8. Bölüm
Yılmaz Örmeci / Her Limanda Bir Sevgili / 8. Bölüm: Korsan Saldırısı

8. Bölüm: Korsan Saldırısı

Yılmaz Örmeci
yilmazormeci

                                                                                    

Yaklaşan gemiye doğru dikkatle bakan Kaptan Aleksandro bunun bir korsan gemisi olduğunu anladı. Daha önce de böyle durumlarla karşılaşmış ve her seferinde korsanların gemiye çıkıp istediklerini vererek kurtulmuştu. Dümendeki İzzet’in yanına yaklaştı ve ona durumu açıkladı:

“İzzet, sakın endişelenme, bu bir korsan gemisi. Daha önce de yolumuzu kestiler ve istediklerini verince çekip gittiler. Merak etme, onlara istediklerini verirsek bize bir şey yapmazlar.”

İzzet ise bunu anlayışla karşılamak yerine hemen karşı çıktı:

“Kaptan, bunlara her seferinde istediklerini verirsek başa çıkamayız. Bu düpedüz hırsızlık.”

“Evet, haklısın ama gemideki bütün ticari mallar sigortalı. Onların çaldıklarını sigorta şirketi ödüyor.

“Kaptan, onlara istediklerini vermeyeceğiz. Sayıları fazla değil zaten. Ben güzel kılıç kullanırım. Gemide başka kılıç kullanabilen var mı?”

“Şey, sormam lazım ama bunu ilk kez yapacağız. Gençliğimde ben de güzel kılıç kullanırdım. Bu sefer dediğin gibi yapalım.”

Kaptan Aleksandro güverteye inerek kürekçilerden ve diğer görevlilerden kılıç kullanmayı bilen olup olmadığını sordu. Birkaçı olumlu yanıt verdiler ve geminin ambarından kılıçları getirdiler. Kaptan Aleksandro babadan kalma kılıcı eline alıp kınından çıkarttı ve tekrar emir verdi:

“Benim kamaramda kırmızı gömleğim var, onu bana getirin!”

Gemi görevlisi hemen kamaraya doğru koşarak Kaptan Aleksandro’nun kırmızı gömleğini getirdi. Kaptan Aleksandro üzerindeki siyah ceketi ve beyaz gömleği çıkartıp herkesin gözü önünde kırmızı gömleğini giydi. İzzet merakla sordu:

“Kaptan Aleksandro, merak ettim. Neden kırmızı gömleğinizi giydiniz?”

Kaptan karşılık verdi:

“Eğer yaralanırsam kanımın rengi sizleri korkutup moralinizi bozmasın diye kırmızı gömleği giydim.”

Bu sözleri İtalyanca olarak da söyledi ve bütün gemi görevlileri duygulandı. Daha büyük bir şevkle kılıçlarına sarılarak yaklaşan korsan gemisini beklemeye başladılar.

Korsan gemisinin kaptanı olacakları anlamış ve oldukça şaşırmıştı. Hepsi de kılıç ustası elemanları olsa da sadece on kişiydiler. Gemide ise en az yirmi kılıçlı adam onları bekliyordu. Yandan gemiye bindirerek Kaptan Aleksandro’nun gemisine atlamak istediler ama üç tanesi tekmelerle denize düştü. Kalanları ise zorlukla çıktıkları güvertede hiç de küçümsenmeyecek ustalıkta kılıç kullanan mürettebatla karşılaştılar. Kaptan Aleksandro ve İzzet ikişer tanesini devirmiş ve kalanlar canlarını kurtarmak için kaçmak zorunda kalmışlardı. Korsan gemisinin kaptanı ise gemisinden hiç ayrılmamıştı. Kaptan Aleksandro kılıcını ona doğru sallayarak sert bir sesle gürledi:

“Bundan sonra sakın yolumuza çıkmayın, yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim.”

Denize düşen arkadaşlarını kurtararak gemilerine binen korsanlar oradan hızla uzaklaşırken Kaptan Aleksandro’nun gemisinde bayram havası vardı. Herkes birbirini kutluyor, neşeli şarkılar söyleyerek gülüp eğleniyorlardı. İzzet’in kılıç kullanmadaki becerisi de hiçbirinin gözünden kaçmamıştı. Bahriye Mektebi’nde kılıç kullanmayı öğrenmiş olan İzzet, bunun işe yarayacağını bile düşünmemişti.

Kaptan Aleksandro bir süre alesta emri vererek kısa bir eğlence molası verdi. Geminin mahzeninden bir şişe şarap açtırıp herkese kendi eliyle ikram etti. İzzet’e de bir bardak verdi ve ısrar edince o da Kaptanla karşılıklı içmeye ve sohbet etmeye başladılar. Bir süre sonra Kaptan Aleksandro tekrar yelken açtırarak yollarına devam etmelerini istedi. Akşam yine bir süre mola verdiler ve yemeklerini yediler. İzzet ve Kaptan Aleksandro nöbetleşe dümene geçerek gemiyi kullandılar ve ertesi gün öğleden sonra Girit adası uzaktan görünmeye başladı. Ne var ki şiddetli bir fırtına çıktı ve bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı.

Kaptan Aleksandro hemen dümene geçti ve yelkenleri indirerek kürekçilere iskeleye yanaşma emri verdi. Fırtınadan dolayı dalgalar yükselmiş ve gemiyi iskeleye yanaştırmak oldukça zordu ama yılların deneyimiyle Kaptan Aleksandro bunu ustalıkla başardı. İzzet de onu izleyerek böyle durumlarda ne yapması gerektiğini öğrenmeye çalıştı ve birkaç soru sormak zorunda kaldı.

Gemi, Girit’teki Hanya iskelesine yanaştıktan sonra Kaptan Aleksandro ve İzzet, gemi süvarisi ile birlikte inerek kalanların yağmur bitmeden gemiyi terk etmemeleri ve yük boşaltmamaları emrini verdiler. İskeledeki görevliye belgelerini göstererek iskele harcını ödediler ve süvari gemiye dönerken Kaptan Aleksandro ve İzzet de iskelenin yakınındaki kapalı bir mekâna doğru yürümeye başladılar. Yağmur öyle şiddetli yağıyordu ki neredeyse göz gözü görmüyordu. Kaptan Aleksandro yaşından ve cüssesinden umulmayan bir çeviklikte koşuyor, İzzet ise arkasından ona yetişmeye çalışıyordu. Birden İzzet’in yanında genç ve güzel bir kız belirdi. Genç kız, elindeki şemsiyeyi tutarak onu yağmurdan korumaya çalışıyordu. İzzet kızın ne yapmak istediğini anladı ve kibarca onun elindeki şemsiyeyi alarak ikisine birden tutmaya devam ederken mekânın kapısına vardılar. Burası bir lokantaydı. İzzet İtalyanca ve Fransızca olarak kıza ayrı ayrı teşekkür etti ve hafifçe eğilerek şemsiyesini iade etti.

Kaptan Aleksandro ise çoktan lokantadan içeri girmiş ve bir masaya oturarak ıslanan elbisesini ve saçlarını kurulamaya çalışıyordu. İzzet onu görünce hemen yanına gitti ve oturmadan önce bir süre o da saçlarını ve elbisesini kurulamaya çalıştı. Kaptan Aleksandro az önce olanları lokantanın penceresinden görmüştü ve İzzet’e göz kırpıp gülümseyerek konuştu:

“Bakıyorum hiç vakit kaybetmemişsin. Kaşla göz arasında bir kız kapmışsın ayağını basar basmaz.”

İzzet gülümsedi, kızarıp bozardıktan sonra yanıt verdi:

“Ben onu değil o beni buldu ve yağmurda ıslanmamam için bana şemsiye tuttu. Adını bile bilmiyorum, henüz tanışmadık. Bir anda gözden kayboldu zaten.”

İkisi de lokantadaki müşterilere baktı, çalışanlara göz gezdirdi ama kızı göremediler. Kaşla göz arasında kaybolmuştu ve üstelik tek bir kelime bile etmemişti. Giritli mi yoksa yabancı mı olduğu bile belli değildi. İzzet’in teşekkürlerine karşılık da vermemişti, belki de İtalyanca ve Fransızca bilmiyordu ama kıpkırmızı dudakları, masmavi gözleri ve sapsarı saçları İzzet’in aklına adeta kazınmıştı.

Kaptan Aleksandro eliyle garsona işaret ederek sipariş vermek istediklerini söyledi. Gelen garsona İngilizce olarak iki kişilik çorba, salata ve kebap söyledi. Garson gittikten sonra İzzet’e doğru kafasını eğerek alçak sesle konuştu:

“Burada Türkleri pek sevmezler. Biliyorsun ki burası Yunanistan toprakları artık. Adada yaşayan bütün Türkleri de ya öldürdüler ya esir aldılar ya da sürgün ettiler. Senin Türk olduğunu öğrenirlerse başın belaya girebilir, onun için Türkçe konuşmamaya çalış. Fransızca ya da bildiğin kadarıyla İtalyanca konuşabilirsin.”

İzzet “Peki” dedikten sonra garsonlara ve mutfakta çalışan diğerlerine daha dikkatle bakmaya başladı. İstanbul’da öğrencilik yıllarında okuduğu gazetelerden Girit ve Rodos’taki olayları takip etmiş ve diğer Ege adalarıyla birlikte Yunanlıların eline geçmesine üzülmüştü. Bu ırkçı ve soykırıma varan davranışlar herhangi bir uluslararası kanuna da uymuyor, etnik ve dini nedenlerle insanlar evlerinden, yerlerinden ve yurtlarından kovuluyordu. Onların yerine de Yunanistan’dan ve Anadolu’dan gelen Rumlar yerleştirilmişler ve Türklerden kalan evlere, bahçe ve tarlalara sahip olmuşlardı.

Dışardaki yağmur durmuş ve güneş çıkmıştı ki akşam oldu ve hava kararmaya başladı. Lokantanın içinde bir hareketlenme oldu. Birkaç masa içeri alınarak yer açıldı ve sekiz çalgıcıdan oluşan orkestra enstrümanlarıyla birlikte gelerek sahnedeki yerlerini aldılar. Kaptan Aleksandro buraya her gelişinde uğradığı için şaşırmadı. İzzet’e canlı müzik ve eğlence yapılacağını söyledi. İzzet de merakla sahnedekileri izlemeye başladı. Ege bölgesinin zeybek oyunları ve benzer şarkılar çalarken müşterilerden bazıları kalkıp oynamaya başlamışlardı. Ellerini kaldırarak yalan-yanlış oynadıkları zeybek İzzet’i biraz kızdırdı. İzzet de kalkıp oynamak ve nasıl oynandığını onlara göstermek isterdi ama kendini zor tuttu çünkü burada Türk olduğunun bilinmesi kendisini zora sokabilirdi.

 

 

 

...

(Devam edecek)

 

 

Durgun denizler yetenekli denizciler yetiştirmez.

 

Bölüm : 21.01.2025 20:04 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...