaylarını söylediler. Geminin yüklenmesi neredeyse bitmişti ve son hazırlıklar yapılıyordu. Gemideki görevli muhasebeci yanlarına geldi ve gerekli evrakları Kaptan Aleksandro’ya vererek geminin kalkmaya hazır olduğunu bildirdi. Kaptan Aleksandro da evrakları alarak İzzet’le birlikte iskeledeki görevlilere gidip gemilerinin yükünü, cinsini, ağırlığını ve görevlilerin isimleri ile evraklarını sunarak incelemelerini beklemeye başladı. Bir saat kadar sonra görevliler gemide son kontrollerini yaptıktan sonra bir harç miktarını belirlediler. Ödeme yapıldıktan sonra da bir belge vererek iskeleden ayrılabileceklerini bildirdiler.
Kaptan Aleksandro ve İzzet birlikte gemiye doğru yürümeye başladılar ama İzzet’in gözleri anne ve babasını arıyordu. Acaba yanlışlıkla başka bir gemiye mi gitmişlerdi yoksa kalabalıktan görememişler miydi? Gemiye bindikten sonra kalkış düdüğü çalınca yokuştan aşağı doğru koşar adımlarla inen annesini ve babasını gördü. Son anda yetişmişler ve sadece el sallayabilmişlerdi. Annesi Gülsüm Hanım gelirken bir kova su getirmeyi ihmal etmemiş, çabuk dönüp gelsinler diye giden geminin arkasından dökmüştü. Birbirlerine el sallarken gemi iskeleden ayrıldı ve açık denizlere doğru yol almaya başladı.
Kaptan Aleksandro'nun gemisi Antalya'dan uzaklaşarak Akdeniz'de yol alıyordu. İzzet ise ilk kez böyle uzun yola çıkıyor, yabancı bir ülkeye gidiyordu. O yıllarda Mısır'daki İskenderiye şehri İngilizlerin sömürgesi durumundaydı. Kıbrıs adası da yine İngilizlere verilmiş, böylece denizlerde tamamen hâkimiyetini yitirmiş olan Osmanlı Devleti herhangi bir savaş ya da ayaklanma çıkması durumunda stratejik öneme sahip ve Akdeniz'in en büyük adalarından biri olan Kıbrıs'ı İngilizlere vererek hem masraf etmekten kurtulmuş, hem boşalan hazineye bir miktar da olsa para girmiş, hem de adadaki Yunan ve Rum göçmenlerin isyanlarıyla uğraşmaktan kurtulmayı tercih etmişti.
İzzet, geminin (kıç dedikleri) arkasına geçerek gözden kayboluncaya kadar Antalya'yı izledi. Bir saat kadar sonra tamamen kaybolduğunda geminin üst tarafındaki Kaptan Köşkü'ne çıkarak dümendeki Kaptan Aleksandro'nun yanına geldi. Onun hüzünlü olduğunu halinden anlayan Kaptan Aleksandro, dümeni ona teslim ederek biraz teselli bulmasını sağlamaya çalıştı. Kendisi de geminin deposuna göz atmak için merdivenlerden aşağı inerek gözden kayboldu.
Gemi yelkenlerini açmış, kürek çekenler dinlenmeye başlamışlardı. O gün poyraz vardı ve geminin yelkenlerini şişirerek gideceği yönde daha hızlı yol almasını sağlıyordu. Akdeniz'in yosun, balık ve iyot kokulu havasını derin derin içine çeken İzzet hala dümendeydi ve Kaptan Aleksandro da biraz sonra göründü. Onun işaretiyle dümeni devreden İzzet, kollarını kavuşturarak yanında beklemeye başladı. Bir süre hiç konuşmadılar ve Kıbrıs adasının doğusundaki Karpaz burnu uzaktan görününce Kaptan Aleksandro konuşmaya başladı:
"Kıbrıs'a hiç geldin mi?"
"Evet, Lefkoşa'da halamlar oturuyor. Geçen yıl bayramda gitmiştik ailece."
"Güzel yerdir Kıbrıs, ben henüz ayak bile basmadım ama her tarafı yemyeşil ağaçlar, pırıl pırıl bir denizi var."
"Öyledir. Lefkoşa, Magosa ve Girne çok güzeldir. Bir hafta kalmıştık, halamın oğluyla birlikte bisikletle gezdik her tarafını. Türkler ve Rumlar birlikte genellikle yıllardır barış içinde yaşarlar burada. Dinleri ve inançları farklı olsa da yaşam kaygıları ve kültürleri aynıdır."
"Doğrudur ama İngilizler çok uyanıktır. Adayı sözüm ona kiralayıp iki halkı birbirine düşman ederek tamamen el koymayı düşünüyor olabilirler. Bunu başka ülkelerde çok yaptılar çünkü. Zihinleri sömürge üzerine kuruludur onların. Üzerinde güneş batmayan İmparatorluk kurdular."
"Haklısınız, benim pek siyasete aklım ermez ama Girit ve Rodos'ta yaptıklarını, Türkleri nasıl Ege adalarından çıkardıklarını bütün İstanbul gazeteleri yazdı."
"Ben de takip ettim karaya çıktıkça okuduğum gazetelerden. Bizim İtalyanlar da sömürgeciliğin tadını almaya başladılar. Afrika'da ve Amerika'da bazı yerleri sömürgeleştirip hem Katolik Hristiyanlığı yaymak hem de ülkeye ek gelir ve ucuz işçi sağlayarak kaynaklarını aktarmak istiyorlar."
"Osmanlı da İslam'ı yaymak bahanesiyle birçok ülkeyle savaştı ama şimdiki hali içler acısı biliyorsunuz."
"Neyse, bunları geçelim biz istersen. Denizde siyaset ve din konuşulmaz, güzellikler ve iç açıcı şeylerle zaman geçirilir. Kâğıt oyunları bilir misin?"
"Hayır, arkadaşlar oynardı ama ben sadece izlerdim. Hiçbir kâğıt oyunu bilmem."
"Burada zaman geçirmek için oynarız. Biz denizcilerin hemen hepsinin de kamburu vardır. Nedeni sürekli masa başında kâğıt oynamak için eğilmemizdir."

İkisi birden gülmeye başladılar. Bu arada gemi Karpaz burnu açıklarından dolaşarak tekrar güneye doğru yol almaya başladı. Kaptan Aleksandro elleri dümendeyken yine konuştu:
"Biraz sonra hava kararacak ve bir süre mola vereceğiz. Gece boyunca yola devam edersek yarın akşam İskenderiye'ye varmış oluruz. Gece bana yardımcı olur musun?"
"Elbette, siz dinlenirken ben dümende olurum. Sabaha kadar kalsam da sıkılmam."
"Hevesini ve isteğini anlıyorum. Ben de ilk zamanlar böyleydim ama sonra biraz yavaşladım. Artık günde sadece on iki saat dümende kalabiliyorum. Yardımcı kaptanım olduğunda daha az hatta."
"Beni yardımcı kaptanlığa layık gördüğünüz için teşekkür ederim. Sizden öğreneceğim çok şeyler var Kaptan Aleksandro."
"Herkesin herkesten öğreneceği şeyler vardır. Hayat bir okul gibidir ve öğrenmenin yaşı yoktur."
"Evet, benim denizden sonraki ikinci tutkum da kitaplardır. Gelirken canım sıkılmasın diye çantama birkaç kitap almıştım. Namık Kemal ve Ömer Seyfettin'in yeni çıkan kitapları."
"Ne iyi etmişsin, okumak gibisi yoktur. Bahsettiğin yazarları ben de duydum ancak hiçbir kitabını okumadım. İtalyancaya çevrilmediği ve Arapça harflerle yazıldığı için almamıştım kitapları."
"En azından Latin harfleriyle bir baskı yapılmış olsa ne güzel olurdu gerçekten de. Bizde okur-yazar fazla yoktur. Sadece yabancılar bilirler okumayı, bizimkiler pek hevesli değiller."
"Okumak, kendi kültürünü ve yabancı kültürleri öğrenmek, dünyadan haberdar olmak neden zor geliyor insanlara, anlayamıyorum. Bizde yüzde elliden fazladır okur-yazar mesela. Kiliselerde ve manastırlarda bile okuma-yazma öğretiliyor çocuklara, İncil okumaları ve öğrenmeleri için. Sen bu arada acıkmışsındır, bir şeyler ye de sonra sohbet edelim."
İzzet başını sallayarak ayrıldı ve kamaraya inip ceketini çıkarttı. Kamarasındaki masa yemek için çoktan hazırlanmıştı. Geminin aşçısı oldukça becerikliydi, taze sebzelerden ve deniz ürünlerinden birkaç çeşit yemek yapmıştı. Türkçe bilmediği için kibarca masaya oturmasını eliyle işaret etti ve hemen sıcacık balık çorbasından başlayıp hazırladıklarını masaya dizmeye başladı. İzzet evinde bile bu kadar çok çeşitli yemek yememişti ve hepsinden biraz alarak ekmekle birlikte tadına bakıp yemeye başladı. Gerçekten de yemekler çok lezzetliydi ve bunu karşısında bekleyen aşçıya gülümseyerek belli etti. Kalkarken elini ve ağzını tertemiz peçeteye silip teşekkür ederken aşçı da ona gülümsedi ve masadaki bulaşıkları toplamaya başladı.
Kamaranın yuvarlak penceresinden denizi bir süre izleyen İzzet ayağa kalkıp ceketini giydi ve merdivenlerden çıkarak yine Kaptan Aleksandro'nun yanına geldi. Bir süre sohbet ettikten sonra tam gece yarısı olduğunda Kaptan Aleksandro tayfalara seslendi:
"YELKENLER MAYNA!"
Bu komut denizcilikte yelkenlerin yavaş yavaş indirileceği anlamına geliyordu. Tayfalar koşarak gelip yelkenleri indirmeye başladılar. Diğer tayfalar da güverteye gelmişlerdi ve kaptanın emrini bekliyorlardı. Kaptan Aleksandro tekrar komut verdi:
"ALESTA TRAMOLA!"
Tüm tayfalar bu emri alınca gülümsediler ve kendi kamaralarına doğru yöneldiler. Bu komut da geminin denizde kendi halinde yol alması ve görevlilerin bir süre dinlenmeleri anlamına geliyordu. Tüm Akdeniz'de ve dünyanın birçok ülkesinde bu komutlar aynıydı ve İzzet, bunları Bahriye Mektebi'nde okurken öğrenmişti.
...
(Devam edecek)
Rüzgârın yönünü değiştiremiyorsanız yelkenlerinizi değiştirin.
Çünkü dünya sizin karşılaştığınız fırtınalarla değil,
Gemiyi limana ulaştırıp ulaştırmadığınızla ilgilenir.

| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.29k Okunma |
414 Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |