

Düşmanından gelen merhamet, dostundan gelen ihanetten daha çok insanı yıkar.
Bahadır Baba: "Madem herkes burada, konu malum. Göçmen Remzi’nin cezasını konuşacağız. Haddinizi aşarsanız, aynı masaya bir daha oturamayacağınızı bilin. Adalet yerini bulmalı. Ama bu işin sonunda kan dökülmeyecek" diyerek Göçmen Remzi’nin infazında adaletli davranılması gerektiği hakkındaki kesin tavrını ortaya koydu.
Masadakiler başlarını salladılar. Kimseden bir itiraz gelmedi. Bahadır devam etti: "Remzi, sen yaptığın hatanın farkında mısın?"
Göçmen Remzi, yüzünü asarak konuştu: "Biliyorum Bahadır Baba, yanlış yaptım. Ama bir anlık sinirle..."
Ekrem sert bir şekilde sözünü kesti: "Bir anlık sinir mi? Bir kadını kaçırdın Remzi! Öyle bir şey affedilmez."
Duru derin bir nefes aldı: "Beni kaçırdın, tehdit ettin, korkuttun. Ama en kötüsü, bunu yapabileceğini düşündün. Senin gibiler bu şehirde kimseye daha fazla zarar vermemeli."
Bahadır Baba başını salladı: "Remzi, işlediğin suç yalnızca Duru Hanım’ı zorla kaçırıp alıkoymak değil. Bir kadına el kalkmayacağını sana öğretmediler mi? Şimdi sana aynen Arnavut Bekir’e verdiğimiz gibi bir ceza vererek rezil etmek de var ama merak etme, asıl cezan başka olacak. Artık hiçbir iş yapamayacaksın. Kimse sana para kazandırmayacak. Kimse sana haraç vermeyecek. Ve bu şehirde bir daha adını bile anan olmayacak. Seni tamamen dışlıyoruz."
Remzi, bu cezayla kurtulacağını sanıyordu ama Bahadır Baba devam etti: “Ayrıca işyerinde yaptığımız incelemelerde rahmetli Hıdır Baba’mızın yasakladığı bir şeyi de yaptığın ortaya çıktı. Sağlık ve eğitim kurumlarından, doktor ve eczanelerden, kamuya yararlı bazı derneklerden ‘yardım’ adı altında sahte makbuzlarla haraç aldığını da biliyoruz. Bunların yasal faizleriyle birlikte derhal geri ödenmesi gerekiyor. Bu nedenle bütün mal varlığına da çöküyoruz.”
Toplantı odasındaki herkes birbirlerine bakıp bu cezayı da adaletli buldular. Bahadır Baba devam etti:
“Bu çökme işlemleri rahmetli Hıdır Baba’nın çok güvendiği ve benim de sevip güvendiğim, aranızdaki bir kişi tarafından yapılacaktır.” Herkes birbirine baktı ve Bahadır Baba’nın kimi işaret edeceğini merakla bekledi. Kısa bir sessizlikten sonra Bahadır Baba devam etti:
“Bucaklı Nuri, bu iş senindir. Hemen adamlarını toplayıp Göçmen Remzi’nin mekânına giderek çökeceksin. Ayrıca banka hesapları filan varsa onlara da el koyman için Notere gidip Remzi’den tam vekâletname alacaksın. Evi, arabası, dükkânı, tarlası ne varsa satılacak. Ancak esnafa, bakkala filan borcu varsa ödenecek. Ayrıca kendisine de ailesine ve çocuklarının eğitimine yetecek kadar bir maaş bağlayacak ve kirasını ödeyeceksin.”
Bucaklı Nuri buna çok sevindi çünkü bu, Bahadır Baba’nın kendisini affettiğini ve aynı zamanda güvendiğini gösteriyordu. Verilen emri yerine getirmek için hemen izin alarak konuştu:
“Bahadır Baba, güvenin ve affın için sana çok teşekkür ederim. Ne gerekiyorsa dediğin gibi yapacağımdan emin olabilirsin.”
Remzi’nin yüzü kireç gibi oldu. Diğer mafya liderleri de bunu onayladı. Remzi, çaresizce ayağa kalktı ve masadan ayrıldı. Bu ceza ölümden bile beterdi. Şehirde hükmü de saygınlığı da tamamen bitmişti.
Toplantı sona erdiğinde, herkes bir kez daha Bahadır Baba’nın adaletini görmüş oldu. Herkes teker teker Bahadır Baba’nın elini öperek kapıya doğru yürüyüp salondan çıktı.
Duru, Bahadır’a dönüp hafifçe gülümsedi. Duru: "Sen gerçekten farklısın, Bahadır Baba."
Bahadır Baba: "Bunu unutma Duru. Adalet bazen bir kurşundan daha ağır olabilir. Gerektiğinde düşmanına bile merhamet gösterecek, onu çaresiz bırakmayacaksın."
“Peki, Hıdır Baba’yı öldürten şu Arnavut Bekir dediğiniz adama ne ceza vermiştiniz? Merak ettiğimden soruyorum.”
“Ona da adaletli bir ceza verdik, merak etme. Kan dökmedik, acı çektirmedik ama burada dansöz elbisesi giydirip herkese rezil ettikten sonra işlediği suçları yazan bir itirafnameyi imzalatarak Cumhuriyet Savcılığı’na teslim ettik. Adamlarıyla birlikte ona cezayı devletin hakimleri ve savcıları verecek.”
Duru, bu cezayı da makul ve mantıklı bularak Bahadır’a bir kez daha saygı duydu, oysa izlediği film ve dizilerdeki mafya babaları bu tür işlerde cezayı kendileri veriyorlar, çok da acımasız oluyorlardı.
Toplantı odasından çıkıp tekrar Bahadır’ın makam odasına geçtiler. Çaylarını içerlerken Duru sordu: “Bahadır, sen nereyi bitirdin yani ne okudun?”
Bahadır, hayatındaki en acı olayı anlatır gibi konuştu: “Duru, ben henüz liseyi bile bitiremedim. Son sınıfta beklemeli öğrenciyim. İki ay sonra sınavlarım var ve geçersem lise diploması alacağım. Annem dediğim gibi emekli Edebiyat öğretmeni, babam da emekli Başkomiser. Benim okumamış olmam onları mahcup ediyormuş. Kendim için değil ama onlar için okumak zorundayım.”
“O halde kuyumcuda çalışacağına benim yanımda çalış, biliyorum anlatmıştın bu çalışma hikâyesinin formalite olduğunu. Annen de baban da bir şey demezler sanırım. Sana ne maaş veriyorlarsa iki katı maaş verdiğimi söylersin, sigortan da devam eder, yemeğin de benden olsun. Eczanede oldukça boş zamanım oluyor, kalfalar çoğu işi hallediyorlar zaten. Ben de seni ders çalıştırırım ve sınavını başarıyla verirsin.”
Bu fikir her yönden avantajlı ve iyi bir fikirdi, kendisi böyle bir şeyi teklif bile edemezdi ama Duru onun halinden anlayan biriydi demek ki. Hem lise diplomasını alırsa en büyük hayali olan avukatlık mesleğini yapabilmek için üniversite de okuyabilirdi. Bu teklifi hemen kabul etti.
“Duru, sana çok teşekkür ederim. Beni öyle bir yükten ve zorluktan kurtarmış olursun ki anlatamam. Kendimi sana ömür boyu borçlu hissederim ve ne yapsam bunu ödeyemem” diyerek ne yaptığını düşünmeden Duru’yu iki yanağından öpüverdi. Tam o sırada (hani hep olur ya) kapıdan içeri Ekrem giriverdi ve onları gördü. Bahadır ve Duru, mahcup bir şekilde sanki suçüstü yakalanmış gibi Ekrem’e bakarlarken Ekrem onları rahatlattı.
“Bahadır Baba, size kahve yaptırmıştım, kendi ellerimle getireyim istedim. Buyurun.”
Duru ve Bahadır kahvelerini Ekrem’in getirdiği tepsiden aldı ve Bahadır Ekrem’e oturmasını işaret etti. Ekrem merakla oturduğu koltukta Bahadır’ın ne diyeceğini elindeki tepsiyle beklemeye başladı.
“Ekrem abi, ben kuyumcudan çıkıp Duru Hanım’ın eczanesinde çalışmaya başlayacağım. Kendisi bana eczanesinde iş ve dolgun bir ücret teklif etti. Lise bitirme sınavlarım için ders çalıştıracak hem de. Sen ne dersin? Turan Amca kızar mı bana?”
Ekrem şöyle bir düşündü ve yanıt verdi: “Bahadır Baba, Turan Amca ile ben konuşurum, merak etme sen. Babanı ve anneni razı edip gönlünü al yeter. Gerekli güvenlik önlemlerini ben alırım eczanede, orasını da hiç merak etme sen. Dikkat çekmemek için de bizim taksi durağından biri seni her gün normal müşteri gibi evinden alır, getirip götürür. Senin Baba olduğunu söylemeyiz kendisine hatta, eczanenin servisi filan dersin soran olursa.”
Biraz sonra Duru, izin isteyerek kalktı, Bahadır onu kendi özel şoförü Yunus’la birlikte eczanesine kadar gitmesi için Yunus’a emir verdi. Duru da teşekkür ederek ayrıldı.
O akşam Bahadır, babası ve annesiyle oturup durumu açıkladı. Babası, sessizce dinledikten sonra gözlerini oğluna çevirdi. "Bahadır, oğlum... Senin mutluluğun her şeyden önemli. Ne yaparsan yap, kendin için yap. Ama şunu bil ki, ne olursa olsun arkandayız."
Annesi gözleri dolu dolu gülümsedi: "Eczanede çalışmak sana daha iyi gelecek. Duru da sana boş zamanlarınızda ders çalıştıracak ve yanında olacak. Kızı tanımıyorum ama bir gün getir de tanışalım. Ya da dur, ben eczaneye geleyim. Neredeydi bu eczane, tarif etsene bana."
Bahadır, annesine eczaneyi tarif etti, ailesinin desteğini görmekten mutlu olmuştu. Ertesi sabah kuyumcuya giderek Turan Amca ile vedalaştı.
Turan Amca: "Bahadır oğlum, seninle kısa süreli de olsa güzel çalıştık. Emin ol, sensiz burası eksik kalacak ama ne zaman istersen kapım sana açık."
Bahadır, Turan Amca’nın elini sıkarak hafifçe gülümsedi. "Senin gibi biriyle çalışmak benim için şerefti. Ama artık başka bir yola giriyorum. Hakkını helal et."
"Helal olsun evladım, sen de helal et. Git, yeni işinde başarılı ol."
…
(Devam edecek)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.49k Okunma |
389 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |