10. Bölüm
Yılmaz Örmeci / Kırık Olsa Duramazsın / 10. Bölüm: Baba Korkusu

10. Bölüm: Baba Korkusu

Yılmaz Örmeci
yilmazormeci

 

 

Karakterim benim kim olduğumla, tavrım sizin kim olduğunuzla ilgilidir.

 

Birkaç dakika sonra kapı çalındı, “Gir” komutunun ardından dışarıda bulunan sekreter Teomanpaşalı Eşref’in geldiğini söyledi. Bahadır, onu biraz daha bekletmek istiyordu. “On beş dakika beklesin, şu anda meşgulüm.”

On beş dakika Ekrem’le havadan, sudan konuştuktan sonra yine kapı tıklatıldı ve sekreter hanım Teomanpaşalı Eşref’i içeri aldı. Teomanpaşalı Eşref, kafasını bile kaldırıp Bahadır’ın yüzüne bakamıyordu çünkü Ekrem onu oldukça korkutmuştu. Elindeki zarfı ve yine pahalı bir hediyeyi saygıyla takdim etti ve Bahadır’ın elini öptü. Bahadır, herkese sorduğu soruları ona da sordu:

“İşler nasıl gidiyor Eşref? Bir sıkıntı var mı?”

“Sağolun Baba, işler her zamanki gibi, sağlığınıza duacıyız. Benden arzu ettiğiniz bir şey olursa başım gözüm üstüne, derhal yaparım.”

Bahadır, kuyumcu dükkânına gelen babayiğit, eli bastonlu, sert görünümlü adamın bu olduğuna inanmak istemiyordu. Adeta süt dökmüş kediye dönmüş, başı önde konuşuyor, yüzüne bile bakmaya cesaret edemiyordu.

Tam giderken Bahadır’ın elini öptü ve bütün cesaretini toplayıp yüzüne baktı. Bahadır’ı tanıyacak gibi oldu, yüzü değişti, gözleri fal taşı gibi açıldı. Bahadır “Ne oldu, birine mi benzettin?” diye sorunca onun kuyumcuda gördüğü çocuğa çok benzediğini söyleyemedi çünkü kendisini ele vermiş olacaktı. Bilmeden Baba’nın mekanına gitmiş ve haraç istemiş olduğu için kendi kendine kızdı ve “Hayır Baba, bu kadar genç olman beni oldukça şaşırttı da, onun için dikkatle baktım” diye geçiştirdi.

Ekrem de bir yandan olanları izliyor, Eşref’in davranışlarını takip ediyordu. Neyse ki ikisinin de korktuğu olmadı, yoksa başka türlü önlemler alacaklardı. Eşref saygıyla eğilerek ceketini ilikledi, geri geri gitti ve kapıyı yavaşça kapattı.

O gittikten sonra ikisi de derin bir nefes aldılar. Eğer Bahadır’ı tanımış ya da benzettiğini söylemiş olsaydı Eşref için hiç de iyi olmayacaktı çünkü kuyumcuya başka birilerini gönderip mekânı basabilir, Bahadır’ı kaçırabilir hatta öldürebilirdi. Bunların hiçbirini göze alamayacakları için Eşref’in ipini çekmek zorunda kalacaklardı.

Teşkilattan bekledikleri aidatlar fazlasıyla gelince Bahadır Baba, Ekrem’le birlikte dernekleri ziyaret edip yardımları ulaştırmaya karar verdiler. Gelen küçük ama oldukça pahalı hediyeleri de değerinde sattılar. Duru da her perşembe günü Kimsesiz Çocuklar Derneği’ne iş çıkışı geldiğinden, önce diğerlerine uğrayıp orayı en sona bıraktılar.

Akşamüstü Kimsesiz Çocuklar Derneği'ne vardıklarında Duru da gelmişti. Önce selamlaştılar, Dernek Müdürü onlara nezaket gösterip makam odasında birer çay ısmarladı. Müdürün odasında sohbet ediyorlardı ki Bucaklı Nuri içeri girdi. Bahadır'ı görünce gözleri parladı.

"Bahadır Baba! Sen de mi buradaydın?"

Bahadır bir an duraksadı, Duru’ya belli etmemek için soğukkanlı davrandı. "Sanırım beni birine benzettiniz."

Ancak Nuri, Ekrem’i de fark edince şüphesi kalmadı. "Yok yok, seni tanımaz mıyım Bahadır Baba? Hıdır Baba’nın varisi Bahadır Baba’sın, efsanesin sen!"

Duru, şaşkınlıkla Bahadır’a döndü. "Ne demek bu Bahadır? Sen... Sen Mafya Babası mısın?"

Bahadır, gözlerini kaçırdı. Birkaç saniye sessizlik oldu. Sonra Duru'nun yüzüne baktı ve derin bir nefes aldı. "Duru... Ben açıklayabilirim."

Ama Duru’nun gözleri dolmuştu. Hayal kırıklığıyla ayağa kalktı. "Bana yalan söyledin Bahadır... Senin kim olduğunu bilmiyordum! Ama Ekrem abinin geçen gün sana ‘Baba’ demesinden şüphelenmiştim. Beni de mi kandırdın?"

Bahadır sessiz kaldı. Duru hızla kapıyı açıp çıktı. Arkasında derin bir sessizlik bıraktı...

Bucaklı Nuri, kırdığı potun henüz farkına bile varmamış, şaşkınlıkla Bahadır’a bakıyordu. Bahadır ise eliyle işaret ederek ona çıkmasını emretti. Nuri, ceketinin düğmelerini tutarak geri geri müdürün odasından çıkıp kapıyı kapattı.

Duru ve Bucaklı Nuri gittikten sonra, Dernek Müdürü içini çekerek Bahadır’a ve Ekrem’e baktı. Yüzünde ciddî ama mahcup bir ifade vardı.

“Bakın beyler, biz burada çocuklara yardım etmeye çalışıyoruz. Ama mafyadan destek alamayız. Bu yüzden lütfen bir daha gelmeyin.”

Bahadır kaşlarını çattı. Ekrem ise bir adım öne çıktı. “Müdür Bey, biz buraya yardım etmek için geldik. Niyetimiz kötü değil.”

Müdür başını iki yana salladı. “Anlıyorum. Ama mesele bu değil. Bizim için önemli olan itibar. Derneğin, ismi yanlış anlaşılacak insanlarla birlikte anılmasını istemeyiz. Lütfen anlayış gösterin.”

Bahadır sessizce başını salladı. O sırada Müdür derin bir nefes aldı ve devam etti.

“Bu arada, Hıdır Baba’nın Mafya Babası olduğunu da bilmiyorduk. Babacan tavrından dolayı ona Hıdır Baba diyorduk. Bize çok yardımı olmuştu. Ama sizinle aynı dünyadan olduğunu şimdi anlıyorum.”

Bahadır ve Ekrem birbirlerine kısa bir bakış attılar. Ekrem hafifçe gülümsedi. “Anlıyoruz Müdür Bey. Merak etmeyin, bundan sonra sizi zor durumda bırakacak bir hareketimiz olmaz.”

Bahadır son kez Müdüre baktı, sonra başını sallayarak kapıya yöneldi. “Hadi Ekrem, gidelim.”

Sessizce dışarı çıktılar. Bahadır’ın yüzü ifadesizdi ama içinde büyük bir fırtına kopuyordu. Duru’nun hayal kırıklığı ve Dernek Müdürü’nün tepkisi... Bugüne kadar kimsenin sorgulamadığı Bahadır Baba, şimdi bambaşka bir dünyada yargılanıyordu.

Duru, dernekten ayrılınca arabasına biner binmez derin bir nefes alarak telefonunu çıkardı ve kuzeni Doktor Belgin’i aradı, durumu ona kısaca anlattı. Akşam evde daha detaylı konuşacaklarını söyleyerek telefonu kapattı, sesi ağlamaklıydı.

Akşamleyin Duru, Belgin’le evde yan yana oturmuş konuşurlarken gözleri hâlâ öfke doluydu. "Belgin abla, inanabiliyor musun? Bahadır meğer bir Mafya Babası’ymış!"

Belgin bunu bekliyormuşçasına konuştu. “Geçen gün Ekrem ağzından bir şeyler kaçırdı, sonra düzeltmeye çalıştılar. Şüphelenmiştim ben ama bu yaşta biri nasıl Mafya Babası olur ya? Ama o... Normal biriydi sanki."

Duru iç çekti, başını iki yana salladı. "Bana yalan söyledi Belgin abla. Ona nasıl güvenebilirim? Ya, düşünebiliyor musun? Dedesi yaşındaki bir adam gelip önünü ilikledi ve elini öptü."

Belgin derin bir nefes alarak Duru’nun elini tuttu. "Bilmiyorum Duru ama bir şeyler anlatmak istiyordu belli ki. Eğer gerçekten seviyorsa, belki de bir şans vermelisin."

Duru, düşünceli bir şekilde başını eğdi. Başını Belgin’in omzuna dayayarak gözlerini kapattı. Kalbi ve aklı arasında bir savaş vardı. Kendine “Yüreğinin götürdüğü yere git” diyemedi, aklı daha önce geliyordu çünkü.

“Hayır, o değil de… Hayatımda ilk defa birine kendimi yakın hissetmiştim Belgin abla. Ne lisede ne de üniversitede kimseye yüz vermedim, kimseyle çıkmadım.”

“Peki, ya bana ne demeli Durucuğum? Ben bu yaşıma kadar bekâr kaldım, karşıma otuzumdan sonra biri çıktı, nihayet evleneceğim adamı buldum diye sevinmiştim. Ne hayaller kurmuştum oysa Ekrem hakkında, çifte düğün yaparız diyordum hatta.”

Bu kez Belgin ağlamaya başladı, Duru onu teselli etmeye çalıştı. İkisi de bir saat kadar ağladılar, sonunda ‘Amaan boşver, değmezmiş’ diyerek kestirip attılar ve mutfağa gidip çay koydular, dün akşamdan kalan yemeği ısıtıp yediler. Baktılar olmayacak, marketten ikişer bira ile kuruyemiş alıp getirdiler ve masayı kurdular.

Belgin hemen bilgisayardan Youtube sitesinde Müslüm Gürses albümü buldu ve sesini sonuna kadar açtı. Duru buna itiraz etti: “Abla Babalara geldik zaten, sen de Müslüm Baba’yı dinletiyorsun. Başka birini bulamadın mı?”

Belgin hemen albümü değiştirdi, bu kez çalan Orhan Gencebay’dı. Duru yine itiraz etti: “Ya abla, bu da Orhan Baba değil mi? Lütfen başka bir yeri aç. Her taraf Baba olmuş memlekette.”

 

(Devam edecek)

Bölüm : 02.03.2025 15:53 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...