

İzzet, bir eliyle Lale’yi tutarken diğer elini çenesine götürdü ve biraz düşünceli bir şekilde başını salladı. “Gerçekten de inanılmaz bir kadınsınız Leyla Hanım.”
Leyla Hanım yine düzeltme gereği duymaktan kendini alamadı: “Tabiî bir de satışların karşılığında İsabella, Helena ve Layla’ya verilen onda bir komisyonlar var, o da onların hakkı elbette.”
“Anladım, benim ticarete ve böyle karışık işlere aklım ermez pek. Bunu hayatta düşünemez, düşünsem de kime güvenebileceğimi bilemezdim.”
“Olabilir İzzet. Neyse, haydi gel de yemek yiyelim birlikte.”
İzzet, Süreyya’yı reddetmekle ne gibi bir fırsatı teptiğini daha yeni anlamaya başlamıştı. Süreyya ile evlenmeyi kabul etseydi belki denizlerden uzak kalacaktı ama dünyanın en zenginlerinden biri olacaktı. İçini kaplayan bir parça pişmanlık yanında kendi yolunu çizip özgürce denizlerde dolaşan biri olmayı kendince daha önemli ve asla vazgeçilmez sayarak teselli bulmaya çalıştı.
İzzet Beyrut, Girit ve Napoli’ye döndüğünde, Layla, Helena ve İsabella’ya emanetlerin yerine ulaştığını, Leyla Hanım’ın da teşekkürleriyle birlikte düzenli olarak bu ödemeleri yapmaya devam etmelerini istediğini söyledi. Girit’te sohbet etme fırsatı bulduğu Helena ise bu süreçte Avrupa sosyetesine karışmış, oradaki yaşamın ritmine ayak uydurmuş ve yaptığı işi benimsediğini göstermişti. Gözleri ışıl ışıl parlıyor, hayattan artık daha fazla zevk aldığını söylüyordu.
Birkaç gün sonra Avrupa’nın kalbinde Viyana’da, dünya çapında ün kazanmış bir piyanistin konserine, İsabella’nın daveti üzerine İzzet de katıldı. Otomobille birlikte gittikleri konserin büyülü atmosferinde, notaların ve duyguların arasında gezinirken, İzzet tesadüfen Helena’yı gördü. Konser bitiminde Helena’nın zarif ve sıcak tavrı, İzzet’in içindeki dalgaların bir anlığına sakinleşmesine neden oldu.
Konser sonrası Helena, İzzet ve İsabella bir araya gelerek, Viyana’nın tarihi restoranlarından birinde akşam yemeği yediler. Sohbetler sırasında eski günlerden, deniz maceralarından ve geleceğin belirsiz umutlarından bahsederken, üçü arasındaki dostluk daha da pekişti. İsabella, Avrupa sosyetesine yeni giren Helena’ya kimlerle tanıştığını sorunca Helena’nın anlattıklarına inanamadı. Her ikisi de tanıdıkları önemli isimlerle ve sanatçılarla birbirlerini tanıştırma sözü verdiler.
Akşam yemeği sonrasında, Viyana sokaklarının ışıkları altında şehrin en seçkin balolarından birine katıldılar. O gece Avrupa sosyetesinin zarafetiyle bezenmiş bir balo, üç dostun birbirlerine duyduğu saygı ve bağlılıkla, unutulmaz anılara dönüştü. Hem Helena hem de İsabella, balo sırasında birbirlerine ve İzzet’e tanıdıkları üst düzey soyluları ve ünlü sanatçıları tanıştırdılar. İzzet’le tanışanlar onu gazete sayfalarından tanıyorlardı ve saygıyla eğiliyorlar, Amerika ve Uzakdoğu turları hakkında konuşuyorlardı. İzzet, yakında Amerika turuna çıkacağını söyleyince birkaç kişi bu yolculuk için Napoli’ye geleceklerini ve mutlaka gitmek istediklerini belirttiler.
İzzet, Amerika turuna çıkmadan önce son bir Akdeniz seferi yapması gerekliydi. Lorenzo Amerika turu için müşteri toplamaya devam ediyordu, bu sırada İzzet’in gemisinin boş kalmaması için yine aynı rotada yolcu ve yük taşıması gerektiğini söyledi. Napoli’den sabah erken saatlerde yolcuları ve yükleri alan İzzet Kaptan, yine İsabella’nın beş fıçısıyla kapalı zarftaki mektubunu aldı. Girit ve Beyrut’tan da yine aynı emanetleri alan İzzet Kaptan, Namık Kaptan ile birlikte Antalya limanına geldiler.
Antalya’ya geldiklerinde Leyla Hanım, yine fıçılarını ve zarflarını aldıktan sonra İzzet’i evine davet etti ve yemek sırasında İzzet'e açık bir teklifte bulundu: "Beyrut, İskenderiye ve Avrupa’daki mülkleri denetlememiz gerekiyor. Ben çeşitli nedenlerden dolayı gidemediğim için kızım Süreyya ve torunum Lale de seninle gelecek. Onlara yol boyunca eşlik eder, birlikte mülkleri gezersiniz. Bu hem işinin gereği hem de senin için iyi bir fırsat olur."
İzzet, bu teklifi olumlu karşıladı. Sonuçta Süreyya ve Lale'nin varlığı ona bir yük olmaz, aksine yolculuğu daha keyifli hale getirebilirdi. Ancak Leyla Hanım'ın asıl niyetinden habersizdi. Onun planı, İzzet ile Süreyya'nın birbirine biraz daha yakınlaşmasını ve birbirlerine alışmasını sağlamak, aralarındaki bağı güçlendirmekti. Süreyya ise annesinin bu niyetini anlıyor ama İzzet'in ona olan ilgisini hissedemediği için de kalbinde bir çekince taşıyordu.
Yola çıkma zamanı geldiğinde gemi, her zamanki ihtişamıyla Antalya limanından ayrıldı. İlk durak Beyrut'tu. Layla, onları karşılamaya geldiğinde Süreyya ile İzzet’in yan yana olduğunu görünce şaşırmış ama bir şey belli etmemişti. İzzet, hemen onları tanıştırdı ve mülkler gezildi, kiracılar ve işletmecilerle görüşüldü, Layla tüm süreçleri detaylıca anlattı. Ancak Leyla Hanım'ın asıl planının farkında olan Layla, İzzet’i kaybetmek istemiyordu. Bu yüzden Süreyya ile İzzet’i yalnız bırakmamaya özen gösterdi.
Beyrut’taki işlerini tamamladıktan sonra yolculuk önce İskenderiye, sonra da Girit’e devam etti. İskenderiye’de yine Rabia ve ablalarıyla görüştü ve onları Süreyya ile tanıştırarak bir akşam misafir olup yemek yediler. İzzet, daha sonra yoluna devam etti ve Girit’te Helena onları karşıladı. Kısa bir tanışmanın ardından Helena onları evine davet etti ve Leyla Hanım’ın mülkleri hakkında Süreyya’ya detaylı bir rapor sundu. Girit’te kalınan süre boyunca İzzet ve Süreyya daha çok vakit geçirdi ancak Helena’nın gözleri her zaman üzerlerindeydi. Helena, Süreyya’nın annesinin niyetini çok iyi biliyor ve asıl İzzet’in ne istediğini anlamaya çalışıyordu.
Son durak Napoli idi. Yolculuğun çoğunda İzzet’in kucağından inmeyen Lale, diğer yolcuların da gözdesi olmuştu. Geminin dümeninde bile birlikte olan İzzet ve kucağındaki Lale’nin fotoğraflarını çeken yolculardan bazıları Lale’nin, İzzet’in çocuğu olduğunu sanmışlardı. İsabella, İzzet’i ve Süreyya’yı karşıladığında içinde garip bir his vardı. Bir yandan İzzet’le tekrar görüşmek hoşuna gitmişti, bir yandan da Süreyya’nın varlığı ona Leyla Hanım’ın planlarını düşündürüyordu. Napoli’de yine defterler açılıp raporlar Süreyya’ya sunuldu ve mülklerin kontrolü yapıldı, belgeler incelendi ve İsabella, işlerin yolunda gittiğini belirtti.
Ancak bu yolculuk boyunca dikkat çeken bir detay vardı: İzzet ve Süreyya arasında hiçbir romantik yakınlaşma olmadı. Süreyya'nın nazik ama mesafeli tavrı, İzzet'in ise her zaman işi önceleyen yaklaşımı, Leyla Hanım'ın umduğu yakınlaşmanın yaşanmasını engelledi.
Birkaç gün sonra Amerika yolculuğu başlayacaktı. İzzet’in Viyana’da tanıştığı zengin ve soylu kişiler daha önceden gelip biletlerini alarak şehrin en lüks otellerinde kalıyorlardı. İzzet, bunu öğrenince nezaketen giderek onlarla selamlaştı ve birer kahvelerini içip kısa bir süre sohbet etti.
Gemi yolculuğunun konforlu geçmesi için gerekli hazırlıklar Lorenzo tarafından titizlikle yapılmıştı. Seyahat günü yaklaştıkça, İzzet’e veda etmeye gelenler arasında Süreyya, İsabella ve küçük Lale de vardı. Süreyya İsabella ile çok samimi olmuş, birlikte Avrupa’daki mülkleri ziyaret etmeye ve gezmeye karar vermişlerdi. İzzet onlara üç hafta sonra döneceğini söylediklerinde, onlar da buna göre yolculuk planları yapmaya başladılar.
Ertesi sabah gemi Amerika’ya gitmek üzere görkemli bir şekilde Napoli Limanı’ndan ayrıldı. Yolculuk rotası titizlikle belirlenmişti:
Napoli - Lizbon - New York - Boston - Charleston - Havana - Bahamalar - Saint Kitts - Martinique - Veracruz.
Atlantik’in dalgalı sularını aşarak ilk olarak Portekiz’in başkenti Lizbon’a vardılar. Lizbon ticaretin kalbinin attığı, gemicilerin vazgeçilmez duraklarından biriydi. İzzet ve yolcular, yine deneyimli mihmandarlar ve rehberler le birlikte Lizbon’un dar sokaklarını, ünlü katedrallerini gezerek iki gün geçirdi.
Lizbon’dan ayrıldıktan sonra uzun bir okyanus yolculuğunun ardından Amerika’nın en büyük şehirlerinden New York’a ulaştılar. Ellis Adası’nda göçmenlerin oluşturduğu hareketlilik, Manhattan’ın yeni yükselmeye başlayan binaları ve yoğun liman trafiği herkesi büyüledi. İzzet ve ekibi burada birkaç gün kalıp gezdikten sonra taze erzak alarak yolculuğa devam etti.

New York, 1910
New York’tan ayrıldıktan sonra, Amerika’nın tarihi kentlerinden Boston’a geçildi. Burada yolcular, Harvard Üniversitesi’ni, tarihi limanları ve çay partisiyle ünlü sahil şeridini gezdiler. Boston’un ardından, Amerika’nın güneyinde yer alan Charleston’a ulaşıldı. Burada köle ticaretinin izleri hala görülmekteydi, ancak liman ticaret açısından canlıydı.
Charleston’dan ayrıldıktan sonra gemi Karayipler’e doğru ilerledi. İlk durak olan Küba’nın başkenti Havana’da İspanyol etkisiyle şekillenmiş görkemli yapılar, puro fabrikaları ve tropikal müzikle dolu sokaklar yolcuları büyüledi. Ardından Bahamalar’a ulaşarak birkaç gün boyunca berrak sularda dinlenme fırsatı buldular. Daha sonra sırasıyla Saint Kitts ve Martinique adalarına uğradılar. Burada şeker plantasyonları, rom fabrikaları ve tropikal sıcak iklimin getirdiği rahatlık herkese huzur verdi.

Havana, 1900'ler
Karayipler’deki son duraktan sonra Meksika’nın en önemli limanlarından biri olan Veracruz’a ulaştılar. Burada yerel halkın canlılığı, Maya ve Aztek kültürlerinin izleri, İzzet’i derinden etkiledi. Yolcular da bölgenin egzotik atmosferinden keyif aldı.
...
(Devam edecek)
Her şeyin ilacı tuzlu sudur; ter, gözyaşı veya deniz.
(Karen Blixen)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.29k Okunma |
414 Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |