

Günün adamı değil hakikatin adamı ol. Gün değişir ama hakikat asla değişmez.
Bucaklı Nuri tarafından adamları Duru’nun eczanesinden kovulan Göçmen Remzi, bu duruma fena halde sinirlenmişti. Yumruğunu masaya vurup adamlarına emir verdi.
"O Bucaklı Nuri kim oluyor da bana karşı geliyor? Gidin ve haraç almadan dönmeyin!"
Adamları başlarını sallayarak tekrar eczaneye gittiler. Ancak Duru, onları görünce kaşlarını çattı. "Siz hâlâ bıkmadınız mı? Söyledim ya! Kimseye haraç falan vermem! Defolun buradan!"
Adamlar tehditler savurarak çıkmak zorunda kaldılar. Göçmen Remzi’ye geri dönüp durumu anlatınca, Remzi'nin yüzü kıpkırmızı oldu. İkisine de tekme-tokat girişti. "Demek öyle ha? Madem öyle, o kadını alıp ayağıma getirin! Ben ona haddini bildireceğim!"
İki siyah ve lüks araba, akşam iş çıkışı saatlerine yakın eczanenin önüne yanaştı. Adamlar hızla içeri dalarak Duru'yu kollarından kavradı.
Duru: "Bırakın beni! Ne yapıyorsunuz? Polis çağırırım!"
Liderlerinden biri kahkaha attı. "Çağır bakalım! Göçmen Remzi seni ayağına istiyor. Göreceğiz kim seni kurtaracak!"
Duru çırpınarak karşı koymaya çalıştı, eczanenin kalfası da onlara engel olmak isterken şiddetli bir tokatla yere serildi. Adamlar Duru’yu zorla arabalardan birine bindirdi ve hızla uzaklaştılar.
Tam o sırada gürültüyle pencerenin ardından olan biteni gören kuzeni Belgin, paniğe kapıldı. Hızla aşağı indi ve eczanedeki çırağa yöneldi. "Duru nerede? Ne oldu burada?"
Kalfa, ağzı kanlar içinde ve korkuyla cevap verdi: "Adamlar geldiler, Duru’yu zorla götürdüler Belgin Abla, beni de dövdüler! Göçmen Remzi’nin adamlarıymış. Ne yapacağız?"
Belgin ne yapacağını bilemedi. Polisi aramak istemedi çünkü bu işlerin daha tehlikeli hale gelmesini istemiyordu. Son çare olarak aklına gelen Ekrem’i aradı, telefonu açar açmaz nefes nefese konuştu: "Ekrem! Duru’yu kaçırdılar! Remzi’nin adamları! Ne yapacağız?!"
Ekrem anında ciddileşti: "Sakin olun Belgin Hanım! Kaç kişi geldiler? Kaç arabayla gittiler?"
Belgin: "İki araba... Siyah renkliydi, plakalarını göremedim!"
Ekrem: "Tamam, sen sakın bir şey yapma. Ben halledeceğim."
Ekrem önce Bahadır Baba’ya haber verdi, sonra da hızla adamlarını topladı ve Remzi’nin mekânına baskın yapmaya karar verdi. Beş arabayla mekânın önüne vardıklarında kapıdakiler Ekrem’i ve peşindeki kalabalığı görünce ellerini kaldırarak teslim olmuşlardı.
Kapıyı tekmeyle kırarak içeri daldılar. İçeridekiler silahlarını çekti ama Ekrem’in adamlarının sayısı fazlaydı. Ekrem’i kalabalık adamlarıyla görünce Remzi’nin adamları birer birer teslim oldu.
Ekrem: "Nerede o kaçırdığınız kadın? Duru nerede?"
Bir adam korkuyla yere diz çöktü. "Bilmiyorum Ekrem Abi, yemin ederim bilmiyorum! Baba Remzi bilir!"
Ekrem öfkeli bir bakış attı. Ama Remzi ortada yoktu. Ekrem’in adamlarından biri yaklaştı.
"Ekrem Abi, Remzi odasında yok, kaçmış arka kapıdan!"
Ekrem: "Kahretsin! Bahadır Baba’ya haber verelim. Onu bulmamız lazım" diyerek telefonla Bahadır’ı aradı.
Bahadır, Ekrem’den ilk haberi alır almaz çoktan harekete geçmişti bile. Turan Amca’dan izin alarak bir taksiye binip teşkilata gelmiş, buradan beş adamla birlikte iki arabaya doluşup Remzi’nin mekânına gelmişlerdi. Mekâna geldiklerinde içeri girmeden Ekrem'in ikinci telefonu geldi. Ekrem, Remzi'nin kaçtığını bildirmişti. Bahadır’ın yanındaki adamlardan biri Göçmen Remzi’nin eski adamlarındandı ve gözden uzak bir depoyu tarif ederek orada olabileceğini söyledi. Birkaç dakika sonra oraya vardılar.
Bahadır, deponun kapısından içeri girdiğinde Remzi şaşkınlıkla geriye doğru sendeledi. "B-Bahadır Baba... Şey, ben sadece..."
Bahadır Baba, sert bir bakış attı. "Kes sesini Remzi. Duru nerede?"
Remzi kaçmaya çalıştı ama Bahadır Baba adamlarına işaret etti. Kapıyı kapattılar ve Remzi köşeye sıkıştı. Bahadır: "Tekrar soruyorum. Duru nerede?" diyerek Remzi’nin korku dolu gözlerine baktı.
Remzi: "Bilmiyorum... Vallahi bilmiyorum..." demekle yetindi ama gözleri yalan söylediğini belli ediyordu. Bahadır gözlerini kıstı, Remzi irkildi. Bahadır: "Ya konuşursun ya da akşama Bekir gibi mastika çaldırıp dans ettiririm seni" deyince Remzi bir an düşündü, ardından panikle konuştu: "Tamam tamam, depoda! Şehrin çıkışındaki eski bir depoda!"
Bahadır başını salladı. "İşte böyle... Tarif et bakalım orayı, beraber gideceğiz seninle" dedi ve hızla dışarı çıkıp Ekrem’i aradı. "Ekrem, Duru’yu buldum. Depoya gidiyoruz, tarif ediyorum yerini. Hemen oraya gelin."
Ekrem ve adamları hızla Bahadır’ın tarif ettiği depoya ulaştıklarında içeride tek bir ışık yanıyordu. Kapıyı kırarak içeri daldılar ve Duru’yu elleri ve ayakları bağlı halde bir sandalyede otururken buldular.
Ekrem hızla ipleri çözdü. Duru, gözleri dolmuş halde Ekrem’e baktı. “Geleceğinizi biliyordum Ekrem Abi..."
Ekrem: "Tabiî ki gelecektik. Seni onlara bırakır mıyız hiç?"
Duru, derin bir nefes aldı ve Bahadır’ı görmek için hızla dışarı çıktı. Bahadır dışarıda bekliyor, Duru’nun kendisine nasıl davranacağını merak ediyordu.
Duru, hiçbir şey söylemeden Bahadır’a sarıldı, gözyaşları içinde ağlayarak: “Geleceğinizi biliyordum Bahadır, hiç korkmadım bu yüzden çünkü kesinlikle geleceğinizi biliyordum” demekle yetindi ve “Beni affedebilecek misin?” diye sordu.
Bahadır “Asıl senin beni affetmen lazım. Sana tüm gerçeği söylemedim ama zamanı vardı ve hep erken olur diye düşündüm. Böyle garip bir şekilde ortaya çıkınca da sana ve Belgin Hanım’a mahcup oldum.”
Tekrar sarıldılar ve Ekrem onları izlerken bir yandan Belgin’i telefonla arayarak bilgi veriyordu. Belgin de Ekrem’den gelen telefon üzerine rahatladı, derin bir nefes alarak “Oh, çok şükür. Kurtarmışlar Duru’yu” diyerek yanında çalışan sekreter kadına ve Duru’nun kalfasına bilgi verdi. Onlar da Belgin kadar telaşlanmışlardı çünkü Duru’yu çok seviyorlardı.
Duru kurtarıldıktan sonra Ekrem ve Bahadır onu evine kadar bıraktılar. Duru kapıyı açtığında karşısında Belgin’i görünce gözleri doldu. Belgin bir saniye bile tereddüt etmeden Duru'ya sarıldı. "Durucuğum, çok korktum! Bir daha sakın başına böyle bir şey gelmesine izin verme!"
Duru hafifçe gülümsedi: "Söz veremem ama en azından dikkatli olmaya çalışırım."
Bahadır ve Ekrem onları kapının dışında izliyordu. Belgin, Bahadır’a dönerek konuştu: "İçeri girmez misiniz? Üzüntü ve telaştan yemek yapamadım ama dışarıdan yemek söyleriz, hem biraz sohbet ederiz."
Bahadır kısa bir duraksamanın ardından başını salladı: "Eğer rahatsız etmeyeceksek..."
Duru hafifçe gülümsedi. "Aksine, bu gece asla yalnız kalmak istemem. Hepiniz olursanız daha iyi hissederim."
Bahadır önde, Ekrem arkada çekinerek ayakkabılarını çıkartıp içeri girdiler. Belgin telefonu çıkarıp siparişleri vermeden önce herkese sordu, Bahadır ve Ekrem her zamanki gibi birer buçuk porsiyon acılı Adana kebap ve ayran istediler. Belgin ve Duru da orta boy pizza ve kola söylediler. Duru hemen masayı hazırlamaya koyuldu. Bir süre sonra yemekler geldi. Pizzanın ve kebapların kokusu tüm evi sarmıştı. Herkes sessizce yemeğine odaklanmıştı ama atmosfer oldukça huzurluydu.
Belgin: "Sizi uzun zamandır ilk defa böyle sakin görüyorum."
Ekrem gülümsedi. "Bazı olaylar insanı düşünmeye zorluyor. Bugün yaşananlardan sonra, yanımda sevdiklerimin olması büyük bir şansmış gibi geliyor."
Duru başını salladı: "Bazen farkına varamıyoruz. Ancak böyle zamanlarda anlıyoruz sevdiklerimizin kıymetini."
Bahadır, derin bir nefes alarak arkasına yaslandı: "İnsan, hayatında kaç kişinin gerçekten yanında olduğunu ancak zor zamanlarda anlar. Ve bugün gördüm ki, bizim yanımızda olanlar gerçek dostlarımız."
Ekrem de ona hak verdi: “Çok doğru konuştun Bahadır Baba!”
Duru ve Belgin, birbirlerine bakarak Ekrem’in artık yanlarındayken rahatça Bahadır’a “Baba” demesine kahkahalarla gülmeye başladılar. Bahadır da hafifçe gülümsedi. Sessizlik konuşmaların yerini aldı ama bu, rahatsız edici bir sessizlik değildi. Aksine, herkesin yorgun ama mutlu olduğu bir andı.
Bahadır sessizliği bozmak için de olsa konuştu: “Ekrem abi, burada biz bize sayılırız. Anlaştığımız gibi kendi aramızda, dükkânda ve sadece bu ortamda bana ‘Baba’ demene gerek yok.”
Ekrem kafasını onaylar bir şekilde salladı ve Duru ile Belgin masayı temizleyip buzdolabından rakı ve mezeleri getirdiler. Baba’ların içki olarak genellikle rakı içtiğini ikisi de biliyorlardı ve sorma gereği bile hissetmediler. Masada çiğ köfte, acılı şalgam suyu, tuzlu fıstık, sarı leblebi, fındık ve birçok çerezden oluşan karışık çerez tabakları vardı.
Belgin kadehini kaldırarak: "Şu an burada olduğunuz için ikinize de teşekkür ederim. Bugün çok şey yaşadık ama en azından birlikteyiz" deyince Ekrem de kadehini kaldırdı: "Buna içelim o zaman. Birlikteliğimize ve dostluğumuza."
Herkes masadaki içeceklerinden birer yudum aldı. O gece geçmişte yaşanan kırgınlıklar bir nebze olsun unutulmuştu. Birbirlerine baktılar ve herkesin içinde aynı düşünce vardı: Aile kan bağıyla değil, zor zamanlarda birbirine destek olmakla kuruluyordu.
…
(Devam edecek)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.5k Okunma |
389 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |