

Bağışlamak kolaydır, zor olan ona tekrar güvenebilmektir.
O gün Bahadır, eczaneye giderek yeni işine başladı. Duru, onu kapıda karşıladı ve hafifçe gülümsedi. "Hazır mısın, Bahadır Baba? Artık reçeteler, ilaçlar ve sağlık sorunlarıyla uğraşacaksın."
Bahadır gülümseyerek içeri adım attı. "Hazırım Duru. Ama bana artık burada Baba filan demesen diyorum, zor durumda kalmak istemiyorum, bilirsin."
“Tamam tamam, zaten şaka yapmak istemiştim. Biz artık eski arkadaş sayılırız, sana sadece her zaman olduğu gibi ‘Bahadır’ diyeceğim. Ama bana söz ver, arada senin asıl mekâna da gideceğiz, tamam mı?”
“Tamam, bundan sonra aylık toplantılarımızda sen sekreterlik edersin, notları alıp çoğaltarak herkese birer tane dağıtıp imzalatırsın. Ekrem abi de aidatları kontrol edip deftere işliyor zaten.”
Duru, bu işe çok sevinmiş, Bahadır’ın gerçek bir ‘Baba’ olduğunu öğrenmek ve onu başkalarının yanında böyle saygın ve itibarlı görmek hem içini ısıtıyor hem de biraz komik geliyordu. İri-yarı ve kodaman Babaların, torunları yaşındaki Bahadır’ın elini öpmeleri gerçekten de trajikomik bir durumdu.
Eczanede artık yeni bir hayat başlıyordu. Bahadır için bu, geçmişten bir adım daha uzaklaşmak ve huzura doğru ilerlemek demekti.
Göçmen Remzi, o günden sonra bir daha ortalıkta görünmedi. Her şeyi satılmış, sahte belgelerle ‘bağış’ adı altında topladığı paralar yasal faiziyle birlikte Bucaklı Nuri Baba tarafından hak sahiplerine iade edilmişti. Şehir dışında, bahçeli ve müstakil bir eve kiracı olarak eşi ve çocuklarıyla yerleşmişti. Kirasını da Bahadır Baba’nın tarif ettiği gibi Bucaklı Nuri satışlardan elde edilen gelirle ödüyor, ayrıca bir de geçimine yetip çocuklarını okutacak kadar maaş veriyordu. Remzi artık bahçe işleriyle uğraşıyor, her gün yaptıklarını düşünüyor ve pişmanlıkla doluyordu.
Bir sabah, bahçesindeki domates fidelerini sularken eşi yanına yaklaştı. "Remzi, iyi misin? Sabahtan beri dalgınsın."
Göçmen Remzi başını kaldırdı, derin bir nefes aldı: "Bilmiyorum. İnsan geçmişiyle barışabilir mi dersin?"
Eşi hafifçe gülümsedi: "Belki barışamaz ama onunla yaşamayı öğrenebilir. Sen de öğrenebilirsin. Yeter ki gerçekten pişman ol."
Remzi başını salladı, toprağa bakarak düşünmeye devam etti.
Bahadır eczanede ilaç isimleri, satışlar, ön muhasebe, vitrin ve ilaç düzenlemesi gibi işleri hem öğreniyor hem de isteyerek yapıyordu. Boş zamanlarında Duru ile birlikte günde iki saat de olsa eczanenin arka tarafında ders çalışıyorlardı. Bir gün, Bahadır Duru’ya dönerek düşündüğü bir konuyu dile getirdi: "Duru, seni annemle ve babamla tanıştırmak istiyorum. Yarın akşam bize yemeğe gelsen nasıl olur? Ne dersin?"
Duru gözlerini kaçırmadan Bahadır’a baktı ve hafifçe başını salladı. "Olur, Bahadır. Ama Belgin ablayı da çağıralım. Daha rahat hissederim."
Bunun üzerine Bahadır, Ekrem’i de davet edeceğini söyleyince Duru buna ‘hayır’ diyemedi.
“Ama annem ve babam benim durumumu bilmiyorlar, sakın açık vermeyin” diye tembihledi ve önce Ekrem’i aradı, annesi Serpil Hanım’a da akşam olunca durumu anlattı.
Serpil Hanım buna çok sevindi ve heyecanlandı, hemen ertesi gün sabahtan alışverişe çıkıp konukları için güzel yemekler hazırladı. O akşam Ekrem, Duru’nun eczanesine geldi ve Belgin Hanım’ı da alarak Bahadır’la birlikte dördü Bahadır’ın ailesinin evine geldiler. İçeri girdiklerinde sıcak bir karşılama oldu.
Serpil Hanım: "Hoş geldiniz, buyurun içeri. Sofra birazdan hazır" diyerek onları güler yüzle kapıda karşıladı.
Herkes masaya oturduğunda, Serpil Hanım kendi elleriyle hazırladığı yemekleri servis etmeye başladı. Duru, "Ellerinize sağlık Serpil Teyze, her şey harika görünüyor" deyince Serpil Hanım gülümseyerek Duru’nun tabağına biraz daha yemek koydu. "Afiyet olsun kızım, beğendiyseniz ne mutlu bana. Bahadır biraz yemek seçer ama umarım sen onun gibi değilsindir."
Duru hafifçe güldü, Bahadır da gözlerini devirerek itiraz etti. "Anne, beni niye ele veriyorsun? Senin yemeklerin her zaman mükemmel."
Yemekten sonra Duru, Serpil Hanım’a mutfakta yardım etmek için yanına geçti. İkisi birlikte bulaşıkları ön yıkamadan geçirip makineye doldururken aralarında sıcak bir sohbet başladı.
Serpil Hanım: "Bahadır çocukluğundan beri başına buyruk ama iyi yüreklidir. Onun yanında mutlu musun, Duru?"
Duru gözlerini tezgâha dikti ve hafifçe başını salladı. "Evet, çok. Onun yanında kendimi güvende hissediyorum."
Serpil Hanım, Duru’nun elini tuttu ve hafifçe sıktı. "Bu çok önemli kızım. Bahadır, sevdiği insanı hep korur. Ama sen de onun yanında olduğun sürece o daha güçlü olacak."
Bu samimi konuşmanın ardından salona geçtiklerinde, Belgin Hanım ve Bahadır’ın babası sohbet ediyorlardı. Bahadır, mutfaktan gelince yanına oturan Duru’nun gözlerine baktı, hafifçe gülümsedi ve fısıldayarak konuştu: "Umarım annem beğenmiştir seni Duru. Yoksa işimiz zor."
Duru hafifçe gülümsedi. "Bence ön eleme sınavı fena geçmedi. Seninle uğraşmayı seviyor ama içten biri."
Gece ilerledikçe sohbet derinleşti. Belgin Hanım, Bahadır’ın babasıyla eski günlerden ve her emekli poliste var olan travmatik rahatsızlıklardan konuşurken Serpil Hanım sessizce Duru’yu izliyor, içten içe oğlunun doğru bir seçim yaptığını hissediyordu.
Yemek sırasında Mehmet Amca ile Belgin Hanım koyu bir sohbete daldılar. Ekrem ise hiç konuşmuyor, sadece onları dinliyordu. Konu, emekli polislerin yaşadığı fiziksel sıkıntılara gelince Mehmet Amca iç çekerek konuştu: "Ah Belgin Hanım, bizim meslekten emekli olup da sağlam kalan yoktur. Kimimizin dizleri kimimizin beli gider. Ya travma ya da eklem ağrısı peşimizi bırakmaz."
Belgin Hanım gülümseyerek başını salladı. "Sizinkiler kronik vaka Mehmet Amca. Ama yine de bazı şeyler yapılabilir. Örneğin reçetesiz satılan glukozamin takviyeleri eklemler için iyi gelir. Egzersiz şart ama tabii hafif tempolu olacak. Yoksa eklem ağrısı değil, komple çöküş yaşarsınız."
Mehmet Amca kahkaha attı. "Eee, bizi çökertmişler zaten Belgin Hanım. Ama önerilerinizi dinleyeceğim, söz."
Mehmet Amca ona göz ucuyla bakarak, hiç konuşmadan sus-pus oturan Ekrem’e sordu: "Sen ne iş yapıyorsun Ekrem Bey oğlum?"
Ekrem hafifçe gülümsedi, gereğinden fazla konuşmamaya ve pot kırmamaya çalışarak cevap verdi: "Mali müşavirim efendim. Bahadır’ın eski çalıştığı kuyumcunun muhasebesini tutuyordum, oradan tanışıyoruz."
Mehmet Amca başını salladı. "Turan’ı da tanırsın o zaman. Eski meslektaşımdır, emekli polis."
Ekrem kısa cevaplar vermeye devam etti. "Evet, tanıyorum."
Gece geç saatlerde Ekrem, Belgin ve Duru her şey için teşekkür edip Bahadır’ın anne ve babasının elini öperek vedalaştılar. Ekrem onları evlerine kadar götürüp kendi evine döndü. Yolda Bahadır’ın anne ve babasının ne kadar iyi insanlar olduğu ama Bahadır’ın ne kadar zor durumda kaldığı konuşuldu. Her durumda bu ziyaretten üçü de memnun ayrılmışlardı.
Bahadır’ın annesi Serpil Hanım da babası Mehmet Bey de Duru’yu çok sevmiş ve beğenmişlerdi. Bunu usûlen Bahadır’a tek bir cümleyle söyleseler de gece yattıktan sonra Bahadır’la Duru hakkında gelecekten konuşmaya devam ettiler, düğün-dernek ve torun sayısı gibi konularda ikisi arasındaki sohbet kısık sesle bir saat daha sürdü.
Bahadır, haftalar boyunca Duru ile yoğun bir şekilde ders çalışmış, sabırla testler çözmüş ve sonunda lise diplomasını almak için sınavlara girmişti ve çok heyecanlıydı ama Duru ona güveniyordu. Beklenen an geldiğinde ise aldığı yüksek notla tüm beklentileri aştı. Şimdi önlerinde yeni bir hedef vardı: Üniversite sınavı.
…
(Devam edecek)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 4.49k Okunma |
389 Oy |
0 Takip |
42 Bölümlü Kitap |