
Öte yandan İzzet de babasıyla çarşıya birlikte çıkıp elbise, ayakkabı, yüzük ve çikolata aldılar, akşam olunca hazırlanıp Gülsüm Hanım’ı da alarak Leyla Hanım’ın konağına geldiler.
Geleneksel olarak kahveler içildikten sonra Tarık Kaptan, “Allah’ın emri, peygamberin kavliyle Rabia’yı sizden ve ablasından istiyoruz” diye söz aldı. Kemal Reis gayet ciddi bir ifadeyle ve Rabia sanki kendi kızıymışçasına “Oğlunuz ne iş yapar Tarık Bey?” diye sordu. Bu tavrı kimse beklemiyordu. Tarık Kaptan da Kemal Reis’e uyum sağladı ve o da ciddi bir tavır takınarak “Oğlum denizcidir efendim. Ama dünyanın en iyi denizcisidir” deyince Kemal Reis Vahide’ye baktı, Vahide gözlerini kapatıp başını öne eğdi.
Kemal Reis bu kez Rabia’ya baktı ve “Sen ne dersin kızım, İzzet’le evlenmeye razı mısın?” deyince Rabia da “Siz bilirsiniz” diyerek başını mahcup bir eda ile eğdi. Kemal Reis son kez eşi Leyla Hanım’a baktı, o da olumlu anlamda başını sallayınca “Verdik gitti, haydi Allah mesut etsin” dedi ve herkes ayağa kalkıp müstakbel gelinle damadı kutladı. Yüzükleri tepside getiren Süreyya, tepsiye iki makas koymuştu. İzzet ve Rabia söz yüzüklerini parmaklarına geçirdiler ve yüzüklerin arasındaki kurdeleyi Tarık Kaptan ve Kemal Reis birlikte keserek önce birbirlerine, sonra da İzzet ve Rabia’ya sarılıp “Allah bir yastıkta kocatsın” diyerek dua ettiler.

Bir ay sonra İskenderiye’de düğün yapıldı. Düğüne İsabella, Layla ve Helena da gelerek onları kutladılar, çok değerli hediyeler verdiler. Üçü de İzzet yerine Leyla Hanım’ın mülklerinden elde ettikleri geliri seçmişlerdi ve bu seçimlerinden çok da pişman görünmüyorlardı. İzzet hepsinin de hayatına girmiş, dönüm noktası oluşturmuştu. Bundan dolayı üçü de İzzet’e minnet borçlu olduklarını düşünüyorlardı.
İzzet, ilk geceyi Rabia ile birlikte gemide geçirdikten sonra sabah yola çıkarak önce Layla’yı Beyrut’a, anne ve babasını da Leyla Hanım, Kemal Reis, Süreyya ve kızı Lale ile birlikte Antalya’ya bıraktı. Helena’yı da Girit’e bırakıp Napoli’ye geçerek Signor Lorenzo’yu eşi Rabia ile tanıştırdı. Lorenzo da çok şaşırmış ve İzzet’i takdir etmişti. Düğüne gelemediği için özür dilerken düğün hediyesi olarak her ikisine de çok değerli takılar hediye etti. Yüklü bir parayla birlikte bir aylık balayı izni vererek isterse gemiyi alabileceğini söyledi.
İzzet, Namık Kaptan’ın kullandığı gemisiyle bu kez müşteri ve yük almadan, balayı için eşi Rabia ile Uzakdoğu yolculuğuna çıktı. Yine aynı rotayı izleyerek geze geze Japonya’ya vardılar ve Kaptan Aleksandro ile Mariko’ya konuk oldular. İkisi de çok sevindi ve onlara düğün hediyesi verdiler. Kaptan Aleksandro, İzzet’in ömür boyu bekâr kalacağını umuyordu. Zaten şimdiye kadar denizlerdeki hava durumları dışında yürüttüğü bütün tahminlerinde yanılmış olduğu için yine kendine kızdı, İzzet de kahkahalarla gülerek Aleksandro’nun omzuna elini vurdu.
İzzet yine Napoli’deki şirkette çalışmaya devam etti. Rabia ise İskenderiye’de kalıyor, bazen Antalya’ya giderek Gülsüm Hanım’a ev işlerinde yardımcı oluyordu. Bazen de İzzet’le birlikte sefere çıkıyor, kaptan şapkasını takarak geminin dümenine geçiyordu.
Aradan bir yıl geçince 1914 yılında Birinci Dünya Savaşı patlak verdi. Leyla Hanım bütün gelişmeleri gazetelerden takip ediyor, sahip olduğu serveti ülkesi için kullanması gerektiğini düşünüyordu. Bu amaçla Çanakkale Savaşı sırasında Antalya’dan asker tayını, kalın kazaklar ve yün çoraplar ile sağlık ve ilk yardım malzemeleri gönderdi. İzzet ise gemisini Japonya’da Kaptan Aleksandro’ya emanet edip savaşa Çanakkale’de denizci olarak katıldı.
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Osmanlı Devleti Almanlarla birlikte yenilmişti ve bütün ordu terhis edilmişti. İzzet sağ-salim eve döndü. Mondros Mütarekesi gereğince İtalyanlar Antalya ve çevresindeki bölgeye asker çıkardılar. Leyla Hanım, her ihtimale karşı mal varlığını işgal edilmeyen bölgelerden biri olan Ankara’ya taşıdı ve kendi güvendiği adamlarına emanet etti.
Antalya’ya gelecek olan yüksek rütbeli komutanlardan biri İsabella’nın yakından tanıdığıydı. İsabella onun Antalya’ya görevli olarak gideceğini öğrenince gereğini yapmış ve Leyla Hanım’ın adresini vererek bir de mektup göndermişti. Komutan, Antalya’ya geldiğinde Leyla Hanım’ın konağına asker göndererek İsabella’nın mektubunu ulaştırdı ve nazik bir ifadeyle işgal kuvvetleri komutanlığına kendisini eşiyle birlikte davet etti. Leyla Hanım, eşi Kemal Reis’le birlikte mektubu açıp okuyunca İsabella’nın bu komutanı tanıdığını öğrenerek rahatladılar ve birlikte işgal komutanlığına gittiler.
İşgal günlerinde Antalya ve çevresinde kayda değer kötü ve incitici bir olay yaşanmadı. Kurtuluş Savaşı başladığında Leyla Hanım, İzzet’in önderliğinde bu kez Antep ve Maraş bölgesinde Fransızlara karşı direnen sivil halka silah ve cephane gönderdi. Fransızların silahlı direnişle bölgeden kovulması üzerine İtalyanlar da Antalya ve bölgesinden çekildiler.

İzzet, Kurtuluş Savaşı için Leyla Hanım ve Kemal Reis’le birlikte Antalya ve köylerindeki askerlik yapabilecek yaştaki gençleri eğitip savaşa hazırladı. Leyla Hanım da onlara silah, mühimmat, erzak ve giyecek yardımında bulundu ve İzzet’teki eski kitapta bahsi geçen Büyük Kurtarıcı ile birlikte Yunanlıları Afyon’dan İzmir’e kadar kovalayıp 9 Eylül 1922’de denize döktüler. Bir yıl sonra da Cumhuriyet ilan edildi.
İzzet’in 3 çocuğu oldu. Birinin adını Büyük Kurtarıcı’nın adı olan Kemal koydu. Kızlarından birinin adını Zübeyde, öbürünün adını da kendi hayatına ve ülke yararına inanılmaz katkılarda bulunan Leyla Hanım’ın adını verdi. Kendi denizcilik şirketini kurarak elde ettiği gelirin büyük kısmını köylere okul yaptırmak ve fakir çocukların eğitimi için harcadı. Her yıl 100 öğrenciye karşılıksız burs verdi ve bu amaçla bir vakıf kurup eğitim ve öğretim çalışmalarına Antalyalı iş adamlarının da katkı koymasını sağlayarak gelecekte de Cumhuriyet’in temellerinin sağlam olmasını sağlamaya çalıştı.
İsabella, Layla ve Helena, aynı işte çalışmaya ve Leyla Hanım’a mülklerinin kiralarını yine göndermeye devam ettiler. Arada bir Türkiye’ye geldiklerinde İzzet’in evine ve Leyla Hanım’a da uğradılar. Süreyya ise kızı Lale ile birlikte annesinin evinde kalıp hiç evlenmedi. Rabia’nın ablaları da fırsat buldukça Antalya’ya geldiler ve kardeşlerini gördüler. Rabia da çocukları olmadan önce İzzet’le birlikte gemi seferlerine katılıyor, dünyayı geziyordu. Bazen de Antalya’da kalıp İzzet’in denizcilik şirketini yönetiyordu. Ancak çocukları olduktan sonra İzzet’in evine yakın bir ev satın alarak orada yaşamaya başladı.
Kaptan Aleksandro, Mariko ile birlikte Japonya’da yaşamaya devam etti. İki-üç yılda bir Antalya’ya gelerek belirli günlerde İzzet’le buluştular, Leyla Hanım’a da konuk oldular. Mariko adeta Aleksandro’yu gençleştirmiş, daha enerjik ve hayat dolu bir insan haline getirmişti.

Leyla Hanım’a gelince: Onun hayatındaki sırlar hiçbir zaman çözülemediği gibi kendisi de hiçbir sırrını kimseye söylemedi.
- S O N -
Dalgalar en çok yaladığı duvarları yıkarlar.
...
Bir hikâye daha bitti. Bu hikâyede hemen hemen bütün karakterlerin kendine özgü ve ayrı bir hikayesi vardı. Derinlemesine işlemeye çalıştığım ise bildiğiniz gibi İzzet Kaptan'dı.
Leyla Hanım, Süreyya, İsabella, Layla, Helena, Kaptan Aleksandro gibi karakterler de öne çıktı. Aslında başta Leyla Hanım olmak üzere hepsinin de ayrı bir hikâyesi yazılmalı. Özellikle Leyla Hanım'ın hikâyesini yazmayı çok istiyorum.
Bütün okuyan, beğenen ve yorum yapanlara çok çok teşekkür ediyorum. Kitap olarak basılırsa da en çok okuyup yorum yapanlara ikişer adet imzalı göndereceğim. Yeni bir hikayede buluşmak üzere hepinize sevgiler ve saygılar sunuyorum.
Yılmaz Örmeci
Antalya, 21.02.2025
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 1.29k Okunma |
414 Oy |
0 Takip |
38 Bölümlü Kitap |