

Çakalların devri aslan uyanana kadardır.
Duru, Bahadır’a dönerek merakla sordu: "Bahadır Baba, sen nasıl girdin bu işlere? Gerçekten bilmek istiyorum."
Bahadır derin bir nefes aldı ve gözlerini uzak bir noktaya dikti. "Kolay bir hayatım olmadı Duru. Küçük yaşta yetim kaldım, sokaklarda büyüdüm. Hayatta kalabilmek için güçlü olmak zorundaydım. Önce küçük işler yaptım, sonra büyük isimlerle tanıştım. Ama hiçbir zaman şerefimi kaybetmedim. Haksızlığa karşı durdum, insanlara yardım ettim. Beni tanıyan herkes bilir, benim dünyamda adalet her şeyden önce gelir."
Herkesin yüzü ciddileşmişti, Ekrem bile bunun bir yalan olduğunu bildiği halde ‘Belki böyle söylemesi gerekiyordur’ diyerek pot kırmamaya çalıştı. Derin bir sessizlikten sonra Bahadır kahkahayı patlattı.
“İnandınız mı yoksa? Şaka yapıyorum. Ben emekli bir Başkomiser ile emekli bir öğretmenin tek çocuğuyum. Hayatımda elime silah almadım, halen de nasıl kullanıldığını bilmiyorum. Bir iftira ya da yanlış anlaşılma yüzünden tamamen suçsuzken hapse atıldım ve bir ay hapis kaldım. Orada Hıdır Baba ile tanıştım ve beni çok sevdi, güvendi. Ama başka bir Mafya grubunun iki adamı onu hapishanenin tuvaletinde sıkıştırıp şişlediler ve ölürken bana bu teşkilatı emanet etti. ‘Tek güvenebileceğim kişi sensin’ dedi. Annem ve babam bile benim teşkilatın başında olduğumu bilmiyor henüz. Her gün evime normal insanlar gibi girip çıkıyorum ve kuyumcuda çalıştığımı sanıyorlar. Ekrem abi bana bu yolu açtı, işin raconunu öğretti. Ben de ona birçok şey kazandırdım, Hıdır Baba’nın emanetine birlikte sahip çıktık.”
Duru, Bahadır’ın yüzüne dikkatlice baktı. Onda bir suçludan çok, yorgun bir adamın ifadesi vardı. "Peki şimdi ne yapıyorsun?"
Bahadır: "Adaleti sağlamaya çalışıyorum. İnsanların zarar görmemesi için uğraşıyorum. Benim gibi biri ancak bu şekilde geçmişinin yükünü hafifletebilir. Yardıma muhtaç olan çocuklara, engellilere ve kimsesizlere yardım ediyorum. Bazen arabuluculuk ediyorum, bazen de gerektiğinde adaleti en hızlı yoldan sağlamaya çalışıyorum. Baba olmak bunları gerektiriyor."
Duru başını sallayarak düşündü. Ona tamamen güvenmek istiyordu ama içindeki şüpheleri de bastıramıyordu.
Duru: "Beni teşkilatına götür. Gerçekten ne yaptığını görmek istiyorum."
Bahadır Baba hafifçe gülümsedi. "Eğer gerçekten görmek istiyorsan, yarın öğle yemeğini bizimle ye."
Duru, bir an tereddüt ettikten sonra başını salladı. "Tamam, gelirim. Ama bana her şeyi dürüstçe anlatmanı istiyorum."
Bu kez Belgin Ekrem’e döndü. “Peki Ekrem Bey, siz nasıl girdiniz bu işlere?”
Ekrem bu sorunun gelebileceğini bildiğinden gayet sakin bir şekilde yanıt verdi: “Ben İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi mezunuyum. Yani sizin anlayacağınız Muhasebeci ve Mali Müşavirim. Hani gittiğiniz kuyumcu var ya, oranın muhasebesini yaparken Hıdır Baba kuyumcu dükkânını satın aldı ve beni oranın müdürü yaptı. Çok güvenir ve severdi beni. Sonra yerime başkası bulundu ve beni teşkilatın merkezine aldı. Kısa bir zaman sonra da sağ kolu oldum. Biraz iriyarı olduğum için rakip Babalar da elemanları da benden korkarlar. Aslında ben de Bahadır da karıncayı bile incitmeyen adamlarız.”
Ekrem’in üniversite mezunu olabileceğini hiçbiri aklından bile geçirmiyordu. Üçü de şaşkınlıkla Ekrem’i bir daha süzdüler. Uzun boylu, yakışıklı ve karizmatik görünümünün altında bir de iyi bir diploma vardı ki Belgin’in en çok hoşuna giden de bu oldu.
Zaman hızla akıp gitmiş, gece yarısını çoktan geçmişti. Bahadır ve Ekrem izin isteyerek ayrılmak istediler ve ‘iyi geceler’ dileyerek vedalaştılar. Her ikisi de alkollü olduğundan Ekrem, teşkilatın şoförü Yunus’u arayıp yanında şoförlük yapabilecek birini daha getirmesini istedi. Biraz sonra Yunus geldi ve yanındaki adam Ekrem’in arabasıyla Ekrem’i evine, Yunus da Bahadır’ı evinin yakınlarına bıraktı.
Ertesi gün, Duru öğle üzeri teşkilata girdiğinde içerideki hareketlilik onu şaşırttı. Bahadır Baba makamında ona her şeyi anlattı, teşkilatın nasıl çalıştığını, kimlere yardım ettiklerini, nasıl bir sistem kurduklarını birer birer sayıp döktü. Sağlık ve eğitim hizmetleri sunan kişi ve kurumlardan, kamu yararına çalışan dernek ve vakıflardan hiçbir aidat, bağış ve ücret alınmıyordu. Bunu Hıdır Baba ilk göreve geldiğinde tamamen yasaklamıştı.
Duru, dinledikçe Bahadır’a dair bildiklerinin sadece yüzeyde kalan küçük bir kısmı olduğunu fark etti. O gün orada birlikte yedikleri öğle yemeği, Duru için sadece bir yemek değil, yeni bir dünyanın kapısını aralamak gibiydi.
Ekrem, o gün sabahtan bütün teşkilat liderlerini toplantıya çağırmıştı. Gündem ise dünkü olaylar ve suçu sabit görülen Göçmen Remzi’nin yargılanması ve infazıydı. Bu davada Duru taraf olduğu için Bahadır onun yemekten sonra kalmasını rica etti. Duru biraz merak, biraz endişeyle kabul etti ve öğleden sonra bütün liderler lüks arabaları ve cipleriyle birer birer gelerek yine kapıdaki aramadan sonra içeri girip üst kata çıktılar.
Gelenler önce makam odasında oturmakta olan Bahadır Baba’ya nezaketen uğrayıp elini öperek yine küçük ama değerli hediyelerini verdiler. Duru ise Bahadır’ın yanındaki sekreter masasına oturup onları izliyordu. Herkes Duru’yu Bahadır’ın yeni sekreteri sandı ve ona da selam verdiler. Çıkanlar toplantı odasına geçerek isim tabelalarıyla belirlenen yerlerine oturup birbirlerinin yüzüne bile bakmadan ve çıt çıkarmadan toplantı saatinin gelmesini beklemeye başladılar.
Biraz sonra Bucaklı Nuri Baba kapıyı tıklatarak içeri girdi, ceketinin düğmesini ilikleyerek önce Bahadır’a mahcup bir şekilde baktı ve o anda Duru’yu fark etti. Ona da bir selam verdikten sonra Bahadır’a:
“Bahadır Baba, elini öpmeme izin var mı?” diye endişeyle sordu. Bahadır gülümsedi ve: “Artık her şey halloldu, sırrımız açığa çıktı. Duru her şeyi öğrendi nasıl olsa, elimi öpebilirsin” diyerek sağ elini uzattı. Nuri eğilip saygıyla Bahadır Baba’nın elini öptü ve alnına koydu, cebinden çıkarttığı pahalı hediyeyi de masaya bıraktı. Duru’ya bir şeyler diyecek gibi oldu ama ‘pot kırarım’ endişesiyle vaz geçti ve daha sonra yine saygıyla önünü ilikleyip geri geri kapıdan çıktı.
Herkes geldiği için toplantı zamanını beklemeye gerek olmadan Bahadır, Duru’ya işaret ederek ikisi birlikte büyük toplantı odasına girdiler. Kapı açılır açılmaz hepsi ayağa kalktı ve tam karşısına bakarak önünü ilikleyip ‘Hazır ol’ vaziyetinde saygı duruşuna geçtiler. Ekrem, Bahadır Baba’nın koltuğunu çekti ve oturduktan sonra Duru’ya da Bahadır’ın yanında bir koltuğu çekerek oturmasını işaret etti. Kendisi Bahadır Baba’nın arkasında tüm heybetiyle ayakta dikilip beklemeye başladı. Bahadır yerine oturduktan sonra:
“Oturabilirsiniz arkadaşlar, lütfen ayakta kalmayın” dedi ve herkes yavaşça yerine oturdu. “Bugünkü gündemimiz Göçmen Remzi’nin suçüstü yakalanması ve işlediği suçların tespiti ile ne şekilde ceza verileceğiyle ilgili. Mağdur olanlardan biri de şu anda yanımda bulunan Duru Hanım’dır. Kendisi yıllarca bilmeden haraç vermiş, haksız yere kaçırılmış ve bir akrabası bize ulaşarak yardım istemiş, biz de gereğini yapmışızdır. Göçmen Remzi suçüstü yakalanmış ve işlediği diğer suçları da itiraf etmiştir.”
Daha sonra Bahadır iki elini birbirine iki kez vurunca içeriye iki adamın arasında Göçmen Remzi girdi. Elleri önden bağlıydı ama yüzünde ve vücudunda herhangi bir yara, bere, darbe izi yoktu. Göçmen Remzi başı önünde herkese adeta yalvararak bakıyor, daha önce Arnavut Bekir’in durumuna düşmemek için dua ediyordu.
…
(Devam edecek)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.49k Okunma |
389 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |